Esas No: 2019/9565
Karar No: 2019/9565
Karar Tarihi: 14/9/2021
AYM 2019/9565 Başvuru Numaralı ALİ ORTAPOLAT Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ALİ ORTAPOLAT BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2019/9565) |
|
Karar Tarihi: 14/9/2021 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Basri BAĞCI |
Raportör |
: |
Zehra GAYRETLİ |
Başvurucu |
: |
Ali ORTAPOLAT |
Vekili |
: |
Av. Hakan DOĞAN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda geçen ifadeler nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/3/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmıştır. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye"de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
10. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY"nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesine yönelik olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturmalar da yürütülmüştür (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 51; Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12).
11. Darbe teşebbüsü sonrasında Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü tarafından FETÖ/PDY ile irtibatlı ve iltisaklı olduğu gerekçesiyle görevden uzaklaştırılan bazı kamu görevlileri hakkında 22/7/2016 tarihinde suç duyurusunda bulunulmuştur. Olay tarihinde Başbakanlık Sektörel İzleme ve Değerlendirme biriminde görev yapan başvurucu da hakkında suç duyurusunda bulunulan kişiler arasında yer almaktadır.
12. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) başvurucu hakkında soruşturma başlatmıştır. Başsavcılık, başvurucu hakkındaki suç duyurusu üzerine gerekli araştırmanın yapılması amacıyla Ankara Emniyet Müdürlüğüne yazı göndermiştir. Ankara Emniyet Müdürlüğü başvurucu hakkında gerekli araştırmayı yaparak Başsavcılığa ilgili bilgi ve belgeleri iletmiştir. Anılan soruşturma sonunda yeterli şüphenin bulunmadığı gerekçesiyle başvurucu hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir.
13. Öte yandan Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından FETÖ/PDY ile irtibatlı ve iltisaklı oldukları gerekçesiyle görevden uzaklaştırılan Başbakanlık personeli hakkında Başbakanlık müfettişleri tarafından düzenlenen inceleme raporu 22/6/2018 tarihinde Başsavcılığa gönderilmiştir.
14. Başsavcılık tarafından başvurucu ve inceleme raporunda ismi geçen Başbakanlık personeli hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan soruşturma başlatılmıştır. Başsavcılık, soruşturmada yer alan şüpheliler ve bunların eylemleri ile başvurucunun hukuki ve fiilî irtibatının bulunmadığının anlaşıldığı gerekçesiyle 31/7/2018 tarihinde tefrik kararı vererek başvurucu hakkındaki soruşturmaya 2018/145279 sayılı dosya üzerinden devam edilmesine karar vermiştir.
15. Soruşturma sonunda başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatlı ve iltisaklı olduğuna dair yeterli delil elde edilemediği, başvurucu hakkında daha önce aynı suç soruşturması kapsamında soruşturma yapıldığı ve takipsizlik kararı verildiği, somut soruşturma açısından suçun işlendiğine dair yeni bir delil elde edilemediği gibi soruşturmanın mükerrer olduğu gerekçesiyle kovuşturma yapılmasına yer olmadığına 22/11/2018 tarihinde karar verilmiştir.
16. Başvurucu, soruşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar verilmesi gerektiği hâlde kovuşturma yapılmasına yer olmadığı kararı verilmesi nedeniyle lekelenmeme hakkının gözardı edildiğini ileri sürerek 20/12/2018 tarihinde karara itiraz etmiştir.
17. Anılan karara yapılan itiraz Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin 18/1/2019 tarihli kararıyla başvurucunun itiraz hakkının bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Başvurucu ret kararından 28/2/2019 tarihinde haberdar olmuştur.
18. Başvurucu 28/3/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 158. maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:
"(Ek: 15/8/2017-KHK-694/145 md.; Aynen kabul: 1/2/2018-7078/140 md.) İhbar ve şikâyet konusu fiilin suç oluşturmadığının herhangi bir araştırma yapılmasını gerektirmeksizin açıkça anlaşılması veya ihbar ve şikâyetin soyut ve genel nitelikte olması durumunda soruşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilir. Bu durumda şikâyet edilen kişiye şüpheli sıfatı verilemez. Soruşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar, varsa ihbarda bulunana veya şikâyetçiye bildirilir ve bu karara karşı 173 üncü maddedeki usule göre itiraz edilebilir. İtirazın kabulü hâlinde Cumhuriyet başsavcılığı soruşturma işlemlerini başlatır. Bu fıkra uyarınca yapılan işlemler ve verilen kararlar, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından görülebilir."
20. 5271 sayılı Kanun"un 172. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir..."
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
21. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır."
