Esas No: 2016/67924
Karar No: 2016/67924
Karar Tarihi: 7/9/2021
AYM 2016/67924 Başvuru Numaralı BARIŞ YİĞİT Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
BARIŞ YİĞİT BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2016/67924) |
|
Karar Tarihi: 7/9/2021 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Muammer TOPAL |
|
|
Recai AKYEL |
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
Raportör |
: |
Fatma Gülbin ÖZCÜRE |
Başvurucu |
: |
Barış YİĞİT |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutuklamanın hukuki olmaması ve tutukluluğun devamı kararlarının tebliğ edilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, mal varlığına el koyma nedeniyle mülkiyet hakkının, konutta yapılan arama işlemleri nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının, avukatla belli bir süre görüştürülmeme ve soruşturma dosyasında kısıtlama getirilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının, el konulan bilgisayarın imajının kendisine verilmemesi sonrasında bilgisayar içinde yer alan doktora tezini üniversiteye teslim edememe nedeniyle eğitim hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 15/12/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu 1981 yılında Ordu"nun Ünye ilçesinde doğmuştur. Başvuruya konu olaylar öncesinde Cumhuriyet savcısı olarak görev yapmaktadır.
A. Bireysel Başvurudan Önceki Gelişmeler
10. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmıştır. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye"de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
11. 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl (OHAL) ilan edilmesine karar verilmiş ve OHAL uygulaması 8/7/2018 tarihinde ülke genelinde sona ermiştir. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY"nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturmalar yürütülmüş; çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 51; Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12).
12. Başvurucu, FETÖ/PDY"ye yönelik soruşturmalar kapsamında 17/7/2016 tarihinde gözaltına alınmış; 18/7/2016 tarihinde ise tutuklanmıştır. Başvurucu hakkında yapılan soruşturma kapsamında Bilecik Sulh Ceza Hâkimliğinin 16/7/2016 ve 19/7/2016 tarihli kararları ile başvurucunun işyerindeki odasında bir kez, konutunda iki kez arama yapılmış; yapılan aramalar kapsamında başvurucunun işyerindeki bilgisayarına soruşturma kapsamında 16/7/2016 tarihinde hâkim kararı ile el konulmuştur.
13. Başvurucu, Bilecik Cumhuriyet savcısı olarak görev yapmaktayken Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) İkinci Dairesinin 16/7/2016 tarihli kararı ile görevden uzaklaştırılmış ve 24/8/2016 tarihinde meslekten ihraç edilmiştir.
14. Başvurucu, hakkındaki suç soruşturmasını yürüten Cumhuriyet savcılığı makamına hitaben yazmış olduğu bir dilekçeyle, el konulan bilgisayarında doktora tez çalışmasının kayıtlı olduğunu belirtmiş; tezini teslim edebilmesi için el konulan bilgisayarının imajının çıkartılarak tarafına verilmesini talep etmiştir. Başvurucu yazmış olduğu ilgili dilekçeye olumlu yahut olumsuz bir yanıt verilmediğini belirtmektedir.
15. Başvurucu 15/12/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. Bireysel Başvurudan Sonraki Gelişmeler
16. Soruşturma kapsamında İstanbul Cumhuriyet Savcılığının 15/5/2017 tarihli iddianamesi ile başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kamu davası açılmıştır. Yapılan yargılama sonunda İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 28/11/2017 tarihli karar ile başvurucunun ByLock isimli haberleşme ve iletişim programını farklı tarihlerde ve sistematik olarak kullanmış olduğunu belirterek başvurucu hakkında silahlı terör örgütü üyeliği suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezasına hükmetmiştir. Başvurucunun istinaf isteminin reddine karar verilmişse de mahkûmiyet kararı Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 20/5/2019 tarihli kararı ile bozulmuştur.
17. İlk derece mahkemesi tarafından bozmadan sonra yargılamaya devam olunmuş ve bozmadan sonra yapılan ilk celsede -12/9/2019 tarihinde- başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir. İnceleme tarihi itibarıyla yargılama ilk derece aşamasındadır.
