AYM 2018/6496 Başvuru Numaralı NURETTİN YILDIZ Başvurusuna İlişkin Karar

Abaküs Yazılım
Birinci Bölüm
Esas No: 2018/6496
Karar No: 2018/6496
Karar Tarihi: 6/10/2021

AYM 2018/6496 Başvuru Numaralı NURETTİN YILDIZ Başvurusuna İlişkin Karar

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

NURETTİN YILDIZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/6496)

 

Karar Tarihi: 6/10/2021

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Fatma Burcu NACAR YÜCE

Başvurucu

:

Nurettin YILDIZ

Vekili

:

Av. Fahrettin PİYADE

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, kat karşılığı inşaat sözleşmesinin iptali ve tazminat talebiyle açılan davada bozma ilamı sonrası verilen ilk derece mahkemesi kararına yönelik temyiz itirazlarının Yargıtayca incelenmemesi nedeniyle karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 9/3/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Olay tarihinde müteahhit olarak çalışan başvurucu ile arsa sahipleri M.Y. ve T.Y. arasında 28/10/2009 tarihinde İstanbul"un Ümraniye ilçesindeki taşınmazla ilgili olarak kat karşılığı inşaat sözleşmesi imzalanmıştır. Arsa sahipleri sözleşmede öngörülen sürede inşaatın bitirilip teslim edilmediğini ileri sürerek başvurucu aleyhine İstanbul Anadolu 17. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) sözleşmenin feshi ile 20.000 TL maddi, 20.000 TL manevi tazminat talebiyle dava açmıştır.

9. Mahkemenin 6/2/2014 tarihli kararıyla davanın kısmen kabulü ile sözleşmenin geçersiz olduğunun tespitine, maddi ve manevi tazminat talebinin feragat nedeniyle reddine karar verilmiştir. Karar gerekçesinde, sözleşme konusu 4 ve 5 No.lu parsellerin tevhidi ile oluşan 11 No.lu parselde davacılar dışında M.Y.nin hissedar olduğu ve bu kişiyle sözleşme yapılmadığı, davacının kızı olan bu kişiden almış bulunduğu vekâletnamenin akde muvafakat anlamına gelmeyeceği belirtilmiştir. Ayrıca, üzerine inşaat yapılacak olan 4 ve 5 No.lu parsellerin arka bahçesinin ifrazı ile bu yerde inşaat yapılmasının imar mevzuatı yönünden imkânsız olduğu, bu nedenle de sözleşmenin ifa imkânsızlığı sebebi ile geçersiz olduğu belirtilmiştir.

10. Başvurucu, 15/5/2014 tarihli dilekçesiyle kararı temyiz etmiştir. Dilekçesinde öncelikle; sözleşme yapıldığı andan itibaren gerekli işlemlerin yapılması için ilgili yerlere başvurulduğu, taşınmazın imar durumu ile ilgili olarak başvurucudan kaynaklanmayan bazı sorunların ortaya çıktığı, davacılara inşaata başlanabilmesinin ancak parseller arasında tevhidin yapılmasından sonra mümkün olabileceğinin şifahen söylenmesine rağmen davacıların kayıtsız kaldığı vurgulanmıştır. Ardından, davacının kızı M.Y.den alınan vekâletnamenin akde muvafakat anlamına gelmeyeceğine ilişkin Mahkemenin kabulünün hatalı olduğu ileri sürülmüştür. Ayrıca inşaat yapılmasının imar mevzuatı yönünden imkânsız olduğu belirtilerek sözleşmenin ifa imkânsızlığı sebebi ile geçersiz olduğuna karar verilmiş ise de davacıların başka bir müteahhit ile sözleşme yaptıklarının Mahkemece görmezden gelindiğine dikkat çekilmiştir. Son olarak davacıların sözleşmenin feshini talep etmelerine rağmen Mahkemenin taleple bağlı kalmaksızın sözleşmenin baştan geçersizliği nedeniyle davanın kabulüne karar vermesinin hukuka aykırı olduğu iddia edilmiştir.

