AYM 2017/23465 Başvuru Numaralı HAMZA ULUÇAY Başvurusuna İlişkin Karar

Abaküs Yazılım
İkinci Bölüm
Esas No: 2017/23465
Karar No: 2017/23465
Karar Tarihi: 14/9/2021

AYM 2017/23465 Başvuru Numaralı HAMZA ULUÇAY Başvurusuna İlişkin Karar

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HAMZA ULUÇAY BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/23465)

 

Karar Tarihi: 14/9/2021

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Tahir Hami TOPAÇ

Başvurucu

:

Hamza ULUÇAY

Vekili

:

Av. Hüseyin ÇEKEN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 10/5/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca tutuklamanın hukuki olmadığı şikâyeti dışındaki iddialar yönünden kabul edilemezlik kararı verilmiş, başvurunun tutuklamanın hukukiliğine ilişkin kısmının kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

A. Genel Bilgiler

9. PKK"nın terör örgütü olduğu ulusal ve uluslararası makamlar tarafından kabul edilmiş, tartışmasız bir olgudur. Anılan örgütün gerçekleştirdiği terörist şiddet, bölücü amaçları dolayısıyla anayasal düzene, millî güvenliğe, kamu düzenine, kişilerin can ve mal emniyetine yönelik ağır tehdit oluşturmaktadır. Bu yönüyle ülkenin toprak bütünlüğünü hedef alan PKK kaynaklı terör, onlarca yıldır Türkiye"nin en hayati sorunu hâline gelmiştir (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 7-18).

10. 11/2/2017 tarihinde Mardin"in Nusaybin ilçesi Koruköy Mahallesinde sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş ve güvenlik güçleri tarafından PKK terör örgütü mensuplarına karşı başlatılan operasyonda aralarında sözde bölge sorumlularının da bulunduğu çok sayıda terörist 17/2/2017 tarihinde etkisiz hale getirilmiştir. Operasyon sürecinde yaşanan olaylar 23/2/2017 tarihinde PKK terör örgütü güdümünde yayın yapan ANF isimli internet sitesinde "KONGRA-GEL: Saldırılan köylere sahip çıkın", "KCK: Mahalleleri ve Sokakları Eylem Yeri Haline Getirelim" başlıklarıyla haber yapılmıştır.

B. Başvurucunun Tutuklanmasına İlişkin Süreç

11. Başvurucu bireysel başvuru konusu olayların geçtiği tarihte Adana A.B.D. Konsolosluğunda politik işler danışmanı olarak çalışmaktadır.

12. Açık kimliği belirtilmeyen bir şahıs tarafından 22/2/2017 tarihinde Emniyet Müdürlüğü Muhabere Elektronik Şube Müdürlüğüne "Adana ABD Konsolosluğunda çalışan [başvurucu] ve Kızıltepe de Avukat [H.C] isimli şahıslar Nusaybinde yapılan başarılı operasyonları provakasyon etmek ve köylerdeki halkı sokağa dökmek için çalışıyorlar. Bunlar PKK"lıdır bunlara dur demek lazım" şeklinde bir ihbar yapılmıştır.

13. Yapılan ihbar üzerine Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından başvurucu ve H.C. hakkında terör örgütüne üye olma suçundan soruşturma başlatılmıştır.

14. Başsavcılığın talebi üzerine Mardin 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 22/2/2017 tarihli kararıyla başvurucunun konutunda arama yapılmasına ve ele geçirilecek suç unsurlarına el konulmasına karar verilmiş olup anılan soruşturma kapsamında başvurucu 23/2/2017 tarihinde gözaltına alınmıştır.

15. Başvurucunun ilk ifadesi 3/3/2017 tarihinde Mardin Emniyet Müdürlüğünde kolluk tarafından alınmıştır. Başvurucunun ifade alma işlemi sırasında müdafii de hazır bulunmuştur. Başvurucu savunmasında özetle; yaklaşık 37 yıldır Adana A.B.D. Konsolosluğunun politik işler bölümünde çalıştığını, doğrudan Konsolos ve Konsolos yardımcısına bağlı olduğunu, kendisi ile birlikte ihbarda adı geçen H.C.yi aradığının doğru olduğunu, H.C.yi uzun süredir tanıdığını ve aralarında sadece iş ilişkisi olduğunu, resmi prosedüre uygun olarak görüştüklerini, ihbarın yapıldığı gün Adana A.B.D. Konsolosu olan L.S.S.nin kendisinden A.B.D. Büyükelçiliğine iletilmek üzere Nusaybin ilçesinde yapılan operasyonlar ve bölgede yaşananlar ile ilgili bilgi istediğini, bu nedenle daha önceden tanıdığı İnsan Hakları Derneği (İHD) Başkanı E.K.yı aradığını, ancak telefonunun kapalı olduğunu, bunun üzerine Mardin"de avukatlık yapan ve geçmiş yıllarda İHD Başkanlığı yapmasından dolayı tanıdığı H.C.yi arayıp Nusaybin ilçesinde yürütülen operasyonlar ile ilgili bilgisinin olup olmadığını sorduğunu, H.C.nin kendisine yaşananları basından takip edebildiği kadarıyla bildiğini ve bilgisinin olmadığını, ancak Halkların Demokratik Partisinin (HDP) ve İHD"nin konuyla ilgili heyetler oluşturacağını söylediğini, bu nedenle kendisinden HDP İl Başkanı ve Mardin Büyükşehir eski Belediye Başkanı A.T.nin telefon numarasını aldığını, HDP İl Başkanı ile telefonu açmaması nedeniyle görüşemediğini, A.T.yi ise aramadığını, operasyonları engelleme ve provokasyon gibi amacının olmadığını, sadece işi gereği H.C.yi aradığını, terör örgütü ile ilişkisi ve irtibatının bulunmadığını, ikametinde bulunan "Kurdıstan" isimli kitabın A.B.D. Konsolosluğunda Siyasi ve Ekonomik İşler Müdürü olan J.P. tarafından hediye edildiğini, kitabın içeriğine hiç bakmadığını ve eski evinde atıl vaziyette durduğunu ifade etmiştir.

