Esas No: 2018/4511
Karar No: 2018/4511
Karar Tarihi: 14/9/2021
AYM 2018/4511 Başvuru Numaralı FATMA İZLER VE KEVSER İZLER Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
FATMA İZLER VE KEVSER İZLER BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2018/4511) |
|
Karar Tarihi: 14/9/2021 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Basri BAĞCI |
Raportör |
: |
Cafiye Ece YALIM |
Başvurucular |
: |
1. Fatma İZLER |
|
|
2. Kevser İZLER |
Başvurucular Vekili |
: |
Av. Zeki EDEBALI |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; kronik hastalığının bulunduğunun belirtilmesine rağmen mahpusun tutulmaya devam edilmesi, gerekli tedavinin zamanında yapılmaması sonucu meydana gelen ölüm olayı ile ilgili olarak açılan tam yargı davasının reddedilmesi ve makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle yaşam hakkının, ölümden dolayı duyulan keder nedeniyle de kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 6/2/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen belgelere göre olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucuların yakınları G.İ. 3/8/2008 tarihinde ticari taksi şoförlüğü yaptığı sırada taksinin içinde park hâlinde beklerken bir kahvehaneden hırsızlık yaptığı iddiasıyla gözaltına alınmıştır. Yapılan sağlık kontrolü sırasında diyabet hastası olduğu tespit edilen ve kendisine sekiz ünite insülin yapılan G.İ.nin aynı gün tutuklanmasına karar verilmiştir.
10. G.İ. 5/8/2008 tarihinde diyabet hastası olduğunu belirterek tutukluluğa itiraz etmiş ancak Eyüp 1. Sulh Ceza Mahkemesi 11/8/2008 tarihinde koşullarda bir değişiklik bulunmadığını belirterek itirazın reddine karar vermiş ve anılan kararı incelenmek üzere nöbetçi ağır ceza mahkemesine göndermiştir. Nöbetçi ağır ceza mahkemesi de 15/8/2008 tarihinde kararda usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle itirazın reddine karar vermiştir.
11. Tutulduğu Silivri Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) 28/8/2008 tarihinde durumu kötüleşerek Silivri Devlet Hastanesinin (Devlet Hastanesi) Acil Servisine kaldırılan G.İ.ye kan şekerinin yüksek olması nedeniyle on iki ünite insülin yapılmıştır. 30/8/2008, 31/8/2008 ve 1/9/2008 tarihlerinde yeniden durumunun kötüleşmesi üzerine Devlet Hastanesi Acil Servisine getirilen G.İ.nin kan şekeri ölçümü yapılarak kendisine insülin ve serum uygulaması yapılmış, yapılan müdahalelerden sonra G.İ. Ceza İnfaz Kurumuna gönderilmiştir. G.İ. 2/9/2008 tarihinde bilinç bulanıklığı ve solunum şikâyeti ile Devlet Hastanesine kaldırılmış orada yapılan tedavinin ardından diyabetik ketoasidoz (diyabetin ölümcül olabilen komplikasyonu) tespiti ile Bakırköy Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edilerek yoğun bakıma alınmıştır.
12. Hastanede 3/9/2008 tarihinde alındığı Reanimasyon (yeniden canlandırma) Kliniğinde düzenlenen epikriz formunda G.İ.nin şeker regülasyonunun sağlanamadığı, acil müşahadeye alındığı, aynı gün kalbinin durduğu, yapılan kalp masajı sonrası hayata döndürülerek yoğun bakım ünitesinde solunum cihazına bağlandığı, tedavisine devam edildiği belirtilmiştir. 25/10/2008 tarihinde G.İ. solunum cihazından ayrılarak kendiliğinden solunuma geçmiş, 6/11/2008 tarihinde ise yoğun bakımdan çıkarılmıştır. 7/11/2008 tarihine kadar Reanimasyon Kliniğinde kalan G.İ. bilinci kapalı hâlde Dâhiliye Servisine alınmıştır.
13. Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hırsızlık suçundan yapılan soruşturma sonucunda Eyüp 1. Asliye Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) dava açılmış; Mahkeme 5/9/2008 tarihli kararı ile iddianamenin kabulüne, tutukluluğun devamına karar vermiştir. Daha sonra 25/9/2008 ve 24/10/2008 tarihlerinde yapılan duruşmalarda tutukluluğun devamına, 11/11/2008 tarihli duruşmada ise G.İ.nin sağlık durumunun hastaneden sorulmasına karar verilmiştir.