11. Yargıtay 23. Hukuk Dairesi (Daire) 14/4/2015 tarihli kararıyla mahkeme kararını bozmuştur. Karar gerekçesinde, öncelikle M.Y.nin arsa paydaşı olan babasına verdiği vekâlete dayanılarak başvurucuya da vekâletname verildiği ve tevhidin yapıldığının tespit edildiği, dava dışı M.Y.nin tevhide muvafakat vermesi sonucu sözleşmeye katıldığı ve bu şekilde sözleşmenin geçersizliğinin ileri sürülmesinin iyi niyet kurallarına aykırı olduğu belirtilmiştir. Ardından dava konusu fesih talebinin dinlenebilmesi için 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun 692. maddesi uyarınca tüm paydaşların zorunlu dava arkadaşı olarak davada taraf olmaları gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre Mahkemece paydaş M.Y.nin zorunlu dava arkadaşı olarak davaya muvafakatinin alınması gerektiği, muvafakat etmediği takdirde işbu dava ile birleştirilmek üzere bu kişi hakkında dava açılması için davacılara süre verilmesi, böylece tüm maliklerin davada yer alması sağlandıktan sonra uyuşmazlığın esasının incelenmesi gerektiği açıklanmıştır. Sonuç olarak Mahkemenin taraf teşkili sağlanmaksızın işin esasına girerek hüküm kurmasının usul ve yasaya aykırı olduğu, bu bozma nedenine göre de başvurucunun diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmediği ifade edilmiştir.

12. Dairenin bozma kararına uyan Mahkeme, Daire kararında belirtilen taraf teşkilini sağladıktan sonra 22/10/2015 tarihli kararıyla davanın kısmen kabulü ile sözleşmenin geçersiz olduğunun tespitine, maddi ve manevi tazminat istemlerinin feragat nedeniyle reddine karar vermiştir. Karar gerekçesinde, sözleşmenin yapıldığı tarihte taşınmazın üzerine bina yapabilecek konumda olmadığı, taşınmaza imar durumu verilmediği, taşınmazın komşu parsele tevhit şartı taşıdığı, plan tadilinin gerekli olduğu, sözleşmenin üzerinden 5 yıl geçtiği hâlde inşaata başlanmadığı ve sözleşmenin baştan geçersiz olduğu belirtilmiştir.

13. Başvurucunun temyiz talebi üzerine Daire 15/3/2017 tarihli kararıyla mahkeme kararını onamıştır. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve bozmanın kapsamı dışında kesinleşmiş olan yönlere ilişkin temyiz itirazları incelenemeyeceğine göre, davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir."

14. Başvurucu karar düzeltme talebinde bulunmuş ve dilekçesinde; temyiz nedenlerini yineleyerek, bozma kararına göre bozulan husus dışında kesinleşen ve kesinleştiği için de temyiz incelemesine konu edilemeyecek bir husus bulunmadığını belirterek temyiz itirazlarının yargısal süreçte değerlendirilmediğini belirtmiştir. Talep, Dairenin 16/1/2018 tarihli kararıyla kesin olarak reddedilmiştir.

15. Nihai karar başvurucuya 15/2/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

16. Başvurucu 9/3/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

1. Kanun Hükmü

17. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 27. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.

 (2) Bu hak;

...

c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini,

içerir."

2. Yargıtay Kararı

18. 4/2/1959 tarihli ve E.1959/13, K.1959/5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...

Temyizce bir kararın bozulması ve mahkemenin bozma kararına uyması halinde bozulan kararın bozma sebeplerinin şümulü dışında kalmış cihetlerinin kesinleşmiş sayılması, dâvaların uzamasını önlemek maksadiyle kabul edilmiş çok önemli bir usulü hükümdür. Bir cihetin bozma kararının şümulü dışında kalması da iki şekilde olabilir. Ya o cihet, açıkça bir temyiz sebebi olarak ileri sürülmüş fakat dairece itiraz reddedilmiştir, yahutta onu hedef tutan bir temyiz itirazı ileri sürülmemiş olmasına rağmen dosyanın Temyiz Dairesince incelendiği sırada dosyada bulunan yazılardan onun bir bozma sebebi sayılması mümkün bulunduğu halde o cihet Dairece bozma sebebi sayılmamıştır. Her iki halde de o konunun bozma sebebi sayılmamış ve başka sebeplere dayanan bozma kararına mahkemece uyulmuş olması, taraflardan birisi lehine usuli bir müktesep hak meydana getirir ki, bu hakkı ne mahkeme, ne de Temyiz Mahkemesi halele uğratabilir. Zira usulü müktesep hakkın tanınması da âmme intizamı düşüncesiyle kabul edilmiş bir esastır.

..."

B. Uluslararası Hukuk

1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi

19. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar verecek olan,... bir mahkeme tarafından ... görülmesini isteme hakkına sahiptir..."