18. Anayasa Mahkemesi Bölümler Başraportörlüğü tarafından başvurucu hakkındaki yargılamanın devam ettiği Mahkemeye 2/9/2020 tarihinde bir yazı yazılmıştır. Yazıda; başvurucunun ceza soruşturması kapsamında el konulan bilgisayarında doktora tezinin bulunduğu, bila tarihli dilekçeleri ile bu tez çalışmasının veya bilgisayar imajının kendisine teslim edilmesini istediği belirtilerek başvurucunun ilgili dilekçeleri hakkında işlem yapılıp yapılmadığı hususunda bilgi talep edilmiştir.
19. Mahkeme göndermiş olduğu 7/9/2020 tarihli cevap yazısında; 28/11/2017 tarihli kısa kararda başvurucuya ait dijital materyallerin incelemesi bittikten sonra iadesine karar verildiğini, Yargıtayın 20/5/2019 tarihli bozma kararının ardından başvurucuya ait dijital materyallerin teslimine ilişkin olumlu bir karar verilmediğini ve tezinin kendisine teslim edilmediğini belirtmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Kanun
20. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun "Bilgisayarlarda, Bilgisayar Programlarında ve Kütüklerinde Arama, Kopyalama ve Elkoyma" başlıklı 134. maddesi şöyledir:
"(1) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturmada, somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka surette delil elde etme imkânının bulunmaması halinde, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı tarafından şüphelinin kullandığı bilgisayar ve bilgisayar programları ile bilgisayar kütüklerinde arama yapılmasına, bilgisayar kayıtlarından kopya çıkarılmasına, bu kayıtların çözülerek metin hâline getirilmesine (…) karar verilir. (Ek üç cümle: 25/7/2018-7145/16 md.) Cumhuriyet savcısı tarafından verilen kararlar yirmi dört saat içinde hâkim onayına sunulur. Hâkim kararını en geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi hâlinde çıkarılan kopyalar ve çözümü yapılan metinler derhâl imha edilir.
(2) Bilgisayar, bilgisayar programları ve bilgisayar kütüklerine şifrenin çözülememesinden dolayı girilememesi veya gizlenmiş bilgilere ulaşılamaması ya da işlemin uzun sürecek olması halinde çözümün yapılabilmesi ve gerekli kopyaların alınabilmesi için, bu araç ve gereçlere elkonulabilir. Şifrenin çözümünün yapılması ve gerekli kopyaların alınması halinde, elkonulan cihazlar gecikme olmaksızın iade edilir.
(3) Bilgisayar veya bilgisayar kütüklerine elkoyma işlemi sırasında, sistemdeki bütün verilerin yedeklemesi yapılır.
(4) Üçüncü fıkraya göre alınan yedekten bir kopya çıkarılarak şüpheliye veya vekiline verilir ve bu husus tutanağa geçirilerek imza altına alınır.
(5) Bilgisayar veya bilgisayar kütüklerine elkoymaksızın da, sistemdeki verilerin tamamının veya bir kısmının kopyası alınabilir. Kopyası alınan veriler kâğıda yazdırılarak, bu husus tutanağa kaydedilir ve ilgililer tarafından imza altına alınır. "
21. 27/7/2016 tarihli ve 668 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname"nin (668 sayılı KHK) "Soruşturma ve Kovuşturma İşlemleri" başlıklı 3. maddesinin birinci fıkrasının (j) bendi şöyledir:
"5271 sayılı Kanunun 134 üncü maddesi uyarınca bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde yapılacak arama, kopyalama ve elkoyma işlemlerine, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısı tarafından da karar verilebilir. Bu karar, beş gün içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını elkoymadan itibaren on gün içinde açıklar; aksi halde elkoyma kendiliğinden kalkar. Kopyalama ve yedekleme işleminin uzun sürecek olması halinde bu araç ve gereçlere elkonulabilir. İşlemlerin tamamlanması üzerine elkonulan cihazlar gecikme olmaksızın iade edilir."