14. Hastane Mahkemeye gönderdiği cevap yazısında G.İ.nin hâlen Dâhiliye Servisinde olduğu, hayati tehlikesinin bulunduğunu belirtmiştir. Mahkeme 12/11/2008 tarihinde G.İ.nin tahliyesine karar vermiştir.
15. Tahliyesine karar verildiği sırada hastanede tedavi altında olan G.İ.nin genel durumunun düzelmesi ve ağızdan beslenmeye başlaması üzerine yakınlarına beslenme ve bakımı konusunda eğitim verilmiş, G.İ. 5/12/2008 tarihinde şifa ile taburcu edildikten beş gün sonra 10/12/2008 tarihinde şikâyetlerinin artması üzerine kaldırıldığı hastanede diyabete bağlı komplikasyonlar nedeniyle kurtarılamayarak yaşamını yitirmiştir.
A. Ceza Soruşturmasına İlişkin Süreç
16. Başvurucular, G.İ.nin ölüm olayına ilişkin sorumluların bulunarak cezalandırılması için Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığına başvurmuştur.
17. Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığının yetkisizlik kararı vermesi üzerine soruşturmanın yürütüldüğü Silivri Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) Ceza İnfaz Kurumuna G.İ.nin sağlık problemlerine ilişkin taleplerinin neler olduğu, Kurum tabibine başvurusunun olup olmadığı, hangi tarihlerde hastaneye sevklerinin gerçekleştirildiği sorulmuştur. Başsavcılık ayrıca hastaneden tedaviye ilişkin tüm tıbbi belgelerin gönderilmesini talep etmiştir.
18. Başsavcılık 2/3/2010 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda ölenin Ceza İnfaz Kurumunda 15/08/2008-02/09/2008 tarihleri arasında tutuklu bulunduğu, talebi olmadan Kurum revirinde ve hastanede tedavisinin yaptırıldığı, Ceza İnfaz Kurumu idaresinin ölenin hastalığının tedavisi için gerekli kolaylığı gösterdiği, ölüm olayında Kurum görevlilerinin herhangi bir kasıt ya da ihmallerinin söz konusu olmadığı belirtilmiştir.
19. Başvuru formu ve ekindeki bilgiler ile UYAP aracılığıyla yapılan incelemede başvurucuların kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz ettiğine dair bir bilgi tespit edilememiştir.
B. Tam Yargı Davasına İlişkin Süreç
20. Başvurucular Bakanlık, İçişleri Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığına idari başvuruda bulunarak tazminat talebinde bulunmuştur. Başvurucular, taleplerinin reddi üzerine 20/11/2009 tarihinde maddi ve manevi zararların giderilmesi istemiyle İstanbul 1. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) tam yargı davası açmıştır. Başvurucular dava dilekçelerinde, yakınlarının diyabet hastası olmasına rağmen tutulmaya devam edildiği Ceza İnfaz Kurumunda tedavisinin zamanında yaptırılmadığını, tam donanımlı bir hastaneye sevkinin geciktirildiğini, durumunun kötüleşmesi üzerine tam donanımlı hastaneye sevkinin yapılarak yoğun bakıma alındığını, yoğun bakımda tedavisi sürerken tahliyesine karar verildiğini, gömme izin kâğıdından da anlaşıldığı üzere diyabete bağlı komplikasyonlardan hayatını kaybettiğini belirterek idarenin hizmet kusurunun bulunduğunu ileri sürmüşlerdir. Başvurucuların tam donanımlı hastaneye sevkin geç yapıldığına dair şikayetinin sağlık görevlilerine mi yoksa Ceza İnfaz Kurumu görevlilerine mi yönelik olduğu anlaşılamamıştır.
21. İdare Mahkemesi 30/11/2010 tarihli kararı ile ortada telafi edilmesi gereken bir zarar olmakla birlikte bu zarar ile davalı idarelere atfedilebilen eylem ya da işlem arasında illiyet bağı bulunmadığını, davalı idarelerin hizmet kusuruna dayanılamayacağından idareler aleyhine tazminata hükmedilemeyeceğini belirterek davanın reddine karar vermiştir. İdare Mahkemesi kararının gerekçesinde başvurucuların yakınlarının hırsızlık suçundan yapılan soruşturma kapsamında tutuklanmasına karar verilip ceza infaz kurumuna yerleştirildiğine, süreçte başvurucuların yakınlarının rahatsızlığını beyan etmesi üzerine sağlık kurumlarına sevk edildiğine ve burada kendisine gerekli tedavinin uygulandığına, bu durumun aksini gösteren bir bilgi ve belgenin de dosyaya ibraz edilmediğine değinmiştir.