2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı

20. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM); mahkemeye erişim hakkının Sözleşme"nin 6. maddesinde yerini bulan güvencelerin doğal bir parçası olduğunu, bu güvence kapsamında herkesin medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili iddialarını yetkili merciler önünde ileri sürme hakkının korunduğunu (Lawyer Partners A.S./Slovakya, B. No: 54252/07, 16/6/2009, § 52), Sözleşme"nin 6. maddesinde mahkeme kararlarına karşı kanun yolu başvurusunda bulunma hakkının güvence altına alınmadığını ancak devletin kendi takdirine bağlı olarak taraflara kanun yoluna başvurma hakkı tanıması durumunda, incelemeyi yapan mahkeme önünde uygulanan muhakeme usulünün güvence ilkelerine uygun olması gerektiğini belirtmiştir (Delcourt/Belçika, B. No: 2689/65, 17/1/1970, § 25).

21. AİHM, mahkeme hakkının görünümlerinden biri olan etkili karar hakkı ile ilgili Kutic/Hırvatistan (B. No: 48778/99, 1/3/2002, § 25) davasında yaptığı değerlendirmede Sözleşme"nin 6. maddesinin hukuki uyuşmazlıkların tespiti için mahkemeye erişim hakkını güvence altına aldığını ancak bu hakkın yalnızca dava açma hakkı ile sınırlı olmaksızın mahkeme tarafından uyuşmazlığın nihai olarak karar altına alınması hakkını da içerdiğini belirterek mal varlığının zarara uğraması nedeniyle devlete karşı açılan tazminat davasında yargılama devam ederken yürürlüğe giren kanun hükmüne göre yeni düzenleme yapılıncaya kadar yargılamanın durdurulması ve davanın 6 yıl süreyle karara bağlanmamasının Sözleşme"nin 6. maddesi kapsamında etkili karar hakkının ihlali sonucunu doğurduğunu belirtmiştir.

22. AİHM; Cezayir"deki tıp fakültesinden mezun olan bir başvurucunun diplomasının denkliğinin tanınmaması nedeniyle açtığı davada, Fransa Danıştayının başvurucu tarafından ileri sürülen hukuki meseleler ile maddi olayları değerlendirmeden, yalnızca idari makamların mütekabiliyet şartı ile ilgili görüşüne bağlı kalarak karar vermesi nedeniyle başvurucunun ileri sürdüğü iddialar çerçevesinde uyuşmazlığın tespiti ile ilgili tüm olgusal ve hukuki konuları incelemek üzere yeterli yargı yetkisine sahip olan bir mahkemeye eriştiğinin düşünülemeyeceğini belirterek Sözleşme"nin 6. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir (Chevrol/Fransa, B. No: 49636/99, 13/2/2003, §§ 76-84).

.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

23. Anayasa Mahkemesinin 6/10/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adil Yargılanma Hakkı Kapsamındaki Mahkeme (Karar) Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

24. Başvurucu, uyulan bozma kapsamına aykırı verilen kararı temyiz etmesi üzerine temyiz talebinin bozma kapsamı dışında kalan ve kesinleşmiş yönlerinin incelenmeyeceği gerekçesiyle hükmün onandığını, temyiz iddialarının Dairece incelenmediğini, temyiz ve karar düzeltme sebeplerinin neden kabul edilmediğinin gerekçesinin açıklanmadığını belirtilerek adil yargılanma hakkının ihlal edildiği ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

25. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özünün başvuru konusu davada temyiz iddialarının Dairece incelenmemesine yönelik olması nedeniyle ihlal iddialarının adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer alan karar hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

 (1) Genel İlkeler

28. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.

29. Anayasa’nın 36. maddesinin ikinci fıkrasında, hiçbir mahkemenin görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda Anayasa"nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı, kişilere davanın görüldüğü mahkemeden uyuşmazlığa ilişkin bir karar verilmesini isteme güvencesini de sağlar. Öte yandan Sözleşme"yi yorumlayan AİHM de Sözleşme"nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkeme hakkı şeklinde genel bir hakkı düzenlediğini kabul etmekte ve bu hakkın karar hakkını da içerdiğini ifade etmektedir (İbrahim Demiroğlu [GK], B. No: 2017/15698, 26/7/2019 § 54).

30. Mahkeme kararlarının hukuka uygun olup olmadığına yönelik uyuşmazlığın çözümlenmek üzere bir yargı makamı önüne taşınması kanun yoluna başvurma olarak nitelendirilmektedir. Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Adil yargılanma hakkı bir mahkeme kararına karşı üst yargı yollarına başvurabilmeyi güvence altına almamakla birlikte gerek suç isnadına bağlı yargılamalarda gerekse medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin yargılamalarda istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise bu kanun yolları yönünden de adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerin sağlanması gerekir (Hasan İşten, B. No: 2015/1950, 22/2/2018, § 37).

