Esas No: 2018/15222
Karar No: 2018/15222
Karar Tarihi: 15/9/2021
AYM 2018/15222 Başvuru Numaralı BARIŞ BAŞAR AKYURT Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
BARIŞ BAŞAR AKYURT BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2018/15222) |
|
Karar Tarihi: 15/9/2021 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Muammer TOPAL |
|
|
Recai AKYEL |
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
Raportör |
: |
Murat İlter DEVECİ |
Başvurucu |
: |
Barış Başar AKYURT |
Vekili |
: |
Av. Abdulhekim GİDER |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; sağlık durumu ceza infaz kurumunda tutulmasına uygun olmayan bir kişinin tahliye edilmesine yönelik taleplerin ve tutukluluk ile tutukluluğun devamına ilişkin kararlara yönelik itirazların reddedildiği ve bu kişinin tahliyeden bir süre sonra ölmesinde tutulma koşullarının etkili olduğu iddiasıyla idari yargı ile adli yargıda açılan davalarda, tutulma koşullarının ölüme etki ettiğine ilişkin iddianın değerlendirilmemesi nedeniyle yaşam hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının, yargılamanın makul bir sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialar hakkındadır.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/5/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucunun iddiasına göre babası V.H.A., hakkında yürütülen bir ceza soruşturması kapsamında 11/9/2008 tarihinde gözaltına alınıp dört gün süreyle gözaltında tutulmuş ve belirli bir güvence miktarı karşılığında serbest bırakılmasına karar verilmesine rağmen söz konusu miktarı ödemediği gerekçesiyle Siirt E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna (Ceza İnfaz Kurumu) gönderilmiştir.
10. Cumhuriyet savcısının V.H.A.nın güvence bedeli karşılığında serbest bırakılmasına dair karara yönelik itirazını inceleyen Siirt 2. Asliye Ceza Mahkemesi, 17/9/2008 tarihinde itirazı kabul ederek V.H.A.nın tutuklanmasına karar vermiştir.
11. Başvurucu, Bakanlığın iki birimine gönderdiği tarihsiz bir dilekçede başka hususlar yanında Ceza İnfaz Kurumunun koşullarının babasının sağlık durumu için uygun olmadığını ve babasının düzenli beslenmesi gerektiğini belirterek babasının sağlık durumunun gözden geçirilmesi gerektiğini ve tutuklama kararının hukuki olmadığını iddia edip konuyla ilgili inceleme yapmak üzere müfettiş görevlendirilmesini istemiştir. Bahsi geçen dilekçe üzerine herhangi bir işlem yapılıp yapılmadığı, yapılmış ise bu işlem veya işlemlerin nelerden ibaret olduğu tespit edilememiştir.
12. Siirt Devlet Hastanesince 16/12/2008 tarihinde Diyarbakır Dicle Üniversitesi Hastanesine sevk edilen V.H.A. 17/12/2008 tarihinde Diyarbakır E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna nakledilmiştir.
13. Aynı gün bulantı, kusma, hâlsizlik ve şiddetli ağrı şikâyeti nedeniyle Dicle Üniversitesi Hastanesine sevk edilen V.H.A. hakkında anılan hastanede görevli bir profesör doktor tarafından düzenlenen 2/1/2009 tarihli bir belgede karaciğerde bulunan kitleler nedeniyle infarktüs (dolma, şişme) ya da karaciğer kanserinin düşünüldüğü ve tam tanı için biyopsi yapılmasının planlandığı belirtilmiştir.
14. Siirt Sulh Ceza Mahkemesi 5/1/2009 tarihinde başvurucunun babasının tahliyesine karar vermiştir.
15. V.H.A. 27/3/2009 tarihinde ishal, hâlsizlik ve lomber (bel bölgesine yerleşik, bel bölgesiyle ilgili) bölgede ağrı şikâyetlerine istinaden Ege Üniversitesi Hastanesi Genel Cerrahi-Organ Nakli Servisinde yatarak tedavi görmeye başlamıştır.
16. Solunum sıkıntısı nedeniyle 2/4/2009 tarihinde Yoğun Bakım Servisinde takip edilmeye başlanan V.H.A. aynı gün Anesteziyoloji ve Reanimasyon Yoğun Bakım Servisine sevk edilmiştir. V.H.A. burada tedavi görmekte iken 9/4/2009 tarihinde vefat etmiştir. Epikriz raporunda belirtildiğine göre V.H.A.ya konan tanı septisemi, bakteriyel pnömoniler, akut böbrek yetmezliği ve karaciğer naklidir.
17. V.H.A. hakkında düzenlenen ölüm belgesine göre ölüm nedeni akut böbrek yetmezliği ile karaciğer nakline bağlı pnömonidir. Ölüm belgesinde akut böbrek yetmezliği ile ölüm arasında geçen yaklaşık sürenin 17 gün, pnömoninin gelişmesi ile ölüm arasında geçen yaklaşık sürenin ise 10 gün olduğu belirtilmiştir.
18. Vefat ettiği gerekçesiyle V.H.A. hakkında 17/9/2009 tarihinde kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir.