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
22. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme’nin 6. maddesinin ikinci fıkrasının kişilerin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılma hakkını güvence altına aldığını belirtir. AİHM"e göre masumiyet karinesi, ceza yargılaması kapsamında bir usul güvencesi olmasına rağmen buna ilişkin korumanın uygulanabilir olması ve etkili şekilde sağlanabilmesi için beraat eden veya bir şekilde hakkındaki ceza yargılaması devam etmeyen kişilere kamu görevlileri veya otoritelerince suçlu muamelesinde bulunulmasını önlemelidir (Allen/Birleşik Krallık [BD], B. No: 25424/09, 12/7/2013, §§ 92-105, 120-126).
23. AİHM, bir mahkemenin sanığın suçlu olduğuna dair görüşünü zamanından önce ifade etmesinin masumiyet karinesine ters düşeceğini (Nestak/Slovakya, B. No: 65559/01, 25/2/2007, § 88), bir kişi yargılanmadan ve suçu sabit görülmeden önce kamu görevlilerinin bu kişi ile ilgili beyanlarında kullandıkları kelimeleri seçerken dikkatli olmalarının önemli olduğunu vurgulamıştır (Khuzhin ve diğerleri/Rusya, B. No: 13470/02, 23/10/2008, § 94). AİHM"e göre masumiyet karinesi sadece hâkimler veya mahkemeler tarafından değil savcılar da dâhil olmak üzere diğer kamu otoriteleri tarafından da ihlal edilebilir (Daktaras/Litvanya, B. No: 42095/98, 10/10/2000, § 42). Bununla birlikte AİHM, açıklanan beyanların şekline değil gerçek anlamına da dikkat edilmesi gerektiğini ifade etmektedir (Lavents/Letonya, B. No: 58442/00, 28/11/2002, § 126).
24. AİHM"in gündemine gelen başka bir başvuruda hakkında ceza soruşturması yürütülen başvurucu, savcıdan takipsizlik kararı verilmesini talep etmiş ancak savcı bu talebi reddetmiştir. Başvurucu, ret kararında kullanılan ifadelerin masumiyet karinesini ihlal ettiğini iddia etmiştir. AİHM öncelikle bir kişi kesinleşmiş bir mahkûmiyet ile suçlu bulunmadan önce kamu görevlilerinin kişi hakkında sarf ettiği ifadelerin seçiminin önemli olduğunu, bununla birlikte bir kamu görevlisinin beyanının masumiyet karinesi ilkesine aykırı olup olmadığının söz konusu ifadenin özel koşullarına göre belirlenmesi gerektiğini, başvuru konusu olayda da takipsizlik kararında geçen ifadelerin hangi bağlamda kullanıldığına dikkat edilmesi gerektiğine değinmek suretiyle kararda ispatlanma teriminin kullanılmış olması talihsizlik olsa da bu ifadenin başvurucunun üzerine atılı suçun delillerle sabit olduğu hususuna ilişkin olmadığını, yalnızca dava dosyasının soruşturmanın haklılığına ilişkin delilleri ortaya koyup koymadığı noktasına işaret ettiğini belirtmiş ve masumiyet karinesinin ihlal edilmediğine karar vermiştir (Daktaras/Litvanya, §§ 42-45).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 14/9/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu; daha önce aynı suçtan hakkında Başsavcılık tarafından yapılan soruşturma sonucunda yeterli şüphenin bulunmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesine rağmen hiçbir somut delile dayanılmadan -maddi hataya bağlı olarak- ikinci kez aynı suçtan hakkında soruşturma açılması ve soruşturma sonunda kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi nedeniyle lekelenmeme hakkının ihlal edildiğini, maddi hataya dayalı olarak soruşturma başlatıldığının açık olduğunu, bu durumda soruşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmesi gerektiğini, Başsavcılık kararında geçen bu ifadeler nedeniyle lekelenmeme ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
27. Bakanlık görüşünde; Başsavcılık tarafından Başbakanlık Teftiş Kurulunun yazısı değerlendirilerek olguya dayalı basit bir şüphe bulunduğu sonucuna ulaşılması üzerine başvurucu hakkında soruşturma başlatıldığı, bu durumda soruşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar verilemeyeceği ifade edilmiştir. Görüş yazısında; basit şüphenin varlığının değerlendirilmesine ilişkin takdir yetkisinin Başsavcılık makamına ait olduğu vurgulanmıştır.
28. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki iddialarını tekrarlamıştır
B. Değerlendirme
29. Anayasa"nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
30. Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan özel güvence hükmü şöyledir:
“Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.”
