AYM 2019/19852 Başvuru Numaralı KADİR ASLAN Başvurusuna İlişkin Karar

Abaküs Yazılım
Birinci Bölüm
Esas No: 2019/19852
Karar No: 2019/19852
Karar Tarihi: 15/9/2021

AYM 2019/19852 Başvuru Numaralı KADİR ASLAN Başvurusuna İlişkin Karar

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

KADİR ASLAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/19852)

 

Karar Tarihi: 15/9/2021

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

Raportör

:

Zehra GAYRETLİ

Başvurucu

:

Kadir ASLAN

Vekili

:

Av. Yener SEFER

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, ceza davasında hukuk kurallarının hatalı yorumlanması ve uygulanması sonucu mahkûmiyet kararı verilmesi, temyiz isteğinin esasının incelenmemesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 12/6/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. 1982 doğumlu olan başvurucu, bireysel başvuru konusu olayların geçtiği tarihte özel bir şirkette gümrük müşaviri olarak görev yapmaktadır.

10. Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı tarafından adli makamlara iletilen 27/3/2015 tarihli yazıda Frankfurt"tan Türkiye"ye gönderilen bir kargo içinde yaklaşık 1.500 gram kokain maddesi ele geçirildiği ve gönderinin alıcısının Kadir Aslan (başvurucu) olduğunun tespit edildiği bildirilmiştir.

11. Olayla ilgili olarak başlatılan soruşturma kapsamında başvurucu 31/3/2015 tarihinde söz konusu kargoyu teslim aldığı sırada yakalanarak gözaltına alınmıştır. Başvurucunun kolluk görevlilerine verdiği bilgi üzerine olayla ilgili oldukları değerlendirilen H.D. ve K.D. isimli kişiler de aynı tarihte yakalanarak gözaltına alınmıştır.

12. Başvurucu 1/4/2015 tarihli sorgusunda özetle suçlamaları kabul etmediğini beyan ederek kargoyu H.D. isimli kişi adına teslim aldığını, kargonun içinde gizlenmiş vaziyette uyuşturucu madde bulunduğundan haberdar olmadığını ileri sürmüştür. Başvurucu, soruşturma kapsamında 1/4/2015 tarihinde tutuklanmıştır.

13. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 13/10/2015 tarihli iddianamesi ile başvurucunun da aralarında bulunduğu şüpheliler hakkında uyuşturucu madde ithal etme suçundan kamu davası açılmıştır.

14. Bakırköy 5. Ağır Ceza Mahkemesinin (Mahkeme) 18/10/2017 tarihli kararı ile başvurucunun atılı suçtan 12 yıl 6 ay hapis ve 2 gün adli para cezasıyla cezalandırılmasına hükmedilmiştir.

15. Başvurucu; davanın diğer sanıkları ile yurt dışından ithal edilen malzemenin gümrük işlemlerini takip etmesi için ücret karşılığında anlaştıklarını, dolayısıyla aralarındaki ilişkinin ticari mahiyette bir iş ilişkisinden ibaret olduğunu, yurt dışından getirilen malzeme içinde uyuşturucu madde bulunduğundan haberdar olmadığını ileri sürerek 4/1/2018 tarihinde karara karşı istinaf kanun yoluna müracaat etmiştir.

16. Öte yandan Savcılık makamı da kararın sanıklar aleyhine bozulması talebiyle 11/12/2017 tarihinde istinaf kanun yoluna gitmiştir. Savcılık makamınca sunulan 11/12/2017 tarihli istinaf dilekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Kabule göre sanıklar Kadir ve [H.] hakkında birlikte uyuşturucu madde ithali sabit görülmüş ve haklarında 5237 sayılı TCK"nın 188/1-4 maddeleri gereğince mahkumiyet kararı verilmiş ise de hakkında ayırma kararı verilen ve süngerine kokain maddesi emdirilmiş olan spor malzemesinden parmak izi çıkan sanık [F.] ile birlikte atılı eylemin gerçekleştirildiğinin kabulü bir zorunluluk olmasına rağmen sanıklar hakkında verilen hapis cezasında 5237 sayılı TCK"nın 188/5.birinci cümle gereğince yarı oranında arttırıma gidilmemesi usul ve yasaya aykırıdır. Sanık [F.] atılı suçtan beraat edecek olsa bile sanıklar Kadir, [H.] ve [K.nın] içinde uyuşturucu madde bulunan gönderinin Arjantin ülkesinden kargoya verildiği esnada Türkiye"de bulundukları pasaport kayıtlarından rahatlıkla tespit edilebileceği, dolaysıyla uyuşturucu maddenin sanık [F.] veya bir başkası tarafından gönderildiğinin kabulü bir zorunluluktur.