19. Başvurucu, Bakanlığa gönderdiği 5/4/2010 tarihli dilekçede hukuka aykırı olarak verilen tutuklama ve tutukluluğun devamına ilişkin kararların babasının ölümüne doğrudan etki ettiğini iddia ederek maddi ve manevi tazminat talep etmiştir. Anılan iddiası kapsamında başvurucu, gözaltı ile tutukluluktaki tutulma koşullarına ilişkin birçok iddiayı dile getirmiştir. Başvurucuya göre babası, Ceza İnfaz Kurumundaki olumsuz tutulma koşulları nedeniyle sağlığı bozulduğu için vefat etmiştir.
20. Bakanlık; başvurucunun babasının rahatsızlığına istinaden hastaneye sevk edildiğine, tutuklu kaldığı süreçte diyet yemek konusunda herhangi bir talepte bulunmadığına ve tahliye olmasından üç ay sonra vefat ettiğine işaret ederek başvurucunun babasının ölümünde idareye atfedilebilecek bir kusur bulunmadığı gerekçesiyle başvurucunun tazminat talebini reddetmiştir.
21. Başvurucu 28/7/2010 tarihinde Bakanlık aleyhine Diyarbakır 2. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) tam yargı davası açmış ve Bakanlıktan 75.000 TL maddi tazminat ile 75.000 TL manevi tazminat talep etmiştir. Başvurucu dava dilekçesinde özetle;
i. Babasına 2004 yılında karaciğer nakledildiğini, babasının diyabet hastalığına istinaden düzenli insülin kullandığını, ayrıca hipertansiyon ve hepatatit B hastası olduğunu belirterek adli kontrol tedbirlerine tabi tutularak ya da böyle bir tedbire başvurulmaksızın serbest bırakılmasını talep etmelerine rağmen gözaltı koşullarının düzeltilmediğini, gözaltında bulunduğu süre içinde babasına düzenli yemek ve su verilmediğini, beton zemin üzerinde, merdiven boşluklarında veya merdiven basamaklarında tutulması nedeniyle babasının sağlığının bozulduğunu,
ii. Tutukluluk sürecinde babasının kullanması zorunlu ilaçlardan haftalarca mahrum bırakıldığını, yedi yüzü aşkın mahpus bulunmasına rağmen Ceza İnfaz Kurumunda herhangi bir doktorun görev yapmadığını, bu nedenle babası her fenalaştığında ancak saatler sonra sağlık merkezlerine sevk edilebildiğini, karaciğer nakli nedeniyle ısrarla talep etmesine rağmen babasına diyet yemek verilmediğini,
iii. Babasının sağlık sorunlarına rağmen tutuklama ve tutukluluğun devamına ilişkin kararlara yaptıkları itirazlar ile tahliye taleplerinin aynı basmakalıp gerekçelerle reddedildiğini, verilen kararların hukuka açıkça aykırı olması nedeniyle süreçte görev alan Cumhuriyet savcıları ile hâkimlerin görevlerindeki ihmalkâr davranışlarından sorumlu olduğunu,
iv. Babasının sağlık durumu hakkında Adli Tıp Kurumundan rapor aldırılmasını talep etmelerine ve bu taleplerini 22/12/2008 tarihinde yinelemelerine rağmen babasının durumunda bir düzeltme yapılmadığını,
v. Bakanlığın iki farklı biriminden babasının bir hastaneye yatırılmasını ya da tahliye edilmesini talep ettiklerini ancak bir sonuç alamadıklarını, nihayetinde babasının kanser olması ve nakil olan karaciğerinin de iflas etmesi nedeniyle tahliye edildiğini,
vi. Babasının olumsuz tutukluluk koşulları nedeniyle bozulan sağlığı yüzünden vefat ettiğini, tutuklama ve tutukluluğun devamına ilişkin kararların babasının ölümüne doğrudan etki ettiğini ileri sürmüştür.
22. Başvurucu dava dilekçesine başka belgeler yanında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Organ Nakli Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen 12/8/2008 tarihli sağlık kurulu raporu ile babasının tahliye edilmesinden sonraki süreçte aldığı tedavilerle ilgili tıbbi belge ve raporlar ile ölüm raporunu eklemiştir. Sözü edilen 12/8/2008 tarihli sağlık kurulu raporunda 2004 yılında karaciğer nakli yapılan başvurucunun babasına konulan tanılar şu şekilde ifade edilmiştir: Esansiyel (primer) hipertansiyon, insülin bağımlı diyabetes mellitus, kronik pankretitler, osteoporoz, karaciğerin diğer hastalıkları ve kronik viral hepatit B.
23. İdare Mahkemesi, uyuşmazlığın adli yargı tarafından çözülmesi gerektiği gerekçesiyle 27/10/2010 tarihinde davayı görev yönünden reddetmiştir. Bahse konu kararın ilgili kısmı şöyledir:
“... Davanın, davacının babasının haksız yere tutuklandığı ve tutukluluk halinin haksız olarak devam ettirildiği (tahliye taleplerinin haksız olarak reddedildiği) iddiasıyla açılması hususu ve yukarıda hükmü yazılı kanun maddelerinin birlikte değerlendirilmesi sonucunda, yapıldığı iddia edilen adli hata nedeniyle uğranılan zarara karşılık olmak üzere 75.000,00 TL. maddi ve 75.000,00 TL. manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılan işbu davanın görüm ve çözümünün, adli yargı mahkemelerine ait olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. ...”
