AYM 2018/25600 Başvuru Numaralı ÖZGE KİBAR Başvurusuna İlişkin Karar

Abaküs Yazılım
Birinci Bölüm
Esas No: 2018/25600
Karar No: 2018/25600
Karar Tarihi: 6/10/2021

AYM 2018/25600 Başvuru Numaralı ÖZGE KİBAR Başvurusuna İlişkin Karar

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ÖZGE KİBAR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/25600)

 

Karar Tarihi: 6/10/2021

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Tuğba YILDIZ

Başvurucu

:

Özge KİBAR

Vekili

:

Av. Kezban ÇELEN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, trafik kazasından kaynaklanan tazminat talebinin ıslah ile artırılan kısmının zamanaşımı gerekçesi ile reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 17/8/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

6. Başvurucunun babası M.K.nın sevk ve idaresinde olan aracın 17/8/2002 tarihinde Muğla-Milas yolunda trafik kazası yapması neticesinde M.K. vefat etmiş, başvurucu ve kardeşleri yaralanmışlardır.

7. Olaya ilişkin olarak ceza soruşturması başlatılmış, Muğla Cumhuriyet Başsavcılığının 12/9/2002 tarihli iddianamesiyle kazaya karışan diğer araç sürücüsünün dikkatsizlik ve tedbirsizlik sonucu ölüme ve yaralanmaya sebebiyet verme suçundan cezalandırılması istemiyle Muğla 1. Ağır Ceza Mahkemesinde (Ceza Mahkemesi) kamu davası açılmıştır.

8. Ceza Mahkemesi 20/12/2006 tarihli karar gerekçesinde Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinden (ATK) 12/5/2004 tarihli rapor alındığını ve kazaya karışan araç sürücüsünün 5/8 oranında kusurlu olduğunun raporda belirtildiğini ifade etmiştir. Ceza Mahkemesi yargılama neticesinde kazaya karışan araç sürücüsünün kusurunu da dikkate alarak 5.568 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir.

9. Temyiz talebi üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesi 3/11/2010 tarihinde onama kararı vermiştir.

10. Başvurucu; babası M.K.nın trafik kazasında vefat ettiğini, yaşanan trafik kazası neticesinde kendisinin de belden aşağısının felç olduğunu, kardeşinin birinde işitme kaybı, diğerinin bacağında kısalık meydana geldiğini belirterek kardeşleri ve annesiyle birlikte Milas Asliye Hukuk Mahkemesinde 4/10/2004 tarihinde dava açmıştır. Dava dilekçesinde, murislerinin vefatı nedeniyle her biri için ayrı ayrı 10.000 TL destekten yoksun kalma tazminatı, başvurucunun tedavi giderleri için 5.000 TL, araç hasarı için 3.700 TL maddi ve manevi tazminat talep edilmiştir.

11. Milas 1. Asliye Hukuk Mahkemesi yargılama sürecinde Ceza Mahkemesi kararının kesinleşmesini beklemiş ve bu süreçte 3/5/2012 tarihinde ATK"dan da olaya ilişkin kusur oranını ve hasar miktarını gösterir rapor istemiştir. ATK"dan alınan 7/8/2012 tarihli raporda da M.K.nın kusursuz olduğu, kazaya karışan diğer araç sürücüsünün karşı istikametten gelen aracın hatalı sollama yaptığını gördüğü hâlde süratini azaltıp sağ şeride geçmesi gerekirken geçmediği gerekçesiyle %62,5 kusurluolduğu, plakası tespit edilemeyen üçüncü araç sürücüsünün ise %37,5 kusurlu olduğu kabul edilmiştir. Kusur oranına ilişkin bilirkişi raporunun tarafların incelemesinden sonra hesap bilirkişiye verilmesine karar verilmiştir. 6/5/2014 tarihli hesap bilirkişi raporuna göre başvurucunun destekten yoksun kalma tazminatı 8.740 TL, maluliyet tazminatı ise 259.649 TL olarak belirlenmiştir. Rapor başvurucuya 24/10/2013 tarihinde duruşmada tebliğ edilmiş, başvurucu 21/5/2014 tarihinde maddi tazminat talebini artırarak ıslah dilekçesini mahkemeye sunmuştur.