SONUÇ VE TALEP: Usul ve esas yönünden yasaya aykırı bulunduğundan kararın sanıklar aleyhine bozulması .... [talep olunur] "

17. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesince (Daire) duruşmalı olarak yapılan istinaf incelemesi sonucunda Mahkemenin 18/10/2017 tarihli kararının kaldırılmasına ve başvurucunun 20 yıl 7 ay 15 gün süreyle hapis ve 37.500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına 16/7/2018 tarihinde karar verilmiştir. Dairenin gerekçeli kararında başvurucunun H.D. ve davanın diğer sanığı K.D. ile eylem ve irade birliği içinde hareket ederek uyuşturucu madde ithal etme suçunu işledikleri, Mahkemenin tayin ettiği temel ceza miktarının aksine başvurucunun teşdiden cezalandırılması gerektiği ve ayrıca belirtilen suçun üç kişi tarafından gerçekleştirildiği dikkate alınarak hükmolunan cezada 26/9/2004 tarihli 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 185. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca artırım yapılması gerektiği belirtilmiştir. Karar başvurucu ve müdafiinin hazır bulunduğu duruşmada tefhim edilmiştir.

18. Başvurucu müdafii gerekçeli kararın tebliğ edilmesinden sonra gerekçeli temyiz dilekçesi sunacağını beyan ederek 17/7/2018 tarihli süre tutum dilekçesi ile temyiz kanun yoluna müracaat etmiştir.

19. Gerekçeli kararın 1/8/2018 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine başvurucu müdafii tarafından 10/9/2018 tarihinde gerekçeli temyiz dilekçesi Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden temyiz mahkemesine gönderilmiştir.

20. Temyiz üzerine Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 18/4/2019 tarihli kararı ile "17/7/2018 tarihinde verilen süre tutum dilekçesinde temyiz sebeplerinin gösterilmediği ve gerekçeli kararın tebliğ edilmesinden sonra yasal süre içerisinde temyiz sebeplerini içerir ek dilekçe verilmediğinin anlaşıldığı" gerekçesiyle temyiz istemi reddedilmiştir.

21. Başvurucu 12/6/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

22. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun "Temyiz nedeni" kenar başlıklı 288. maddesi şöyledir:

"(1) Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır.

 (2) Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır."

23. 5271 sayılı Kanun’un "Hukuka kesin aykırılık halleri" kenar başlıklı 289. maddesi şöyledir:

"(1) Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır:

a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması,

b) Hâkimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hâkimin hükme katılması,

c) Geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret istemi öne sürülmüş olup da bu istem kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak reddedilip hâkimin hükme katılması,

d) Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi,

e) Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması,

f) Duruşmalı olarak verilen hükümde açıklık kuralının ihlâl edilmesi,

g) Hükmün 230 uncu madde gereğince gerekçeyi içermemesi,

h) Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması,

i) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması."

24. 5271 sayılı Kanun’un "Temyiz başvurusunun içeriği" kenar başlıklı 294. maddesi şöyledir:

"(1) Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.

 (2) Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir."

25. 5271 sayılı Kanun’un "Temyiz gerekçesi" kenar başlıklı 295. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilir..."

26. 5271 sayılı Kanun’un "Temyiz isteminin reddi" kenar başlıklı 298. maddesi şöyledir:

"(1) Yargıtay, süresi içinde temyiz başvurusunda bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğini saptarsa, temyiz istemini reddeder. "

27. 5271 sayılı Kanun’un "Temyiz isteminin esastan reddi veya hükmün bozulması" kenar başlıklı 302. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:

"(3) Hüküm, temyiz dilekçesinde gösterilen sebeplerle bozulduğunda, dilekçede açıklanmış olmasa bile saptanan bütün diğer hukuka aykırılık hâlleri de ilâmda gösterilir."

B. Uluslararası Hukuk

28. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes ... cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan,... bir mahkeme tarafından davasının ... görülmesini istemek hakkına sahiptir..."

29. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme"nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının açık bir biçimde mahkeme veya yargı merciine erişim hakkından söz etmese de -maddede kullanılan terimler bir bütün olarak bağlamıyla birlikte dikkate alındığında- mahkemeye erişim hakkını da garanti altına aldığı sonucuna ulaşıldığını belirtmiştir (Golder/Birleşik Krallık, B. No: 4451/70, 21/2/1975, §§ 28-36). AİHM"e göre mahkemeye erişim hakkı Sözleşme"nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında mündemiçtir. Bu çıkarsama, Sözleşmeci devletlere yeni yükümlülük yükleyen genişletici bir yorum olmayıp 6. maddenin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin lafzının Sözleşme"nin amaç ve hedefleri ile hukukun genel prensiplerinin gözetilerek birlikte okunmasına dayanmaktadır. Sonuç olarak Sözleşme"nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası, herkesin medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili iddialarını mahkeme önüne getirme hakkına sahip olmasını kapsamaktadır (Golder/Birleşik Krallık, § 36).

30. AİHM; adil yargılanmanın bir unsurunu teşkil eden mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığını, doğası gereği devletin düzenleme yapmasını gerektiren bu hakkın belli ölçüde sınırlanabileceğini kabul etmektedir. Ancak AİHM, bu sınırlamaların kişinin mahkemeye erişimini hakkın özünü zedeleyecek şekilde ve genişlikte kısıtlamaması, zayıflatmaması gerektiğini ifade etmektedir. AİHM"e göre meşru bir amaç taşımayan ya da uygulanan araç ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi kurmayan sınırlamalar Sözleşme"nin 6. maddenin(1) numaralı fıkrasıyla uyumlu olmaz (Sefer Yılmaz ve Meryem Yılmaz/Türkiye, B. No: 611/12, 17/11/2015, § 59; Eşim/Türkiye, B. No: 59601/09, 17/9/2013, § 19; Edificaciones March Gallego S.A./İspanya, B. No: 28028/95, 19/2/1998, § 34).

31. AİHM; mahkemeye erişim hakkının doğası gereği devletin düzenleme yapmasını gerektirdiğini, bu düzenlemelerin zaman ve yer itibarıyla topluluk ve bireylerin ihtiyaç ve imkânlarına göre değişebileceğini ve bu nedenle Sözleşmeci devletlerin bu konuda takdir hakkına sahip olduklarını kabul etmektedir (Ashingdane/Birleşik Krallık, B. No: 8225/78, 28/5/1985, § 57; García Manibardo/İspanya, B. No: 38695/97, 15/2/2000, § 36).

32. AİHM, yasal yollara başvuru için süre ve usul kuralları öngörülmesinin amacının adaletin iyi yönetimini güvenceye bağlamak ve hukuki güvenlik ilkesini sağlamak olduğunu hatırlatmakta; bunun yanında yargısal başvurulara ilişkin usullerin, özellikle tebligat sistemi ışığında uyulması gereken başvuru sürelerinin hesaplanmasının Sözleşme"nin 6. maddesinin gerektirdiği şekilde mahkeme hakkının etkililiğini güvence altına alacak nitelikte olması zorunluluğuna vurgu yapmaktadır. AİHM"e göre başvurucunun kamu otoritelerinin menfaati ile kendi menfaati arasında adil denge tesis eden tutarlı bir sisteme güvenebilme imkânına ve özellikle haklarına doğrudan müdahale teşkil eden ilgili idari işleme itiraz edebilecek açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olması önem taşımaktadır (Geffre/Fransa (k.k.), B. No: 51307/99, 23/1/2003).

33. AİHM, dava hakkını süre koşuluna bağlayan iç hukuk hükümlerinin yorumlanmasının öncelikli olarak kamu otoritelerinin ve özellikle mahkemelerin görevi olduğunu belirtmekte; AİHM"in rolünün bu yorumun etkilerinin Sözleşme ile uyumlu olup olmadığının tespitiyle sınırlı olduğunu ifade etmektedir. Süre sınırı getiren kuralların uygun adalet yönetiminin güvence altına alınması amacına dayandığına işaret eden AİHM, bu kuralların veya bunların uygulanmasının ilgililerin ulaşılabilir başvuru yollarına müracaatlarını engelleyecek mahiyette olmaması gerektiğini değerlendirmektedir. AİHM, bu bağlamda her bir olayın somut başvuru yolunun özellikleri ışığında ve Sözleşme"nin 6. maddesinin birinci fıkrasının amaç ve hedefleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizmektedir (Eşim/Türkiye, § 20).