24. Başvurucu, dava dilekçesindeki iddiaları tekrar edip babasının ölümünün idari eylem ve işlemlerden kaynaklandığını öne sürerek İdare Mahkemesince verilen kararı temyiz etmiştir.
25. Danıştay Onuncu Dairesi (Daire) kararın usul ve hukuka uygun olduğunu ve ileri sürülen temyiz nedenlerinin bozma kararı verilmesini gerektirecek nitelikte görülmediğini belirterek İdare Mahkemesince verilen kararı 3/12/2013 tarihinde onamıştır. Başvurucunun karar düzeltme istemi ise Daire tarafından 8/7/2015 tarihinde reddedilmiştir.
26. Bu arada başvurucu; Dairenin onama kararının ardından -10/3/2014 tarihinde- Şırnak Ağır Ceza Mahkemesi gönderilmek üzere Siirt Ağır Ceza Mahkemesine verdiği bir dilekçe ile 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 141 vd. maddelerine istinaden tazminat talep etmiştir. Anılan dilekçesinde başvurucu, açtığı tam yargı davasında dile getirdiği iddiaları tekrar edip başka hususlar yanında hakkında hiçbir somut delil olmamasına rağmen babasının soyut ifadelerle ve gerekçesiz olarak tutuklandığını ve tutukluluğunun devam ettirildiğini, Ceza İnfaz Kurumundaki olumsuz tutulma koşulları, Ceza İnfaz Kurumunda kapasitenin üzerinde mahpus barındırılması, hijyen koşullarına riayet edilmemesi, babasının kapalı ve kalabalık bir koğuşta tutulması, kullandığı ilaçların babasına verilmemesi ve Ceza İnfaz Kurumunda diyet yemek çıkarılmaması nedeniyle babasının sağlığının bozulduğunu, tüm tedavilere rağmen babasının bozulan sağlığı sebebiyle vefat ettiğini iddia etmiştir. Bahsi geçen dilekçeden anlaşıldığı kadarıyla başvurucu, başka belgeler yanında babası hakkında düzenlenmiş sağlık raporlarını da dilekçesine eklemiştir.
27. Şırnak Ağır Ceza Mahkemesi, başvurucunun İzmir"de ikamet ettiği gerekçesiyle 29/8/2014 tarihinde yetkisizlik kararı vermiş ve dava dosyasını İzmir 9. Ağır Ceza Mahkemesine göndermiştir.
28. Başvurucunun Erzurum"da ikamet ettiğine ilişkin dilekçesini nazara alan İzmir 9. Ağır Ceza Mahkemesi 9/12/2014 tarihinde yetkisizlik kararı verip dava dosyasını Erzurum 1. Ağır Ceza Mahkemesine (Ceza Mahkemesi) göndermiştir.
29. Ceza Mahkemesi 16/4/2015 tarihine davayı reddetmiştir. Anılan kararın ilgili kısmı şöyledir:
“... Davacının babası [hakkında] Siirt Cumhuriyet Başsavcılığının 17/09/2009 tarih ve 2008/208 Sr. Sayılı kararıyla vefat sebebiyle Ek Kovuşturmaya Yer olmadığına dair karar verildiği anlaşılmıştır.
CMK. nın 141.maddesinde düzenlenen haksız koruma sebebiyle tazminat davası ancak ek takipsizlik kararının kesinleşmesi ya da beraat kararının kesinleşmesi üzerine hak düşürücü süreler içerisinde açılabilir. Bu davayı dava tarihinde yürürlükte bulunan aynı maddenin metnine göre ancak haksız yere gözaltına alınan, yakalanan ya da tutuklanan kişiler açabilirler.
Davacının babasının kamu kurumuna karşı dolandırıcılık suçundan soruşturulduğu, tutuklandığı, sonradan tahliye edildiği, ancak hastanede vefat ettiği sabit ise de, hakkındaki soruşturmanın tamamen yersiz olduğuna dair bir tespit bulunmadığı gibi takipsizlik kararı vefat sebebiyle yazıldığından ve davacının babasının sağlığında açmış olduğu bir dava bulunmadığından dava tarihinde yürürlükte bulunan CMK.nın 141. maddesi gereğince davanın şartları oluşmamıştır.
Buna karşılık aynı maddenin 3. fıkrasına 6545 Sayılı Kanun ile eklenen düzenlemeyle kişisel kusur, haksız fiil ya da diğer sorumluluk halleri de bu maddedeki dava sebeplerinden birisi olarak düzenlenmiş ise de, dava tarihinde bu düzenleme bulunmadığından, davalar dava tarihindeki kurallara göre yürütüleceğinden, 6545 Sayılı Kanun ile CMK.nın 141/3 maddesine eklenen düzenlemenin dava tarihinde yürürlükte olmaması sebebiyle yine davanın bu yönüyle de kabul edilemeyeceği anlaşıldığından şartlar oluşmayan davanın reddine karar vermek gerekmiştir. ...”
30. Başvurucu, dava dilekçesindeki (bkz. § 26) iddiaları yineleyip Ceza Mahkemesinin görevsizlik kararı verip dosyayı Uyuşmazlık Mahkemesine göndermesi gerektiğini ileri sürerek Ceza Mahkemesince verilen kararı temyiz etmiştir.
