AYM 2018/24157 Başvuru Numaralı ERDİNÇ EROĞLU VE DİĞERLERİ Başvurusuna İlişkin Karar

Abaküs Yazılım
İkinci Bölüm
Esas No: 2018/24157
Karar No: 2018/24157
Karar Tarihi: 14/9/2021

AYM 2018/24157 Başvuru Numaralı ERDİNÇ EROĞLU VE DİĞERLERİ Başvurusuna İlişkin Karar

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ERDİNÇ EROĞLU VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/24157)

 

Karar Tarihi: 14/9/2021

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Volkan ÇAKMAK

Başvurucular

:

1. Erdinç EROĞLU

 

 

2. Nezahat EROĞLU

 

 

3. Kübra Evrim AKTAŞ

Başvurucular Vekili

:

Av. Berrin DEMİR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, bina cephesinde bulunan tabelanın tamiri esnasında, bina üzerinden geçen yüksek gerilim hattından elektrik atlaması sonucu meydana gelen ölüm olayına ilişkin olarak sorumluluğu bulunduğu ileri sürülen kamu görevlileri hakkında soruşturma izni verilmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 6/8/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvuruculardan Nezahat ve Erdinç Eroğlu"nun müşterek çocukları, Kübra Evrim Aktaş"ın ise kardeşi olan ve 2013 yılı itibarıyla 16 yaşında bulunan E.E., bir reklam şirketinde büro işçisi olarak çalışmakta iken İstanbul"un Esenyurt ilçesi sınırları içinde mukim bir özel hastanenin (hastane) tabelalarının tamiri için şirket tarafından işçi H.S. ile birlikte görevlendirilmiştir.

9. 31/10/2013 tarihinde, hastanenin tabelalarının tamir edilmesine ilişkin işlemler sırasında E.E. tarafından sabitlenmeye çalışılan, H.S.nin ise üzerinde bulunduğu alüminyum seyyar merdivene yüksek gerilim hattından elektrik akımı atlaması gerçekleşmiş ve bu akım atlaması sonucu E.E. olay yerinde hayatını kaybetmiş; H.S. ise yaralanmıştır.

10. 6/12/2013 tarihi otopsi raporunda E.E.nin "vücuttan elektrik akımı geçmesine bağlı solunum ve dolaşım durması" sonucu vefat ettiği belirtilmiştir.

A. Hastane Binasının Durumuna İlişkin Açıklama

11. Bireysel başvuru dosyası içinde sunulan belgelerin ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kayıtlarının incelenmesi sonucunda; 1971-1975 yıllarında, olayın gerçekleştiği yerdeki enerji nakil hatlarına elektrik verildiği, binanın yapı ruhsatının ise 1985 yılında düzenlendiği anlaşılmıştır. 1994 yılında bina için tadilat ve ilave yapı ruhsatı verildiği, 1996 yılında yapı kullanma izin belgesi sağlandığı görülmektedir. 2003 yılında ise binada ruhsat ve eklerine aykırı kısımlar olduğu tespit edilerek belediye tarafından yapı sahiplerine imar para cezası verilmiştir. Ayrıca Türkiye Elektrik İletim A.Ş. tarafından 6/11/2002 tarihli yazı ile Esenyurt Belediye Başkanlığına (Belediye) "enerji nakil hattının alanına hastane binasının taştığı, bu taşmanın can ve mal güvenliğini tehlikeye attığı, yangın tehlikesi oluşturduğu bu nedenle gerekenlerin yapılması" yönünde bildirimde bulunulmuştur. Söz konusu yapı için 2000 ve 2003 yıllarında da tadilat ruhsatları ve yapı kullanma izin belgeleri düzenlendiği anlaşılmaktadır. Ölüm olayının gerçekleştiği tarihe kadar yapı hakkında Belediye tarafından alınmış bir yıkım kararı veya başkaca uyarı/denetim niteliğinde işlemin olmadığı görülmüştür. Ölüm olayının gerçekleşmesinden sonra 2014 yılında bina için imar mevzuatına aykırı yapılaşma nedeniyle yıkım kararı alındığı, sürecin yargı aşamasında olduğu anlaşılmıştır.

B. Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesi Nezdinde Yürütülen Yargılama Süreci

12. E.E.nin ölümü ile sonuçlanan olay nedeniyle şirket müdürü olan E.M., şirket ortakları F.T. veP.Ö., şirketin ustabaşı E.T. ve hastane işletme müdürü olan U.K hakkında taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olmak suçu isnadıyla Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde kamu davası açılmıştır. Ayrıca Belediye Başkan Yardımcısı M.A. ve Belediye İmar Ve Şehircilik Müdürü F.D. hakkında aynı suç isnadıyla açılan Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde açılan kamu davası, Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde açılan dava ile birleştirilmiştir.

13. Olay yeri keşfinin de yapıldığı yargılama sürecinde birden fazla bilirkişi incelemesi söz konusudur. Şirket tarafından gerçekleştirilen tespit talebi üzerine Büyükçekmece 3. Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından elektrik elektronik mühendisi bilirkişiye yaptırılan inceleme sonucu tanzim edilen ve ceza davası dosyasına da girdiği anlaşılan 16/12/2013 tarihli raporda özetle "hattın geçtiği alanın imar planında belirli olduğu, yapı ruhsatı verilirken bu hususların belirtilmesi gerektiği, tespit istenen bina ile yüksek gerilim arasındaki mesafe ve yapılan ölçümler dikkate alındığında ilgili tabela için çalışma yapacak herkesin bu akıma kapılma riskinin bulunduğu" belirtilmiştir.

14. Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma sürecinde iş güvenliği uzmanına yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen 22/4/2014 tarihli raporda özetle "1975 yılında enerjilendirildiği anlaşılan yüksek gerilim hattı ile bina arasındaki mesafenin olması gereken asgari 5 metre uzaklıktan daha yakın olduğu, çalışma yapan kişilere koruyucu ekipman sağlanmadığı, hastane müdürü olan U.K.nın binanın durumunu dikkate alarak gereken disiplini tesis etmesi, önlem alması ve uyarıda bulunması gerekirken bu hususları yerine getirmediğinden kusurlu olduğu; şirket müdürü E.M.nin ise uygun eğitim ve donanıma sahip işçi görevlendirmemesi, gereken önlemleri ve uygun teçhizatı sağlamaması nedeniyle kusurlu olduğu" ifade edilmiştir.