12. Mahkeme 10/3/2015 tarihli gerekçeli kararında trafik kazasına ilişkin kusur durumlarını ve maluliyet oranını belirten raporlara yer vermiş aynı zamanda tazminat davalarında zamanaşımı süresinin on yıl olduğunu, olayın 17/8/2002 tarihinde meydana geldiğini belirterek davalı tarafından zamanaşımı itirazını dikkate alıp maddi tazminatın ıslahla artırılan kısmı yönünden reddine karar vermiştir. Başvurucunun dava açarken talep ettiği tazminat miktarları üzerinden değerlendirme yaparak davanın kısmen kabulüyle 10.000 TL destekten yoksun kalma tazminatına, maluliyeti nedeniyle 5.000 TL tazminat ödenmesine ve 40.000 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte başvurucuya ödenmesine hükmetmiştir.

13. Başvurucu, ıslah talebinin reddedilmesinde mahkemenin kusuru bulunduğunu ileri sürerek duruşma istemli temyiz talebinde bulunmuştur. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi başvurucunun talebi üzerine duruşma yapmış ve 26/4/2016 tarihli kararla mahkeme kararını tazminat taleplerine ilişkin kısım yönünden aynen, vekâlet ücretleri yönünden düzelterek onamıştır.

14. Başvurucunun karar düzeltme talebi 24/5/2018 tarihinde Yargıtay 17. Hukuk Dairesi tarafından reddedilmiştir. Karar başvurucu vekiline 24/7/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

15. Başvurucu 17/8/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

16. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Gülhan Dursun, B. No: 2016/9312, 27/11/2019, §§ 23-38.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

17. Anayasa Mahkemesinin 6/10/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

18. Başvurucu; kaza tarihinde uğradığı zararın tespit edilmesinin mümkün olmadığını, bilirkişi raporunun tebliği neticesinde gerçek zararını öğrendiğini ve talebini ıslah ettiğini, Mahkemenin kaza tarihinden itibaren süreyi başlatmasının hatalı olduğunu, ayrıca Mahkemenin on yıl boyunca ceza yargılaması sonucunu beklediğini iddia ederek davanın reddedilmesiyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

19. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özünün trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat talepli davada müddeabihin artırılan kısmının zamanaşımı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin olduğu anlaşıldığından ihlal iddialarının mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

20. Anayasa"nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa"nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sözleşme"nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).

21. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini; kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

22. Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsızlaştırmadıkça -hukuki belirlilik ilkesinin gereği olarak- mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ancak mevzuatta öngörülen süre kurallarının hukuka açıkça aykırı olarak yanlış uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., § 38).

23. Anayasa Mahkemesi Gülhan Dursun kararında; tazminat talepli açılan davada yargılamanın uzun sürmesi neticesinde müddeabihin ıslahla artırılan kısmının zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin şikâyetleri mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelemiş ve konuya ilişkin ilkeleri belirlemiştir.

24. Gülhan Dursun kararında özetle başvurucular tarafından ıslah ve zamanaşımı konusundaki mevzuat hükümlerinin derece mahkemelerince hatalı yorumlandığına ilişkin şikâyetleri inceleme görevinin bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği derece mahkemelerinde olduğu vurgulanmıştır. Bu bağlamda başvuru konusu olayda uygulanacak zamanaşımı süresinin hangi tarihte başlayacağını, ıslah ile artırılan kısma zamanaşımı definin ileri sürülüp sürülemeyeceğini belirlemenin Anayasa Mahkemesinin görevi olmadığı belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesi, ilgili derece mahkemelerinin yorumlarının Anayasa"da güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkını ihlal edip etmediğini incelediğini ifade etmiştir (Gülhan Dursun, § 56).

25. Anayasa Mahkemesi Gülhan Dursun kararında uyuşmazlık konusu zararın tespitine imkân veren bilirkişi raporunun davanın açılmasından itibaren on yıl gibi bir süre sonra alınmasının makul kabul edilebilir bir durum olmadığını, bu durumun Mahkemenin yargılamanın yönetiminde gereken özeni gösteremediği anlamına geldiğini belirtmiştir. Ancak mahkemenin bu özensizliği nedeniyle otomatik olarak mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğinin söylenemeyeceğini de vurgulamıştır. Mahkemeye erişim hakkının ihlaliyle ilgili nihai bir sonuca ulaşılabilmesi için başvurucunun mahkemenin bu özensizliğinden kaynaklanan külfete katlanmasını haklılaştıran nedenlerin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Bu değerlendirme yapılırken kısmi dava açma imkânı getirilmesinin amacı, uyuşmazlığın diğer tarafının menfaatlerinin zedelenip zedelenmediği ile davacının mahkemenin bu özensizliği nedeniyle katlandığı külfetin telafi edilmesi imkânının bulunup bulunmadığı hususlarının dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir (Gülhan Dursun, § 62).