22. Başvurucular; iddialarının İdare Mahkemesince yeterli incelenmeden, gerekçesiz şekilde davanın reddedildiğini, on iki yıldır diyabet hastası olan yakınlarının hayatına devam etmekte iken aleyhine hiçbir delil olmadığı güvenlik güçlerince düzenlenen tutanaklardan da anlaşıldığı üzere haksız şekilde tutuklandığını, hastalığına uygun ilaç kullanımı ve beslenme programı sağlanmadığını, zamanında hastaneye sevkinin yapılmadığını, durumunun kötüleşerek yoğun bakıma alınmasında idarenin kusurunun olduğunu, İdare Mahkemesinin illiyet bağı olmadığı gerekçesiyle verdiği davanın reddi kararının hukuka aykırı olduğunu belirterek temyiz yoluna başvurmuştur.
23. Danıştay Onuncu Dairesi (Daire) 28/5/2015 tarihli kararıyla, İdare Mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek temyiz isteminin reddi ile kararın onanmasına karar vermiştir.
24. Başvurucular, onama kararına karşı karar düzeltme yoluna başvurmuştur. Karar düzeltme talebi Dairenin 6/11/2017tarihli kararı ile reddedilmiştir.
25. Bu karar başvuruculara 28/1/2018 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucular 6/2/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
26. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun"un "Hapis cezalarının infazında gözetilecek ilkeler" kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Hapis cezalarının infaz rejimi, aşağıda gösterilen temel ilkelere dayalı olarak düzenlenir:
…
f) Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin yaşam hakları ile beden ve ruh bütünlüklerini korumak üzere her türlü koruyucu tedbirin alınması zorunludur.
…"
27. 5275 sayılı Kanun’un "Hapis cezasının infazının hastalık nedeni ile ertelenmesi" kenar başlıklı 16. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
(2) Diğer hastalıklarda cezanın infazına, resmî sağlık kuruluşlarının mahkûmlara ayrılan bölümlerinde devam olunur. Ancak bu durumda bile hapis cezasının infazı, mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike teşkil ediyorsa mahkûmun cezasının infazı iyileşinceye kadar geri bırakılır.
(3) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen geri bırakma kararı, Adlî Tıp Kurumunca düzenlenen ya da Adalet Bakanlığınca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip Adlî Tıp Kurumunca onaylanan rapor üzerine, infazın yapıldığı yer Cumhuriyet Başsavcılığınca verilir. Geri bırakma kararı, mahkûmun tâbi olacağı yükümlülükler belirtilmek suretiyle kendisine ve yasal temsilcisine tebliğ edilir. Mahkûmun geri bırakma süresi içinde bulunacağı yer, kendisi veya yasal temsilcisi tarafından ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına bildirilir. Mahkûmun sağlık durumu, geri bırakma kararını veren Cumhuriyet Başsavcılığınca veya onun istemi üzerine, bulunduğu veya tedavisinin yapıldığı yer Cumhuriyet Başsavcılığınca, sağlık raporunda belirtilen sürelere, bir süre bulunmadığı takdirde birer yıllık dönemlere göre bu fıkrada yazılı usule uygun olarak incelettirilir. İnceleme sonuçlarına göre geri bırakma kararını veren Cumhuriyet Başsavcılığınca, geri bırakmanın devam edip etmeyeceğine karar verilir. Geri bırakma kararını veren Cumhuriyet Başsavcılığının istemi üzerine, mahkûmun izlenmesine yönelik tedbirler, bildirimin yapıldığı yerde bulunan kolluk makam ve memurlarınca yerine getirilir. Bu fıkrada yazılı yükümlülüklere aykırı hareket edilmesi hâlinde geri bırakma kararı, kararı veren Cumhuriyet Başsavcılığınca kaldırılır. Bu karara karşı infaz hâkimliğine başvurulabilir.
...
(6)(Ek: 24/1/2013-6411/3 md.) Maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen ve toplum güvenliği bakımından ağır ve somut tehlike oluşturmayacağı değerlendirilen mahkûmun cezasının infazı üçüncü fıkrada belirlenen usule göre iyileşinceye kadar geri bırakılabilir."
