AYM 2017/7090 Başvuru Numaralı MUSTAFA KAHRAMAN Başvurusuna İlişkin Karar

Abaküs Yazılım
Birinci Bölüm
Esas No: 2017/7090
Karar No: 2017/7090
Karar Tarihi: 6/10/2021

AYM 2017/7090 Başvuru Numaralı MUSTAFA KAHRAMAN Başvurusuna İlişkin Karar

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MUSTAFA KAHRAMAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/7090)

 

Karar Tarihi: 6/10/2021

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Volkan SEVTEKİN

Başvurucu

:

Mustafa KAHRAMAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; açık görüş (ziyaret) hakkının sınırlandırılması ve öğrenim gören çocuklara hafta sonu ziyaret yasağı konulması nedenleriyle aile hayatına saygı hakkının, sınavlara girişin yasaklanması nedeniyle eğitim hakkının, mal varlığına elkoyma tedbiri uygulanması nedeniyle mülkiyet hakkının, ceza infaz kurumunda eğitim ve iyileştirme faaliyetlerinin kısıtlanması ile tutukluluk sürecindeki bazı uygulamalar nedeniyle kötü muamele yasağının ve kötü muamele yasağıyla bağlantılı olarak eşitlik ilkesinin, telefonla görüşme hakkının sınırlandırılması nedeniyle haberleşme hakkının, avukat görüşmelerinin kayıt altına alınması nedeniyle adil yargılanma hakkının, ayrıca ceza infaz kurumunda tutulan günlüğe el konulması nedeniyle de özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 2/1/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebi kabul edilmiş ve başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

9. Türkiye 15 Temmuz 2016 gecesi silahlı bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış ve Bakanlar Kurulu tarafından ülke genelinde 21/7/2016 tarihinden itibaren doksan gün süreyle olağanüstü hâl (OHAL) ilan edilmesine karar verilmiştir. OHAL süreci üçer aylık sürelerle uzatılarak 18/7/2018 tarihine kadar devam etmiştir. Darbe teşebbüsüne ilişkin süreç, OHAL ilanı, OHAL döneminin gerektirdiği tedbirlere ilişkin detaylı açıklamalar Anayasa Mahkemesinin Aydın Yavuz ve diğerleri ([GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-20, 47-66) kararında yer almaktadır.

10. Darbe teşebbüsü öncesinde hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucu, 15 Temmuz 2016 tarihli darbe teşebbüsü sonrasında terör örgütü [Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY)]üyesi olduğu iddiasıyla Tarsus Sulh Ceza Hâkimliğinin 19/7/2016 tarihli kararı ile tutuklanmıştır.

11. Başvurucu, Silifke M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna konulmuş ve 3/8/2016 tarihinde Menemen T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna (Ceza İnfaz Kurumu) nakledilmiştir.

A. Açık Görüş Hakkının Sınırlandırılmasına İlişkin Süreç

12. Ceza İnfaz Kurumu İdare ve Gözlem Kurulu (İdare ve Gözlem Kurulu) Başkanlığının 23/8/2016 tarihli ve "Açık Görüşün İki Ayda Bir Yapılması Hakkında Karar" başlıklı kararıyla açık görüşlerin iki ayda bir yapılmasına karar vermiştir. Kararda, bu uygulamanın 17/6/2005 tarihli ve 25848 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren Hükümlü ve Tutukluların Ziyaret Edilmeleri Hakkında Yönetmelik"in (Ziyaret Yönetmeliği) 5. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi gereğince devletin güvenliğine karşı, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı, millî savunmaya karşı, devlet sırlarına karşı suçlardan ve casusluk ile 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında olan suçlardan hükümlü ve tutuklu olanlara yönelik olduğu belirtilmiştir.

13. Başvurucunun söz konusu karara karşı yaptığı şikâyet, Karşıyaka İnfaz Hâkimliğinin (İnfaz Hâkimliği) 19/9/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Kararda; ceza infaz kurumunda ziyaretlerin güvenlik zafiyetine yol açmayacak şekilde yaptırılmasının esas olduğu vurgulanarak kurumun fiziki şartları, personel sayısı, açık ziyaret ya da kapalı ziyaret alanlarının hacmi, ziyaretçi saatleri ile ziyaretçi sayısı dikkate alındığında alınan kararda takdir hakkının kötüye kullanıldığına dair bir bulguya rastlanmadığı belirtilmiştir.

