AYM 2017/35064 Başvuru Numaralı SAVAŞ KASAP Başvurusuna İlişkin Karar

Abaküs Yazılım
İkinci Bölüm
Esas No: 2017/35064
Karar No: 2017/35064
Karar Tarihi: 14/9/2021

AYM 2017/35064 Başvuru Numaralı SAVAŞ KASAP Başvurusuna İlişkin Karar

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

SAVAŞ KASAP BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/35064)

 

Karar Tarihi: 14/9/2021

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Hüseyin KAYA

Başvurucu

:

Savaş KASAP

Vekili

:

Av. Bülent Teoman ÖZKAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, gözaltında darp, tehdit ve hakarete maruz kalınması ile tutma koşullarının yetersizliği ve bu hususta yapılan soruşturmanın etkisiz olması nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 25/8/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.

5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

8. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

10. Türkiye, 15 Temmuz 2016 gecesi askerî bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış; bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiştir. Kamu makamları, soruşturma mercileri ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye"de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).

11. Başvurucu FETÖ/PDY soruşturması kapsamında 22/10/2016 tarihinde gözaltına alınmış, 16/11/2016 tarihinde ise silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmıştır. Toplam yirmi beş gün gözaltında kalan başvurucu 27/10/2016 tarihine kadar Muğla"da, bu tarihten tutuklandığı tarihe kadar ise Zonguldak"ta gözaltında kalmıştır.

12. Başvurucu 27/12/2016 tarihinde Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığına (Cumhuriyet Başsavcılığı) verdiği suç duyurusu dilekçesiyle gözaltında kötü muameleye maruz kaldığını iddia ederek ilgili kolluk görevlilerinden şikâyetçi olmuştur. Dilekçede başvurucu, gözaltında tutulduğu 27/10/2016 tarihinden tutuklandığı tarihe kadar -kendisini E. olarak tanıtan- kolluk görevlisi N.A. tarafından sekiz kez sorgulandığını, bu sorgulamalar sırasında yüzüne tokat atıldığını, vücudunun çeşitli yerlerine tekme ve yumrukla vurulduğunu, kafasının duvara çarpıldığını, sövgü şeklinde hakarete uğradığını ve ailesine zarar verilmekle tehdit edildiğini dile getirmiştir. Başvurucu iddialarına aynı nezarethane bölümünde birlikte kaldığı E.Ö., C.Ö. ve C.A.H.yi, ayrıca nöbetçi polis memuru M. ile diğer nöbetçi kolluk görevlilerini de tanık göstermiştir. İddialarının kamera kaydıyla da doğrulanabileceğini belirten başvurucu, on gün boyunca sağlık muayenesinin yapılmayıp hakkında adli rapor düzenlenmediğinden de yakınmıştır.

13. Suç duyurusunda bulunulması üzerine Cumhuriyet Başsavcılığınca ilgili kolluk görevlileri hakkında derhâl soruşturma açılmıştır. Başvurucunun -Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) üzerinden- müşteki sıfatıyla ifadesinin alınabilmesi için 24/1/2017 tarihinde ilgili ceza infaz kurumuna müzekkere yazılmış ve 26/1/2017 tarihinde başvurucunun ifadesi alınmıştır. Başvurucu ifadesinde şikâyet dilekçesindeki iddialarını yinelemiş; şikâyetçi olduğu kolluk görevlisinin eşkâl bilgisini vererek bu kişinin adının E. olduğunu söylediğini ancak daha sonra bu kişinin isminin N. olduğunu, soy isminin ise Y. veya A. olduğunu öğrendiğini belirtmiştir. Yine sorguya katılan M. ve H. isimli iki polis memurunun görünüşlerini de tarif eden başvurucu, Zonguldak"a getirildiğinin ikinci günü öğle saatlerinde darbedildiğinden yakınmıştır. Başvurucu yedi ya da sekiz kez bu şekilde sorgulandığını, üç ya da dört kez kötü muameleye maruz kaldığını iddia etmiştir. Sorulması üzerine başvurucu, nezarethanede birlikte kaldığı kişilerin olayı bizzat görmediklerini ancak sesleri duymuş olabileceklerini ifade etmiştir. Başvurucu, ifadesinde ayrıca on günde bir adli rapor alındığı için vücudundaki darp izlerinin silindiğini de belirtmiştir.

14. Cumhuriyet Başsavcılığınca 24/1/2017 tarihinde kolluğa yazılan müzekkere ile başvurucunun gözaltında tutulduğu tarihlere ait tüm kamera görüntüleri ile başvurucu hakkında düzenlenen tutanaklar istenmiştir. Kolluğun cevap yazısında istenen kamera kayıt sisteminin otuz beş günlük veri sakladığı, bu süreden sonra sistemin önceki tarihli veri üzerine kayıt yaptığı, bu nedenle istenen kayıtların gönderilemediği belirtilmiştir. Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucu hakkında ceza infaz kurumuna girerken düzenlenen sağlık raporuilgili ceza infaz kurumundan istenmiş, istenen adli rapor ceza infaz kurumunca Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir. Ancak raporun başvurucunun tutuklandığı tarih olan 16/11/2016 tarihinde değil 12/1/2017 tarihinde düzenlendiği anlaşılmaktadır.