31. Yargıtay 12. Ceza Dairesi, Ceza Mahkemesince verilen kararı 18/12/2017 tarihinde onamıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
32. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu"nun “İdari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı” kenar başlıklı 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“İdari dava türleri şunlardır:
...
b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,
...”
33. 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hakimliği Kanunu"nun “İnfaz hâkimliklerinin görevleri” kenar başlıklı 4. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“İnfaz hâkimliklerinin görevleri şunlardır :
1. Hükümlü ve tutukluların... beslenmeleri, temizliklerinin sağlanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması amacıyla muayene ve tedavilerinin yaptırılması... gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.
2. ...[T]utukluların sevk... gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.
...
Kanunlarda başka bir yargı merciine bırakılan konulara ilişkin hükümler saklıdır.”
34. 5271 sayılı Kanun"un “Tazminat istemi” kenar başlıklı 141. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
...
e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler.
...
(3) (Ek:18/6/2014-6545/70 md.) Birinci fıkrada yazan hâller dışında, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davaları ancak Devlet aleyhine açılabilir.
(4) (Ek:18/6/2014-6545/70 md.) Devlet, ödediği tazminattan dolayı görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanan hâkimler ve Cumhuriyet savcılarına bir yıl içinde rücu eder.”
35. 5271 sayılı Kanun"un “Tazminat isteminin koşulları” kenar başlıklı 142. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır.”
36. Danıştay Onuncu Dairesinin 11/11/2019 tarihli ve E.2014/839, K.2019/7681 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“...
Dava; davacıların yakını [L.Ç.nin] Afyonkarahisar E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunmakta iken 27/08/2011 tarihinde karın ağrısı şikayeti nedeniyle Afyon Kocatepe Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesine sevk edildiği, hastanede tedavisi devam ederken vefat ettiği, müteveffanın cezaevine girdiğinde bir sağlık sorununun bulunmadığı, hastalığının 6-7 ay önceye dayandığı ve vefatın cezaevinin sağlıksız koşullarından kaynaklandığı, hastalandıktan sonra ceza infaz kurumu görevlilerinin ve cezaevi doktorlarının gerekli dikkat ve ihtimamı göstermediği, vefatından önceki bir aylık periyotta şiddetli karın ağrısı nedeniyle doktora çıkmak istemesine rağmen çıkarılmadığı, olaya ilişkin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan soruşturmanın eksik olduğu ileri sürülerek toplam 5.000,00 TL maddi ve 105.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemiyle açılmıştır.
Davacılar tarafından, davalı idarelerin hizmet kusuruna ilişkin olarak, Adalet Bakanlığı yönünden yakınları [L.Ç.nin] vefatının 6-7 ay öncesinden itibaren defalarca hasta olduğunu belirttiği halde doktora götürülmediği, vefatından önceki bir aylık periyotta da şiddetli karın ve sırt ağrısıyla tedaviye çıkmak ve hekime gitmek istemesine rağmen çıkartılmadığı, müteveffanın sağlık sorunlarıyla infaz kurumu görevlilerinin yeterince ilgilenmediği; Sağlık Bakanlığı yönünden de müteveffayı muayene eden cezaevinde görev yapan hekimlerin de Afyonkarahisar Devlet Hastanesi acil polikliniğinde 25/08/2011 tarihinde görev yapan hekimlerin de baştan savma muayene ettikleri, Afyonkarahisar Devlet Hastanesi acil polikliniğinde 25/08/2011 tarihinde görev yapan hekimlerin aynı gün müteveffayı cezaevine göndererek ağır hizmet kusuru bulunduğu ileri sürülmüştür.
Davacılar iddiasında müteveffanın hayatını kaybetmesinden 6-7 ay önce müteveffanın dava konusu olaya sebebiyet veren sağlık sorunlarının başladığının ileri sürüldüğü halde dosya kapsamında yer alan vizite defter fotokopisinin 20/07/2011-27/08/2011 tarihleri arasındaki dönemle sınırlı olduğu, Adli Tıp Kurumu raporunda ... müteveffanın geçirdiği ameliyatla sınırlı olarak inceleme yapıldığı görülmüştür.
...
İdare Mahkemesince [L.Ç.nin] hayatını kaybetmesinden geriye doğru 7 aylık dönemdeki tedavi talebinde bulunduğu kayıtların, vizite defteri kayıtlarının, Afyonkarahisar Devlet Hastanesi acil polikliniğinde 25/08/2011 tarihinde uygulanan tetkik ve tedavilerin yer aldığı dosyaların getirtilerek 27/08/2011 tarihinden önceki 7 aylık süreçte müteveffanın gerekli teşhis ve tedavi sürecinin sağlanması için cezaevi yönetimince yükümlülüklerinin yerine getirilip getirilmediği, cezaevi hekimleri ve sevk edildiği hastanede uygun teşhis ve tedavi sürecinin yerine getirilip getirilmediği, bu süreç içerisinde izlenen yolun [L.Ç.nin] rahatsızlığının ilerlemesine ve nihayetinde ameliyat sonrası gelişen komplikasyonlara etkisinin bulunup bulunmadığına yönelik olarak detaylı bir bilirkişi incelemesi yaptırılarak davacıların maddi tazminat istemleri yönünden de bir karar verilmesi gerekirken davalı idarelerin hizmet kusurunun bulunmadığı ve manevi tazminat istemleri yerinde görülmediği gerekçesiyle davanın reddi yolunda verilen kararda hukuki isabet bulunmamaktadır.