14. İnfaz Hâkimliği kararına karşı yapılan itiraz, kararın usule ve mevzuata uygun olduğu gerekçesiyle Karşıyaka 2. Ağır Ceza Mahkemesinin (Ağır Ceza Mahkemesi) 14/10/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

15. Nihai karar 21/10/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

16. UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgelerden "Açık Görüşün İki Ayda Bir Yapılması Hakkında Karar" başlıklı 23/8/2016 tarihli kararın İdare ve Gözlem Kurulu Başkanlığının 18/6/2018 tarihli kararıyla kaldırıldığı anlaşılmıştır. Kararda, Ceza İnfaz Kurumunda barındırılan hükümlü ve tutuklu sayısı ile açık ve kapalı görüş mahallinin sayısı gözönüne alınarak yapılan değerlendirme neticesinde ayda bir açık görüş yaptırılmasına karar verildiği belirtilmiştir.

B. Hükümlü ve Tutukluların Öğrenim Gören Çocuklarının Hafta Sonu Ziyaretlerinin OHAL Süresince Yasaklanmasına İlişkin Süreç

17. İdare ve Gözlem Kurulu Başkanlığının 24/11/2016 tarihli ve "Hükümlü ve Tutukluların Öğrenim Gören Çocuklarının Hafta Sonu Ziyareti" başlıklı kararıyla tutuklu ve hükümlülerin öğrenim gören çocuklarının hafta sonu ziyaretlerinin OHAL süresince yasaklanmasına karar verilmiştir.

18. Söz konusu kararda 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile bu Kanun dayanak alınarak çıkarılan Ziyaret Yönetmeliği kapsamında hükümlü ve tutukluların ziyaretçileri ile görüştürüldüğü, ziyaret günleri ve saatleri ile ziyaretçi sayısının fiziki yapı ve kapasite dikkate alınarak ceza infaz kurumu tarafından belirleneceği vurgulanmıştır. 24/11/2016 tarihi itibarıyla Ceza İnfaz Kurumunda toplam tutuklu ve hükümlü sayısının 1.158"e ulaştığı, yaklaşık 800 kişinin FETÖ/PDY"ye ve PKK terör örgütüne yardım, üye olma veya anayasal düzene karşı işlenen suçlardan tutuklu olduğu, öğrenim gören çocukların hafta sonu gerçekleştirdiği ziyaretlerde artış gözlenmesine rağmen Ceza İnfaz Kurumunda görevli personel sayısının ciddi oranda azaldığı ifade edilmiştir. Kararda; meydana gelebilecek müessif bir olayı bastırmada zorluklar yaşanabileceği ve yeterli zaman aralığının olmadığı belirtilerek Ceza İnfaz Kurumunun mevcudu, düzeni, görüş sıklığı, ziyaretçi sayısı, güvenlik ve asayiş durumu dikkate alınarak bu yöndeki kararın tüm tutuklu ve hükümlüler yönünden ve OHAL süresince kısıtlı olmak üzere verildiği belirtilmiştir.

19. Başvurucu, söz konusu karara karşı yaptığı itirazına bir cevap alamadığı iddiasında bulunmuştur.

C. Sınavlara Girişin Yasaklanmasına İlişkin Süreç

20. 22/11/2016 tarihli ve 29896 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 677 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (677 sayılı OHAL KHK"sı) uyarınca terör örgütü üyeliği veya bu örgütlerin faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar nedeniyle tutuklu veya hükümlü olanların ülke genelinde uygulanan merkezî sınavlar ile eğitim ve öğretim kurumları ile kamu kurum ve kuruluşları tarafından yapılan ya da yaptırılan sınavlara girişleri OHAL süresince yasaklanmıştır.