B. Yönetmelik
22. 1/6/2005 tarihinde Resmî Gazete"de yayımlanan Adli Önlem ve Aramaları Yönetmeliği"nin "Bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve elkoyma" kenar başlıklı 17. maddesi şöyledir:
"Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturmada, başka surette delil elde etme imkânının bulunmaması hâlinde, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine şüphelinin kullandığı bilgisayar ve bilgisayar programları ile bilgisayar kütüklerinde arama yapılmasına, bilgisayar kayıtlarından kopya çıkarılmasına, bu kayıtların çözülerek metin hâline getirilmesine hâkim tarafından karar verilir.
Bilgisayar, bilgisayar programları ve bilgisayar kütüklerine şifrenin çözülememesinden dolayı girilememesi veya gizlenmiş bilgilere ulaşılamaması hâlinde çözümün yapılabilmesi ve gerekli kopyaların alınabilmesi için, bu araç ve gereçlere elkonulabilir. Şifrenin çözümünün yapılması ve gerekli kopyaların alınması hâlinde, elkonulan cihazlar gecikme olmaksızın iade edilir.
Bilgisayar veya bilgisayar kütüklerine elkoyma işlemi sırasında, sistemdeki bütün verilerin yedeklemesi yapılır. Bu işlem, bilgisayar ağları ve diğer uzak bilgisayar kütükleri ile çıkarılabilir donanımları hakkında da uygulanır.
İstemesi hâlinde, bu yedekten elektronik ortamda bir kopya çıkarılarak şüpheliye veya vekiline verilir ve bu husus tutanağa geçirilerek imza altına alınır.
Bilgisayar veya bilgisayar kütüklerine elkoymaksızın da, sistemdeki verilerin tamamının veya bir kısmının kopyası alınabilir. Kopyası alınan verilerin mahiyeti hakkında tutanak tanzim edilir ve ilgililer tarafından imza altına alınır. Bu tutanağın bir sureti de ilgiliye verilir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 7/9/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
24. Başvurucu bireysel başvuru harç ve giderlerini ödeyemeyecek durumda olduğunu belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.
25. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Eğitim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
26. Başvurucu; 9 Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesinde doktora öğrencisi olduğunu, eğitiminde tez sunumu aşamasına geldiğini belirtmektedir. Hakkında yürütülen soruşturma kapsamında 17/7/2016 tarihinde işyerinde yapılan arama sonucunda el konulan bilgisayarında doktora tezinin olduğunu, 2016 yılının Aralık ayında doktora tezini eğitim gördüğü Üniversiteye teslim etmesi gerektiğini belirten başvurucu, bu amaçla soruşturmayı yürüten makamdan 7/11/2016 dilekçe ile el konulan bilgisayarının imajının çıkartılarak kendisine verilmesini talep ettiğini ifade etmektedir. Bilgisayarın imajını alamadığı için 5/12/2016 tarihli dilekçe ile eğitimini dondurma talebinde bulunduğunu beyan eden başvurucu, eğitim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
27. Bakanlık görüşünde, öncelikle başvurucunun şikâyetinin konu bakımından eğitim hakkı kapsamında kalmadığı belirtilmektedir. Esasa ilişkin olarak ise başvurucunun ceza infaz kurumunda bulunduğuna dikkat çeken Bakanlık, Anayasa"nın 13. maddesinde öngörülen sınırlamanın hudutları çizilirken mahpuslar için ceza infaz kurumunda bulunmanın doğal ve kaçınılmaz sonuçlarının dikkate alınması gerektiğini savunmaktadır. Bakanlık gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) gerekse Anayasa Mahkemesi kararları ile eğitim hakkının sınırsız bir hak olmadığının, eğitimin derecesi ile eğitim hakkının koruması arasında ters orantı bulunduğunun belirtildiğini ifade etmektedir. Dijital delillerin incelemesinin henüz sona ermediğine işaret eden Bakanlık, başarısız darbe girişiminin ardından binlerce kişi hakkında soruşturma ve kovuşturmanın devam ettiğini vurgulayarak incelemeleri yürüten kurumlarda yaşanan iş yoğunluğunun ve personel sayısındaki azalmanın nazara alınması gerektiğine işaret