16. Başvurucu 6/3/2017 tarihinde Başsavcılığa sevk edilmiştir. Başvurucu Başsavcılıktaki ifadesinde kolluktaki ifadesine benzer beyanlarda bulunmuş ayrıca Adana"da bulunan İncirlik Üssüne zaman zaman gittiğini, bu gidişlerinde bahşiş olarak yanında bozuk para bulundurduğunu, aramada bulunan dolarların bir kısmının bu nedenle yanında yer aldığını, diğer kısmının ise kullanmadığı eski evinde bulunduğunu ve bu dolarlardan haberinin dahi olmadığını, Meclisi bombalayan ve vatandaşın üzerine tankları süren Fetullahçı yapıyla hiçbir ilgisinin bulunmadığını, aramada ele geçirilen diğer kitapları tarihi konulara duyduğu ilgi ve iş tanımında yer alan etnik, ekonomik, siyasi ve kültürel konulardaki entellektüel birikim açısından bulundurduğunu, konsolosun yezidilerin bulunduğu kampı ziyaret edeceğini söylemesi üzerine yezidiler hakkındaki bilgiyi bu kitaplardan topladığını, bu kitapların yanı sıra Roma, Osmanlı ve Hitit dönemine ait kitaplarının da olduğunu, A.B.D. Adana Konsolosluğunun görev alanının aralarında Mardin"in de bulunduğu 22 ili kapsadığını, atılı suçu işlemediğini ifade etmiştir.

17. H.C ise kolluk ve Başsavcılıkta müdafii eşliğinde alınan benzer beyanlarında İHD Mardin Şube Yöneticisi olduğunu, ayrıca avukatlık mesleğini icra ettiğini, 2002 ve 2007 yılları arasında İHD Başkanlığı yaptığını, başvurucuyu da bu nedenle 2002 yılından beri tanıdığını, başvurucunun sık sık bu bölgeye konsolosluk heyeti ile birlikte gelip resmi ziyaretlerde bulunduğunu, ihbarda belirtildiği üzere başvurucunun kendisini aradığını, Nusaybin ilçesi Koruköy Mahallesinde yaşanan olayları sorduğunu, başvurucuya yaşanan olayları basından takip ettiğini söylediğini, başvurucunun istemesi üzerine A.T.nin telefon numarasını verdiğini, tüm görüşmenin bundan ibaret olduğunu, başvurucunun A.T.yi arayıp aramadığını bilmediğini, ihbar içeriğinin doğru olmadığını, terör örgütü ile herhangi bir ilişki ve irtibatının olmadığını, terör suçundan yargılanan şahısların kolluk ve savcılık ifadeleri ile ilgili herhangi bir organizasyon içinde bulunmadığını, parti ve belediye avukatlığı yapmadığını, ağırlıklı olarak hukuk dosyaları ile ilgilendiğini, gizli tanık beyanlarının soyut düşüncelerden ibaret olduğunu ve doğru olmadığını, insanları provake edecek herhangi bir tavır ve davranış içinde bulunmadığını ifade etmiştir.

18. Başsavcılık 6/3/2017 tarihinde başvurucu ve H.C.yi terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanması istemiyle sulh ceza hâkimliğine sevk etmiştir. Tutuklama talep yazısının ilgili kısmı şöyledir:

"Şüphelinin üzerine atılı suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve tutuklama nedeninin bulunduğu anlaşılmakla; şüphelinin üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, suça dair yasada yazılı cezanın üst haddi dikkate alınarak 5271 sayılı CMK’nın 100. vd. maddeleri uyarınca tutuklanmasına karar verilmesi kamu adına talep olunur"

19. Mardin 2. Sulh Ceza Hâkimliği aynı tarihte başvurucunun sorgusunu yapmıştır. Sorgu tutanağına göre başvurucuya isnat edilen suç anlatılmış ve sorgu esnasında başvurucunun müdafii de hazır bulunmuştur. Başvurucu savunmasında kolluk ve Başsavcılıktaki ifadelerine benzer beyanlarda bulunmuş, ayrıca konsolosun kendisine valiyi ziyaret edeceğini ve bu konuyu valiyle yüz yüze konuşacağını söylemesi nedeniyle Mardin Valiliğini aramadığını, konsolosun verdiği talimat yönünde hareket ettiğini, yine çatışmalarda uzuv kaybına uğrayan PYD/YPG mensupları için protez merkezi kurdurma gibi bir yapı içerisinde bulunmadığını, durumun yanlış aksettirildiğini, Dicle Üniversitesinde Barış Doktorlarının kurmuş olduğu protez merkezi bulunduğunu, bu merkezin Türkiye içerisinde mayından dolayı uzvunu kaybetmiş kişilere yönelik çalışma yürüttüğünü, bu merkezde çalışan doktorun da A.B.D."ye üniversite tarafından gönderildiğini, daha sonra bu doktorun aynı amaçla bir protez merkezi kurmak istediğini söyleyip konsolosluğa bu hususta yardımcı olup olmayacağını sorduğunu, yedi veya sekiz yıl önce gerçekleşen bu olayla ilgili bilgisinin bu kadar olduğunu belirtmiştir.

20. Başvurucu ile aynı tarihte tutuklamaya sevk edilen H.C. Mardin 2. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından müdafii eşliğinde yapılan sorgusunda kolluk ve Başsavcılıktaki ifadelerine benzer beyanlarda bulunmuş ve atılı suçlamayı kabul etmemiştir.