26. Belirtilen hususlarla birlikte, uğranılan zararın miktarının tespit edildiği bilirkişi raporunun Mahkemenin yargılama sürecini yönetmedeki başarısızlığı sebebiyle zamanaşımı süresinin dolmasından sonra temin edilmesinin başvurucunun kısmi dava açmasını ve ıslah müessesesini kullanmasını engellediği kabul edilmiştir. Ancak zamanaşımının sonuçları itibarıyla borçlu açısından birtakım menfaatler doğurduğu da hatırlatılmıştır. Bu nedenle özel borç ilişkilerinde devletin uyuşmazlığın her iki tarafının menfaatini yeterince gözetme yükümlülüğü altında bulunduğu vurgulanmıştır. Bu bağlamda devletin davacının (alacaklının) mahkemeye erişim hakkını kolaylaştırıcı düzenlemeler yaparken diğer tarafın (borçlunun) da borcun zamanaşımına uğramasından elde edeceği menfaatleri gözetmesi gerektiği ifade edilmiştir (Gülhan Dursun, § 65).

27. Somut olay yukarıda yer verilen ilkeler bakımından değerlendirildiğinde öncelikle on yıllık zamanaşımına ilişkin yasal durum ve içtihadın öngörülemez olmadığı kabul edilmelidir. Mahkeme, ceza yargılaması sonucunu beklemiş ve uyuşmazlık konusu zararın tespitine imkân veren bilirkişi raporunu da geç temin etmiştir. Ancak hak kazanılan tazminat miktarı tam olarak bilinmese de başvurucunun zarar tutarını yaklaşık olarak hesaplayıp zamanaşımı süresi içinde ıslah talebinde bulunmasının -somut olayın koşulları gözetildiğinde- mümkün olduğu görülmektedir. Başvurucu, ceza dosyasındaki bilirkişi raporlarından kazaya karışan kişilerin yaklaşık kusur durumunu öngörebilecek durumdadır. Öte yandan uğranılan maddi zararın yaklaşık tutarının haricen uzman kişilere hesaplattırılıp ceza dosyasındaki bilirkişi raporu da gözetilerek ıslah talebinde bulunulması mümkündür. Kuşkusuz başvurucunun bu yolla belirleyeceği tutarın mahkemece belirlenecek ve nihai olarak hükmedilecek tazminat tutarından fazla olması, buna bağlı olarak karşılaşacağı harç ve vekâlet ücreti külfetinin artması da olasıdır. Ancak sırf başvurucunun harç ve vekâlet ücreti külfetinin artacak olması borçlunun zamanaşımının dolmasından kaynaklanan menfaatlerinin görmezden gelinmesini haklı kılmamaktadır.

28. Kaldı ki başvurucunun mahkemenin tutumundan ötürü kısmi dava müessesiyle hedeflenen yararı elde edememesi ve yüksek miktarda harç ve vekâlet ücretine maruz kalması hâlinde ödediği fazla harç veya vekâlet ücretini bireysel başvuru konusu etmesi de olanaklıdır.

29. Sonuç olarak ıslah talebinin zamanaşımı süresiyle sınırlı olduğuna ilişkin kuralların belirli ve öngörülebilir olduğu, Mahkemenin özensizliğinden kaynaklı olarak bilirkişi raporu zamanında elde edilememiş ise de başvurucunun yaklaşık zararını haricen hesaplayarak zamanaşımı süresi içinde ıslah imkânını haiz olduğu hâlde kendi kusuruyla bundan yararlanmadığı gözetildiğinde başvurucunun ıslah ile artırılan tutara yönelik tazminat talebinin on yıllık zamanaşımı süresinin dolması sebebiyle reddedilmesinin başvurucuya aşırı bir külfet yüklemediği değerlendirilmiştir. Bu durumda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlalin bulunmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.

30. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 6/10/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Hemen Ara