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetleri soruşturma yapılmasına yer olmadığı kararı verilmesi gerekirken kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi ve bu karara yaptığı itirazın ilgili mevzuat uyarınca itiraz hakkı bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle masumiyetine gölge düşürüldüğü iddiasına dayanmaktadır. Bu nedenle başvurucunun şikâyetlerinin masumiyet karinesi kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
33. Masumiyet karinesi, Anayasa"nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz." şeklinde düzenlenmiştir. Anayasa’nın 36. maddesinde ise herkesin iddia ve savunma ile "...adil yargılanma" hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Anılan maddeye adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye"nin taraf olduğu uluslararası Sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme"nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, kendisine bir suç isnat edilen herkesin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılacağı düzenlenmiştir. Bu itibarla masumiyet karinesi, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağına dair Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Adem Hüseyinoğlu, B. No: 2014/3954, 15/2/2017, § 33).
34. Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti ilkesinin de bir gereğini oluşturmaktadır (AYM, E.2013/133, K.2013/169, 26/12/2013). Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin iki boyutu bulunmaktadır. Güvencenin ilk boyutu kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar geçen, bir başka ifadeyle kişinin ceza gerektiren bir suçla itham edildiği (suç isnadı altında olduğu) sürece ilişkin olup suçlu olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklar (Galip Şahin, B. No: 2015/6075, 11/6/2018, § 39; güvencenin ikinci boyutuna ilişkin ayrıntılı açıklamalar için bkz. Galip Şahin, § 40; Mustafa Akın, B. No: 2013/2696, 9/9/2015, § 38; K.Ş., B. No: 2016/3267, 28/1/2020, §§ 28, 29). Buna göre hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
35. Bununla birlikte tüm idari ve adli makamların işlem ve kararlarında masumiyet karinesine aykırı bir yön olup olmadığı değerlendirilirken kullanılan ifadelerin bağlamının da nazara alınması gerekir. İdari ve adli makamların suç isnadı altında kişilerle ilgili verdikleri kararlar bütün hâlinde dikkate alınmalı ve kişinin suçlu olduğuna dair bir yargıda ya da imada bulunulup bulunulmadığı bundan sonra değerlendirilmelidir (Murat Şanlı (2), B. No: 2018/4962, 21/10/2020, § 32).
36. Diğer taraftan masumiyet karinesi, kişilere soruşturma yapılmamasını isteme yönünde bir güvence sağlamamaktadır. Kaldı ki suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılmadığından soruşturma/kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair kararların verildiği durumlarda da kişi hakkında masumiyet karinesi devam etmektedir (Murat Şanlı, § 33).
37. Somut olayda Başsavcılık, yapmış olduğu değerlendirmeler sonucunda başvurucu hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Anılan kararda "FETÖ/PDY [s]ilahlı [t]erör [ö]rgütüne [ü]ye [o]lma suçuyla ilgili şüphelinin örgüte mensubiyeti, irtibatı, iltisakına dair yeterli delil elde edilemediği, şüpheli hakkında aynı suç soruşturması kapsamında daha önce[..] soruşturma yapıldığı ve şüpheli hakkında [k]ovuşturmaya [y]er [o]lmadığına [d]air karar verildiği, mezkur soruşturma dosyamızda hem yeni bir delil elde edilemediği, hem de mükerrer soruşturma [olduğu]" ifadelerine yer vermiştir.
38. Anılan kararda geçen ifadeler başvurucunun suçluluğuna işaret etmediği gibi buna yönelik bir ima da içermemektedir. Bağlamı nazara alındığında söz konusu ifadelerden başvurucu hakkında kamu davası açılmasını gerektirecek düzeyde yeterli şüpheye ulaşılamadığı anlamı çıkmaktadır. Masumiyet karinesinin kişilere yargısal organlardan haklarındaki ihbar ve şikâyetlerle ilgili olarak soruşturma yapılmamasını isteme güvencesini de içermediği nazara alındığında masumiyet karinesine yönelik bir ihlalin bulunmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
39. Açıklanan gerekçelerle Anayasa"nın 36. ve 38. maddelerinde güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
Engin YILDIRIM ve Celal Mümtaz AKINCI bu görüşe katılmamışlardır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci ile 38. maddesinin dördüncü fıkralarında güvence altına alınan masumiyet karinesinin İHLAL EDİLMEDİĞİNE Engin YILDIRIM ve Celal Mümtaz AKINCI"nın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Yargılama giderinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 14/9/2021 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucu kendisi hakkında terör örgütü üyesi olduğundan bahisle kimliği bilinmeyen meçhul kişi veya kişilerce tamamen soyut ve genel nitelikte bir ihbar yapıldığını;5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 158. maddesinin (6) numaralı fıkrasının amir hükmü gereğince bu nitelikteki ihbarlar hakkında her hangi bir soruşturma yapılmasına yer olmadığına (SYOK) karar verilmesi gerekirken kovuşturmaya yer olmadığına dair karar (KYOK) verilmesinin masumiyetine gölge düşürdüğünü ve lekelenmeme hakkını ihlal ettiğini iddia etmiştir.