15. UYAP erişimiyle incelenen soruşturma dosyasındaki belgelere göre başvurucu hakkında 22-27/10/2016 tarih aralığında her gün adli muayene raporu düzenlendiği, gözaltına alınma ve gözaltının uzatılması kararlarının bir yakınına bildirildiği (22/10/2016 tarihli tutanakla kardeşine haber verildiği kayıt altına alınmıştır) görülmüştür. Söz konusu raporlarda başvurucuda herhangi bir yaralanma olmadığı tespiti yer almaktadır. Ancak başvurucunun Zonguldak"a getirildiği 27/10/2016 tarihinde alınan gözaltı giriş raporundan sonra 12/1/2017 tarihinde alınan "cezaevi ilk giriş muayene raporu"na kadar herhangi bir adli muayene raporuna dosya içeriğinde rastlanmamıştır. Bu nedenle Cumhuriyet Başsavcılığına 10/3/2020 tarihinde yazılan müzekkereyle, belirtilen tarih aralığındaki tüm adli raporların gönderilmesi istenmiştir. Cumhuriyet Başsavcılığının 27/3/2020 tarihli cevap yazısı ve eklerinde, başvurucu hakkında düzenlenen 27/10/2016 tarihli gözaltı girişi raporu ile 12/1/2017 tarihli sağlık raporu dışında herhangi bir adli rapor sunulmamıştır. Aynı yazıda gözaltı çıkış raporunun UYAP"a kaydedilmediği, bu nedenle fiziki hâline ulaşılması için ilgili mahkeme ve ceza infaz kurumu ile yazışma yapıldığı, akıbetinden haber verileceği belirtilmiştir. Bu doğrultuda Cumhuriyet Başsavcılığının 8/4/2020 tarihli yazısı ekinde ise 16/11/2016 tarihli adli rapor sureti gönderilmiştir. Bu rapora göre başvurucuda herhangi bir darp ya da cebir izi bulunmamaktadır. Öte yandan başvurucunun gözaltı süresi içinde avukatıyla görüştüğüne dair dosyaya yansıyan bir belgeye de rastlanmamıştır.

16. Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucunun eşkâl ve isim bilgilerini bildirdiği kişilerin sicil numaralarını 3/2/2017 tarihinde kolluktan sormuş ancak 24/4/2017 tarihli yazı ile bu talebinden vazgeçtiğini belirterek işlem yapılmadan evrakın iadesini istemiştir.

17. Soruşturma 24/4/2017 tarihinde verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile sona erdirilmiştir. Kararda şüpheli kısmı "Zonguldak Emniyet Müdürlüğü görevlileri (Kimlik bilgileri tespit edilmedi.)" şeklinde yer almıştır. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"...

Müştekinin gözaltına girişi, gözaltından çıkışı, ceza evine girişi sırasında farklı doktorlardan alınan farklı tarihli raporlarında herhangi bir bulguya rastlanılmadığı, olayı bizzat gören kimsenin bulunmadığı, olaya ilişkin kamera kayıtlarının saklanma süresi itibariyle müştekinin şikayet tarihinden evvel kayıtlardan silindiği, müştekinin şikayetine konu olayın gerçekleşmesinden yaklaşık dört ay sonrasında iddialarını dile getirmesinin hayat içerisinde edinilen tecrübelerle uyuşmadığı, kolluğun suç delilinin toplanması hususunda şüpheli ile ön görüşme yapmasını engeller nitelikte bir yazılı hükmün mevcut olmadığı, kolluğun delil toplama yetkisi çerçevesinde yapmış olduğu ön görüşmenin mevcut yasada suç olarak tanımlanmadığı, yapılan görüşmenin yargılama sırasında resmi delil niteliğini de haiz olmadığı, bu uygulamanın bir çok Yargıtay kararına konu olduğu ve suç olduğuna yönelik herhangi bir tespitin mevcut olmadığı (Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 2014/1266 esas, 2015/6630 karar sayılı kararı, Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 2014/765 esas, 2014/30381 karar sayılı kararı, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 2009/2558 esas, 2009/7567 karar sayılı kararı, Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 2006/22000 esas, 2007/6205 karar sayılı kararı),

Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde müştekinin soyut nitelikteki beyanını destekler mahiyette, soruşturmanın devamını yahut kovuşturma aşamasına geçilmesini gerektirir nitelikte ve yeterlilikte delilin dosyaya yansımadığı anlaşılmakla

..."