31. Demokratik bir toplumda vazgeçilmez bir hak niteliğindeki adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkeme hakkı; uyuşmazlığın bir mahkeme önüne getirilebilmesini, dava konusu edilen uyuşmazlığa ilişkin esaslı iddia ve savunmaların yargı merciince incelenerek değerlendirilmesini ve bir karara bağlanmasını, ayrıca verilen kararın icra edilmesini gerektirir. Buna göre mahkeme hakkı; mahkemeye erişim hakkı, karar hakkı ve kararın icrası hakkını içerir. Karar hakkı genel itibarıyla mahkeme önüne getirilen uyuşmazlığın karara bağlanmasını isteme hakkını ifade eder. Zira dava hakkını kullanan bireyin asıl amacı uyuşmazlık konusu ettiği talebinin esasıyla ilgili olarak davanın sonunda bir karar elde edebilmektir. Bir başka ifadeyle dava sonucunda şayet bir karar elde edilemiyorsa dava açmanın da bir anlamı kalmayacaktır. Öte yandan karar hakkı bireylerin sadece yargılama sonucunda şeklî anlamda bir karar elde etmelerini güvence altına almaz. Bu hak aynı zamanda dava konusu edilen uyuşmazlığa ilişkin esaslı taleplerin yargı merciince bir sonuca bağlanmasını da gerektirir (bazı farklarla bkz. İbrahim Demiroğlu, § 55).

32. Mahkemenin önündeki uyuşmazlığı karara bağlarken taraflardan birinin iddia ve savunmasına bağlı kalarak buna karşı diğer tarafın öne sürdüğü esaslı itirazları tartışmadan yargılamayı sonuçlandırması hâlinde -ortada şeklî anlamda bir karar bulunsa bile- gerçek anlamda bir yargılama yapıldığından bahsedilemeyecektir. Bu durumda uyuşmazlığa karşı yargı yolunun teorik olarak açık olması pratikte bir anlam ifade etmeyecek, böylece mahkeme hakkı ve dolayısıyla adil yargılanma hakkı bir yanılsamadan ibaret kalacaktır (Emin Arda Büyük [GK], B. No: 2017/28079, 2/7/2020, §§ 51) .

33. Mahkemenin önündeki uyuşmazlığın esasını incelememesi sadece adil yargılanma hakkını zedelemekle kalmaz, aynı zamanda davanın konusunu oluşturan medeni hakkın bağlantılı bulunduğu diğer (maddi) hak ve özgürlükler yönünden etkili başvuru hakkının ihlal edilmesine de yol açabilir. Yargısal başvuru yolları, çoğunlukla bir hak veya özgürlükle bağlantılı uyuşmazlıkların çözüme kavuşturulması amacıyla ihdas edilmiştir. Kişiler dava açmak suretiyle mahkemelerden hak ve özgürlükleriyle ilgili olarak yargısal koruma talep etmektedir. Bireylerin yargısal koruma taleplerine cevap vermek, bu bağlamda dava konusu uyuşmazlığın esasını inceleyerek iddia ve savunmaları değerlendirdikten sonra davayı karara bağlamak yargı mercilerinin anayasal yükümlülüğüdür.

34. Bununla birlikte öngörülen yükümlülüğün mutlak olmadığı da belirtilmelidir. Bu bağlamda mahkeme hakkının görülmekte olan bir davanın yargılama usulü kuralları gereğince esasının incelenemeyeceği durumlara özgü olarak neticelenmiş olmasını da (düşme, açılmamış sayılma, karar verilmesine yer olmadığı, süre aşımı vb.) yasaklamadığı belirtilmelidir. Davanın usule ilişkin haklı bazı nedenlerle reddedilmesi, karar hakkı yönünden bir sorun oluşturmaz. Zira söz konusu hakkın sağladığı güvence bakımından önemli olan husus, açıldığı sırada davanın -usule ilişkin sorunlar hariç- uyuşmazlığın esasını çözüme kavuşturma potansiyeline sahip olmasıdır (bazı farklarla bkz. İbrahim Demiroğlu, § 56).

35. Ayrıca adil yargılanma hakkı davanın sonucuna yönelik bir güvence içermemektedir. Anılan hak yargılama sürecinin adil olarak yürütülmesini temin edecek birtakım usul güvenceleri sunmaktadır. Dolayısıyla bireysel başvuru incelemelerinde adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirme yapılırken davanın sonucuna ilişkin bir çıkarım yapılması mümkün değildir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin tarafların öne sürdüğü ve esasa etkili olan iddiaların -mahkeme hakkının gereği olarak- derece mahkemelerince işin mahiyetinin gerektirdiği ölçüde incelenip incelenmediğini denetleme görevi bulunmaktadır (Emin Arda Büyük, §§ 52, 55).