2. Başvurucunun şikayetleri masumiyet karinesi yönünden incelenmişken lekelenmeme hakkı yönünden incelenmemiştir. Öncelikle başvurucunun lekelenmeme hakkı olarak formüle ettiği ve kendisine şüpheli sıfatıyla soruşturma başlatılmasının insan onuruna, maddi ve manevi varlığına saldırı oluşturduğu yönündeki şikayetlerinin masumiyet karinesi kapsamında incelenmesi başvurucunun esas şikayetlerinden birinin Anayasa Mahkemesi önünde tartışılmasını engellemiştir.
3. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 158. maddesinin (6) numaralı fıkrasında düzenlenen SYOK şikâyet edilen kişi hakkında başlangıç şüphesinin dahi elde edilemediği durumlarda şüpheli sıfatı verilmesini önlemek amacıyla kanun koyucu tarafından kabul edilmiş yeni bir müessesedir. Şüpheli, hukuken kolluk ve savcılık evresinde suç şüphesi altında bulunan kişiyi ifade etmektedir. SYOK sisteminin getirilmesinin amaçlarından biri her yıl milyonlarca yeni soruşturma açılmasının ve böylece kolluk ve savcılıklar üzerindeki iş yükünün azaltılması iken daha önemli sebebi ise birçok hukukçu ve kamuoyu tarafından lekelenmeme hakkı olarak da nitelendirilen kişilerin şeref ve itibarlarının korunmasıdır.
4. Ceza usul sistemimizde savcı, kural olarak kendisine yapılan her başvuruyu değerlendirmek zorundadır. Soruşturmanın mecburiliği denilen bu sisteminin katı bir şekilde uygulanması sonrasında, iş yükü sürekli katlanarak artmış ama daha önemlisi milyonlarca kişi kolluk ve savcılıklarca bazı durumlarda oldukça ciddi suçlardan soruşturma açılmış şüpheliler olarak tanımlanmıştır. SYOK müessesesinin soruşturmanın mecburiliği sisteminin yumuşatılması için getirildiği gerek kanunun gerekçesinde ve gerekse Adalet Bakanlığının o tarihteki yetkililerince lekelenmeme hakkının sağlanması amacını taşıdığı ifade edilmiştir.
5. 694 sayılı KHK’nın 145. maddesinin gerekçesinde; “soyut ve dayanaksız ihbar ve şikâyetler için savcıların soruşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilebilmesi ve bu kararların ayrı bir sisteme kaydedilerek kişilerin lekelenmeme haklarının sağlanması amaçlanmıştır” denilerek amacın lekelenmeme hakkının da sağlanması olduğu açıkça belirtilmektedir. Lekelenmeme hakkı masumiyet karinesi ile çok yakından bağlantılıdır ancak ayrı ve özel bir haktır Bu hak, kişinin toplumsal saygınlığının zedelenmemesini sağlayarak insan haysiyetinin korunmasına katlı sağlamaktadır.
6. Ceza Muhakemesi Kanununun 158. maddesinin (6) numaralı fıkrasında “ihbarın soyut ve genel nitelikte olması” SYOK verilecek hallerden biri olarak sayılmıştır. Bu fıkrada; “SYOK verilmiş kişiye şüpheli sıfatı verilemeyeceği” hükmü de düzenlenmiştir. O halde soruşturma evresine geçmiş diğer evraklardan farklı şekilde, artık SYOK kararı verilmiş olaylarda şikâyet veya ihbar edilmiş kişilere karşı şüpheli sıfatı kullanılamaz, “şikâyet edilen” veya “ihbar edilen” şeklinde başka tanımlar kullanılmalıdır. Cumhuriyet savcılarına, kendilerine gelen bir ihbar veya şikâyet sonrasında, öncelikli olarak, ihbar veya şikâyetin herhangi bir suç içerip içermediği ve soyut, genel nitelikte olup olmadığı konularında araştırma yapmak görev, sorumluluk ve yetkisi verilmektedir. Savcının ihbar ve dilekçede öncelikli olarak bu incelemeyi yaparak, bu inceleme sonrasında gerekli gördüğü hallerde soruşturmaya başlaması, bir anlamda bir önsoruşturma sürecini işletmesi gerekmektedir.