...”
37. Uyuşmazlık Mahkemesinin 23/11/2020 tarihli ve E.2020/578, K.2020/681 sayılı kararının ilgili bölümü şöyledir:
“...
Dava, gözündeki rahatsızlık nedeniyle hastaneye sevk edildiği halde tutulduğu ceza infaz kurumunca zamanında hastaneye sevk edilmeyerek tedavinin geciktirilmesi suretiyle görme kaybı şeklinde meydana gelen zarar için tazminat ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
...
Bakılan davada, davacının ileri sürdüğü hususun, yukarıda hükümlerine yer verilen 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu’nun 4. maddesinde yer alan ‘... bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması amacıyla muayene ve tedavilerinin yaptırılması… gibi işlem veya faaliyetlere’ ilişkin olup, bu konudaki şikâyetleri incelemenin ve karara bağlamanın İnfaz Hâkimliği’nin görevinde olduğu düzenlemesine istinaden, bu konulardaki şikayetlere bakmakla adli yargı yerinin görevli olduğu belirlenmiş olup, aynı şikayetten kaynaklanan manevi tazminat istemli davalara da adli yargı yerinde bakılacağı, ancak Mahkememizin adli yargı içerisinde hangi yargı merciinin bu davalara bakmakla görevli olduğu hususunda karar verme yetkisi bulunmadığı gözetildiğinde, bu belirlemenin ilgili yargı kolunun kendi içerisinde yapılması gerektiği sonucuna varılmıştır.
...”
B. Uluslararası Hukuk
38. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Abdullah Yaşa [GK], B. No: 2015/12486, 5/11/2020, §§ 34, 36.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
39. Mahkemenin 15/9/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yaşam Hakkıyla Bağlantılı Olarak Etkili Başvuru Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
40. Başvurucu, Anayasa"nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Bu iddiası kapsamında başvurucu; babasının sağlık durumunun ceza infaz kurumunda tutulmasına uygun olmamasına ve bu hususun adli makamlara bildirilmesine rağmen tutuklama ve tutukluluğun devamına ilişkin kararlara yaptıkları itirazların aynı basmakalıp gerekçelerle reddedildiğini, tahliye taleplerinin de kabul edilmediğini, babasının sağlık durumu hakkında Adli Tıp Kurumundan rapor aldırılmasını talep etmelerine ve bu taleplerini 22/12/2008 tarihinde yinelemelerine rağmen babasının durumunda bir düzeltme yapılmadığını, babasının sağlığının korunması için gerekli koşulların sağlanmadığını, babasının yanlış uygulamalarla verilen hatalı kararlar sonucunda sağlığını koruyamayıp vefat ettiğini ve Yargıtay 12. Ceza Dairesince verilen kararın hukuki olmadığını öne sürmüştür.
41. Bakanlık görüşünde Ceza İnfaz Kurumunda kadrolu doktorun bulunmadığı ancak Siirt Sağlık İl Müdürlüğünün görevlendirdiği pratisyen doktorun haftada iki gün Ceza İnfaz Kurumuna giderek tutuklu ve hükümlülerin tedavisini yaptığı, doktorun olmadığı zamanlarda ise 112 Acil çağrı merkezinin aranarak tutuklu ve hükümlülerin tedavilerinin Ceza İnfaz Kurumunda yaptırıldığı, başvurucunun babası da dâhil olmak üzere hükümlü ve tutuklulara yazılan ilaçların mümkün olan en kısa sürede kendilerine ulaştırıldığı, hükümlü ve tutukluların diyet raporlarının olması durumunda diyetlere uygun menü düzenlendiği, başvurucunun babasının diyet raporunun olmadığı ve Ceza İnfaz Kurumunda bulunduğu süre içinde iki kez rahatsızlanarak ilaç tedavisi gören başvurucunun babasının Dicle Üniversitesi Hastanesinde tedavi görmesi amacıyla 1712/2008 tarihinde Diyarbakır E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna nakledildiği belirtilmiştir. Bakanlık görüşünde ayrıca talebine istinaden başvurucunun babasının 15/12/2008 tarihinde Siirt Adli Tıp Şube Müdürlüğüne gönderildiği ve başvurucunun babasının vefatıyla ilgili açılmış herhangi bir ceza soruşturmasının tespit edilemediği ifade edilmiştir. Bakanlık görüşünde son olarak başvurucunun, babasının sağlık sorunlarını ileri sürmesine rağmen tahliye edilmediği yönündeki şikâyetinin Anayasa"nın 19. maddesi kapsamında bir değerlendirmeye konu edilip edilmeyeceğinin Anayasa Mahkemesinin değerlendirmesine sunulduğu ve tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda yeterli gerekçe bulunmadığı iddiası yönünden başvurucunun mağdur sıfatının bulunmadığının düşünüldüğü açıklanmıştır.
42. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formunda dile getirdiği iddiaları tekrar edip özetle ve öz itibarıyla babasının Ceza İnfaz Kurumunda her gün biraz daha hastalanarak en sonunda amansız bir hastalığa yakalandığını, hakkında dava açılsaydı babasının kuvvetle muhtemel beraat edeceğini zira yapılan yargılama sonunda babasıyla birlikte soruşturulan kişilerin tamamı hakkında beraat kararı verildiğini, böylece babası hakkında verilen tutuklama kararı ile tutukluluğun devamına ilişkin kararların hukuka aykırı olduğunun ortaya çıktığını, mirasçıların ölen yakınlarının haksız tutukluluğu nedeniyle maddi ve manevi tazminat talep etmelerinin önünde hukuki bir engel bulunmadığını öne sürmüştür.
2. Değerlendirme
a. İddiaların Hukuki Tavsifi ve İncelemenin Kapsamı Yönünden
43. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
44. Başvurucunun iddialarının hukuki tavsifinden önce belirtmek gerekir kibaşvuruya konu edilen yargılama sürecinde verilen nihai kararın öğrenilmesinden itibaren otuz günlük başvuru süresi içinde dile getirilmeyen iddiaların Anayasa Mahkemesi tarafından incelenmesi mümkün değildir. Aksinin kabulü bir kez bireysel başvuru yapıldıktan sonra başvuru sonlandırılıncaya kadar başvuru dosyasına gelen her türlü ihlal iddiasının incelenmesini gerekli kılar ki bu, bireysel başvuru için öngörülen otuz gün kuralını anlamsız hâle getirir (Ümüt Demir, B. No: 2012/1000, 18/9/2014, § 31). Bu sebeple yapılacak inceleme yalnızca başvuru formunda dile getirilmiş olan iddialar hakkında olacaktır.
45. Mahpusların sağlık durumlarının tahliyeyi/infazın durdurulmasını gerektirdiğine, ceza infaz kurumlarının koşullarının mahpusların sağlık durumlarına uygun olmadığına ya da tutuldukları süre zarfında mahpuslara sunulan sağlık hizmetlerinin yeterli olmadığına yönelik şikâyetlerin kötü muamele yasağı kapsamında incelenmesi gerekir. Anılan şikâyetlerin incelenmesi sırasında yararlanılan genel ilkeler pek çok kararda belirtilmiştir (birçok karar arasından bkz. Murat Karabulut, B. No: 2013/2754, 18/2/2016, §§ 56-66; Sabri Kaya, B. No: 2014/8482, 29/6/2016, §§ 49-62; Ergin Aktaş, B. No: 2014/14810, 21/9/2016, §§ 68-80; Hayati Kaytan, B. No: 2014/19527, 16/11/2016, §§ 36-45).
46. Mevcut başvuruda dile getirilen iddialar ise başvurucunun babasının kanunlarda belirtilen koşullar dışında tutuklanması ve/veya tutukluluğunun devam ettirilmesine değil başvurucunun babasının sağlık durumunun ceza infaz kurumunda tutulmasına uygun olmadığının adli makamlara bildirilmesine rağmen tutuklama ve tutukluluğun devamına ilişkin olarak verilen kararlara yaptıkları itirazların reddedilerek babasının sağlığının korunması için gerekli koşulların sağlanmadığına, babasının ölümünün bu durumdan kaynaklandığına ve bu iddialar hakkında açtığı davada verilen nihai kararın hukuki olmadığına ilişkindir. Bu nedenle başvuruya konu edilen yargılama süreçlerinde görev almış yargı mercilerinin meseleyi tutuklama kararı ile tutukluluğun devamına ilişkin kararların hukukiliği çerçevesinde ele aldığı da gözetildiğinde başvurucunun kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddiası kapsamında ortaya attığı bütün savlar, yaşam hakkının koruma yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutu ile bu hakla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine yöneliktir. Bu durumda yapılacak iş, incelemeye konu iddiaların yaşam hakkı ve bu hakla bağlantılı etkili başvuru hakkı yönünden ayrı ayrı incelenip incelenemeyeceğinin tespitidir ancak anılan inceleme için evvela yaşam hakkını güvence altına alan Anayasa"nın 17. maddesinin devlete yüklediği yükümlülükler somut olayı ilgilendirdiği ölçüde ortaya konulmalıdır.
47. Anayasa"nın 17. maddesi, devletin temel amaç ve görevlerini düzenleyen Anayasa"nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete birtakım negatif ve pozitif yükümlülükler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 50).
48. Anılan pozitif yükümlülükler kapsamında devlet, yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi (yaşamı koruma yükümlülüğü) altındadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 51).
49. Sözü edilen koruma ödevini yerine getirilebilmesi için devletin, başka hususlar yanında bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin bulunduğunun kamu makamlarınca bilindiği ya da bilinmesi gerektiği durumlarda, görevlileri aracılığıyla makul ölçüler çerçevesinde ve tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde önlemler alması gerekir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 53). Bu ödev, özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin tıbbi tedavilerine özen gösterilmesini ve yaşamı üzerinde oluşabilecek olası tehditleri engellemeyi de içerir ve uygun bir tıbbi tedavinin sağlanması konusundaki eksikliklerin yaşam hakkını koruma yükümlülüğüne aykırılık teşkil edebilir (Murat Karabulut, § 43).