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

36. Somut olayda değerlendirilmesi gereken mesele, başvurucunun temyiz iddialarının incelememesinin mahkeme hakkının unsurlarından olan karar hakkını ihlal edip etmediğidir.

37. Başvurucu 15/5/2014 tarihli dilekçesinde ayrıntılı bir şekilde iddialarını dile getirerek kararı temyiz etmiştir (bkz. § 10). Yargıtay 23. Hukuk Dairesi ise taraf teşkili sağlanmaksızın işin esasına girilerek hüküm kurulmasını gözönüne alarak hükmü bozmuş ve diğer temyiz iddialarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar vermiştir.

38. Bozmadan sonra Mahkeme taraf teşkilini sağlamış, davayı kısmen kabul ederek sözleşmenin geçersizliğinin tespitine, maddi ve manevi tazminat istemlerinin ise feragat nedeniyle reddine karar vermiştir. Başvurucunun bozmadan önceki iddialarını yineleyerek kararı temyiz etmesi üzerine bu sefer Daire "bozmanın kapsamı dışında kesinleşmiş olan yönlere ilişkin temyiz itirazları incelenemeyeceği" gerekçesiyle temyiz iddialarını reddederek hükmü onamıştır.

39. Yargıtay tarafından bozulan bir mahkeme hükmünün bozma kararı kapsamı dışında kalan kısımları kesinleşir. Kesinleşmeden bahsedebilmek için bu hususun ilgili tarafça temyiz sebebi olarak ileri sürülmemiş olması veya Yargıtay tarafından reddedilmesi gerekir. Bu durum usule ilişkin kazanılmış hak olarak nitelendirilmiştir. Usule ilişkin kazanılmış hak müessesesi 6100 sayılı Kanun"da düzenlenmemiş ancak Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu kararı ile hukuk dünyasında varlık kazanmıştır.

40. Başvuru konusu yargılamada ise Daire, taraf teşkili sağlanmadığı gerekçesiyle işin esasına girmeksizin -başvurucunun diğer temyiz itirazlarını incelemeden- bozma kararı vermiştir. Mahkemece taraf teşkiline ilişkin usuli eksiklik giderildikten sonra verilen kararın temyizi aşamasında ise bu sefer Daire "bozmanın kapsamı dışında kesinleşmiş olan yönlere ilişkin temyiz itirazları incelenemeyeceği" gerekçesiyle temyiz itirazlarını incelememiştir. Bu durumda Dairenin her iki kararında da başvurucunun temyiz itirazlarının incelenmediği açıktır. Dolayısıyla ortada Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu kararı kapsamında davanın karşı tarafı lehine oluşmuş usuli bir kazanılmış hakkın varlığından söz edilemeyeceği anlaşılmaktadır.

41. Buna göre başvurucunun uyuşmazlığa ilişkin temyiz iddialarının incelenmemesi suretiyle kanun yolunu etkili bir şekilde kullanma imkânının ortadan kaldırıldığı dolayısıyla başvurucunun temyiz iddialarına yönelik karar hakkından yoksun bırakıldığı anlaşıldığından mahkeme hakkının unsurlarından olan karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

42. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

43. Başvurucu, sözleşme kapsamında kazanacağı bağımsız bölümlerden kar elde edemediğini, üçüncü kişilerle yaptığı hukuki işlemlerin geçersiz hale geldiğini, tahsil ettiği paraları iade etmek zorunda kalması sebebiyle ticari faaliyetlerinin sekteye uğrayacağını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

44. Başvuruda Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varıldığından başvurucunun bu iddiaları hakkında ayrıca değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.

C. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden

45. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

46. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yeniden yargılama yapılması talebinde bulunmuştur.

47. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

48. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

49. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü"nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

50. Somut başvuruda başvurucunun temyiz iddialarının incelenmemesi nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki karar hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin Daire kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

51. Bu durumda karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Yargıtay (kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin işlerinin devredildiği Yargıtayın ilgili Dairesine gönderilmesini sağlamak üzere İstanbul Anadolu 17. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

52. Anayasa Mahkemesinin yukarıda aktarılan değerlendirmesi ve vardığı sonuç yalnızca karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin olup davanın esasına ilişkin bir tespit içermemektedir.

53. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adil yargılanma hakkı kapsamında karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla Yargıtay (kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin işlerinin devredildiği Yargıtayın ilgili Dairesine gönderilmesini sağlamak üzere İstanbul Anadolu 17. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2015/288, K.2015/344) GÖNDERİLMESİNE,

D. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 6/10/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

 

Hemen Ara