21. Mardin 2. Sulh Ceza Hâkimliği, başvurucu ve H.C.nin üzerine atılı suçu işlediğine ilişkin yeterli kanaat oluşmadığı gerekçesiyle tutuklama talebinin reddine ve haklarında yurt dışı çıkış yasağıyla birlikte her hafta pazartesi ve cuma günleri mesai saatleri içerisinde adreslerine en yakın kolluk birimine düzenli olarak başvurarak imza atmaları şeklinde adli kontrol tedbirlerinin uygulanmasına karar vermiştir.

22. Başsavcılığın tutuklamanın reddi kararına itiraz etmesi üzerine Mardin 1. Sulh Ceza Hâkimliği 6/3/2017 tarihinde itirazın kabulüne, başvurucu ve H.C.nin tutuklanmaları amacıyla yakalama emri çıkarılmasına karar vermiştir.

23. Mardin 1. Sulh Ceza Hâkimliği 7/3/2017 tarihinde başvurucu ve H.C.nin müdafii huzurunda savunmalarını almıştır. Başvurucu ve H.C. daha önceki savunmalarına benzer beyanlarda bulunarak atılı suçlamaları kabul etmemiştir. Yapılan sorgunun ardından başvurucu terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmış, H.C. hakkında ise tutuklama talebinin reddine ve yurt dışı çıkış yasağıyla birlikte her hafta pazartesi ve cuma günleri mesai saatleri içerisinde adresine en yakın kolluk birimine düzenli olarak başvurarak imza atması şeklinde adli kontrol tedbirlerinin uygulanmasına karar verilmiştir. Başvurucu hakkındaki tutuklama kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde şüphelinin üzerine atılı "silahlı terör örgütüne üye olma" suçunu işlediğine hakimliğimizce kanaat geldiğinden şüphelinin üzerlerine atılı suçun kanunda öngörülen cezası, mevcut delil durumu ve şüphelinin kaçma şüphesi bulunduğuna göz önünde bulundurularak ayrıca Mardin 1.Sulh Ceza Hâkimliği"nin06/03/2017 tarih ve 2017/813 d.iş sayılı kararı gereğince şüphelinin tutuklanmasına ... [karar verildi.]"

24. Başvurucu, tutuklama kararına itiraz etmiş; Batman 2. Sulh Ceza Hâkimliği 27/3/2017 tarihinde itirazın reddine kesin olarak karar vermiştir. Bu karar başvurucuya 11/4/2017 tarihinde bildirilmiştir.

25. Başvurucu 10/5/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

26. Başsavcılık tarafından 28/4/2017 tarihli iddianameyle başvurucu ve H.C.nin terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması istemiyle Mardin 3. Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) kamu davası açılmıştır.

27. İddianamede öncelikle Mardin"in Nusaybin ilçesinde yaşanan olaylar hakkında genel bilgiler verilmiş daha sonra ise başvurucu ve H.C.nin birlikte hareket ettikleri vurgulanarak atılı terör örgütüne üye olma suçuna ilişkin haklarındaki suçlama ve delillere yer verilmiştir.

28. Bu bağlamda iddianamede yer verilen olay ve olgular özetle şöyledir:

i. Başvurucu ve H.C.nin terör örgütü üyesi olduklarına ve birlikte hareket ederek Mardin"in Nusaybin ilçesinde güvenlik güçleri tarafından başlatılan operasyona karşı halkı provake edeceklerine ilişkin ihbara yer verilmiş (bkz. § 12), başvurucu ile H.C. arasında yapıldığı tespit edilen telefon görüşmesinin ihbar içeriğini doğruladığı belirtilmiştir.

ii. Başvurucunun çatışmalarda uzuv kaybına uğrayan PYD/YPG mensuplarının tedavisi için Suriye"nin Kamışlı bölgesinde protez merkezi kurma çalışmalarında yer aldığı bilgisine ulaşıldığı belirtilmiştir.

iii. Başvurucunun ikametinde yapılan aramada "Kürdistan"da Sivil Toplum", "Kürt Sorunu Yeniden Düşünmek", "Kurdname", " 6000 yıllık Kürt Direniş Tarihi", "Destana Diroka Kurd ü Kürdistan", "Zerdüşt Avesta" ve "Kurdistan: In the Shadow of History" isimli kitapların ele geçirildiği, "Kurdistan: In the Shadow of History" isimli kitapta Türkiye Cumhuriyeti Devletinin doğu ve güneydoğu bölgelerini içine alan Kürdistan haritasının bulunduğu belirtilmiştir.

iv. Başvurucunun üstünde ve ikametinde yapılan aramalarda bir Amerikan doları banknotların bulunduğu, bu bağlamda başvurucunun FETÖ/PDY terör örgütü ile de iltisaklı olabileceği belirtilmiştir.

29. İddianamede başvurucu ile birlikte hareket ettiği ileri sürülen H.C. hakkındaki tanık anlatımlarına da yer verilmiştir. Tanık beyanlarının ilgili kısımları özetle şöyledir:

i. Gizli tanık Terazi ifadesinde; avukat olarak görev yaptığını, Mardin Barosunda kayıtlı avukatlardan bir kısmının PKK terör örgütü ile işbirliği içinde olduğunu, bu şahısların örgüt üyeliği ile suçlanan kişilerin ifadelerinde parti tarafından gönderildiklerini veya ücretsiz avukatlık yapacaklarını söyleyerek hazır bulunduklarını, asıl amaçlarının ise bilgi almak ve bilgi ulaştırmak olduğunu, terör örgütü söylemi ile Kızıltepe ilçesinde şüphelilere avukatlık yapan şahıslardan birinin de H.C. olduğunu, ayrıca H.C.nin de aralarında bulunduğu bu avukatların dava dosyalarının suretlerini kırsala ve kendilerine yakın bulunan siyasi parti binalarına gönderdiklerini, davalara katılarak örgütün amaç ve hedefleri doğrultusunda hareket ettiklerini beyan etmiştir.

ii. Gizli tanık Themis ifadesinde; Mardin Barosuna kayıtlı avukat olarak görev yaptığını, Mardin merkezde yakalanan PKK terör örgütü mensuplarının davalarına örgütle bağlantılı olan avukatların girdiğini, PKK terör örgütüne müzahir ve yönetim kısmı ile irtibatlı olduğunu düşündüğü avukatlardan birinin de H.C. olduğunu beyan etmiştir.

