Esas No: 2017/18143
Karar No: 2017/18143
Karar Tarihi: 8/9/2021
AYM 2017/18143 Başvuru Numaralı FARUK KORULU Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
FARUK KORULU BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2017/18143) |
|
Karar Tarihi: 8/9/2021 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Basri BAĞCI |
Raportör |
: |
Çağlar ÖNCEL |
Başvurucu |
: |
Faruk KORULU |
Vekili |
: |
Av. Fatih TURAN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tıbbi ihmal sonucu zarara uğranılması nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/2/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığı"na gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Marangoz olarak çalışan başvurucunun sol ikinci, üçüncü ve dördüncü parmakları 7/4/2012 tarihinde testereye çarparak kopmuştur.
9. Olaydan hemen sonra saat 19.03"te Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesine (Üniversite Hastanesi) giden başvurucuya ilk müdahalesi yapılarak yara yeri temizlenmiş, kopan parmaklar buz içine konularak İzmir"e sevki yönünde karar alınmıştır. (Başvurucunun beyanına göre sevk işlemi yapılmamış, kendisine nereye gitmesi gerektiği konusunda net bir cevap verilmemiştir.)
10. Başvurucu, bu Üniversite Hastanesinden kendi imkânları ile ayrılarak saat 20.15"te Çanakkale Devlet Hastanesine (Devlet Hastanesi) gitmiş; (Başvurucunun beyanına göre Üniversite Hastanesi ambulans ile bu hastaneye sevk etmiştir.) ortopedi muayenesinde mikro cerrahi yapılamadığı için İzmir"e sevki önerilmiştir. Başvurucunun talebine karşın hava ambulansında gece görüş özelliği olmadığı belirtilerek hava yolu ile sevki sağlanamamıştır.
11. Bunun üzerine başvurucu yine kendi imkânları ile saat 01.34"te İzmir Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine gitmiş, mikro cerrahi sırasının Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinde olduğunun bildirilmesi üzerine 03.30"da bu hastaneye başvurmuştur. Anılan hastanede yapılan cerrahi operasyonun başarılı olmaması üzerine yeniden operasyon yapılarak parmakları alınmıştır.
12. Başvurucunun parmaklarını kaybetmesi sonucunda Devlet Hastanesi tarafından%32 engelli olduğunu bildirir rapor düzenlendiği anlaşılmıştır.
13. Başvurucu, 2/8/2013 tarihinde Sağlık Bakanlığı, Ege Üniversitesi Rektörlüğü ve Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Rektörlüğü aleyhine İzmir 5. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) tam yargı davası açarak 55.000 TL manevi, 1.000 TL maddi tazminat talebinde bulunmuştur.
14. Mahkeme, idarelerin olayda kusuru olup olmadığının belirlenmesi ile varsa kusur oranının tespiti amacıyla Adli Tıp Kurumundan bilirkişi raporu alınmasına karar vermiştir.
15. Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulu tarafından hazırlanan 12/6/2015 tarihli bilirkişi raporunda; başvurucuya Üniversite Hastanesi Acil Servisinde yaklaşık 1 saatlik zaman zarfında ilk müdahalesinin yapıldığı, ortopedi ve plastik cerrahi konsültasyonu istendiği ve ambulansla sevk kararı alındığı, yapılan işlemlerin tıp kurallarına uygun olduğu belirtilmiştir. Aynı raporda başvurucunun Devlet Hastanesine kendi inisiyatifi ile geldiği, acil serviste yaklaşık 15-20 dakikalık zaman içerisinde ortopedi konsültasyonunun yapıldığı, sevk kararı alındığı, buna karşın başvurucunun hastaneyi terk ettiği belirtilmiştir. Raporda ayrıca Ege Üniversitesi tarafından yapılan işlemlerde tıp kurallarına aykırılık görülmediği tespitine de yer verilmiştir.
16. Mahkeme 2/12/2015 tarihinde davayı reddetmiştir. Karar gerekçesinde, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı tarafından düzenlenen raporun hükme esas alındığı belirtilmiş ve bu rapora göre başvurucunun parmaklarını kaybetmesinde idarenin hizmet kusurunu gerekli kılacak koşulların bulunmadığı belirtilmiştir.