etmektedir. Söz konusu müdahalenin kamu düzeninin korunması ve suç işlenmesinin önlenmesi meşru amacı ile gerçekleştiğini, başvurucunun eğitimini belirli bir sürede tamamlamak gibi bir zorunluluğunun olduğunu ve el konulan bilgisayarda tez çalışmasının yer aldığına ilişkin ispata yarar herhangi bir veri sunmadığını belirten Bakanlık yine başvurucunun 5/12/2016 tarihinde eğitimine ara vermek için dilekçe verdiğini, söz konusu dilekçe nazara alınarak 2016-2017 eğitim öğretim yılında kaydının dondurulduğunu ancak başvurucunun bu sürenin akabinde mazeret hâlinin devamına ilişkin bir başvuruda bulunmadığı gibi öğrenimine devam etmek için kayıt da yenilemediğini, bu hâliyle kaydının silinmesine kendisinin sebebiyet verdiğini ileri sürmektedir. Tüm bu açıklamalar ışığında başvurucunun eğitim hakkının ihlaline ilişkin şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olması sebebi ile kabul edilemez olduğunu dikkat çeken Bakanlık esas incelemesi yönünden ise eğitim hakkının ihlal edilmediğini savunmaktadır.
2. Değerlendirme
a. Uygulanabilirlik Yönünden
28. Anayasa Mahkemesi, önceki kararlarında eğitim hakkının yüksek öğrenim seviyesini de kapsadığına (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 28; Şehmus Altuğrul, B. No: 2017/38317, 13/1/202, § § 40-42 ), belli bir zamanda mevcut olan eğitim kurumlarına etkili bir biçimde erişimin sağlanmasını güvence altına aldığına (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 68) ve kamu otoritelerine bireyin eğitim ve öğrenim almasını engellememe şeklinde bir negatif ödev yüklediğine (Adem Öğüt ve diğerleri, B. No: 2014/20527, 22/11/2017, § 44; Yüksel Baran, B. No: 2012/782, 26/6/2014, § 36) karar vermiştir.
29. Yüksek öğretimde ilerlenebilecek en yüksek seviyeli akademik derece doktoradır. Doktora sonrasında alınan unvanlar kişinin akademik derecesini değil akademik unvanını niteler. Bu bağlamda, başvurucunun mevcut bulunan bir eğitim kurumunda doktora öğrencisi statüsü ile eğitim almakta olduğu anlaşılmakla başvurunun eğitim hakkı kapsamında incelenebilir nitelikte olduğu değerlendirilmektedir.
b. Kabul Edilebilirlik Yönünden
30. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan eğitim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
31. Koruma tedbirleri; soruşturma ve kovuşturma sürecinde bir temel hakkı hükmün kesinleşmesinden önce kısıtlayan, geçici, gecikemez ve kural olarak hâkim kararını gerektiren tedbirlerdir. Başlıca iki amacı sağlamak üzere koruma tedbirlerine karar verilmektedir. Bu amaçlardan ilki daha sonra tesis edilecek hükmün kâğıt üstünde kalmasına engel olmak yani hükmün infaz edilebilirliğini sağlamak, ikincisi ise maddi gerçeğin ortaya çıkmasını temin etmektir. Koruma tedbiri kararlarının kişilerin bireysel başvuru kapsamındaki haklarından bir veya daha fazlasının ihlal edilmesi sonucunu doğurması mümkündür (Hülya Kar [GK], B. No: 2015/20360, 7/2/2019, § 17).
32. Başvuruya konu koruma tedbiri el koyma olup başvurucunun doktora tezinin kayıtlı olduğu bilgisayarına hâkim kararı ile el konulmuştur. Dolayısıyla başvuruya konu tedbirin uygulanması sonucunda başvurucunun eğitim hakkına müdahalede bulunulmuştur.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
33. Anayasa"nın 42. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
"Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.
Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir."
34. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
35. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 42. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.
36. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedene dayanma ve demokratik toplum düzeni ile ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir. İlk olarak mevcut müdahalenin kanunilik koşulunu taşıyıp taşımadığı incelenecektir.