30. Başvurucu ve H.C.ye isnat edilen suça dayanak olan olgulara ilişkin hukuki değerlendirmeler iddianamede şöyle ifade edilmiştir:

"... PKK/KCK terör örgütü adına ilimiz Nusaybin ilçesi kırsal alanında faaliyet yürüten örgüt mensuplarına yönelik olarak 16.02.2017 gününden itibaren bölgede icra edilen müşterek operasyonlarda (6) terör örgütü mensubunun ölü olarak silahları ile birlikte ele geçirildiği, ölü olarak ele geçirilen örgüt mensuplarından çok sayıda örgütsel doküman ve dijital veriler elde edildiği; bunun önüne geçebilmek amacıyla (üyelerinin ölümünün önüne geçebilmek için ve üyeleri üzerindeki veya çatışma bölgesindeki örgütle alakalı delillerin devletimizin eline geçmesine engel olabilmek için PKK silahlı terör örgütünün kendine müzahir kesime veya sivil toplum örgütlerini ilgili kanallar ile talimatlar verdiği; terör örgütüne müzahir kesim tarafından çatışma bölgesine operasyonlara engel olmak için intikaller gerçekleştirildiği; fakat güvenlik görevlilerimizin buna müsade göstermediği,

Soruşturma konusu olan ihbarda belirtildiği üzere halen ABD konsolosluğunda politik işler danışmanı/tercüman olarak görev yapan [başvurucunun] operasyonlar hakkında bilgi almak amacıyla resmi kanallardan en doğru bilgiyi almak yerine başka kanallara yöneldiği,

Her iki şüphelinin de alınan ifadesinde görüşmeyle ilgili sadece bilgi almak amaçlı yapılan bir telefon görüşmesi olduğunu belirttikleri ancak gerçek amacı bilgi almak olan ve özellikle ABD Adana Konsolosu adına aradığını söyleyen konsolosluk görevlisi [başvurucunun]; resmi kanallardan bilgi almak için arama yaptığını belirtmediği, resmi kanallara başvurmadığı, bunun yerine haklarında yapılan ihbarı teyit eder nitelikte hareket ettiği,

 [Başvurucu] ile ilgili tespitlerimiz değerlendirildiğinde ayrıca Fetö/PDY Silahlı Terör Örgütü ile iltisaklı olabileceği, her iki örgüt çıkarına da Nusaybin ilçesindeki operasyonları kullanarak provokatif hareketler içerisinde olabileceği,

Dosya arasında bulunan İhbar Tutanağına, Gizli Tanıklar Themis ve Terazi beyanlarına, Kolluk Tespitlerine ve Şüphelilerin tevilli beyanlarına göre [başvurucu ve H.C.nin], PKK silahlı terör örgütü adına hareket ederek Nusaybin ilçesindeki teröristelere karşı yapılan operasyona ve sonuçlarına engel olmak için kitlesel eylemler oluşturmak amacıyla harekete geçtikleri ve eyleme dönüştürdükleri; sonuçta üzerilerine atılı silahlı terör örgütüne üye olmak suçunu işledikleri anlaşıldığından haklarında kamu davası açılmıştır."

31. İddianame 15/5/2017 tarihinde Mahkemece kabul edilerek E.2017/402 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.

32. Başvurucu ve H.C. kovuşturma evresinde, soruşturma evresindeki ifadelerine benzer beyanlarda bulunarak atılı suçu işlemediklerini savunmuşlardır.

33. Mahkemece 30/1/2019 tarihli duruşmada başvurucunun eyleminin silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmeye teşebbüs suçunu oluşturduğu kabul edilerek 4 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve tahliyesine, H.C.nin ise beraetine karar verilmiştir. Başvurucu hakkındaki mahkûmiyet ile H.C. hakkındaki beraet hükümlerinin ilgili kısımları şöyledir:

"Tüm bu açıklamalar ve somut dosya incelendiğinde ise[başvurucunun] silahlı terör örgütleri PKK ve FETÖ ile arasında organik bağın oluştuğu, sanığın bu örgütlerin hiyerarşisi içerisinde yer alarak süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gösteren eylemlerde bulunduğun dair delil bulunmasa da 17/02/2017 tarihinde Nusaybin ilçesi Koruköy kırsalında terör örgütü PKK mensuplarına yönelik başlatılan operasyonların hemen ardından [başvurucu ve H.C.nin] Nusaybin"de yapılan bu operasyonları provake etmek ve köylerdeki halkı sokağa dökmek için çalıştıklarına dair güvenlik güçlerine ihbar yapıldığı, nitekim 22/02/2017 tarihinde [başvurucunun H.C.yi] telefonla aradığı, [başvurucunun] gözaltında bulunduğu 23/02/2017 tarihinde de terör örgütü PKK"nın ideolojisi doğrultusunda yayın yapan ANF isimli internet sitesinde "Kongra-Gel: Saldırılan köylere sahip çıkın", "KCK: Mahalleleri ve sokakları eylem yeri haline getirelim" başlıklı haberlerde terör örgütü PKK"ya karşı Nusaybin İlçesi Koruköy kırsalında gerçekleştirilen operasyonlar ile ilgili olarak bölgede yaşayan kişilerin terör örgütüne destek olmaları ve sivil itaatsizlik tarzı eylemler başlatmaları yönünde haberler yer aldığı, kullanmış olduğu ... numaralı hatta ilişkin HTS kayıtları ve Mardin Emniyet Müdürlüğü tarafından düzenlenen 01/08/2018 tarihli araştırma tutanağı birlikte incelendiğinde de[başvurucunun] silahlı terör örgütü PKK üyesi olduğu iddiasıyla haklarında soruşturma ve kovuşturma bulunan kişilerle irtibat sağladığı dolayısıyla sanığın güvenlik güçleri tarafından Nusaybin İlçesi Koruköy kırsalında terör örgütü PKK mensuplarına karşı gerçekleştirilen operasyonları engellemek amacıyla faaliyette bulunduğu ve bu şekilde bilerek ve isteyerek yardım etmek suretiyle silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği sabit görülmüş ve eylemine uyan TCK"nın 314/3, 220/7.maddeleri yollamasıyla TCK"nın 314/2.fıkrası uyarınca cezalandırılmasına karar verilmiştir.