28. 5275 sayılı Kanun’un "Hükümlünün muayene ve tedavi istekleri" kenar başlıklı 71. maddesi şöyledir:
"(1) Hükümlü, beden ve ruh sağlığının korunması, hastalıklarının tanısı için muayene ve tedavi olanaklarından, tıbbî araçlardan yararlanma hakkına sahiptir. Bunun için hükümlü öncelikle kurum revirinde, mümkün olmaması hâlinde Devlet veya üniversite hastanelerinin mahkûm koğuşlarında tedavi ettirilir."
29. 5275 sayılı Kanun’un "Hükümlünün muayene ve tedavisi" kenar başlıklı 78. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Kurumun sağlık koşullarının düzenlenmesi, hükümlünün acil veya olağan muayene ve tedavisi kurumun hekimi tarafından yapılır. Genel veya hastalık nedeniyle yapılan tüm muayene ve tedavi sonuçları, sağlık izleme kartına işlenir ve dosyasında saklanır."
30. 5275 sayılı Kanun’un "tutukluların yükümlülükleri" kenar başlıklı 116. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"... Bu Kanunun;... hapis cezasının infazının hastalık nedeni ile ertelenmesi,... sağlığın korunması kurallarına uyma,... muayene ve tedavi istekleri, hükümlülerin beslenmesi, iyileştirme programlarının belirlenmesi,... muayene ve tedavileri, sağlık denetimi, hastaneye sevk, infazı engelleyecek hastalık hâli, ... uygulanacak esaslar... konularında 9, 16, 21, 22, 26 ilâ 28, 34 ilâ 53, 55 ilâ 62, 65 ilâ 76 ve 78 ila 88 inci maddelerinde düzenlenmiş hükümlerin tutukluluk hâliyle uzlaşır nitelikte olanları tutuklular hakkında da uygulanabilir..."
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
31. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) "Yaşam hakkı" kenar başlıklı 2. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Herkesin yaşam hakkı yasayla korunur... "
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
32. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında Sözleşme"nin 2. maddesinin ilk cümlesinin devletlerin yalnızca kasti ve hukuka aykırı ölüme sebebiyet vermekten kaçınmasını değil aynı zamanda kendi egemenlik yetkileri içinde bulunan kişilerin yaşamlarını korumak için gerekli tedbirleri almalarına dair devletlere pozitif yükümlülük yüklediğini hatırlatmaktadır (L.C.B/İngiltere, B. No: 23413/94, 9/6/1998, § 36). AİHM’e göre Sözleşme’nin 2.maddesi, devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can kaybının bulunduğu durumlarda devlete elindeki tüm imkânları kullanarak yaşama hakkını korumak için oluşturulan yasal ve idari çerçevenin gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak yeterli yargısal veya diğer tedbirleri alma görevi yüklemektedir (Osman/İngiltere [BD], B. No: 23452/94,28/10/1998, § 115; Paul ve Audrey Edwards/İngiltere, B. No: 46477/99, 14/3/2002, § 54). AİHM, bu yükümlülüğün -kamusal olsun veya olmasın- yaşama hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet bakımından da geçerli olduğu kanaatindedir (Öneryıldız/Türkiye [BD], B. No: 48939/99, 30/11/ 2004, § 71).
33. AİHM başvurucunun erkek kardeşinin sağlık durumunun ceza infaz kurumu ortamında kalmasına uygun olmadığına ilişkin sağlık raporuna rağmen tahliye talebinin reddedilmesiyle ilgili olarak Yılmaz/Türkiye (B. No: 1792/12, 5/3/2019, § 40) kararında özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin yaşamlarını ve sağlıklarını koruma konusundaki pozitif yükümlülüğün, bu kişilerin tıbbi tedavilerine özen gösterilmesi ve yaşamları üzerinde oluşabilecek olası tehditleri engellemeyi de içerdiği ve bu nedenle uygun bir tıbbi tedavinin sağlanması konusundaki eksikliklerin yaşam hakkının koruma yükümlülüğüne aykırılık teşkil edebileceğine işaret etmiştir (lhan/Türkiye, B. No: 22277/93, 27/7/2000, § 87; Huylu/Türkiye, B. No: 52955/99, 16/11/2006, §§ 57, 58).