50. Bununla birlikte yetkili makamlardan yaşamla ilgili her türlü potansiyel tehdidin gerçekleşmesini önlemek için somut tedbirler alması beklenemeyeceği (Mehmet Çetinkaya ve Maide Çetinkaya, B. No: 2013/1280, 28/5/2014 § 60) gibi özellikle insan davranışlarının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlem veya yürütülecek faaliyet tercihi dikkate alındığında koruma yükümlülüğünün kamu makamları üzerinde aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanması da mümkün değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 53). Ayrıca yaşam hakkının gerektirdiği pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmesi kapsamında alınacak tedbirlerin belirlenmesi idari ve yargısal makamların takdirinde olan bir husustur. Hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması adına pek çok yöntem benimsenebilir ve mevzuatta düzenlenmiş herhangi bir tedbirin yerine getirilmesinde başarısız olunsa bile pozitif yükümlülükler diğer bir tedbirle yerine getirilebilir (Bilal Turan ve diğerleri (2), B. No: 2013/2075, 4/12/2013, § 59).
51. Başvurucu yaşam hakkının koruma yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutunun ihlal edildiğini ileri sürse de başvuru dosyasında sözü edilen iddia hakkında değerlendirme yapılmasına imkân sağlayacak nitelikte bilgi ve belge bulunmamaktadır. O hâlde mevcut başvuruda anılan iddia yönünden bir inceleme yapılması olanaklı değildir.
52. Öte yandan başvurucunun gerek idari yargıda açtığı tam yargı davasında gerek adli yargıda açtığı tazminat davasında, yukarıda bahsi geçen iddialarını desteklemek için babası hakkında düzenlenmiş bazı tıbbi rapor ve belgeleri sunduğu görülmektedir. Bu bakımdan başvurucunun başvuruya konu edilen yargılama süreçlerinde dile getirdiği iddiaların büsbütün temelsiz olmadığı, diğer bir ifadeyle sözü edilen iddiaların savunulabilir (tartışılmaya, değerlendirilmeye değer) nitelikte olduğu anlaşılmaktadır. Öyleyse yapılacak inceleme, yalnızca yaşam hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkı kapsamında olacaktır (etkili başvuru hakkından inceleme için bağlantı kurulan hak, özgürlük ya da yasağın savunulabilir olmasının şart olduğuna dair kararlar için birçok karar arasından bkz. Cengiz Kahraman ve Kenan Özyürek, B. No: 2013/8137, 20/4/2016, § 73; Sıtkı Güngör, B. No: 2013/5617, 21/4/2016).
53. Anayasa’nın devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin kaynağını teşkil eden “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesi ve“Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili bölümleri ile iddianın değerlendirmeye esas alınacak “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” kenar başlıklı 40. maddesi şöyledir:
“Madde 5:
Devletin temel amaç ve görevleri, … kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.
Madde 17:
Herkes, yaşama... hakkına sahiptir
Madde 40:
Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.
Kişinin, resmî görevliler tarafından vâki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.”
b. Kabul Edilebilirlik Yönünden
54. Başvuruda, incelenen ihlal iddiası yönünden herhangi bir kabul edilemezlik nedeni tespit edilmemiştir. Bu sebeple yaşam hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
55. Anayasa"nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkı; anayasal bir hakkının ihlal edildiğini ileri süren herkese hakkın niteliğine uygun olarak iddialarını inceletebileceği makul, erişilebilir, ihlalin gerçekleşmesini veya sürmesini engellemeye ya da sonuçlarını ortadan kaldırmaya (yeterli giderim sağlamaya) elverişli idari ve yargısal yollara başvuruda bulunabilme imkânı sağlar. Bunun için sözü edilen başvuru yollarının sadece hukuken mevcut bulunması yeterli olmayıp uygulamada da etkili olması, eş ifadeyle başarı şansı sunması gerekir. Bununla birlikte bir başvuru yolunun gerek hukuken gerekse uygulamada genel anlamda etkili olması, somut olay bakımından etkili başvuru hakkına ilişkin bir müdahale bulunup bulunmadığının değerlendirilmesine engel değildir (Yusuf Ahmed Abdelazım Elsayad, B. No: 2016/5604, 24/5/2018, §§ 60, 61). Ayrıca etkili başvuru hakkı bakımından inceleme yapılabilmesi kural olarak Anayasa"da teminat altına alınan ve ihlal edildiği yönündeki hakkın, özgürlüğün ya da yasağın ihlal edildiğine önceden karar verilmesi şartına bağlı değildir (Abdullah Yaşa, § 64).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
56. Başvurucu, İdare Mahkemesinde açtığı tam yargı davasında babasının sağlık sorunlarına rağmen tutuklama ve tutukluluğun devamına ilişkin kararlara yaptıkları itirazlar ile tahliye taleplerinin aynı basmakalıp gerekçelerle reddedildiğine, verilen kararların açıkça hukuka aykırı olduğuna ilişkin iddiaları yanında babasının tutulma koşullarına ilişkin birçok iddia da ortaya atıp babasının, olumsuz tutukluluk koşulları nedeniyle bozulan sağlığı yüzünden vefat ettiğini ileri sürmüştür (bkz. § 21). Buna rağmen İdare Mahkemesi, davayı yalnızca tutuklamanın hukukiliği çerçevesinde ele alıp uyuşmazlığı çözme görevinin adli yargıya dâhil mahkemelere ait olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş, Daire de bu kararı onamıştır.