15 Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından iş güvenliği uzmanlarına hazırlattırılan 30/5/2015 tarihli bilirkişi raporunun ilgili kısımlarında özetle "E.E.nin büro işlerinde çalıştırılmak üzere işe alınmış elektrik ve montaj bilgisi olmayan hafif işler yapabilecek bir genç çalışan olması nedeniyle iş mevzuatı gereği vefat ettiği olayda icra edilen işlerde çalıştırılmasının yasak olduğu, tabela montajı sırasında iş yapılacak yere güvenli bir şekilde ulaşılması adına gereken (iskele) teçhizatın kullanılmadığı, genç yaşta olan E.E.nin yüksek gerilim hattı olan bir alanda çalıştırılmaması gerektiği, H.S. ve E.E.nin öllüm olayının meydana geldiği tamir işini yapmaya ehil olmadıkları ve konuyla ilgili bilgilendirilmedikleri, yüksek gerilim hattı yakınında çalışılması adına gereken önlemlerin alınmadığı belirtilerek şirket ve hastanenin kusurlu olduğu belirtilmiştir. Raporun sonuç kısmında ise, binayı projelendiren ve inşa eden kişilerin yüksek gerilim hattı emniyet mesafesine uymadan proje yaptığı ve bina inşa ettiği ve bu nedenle kusurlu oldukları (binayı yapan ve projelendirenlerin tespitinin mahkemenin takdirinde olduğu ifade edilmiş), emniyet mesafelerine uyulmadan yapılmış binanın inşasına ve iskanına ruhsat veren belediyenin kusurlu olduğu, emniyet mesafesine uyulmadan yapılan binada iş yeri kuran hastanenin kusurlu olduğu, elektrik iletim dağıtım şirketinin de ihlal yaratan bina için gerekli girişimlerde bulunmaması nedeniyle kusurlu olduğu; yapılan tespitler bağlamında sanıklardan hastane işletme müdürü U.K.nın asli kusurlu olduğu, şirket müdürü E.M. ile şirket usta başı E.T.nin tali kusurlu oldukları" ifade edilmiştir.

16. 12/3/2016 tarihli ve yine iş güvenliği uzmanları tarafından tanzim edilen bilirkişi raporunun ilgili kısımlarında özetle "bina ile yüksek gerilim hattı arasında yalnızca 2,5 metre mesafe bulunduğu, bunun yasal mevzuat uyarınca en az 5 metre olması gerektiği, hastane binasında iş izin prosedürü olduğuna veya uygulandığına dair bir belge bulunmadığı, söz konusu çalışma süreci boyunca muhakkak akımın kesilmesi gerektiği, şirketin çalışmaya dair risk değerlendirmesi yapmadığı, risk değerlendirmesi yapmayan, iş güvenliği konusunda eğitim vermemiş olan reklam şirketinin birinci derecede sorumlu olduğu, hastanenin ise izin prosedürünü uygulamayarak ikinci derecede sorumlu bulunduğu" ifade edilmiştir.

17. Son olarak dava dosyalarını birleşmesi nedeniyle (bkz. § 12) sanık konumunda olan bazı belediye yetkililerinin kusurlarının olup olmadığının tespiti amacıyla yine iş güvenliği uzmanları tarafından yapılan inceleme sonucu düzenlenen 8/10/2017 tarihi bilirkişi raporunda özetle "binanın, yüksek gerilim hattına ilgili mevzuat gereği kesinlikle yaklaşılmaması gereken 5 metrelik emniyet mesafesi koşulunu ihlal ettiği, mesafe koşullarının ihlaline dair sorumluluğun enerji hattı binadan çok daha önce kurulmuş bulunduğundan belediye yetkilileri ve bina sahiplerine ait olduğu, bu nedenle gerekli işlemleri yapmayan belediye başkan yardımcısı M.A.nın kusurlu olduğu" belirtilmiştir.

18. Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesi 15/1/2019 tarihinde sanıklardan bazılarının beraatine, bazılarının ise mahkûmiyetine hükmetmiştir. Gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:

" ...

Değerlendirme:

...

Olay tarihinde sanık U.K.nin işletme müdürlüğünü yaptığı ... Hastanesinin dış cephesinde bulunan hastane isimlerinden iki harfin düşmesi nedeni ile tamir için sanıklardan F.T."yi aradığı, F.T.nin tabelayı önceden yapan firmadan E.M.yi arayarak yapmış oldukları hastane tabelasında sıkıntı olduğunu ve gidip bakmaları gerektiğini söylemesi üzerine, E.M.nin ustabaşı olan E.T.ye talimat verdiği, E.T.nin kendisinin olay yerine gitmeyip maktul E.E. ve H.S.yi gönderdiği, ... Hastanesinin üzerinden geçen yüksek gerilim hattı nedeni ile metal seyyar merdiven ile tabelayı düzeltmeye çalışan E.E. ile H.S. nin yüksek gerilim hattına kapıldıkları, E.E.nin vefat ettiği, H.S.nin ise yaralı olarak kurtulduğu anlaşılmıştır.

Ölüm ve yaralanmalı kaza sebebi irdelendiğinde; şirketin, hastanenin tabelasını yapmış olduğu ancak bu tabeladaki iki harfin düşmesi neticesi, hastane işletme müdürü U.K.nın öncelikle F.T.yi aradığı, F.T.nin ise bu işi yapan şirketin olması nedeni ile şirket müdürü olan E.M.yi aradığı sabittir.