34. Ayrıca AİHM, tedavisi imkânsız bir hastalığa yakalanmış olsa da Sözleşme"nin sağlık nedenleriyle bir tutukluyu serbest bırakma genel yükümlülüğünü üye devletlere yüklemediği kanaatini taşımakla birlikte çok istisnai ve önemli koşullarda, iyi bir ceza adaletinin gerçekleştirilmesi adına insani nitelikli birtakım tedbirlerin alınmasının gerekli olduğu durumların ortaya çıkmasının imkân dâhilinde olduğunu kabul etmektedir (Gülay Çetin/Türkiye, B. No: 44084/10, 5/3/2013, § 102).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
35. Mahkemenin14/9/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
36. Başvurucular 12 yıldır diyabet hastası olan yakınları G.İ.nin taksi şoförlüğü yaparak hayatını sürdürdüğünü, aleyhe hiçbir delil olmadığının olay tutanaklarında da açıkça belirtildiği hâlde hırsızlık suçundan tutuklandığını, ceza infaz kurumu koşullarının hastalığı için uygun olmadığını, hastalığına uygun diyet yapmasına olanak sağlanmadığını belirtilerek tutukluluğa itiraz ettiklerini ancak taleplerinin reddedildiğini, tutuklamaya itirazın reddine dair verilen kararlarda G.İ.nin hastalığının hiç dikkate alınmadığını, Ceza İnfaz Kurumunda durumunun kötüleşmesi üzerine nedeniyle götürüldüğü Devlet Hastanesinde şeker ölçümleri sonuçlarının çok yüksek olduğunu, geçici tedavilerden sonra her seferinde Kuruma geri gönderildiğini, beşinci şeker komasından sonra tam donanımlı hastaneye sevkine karar verilerek yoğun bakıma alındığını, tahliye kararı verildiğinde hâlen yoğun bakımda olduğunu, erken tahliyesinin sağlanarak sağlık durumunun gerektirdiği tıbbi bakım sağlanmış olsaydı G.İ.nin hayatta olabileceğini, hastanede gözlem altında tutulması gerekirken ceza infaz kurumuna her defasında geri gönderilerek durumunun daha da kötüleştirildiğini, Ceza İnfaz Kurumu görevlilerinin ihmalinin bulunduğunu, yakınlarının yaşamının korunamadığını, tam yargı davasında sadece temyiz aşaması ve karar düzeltme aşamalarının bile yedi yıl sürdüğünü, yaşam hakkının usul ve esas boyutunun ihlal edildiğini, tam yargı davasının reddi kararının gerekçesiz olması ve makul sürede yargılama yapılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının, kendilerinin geçimini sürdürmekte olan yakınlarının ölümünden duydukları elem ve keder nedeniyle de kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
37. Bakanlık görüşünde; tahliyesine karar verilmeden önceki duruşmalarda tutukluluk halinin devamına karar verilmişse de G.İ.nin zaten tam donanımlı hastane koşullarında yatılı olarak tedavi edilmekte olduğunu, tahliye edilseydi kendisine sunulan sağlık hizmetinden çok daha kaliteli bir sağlık hizmeti sunulacağına dair bir delilin başvurucular tarafından sunulmadığını, G.İ.nin Ceza İnfaz Kurumunda fiilen yalnızca 17 gün kaldığını, bu süreçte rahatsızlığını belirtmesi üzerine hastalığının tedavisi için birçok defa hastaneye sevkinin sağlanarak tedavilerinin yapıldığını, 2/9/2008 tarihinden tahliye olduğu 12/11/2008 tarihine kadar geçen sürede de tedavisinin tam donanımlı bir hastanede yatılı olarak devam ettiğini, tahliye ve taburcu olduktan sonra 10/12/2008 tarihinde rahatsızlanarak hastanede vefat ettiğini belirtmiştir. Bakanlık, Ceza İnfaz Kurumu idaresinin ölenin hastalığını dikkate alarak gerekli tüm tedbirleri almadığının, hastalığın teşhis ve tedavisine yönelik olarak gerekli özeni göstermediğinin söylenemeyeceği kanaatindedir.
38. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki iddialarını tekrarlamıştır.
2. Değerlendirme
39. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, yaşama ... hakkına sahiptir."
40. Anayasa"nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
a. İncelemenin kapsamı
41. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarının özü yaşam hakkının usul boyutuna yönelik olduğundan şikâyetleri yaşam hakkının usul boyutu kapsamında incelenmiştir.