34. Mahkemeye erişim hakkı sadece ilk derece mahkemesine dava açma hakkını değil eğer iç hukukta itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise üst mahkemelere başvurma hakkını da içerir (Bayar ve Gürbüz/Türkiye, B. No: 37569/06, 27/11/2012, § 42).

35. AİHM"e göre temyiz için öngörülen süre sınırlarına ilişkin kurallar, adaletin iyi yönetimini ve bilhassa hukuki belirlilik ilkesine riayet edilmesini sağlamayı hedefler. Bu kuralların uygulanması beklenir. Ancak söz konusu kurallar veya bu kuralların uygulanması, davacıların mevcut bir başvuru yolundan faydalanmalarına engel teşkil etmemelidir. Ayrıca 6. madde istinaf veya temyiz mahkemeleri bakımından uygulanırken ilgili yargılama sürecinin özel koşullarına bağlı kalınmalı ve ulusal yasal düzende yapılan yargılamaların bütünlüğü ile temyiz mahkemesinin bu yargılamalardaki rolü dikkate alınmalıdır. Usulen temyize ilişkin kabul edilebilirlik koşulları, sıradan bir temyize kıyasla daha katı olabilir (Osu/İtalya, B. No: 36534/97, 11/7/2002, §§ 32, 33).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

36. Mahkemenin 15/9/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

37. Başvurucu, aleyhe bozma talebi mevcut olmadığı hâlde aleyhe bozma yasağına aykırı olarak ilk derece mahkemesi kararının bozulduğunu ve kesin hukuka aykırılık durumu söz konusu olmasına rağmen temyiz isteminin incelenmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

38. Bakanlık görüşünde; başvurucu müdafii tarafından usulüne uygun temyiz talebinde bulunulmaması nedeniyle temyiz isteminin reddedildiğine dikkat çekilerek olağan hukuk yollarının usulüne uygun olarak tüketilip tüketilmediği hususunda takdirin Anayasa Mahkemesinde olduğu ifade edilmiştir.

39. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında, bireysel başvuru formundaki iddialarını tekrar etmiştir.

2. Değerlendirme

40. Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

41. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

42. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Müdahalenin Varlığı ve Hakkın Kapsamı

43. Anayasa"nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa"nın 36. maddesine "...ile adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye"nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme"yi yorumlayan AİHM, Sözleşme"nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).

44. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

45. Mahkeme kararlarının hukuka uygun olup olmadığına yönelik uyuşmazlığın çözümlenmek üzere bir yargı makamı önüne taşınması kanun yoluna başvurma olarak nitelendirilmektedir. Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Adil yargılanma hakkı bir mahkeme kararına karşı üst yargı yollarına başvurabilmeyi güvence altına almamakla birlikte gerek suç isnadına bağlı yargılamalarda gerekse medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin yargılamalarda istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise bu kanun yolları yönünden de adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerin sağlanması gerekir (Hasan İşten, B. No: 2015/1950, 22/2/2018, § 37).

46. 5271 sayılı Kanun"da temyiz kanun yolunun düzenlendiği ve başvurucunun temyiz hakkının bulunduğu hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Bu durumda başvurucunun temyiz isteğinin esasına ilişkin bir inceleme yapılmadan reddine karar verilmesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

47. Anayasa"nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, ...yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ...ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

48. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

 (1) Kanunilik

49. Başvurucunun temyiz sebeplerini bildirmemesi nedeniyle temyiz isteminin reddine dair kararın 5271 sayılı Kanun"un 298. maddesine dayandığı görülmektedir. Dolayısıyla somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.

 (2) Meşru Amaç

50. Anayasa"nın 36. maddesinde, hak arama özgürlüğü için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan, mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırlarının bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa"nın başka maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak bu hakların sınırlandırılması mümkün olabilir. Dava açma hakkının kapsamına ve kullanım koşullarına ilişkin bir kısım düzenlemenin hak arama özgürlüğünün doğasından kaynaklanan sınırları ortaya koyan ve hakkın norm alanını belirleyen kurallar olduğu açıktır (AYM, E.2014/112, K.2014/203, 25/12/2014).