18. Başvurucu, bu karara itiraz etmiş; itirazında önceki iddialarını yinelerken gözaltında tutulduğu on gün boyunca adli muayeneye götürülmeyerek hakkında adli rapor düzenlenmemesinden, tanık gösterdiği kişilerin dinlenmemesinden ve ismini vererek şikâyetçi olduğu kolluk görevlilerinin ifadelerine başvurulmamasından yakınmıştır.

19. Başvurucunun itirazı Zonguldak Sulh Ceza Hâkimliğinin 7/7/2017 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Kararda, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın usul ve yasaya uygun olduğu belirtilmiştir. Ret kararı başvurucunun vekiline 28/7/2017 tarihinde, başvurucuya ise 1/8/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.

20. Başvurucu 25/8/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

21. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun "Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi" kenar başlıklı 160. maddesi şöyledir:

"(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.

 (2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür."

22. 5271 sayılı Kanun"un "Yakalanan veya gözaltına alınanın durumunun yakınlarına bildirilmesi" kenar başlıklı 95. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Şüpheli veya sanık yakalandığında, gözaltına alındığında veya gözaltı süresi uzatıldığında, Cumhuriyet savcısının emriyle bir yakınına veya belirlediği bir kişiye gecikmeksizin haber verilir."

23. 5271 sayılı Kanun"un "Yönetmelik" kenar başlıklı 99. maddesi şöyledir:

"(1) Gözaltına alınan kişilerin bulundurulacakları nezarethanelerin maddî koşulları, bu kişinin hangi görevlinin sorumluluğuna bırakılacağı, sağlık kontrolünün nasıl yapılacağı, gözaltı işlemlerine ilişkin kayıt ve defterlerin nasıl tutulacağı, gözaltına alınmanın başlangıcında ve bu tedbire son verildiğinde hangi tutanakların tutulacağı ve gözaltına alınan kişiye hangi belgelerin verileceği ile kolluk tarafından gerçekleştirilen yakalama işlemlerinin yürütülmesinde uyulacak kurallar, yönetmelikte gösterilir."

24. 1/6/2005 tarihli ve 25832 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanan Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği"nin 9. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:

"Yakalanan kişinin gözaltına alınacak olması veya zor kullanılarak yakalanması hâllerinde hekim kontrolünden geçirilerek yakalanma anındaki sağlık durumu belirlenir.

Gözaltına alınan kişinin herhangi bir nedenle yerinin değiştirilmesi, gözaltı süresinin uzatılması, serbest bırakılması veya adlî mercilere sevk edilmesi işlemlerinden önce de sağlık durumu hekim raporu ile tespit edildir."

B. Uluslararası Hukuk

1. Uluslararası Mevzuat

25. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) "İşkence yasağı" kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:

"Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muamelelere tabi tutulamaz."

26. 18/6/2003 tarihli ve 25142 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 16/12/1966 tarihli Birleşmiş Milletler (BM) Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi"nin 7. maddesi şöyledir:

"Hiç kimse işkenceye ya da zalimane, insanlık dışı ya da küçük düşürücü muamele ya da cezalandırmaya maruz bırakılamaz. Özellikle, hiç kimse kendi özgür rızası olmadan tıbbi ya da bilimsel deneylere tabi tutulamaz."

27. BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı, Aşağılayıcı Muamele veya Cezaların Etkili Biçimde Soruşturulması ve Belgelendirilmesi İçin El Kılavuzu’nun (İstanbul Protokolü) birinci ekinin 2. maddesi şöyledir:

"Devletler, işkence ve kötü muamele şikayetleri ve bildirimlerinin, anında ve etkili bir biçimde soruşturulmasını sağlamakla yükümlüdürler. Açık bir şikayetin olmadığı durumlarda bile işkence ve kötü muamele yapıldığına ilişkin belirtiler varsa, soruşturma yapılmalıdır. Soruşturmayı yürütenler, bu tür olayların faili olduğundan şüphelenilen kişiler ve onların hizmet ettiği kurum ve kuruluşlardan bağımsız, soruşturma yürütebilecek vasıfta, tarafsız kişiler olmalıdır. Bu kişilerin tarafsız tıp uzmanlarına veya konuyla ilgili diğer uzmanlara erişim veya bu tür uzmanları çağırma yetkileri olmalıdır. Soruşturmalar yürütülürken, en yüksek profesyonel standartlara uygun yöntemler kullanılmalı ve soruşturma sonuçları kamuya açıklanmalıdır."