21. Ceza İnfaz Kurumu Eğitim Kurulu (Eğitim Kurulu) Başkanlığının 24/11/2016 tarihli ve "Kurumda Uygulanacak Eğitim ve İyileştirme Kararı" başlıklı kararıyla belirtilen 677 sayılı OHAL KHK"sı kapsamında olan tutuklu ve hükümlülerin söz konusu sınavlara katılmamalarına karar verilmiştir.

22. Üniversite öğrencisi olduğunu belirten başvurucunun söz konusu karara karşı yaptığı şikâyet, İnfaz Hâkimliğinin 9/12/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Kararda; eğitim hakkına 677 sayılı OHAL KHK"sı kapsamında kısıtlama getirildiği, Anayasa"da düzenlenen eğitim ve öğrenim hakkının sadece kanunla ve zorunlu hâllerde kısıtlanabileceği, devletin güvenliği için gerekli tedbirlerin yine devlet tarafından alınmasının zorunlu olduğu, bu kapsamda Eğitim Kurulunca verilen kararda herhangi bir isabetsizliğin bulunmadığı şeklinde değerlendirmelere yer verilmiştir.

23. İnfaz Hâkimliği kararına karşı yapılan itiraz, kararın usule ve mevzuata uygun olduğu gerekçesiyle Ağır Ceza Mahkemesinin 4/1/2017 tarihli kararıyla -bireysel başvuru sonrasında- reddedilmiştir.

24. Nihai kararın 16/1/2017 tarihinde başvurucuya tebliğ edildiği anlaşılmaktadır.

25. 6/2/2018 tarihli ve 7083 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabul Edilmesine Dair Kanun"un 4. maddesiyle 677 sayılı OHAL KHK"sında yer alan söz konusu düzenleme kanunlaşmıştır.

D. Tedbir Kararına İlişkin Süreç

26. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 27/7/2016 tarihinde başvurucunun da aralarında olduğu şüphelilerin gerçek ve tüzel kişiler ile kamu kurum ve kuruluşlarının uğradığı zararın tazmini amacıyla devir ve temliki ile bunlarla ilgili hak tesisini önlemek veya tasarruf yetkisini kısıtlamak için şüphelilere ait taşınmazların tapu kütüğü ile kara, deniz ve hava ulaşım araçlarının kayıtlı bulunduğu sicillere şerh konulması talep edilmiştir.

27. Talebi kabul eden Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliğince 29/7/2016 tarihinde, başvurucu ile diğer şüphelilerin taşınmazları, hak ve alacakları ile vadeli ve vadesiz mevduat hesapları, maaşlı çalışanların ise maaş hesaplarına son aldıkları maaşları kadar paranın aylık harcamalar için kullanılmak üzere o ay içinde çekilmesine izin verildikten sonra arta kalan tutara elkoyma tedbiri uygulanmasına karar verilmiştir. Kararda 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 128. maddesi ile 27/7/2016 tarihli ve 29783 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanan 668 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname"nin 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ı) bendi dayanak olarak gösterilmiştir.

28. Kararın gerekçesinde, atılı suçun işlendiğine ve mal varlığının suçtan elde edilmiş olduğuna dair kuvvetli suç şüphesinin mevcut olduğunu gösterir bazı somut delillere rastlanmış olduğu belirtilmiştir.

29. Anılan karara başvurucu ve bir kısım şüphelinin itirazı Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 31/8/2016 tarihli kararı ile kesin olarak reddedilmiştir.

30. Öte yandan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Memur Suçları Soruşturma Bürosunun 17/11/2016 tarihli yazısında, Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 29/7/2016 tarihli kararı ile bir kısım şüpheli hakkında mal varlıklarına konulan tedbirin kaldırılmasına karar verilmesi talep edilmiştir.

31. Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliğinin 21/11/2016 tarihli kararıyla talep kabul edilerek başvurucunun da aralarında bulunduğu bir kısım şüphelinin mal varlıkları üzerindeki tedbir kaldırılmıştır.

32. Başvurucu, Kargı İlçesi Trafik Tescil ve Denetleme Büro Amirliğinin 22/11/2016 tarihli yazısı uyarınca adına kayıtlı aracının kaydı üzerine Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliğince konulan tedbirin devam ettiğini belirtmiştir.