(1) Kanunilik ve Meşru Amaç
37. Söz konusu tedbirin kanuni bir dayanağının olduğu (bkz. §§ 20-22) konusunda bir tereddüt yoktur. Başvurucunun bilgisayarına el konulması başvurucu hakkında yürütülen soruşturma kapsamında tesis edilen işlemlerden olup bu yolla maddi gerçeğin süratle ortaya çıkarılmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır.
(2) Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
38. Anayasa"nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38; Şehmus Altuğrul, B. No: 2017/38317, 13/1/2021, § 49).
39. Koruma tedbirlerinin uygulanması suretiyle kişilerin anayasal haklarına yapılan müdahaleler nedeniyle meydana gelen zararların ağırlığının tespit edilmesi gerekir. Bunun için koruma tedbiri yoluyla yapılan müdahalelerin sonuçlarına eğilmek gerekir. Anayasa Mahkemesi olayın somut koşullarında koruma tedbiri nedeniyle uğranılan zararın kaçınılmaz olandan ağır veya aşırı sonuçlara yol açıp açmadığını, ağır sonuçlara yol açmış ise böyle bir zararın kamu makamlarınca makul bir sürede, uygun yöntem ve vasıtalarla gideriminin sağlanıp sağlanmadığını denetleyecektir (Hülya Kar, § 25).
40. Bu bağlamda ilk olarak başvuruya konu el koyma koruma tedbirinde olduğu gibi tüm koruma tedbirlerinin geçici olduğu unutulmamalıdır (benzer yönde bir değerlendirme için Hülya Kar, § 26). Herhangi bir tedbirin ilanihaye veya herhangi bir kriterden bağımsız olarak süreklilik arz eder biçimde uygulanması mümkün değildir. Tedbirin geçici olması, tedbirden beklenen amacın hasıl olmasını müteakip sonlanacağı anlamına gelir (Hülya Kar, § 26).
41. Bununla bağlantılı olarak geçen sürenin uzaması nedeniyle koruma tedbirinin anayasal haklar üzerinde giderek ağırlaşan bir baskıya neden olacağı açıktır. Koruma tedbiri süresinin uzaması oluşan mağduriyeti artırıyor, müdahaleden önceki hâle dönülmesini güçleştiriyor veya imkânsız hâle getiriyorsa koruma tedbiri nedeniyle uğranılan zararın kaçınılmaz olandan ağır olduğu sonucuna varılabilir (Hülya Kar, § 27).
42. Koruma tedbirinin süresi müdahalenin ağırlığının tartılmasında dikkate alınması gereken bir faktördür. Bu sebeple bir koruma tedbirinin anayasal bir hakka anlık olarak mı müdahalede bulunduğu yoksa süregelen bir müdahalenin mi söz konusu olduğu gözönünde bulundurulacaktır. Bilhassa süregelen bir koruma tedbirinin durumun gerektirdiğinden daha uzun sürdüğünün anlaşıldığı durumlarda tedbir nedeniyle müdahale edilen anayasal hakların ihlali söz konusu olabilir (Hülya Kar, § 28).
43. Koruma tedbirleri ile anayasal haklara yapılan müdahalelerin keyfî veya öngörülemez olmaması için bazı güvenceler sağlanmalıdır (Hülya Kar, § 31). Müdahale teşkil eden tedbirlerin özellikle kanun dışı veya keyfî ya da makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının kişilere tanınmış olması gerekir. Söz konusu usul güvencelerinin mevzuatta yer almaması, yer aldığı hâlde uygulanmaması veya etkisizleşmesi koruma tedbirlerinin müdahale ettiği anayasal hakları ihlal eder (Hülya Kar, § 32).
44. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamında koruma tedbirlerini inceleme bakımından temel görevi başvurucuya kimi usule ilişkin olmak üzere yukarıda değinilen güvencelerin sağlanıp sağlanmadığını belirlemekten ibarettir. Diğer bir deyişle koruma tedbirlerinin anayasal haklara müdahale ettiği yönündeki şikâyetlerin incelenmesinde Anayasa Mahkemesinin denetiminin oldukça sınırlı bir alanda gerçekleşeceğini kabul etmek gerekir (Hülya Kar, § 39).