28. İstanbul Protokolü"nün işkence ve kötü muamelelerin soruşturulmasına dair 76. ve 161. paragrafları şöyledir:

"76. Soruşturmanın geniş anlamdaki amacı, iddia edilen işkence olayı ile ilgili delillerin, olayın sorumlularının belirlenmesi ve yargılanmalarının sağlanması ya da işkence görenlerin koşullarının iyileştirmesini sağlamak amacıyla geliştirilmiş prosedürler kullanılmasıdır. Burada değinilen konular, başka işkence soruşturmaları için de geçerli olabilir. Soruşturmayı yürütenler bu amaçları gerçekleştirmek için en azından aşağıdaki hususları yerine getirmeye uğraşmalıdır: işkence gördüğü iddia edilen kişinin (kişilerin) ifadesini almak; sorumluların bir mahkemede yargılanması olasılığı için gerçekleştiği iddia edilen işkence vakası hakkındaki tıbbi deliller de dahil olmak üzere delilleri ortaya çıkarmak ve saklamak; olası tanıkları belirlemek ve iddia edilen işkence vakasıyla ilgili ifadelerini almak; iddia edilen işkence olaylarının nasıl, ne zaman ve nerede gerçekleştiğinin yanı sıra işkencenin belli bir model veya uygulama biçimine uyup uymadığını belirlemek."

161. İşkencenin belgelendirilmesinin zorunlu unsurlarından biri de görgü tanığı ve işkence mağdurunun tanıklığıdır. İşkencenin fizik bulgularının var olduğu durumda bu, bir kişiye işkence yapıldığını doğrulayan önemli bir kanıttır. Ama böylesi şiddet eylemleri çoğunlukla kalıcı nedbe ya da iz bırakmadığı için fiziki delillerin yokluğu, işkencenin yapılmadığı şeklinde yorumlanmamalıdır."

2. Uluslararası Raporlar

29. Avrupa İşkencenin ve İnsanlık Dışı Ceza veya Muamelenin Önlenmesi Komitesinin (CPT) konu hakkında kabul ettiği standart (CPT/Inf (92) 3, § 36 ya atıfla CPT/Inf/E (2002) 1 - Rev. 2006) şöyledir:

"CPT, polis gözetimi altında tutulan bireylerin üç hakkına özellikle önem vermektedir: söz konusu kişinin gözaltı durumunu istediği bir üçüncü tarafa (aile ferdi, arkadaş, konsolosluk) bildirme hakkı, avukata erişim hakkı ve (polis yetkilileri tarafından çağrılan doktorun yaptığı tıbbi muayeneye ek olarak) istediği bir doktor tarafından tıbbi muayene hakkı. CPT’nin görüşüne göre bu haklar, söz konusu hukuki sistemde nasıl tanımlanırsa tanımlansın (yakalama, tutuklama, vs.) özgürlüğünden mahrum edilme durumunun başlangıcından itibaren uyulması gereken, gözaltındaki kişinin kötü muameleye maruz kalmasını önleyecek üç temel koruyucu mekanizmadır."

3. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı

30. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme"nin 3. maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların en temel değeri olduğunu vurgulamıştır. Terörizmle ya da organize suçla mücadele gibi en zor şartlarda dahi Sözleşme"nin -mağdurların davranışlarından bağımsız olarak- işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerden men ettiği ve kötü muamele yasağının Sözleşme"nin 15. maddesinde belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi hiçbir istisnaya yer vermediği belirtilmiştir (Selmouni/Fransa [BD], B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000, § 119; Bouyid/Belçika [BD], B. No: 23380/09,28/9/2015, § 81; Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 55).

31. AİHM, Sözleşme"nin 3. maddesinin tartışılabilir ve makul şüphe uyandıran kötü muamele iddialarının etkin biçimde soruşturma yükümlülüğü getirdiğine dikkat çekmektedir (bkz. Labita/İtalya, § 131). AİHM’in içtihadında tanımlanan etkinlik için minimum standartlar soruşturmanın bağımsız, tarafsız, kamu denetimine açık olmasını, yetkili makamların titizlikle ve çabuklukla çalışmasını gerektirmektedir (Mammadov/Azerbaycan, B. No: 34445/04, 11/1/2007,§ 73; Çelik ve İmret/Türkiye, B. No: 44093/98, 26/10/2004, § 55).

32. AİHM, insan hakları ihlalleri ile ilgili iddialarda soruşturma yükümlülüğünün mutlaka iddiayı kabul etme anlamına gelmediğini ancak iddiaların ciddiye alınması ve adil bir sonucu garanti eden bir usulle soruşturulması gerektiğini birçok kararında dile getirmiştir (Saçılık ve diğerleri/Türkiye, B. No: 43044/05, 45001/05, 5/7/2011, §§ 90, 91).

33. AİHM, tutuklu ve hükümlülerin korunmasız ve zayıf durumda olduklarını ve en zor şartlarda dahi yetkililerin bu kişilerin fiziksel esenliklerini korumakla sorumlu olduklarını belirtmiştir (Keenan/Birleşik Krallık, B. No: 27229/95, 3/4/2001, § 91; Tarariyeva/Rusya, B. No: 4353/03, 14/12/2006, § 73; Vladimir Romanov/Rusya, B. No: 41461/02, 24/7/2008, § 57).