51. Diğer taraftan hukuki güvenlik ve hukuki istikrar ilkeleri Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel ilkelerindendir. Bu ilkelerin sağlanması amacıyla adil yargılanma hakkı kapsamında yer alan mahkemeye erişim hakkına sınırlama getirilebilir. Mahkemeye erişim hakkının doğası da kanun yolu denetiminde daha katı usul kurallarının getirilmesine imkân tanımaktadır. Bu çerçevede ciddiyet içermeyen ve niteliksiz başvuruların elenerek daha nitelikli başvurulara daha fazla zaman ayrılmasının sağlanması ve bu suretle Yargıtayın içtihat mahkemesi fonksiyonunu yerine getirmesi amacıyla temyiz sebepleri bildirilmeyen başvuruların reddedilmesine karar verilebileceği söylenebilir (Merge Polat, B. No: 2018/26121, 28/1/2021, § 47 ).

52. Bu açıklamalar çerçevesinde temyiz dilekçesinde temyiz sebeplerinin bildirilmesi zorunluluğu anayasal açıdan meşru amaçlara sahiptir.

 (3) Ölçülülük

 (a) Genel İlkeler

53. Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı mutlak olmayıp sınırlamalara konu olabilir. Ancak Anayasa"nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi uyarınca anılan sınırlamaların mahkemeye erişimi imkânsız hâle getirmemesi ya da aşırı derecede zorlaştırmaması gerekir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen hukuki veya fiilî sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, § 52).

54. Anayasa"nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması istisnai bir yetki olduğundan bu yetki ancak durumun gerektirdiği ölçüde kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturabilir. Bireylerin hak ve özgürlüklerinin somut koşulların gerektirdiğinden daha fazla sınırlandırılması kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına geleceğinden hukuk devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).

55. Ölçülülük ilkesi, öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını ve bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir. Öngörülen tedbirin kişiyi olağan dışı ve aşırı bir yük altına sokması durumunda müdahalenin ölçülü olduğundan söz edilemez (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2012/102, K.2012/207, 27/12/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2015/43, K.2015/101, 12/11/2015; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38). Müdahalenin ölçülülüğü değerlendirilirken ilgili yasal düzenlemelerle birlikte somut olayın koşulları ve başvurucunun tutumu da gözönünde bulundurulmalıdır (Ahmet Ersoy ve diğerleri, B. No: 2014/4212, 5/4/2017, § 50).

56. Yargısal başvuruların birtakım usul kurallarına tabi kılınması tek başına mahkemeye erişim hakkını zedelemez. Bununla birlikte yargısal başvuru usullerinin belirli ve öngörülebilir olması gerekir. Öte yandan mahkemeler kanun yollarına başvuru için getirilen koşulları uygularken kişilerin mahkemeye erişimlerini engelleyecek veya aşırı derecede zorlaştıracak ölçüde şekilcilikten kaçınmalıdır (Hasan İşten, §§ 45, 46).

 (b) İlkelerin Olaya Uygulanması

57. Somut olayda Daire tarafından duruşmalı olarak yapılan istinaf incelemesi sonucunda başvurucu hakkında uyuşturucu madde ithal etme suçundan 12 yıl 6 ay hapis ve 40 TL adli para cezasına ilişkin hükmün ortadan kaldırılarak anılan suçtan 20 yıl 7 ay 15 gün hapis ve 37.500 TL adli para cezasına hükmedilmiş; hüküm 16/7/2018 tarihli duruşmada başvurucu ve müdafiine tefhim edilmiştir. Başvurucu müdafii istinaf mahkemesi kararını süresinde temyiz etmiş ancak temyiz dilekçesinde gerekçeli kararın tebliğini müteakip ayrıntılı temyiz dilekçesini sunacağını beyan ederek temyiz sebeplerini açıkça göstermemiştir.

58. Temyiz sebeplerini gösterme zorunluluğunun Yargıtayın iş yükünün hafifletilmesi ve içtihat mahkemesi fonksiyonunu icra etmesinin temin edilmesi amacına ulaşılması bakımından elverişli olduğu açıktır. Özellikle bölge adliye mahkemelerinin işlerlik kazanmasıyla birlikte ülkemizde üç dereceli yargılama sistemine geçilmiş ve Yargıtayın yalnızca hukukilik denetimi yapması sağlanmıştır. Böylelikle Yargıtayın içtihat mahkemesi fonksiyonu daha ön plana çıkmıştır (Merge Polat, § 54).