...

Her ne kadar sanık [H.C.] hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması talebiyle mahkememize kamu davası açılmış ise de sanık hakkında yapılan ihbar ve [başvurucu] ile olan telefon görüşmesi dışında sanığın silahlı terör örgütü PKK ile arasında organik bağın oluştuğu, sanığın bu örgüt hiyerarşisi içerisinde yer alarak süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gösteren eylemlerde bulunduğuna dair delil bulunmadığı kabul edilmiş ve sanığın üzerine atılı suçu işlediğine dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği anlaşılmakla müsnet suçtan sanığın beraatine karar verilmiş[tir.]

34. Anılan mahkumiyet kararına karşı başvurucu müdafii ile Cumhuriyet savcısı tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuş, Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesi 20/10/2020 tarihli kararı ile istinaf taleplerini esastan reddetmiştir. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla temyiz aşamasında derdesttir.

IV. İLGİLİ HUKUK

35. İlgili hukuk için bkz. Hanım Büşra Erdal, B. No: 2017/35344, 9/6/2020, §§ 37-46.

36. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 14/1/2020 tarihli ve E.2019/5064, K.2020/158 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:

"...Emniyet Müdürlüğünün 15.03.2018 tarihli istihbarı raporu ve 20.10.2017 tarihli ihbar tutanağı haricinde sanığın Peru imamı olduğuna ilişkin olarak başkaca delil bulunmadığı anlaşılmakla, tebliğnamede sanık hakkında silahlı terör örgütünü kurma veya yönetme suçundan TCK 314/1 maddesi gereğince cezalandırılması gerektiğinden bahisle hükmün bozulması yönündeki düşünceye iştirak edilmemiştir."

37. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 6/5/2015 tarihli ve E.2015/2439, K.2015/1138 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:

"...sanığın yüklenen suçu işlediğine dair savunmasının aksine maddi delillerle desteklenmeyen ihbar tutanağı dışında cezalandırılmasına yeterli her türlü kuşkudan uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği gözetilmeden beraati yerine yazılı gerekçe ile mahkumiyetine karar verilmesi... [kanuna aykırıdır.]"

38. Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 14/12/2017 tarihli ve E.2015/3758, K.2017/10708 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:

"...Alınan bir ihbarda, sanığın pazar yeri içerisinde bulunan çöp bidonları yanında, beraberindeki birkaç şahısla birlikte kaçak sigara sattığının belirtilmesi üzerine yapılan aramada, sanığın yanında bulunan çöp bidonu içerisinden ve çöp bidonu altındaki poşetten toplam 104 paket kaçak sigara ele geçirilen olayda, aşamalardaki savunmasında sigaraların kendisine ait olmadığını savunması, sigara satarken görülmemesi ve ele geçirilen sigara miktarı da gözönüne alındığında, savunmasının aksine somut bir kanıt da bulunmaması nedeniyle beraatine karar verilmesi gerekirken, ihbar tutanağı gerekçe gösterilmek suretiyle yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi... [kanuna aykırıdır.]"

39. Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 12/3/2020 tarihli ve E.2016/424, K.2020/1884 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:

"...Sanıkların savunmasının aksine, ele geçen uyuşturucu maddenin herkesin bırakabileceği nitelikte açık arazide bulunmuş olması, başka delillerle desteklenmeyen ihbar tutanağı dışında sanıklara ait olduğuna ilişkin kuşkuyu aşan yeterli ve kesin delil bulunmadığı gözetilmeden, sanıklar hakkında beraat yerine mahkûmiyet hükmü kurulması [kanuna aykırıdır.]"

V. İNCELEME VE GEREKÇE

40. Mahkemenin 14/9/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

41. Başvurucu; tutuklamanın hukuka aykırı olduğunu, suçsuz olmasına, delilleri karartma veya kaçma şüphesinin bulunmamasına rağmen tutuklandığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

42. Bakanlık görüşünde, öncelikle başvurucunun 30/1/2019 tarihinde verilen mahkumiyet kararı ile birlikte tahliye edildiği, bu bağlamda etkili bir başvuru yolu olan 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesinde düzenlenen tazminat davası açma yolu tüketilmeden başvuru yapıldığından başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bakanlık görüşünde ayrıca Anayasa Mahkemesi tarafından esastan inceleme yapılacak olması durumunda ise tutuklama kararında kuvvetli suç şüphesinin ortaya konulduğu, tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın özel koşulları ile tutuklama kararının içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine yönelik tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığının söylenemeyeceği ifade edilmiştir.

43. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanında başvuru formundakine benzer beyanlarda bulunmuştur.

B. Değerlendirme

44. Anayasa"nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

45. Anayasa"nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:

"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

...

Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."

46. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucun tutuklamanın hukuka aykırı olduğuna yönelen iddialarının Anayasa"nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

1. Uygulanabilirlik Yönünden

47. Anayasa"nın "Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:

"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.

Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."

48. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa"nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir. Buna göre olağanüstü bir durumun bulunması ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra bireysel başvuruya konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin olağanüstü durumla bağlantılı olması hâlinde inceleme, Anayasa"nın 15. maddesi uyarınca yapılacaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri, [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 187-191).

49. Türkiye"de 21/7/2016 tarihinde ilan edilen olağanüstü hâlin temel nedeni 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen darbe teşebbüsüdür. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi Aydın Yavuz ve diğerleri kararında doğrudan darbe teşebbüsü kapsamındaki eylemler dolayısıyla yürütülen bir soruşturmada; Selçuk Özdemir ([GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017) kararında ise -doğrudan darbe teşebbüsüyle bağlantılı olmasa da- teşebbüsün arkasındaki yapılanma olan -ve sonrasında bir terör örgütü olduğuna karar verilen- FETÖ/PDY ile bağlantılı eylemlerle ilgili olarak yürütülen bir soruşturmada uygulanan tutuklama tedbirlerinin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal edip etmediğini incelerken Anayasa"nın 15. maddesini dikkate almıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 237-241; Selçuk Özdemir, § 57).

50. Bununla birlikte olağanüstü hâl sürecine ilişkin belgeler incelendiğinde olağanüstü hâlin ilanında ve devam ettirilmesinde darbe teşebbüsünün ve FETÖ/PDY"nin yanı sıra diğer terör örgütlerinin kamu düzeni ve millî güvenlik üzerinde oluşturdukları tehdit ve tehlikenin de etkili olduğu anlaşılmaktadır (ayrıntılar için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, § 227). Somut olayda başvurucu hakkında olağanüstü hâl döneminde uygulanan tutuklama tedbirine konu suçlama olağanüstü hâlin ilanına neden olan olgulardan biri olan terörle (PKK terör örgütüyle) bağlantılıdır.

51. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa"nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Nitekim Anayasa Mahkemesi Hizbullah terör örgütüyle bağlantılı bir suçtan ceza infaz kurumunda hükümlü olan bir başvurucunun olağanüstü hâlin devamı süresince uzaktan eğitim sınavlarına girişine izin verilmemesinin eğitim hakkını ihlal ettiği iddiasını incelerken Anayasa"nın 15. maddesini dikkate almıştır (Mehmet Ali Eneze, B. No:2017/35352, 23/5/2018, §§ 29-31). Bu inceleme sırasında öncelikle tedbirin başta Anayasa"nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek ve aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa"nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (tutuklama tedbiri yönünden bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242; Selçuk Özdemir, § 58).

2. Kabul Edilebilirlik Yönünden

52. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

3. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

53. Tutuklamanın hukukiliğinin incelenmesinde dikkate alınacak genel ilkeler için bkz. Mustafa Baldır [GK], B. No: 2016/29354, 4/4/2018, §§ 54-60; Zafer Özer, B. No: 2016/65239, 9/1/2020, §§ 38-69.

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

54. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, PKK silahlı terör örgütünün üyesi olma suçundan 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.

55. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.

56. Mardin 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında başvurucu hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığına ilişkin olarak dosyada somut delillerin olduğu ifade edilmiştir. Ancak bu delillerin neler olduğuna değinilmemiştir. İddianamede ise başvurucunun suçluluğu hakkında ortaya konulan hususların; başvurucunun terör örgütü üyesi olduğuna ve H.C. ile birlikte hareket ederek Mardin"in Nusaybin ilçesinde güvenlik güçleri tarafından başlatılan operasyona karşı halkı provake edeceğine ilişkin ihbar yapılması, başvurucunun H.C. ile iletişime geçmesi, H.C. hakkında gizli tanık anlatımlarının bulunması, başvurucunun çatışmalarda uzuv kaybına uğrayan PYD/YPG mensuplarının tedavisi için Suriye"nin Kamışlı bölgesinde protez merkezi kurma çalışmalarında yer aldığı bilgisine ulaşılması, başvurucunun ikametinde yapılan aramada PKK terör örgütü ile ilgili olduğu değerlendirilen kitapların ele geçirilmesi, yine ikamet aramasında ele geçirilen "F" serisinde yedi adet bir Amerikan doları banknotu nedeniyle başvurucunun FETÖ/PDY terör örgütü ile de bağlantısının bulunma ihtimali olduğu görülmektedir.

57. Başvurucuya yöneltilen ve tutuklamaya konu olan suçlamanın temel dayanağı, başvurucu hakkında yapılan ihbar ve başvurucunun H.C. ile iletişime geçmesidir.

58. Cumhuriyet savcısı ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlayacaktır. Bu yönüyle ihbar tek başına tutuklama kararı bakımından kuvvetli bir suç belirtisi olmaktan ziyade Cumhuriyet savcısını suç işlenip işlenmediği hususunda araştırmaya sevk eden bir niteliğe sahiptir. 5271 sayılı CMK"nın 158. maddesinin (6) numaralı fıkrasında ihbar konusu fiilin suç oluşturmadığının herhangi bir araştırma yapılmasını gerektirmeksizin açıkça anlaşıldığı veya ihbarın soyut ve genel nitelikte olduğu hallerde soruşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar verileceğinin hüküm altına alınması da ihbarın bu niteliğine işaret etmektedir. Yargıtay da -suçun sübutu bakımından yapılan değerlendirmelerde- somut olgularla desteklenmeyen ihbarı tek başına mahkumiyet için yeterli bir delil olarak kabul etmemektedir (bkz. §§ 36-39).