17. Başvurucu, karara karşı temyiz yoluna müracaat etmiştir. Temyiz dilekçesinde; davalı idareler tarafından ambulans tahsis edilmediği, başvurucunun kendi rızası ile hastaneden ayrıldığı savunulmasına karşın bu iddianın dayanağı olacak belgelerin araştırılmadığı belirtilmiştir. Bunun yanında Üniversite Hastanesinde plastik cerrahi uzmanı bulunmaması ve ambulans helikopterde gece görüş özelliği olmamasının sonuca etkisinin tartışılmadığı ileri sürülmüştür.
18. Bu karar, Danıştay Onbeşinci Dairesi (Daire) tarafından ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğu belirtilerek 4/5/2016 tarihinde oyçokluğu ile onanmıştır. Karşı oy görüşünde; olayın gerçekleştiği mahalde mikro cerrahi uzmanının bulunmaması, sağlık kurumları arasındaki koordinasyon eksikliği, sunulan sağlık hizmetlerinde aksaklık olması nedenleriyle idarelerin hizmet kusurunun bulunduğu ifade edilmiştir.
19. Başvurucu bu karara karşı karar düzeltme talebinde bulunmuş, talebi inceleyen Daire 22/11/2016 tarihinde ilk derece mahkemesi kararını manevi tazminat talebinin reddi yönünden bozmuştur. Kararın gerekçesinde; hava ambulansının gece görüş özelliğinin bulunmaması nedeniyle yalnızca gündüz saatleri ile sınırlı olarak kullanılabilmesinin hizmet kusuru teşkil ettiği, bu nedenle başvurucunun manevi zararının tazmini gerektiği belirtilmiştir.
20. Mahkeme tarafından bozma kararına uyulmuş ve 13/1/2017 tarihli kararla başvurucuya 55.000 TL manevi tazminat ödenmesine hükmedilmiştir. Karar, Dairenin 24/5/2018 tarihli kararıyla onanmıştır. Davalı idarenin karar düzeltme istemi 19/2/2019 tarihli karar ile reddedilmiştir.
21. Başvurucu 16/2/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
22. İlgili hukuk için bkz. Fındık Kılıçaslan, B. No: 2015/97, 11/10/2018, §§ 19-27; Cihan Beyribey, B. No: 2014/19450, 26/12/2018, §§ 23-28; Fesih Aydar, B. No: 2015/4259, 10/1/2019, §§ 24-30.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 8/9/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu, Dairenin manevi tazminat talebi yönünden hizmet kusuru bulunduğuna karar vermesine karşın maddi tazminat talebini reddetmesinin çelişki oluşturduğunu belirtmiştir. Üniversite Hastanesi ve Devlet Hastanesinin sevk yaptığını belirtmesine rağmen gerçekte kendi imkânları ile gitmesini tavsiye ettiklerini, nitekim sevk işlemini kabul etmediğini gösteren bir delil sunamadıklarını, mahkemenin de bunu araştırmadığını ifade etmiştir. Sağlık hizmetlerindeki yetersizlik nedeniyle ameliyatın başarısı için önem taşıyan süre içerisinde ilgili sağlık kurumuna ulaşamadığını ve sonucunda %32 oranında engelli hâle geldiğini belirterek maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
25. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
26. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Devletin temel amaç ve görevleri, … kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; ... insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
27. Anayasa"nın 56. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler."
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
29. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmekte olup söz konusu düzenleme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesi çerçevesinde özel hayata saygı hakkı kapsamında güvence altına alınan fiziksel ve zihinsel bütünlüğün korunması hakkına karşılık gelmektedir.
30. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında kasıt söz konusu olmaksızın hekim kusuru nedeniyle vücut bütünlüğünün zarar gördüğü şeklindeki tıbbi ihmale dair şikâyetleri Anayasa"nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında incelemiştir (Melahat Sönmez, B. No: 2013/7528, 9/9/2015; Ahmet Sevim, B. No: 2013/474, 9/9/2015; Hilmi Düzgüner, B. No: 2014/9690, 11/5/2017).