42. Bireysel başvuruya konu iddiaların tedavi sürecine ilişkin kısmında sağlık görevlileri hakkında şikâyet bulunmadığı dikkate alınarak incelemenin kapsamı Bakanlık aleyhine açılan tam yargı davası ile sınırlı tutulacaktır.
b. Kabul Edilebilirlik Yönünden
43. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasında; ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenlerin bireysel başvuru hakkına sahip oldukları kurala bağlanmıştır. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru, ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Somut olayda başvurucular, ölen G.İ.nin eşi ve annesidir. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
44. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
45. Yaşam hakkı kapsamındaki usule ilişkin yükümlülük olayın niteliğine bağlı olarak cezai, hukuki ve idari nitelikte soruşturmalarla yerine getirilebilir. Kasten meydana gelen ölüm olaylarında Anayasa"nın 17. maddesi gereğince devletin sorumluların tespitini ve cezalandırılmalarını sağlayabilecek nitelikte bir cezai soruşturma yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda idari soruşturmalar ve tazminat davaları sonucunda idari bir yaptırım veya tazminata hükmedilmesi ihlali gidermek ve dolayısıyla mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
46. Ancak ihmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin soruşturma yükümlülüğü açısından farklı bir yaklaşım benimsenebilir. Bu kapsamda yaşam hakkının ihlaline kasten sebebiyet verilmediği durumlarda etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması ile yerine getirilmiş sayılabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
47. Yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığı koruma hakkı kapsamında yürütülecek olan ceza soruşturmalarının yanı sıra hukuki sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat davalarının da makul derecede ivedilik ve özen şartını yerine getirmesi gerekmektedir. Derece mahkemelerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri yargılamalarda, Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir inceleme yapıp yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının da Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekir. Zira derece mahkemeleri tarafından bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesinde sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 110).
48. Bununla birlikte derece mahkemelerinin özen yükümlülüğü, yaşam hakkı ile ilgili her davada mutlaka mağdurlar lehine bir sonuca varılmasını garanti altına almamaktadır (Aysun Okumuş ve Aytekin Okumuş, B. No: 2013/4086, 20/4/2016, § 73).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
49. Yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda somut olayın koşullarına göre başvuruculara idare mahkemeleri önünde açabilecekleri bir tam yargı davasıyla idarenin sorumluluğunun tespitini ve gerektiğinde zararlarının tazminini talep etme imkânı tanınmaktadır.
50. Başvurucular, yaşam hakkının kasten ihlal edildiğini ileri sürmemiş olup yakınlarının kronik hastalığının bulunmasına rağmen tutuklanarak konulduğu ceza infaz kurumunda gerekli tıbbi tedavinin sağlanmadığını, durumu kötüleştiği hâlde tam donanımlı hastaneye sevkinin geç yapıldığını, bu nedenle ölüm olayının meydana geldiğini idarenin hizmet kusuru bulunduğunu iddia etmiş; İdare Mahkemesinde dava açarak zararlarının tazminini talep etmişlerdir.
51. İdare Mahkemesi tazminata hükmedilebilmesi için zarar ile idarenin eylem veya işlemi arasında illiyet bağının bulunması gerektiğini, somut olayda illiyet bağının bulunmadığını belirttikten sonra tam yargı davasının reddine karar vermiştir. İdare Mahkemesi başvurucular yakınının rahatsızlanması üzerine sağlık kurumlarına sevkinin gerçekleştirilerek gerekli tedavilerinin sağlandığını belirtmiştir. Dolayısıyla başvurucuların tedavide gecikme olduğu, hastaneye zamanında sevk edilmediği yönündeki şikâyetleri İdare Mahkemesince değerlendirilmiştir. Başvurucular her ne kadar bireysel başvuru formunda yakınlarının hastalığına uygun ilaç kullanımı ve diyet yapması olanaklarının sağlanmadığını, İdare Mahkemesince bu hususlara değinilmediğini iddia etmişse de dava dilekçelerinde anılan konuda şikâyetlerini ileri sürmedikleri tespit edilmiştir.
52. Başvurucuların idarenin hizmet kusurunun bulunduğunu iddia ederek zararlarının tazmini için dava açtıkları dikkate alındığında sağlık kurumlarına sevkin zamanında yapıldığını gerekli tedavilerinin sağlandığını belirten derece mahkemesinin söz konusu iddiaları tartışarak sonuca ulaştığı Anayasa"nın 17. maddesinin gerektirdiği dikkat ve özende inceleme yaptığı anlaşılmaktadır.