33. UYAP üzerinden yapılan 9/1/2020 tarihli sorgulamada başvurucunun araç kaydı üzerinde herhangi bir tedbir bulunmadığı, tedbirin kaldırıldığı anlaşılmıştır.

E. Eğitim ve İyileştirme Faaliyetlerine İlişkin Süreç

34. İdare ve Gözlem Kurulu Başkanlığının 19/10/2016 tarihli ve "Tutuklular Hakkında Uygulanacak Eğitim ve İyileştirme Faaliyetlerinin Uygulanması" başlıklı kararıyla FETÖ/PDY soruşturmaları kapsamında tutuklananlara eğitim ve iyileştirme faaliyeti verilmemesine karar verilmiştir. Karar gerekçesinde; OHAL sürecinin devam ettiği ve FETÖ/PDY soruşturmaları kapsamında tutuklanan kişilerin sayıca yüksek olduğu belirtilerek herhangi bir güvenlik zafiyeti yaşanmaması amacıyla söz konusu tedbirin alındığı vurgulanmıştır. Bu doğrultuda tutukluların güvenliğinin sağlanması, örgütsel faaliyetlerinin engellenebilmesi, terör örgütlerinin bu kişileri yönlendirmesinin, bu kişilere emir ve talimat vermesinin önüne geçilebilmesi amacıyla FETÖ/PDY soruşturmalarından tutuklananlara eğitim ve iyileştirme faaliyetlerinin verilmemesinin uygun olduğu şeklinde değerlendirmelere yer verilmiştir. Kararda, Bakanlık Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün 22/1/2007 tarihli Ceza İnfaz Kurumlarının Tahsisi, Nakil İşlemleri ve Diğer Hükümler Hakkında Genelgesi (Genelge) kapsamında İdare ve Gözlem Kurulu Başkanlığının bu yönde yetkisinin bulunduğu ifade edilmiştir. Anılan Genelge"de hükümlü ve tutukluların işledikleri suçlara, kurumdaki davranışlarına, ilgi ve yeteneklerine göre gruplandırılarak güvenlik bakımından tehlike oluşturmadıkları ölçüde iyileştirme programlarına katılabilecekleri belirtilmiştir. Yine Genelge"de iyileştirme programlarının amaca aykırı sonuçlar verdiği tespit edilen mahpuslar yönünden bu uygulamaya son verilebileceği veya gerekli değişikliklerin yapılabileceği ifade edilmiştir.

35. Başvurucunun söz konusu karara karşı yaptığı şikâyet, İnfaz Hâkimliğinin 17/11/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Karar gerekçesinde, İdare ve Gözlem Kurulu kararının gerekçesi tekrarlanarak kararın mevzuata uygun şekilde verildiği belirtilmiştir.

36. İnfaz Hâkimliği kararına karşı yapılan itiraz, Ağır Ceza Mahkemesinin 8/12/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

37. Nihai karar 15/12/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

38. UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgelerden "Tutuklular Hakkında Uygulanacak Eğitim ve İyileştirme Faaliyetlerinin Uygulanması" başlıklı 19/10/2016 tarihli kararın İdare ve Gözlem Kurulu Başkanlığının 8/6/2018 tarihli kararıyla kaldırıldığı anlaşılmıştır. Kararda FETÖ/PDY soruşturmaları kapsamında tutuklu bulunan kişilerin sayısı, hükümlü ve tutukluların kişisel özellikleri, Ceza İnfaz Kurumunun düzeni ile güvenliği dikkate alınarak yapılan değerlendirme neticesinde söz konusu kararın kaldırıldığı belirtilmiştir.