59. Somut olayda ihbar kolluğa açık kimliği belirtilmeyen bir şahıs tarafından yapılmıştır. İhbarda başvurucu ile avukat olan H.C.nin terör örgütü üyesi oldukları ve birlikte hareket ederek güvenlik güçleri tarafından başlatılan operasyonu engellemek amacıyla halkı provake edecekleri belirtilmiş, ancak başvurucunun örgütsel bağlantısına, konumuna ve eylemlerine ilişkin somut olguya dayalı bir bilgi verilmemiştir. İhbar üzerine başlatılan araştırmada başvurucunun H.C.ye telefon açarak iletişime geçtiği tespit edilmiştir. Soruşturma makamları bu tespitin ihbar içeriğini doğruladığını ileri sürmektedir. Başvurucu ise aşamalarda telefon görüşmesinin gerçekleştiğini, ancak ihbar içeriğinin doğru olmadığını, konsolos tarafından verilen talimat doğrultusunda yaşanan olayları öğrenmek amacıyla H.C.yi aradığını, H.C.nin bilgisi olmadığını söylemesi üzerine de yaşananları öğrenmek için bazı kişilere ait telefon numaralarını istediğini, ancak H.C.nin telefon numaralarını gönderdiği kişilerle de görüşmediğini beyan etmiştir. H.C. de savunmasında başvurucu ile benzer anlatımlarda bulunmuştur. Öte yandan telefon görüşmesinin içeriğine ilişkin olarak soruşturma makamlarınca yapılmış herhangi bir tespit de bulunmamaktadır. Bu bağlamda yapılan görüşmenin örgütsel bir görüşme olmadığına yönelik savunmanın aksini gösterir bir delil soruşturma makamlarınca ortaya konulamamıştır. Dolayısıyla maddi olgularla desteklenmeyen ihbar ile başvurucunun H.C. ile iletişime geçmesinin örgütsel bir faaliyet bakımından kuvvetli suç belirtisi olarak kabulü mümkün görülmemiştir.

60. Başvurucunun çatışmalarda uzuv kaybına uğrayan PYD/YPG mensuplarının tedavisi için Suriye"nin Kamışlı bölgesinde protez merkezi kurma çalışmalarında yer aldığı bilgisine ulaşılması da soruşturma makamları tarafından suçlamaya dayanak bir olgu olarak değerlendirilmiştir. Başvurucu savunmasında bu iddiayı kabul etmemiştir. Öte yandan soruşturma makamları bu iddianın dayanağına ilişkin veya savunmanın aksini ortaya koyan bir bilgi veya belge de göstermemiştir. Dolayısıyla bu olgunun tutuklama için yeterli ölçüde kuvvetli bir belirti olarak kabul edilmesi mümkün değildir.

61. Başvurucuya yöneltilen ve tutuklamaya konu olan suçlamanın dayanaklarından biri de başvurucunun ikametinde yapılan aramada ele geçirilen kitaplardır. Soruşturma makamları ayrıca "Kurdistan: In the Shadow of History" isimli kitapta Türkiye Cumhuriyeti Devletinin doğu ve güneydoğu bölgelerini Kürdistan içinde gösteren bir haritanın bulunduğunu da belirtmiştir. Kovuşturma makamları tarafından aldırılan bilirkişi raporunda kitaplar hakkında toplatma, el koyma ve yasaklanma kararı bulunmadığı,"Kurdistan: In the Shadow of History" isimli kitabın ise ingilizce albüm ve ansiklopedi şeklinde kaleme alındığı belirtilmiştir. Başvurucu savunmasında ele geçirilen kitapların tamamına yakınını işi gereği edindiğini, "Kurdistan: In the Shadow of History" isimli kitabın ise kendisine hediye edildiğini ifade etmiştir. Bilirkişi raporunda "Kurdistan: In the Shadow of History" isimli kitabın yurt içinde satışının bulunmadığı belirlenmiştir. Ayrıca başvurucunun bu kitabı örgütsel bir faaliyetin propaganda aracı olarak kullandığına, bu kapsamda üçüncü kişilere verdiğine ve dağıttığına yönelik olarak soruşturma belgelerinde bir tespit ve iddia bulunmamaktadır. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun ikametinde yapılan aramada söz konusu kitapların bulunmasının tek başına başvurucunun PKK terör örgütü ile bağlantılı bir suç işlediğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilemeyeceği değerlendirilmiştir.

62. Başvurucu hakkındaki bir diğer tespit ise üst ve ikamet aramasında elde edilen "F", "C", "J", "B", "E" ve "S" serilerine ait bir Amerikan doları banknotlardır. İddianamede söz konusu delilin niteliğine ilişkin olarak FETÖ/PDY soruşturmalarına atıf yapılmıştır. Bu kapsamda bir dolarlık banknotların örgüt lideri tarafından gönderildiği, banknotun seri numarasına ilişkin harfin örgüt içindeki gizli hiyerarşiyi gösterdiği, "B" serisine ait bir dolarlık banknotların öğrencilerde, "C" ve "J" arasındaki serilere ait bir dolarlık banknotların düşük rütbeli askerlerde, "F" serisine ait bir dolarlık banknotların ise il imamları, polisler, amirler ve yüksek rütbeli askerlerde bulunduğu belirtilmiş, başvurucunun ikametinde ele geçirilen yedi adet "F" serisine ait banknot da bu bağlamda ele alınmıştır. Başvurucu savunmasında söz konusu banknotların kullanmadığı ikametinde ele geçirildiğini, bu banknotlardan haberinin dahi olmadığını, konsoloslukta çalışan arkadaşlarından para bozdurması nedeniyle kalmış olabileceğini, FETÖ/PDY üyesi olsa idi söz konusu banknotları imha edeceğini ifade etmiştir. Soruşturma makamlarınca anılan iddiayı destekleyen ve başvurucunun savunmasının aksini ortaya koyacak somut bir olgu gösterilmemiştir. Dolayısıyla başvurucunun ikametinden elde edildiği belirtilen "F" serisine ait Amerikan dolarlarının tek başına başvurucu ile FETÖ/PDY terör örgütü arasında bir bağlantı bulunduğuna dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi mümkün değildir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Mehmet Hasan Altan (2) [GK], § 146).