Maktul ve müşteki H.S.nin ölüm ve yaralanmalı kazası nedeni ile U.K. müdafi, müvekkilinin sorumlu olmadığını, zira hastane işletme müdürünün yönetmeliklere göre sadece işletmeden sorumlu olup, mesul müdür olmadığından kendisine izafe edilecek bir kusur bulunmadığını ileri sürmüş ise de, hastane tabelasının onarım işi için F.T.yi bizzat arayan kişinin sanık U.K. olduğu sabit olup, hastanenin işletmesinden sorumlu olduğu gibi bu tadilat için kendisi aradığından sonuna kadar sorumluluğu olduğu gibi bizzat gelen ekibin de işletme müdürü olduğundan takibinin kendisi tarafından yapılması gerektiği gibi hastane üzerinden geçen yüksek gerilim hattının ne kadar büyük tehlike yarattığı da bilinen bir gerçek olduğu halde bu konuda gereken özen sanık tarafından gösterilmemiş ve bu sanığın gereken önlemleri almadığından ölümlü ve yaralanmalı kazanın oluşumuna sebebiyet verdiği kanaati hasıl olmuştur.

Sanık E.T. yüklenici firmanın ustabaşı olup, E.M. tarafından kendisine bizzat gitmesi için talimat verilmesine rağmen tecrübesi olmayan, işe yeni girmiş, büro işçisi olarak çalışan 17 yaşındaki maktul ile yine tecrübesi olmayan H.S.yi olay mahalline göndererek kendi yükümlülüğünü yerine getirmediği gibi, bu kadar önemli ve tehlikeli bir işin bu şekilde neticelenmesine sebep olduğu ve asli kusurlu olduğu, kendisi tarafından bu iş yapılsa idi veya bu işten anlayan kişiler gönderilse idi bu kazanın olması engellenebilecekken sorumluluk sahibi ve tecrübesi olan bir ustabaşının tedbirsiz ve dikkatsiz davranışı sonucu ölümlü ve yaralanmalı kazanın meydana geldiği ve yukarıda belirtildiği gibi kusurlu olduğu kanaati hasıl olmuştur.

Sanık E.M."nin ise ustabaşı E.T.ye talimat verdiği ancak böyle önemli ve tehlikeli bir işte gereken takibi yapmayıp, tadilata gidecek ekibin kimler olduğu ve işin uzmanı olup olmadıklarının kontrolünü yapmadığı, gereken özen ve dikkati göstermediği, gereken hassasiyeti gösterse idi böyle bir kazanın oluşumunun gerçekleşmeyeceği, bu nedenle bu sanığın da kusurlu olduğu kanaati hasıl olmuştur.

Sanık M.A.nın ise Esenyurt Belediye"sinde Başkan Yardımcısı olduğu, üzerinden Ambarlı Yıldıztepe Yüksek Gerilim Hattı geçen binanın enerji hattına yaklaşmaması gereken mesafeye tecavüzü olduğu halde TEİAŞ ile gereken irtibatı kurup güvenlik tedbirlerini alması, binanın cana ve mala herhangi bir zarar vermeyecek ve tehlike oluşturmayacak bir biçimde yapılması, herhangi bir kimsenin dikkatsizlikle de olsa yaklaşabileceği uzaklıktaki kuvvetli akım tesislerinin gerilim altındaki bölümlerine dokunulmasının olanaksız olması, Elektrik Kuvvetli Akım Tesisleri Yönetmeliğinin buna ilişkin 5.maddesine uygun hareket edilmesi, hat binadan daha önce kurulmuş ise gereken özeni göstermenin Belediye yetkilileri ve bina sahiplerine ait olması nedeni ile sanık M.A."nın Belediye Başkan Yardımcısı olarak görevini yerine getirmediği, üzerinden yüksek gerilim hattı geçen binanın tehlikeden arındırılması konusunda gereken çalışmaları yapmadığı, yüksek gerilim hattını ihlal eden bina hakkında gereken işlemi yapmadığı, bu nedenle kazanın oluşumuna sebebiyet verdiği, belirli makamlarda görev sahibi olan kişilerin makamın gerektirdiği sorumlulukları da yerine getirmeleri, aksi takdirde meydana gelebilecek zararlardan da sorumlu olacakları, bu sanığın zamanında üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmiş olsa idi bu şekilde bir kazanın oluşumu, maktulün ölümü ve müşteki H.S.nin yaralanması söz konusu olmayacaktı. Bu nedenle de sanık M.A.nın meydana gelen olay nedeni ile kusurlu olduğu kanaati hasıl olmakla;

Sanıklar U.K., E.T., E.M. ve M.A.nın mahkumiyetlerine karar vermek gerekmiştir.

Sanık F.T. nin; Hastane İşletme Müdürünün kendisini araması üzerine hastane levhasını yapan firma yetkilisi E.M.yi aradığı, arada irtibat görevi yaptığı anlaşılmakla üzerine atılı suç sübut bulmadığından, illiyet bağı mevcut olmadığından bu sanığın beraatine karar vermek gerekmiştir.

Sanık P.Ö.nün; şirket ortağı olup, meydana gelen kaza ile doğrudan doğruya bir ilgisi olmadığından, arada illiyet bağı bulunmadığından, şirkette bu konuda asıl sorumlu olan E.M. olmakla, sanık P.Ö.nün atılı suçtan beraatine karar vermek gerekmiştir.

Sanık F.D.nin; alınan 08/10/2017 tarihli bilirkişi raporunda da belirtildiği ve mahkememizce de bilirkişi raporu doğrultusunda oluşan kanaat çerçevesinde ve bu konuda yapılan araştırma doğrultusunda suç tarihinde sorumlu bir görevde olmadığı, arada illiyet bağı bulunmadığı ve üzerine atılı suçun sübut bulmadığı anlaşılmakla sanık F.D.nin beraatine karar verilerek ..."