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
45. Somut olayda dijital verilere el koyma şeklindeki koruma tedbiri 16/7/2016 tarihinde hâkim kararı ile verilmiş olup anılan tedbire başvurulmasındaki meşru amacın hakkında FETÖ/PDY üye olma suçundan soruşturma açılmış bulunan başvurucu hakkındaki suçlamalara ilişkin delillerin toplanması yoluyla maddi gerçeğin açığa çıkartılması olduğu açıktır.
46. El koyma tedbiri, kararının uygulandığı tarihte yürürlükte olan ve bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve el koyma usulünü düzenleyen 5271 sayılı Kanun"un 134. maddesine göre yapılmıştır. Söz konusu kurala göre el konulan dijital materyalin yedeği çıkartılmalı ve talebi hâlinde elektronik ortamda çıkartılacak bir kopyası şüpheliye verilmelidir.
47. Kural böyle olmakla birlikte 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde OHAL ilan edilmiş ve 15 Temmuz tarihli darbe teşebbüsünün hemen ardından Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından açılan soruşturmalar kapsamında çok sayıda kişi hakkında başta gözaltı, tutuklama, arama ve elkoyma olmak üzere sayısız koruma tedbiri kararı alınmıştır. OHAL döneminde başlatılan soruşturmaların sayısal çokluğu ve niteliksel ağırlığı gözönüne alınarak 668 sayılı KHK çıkartılmıştır. Anılan KHK"nın bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve el koyma usulünü düzenleyen 3. maddesinde dijital verilerin kopyalanması ve yedeklenmesi işleminin uzun sürmesi hâlinde doğrudan dijital materyalin depolanmış olduğu alete elkonulabileceği düzenlenmiştir.
48. Önemle belirtmek gerekir ki bireysel başvuruya konu elkoyma kararının uygulandığı tarihte 5271 sayılı Kanun"un 134. maddesinde şüpheliler lehine getirilen güvenceler henüz 668 sayılı OHAL KHK"sı ile kısıtlanmamıştı. Bununla birlikte somut olayda başvurucunun tezinin kayıtlı olduğu bilgisayarına el konulduğu sırada bilgisayarda kayıtlı verilerin imajının çıkartılarak başvurucuya teslim edilmediği anlaşılmaktadır.
49. Anılan koruma tedbirinin icrasının ardından 7/11/2016 tarihinde başvurucu tarafından soruşturma makamından doktora tezinin kayıtlı olduğu hususu açıkça belirtilerek bilgisayarın imajının çıkartılması ve bir kopyasının tarafına verilmesi talep edilmiş ise de başvurucunun bu talebine olumlu yahut olumsuz bir cevap verilmemiştir. Başvurucunun talepte bulunduğu tarih itibarıyla 668 sayılı OHAL KHK"sı yürürlüktedir. Bununla birlikte anılan KHK"da kopyalama ve yedekleme işleminin uzun sürecek olması hâlinde bu araç ve gereçlere el konulabileceği belirtilmekle birlikte işlemlerin tamamlanması üzerine el konulan cihazların gecikme olmaksızın iade edileceği hususu da garanti altına alınmıştır.
50. Dosyada bulunan bilgiler ışığında 5/10/2017 tarihli celsede Mahkeme tarafından kurulan 4 No.lu ara kararda dijital materyal raporuna ilişkin yazılan müzekkere akıbetinin beklenmesinden vazgeçildiği görülmektedir. 28/11/2017 tarihli karar ile dijital materyal incelemesinden vazgeçen Mahkeme dosyadaki mevcut delil durumuna göre başvurucunun mahkûmiyetine karar vermiş, başvurucuya ait dijital materyallerinin ise inceleme aşaması bittikten sonra teslimine hükmetmiştir.