31. Anılan kararlar doğrultusunda somut olayda başvurucunun tıbbi ihmale dayalı tüm şikâyetlerinin Anayasa"nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında incelenmesi gerekmektedir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
33. Anayasa"nın 17. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Bu kapsamda anılan Anayasa hükmü ile kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğü gerek kamusal yetkilerle donatılmış kişilerin gerekse özel kişilerin müdahalelerine karşı güvence altına alınmıştır (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 40).
34. Anayasa’nın 17. maddesinin amacı, esas olarak bireylerin maddi ve manevi varlığına karşı devlet tarafından yapılabilecek keyfî müdahalelerin önlenmesidir. Bunun yanı sıra devletin tıbbi müdahaleler nedeniyle kişilerin maddi ve manevi varlığını etkili olarak koruma, maddi ve manevi varlığına saygı gösterme şeklinde pozitif yükümlülüğü de bulunmaktadır (Ahmet Acartürk, B. No: 2013/2084, 15/10/2015, § 49). Nitekim Anayasa’nın 56. maddesinde de belirtildiği üzere pozitif yükümlülük, sağlık alanında yürütülen faaliyetleri de kapsamaktadır (İlker Başer ve diğerleri, B. No: 2013/1943, 9/9/2015, § 44).
35. Devlet, bireylerin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlıklarını koruma hakkı kapsamında -ister kamu isterse özel sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin- sağlık hizmetlerini hastaların yaşamları ile maddi ve manevi varlıklarının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır (Ahmet Acartürk, § 51).
36. İlke olarak tıbbi ihmallere ilişkin şikâyetler konusunda temel başvuru yolu, hukuki sorumluluğu tespit adına takip edilecek olan hukuk veya idari tazminat davası yoludur (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 38).
37. Maddi ve manevi varlığı koruma hakkı kapsamında hukuki sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat davalarının makul derecede dikkatli ve özenli inceleme şartını yerine getirmesi gerekmektedir. Derece mahkemelerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri yargılamalarda Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir inceleme yapıp yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının da Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira derece mahkemeleri tarafından bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer hak ihlallerinin önlenmesinde sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır (Yasin Çıldır, B. No: 2013/8147, 14/4/2016, § 57; Tevfik Gayretli, B. No: 2014/18266, 25/1/2018, § 32).
38. Diğer taraftan belirtmek gerekir ki olayların oluşumuna ilişkin delillerin değerlendirilmesi öncelikle idari ve yargısal makamların ödevidir. Aynı şekilde başvuru dosyasında bulunan tıbbi bilgi ve belgelerden hareketle bilirkişilerin vardığı sonuçların doğruluğu hakkında fikir yürütmek Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (Mehmet Çolakoğlu, B. No: 2014/15355, 21/2/2018, § 47). Ancak kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında yerine getirmek zorunda olduğu usul yükümlülüklerinin somut olayda yerine getirilip getirilmediğinin nesnel bir şekilde değerlendirilmesi için ilgili anayasal kurallar bağlamında derece mahkemelerinin kendilerine tanınmış takdir yetkileri çerçevesinde hareket edip etmediklerinin denetlenmesi gerekir. Bu bağlamda müdahaleyi haklı göstermek için öne sürülen gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığı incelenmelidir (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015 § 44).
39. Bu bağlamda derece mahkemelerinin gerekçeleri, tarafların kanun yoluna başvuru imkânını etkili şekilde kullanabilmesini sağlayacak surette ayrıntılı olarak ortaya konulmalı; ulaşılan sonuçlar yeterli açıklıktaki bilimsel görüş ve raporlar gibi somut, nesnel verilere dayandırılmalıdır (Murat Atılgan, § 45).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
40. Somut olayda başvurucunun iddiası, vücut bütünlüğünün bozulmasında idarenin hizmet kusurunun olduğunun tespit edilmesine rağmen maddi tazminat talebinin reddedilmesine ilişkindir.