F. Haberleşme Araçlarının Kısıtlanmasına İlişkin Süreç

39. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının (Başsavcılık) Ceza İnfaz Kurumuna gönderdiği "tedbir" konulu 29/7/2016 tarihli yazısında; 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (667 sayılı OHAL KHK"sı) ile 5275 sayılı Kanun"un 114. ve 115. maddeleri hatırlatılarak tutukluların ziyaretçi kabulüne, yazılı haberleşmeleri ile telefonla görüşmelerine ilişkin olarak soruşturmanın selameti bakımından soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısının kısıtlamalar koyabileceği belirtilmiştir. FETÖ/PDY"ye üye olmak gibi eylemlerden ötürü hâlen ceza infaz kurumlarında tutuklu bulunanların örgütsel emir ve talimat alıp vermelerinin engellenmesi amacıyla ve 5275 sayılı Kanun"un ilgili maddeleri uyarınca bazı tedbirlerinin uygulanmasına karar verilmiştir. Bu kapsamda 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 309., 312., 313. ve 314. maddelerinden tutuklu bulunanların 8/8/2016 tarihine kadar (avukat ve noter görüşü hariç) ziyaretçi kabulünün yasaklanmasına, bu tarihten itibaren de OHAL uygulamasının devamı süresince on beş günde bir kez görüş yaptırılmasına, ayrıca telefon, mektup ve faks gibi haberleşme araçlarını kullanmasının OHAL uygulamasının devamı süresince yasaklanmasına karar verildiği bildirilmiştir.

40. UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgelerden İdare ve Gözlem Kurulu Başkanlığının 24/8/2016 tarihli kararıyla 667 sayılı OHAL KHK"sının 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendinde yer alan hüküm doğrultusunda belirtilen suçlardan tutuklu olanlar ve ilk defa tutuklanarak ceza infaz kurumuna gelen tutukluların 28/8/2016 tarihinden itibaren ve OHAL"in devamı süresince on beş günde bir telefonla haberleşme hakkından faydalandırılmasına karar verilmiştir.

41. Başvurucu, söz konusu Başsavcılık işlemine karşı 19/9/2016 tarihli dilekçe ile itirazda bulunmuştur. İtirazında özellikle telefonla haberleşme hakkının kısıtlanamayacağını belirtmiştir. İnfaz Hâkimliği 26/9/2016 tarihli kararla görevsizlik kararı vermiştir. Kararda; söz konusu işlemin ceza infaz kurumunun bir tasarrufu olmadığı, bu nedenle Cumhuriyet savcısının soruşturma aşamasında verdiği tedbir kararlarına karşı genel hükümlere göre sulh ceza hâkimliğine itiraz edilebileceği açıklanmıştır.

42. Başvurucunun İnfaz Hâkimliği kararına karşı yaptığı itiraz, kararın usule ve mevzuata uygun olduğu gerekçesiyle Ağır Ceza Mahkemesinin 14/10/2016 tarihli kararıyla kesin olarak reddedilmiştir.

43. Kesinleşen görevsizlik kararı sonrası İzmir 7. Sulh Ceza Hâkimliğinin 3/11/2016 tarihli kararıyla başvurucunun talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde; tedbir kararının 667 sayılı OHAL KHK"sına dayandığı, 5275 sayılı Kanun"un 114. ve 115. maddeleri uyarınca soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısının tutukluların ziyaretçi kabulüne, yazılı haberleşmeleri ile telefonla görüşmelerine ilişkin olarak kısıtlamalar koyabileceği vurgulanmıştır. Diğer yandan talebin Hâkimliğe geldiği tarih itibarıyla tedbir kararının sona ermesi sebebiyle başvurucunun bu aşamada hukuki bir menfaatinin bulunmadığı açıklanmıştır.

44. Başvurucunun anılan karara itirazı, İzmir 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 17/11/2016 tarihli kararıyla kesin olarak reddedilmiştir.

45. Nihai karar 12/12/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

46. Bu süreçten ayrı olarak başvurucunun 19/9/2016 tarihli aynı dilekçesinin İzmir 3. Sulh Ceza Hâkimliğince de (D. İş 2016/3157) değerlendirildiği ve 31/10/2016 tarihli kararla benzer gerekçe ile başvurucunun talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verildiği anlaşılmaktadır. Bu karara karşı başvurucunun itirazı da İzmir 4. Sulh Ceza Hâkimliğinin 28/12/2016 tarihli kararıyla kesin olarak reddedilmiştir.

47. UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgelerden Başsavcılığın tüm ceza infaz kurumlarında ortak bir uygulamanın yürütülmesi amacıyla bu defa Ceza İnfaz Kurumuna gönderdiği 7/10/2016 tarihli yazıda, 29/7/2016 tarihli "tedbir" konulu yazısında uygulanmasına karar verilen tedbirlerin kaldırıldığının bildirildiği anlaşılmıştır. Anılan yazıda, FETÖ/PDY"ye üye olmak eyleminden ceza infaz kurumunda tutuklu bulunanlar hakkında 8/8/2016 tarihine kadar bazı tedbirlerin uygulanmasına karar verilmiş ise de OHAL uygulamasının uzatılmış olması nedeniyle 29/7/2016 tarihli yazıda belirtilen tedbirlerde değişiklik yapılması ihtiyacının oluştuğu ifade edilmiştir. Bu kapsamda FETÖ/PDY soruşturması kapsamında tutuklanarak ceza infaz kurumunda barındırılan şüpheliler hakkında avukatları ile görüştürülmeleri, telefon görüşmeleri (15 günde 1 defa olmak üzere 10 dakikayı geçmeyecek şekilde) ve ziyaretçileri ile görüştürülmeleri hususlarında 667 sayılı OHAL KHK"sının ilgili hükümleri hatırlatılmıştır.

G. Avukatla Görüşmelerin Kayıt Altına Alınmasına İlişkin Süreç

48. Başsavcılığın Ceza İnfaz Kurumuna gönderdiği 23/7/2016 tarihli yazısı ile 667 sayılı OHAL KHK"sının 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (d) bendi uyarınca FETÖ/PDY"ye üye olma ve darbeye kalkışma suçlarından tutuklu olarak barındırılan kişilerin avukatları ile görüştürülmeleri esaslarına ilişkin bilgi verildiği anlaşılmaktadır.

49. Başvurucu 12/8/2016 tarihli dilekçesiyle Ceza İnfaz Kurumundaki birtakım kısıtlamalarla birlikte avukatıyla yaptığı görüşmenin kamera kaydına alınması uygulamasının kaldırılmasını talep etmiştir.

50. Başvurucunun şikâyetlerini inceleyen İnfaz Hâkimliği 24/8/2016 tarihli kararıyla avukatla yapılan görüşmenin kamera kaydına alınmaması talebiyle ilgili şikâyetin reddine, diğer şikâyetlerin kabulüne karar vermiştir. Kararda; Başsavcılıkça uygulanmasına karar verilen bazı tedbirlerin 8/8/2016 tarihine kadar uygulandığı hatırlatılmış, ziyaret ve haberleşme hakkı ile kütüphaneden yararlanma taleplerine ilişkin şikâyetlerin ilgili mevzuat uyarınca kabul edildiği ancak 667 sayılı OHAL KHK"sı uyarınca avukatla yapılan görüşmenin kamera kaydına alınmaması talebinin reddedildiği şeklinde değerlendirmelere yer verilmiştir.

51. Bu karara karşı yapılan itirazlar üzerine Ağır Ceza Mahkemesinin 8/9/2016 tarihli kararıyla, Cumhuriyet savcısının itirazı kabul edilerek İnfaz Hâkimliğinin 24/8/2016 tarihli kararının kaldırılmasına kesin olarak karar verilmiştir. Karar gerekçesinde, Cumhuriyet savcısının soruşturma aşamasında verdiği tedbir kararlarına karşı genel hükümlere göre sulh ceza hâkimliğine itiraz edilebileceği, söz konusu tedbir kararına konu şikâyetlerin infaz hâkimliğinin görev alanına girmediği açıklanmıştır.