63. İddianamede H.C.nin başvurucu ile birlikte hareket ettiği ileri sürüldüğünden H.C. hakkında anlatımları bulunan gizli tanık beyanlarının da başvurucu bakımından değerlendirilmesi gerekmektedir. Gizli tanıklar Terazi ve Themis birbirine benzer anlatımlarında özetle H.C.nin PKK terör örgütü ile ilişki içinde olduğunu ifade etmişler, başvurucunun PKK ile bağlantısına veya başvurucu ile H.C. arasındaki ilişkiye dair bir anlatımda bulunmamışlardır. Kaldı ki soruşturma evresinde dinlenen bu tanıkların iddia makamı tarafından kovuşturma evresinde de dinlenilmesi talebi Mahkemece beyan içerikleri gözetilerek reddedilmiş ve yargılama sonucunda H.C.nin beraatine karar verilmiştir. Dolayısıyla gizli tanık anlatımlarının başvurucu ile PKK terör örgütü arasında bir bağlantı bulunduğuna dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi mümkün değildir.

64. Kovuşturma mercileri ayrıca başvurucunun, hakkında PKK terör örgütü ile bağlantılı suçlardan soruşturma ve kovuşturma yürütülen kişilerle telefon görüşmelerinin olduğunu belirtmiştir. Bununla birlikte kovuşturma makamlarınca söz konusu telefon görüşmelerinin örgütsel bir ilişki çerçevesinde yapıldığı yönünde bir tespit ya da değerlendirmede bulunmadığı görülmektedir. Yine görüşmelerin içeriğine ilişkin herhangi veri mevcut değildir. Ayrıca söz konusu görüşmelerin PKK terör örgütünün yöneticileriyle gerçekleştirildiğine dair bir belirlemede de bulunulmamıştır. Bu durumda somut olayın koşulları itibarıyla -içeriği belli olmayan- bu telefon görüşme kayıtlarının örgütsel bir ilişki bakımından kuvvetli suç belirtisi olarak kabulü mümkün görülmemiştir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Mustafa Açay, B. No: 2016/66638, 3/7/2019, § 61; İlker Deniz Yücel, B. No: 2017/16589, 28/5/2019, § 86; Murat Aksoy [GK], B. No: 2016/30112, 2/5/2019, § 79).

65. Bu itibarla soruşturma ve kovuşturma belgelerinde yer alan tespit ve değerlendirmeler kapsamında somut olayda tutuklama için gerekli olan suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin yeterince ortaya konulamadığı sonucuna varılmıştır.

66. Varılan bu sonuç karşısında tutuklama nedenlerinin bulunup bulunmadığına ve tutuklamanın ölçülü olup olmadığına ilişkin ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

67. Açıklanan gerekçelerle suç işlediğine dair kuvvetli belirtiler ortaya konulmadan başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin uygulanmasının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına ilişkin olarak olağan dönemde Anayasa"nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan güvencelere aykırı olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

68. Bununla birlikte anılan tedbirin Anayasa"nın olağanüstü dönemlerde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen 15. maddesi kapsamında meşru olup olmadığının incelenmesi gerekir.

4. Anayasa"nın 15. Maddesi Yönünden

69. Anayasa Mahkemesi daha önceki pek çok kararında Anayasa"nın olağanüstü hâl döneminde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen 15. maddesinin suç işlendiğine dair belirtilerin varlığı ortaya konulmadan gerçekleştirilen tutuklamaları meşru kılmadığına, suç işlendiğine dair belirti olduğu ortaya konulmadan tutuklama tedbirinin uygulanmasının durumun gerektirdiği ölçüde bir müdahale olmadığına karar vermiştir (Şahin Alpay [GK], B. No: 2016/16092, 11/1/2018, §§ 105-110; Mehmet Hasan Altan (2), §§ 152-157; Turhan Günay [GK], B. No: 2016/50972, 11/1/2018, §§ 83-89; Mustafa Baldır, §§ 83-88).

70. Somut olayda bu kararlardan ayrılmayı gerektiren bir yön bulunmamaktadır. Bu nedenle -Anayasa"nın 15. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde de- Anayasa"nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

71. Açıklanan gerekçelerle -Anayasa"nın 15. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde de- başvurucunun Anayasa"nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

5. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden

72. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

73. Başvurucu ihlalin tespit edilmesini istemiş, tazminat talebinde bulunmamıştır.

74. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

75. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

76. Başvuruda, tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle Anayasa"nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Kovuşturma sürecinin sonunda verilen mahkumiyet hükmü ile birlikte 30/1/2019 tarihinde başvurucunun tahliyesine karar verilmiş (§ 33) ve tutukluluk hâli sona ermiştir.

77. Başvurucu ihlalin tespit edilmesini ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılmasını talep etmiş, herhangi bir tazminat talebinde bulunmamıştır. Bu nedenle tazminata ilişkin bir karar verilmesi mümkün görülmemiştir. Bu durumda ihlalin tespiti dışında sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gereken bir husus bulunmadığı anlaşılmaktadır (Aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Mustafa Baldır, B. No: 2016/29354, 4/4/2018, § 92; Mehmet Güneş, B. No: 2014/1268, 17/5/2016, § 66).

78. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.857,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa"nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. 257,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.857,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

E. Kararın bir örneğinin bilgi için Mardin 3. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2017/402) GÖNDERİLMESİNE,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 14/9/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Hemen Ara