41. Mahkeme tarafından idarenin kusurunun ve başvurucunun manevi zararlarının tespiti konusunda araştırmanın ve incelemenin yapıldığı görülmektedir. Öte yandan ilgili mevzuatta bedensel bütünlüğün zedelenmesi durumunda maddi tazminata hükmedilebileceği düzenlenmiştir. Maddi tazminat, idari eylem ve işlem nedeniyle kişilerin uğradığı maddi zararlarının tazminini sağlarken manevi tazminat, aynı işlem veya eylemden dolayı kişinin çektiği ızdırabın yarattığı manevi yıpranmanın tazmini amacına hizmet etmektedir. Kişinin idarenin işlem, eylem ve ihmalinden kaynaklanan hem maddi hem de manevi zararlarının tazmininin mevzuatta düzenlenmesi ve bunun uygulanmasının anayasal güvencelerin gözetilerek gerçekleştirilmesi, devletin kişilerin maddi ve manevi varlığını etkili biçimde koruma şeklindeki pozitif yükümlülüğünün bir gereğidir. Öte yandan maddi tazminata hükmetmek ve tazminatın nasıl hesaplanacağı konusu hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin bir mesele olarak derece mahkemelerinin takdirindedir. Bariz takdir hatası veya keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesinin derece mahkemesinin bu takdirine müdahale etmesi mümkün değildir.
42. Somut olayda, Daire kararına göre hava ambulansının gece görüş sistemi bulunmadığından başvurucuya yetkin tıbbi müdahale imkânı tanıyacak şartların sağlanamaması nedeniyle hizmet kusurunun bulunduğu tespit edilmiştir (bkz. § 19). Bu durumda olayda sağlık hizmetinin yürütülmesindeki yetersizlik nedeniyle hizmet kusuru bulunduğu yargı kararları ile ortaya konulmuş olup bu hususta herhangi bir tartışma bulunmamaktadır.
43. Bununla birlikte, el parmaklarından üçünü kaybetmiş olan kişide iş gücü kaybı oluşacağı ve bu durumun maddi zararlara sebep olacağı bilinen bir olgudur. Bunun doğal sonucu olarak marangozluk yapan başvurucunun manevi zararının yanında maddi zarara da uğradığı anlaşılmaktadır. Bu zararın idarenin hizmet kusuru sonucu ortaya çıktığı konusunda derece mahkemelerinin kabul ve tespitleri dikkate alındığında sadece manevi tazminat verilmesinin ihlalin sonuçlarının giderilmesi bakımından yeterli olmadığı açıktır. Nitekim derece mahkemelerince maddi tazminat talebinin reddi yönünde verilen kararlarda kusur tespitine rağmen bu hususta ayrıca somut değerlendirme yapılmamış ve maddi zararın tazmin edilmesi konusundaki anayasal gereklilikleri gözeten bir yaklaşım gösterilmemiştir. Dolayısıyla başvurucunun maddi zararlarının tazmin edilmesi yönündeki taleplerinin kusur tespitine rağmen derece mahkemelerince reddedilmesi nedeniyle ihlalin sonuçlarının giderildiğini söylemek güçtür. Bu nedenlerle somut olayın koşullarında kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı bakımından devletin pozitif yükümlülüğünün gereğinin yerine getirildiğinin kabul edilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.
44. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden
45. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
46. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesi ve yeniden yargılama yapılması talebinde bulunmuştur.
47. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
48. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
49. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
50. İncelenen başvuruda, maddi zararın giderimi konusunda Anayasa"nın 17. maddesi bağlamında özenli bir yargılama yapılmaması nedeniyle ihlalin doğrudan derece mahkemelerinin kararlarından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
51. Bu durumda kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun şekilde yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
52. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.857,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir 5. İdare Mahkemesine (E.2013/555, K.2015/1825) GÖNDERİLMESİNE,
D. 257,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.857,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Danıştay 15. Dairesine (E. 2016/1216, K.2016/3170) ve Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 8/9/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.