34. AİHM gözaltındaki kişilerin tıbbi muayenelerinin müdafi yardımından yararlanma hakkı ve gözaltının üçüncü kişilere bildirilmesi hakkıyla beraber kötü muameleye karşı en önemli tedbirlerden birini teşkil ettiğini ifade etmektedir (Türkan/Türkiye, B. No: 33086/04, 18/9/2008, § 42; Algür/Türkiye, B. No: 32574/96, 22/10/2002, § 44). Buna göre adli muayene sırasında elde edilen delil, tutuklularla ilgili soruşturmalar esnasında ve tutukluların kötü muamele iddiasında bulunmaları halinde önemli bir rol oynamaktadır. Bu nedenle AİHM’e göre gözaltındaki kimselerin tıbbi muayene sistemi, yargı sisteminin tamamlayıcı bir parçasıdır. Bu bilgiler ışığında AİHM’in ilk görevi, mevcut davanın koşullarında, ulusal makamların gözaltındaki kimselerin tıbbi muayene sisteminin etkili biçimde işlemesini sağlayıp sağlamadıklarını belirlemektir (Salmanoğlu ve Polattaş/Türkiye, B. No: 15828/03, 17/3/2009, § 79)

35. İşkence ve kötü muamele iddialarının araştırılmasındaki en önemli delillerden olan sağlık raporlarının CPT tarafından tavsiye edilen standartlara ve İstanbul Protokolü"nde yer alan ilkelere uygun olması gerekmektedir. Gerekli standartların altında kalan sağlık raporları tek başlarına kötü muamele iddialarının kanıtlanması ya da aksinin ispatlanmasında yeterli görülmemektedir (Ballıktaş/Türkiye, B. No: 7070/03, 20/10/2009, § 28).

36. AİHM 3. maddenin ihlal edildiği sonucuna vardığı bir başvuruda, gözaltına alınırken sağlık muayenesi yapılarak hakkında adli rapor düzenletilmeyen başvurucunun gözaltında kaldığı on dört gün boyunca bir avukat ya da doktora erişiminin olmamasını eleştiri konusu yapmıştır (Algür/Türkiye, § 41). AİHM"e göre zararın nedenlerini ya da sorumluların kim olduklarını ortaya çıkarma kapasitesini zayıflatacak soruşturmadaki her eksiklik, soruşturmanın gerekli olan etkinlikte olmadığı sonucuna ulaşılması tehlikesini ortaya çıkarır (Boicenco/Moldova, B. No: 41088/05, 11/7/2006, § 123).

37. AİHM, ceza infaz kurumunda güvenlik önlemlerinin artırılması amacıyla sonradan görevlendirilen sekiz kişilik özel bir gardiyan timinin farklı zamanlarda mahpuslara güç kullanarak müdahalede bulunması nedeniyle Sözleşme"nin 3. maddesi kapsamında yedi başvurucu tarafından yapılan bir başvuruyu incelemiştir. AİHM, ceza infaz kurumunda gardiyanların lastik copla darbına maruz kaldıklarını iddia eden üç başvurucunun şikâyetlerinin haklarında düzenlenmiş adli rapor bulunmaması nedeniyle soruşturma makamınca objektif delil yokluğundan takipsizlikle sonuçlandırılmasını etkili soruşturma yükümlülüğü açısından sorunlu görmüştür. Zira AİHM"e göre -devlet kontrolündeki- başvurucuların darp iddialarının haklarında düzenlenmiş adli rapor bulunmaması nedenine bağlı olarak soruşturulmaması, yetkililerin güç kullanımı sonrası tıbbi kayıt oluşturmayarak sorumluluktan kurtulmaları durumunu ortaya çıkarır (Dedovskiy ve diğerleri/Rusya, B. No: 7178/03, 15/5/2008, § 77).

38. AİHM, gözaltı giriş raporu bulunan iki başvurucunun gözaltında kötü muameleye maruz kaldığını iddia ettiği tarihten iki hafta sonra haklarında adli rapor tanzim edilmesini etkisiz soruşturma unsuru olarak görmüştür (İbrahimov ve Mahmadov/Azerbaycan, B. No:63571/16, 13/2/2020, § 103). AİHM aynı üye devlete karşı verdiği önceki kararlarına da atıfta bulunarak bir soruşturmada belli bir zaman aralığında kaybolacak delillerin yokluğunun soruşturmanın genel olarak etkililiğine zarar veren en önemli unsurlardan biri olduğu tespitini yapmıştır (Mammadov/Azerbaycan, B. No: 34445/04, 11/1/2007, § 74; Rizvanov/Azerbaycan, B. No: 31805/06, 17/4/2012, § 59; Muradova/Azerbaycan, B. No: 22684/05, 2/4/2009, § 117).