53. Başvurucular, yargılamanın uzun sürdüğünden yakınmışlardır.
54. Başvurucuların 20/11/2009 tarihinde açtığı tam yargı davası İdare Mahkemesince 30/11/2010tarihinde reddedilmiştir. Başvurucular tarafından temyiz istemi üzerine yapılan inceleme sonucunda 28/5/2015 tarihinde ret kararının onanmasına karar verilmiştir. Başvurucuların anılan kararın düzeltilmesi istemi üzerine ise 6/11/2017 tarihinde karar düzeltme isteminin reddine karar verilerek anılan karar kesinleşmiş, yargılama yaklaşık 7 yıl 11 ay 16 gün sürmüştür.
55. Yargılamanın uzun sürmesine sebebiyet verecek nitelikte karmaşık olmadığı ve yaşanan gecikmede başvurucuların herhangi bir etkisinin bulunmadığı değerlendirildiğinde yargılamanın -makul süratle sonuçlandırılmasında menfaatleri olan başvurucuların hukukun üstünlüğüne olan bağlılığını ve hukuka aykırı eylemlere hoşgörü gösterilmediğine olan inançlarını sürdürmeleri açısından gerekli olan makul süratle yürütülmediği anlaşılmıştır.
56. Dolayısıyla yargılama sürecinde Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği makul ivedilik şartının yerine getirildiğinden bahsedilemeyecektir.
57. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları
58. Başvurucular, yakınlarının ölümü nedeniyle elem ve keder duyduklarını kötü muamele yasağının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
59. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir..."
60. 6216 sayılı Kanun"un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye"nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."
61. 6216 sayılı Kanun"un "Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar" kenar başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir."
62. Anayasa Mahkemesi kötü muamele yasağına ilişkin bu tür şikâyetleri incelediği başvurularda, hakları ihlal edilen kişinin aile üyelerinin olaydan dolayı ruhsal çöküntü ve üzüntü yaşamalarının kendileri için kaçınılmaz bir sonuç olduğunu, bu nedenle Anayasa"nın 17. maddesinin bu kişiler bakımından ihlal edilebilmesi için söz konusu durumun yeterli olmadığını ve aile bireylerinden birinin mağdur olup olmamasının yaşadıkları üzüntüden farklı bir boyut kazandıracak özel faktörlerin başvuruda var olup olmadığına bağlı olduğunu ifade etmiştir (Engin Gök ve diğerleri, B. No: 2013/3955, 14/4/2016, §§ 49-54).
63. Diğer taraftan bir bireysel başvurunun kabul edilebilmesi için başvurucunun sadece mağdur olduğunu ileri sürmesi yeterli olmayıp ihlalden doğrudan veya dolaylı olarak etkilendiğini yani mağdur olduğunu göstermesi veya mağdur olduğu konusunda Anayasa Mahkemesini ikna etmesi gerekir. Bu itibarla mağdur olduğu zannı veya şüphesi de mağdurluk statüsünün varlığı için yeterli değildir (Ayşe Hülya Potur, B. No: 2013/8479, 6/2/2014, § 24).
64. Buna göre aile bireylerinin kötü muamele yasağı bakımından mağdur statüsüne sahip olabilmeleri için ölüm olayı nedeni ile kaçınılmaz olarak yaşanılan üzüntüye farklı bir boyut ve şekil kazandırılmış olmalıdır (Seyfullah Turan ve diğerleri, B. No: 2014/1982, 9/11/2017, § 121).
65. Başvurucular tarafından ileri sürülen şikâyetler dikkate alındığında yakınlarının ölümünden dolayı duydukları üzüntü haricinde bu üzüntüye farklı bir boyut kazandırabilecek ve kendileriyle ilgili olarak kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasını savunabilecekleri bir durum tespit edilemediğinden başvurucuların kötü muamele yasağı bakımından mağduriyetlerinin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
66. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden
67. 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
68. Başvurucular yeniden yargılama yapılması ile 100.000 TL maddi ve 510.000 TL manevi tazminat taleplerinde bulunmuşlardır.
69. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.No:2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
70. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
71. İncelenen başvuruda yargılamanın makul süratle yürütülmediği gerekçesiyle Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmiştir.
72. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlalin tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara net 54.000 TL manevi tazminatın müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
73. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucuların uğradıklarını iddia ettikleri maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
74. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvuruculara net 54.000 TL manevi tazminatın MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 14/9/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.