7. Kişiler hakkında SYOK verilmesi gerekiyorken şu veya bu gerekçeyle KYOK verilmesi masumiyet karinesini ihlal etmemiş olsa bile kanun koyucunun SYOK sistemini getirdiği ve yukarıda zikredilen kanuni düzenleme ile ulaşılmak istenen kişilerin itibarının korunması amacına aykırı olmadığı söylenemez. Ceza muhakemesi, mağdurları olduğu kadar -şüpheli veya sanık- suçlananları da korumak zorundadır. Bu sebeple de soruşturmayı başlatmakla sorumlu olan Cumhuriyet savcısının, kişilere şüpheli sıfatı vermeden önce dikkatli olması gereklidir. İnsan haysiyetinin korunması ceza muhakemesinin nihai tahlilde en temel ilkelerinden biridir. Kişilerin toplum ve çevresi karşısında, şöhret ve itibarlarının lekelenmesi hiç şüphesiz insan haysiyetinin korunması amacı ile de bağdaşmaz.
8. Nitekim fıkra metnindeki ihbar ve şikâyet edilenlere “şüpheli sıfatının verilemeyeceği, bu tür kararların herkes tarafından ulaşılamayacak ve sadece hâkim ve Cumhuriyet savcısı tarafından görülebilecek şekilde ayrı bir şekilde muhafaza edileceği” şeklindeki hüküm de kişilerin şöhretinin lekelenmemesinin temini ve tesisi için getirilmiş bir düzenleme niteliğindedir. Zira SYOK kararlarının hâkim ve Cumhuriyet savcısı dışındaki kişilerin görmesinin bile engellenmesi kanun koyucunun bir kimse hakkında yalnızca soruşturma yapılmış olması olgusunun o kişinin şöhret ve itibarını haleldar etme potansiyeli bulunduğunu kabul ettiğinin bir göstergesidir.
9. SYOK"un savcılıklarca yaygın bir şekilde uygulandığı Adalet Bakanlığınca yayınlanan istatistiklerden anlaşılmaktadır. Buna göre uygulamanın başladığı tarihten bu yana, cumhuriyet başsavcılıklarına yapılan yaklaşık 602 bin ihbardan, 404 bin 800"ünde SYOK verilmiştir.
10. Devlet, insanların haklarında SYOK kararı verilmesinde menfaatleri olduğunu ve verilmemesini onların şöhret ve itibarlarını lekeleyeceğini kabul etmiştir. SYOK müessesesi ile Devlet kişilerin lekelenmeme haklarının en baştan güvence altına alınmasını ve kendilerine bir hukuki himaye sağlanmasını amaçlamıştır. Devletin kişilerin şöhret ve itibarlarının lekelenmemesi için getirdiği bir müessesenin kanunda belirtilen koşullara göre uygulanmadığı ve kişisel bir zararın doğduğu şikayetlerinin Anayasa Mahkememizce incelenmesi gerekirdi.
11. Somut olayda başvurucuya şüpheli sıfatını vermeyi haklılaştıracak hiçbir delil ortaya konulamadığı açıktır. Başvurucu hakkında başlangıçta, soyut ve temellendirilmemiş bir iddiadan başka bir delil bulunmadığı gibi daha sonra da en küçük bir delil elde edilememiştir. O halde başvurucuya şüpheli, başka bir deyişle terör örgütüne üye olmak gibi son derece ciddi bir suçtan soruşturma geçirmiş ancak dava açmak için yeterli delil elde edilememiş bir kişi sıfatı vermenin hiçbir hukuki dayanağı bulunmamaktadır.
12. Esasa ilişkin olarak ise ne savcılıkça ne de sulh ceza mahkemesince başvurucu hakkında SYOK kararı verilmesinin gerekmediği ileri sürülmüştür. Üstelik başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne sunduğu belgelerde hakkında SYOK kararı verilmesine bir engel bulunmadığı da görülmektedir. Başvurucunun KYOK kararına itirazından sonra başvurucu hakkında SYOK kararı verilmesi, KYOK kayıtlarının imha edilerek SYOK kayıtlarının ise yalnızca hâkim ve savcıların erişimine açık olan özel sistemine kaydedilmesi gerekirdi.
13. Savcılık ve sulh ceza mahkemesinin başvurucunun talebini gerekçesiz olarak reddetmeleri ile birlikte düşünüldüğünde başvurucunun Anayasa"nın 17. maddesinin birinci fıkrasında korunan şöhret ve itibarının korunmasını isteme hakkını ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
Üye Engin YILDIRIM |
Üye Celal Mümtaz AKINCI |