51. Başvurucu hakkındaki temyiz yargılaması devam ederken 8/7/2018 tarihinde OHAL uygulaması ülke genelinde sona ermiş ve 668 sayılı OHAL KHK"sının uygulaması son bulmuştur. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 20/5/2019 tarihli kararı ile başvurucu hakkındaki mahkûmiyet kararı bozulmuştur. Bozmadan sonra yargılamaya devam eden Mahkemeye Anayasa Mahkemesi Başraportörlüğü tarafından 2/9/2020 tarihinde yazı yazılmış, Mahkeme tarafında bireysel başvuru dosyasına gönderilen 7/9/2020 tarihli cevabi yazından (bkz. § 19) bireysel başvuru dosyası inceleme tarihi itibarıyla başvurucunun talebinin hâlen yerine getirilmemiş olduğu anlaşılmıştır.
52. Başvurucuya ait el konulan bilgisayarda kayıtlı verilerin imajının alınarak kendisine teslimi başvurucunun maruz kaldığı koruma tedbirine yönelik usule ilişkin güvencelerdendir. Bununla birlikte başvurucunun maruz kaldığı bir koruma tedbiri sebebi ile usule ilişkin güvencelerden mahrum bırakılması her koşul altında hak ihlali sonucu doğurmayabilir. Gerçekten de 668 sayılı OHAL KHK"sının yürürlükte olduğu OHAL uygulamasının sürdüğü dönemde ülkenin içinde yer aldığı koşullar dikkate alınarak -belirli şartlar altında ve uygun gerekçelerle- temel hak ve özgürlüklere yönelik birtakım kısıtlamalar getirilebileceği kabul edilebilir. Ancak başvurucunun OHAL ilanı öncesinde el konulan bilgisayarında kayıtlı bulunan doktora tezi gerek OHAL öncesi mevcut olan gerekse OHAL ilanı ile getirilen usule ilişkin güvencelerden yararlandırılmayarak yaklaşık beş yıl boyunca kendisine verilmemiştir.
53. Bu bağlamda başvurucuya ait bir dijital materyal hakkında tatbik edilen elkoyma koruma tedbiri ile başvurucunun eğitim hakkına müdahale edilmiş, başvurucu şikâyetini soruşturma makamlarına taşımış, soruşturma ve yargılama makamları başvurucunun talebi ile ilgili olarak olumlu ya da olumsuz hiçbir değerlendirmede bulunmamıştır. Başvurucu koruma tedbirine ilişkin usule ilişkin güvencelerden beş yıl gibi makul olmayan bir süre ve öngörülemez bir şekilde yararlandırılmamıştır.
54. Yukarıdaki açıklamalar ışığında bireysel başvuru inceleme tarihi itibarıyla başvurucunun isteminin hâlen yerine getirilmemiş olduğu hususu da dikkate alınarak somut olayda Anayasa’nın 42. maddesinde güvence altına alınan eğitim hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
C. Başvurucunun Diğer İhlal İddiaları Yönünden
1. Başvurucunun İddiaları
55. Başvuru; hakkında tatbik edilen tutuklama tedbirinin hukuki olmadığını ve tutukluluğun devamı kararlarının tebliğ edilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini, mal varlığına elkoyma şeklinde uygulanan tedbir nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini, konutunda yapılan ikinci arama işlemi nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini, tutuklandığı 18/7/2016 tarihini müteakip beş gün boyunca talep etmiş olmasına rağmen avukatı ile görüştürülmemesi ve soruşturma dosyasında kısıtlama getirilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
2. Değerlendirme
56. Başvurucu; eğitim hakkının yanı sıra mülkiyet, kişi hürriyeti ve güvenliği, özel hayata saygı ve adil yargılanma haklarının da ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Bununla birlikte başvurucunun eğitim hakkı dışındaki şikâyetlerine benzer nitelikteki çok sayıda şikâyet Anayasa Mahkemesi tarafından müteaddit defa incelenmiştir.
57. Başvurucu, mal varlığına elkoyma şeklinde uygulanan tedbir nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Anayasa Mahkemesi Mehmet Ali Aslan (B. No: 2013/2429, 30/3/2016) kararında 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesi ile öngörülen hukuk yolunun başvurucunun şikâyetleri açısından erişilebilir ve elverişli bir çözüm olanağı ve makul ölçüde bir başarı imkânı sunduğu sonucuna ulaşmıştır. Somut başvuru yönünden anılan kararda ortaya konulan ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir durumun olmadığı değerlendirilmiştir.