59. Temyiz sebeplerinin gösterilmediği bir temyiz talebinin incelenmesi maddi vaka denetimi değil hukukilik denetimi yapan bir mahkemenin iş yükünü artırarak amacına ulaşmasını oldukça zorlaştıracaktır. Bu açıdan temyiz talebinde bulunanlardan somut olaya ilişkin ayrıntılı temyiz gerekçelerini belirtmeleri için usule ilişkin düzenlemeler yapılması da doğal karşılanmalıdır. Böylece temyiz merci esas amacı olan içtihat oluşturma görevini hakkıyla ve zaman kaybına uğramaksızın yerine getirebilecektir (Merge Polat, § 55).

60. Temyiz kanun yoluna başvuru için getirilen kurallar ilgili usul kanunlarında belirli ve öngörülebilir şekilde düzenlenmiştir. Temyize başvuru süresi ve ayrıntılı temyiz gerekçelerinin bildirilmesi için belirlenen ek süre açıkça belirtilmiştir. Gerekçeli kararın tebliğinden sonra başvurucunun detaylı bir dilekçe sunmasına imkân sağlandığı gözetildiğinde müdahalenin başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklemediği açıktır. Bu kuralların başvurucunun temyiz merciinde hakkındaki mahkûmiyeti incelettirme bakımından mahkemeye erişim hakkını engellediği veya aşırı şekilde zorlaştırdığı da söylenemez. Bu noktada hakkında açılan davayı derece mahkemesinde ve sonrasında istinaf mahkemesinde takip eden başvurucudan beklenen ilgili usul ve süre kuralları çerçevesinde temyiz başvurusunu yapmasıdır. Kaldı ki hakkında verilen hükmün gerekçesi kendisine bildirilen başvurucu kanunda belirtilen ek süre geçtikten sonra 10/9/2018 tarihli ek dilekçesinde temyiz nedenlerini bildirmiş ise de başvuru formunda gecikmeyi açıklayacak bir sebep de dile getirmemiştir. Sonuç olarak kamu yararı ile bireysel menfaat arasındaki denge gözetildiğinde müdahalenin orantılı olmadığı söylenemez.

61. Yukarıda belirtilen tespitler ışığında başvurucunun hukukilik denetimi yapılan Yargıtay aşamasında temyiz sebeplerinin nelerden ibaret olduğunu temyiz dilekçesinde açıkça belirtmediği, kanunun imkân tanıdığı süre içinde ek dilekçe ile de temyiz sebeplerini belirtmediği açıktır. Anayasa Mahkemesi mahkemeye erişim hakkı kapsamında yaptığı değerlendirmelerde usule ilişkin uygulamanın kişinin mahkemeye erişim hakkını Anayasa’ya aykırı olarak kısıtlayıp kısıtlamadığının gözönüne alınacağını ve yargısal başvuruların birtakım usul kurallarına tabi kılınmasının tek başına mahkemeye erişim hakkını zedelemeyeceğini belirtmiştir. İlgili usul kurallarında da belirtilmesine karşın başvurucunun gerekçeli temyiz nedenlerini geçen süre zarfında Yargıtaya sunmadığı görülmektedir. Yargıtayın bu koşullar altında başvurucunun temyiz istemini reddetmesinin mahkemeye erişim hakkını engelleyecek veya aşırı derecede zorlaştıracak ölçüde şekilci olduğu söylenemez.

62. Açıklanan gerekçelerle başvurunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

B. Adil Yargılanma Hakkına İlişkin Diğer İhlal İddiaları

63. Başvurucu; atılı suçu işlediğine dair somut bir delil bulunmadığını, derece mahkemesi kararının yeterli gerekçe içermediğini ve savunma hakkının kısıtlandığını iddia etmiştir.

64. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).

65. Somut olayda yukarıda incelenen ihlal iddiası dışında kalan iddialar yönünden başvurucunun hukuk sisteminde mevcut idari ve yargısal yolları tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.

66. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Adil yargılanma hakkına ilişkin diğer ihlal iddialarının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 15/9/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Hemen Ara