19. Söz konusu hüküm taraflarca yapılan istem üzerine istinaf mercii tarafından incelenmiştir. 11/3/2020 tarihli istinaf hükmü ile F.D., F.T., P.Ö hakkında verilen beraat kararları ile E.M., U.K., E.T. hakkında verilen mahkûmiyet kararları onanmış; buna karşılık M.A. hakkında verilen mahkûmiyet kararı kaldırılarak beraat kararı verilmiştir. Ayrıca bina sahibi U.K. hakkında suç duyurusunda bulunulmasına hükmedilmiştir. Mahkûmiyet hükümlerinin onanmasına ilişkin kısım dışında diğer kısımlar yönünden temyiz yolu açık olmak üzere hüküm kurulmuştur. Kararın M.A. hakkındaki mahkûmiyet hükmünün kaldırılarak beraat hükmü verilmesine ilişkin gerekçesi şöyledir:

"Sanık M.A.nın Esenyurt Belediye Başkan Yardımcısı olarak görevli olduğu, 2012 yılında bu göreve başladığı anlaşılmıştır. Dosya kapsamına göre yüksek gerilim hattı binanın yapımından önce kurulmuştur. TEİAŞ tarafından binanın yüksek gerilim hattına mesafesinin uygun olmadığının Belediye Başkanlığına 2008 yılında bildirildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda 2012 yılında göreve başlayan sanık Mustafa Akboğa"nın tüm binaları tek tek kontrol etmesinin mümkün olmadığı, bina ruhsatının sanık M.A. tarafından verilmediği, TEİAŞ"ın uyarısından haberinin olduğuna dair delil bulunmadığı anlaşılmış, dava konusu olayın meydana gelmesinde bu sanığın kusurunun bulunmadığı kanaat ve takdirine varılmıştır. Dairemizce sanık M.A. hakkında ilk derece mahkemesince verilen kararın CMK"nun 280/2. maddesi gereğince kaldırılmasına, yüklenen suç açısından sanığın taksirinin bulunmaması nedeniyle CMK 223/2-c maddesi gereğince beraatine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki hükmün kurulması uygun görülmüştür."

20. Bireysel başvuru incelemesinin yapıldığı tarih itibarıyla kararın kanun yolu incelemesinde olduğu anlaşılmaktadır.

C. Diğer Bazı Kamu Görevlileri Hakkında Soruşturma İzni Verilmemesine İlişkin Süreç

21. Başvurucular 13/3/2017 tarihli dilekçeleri ile Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde yürütülen ceza yargılaması sürecinde hazırlanan bilirkişi raporları uyarınca yüksek gerilim hattına çok yakın bir biçimde ilgili mesafe koşullarını ihlal etmek suretiyle bina inşa edilmesinin ölüme yol açan nedenler arasında yer aldığını belirterek "yüksek gerilim hattına mevzuata aykırı ve tehlike oluşturacak şekilde yakın bina inşa eden, binanın yapım sürecindeki izin ve ruhsat belgelerini düzenleyen, hukuka aykırı inşa edilen binada faaliyet yapılmasına izin veren, usulsüz durumu denetlemeyen aralarında Esenyurt Belediyesinin mevcut ve eski başkanının, eski başkan vekilinin ve yardımcısının, eski imar ve şehircilik müdürünün, eski ve mevcut yapı kontrol müdürünün aralarında bulunduğu kamu görevlileri hakkında E.E.nin ölümünde kusurları bulunduğu" iddiasıyla kamu davası açılması için şikâyetçi olmuştur.

22. Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı 17/4/2017 tarihinde İçişleri Bakanlığından şikâyet edilen kişiler için soruşturma izni verilmesini istemiştir.

23. İçişleri Bakanlığı 16/10/2017 tarihli işlemle ilgililer hakkında soruşturma izni verilmemesi yönünde karar almıştır. Kararda; binanın yapımına dair süreç aktarılmış, binanın eklentileri için yapılan işlemlerden bazılarının yargı sürecinde olduğu belirtilmiş ve akabinde Esenyurt Belediyesinin geniş bir alanı kapsadığı, 40.000 konut ve işyerinin bulunduğu, yapılaşmayı kontrol amaçlı bölge bazlı görevlendirmeler yapıldığı, iskânlı binalarda şikâyet olmadığı sürece personelin dikkatini çekmesi hâlinde inceleme yapılabildiği, 2008-2017 yılları arasında 1.400 adet yapı için işlem yapıldığı, bu bağlamda Belediye görevlilerinin yeterli çabayı sarf ettiği, görevlilerin hastanenin hukuka aykırı inşa edilen kısımları için gereken işlemleri 2014 yılında (ölüm olayından sonra) yaptıkları ancak 2014 yılında yapılan işlemlere ilişkin yargı süreci nedeniyle imar mevzuatını uygulayamadıkları ifade edilmiştir.

24. Soruşturma izni verilmemesine dair işleme ilişkin yapılan itiraz Danıştay Birinci Dairesi tarafından 31/5/2018 tarihli kararla "dosyadaki bilgi ve belgelere göre, ilgililere isnat edilen eylemin, haklarında soruşturma yapılmasını gerektirecek nitelikte bulunmadığı..." gerekçesine yer verilerek reddedilmiştir. Karar oyçokluğu ile alınmıştır. İki üyenin karşıoy gerekçesi şöyledir:

" ...Hastanesinin binasının yanından geçen yüksek gerilim hattının, Elektrik Kuvvetli Akım Tesisleri Yönetmeliğinde belirlenen güvenlik mesafelerini ihlal ettiği, Hastanenin isim tabelasından düşen harflerin yerine konması için binanın çatısına çıkan işçilere yüksek gerilim hattından akım geçmesi sonucunda bir işçinin öldüğü, diğer işçinin yaralandığı, kazanın meydana geldiği yapıda ruhsata aykırılıklar bulunduğu, Belediyenin mevzuata aykırı olarak yapılan ruhsata aykırılıklarla ilgili denetim görevini yerine getirmediği, öte yandan, bina ile ilgili olarak Türkiye Elektrik İletim A.Ş Genel Müdürlüğü tarafından Esenyurt Belediye Başkanlığına yazılan 6.11.2002 tarih ve 4-1 sayılı yazıda, 154 kW Ambarlı-Yıldıztepe (3-4) ve 154 kW Ambarlı Davutpaşa E.N. Hatlarının 87-88 ve 15-16 pilonları arasında U.K. (binanın maliki) tarafından tehlikeli biçimde inşaat yapıldığının tespit edildiği belirtilerek tecavüzlü binanın krokisinin yazı ekinde sunulduğu, ayrıca yazıda, inşaatın irtifak haklarına tecavüzlü kısmında can ve mal emniyetinin kalmadığı ve yangın tehlikesi olabileceği belirtilerek gerekli önlemlerin alınmasının istenildiği, bu uyarıya rağmen yapıdaki ruhsata aykırılıkların giderilmediği, bu nedenle de bir işçinin ölümüne, diğer işçinin yararlanmasına neden olunduğu, bu olay gerçekleşene kadar Esenyurt Belediyesince yapıdaki ruhsata aykırılıkların yıkımının yapılmadığı, olaydan sonra düzenlenen 8.1.2014 tarihli yapı tatil tutanağında da, yapıdaki ruhsata aykırı yapılaşmanın açıkça belirtildiği, yapılan uyarıya rağmen söz konusu aykırılıkların uzun yıllar giderilmediği ve söz konusu olayın meydana gelmesine neden olunduğu, bu nedenlerle ilgililere isnat edilen eylemin, haklarında soruşturma yapılmasını gerektirecek nitelikte olduğu anlaşıldığından, itirazların kabulü ile soruşturma izni verilmemesine ilişkin İçişleri Bakanının 16.10.2017 tarih ve Mül.Tef.Ku.Bşk.2017/263 sayılı kararının kaldırılması gerektiği oyuyla karara katılmıyoruz "

25. Başvurucular Danıştay Birinci Dairesi kararını 9/7/2018 tarihinde tebellüğ etmelerinin ardından 6/8/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

26. İlgili hukuk için çok sayıda karar arasından bkz. Turan Uytun ve Kevzer Uytun, B. No: 2013/9461, 15/12/2015, §§ 35-42; Naziker Onbaşı ve diğerleri, B. No: 2014/18224, 9/5/2018, §§ 25-30; Dilek Genç ve diğerleri [GK], B. No: 2014/3944, 1/2/2018, 27-39; Gürkan Kaçar ve diğerleri, B. No: 2014/11855, 13/9/2017; M.C., B. No: 2014/15910, 7/2/2018; Hüseyin Münüklü, B. No: 2014/5973, 13/9/2017; Kadri Ceyhan [GK], B. No: 2014/1924, 17/5/2018; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin İliya Petrov/Bulgaristan, B. No: 19202/03, 24/4/2012; Selman Tumur ve diğerleri B. No: 2015/18754, 12/9/2019.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

27. Mahkemenin 14/9/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

28. Başvurucular Danıştay Birinci Dairesinin 31/5/2018 tarihli kararı ile sonuçlanan soruşturma izni verilmemesine dair süreçten şikâyet etmektedir. Başvurucular özetle hastane binasının inşa edilmesine ve inşa edilmesinden sonraki süreçte denetlenmesine ilişkin olarak yetkili/sorumlu olan Belediye görevlilerinin binanın yüksek gerilim hattı alanına taşmasından ve imar mevzuatına aykırılıklarından kaynaklı olarak kusurlu bulunduklarının bilirkişi raporları ve binaya ilişkin diğer bilgi/belge ile açıkça ortaya konulmasına karşın soruşturma izni verilmemesinin ölüm olayının aydınlatılmasını, sorumlularının ortaya çıkarılmasını engellendiğini belirterek etkili başvuru ve adil yargılanma hakları ile yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

29. Bakanlık görüşünde öz olarak bir kaza sonucu elektrik akımına kapılarak hayatını kaybeden E.E.nin yaşam hakkına kasıtlı bir müdahalenin söz konusu olmadığını, bu bağlamda kabul edilebilirlik kriterleri açısından taksirli eylem sonucundaki ölüm nedeniyle hem idarenin mesuliyetini saptayabilecek hem de gerektiği takdirde zararın ödenmesini sağlayabilecek olan tazminat davası yolunun tüketilmesi gerekip gerekmediğinin Anayasa Mahkemesinin içtihatları kapsamında incelenmesi gerektiğini ifade etmiştir.

30. Başvurucular -Anayasa Mahkemesi içtihadına atıfla- ölüm olayı kamu makamlarının muhakeme hatası, dikkatsizliği aşan bir kusuru sonucu meydana gelmiş ise mutlaka etkili bir ceza soruşturması yürütülmesi gerektiğini belirterek somut olayda tazminat davasının etkili bir yargısal sistem kurma yükümlülüğü bağlamında yeterli olmadığını ifade etmişlerdir.

B. Değerlendirme

31. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesi şöyledir:

 “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz.

Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.

Meşru müdafaa hali, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın bastırılması veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü dışındadır."

32. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri, ... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).

34. Başvurucunun şikâyetlerinin özü, ölüm olayına dair etkili bir soruşturma yapılmamasına ilişkin olduğundan incelemenin Anayasa"nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutu kapsamında yapılması gerekir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

35. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvurucular, müteveffanın ebeveynleri ile ablasıdır. Bu nedenle somut olayda başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.

36. Başvurucular, yaşam hakkının kasten ihlal edildiğini ileri sürmemiş olup somut olayda başvurucuların yakınlarının ölümüne kasten sebebiyet verildiği izlenimi edinilmesini gerektirecek bir unsur da saptanmamıştır.

37. Aşağıda genel ilkeler kısmında (bkz. §§ 42-49) açıklandığı üzere kasıtlı olmayan eylemler nedeniyle meydana gelen ölüm ve yaralanmalara ilişkin her olayda etkili yargısal sistem kurma yükümlülüğünün yerine getirilmesi için mutlaka etkili bir ceza yargılaması yürütülmesi gerekmemektedir. Kasıtlı olmayan fiiller nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin soruşturma yükümlülüğü açısından farklı bir yaklaşım benimsenebilir. Bu kapsamda yaşam hakkının veya vücut bütünlüğünün ihlaline kasten sebebiyet verilmediği durumlarda mağdurlara hukuki, idari hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir. Ancak eylem kasıtlı olmasa dahi ölüm olayı kamu makamlarının muhakeme hatası, dikkatsizliği aşan bir kusuru sonucu yani olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkiler kapsamında tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almaması sonucu meydana gelmiş ise mutlaka etkili bir ceza soruşturması yürütülmesi gerekecektir.