57. Başvurucu, tam yargı davasındaki iddialarını -biraz da genişletmek suretiyle- 5271 sayılı Kanun"un 141 vd. maddelerine istinaden açtığı tazminat davasında da dile getirmiştir. Ancak Ceza Mahkemesi, davanın yalnızca haksız tutuklanan kişi tarafından açılabileceğini ve başvurucunun babası hakkındaki soruşturmanın haksız olduğuna ilişkin bir tespit bulunmadığını belirterek dava şartı eksikliği nedeniyle davayı reddetmiş; başvurucunun babasının, olumsuz tutukluluk koşulları nedeniyle bozulan sağlığı yüzünden vefat ettiğine ilişkin iddia hakkında ise herhangi bir değerlendirme yapmamıştır. Başvurucu, başka hususlar yanında Ceza Mahkemesinin görevsizlik kararı verip dosyayı Uyuşmazlık Mahkemesine göndermesi gerektiğini de belirterek Ceza Mahkemesince verilen kararı temyiz etmiştir. Lakin Yargıtay 12. Ceza Dairesi, Ceza Mahkemesince verilen kararı onamıştır. Böylelikle ne idari yargı mercileri ne de adli yargı mercileri başvurucunun babasının olumsuz tutukluluk koşulları nedeniyle bozulan sağlığı yüzünden vefat ettiğine ilişkin iddiayı incelemiştir. Başka bir ifadeyle idari yargı mercileri ile adli yargı mercileri, değerlendirme yapmamak suretiyle babasının sağlığının korunması için gerekli koşulların sağlanmadığına ve babasının ölümünün de bu durumdan kaynaklandığına ilişkin iddiası hakkında başvurucuya hiçbir başarı şansı sunmamıştır.
58. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkıyla bağlantılı olarak Anayasa"nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiası ve Bakanlık Görüşü
59. Başvurucu, yargılamanın sekiz yıl sürdüğünü belirterek makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
60. Bakanlık görüşünde başvurudan sonra yapılan bir hukuki düzenlemeye işaret edilip ihlal iddiasının Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı (Komisyon) tarafından incelenebileceği belirtilerek ihlal iddiasının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
61. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında yargılama süresinin makul olmadığı yönündeki iddiasını yinelemiştir.
2. Değerlendirme
62. Bireysel başvuru sonrasında, 31/7/2018 tarihli ve 30495 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanan 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun"un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun"a geçici madde eklenmiştir.
63. 6384 sayılı Kanun"a eklenen geçici maddeye göre yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat üzerine Komisyon tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
64. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Komisyona başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır.
65. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Komisyona başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
66. Somut başvuru yönünden de söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
67. Açıklanan gerekçelerle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden
68. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir...
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
69. Başvurucu, yeniden yargılama yapılması yanında lehine maddi ve manevi tazminat olarak ayrı ayrı 250.000 TL ödenmesini talep etmiştir.
70. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
71. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
72. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
73. Mevcut başvuruda başvurucunun, babasının sağlığının korunması için gerekli koşulların sağlanmadığına ve babasının ölümünün de bu durumdan kaynaklandığına ilişkin iddiası hakkında idari yargı mercileri ile adli yargı mercilerinin hiçbir değerlendirme yapmaması nedeniyle yaşam hakkıyla bağlantılı olarak Anayasa"nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin İdare Mahkemesi ile Ceza Mahkemesi tarafından verilen kararlardan kaynaklandığı anlaşılmıştır.
74. Bu durumda yaşam hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek başvurucunun babasının sağlığının korunması için gerekli koşulların sağlanmadığına ve babasının ölümünün de bu durumdan kaynaklandığına ilişkin iddiası hakkında bir karar verilmesinden ibarettir. Bununla birlikte ihlale hem İdare Mahkemesi hem Ceza Mahkemesi sebebiyet verdiğinden yeniden yargılamanın hangi mahkeme tarafından yapılacağının belirlenmesi gerekmektedir.
75. Somut başvuru, dava şartı eksikliği nedeniyle davanın reddine ilişkin Ceza Mahkemesi kararının kesinleşmesi üzerine yapılmış ve Ceza Mahkemesi; başvurucunun babasının sağlığının korunması için gerekli koşulların sağlanmadığına ve babasının ölümünün de bu durumdan kaynaklandığına ilişkin iddiası hakkında bir değerlendirme yapmamıştır. Ayrıca başvurucu, Ceza Mahkemesince verilen kararı temyiz ederken İdare Mahkemesinin görevsizlik kararı vermesinden hareketle görevsizlik kararı verilerek dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Bu koşullar altında Anayasa Mahkemesi, ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapması gereken mahkemenin Ceza Mahkemesi olduğu sonucuna varmıştır. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
76. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
77. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşam hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yaşam hakkıyla bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin yaşam hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Erzurum 1. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2015/47, K.2015/151) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin bilgi için Yargıtay 12. Ceza Dairesine (E.2017/5151, K.2017/10383) GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 15/9/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.