39. AİHM, başvurucuların şikâyetlerini olaydan hemen sonra yetkili makamlara ulaştırmasına rağmen gözaltı merkezindeki kamera sisteminin yedi günlük kayıt tuttuğu gerekçesiyle temin edilememesini de soruşturmadaki ciddi bir eksiklik olarak eleştirmiş, ayrıca başka bir başvuruda aynı gözaltı merkezinin otuz günlük video kaydı yaptığının belirtildiğini de hatırlatarak ortaya çıkan çelişkiye dikkat çekmiştir ((İbrahimov ve Mahmadov/Azerbaycan, § 104).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

40. Mahkemenin 14/9/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

41. Başvurucu; gözaltında kaldığı ilk beş gün boyunca tek kişilik bir hücrede ve beton zemin üzerinde kaldığını, sonraki sürede ise dört metrekare bir alanda beş ile altı arasında değişen sayıda kişilerle havasız, sürekli ışıkların açık tutulduğu bir ortamda tutulduğunu iddia etmiştir.

42. Başvurucu; gözaltında kaldığı beşinci günün sonunda avukatı ile görüşmek istediğini, avukatının nezarethaneye kadar geldiğini ancak soruşturma makamınca hemen avukatla görüşme kısıtlaması kararı verilerek on gün boyunca avukatı ile görüşmesine engel olunduğunu belirtmektedir. Zonguldak"a gittikten sonra toplam sekiz kez görüşme adı altında kolluk tarafından yasak sorgulama yapıldığını, bu sorgulamaların üç ya da dördünde darp, tehdit ve hakarete maruz kaldığını iddia etmiştir. Ayrıca soruşturmanın; bildirdiği tanıklar ve şüpheliler dinlenmeden, on günde bir sağlık kontrolü yapılması nedeniyle yaralanmasının adli raporlara yansımadığı şikâyeti gözetilmeden sonuçlandırılması nedeniyle etkisiz olduğunu ileri sürmüştür. Başvurucuya göre anılan nedenlerle Anayasa"nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı ihlal edilmiştir.

43. Bakanlık görüşünde; başvurunun kötü muamele yasağının usul boyutu itibarıyla incelenmesi gerektiği, usul yükümlülüğünün bir sonuç yükümlülüğü olmayıp etkili araçların kullanılmasından ibaret olduğu belirtilmiştir. Bakanlık; Cumhuriyet Başsavcılığının soruşturma kapsamında gerekli delilleri özenle topladığını, başvurucunun soruşturmaya etkili katılımını sağladığını ve bağımsız şekilde karar verdiğini savunmuştur. Bakanlığa göre başvurucunun yetkili makama geç şikâyetçi olması özen yükümlülüğüne aykırıdır ve kamera kaydı gibi bazı delillerin kaybolmasına da bu özensizlik neden olmuştur.

44. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında hakkındaki yargılamada işkence iddiasında bulunmasına rağmen resen soruşturma başlatılmadığını, tutuklandıktan sonra tekrar gözaltına alınma korkusu yaşadığı için gecikmeli olarak suç duyurusunda bulunduğunu belirtmiştir. Başvurucu, suç duyurusunda bulunduktan yirmi sekiz gün sonra soruşturmanın başlatıldığını, kolluğa yazılan müzekkereye ise kırk gün sonra cevap verildiğini, gözaltında tutulduğu süre boyunca her gün sağlık muayenesinden geçirilmediğini, hakkındaki adli raporların on günde bir alındığını, hakaret ve tehdit iddialarının ise araştırılmadığını ileri sürerek ihlal iddialarını yinelemiştir.

B. Değerlendirme

45. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."

46. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Devletin temel amaç ve görevleri, … kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."

47. İşkence ve kötü muamele yasağına ilişkin şikâyetlerin devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri dikkate alınarak maddi boyutlar ve usul boyutları bakımından ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir. Devletin negatif yükümlülüğü bireyleri işkence, insanlık dışı, aşağılayıcı muameleye ya da cezaya tabi tutmama sorumluluğunu içerirken devletin pozitif yükümlülüğü hem bireyleri bu tür muamelelerden korumayı (önleyici yükümlülük) hem de etkili bir soruşturma yoluyla sorumluların tespiti ve cezalandırılması sorumluluğunu (soruşturma yükümlülüğü) içermektedir. İşkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutu, negatif yükümlülük ile önleyici yükümlülüğü kapsamakta; pozitif yükümlülüğün alanında kalan soruşturma yükümlülüğü ise usul boyutunu oluşturmaktadır (benzer yöndeki inceleme usulünü içeren kararlar için bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 75; Mehmet Şah Araş ve diğerleri, B. No: 2014/798, 28/9/2016, §64; Mustafa Rollas, B. No: 2014/7703, 2/2/2017, § 49).

48. Bu doğrultuda kural olarak başvurucunun kolluk görevlilerince darbedildiği yönündeki iddiası devletin negatif yükümlülüğü kapsamında kaldığından kötü muamele yasağının maddi boyutu altında incelenmelidir. Başvurucunun söz konusu eylem nedeniyle Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan ve kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile sonuçlanan soruşturmanın etkisiz olduğu yönündeki şikâyeti ise kötü muamele yasağının usul boyutu çerçevesinde incelenmelidir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Tutma Koşullarının Yetersizliği Nedeniyle Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

49. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:

"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."

50. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."

51. Temel hak ve özgürlüklere saygı devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir. İddia edilen hak ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda bireysel başvuru yoluna gidilebilir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17; Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 18).

52. Anayasa Mahkemesi gözaltında tutulan kişilerin nezarethanedeki tutma koşullarının yetersizliği nedeniyle kötü muameleye maruz kaldığı yönündeki iddialarıyla ilgili olarak temel ilkeleri ortaya koyduğu ve değerlendirmelerde bulunduğu kararında şikâyete konu yetersiz koşullardaki tutma hâli sona ermişse idari yargı yolunda açılacak tam yargı (tazminat) davasını etkili bir yol olarak kabul etmiştir (Nebahat Baysal Gül, B. No: 2016/14634, 28/5/2019, §§ 17-31).Eldeki başvuruda anılan içtihatta belirlenen temel ilkeden ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

53. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

54. Bununla birlikte bu aşama itibarıyla oluşan durum nedeniyle eldeki başvuru ve eldeki başvuruyla aynı nitelikte olup Anayasa Mahkemesinde derdest olan başvurulara konu olaylar yönünden işbu kararın ardından açılması muhtemel idari davaların süresine ilişkin olarak bir hususun açıklığa kavuşturulması zorunluluğu doğmuş bulunmaktadır. Öncelikle vurgulanmalıdır ki idari yargı yerlerinde açılacak davaların süresine ilişkin koşulları incelemek ve idari davaların süresinde açılıp açılmadığını değerlendirmek idari yargı mercilerinin takdirindedir. Ancak eldeki başvuru ve bununla aynı nitelikte olup derdest olan başvurular hakkında verilen başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararlarından sonra idari yargıya başvuran kişiler yönünden dava açma sürelerinin bu kişilerin mahkemeye erişim haklarının ihlaline neden olmayacak biçimde değerlendirilmesi gerektiği de tabiidir (Nebahat Baysal Gül, § 32).

b. Darp, Tehdit ve Hakarete Maruz Kalınması Nedeniyle Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

55. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

56. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğünün usule ilişkin bir boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve karıştıkları olaylarda kamu görevlilerinin ya da kurumlarının kendi sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).

57. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu mümkün olmazsa bu madde sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25).

58. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötümuamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).

59. AİHM kararlarında; bir kişinin sağlıklı hâldeyken gözaltına alındığı ancak salıverildiği zaman vücudunda yaralanma tespit edildiği durumlarda söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu hususunda makul bir açıklama getirme ve mağdurun bu yöndeki iddialarını şüphede bırakacak kanıtları sunma yükümlülüğünün devlete ait olduğu, özellikle ilgili iddiaların doktor raporları ile doğrulandığı hâllerde Sözleşme"nin 3. maddesi anlamında açık sorunların ortaya çıkacağı ifade edilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 94).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

60. Gözaltındaki kişilerin makul aralıklarla -ulusal ve uluslararası hukuk kurallarına uygun şekilde- sağlık kontrolünden geçirilmesi ve bu kişiler hakkında adli rapor düzenlenmesi, kötü muamele yasağının ihlali iddialarının idari ve yargısal denetimi açısından gerekli olup etkili bir soruşturmada bulunması gereken en önemli delillendirme faaliyetlerindendir. Özellikle gözaltında tutmanın uzun sürdüğü durumlarda, belirtilen şekilde düzenlenecek adli raporların yanı sıra gözaltında tutulan kişilerin zorunlu ya da özel müdafine ve bir doktora erişiminin olması da kötü muamele iddialarının etkili şekilde soruşturulmasında yarar sağlayacak diğer önemli dayanaklardır.

61. Gözaltında tutulan bir kişinin gözaltı girişinde, gözaltının uzatılması durumunda ve gözaltı çıkışında hakkında adli rapor tanzim edilmesi Türk hukukunda açıkça bir zorunluluk olarak düzenlenmiştir (bkz. § 24). Gözaltında kaba dayak, hakaret ve tehdide maruz kaldığı şikâyetinde bulunan başvurucu, gözaltında kaldığı ilk beş gün dışında on günde bir sağlık kontrolünden geçirildiği için yaralanma iddialarını adli raporla delillendiremediğini ileri sürmektedir. Gerçekten de başvurucunun kısa zaman aralıklarıyla bir doktor tarafından muayene edildiğine ilişkin bir bilgi ya da belgeye soruşturma dosyası kapsamından erişilemediği gibi Cumhuriyet Başsavcılığının bu hususta sorulan soruya verdiği cevapta da aksi bir durumun ortaya konulamadığı anlaşılmıştır (bkz. § 15). Şu hâlde -kötü muamele iddiasının soruşturulması için bir ön şart olarak- başvurucunun savunulabilir bir iddia ortaya koymadığı söylenemez. Zira gözaltındaki başvurucunun iddiasını delillendirememesi kamu otoritesinin ilgili yasal sorumluluğunu yerine getirmemesinden kaynaklanmaktadır.