38. Bu açıdan bakıldığında somut olayda kasıtlı olmayan eylemler sonucu meydana gelen ölümlere ilişkin yerleşik içtihattan ayrılmayı gerektiren bir durumun bulunup bulunmadığı ilk bakışta anlaşılamadığından söz konusu ölüm olayına ilişkin devletin yaşam hakkına dair usul yükümlülüğünün mutlaka bir ceza soruşturmasını gerektirip gerektirmediği esas incelemesi ile birlikte ele alınacaktır.

39. Bu belirlemeler ışığında kamu görevlilerinin ihmal gösterdiği iddialarına ilişkin olarak yaşam hakkına dair şikâyet yönünden başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve -başvuru yollarının tüketilmesi kriteri dışında- kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmadığı anlaşıldığından -başvuru yollarının tüketilmesi kriteri esas aşamasında değerlendirilmek üzere- kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

40. Devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin usule ilişkin yönü, doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirmektedir. Yürütülecek bu soruşturmanın temel amacı yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını, kamu görevlilerinin müdahalesiyle veya onların sorumlulukları altında meydana gelen ya da diğer bireylerin filleriyle gerçekleşen ölümler nedeniyle ilgililerin hesap vermelerini sağlamaktır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).

41. Yaşam hakkına ilişkin usule yönelik bu yükümlülük olayın niteliğine bağlı olarak cezai, hukuki ve idari nitelikte soruşturmalarla yerine getirilebilir. Kasten veya kötü muamele sonucu meydana gelen ölüm olaylarında Anayasa"nın 17. maddesi gereğince devletin sorumluların tespitini ve cezalandırılmalarını sağlayabilecek nitelikte bir cezai soruşturma yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda idari soruşturmalar ve tazminat davaları sonucunda idari bir yaptırım veya tazminata hükmedilmesi; ihlali gidermek, dolayısıyla mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).

42. Kasıtlı olmayan fiiller nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin soruşturma yükümlülüğü açısından farklı bir yaklaşım benimsenebilir. Bu kapsamda yaşam hakkının veya vücut bütünlüğünün ihlaline kasten sebebiyet verilmediği durumlarda pozitif yükümlülük her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).

43. Bununla birlikte kasıtlı olmayan fiiller nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarında kamu makamlarının muhakeme hatası, dikkatsizliği aşan bir kusuru olduğu veya olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkiler kapsamında tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda -ilgililer diğer hukuk yollarına başvurmuş olsalar dahi- kişilerin hayatının tehlikeye girmesine neden olanlar hakkında bir ceza soruşturması yürütülmesi gerekir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 60).

44. Diğer taraftan ceza soruşturmasının amacı, yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların hesap vermesini sağlamak olmakla birlikte bu yükümlülük kesin olarak bir sonuç elde etmeyi değil uygun araçların kullanılmasını gerektirir. Anayasa"nın 17. maddesi başvuruculara üçüncü kişileri bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı vermediği gibi devlete tüm yargılamaları mahkûmiyetle sonuçlandırma ödevi de yüklemez (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).

45. Kamu görevlilerinin görevlerini devlet adına ifa etmeleri ve görevlerinin ifası ile ortaya çıkan birtakım durumlarla bağlantılı olarak sık sık şikâyet edilme ve soruşturma tehdidi altında olma riski ile karşı karşıya olmaları nedeniyle haklarında adli soruşturma yürütülmesinin belirli bir makamın iznine bağlanması hukuk devletinde makul görülebilir (Hidayet Enmek ve Eyüpsabri Tinaş, B. No: 2013/7907, 21/4/2016, § 106).

46. Nitekim Anayasa’nın 129. maddesinin altıncı fıkrasında, memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılmasının -kanunla belirlenen istisnalar dışında- kanunun gösterdiği idari mercinin iznine bağlı olduğu hüküm altına alınmıştır (Hidayet Enmek ve Eyüpsabri Tinaş, § 107).

47. Anayasa"nın bütünlüğü ilkesi çerçevesinde Anayasa kurallarının bir arada ve hukukun genel ilkeleri gözönünde tutularak uygulanması zorunlu olduğundan etkili soruşturma yükümlülüğünü ve kamu görevlilerinin soruşturulmasının izin şartına bağlı olmasını düzenleyen kurallar bütününün birbiriyle uyumlu bir şekilde yorumlanması gereklidir (Hidayet Enmek ve Eyüpsabri Tinaş, § 108).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

48. Somut olayda reklam şirketinde büro işçisi olarak çalışan E.E., hastane binasının tabelasının tamiri sırasında, kullanmakta olduğu metal merdivene hastane binasına yakın konumda bulunan yüksek gerilim hattından elektrik akımı atlaması sonucu hayatını kaybetmiştir.

49. Devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin usule ilişkin yönü, meydana gelen ölüm olayının tüm yönleriyle ortaya konulmasını ve sorumluluğun belirlenmesine imkân tanıyan etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirmektedir.

50. Başvuruya konu olaya ilişkin olarak ilgili makamlarca soruşturma başlatılmıştır. Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde şirket müdürü E.M., şirket ortakları F.T. veP.Ö., şirketin usta başı E.T., hastane işletme müdürü U.K, Esenyurt belediye başkan yardımcısı M.A. ve belediye imar ve şehircilik müdürü F.D. hakkında taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olma suçu isnadıyla kamu davası açılmıştır. Dava sürecinde olayın tüm boyutlarıyla açığa çıkarılması adına birden fazla kez olmak üzere bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Yürütülen soruşturma ve kovuşturma işlemleri kapsamında düzenlenen bilirkişi raporlarında iş kazasının meydana geliş nedenleri ve olayda sorumlulukları bulunanların kimler olduğu hususları incelenmiştir. Buna göre şirket ve hastane yöneticilerinin olayda sorumluluklarının bulunduğunun tespiti ile birlikte olayda binanın, enerji hattına, ilgili mevzuatı ihlal edecek ve tehlike yaratacak şekilde beş metrenin altında bir yakınlıkta inşa edilmesine, binanın bu hali ile kullanılmasına izin veren ve akabinde bu hususta denetim görevini yerine getiremeyen belediye yetkilerinin sorumlulukları bulunduğuna ilişkin veriler bulunmaktadır (bkz.§§ 13-17). Söz konusu sürece ilişkin silsileye bakıldığında da enerji nakil hattının mevcudiyetine rağmen söz konusu hatta 5 metrenin altında bir yakınlıkta hastane binası yapılmasına izin verildiği, bu binaya iskân izni sağlandığı, hastane olarak kullanıldığı, Türkiye Elektrik İletim A.Ş. tarafından enerji nakil hattına yakınlık nedeniyle can ve mal güvenliği riski konusunda belediyenin uyarıldığı görülmektedir.