58. Başvurucu, tutuklandığı 18/7/2016 tarihini müteakip beş gün boyunca avukatı ile görüştürülmemesi ve soruşturma dosyasında kısıtlama getirilmesi sebebi ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17). Somut olay kapsamında yargılamanın inceleme tarihi itibarıyla devam ettiği anlaşıldığından başvuru yollarının tüketilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
59. Başvuru konusu olayda ileri sürülen tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasıyla ilgili olarak daha önce bireysel başvuruda bulunulduğu ve başvurucunun anılan şikâyetiyle ilgili olarak 2018/4017 başvuru numaralı dosya üzerinden İkinci Bölüm Birinci Komisyon tarafından yapılan inceleme sonunda açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilmezlik kararı verildiği tespit edildiğinden başvurunun bu şikâyet yönünden mükerrer başvuru niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
60. Anayasa Mahkemesi, tutukluluk incelemeleri sonucunda verilen kararların tebliğ edilmemesi ile ilgili olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla tahliyesine karar verilmiş veya hükümlü hâle gelmiş başvurucular yönünden asıl dava sonuçlanmamış da olsa 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (k) bendinde öngörülen yolun tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Ali Efendi Peksak (2), B. No: 2017/37727, 12/9/2019, §§ 56-67; Özgür Arıbaş, B. No: 2015/2394, 31/10/2018, §§ 57-60; Mehmet Takımsu, B. No: 2016/63712, 15/11/2018, §§ 65-69; Abdurrahim Özkan, B. No: 2017/25586, 18/4/2018, §§ 80-86). Başvurucu, tutukluluğun devamı kararlarının kendisine tebliğ edilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de başvurucunun bireysel başvuruda bulunduktan sonra 12/9/2019 tarihinde tahliye edilmiş olduğu anlaşılmakla somut olay bazında anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir durumun bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
61. Başvurucu, konutunda farklı tarihlerde iki kez arama yapıldığını ve ikinci aramanın keyfî olduğunu ileri sürerek özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini iddia etmektedir. Anayasa Mahkemesi Hülya Kar kararında, koruma tedbirlerinin maddi hakları ihlal ettiği iddiaları yönünden bireysel başvuruda yapılması gereken denetimin sınırlarını çizmiştir. Anılan kararda ortaya konulan ilkeler referansında başvuru konusu koruma tedbirinin türü, süresi, uygulanma tarzı ve kişinin yaşamı üzerindeki etkileri birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun uğradığı zararın kaçınılmaz olandan ağır olduğu veya koruma tedbirinin keyfî uygulandığı değerlendirilmemiştir.
D. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden
62. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
63. Başvurucu; ihlalin tespiti ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
64. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
65. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
66. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
67. Başvurucu hakkında terör örgütü üyeliği suçundan yürütülen soruşturma kapsamında verilen dijital materyallere elkoyma kararı kapsamında başvurucuya talep ettiği dijital materyal imaj örneğinin verilmemesi sebebi ile eğitim hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal edilen eğitim hakkına ilişkin müdahalenin soruşturma aşamasında gerçekleştiği ancak yargılama safahatında da devam ettiği anlaşıldığından ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı sonucuna ulaşılmıştır.
68. Bu kapsamda yapılması gereken iş başvurucunun talebi hakkında Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun bir karar verilmesinden ibarettir. Bu durumda eğitim hakkı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için ihlal kararının bir örneğinin başvurucunun yargılamasının devam ettiği İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
69. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya eğitim hakkının ihlali nedeniyle net 8.100 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE
B. 1. Eğitim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Başvurucunun diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması, başvuru yollarının tüketilmemesi ve mükerrer olması nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 42. maddesinde güvence altına alınan eğitim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin eğitim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2019/382) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuya eğitim hakkının ihlali nedeniyle net 8.100 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 7/9/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.