62. Yapılan soruşturmada, başvurucunun şikâyetine ilişkin olarak en objektif delil olarak kabul edilebilecek kamera görüntüsü bir şekilde temin edilememiştir. Verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararında; nezarethanedeki kamera kaydının otuz beş günde kaybolduğu, başvurucunun ise kötü muamele iddiasını bu delil kaybolduktan sonra (olaydan yaklaşık kırk gün sonra) ileri sürmesi nedeniyle delilin elde edilemediği vurgulanmıştır (bkz. §17). Kararda ayrıca başvurucunun gözaltından çıkışında ve tutuklandıktan sonra ceza infaz kurumu girişinde düzenlenen adli raporlardan bahsedilse de başvurucu hakkında 27/10/2016 tarihli gözaltı giriş raporu ile 16/11/2016 tarihli gözaltı çıkış raporu arasında (yaklaşık yirmi gün) düzenlenmiş herhangi bir adli rapora rastlanmamıştır. Ceza infaz kurumu girişinde düzenlendiği belirtilen raporun ise 12/1/2017 tarihinde (başvurucunun ilk yerleştirildiği ceza infaz kurumundan başka bir ceza infaz kurumuna nakledildiği tarih) alınmış olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre başvurucunun iddiasının sağlıklı şekilde değerlendirilebilmesi için -yasal bir zorunluluk olarak da gerekli olan- adli raporların makul aralıklarla düzenlenmemiş olması, etkili soruşturma yapma yükümlülüğü açısından özenli davranılmadığını ortaya koymaktadır.

63. Başvurucunun şikâyetine ilişkin olayda ilk olarak toplanması beklenen ve daha objektif niteliği haiz olduğu açık olan kamera görüntüsü ile adli raporun elde edilememesi, olaya tanık gösterilen kişilerin ifadelerini daha önemli bir hâle getirmiştir. Başvurucunun aynı nezarethane bölümünde kaldığını belirterek tanık gösterdiği kişilerin ise görmeye dayalı bir bilgilerinin bulunmadığı -başvurucuya ifadesinde sorularak- öğrenildiğinden tanık ifadelerine başvurulmamış olması muhtemeldir. Cumhuriyet Başsavcılığı olayın şüphelisi olarak gösterilen N.A. ile olaya tanık gösterilen H. ve M.nin sicil numaralarını kolluğa sormuş ancak daha sonra nedeni anlaşılamayan bir şekilde bu talebinden vazgeçmiştir (bkz. § 16). Oysa soruşturmada toplanabilecek -muhtemelen- son delilin anılan kişilerin ifadeleri olduğu söylenebilir ki bu ifadelere başvurulmaması, soruşturmanın etkililiğine gölge düşürebilmektedir.

64. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

65. Yukarıda belirtilen tespitler ışığında soruşturmadaki anılan eksiklikler nedeniyle başvurucunun şikâyetine konu ettiği olayın gerçekleşme koşullarının anlaşılabilmesi için yeterli veri bulunmamaktadır. Başka bir ifadeyle başvurucunun kötü muamele iddiasının doğru olup olmadığı söz konusu eksik soruşturma işlemleri nedeniyle tam olarak ortaya konulabilmiş değildir. Bu durumda kötü muamele yasağının maddi boyutuna ilişkin bir inceleme yapılmasına bu aşamada gerek duyulmamıştır.

3. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden

66. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

67. Başvurucu ihlalin tespit edilmesini istemiş ve tazminat talebinde bulunmuştur.

68. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir(Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

69. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

70. İhlalin kovuşturmaya yer olmadığı ya da daimî arama kararı gibi bazı nedenlerle soruşturmanın sonlandırılmasından kaynaklandığı durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılması için kararın bir örneğinin ilgili Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden soruşturma yapılması sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden soruşturma yapılması kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili Cumhuriyet başsavcılığının yeniden soruşturma yapılması sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı Cumhuriyet başsavcılığının yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin -Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle- yeniden soruşturma yapma kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir. (benzer yöndeki kararlar için bkz. Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

71. İncelenen başvurudakötü muamele yasağının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin Cumhuriyet Başsavcılığı kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

72. Bu durumda kötü muamele yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden soruşturma ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş; yeniden soruşturma kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığına (Soruşturma No: 2017/802) gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

73. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için kötü muamele yasağının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 27.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

74. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Gözaltındaki tutma koşullarının yetersizliği nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLMEZ OLDUĞUNA,

2. Gözaltında darp, tehdit ve hakarete maruz kalınması nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 27.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin bilgi için Zonguldak Sulh Ceza Hâkimliğine GÖNDERİLMESİNE,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 14/9/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Hemen Ara