51. Tehlikeli bir faaliyet kapsamında kişilerin yaşamı ile vücut bütünlüğü üzerinde ortaya çıkan risklerin en aza indirilmesi ve gerekli önlemlerin alınması konusunda sorumluluğu bulunan kişilerin tespit edilebilmesi ve tespit edilen sorumluluklar karşısında devletin göstereceği yargısal tepki, benzer olayların yaşanmaması bakımından da önem taşımaktadır.

52. Yüksek gerilim hatlarının bulunduğu alanların kişilerin yaşamı ile vücut bütünlüğü bakımından birtakım riskler içerdiği açıktır. Söz konusu alanlara yakın noktalarda yapılacak yapıların yerleşiminin/planının düzenlenmesinin, bunlara verilecek izinlerin, bu konuda yapılacak denetimlerin de dolaylı olarak kişilerin yaşamı ile vücut bütünlüğü bakımından riskler içermekte olduğu yadsınamayacaktır. Bu bağlamda somut olay özelinde ölüm olayının meydana geldiği binaya ilişkin yerleşim/plan düzenlemesine ilişkin işlemlerin, verilen izinlerin, denetim işlemlerinin tehlikeli bir faaliyete ilişkin bulunduğu değerlendirilmiştir. Devletin yaşamı koruma yükümlülüğü kapsamında, anılan izin, planlama ve denetim hizmetlerinin yerine getirilmesinde kişilerin yaşamı ile vücut bütünlüğünün korunması, ölüm ve yaralanma olaylarının önüne geçilmesi için gerekli tedbirleri alması bir zorunluluktur. Dosya bir bütün olarak incelendiğinde bina ile yüksek gerilim hattı arasında 5 metrenin altında bir mesafe bulunması nedeniyle öngörülebilir bir riskin bulunduğu ve bu riskin bertaraf edilmesi için (olaydan sonra 2014 yılında başvurulduğu üzere yıkım, tadilat, para cezası vb.) alınması gereken birtakım etkin önlemlerin de var olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda somut olay için devletin yaşam hakkına dair usul yükümlülüğünün bir ceza soruşturması yürütülmesini gerektirdiği kanaatine ulaşılmıştır. Bu nedenle, somut ölüm olayına ilişkin olarak yaşam hakkının güvenceleri bağlamında devletin etkili bir ceza soruşturması yürütme yükümlülüğü bulunduğundan başvurucuların tazminat davası yolunu tüketmek gibi bir zorunluluklarının bulunmadığı ve başvurunun, başvuru yollarının tüketilmesi kriterini sağladığı sonucuna ulaşılmıştır.

53. Başvurucular, Esenyurt Belediyesinin mevcut ve eski başkanının, eski başkan vekilinin ve yardımcısının, eski imar ve şehircilik müdürünün, eski ve mevcut yapı kontrol müdürünün aralarında bulunduğu kamu görevlileri hakkında E.E.nin ölümünde kusurları bulunduğu iddiasıyla kamu davası açılması için şikâyetçi olmuştur. Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı 17/4/2017 tarihinde İçişleri Bakanlığından şikâyet edilen kişiler için soruşturma izni verilmesini istemiştir.

54. İçişleri Bakanlığı 16/10/2017 tarihli işlemle "Esenyurt Belediyesinin geniş bir alanı kapsadığını, 40.000 konut ve iş yerinin bulunduğu, iskanlı binalarda şikayet olmadığı sürece personelin dikkatini çekmesi halinde inceleme yapılabildiğini, 2008-2017 yılları arasında 1400 adet yapı için işlem yapıldığını, belediye görevlilerinin yeterli çabayı sarf ettiğini" belirterek soruşturma izni verilmemesi yönünde karar almıştır. İçişleri Bakanlığı ayrıca soruşturma izni verilmemesi kararına ölüm olayından sonra yapılan (kusur durumunun tespitine hiçbir etkisi olmayan) 2014 yılındaki işlemleri de gerekçe göstermiştir. Soruşturma izni verilmemesine dair işleme ilişkin yapılan itiraz Danıştay Birinci Dairesi tarafından 31/5/2018 tarihli kararla reddedilmiştir.

55. Soruşturma izni verilmemesi nedeniyle anılan belediye görevlileri yönünden adli sürecin sona ermesi söz konusudur.

56. Bu durumda 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun kapsamında soruşturma izni alınması prosedürünün soruşturmanın etkililiği üzerine sonuçlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.

57. Soruşturma izni prosedürü, kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlardan dolayı ileri sürülen iddia ve şikâyetler nedeniyle gereksiz ithamlarla karşılaşmamaları ve bu şekilde kamu görevlerinin aksamaması için kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri iddia olunan suçlar bakımından ceza soruşturmasına geçilmeden önce bir ön inceleme yapılması ve ceza soruşturması yürütülmesini gerekli kılacak bir durum bulunup bulunmadığına ilişkin bir ön değerlendirme yapılması amacını taşımaktadır. 4483 sayılı Kanun’un öngördüğü usulün ilgili kişilerin cezai sorumlulukları açısından asıl değerlendirmeyi yapacak olan soruşturma ve yargılama makamlarının önüne çıkmalarına engel olmak adına kullanılmaması gerekmektedir. Soruşturma izni prosedürü, anılan amacın ötesinde ceza yargılamasının işleyişini geciktirecek ve soruşturmanın etkin olarak yürütülmesine engel olacak şekilde ya da kamu görevlilerinin ceza soruşturmasından muaf tutulduğu izlenimini oluşturacak şekilde uygulanmamalıdır. Aksi bir uygulama, bu tür olaylarda kamu gücünü kullanan görevlilerin olası cezai sorumluluklarının ortaya çıkmasının engellenmek istendiği şüphesini doğurabilir.

58. Somut olayda soruşturma izni verilmemesi kararının "belediyenin alanının geniş olması, iskanlı binalarda şikayet olmadığı sürece personelin dikkatini çekmesi halinde inceleme yapılabildiği, 2008-2017 yılları arasında 1400 adet yapı için işlem yapıldığı, belediye görevlilerinin yeterli çabayı sarf ettiği" gibi somut vaka bakımından açıklama içermeyen soyut/genel hususlara dayandığı hatta ölüm olayından sonra yapılan ve kusur durumunun tespitine hiçbir etkisi olmayan 2014 yılındaki işlemlerin dahi soruşturma izni verilmemesine gerekçe gösterildiği görülmektedir.

59. Söz konusu süreçte binadan eski olan enerji nakil hattının varlığına rağmen söz konusu hatta 5 metrenin altında bir yakınlıkta bina yapılmasına izin verilmiş olmasına, bu binaya iskân izni sağlanmasına, hastane olarak kullanılmasına, ilgili kurumların uyarılarına rağmen (bkz. § 11) gereken denetim ve işlemlerin yapılmamasına ilişkin bir değerlendirmede bulunulmadan soruşturma izni verilmemesi yönünde karar alındığı anlaşılmaktadır.

60. Yaşam hakkı kapsamında devletin sahip olduğu etkili soruşturma yükümlülüğü, sorumluların belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek bir soruşturma yürütülmesini gerektirmektedir. Kamu görevlilerinin cezai sorumlulukları açısından asıl değerlendirmeyi yapacak olan soruşturma ve yargılama makamlarıdır. Belediye yetkililerinin bilirkişi raporları ile tespit edilen kusurlu davranışlarının bulunduğu somut olayda tespit edilen bu kusur durumunun derinlemesine araştırılmasını, soruşturmanın etkin bir biçimde yürütülmesini engelleyen ve soyut ifadeler dışında somut olaya dair neden soruşturma izni verilmediğine ilişkin yeterli bir açıklama içermeyen idari işlem nedeniyle adli sürecin sona erdirilmesi etkili soruşturma ilkeleriyle bağdaşmamaktadır.

61. Öte yandan soruşturma izni verilmemesi işlemlerine karşı yapılan itirazları değerlendiren yargı makamlarınca yapılacak olan inceleme ve değerlendirmelerin de soruşturma izni prosedürünün ceza yargılamasının işleyişini geciktirecek ve soruşturmanın etkin şekilde yürütülmesine engel olacak şekilde uygulanmasına ya da kamu görevlilerinin ceza soruşturmasından muaf tutulduğu izlenimi oluşmasına izin vermeyecek şekilde yapılmasına özen gösterilmesi gerekmektedir.

62. Somut olayda soruşturma izni verilmemesi işlemine karşı yapılan itirazın Danıştay Birinci Dairesince "dosyadaki bilgi ve belgelere göre, ilgililere isnat edilen eylemin, haklarında soruşturma yapılmasını gerektirecek nitelikte bulunmadığı..." gerekçesiyle reddedildiği, bu hâliyle Danıştay Birinci Dairesince yapılan incelemenin soruşturma izni prosedürünün ceza yargılamasının işleyişini geciktirecek ve soruşturmanın etkin şekilde yürütülmesine engel olacak ya da kamu görevlilerinin ceza soruşturmasından muaf tutulduğu izlenimini oluşturacak şekilde uygulanmaması gerekliliği yönünden bir değerlendirme içermediği anlaşılmaktadır.

63. Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde hakkında soruşturma izni istenen kamu görevlilerinin kusurları bulunduğu yönünde birtakım verilerin varlığına karşın soyut ve kusur durumuna ilişkin elde edilen verilere dair bir açıklama içermeyen işlemle soruşturma izni verilmemesinin ve bu şekilde adli sürecin sona ermesinin meydana gelen ölüm olayına ilişkin etkili bir ceza soruşturması yürütülmesi önünde engel teşkil ettiği sonucuna ulaşılmıştır.

64. Olayda etkili bir ceza soruşturması yürütülmesi gerektiğine yönelik tespit, anılan kişiler hakkında yürütülecek adli sürecin mutlaka bir dava açılması ya da açılan davanın belli bir hükümle sonuçlanması gerektiği anlamına gelmeyip sorumluların tespit edilmesi ve hesap vermelerini sağlayacak uygun araçların etkili şekilde kullanılması gerekliliğine işaret etmektedir.

65. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usule ilişkin boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden

66. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

67. Başvurucular, ihlalin tespiti, yeniden soruşturma yapılması ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

68. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

69. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

70. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

71. İncelenen başvuruda yaşam hakkı kapsamında etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Etkili soruşturma yükümlülüğüne dair ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise usul hukukunda yer alan benzer kurumlardan farklı ve bireysel başvuruya özgü bir düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yeniden yargılama sürecinde mahkemelerce yapılması gereken iş, öncelikle hak ihlaline yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılmasından ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Danıştay Birinci Dairesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

72. Yeniden yargılama yapılması için dosyanın Danıştay Birinci Dairesine gönderilmesine karar verilmesinin tespit edilen ihlal için yeterli giderim sağlaması nedeniyle başvurucuların manevi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

73. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvuruculara ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğü bakımından İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Danıştay Birinci Dairesine (E.2018/868, K.2018/951) GÖNDERİLMESİNE,

D. Tazminat talebinin REDDİNE,

E. 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 14/9/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Hemen Ara