52. Anılan kararın kesinleşmesi sonrası İzmir 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin 31/10/2016 tarihli (D. İş 2016/3170) kararıyla başvurucunun talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Karar gerekçesinde; tedbir kararının 667 sayılı OHAL KHK"sına dayandığı, 5275 sayılı Kanun"un 114. ve 115. maddeleri uyarınca soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısının tutukluların ziyaretçi kabulüne, yazılı haberleşmeleri ile telefonla görüşmelerine ilişkin olarak kısıtlamalar koyabileceği vurgulanmıştır. Diğer yandan talebin Hâkimliğe geldiği tarih itibarıyla tedbir kararının sona ermesi sebebiyle başvurucunun bu aşamada hukuki bir menfaatinin bulunmadığı belirtilmiştir.

53. Başvurucunun itirazı da İzmir 4. Sulh Ceza Hâkimliğinin 28/12/2016 tarihli kararıyla kesin olarak reddedilmiştir.

54. Nihai kararın 4/1/2017 tarihinde başvurucuya tebliğ edildiği anlaşılmaktadır.

H. Başvurucunun Günlüğüne El Konulmasına İlişkin Süreç

55. Başsavcılığın Ceza İnfaz Kurumuna gönderdiği 3/10/2016 tarihli yazısı ile terör örgütüne üye olma suçundan hükümlü ve tutuklu olarak barındırılan kişilerin kendi aralarında paylaştıkları bilgilerin (haberleşme notu) örgütsel faaliyetlerinin engellenebilmesi amacıyla tespit edilerek bir örneğinin derhâl ilgili Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmesi istenmiştir.

56. Ceza İnfaz Kurumunda 8/11/2016 tarihinde yapılan arama sırasında başvurucunun kaldığı koğuşta başvurucuya ait günlük (defter) bulunmuş ve 3/10/2016 tarihli yazı gereğince günlüğün fotokopisi 14/11/2016 tarihinde Başsavcılığa gönderilmiştir. Yazı ekindeki inceleme raporuna göre söz konusu günlüğün Mektup Okuma Komisyonunca incelenmesi üzerine günlükte kişi ve kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgiler ile devletin egemenlik alametlerine ve organlarının saygınlığına yönelik küçük düşürücü ifadeler olduğu değerlendirildiğinden günlüğe el konulduğu belirtilmiştir.

57. Ayrıca İdare ve Gözlem Kurulu Başkanlığının 15[14]/11/2016 tarihli kararıyla günlüğe el konulmasına karar verilmiştir. Söz konusu kararda 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanan Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük"ün (İnfaz Tüzüğü) 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasında belirtilen "Kurumlarda, oda ve eklentilerinde, hükümlünün üst ve eşyasında habersiz olarak her zaman arama yapılabilir."" hükmü gereği yapılan aramada başvurucunun koğuşunda bulunan günlükte Mektup Okuma Komisyonunca uygunsuz ifadelerin bulunduğunun değerlendirildiği belirtilmiştir. Bu kapsamda 3/10/2016 tarihli Başsavcılık yazısı gereği adli soruşturmada değerlendirilmek üzere ilgili Cumhuriyet başsavcılığına gönderileceğinden günlüğe el konulduğu açıklanmıştır.

58. Başvurucu 14/11/2016, 17/11/2016 ve 25/11/2016 tarihli şikâyet dilekçelerinde; yapılan aramada koğuşundaki dolabında bulunan, günlük olarak tuttuğu ve savunma amaçlı notlarının da yer aldığı defterine el konulmasının hukuka aykırı olduğunu belirterek özel hayat, ifade hürriyeti ve savunmanın kutsallığı çerçevesinde kalan yazıları bulunan defterinin tarafına teslimini talep etmiştir. Diğer yandan defterinin günlük bölümünün değilse de en azından yargı mercilerine yapacağı başvurularında savunmasına dayanak olarak kullanacağı (defterinin arka tarafındaki) notlarının fotokopisinin verilmesi talebinde bulunmuştur.

59. Cumhuriyet savcısı yazılı mütalaasında İdare ve Gözlem Kurulu Başkanlığının 15/11/2016 tarihli kararının usule ve mevzuata uygun olduğunu bildirmiştir.

60. İnfaz Hâkimliğinin 5/12/2016 tarihli kararıyla başvurucunun şikâyeti reddedilmiştir. Kararın gerekçesinde; İnfaz Tüzüğü"nün ilgili hükmü gereği yapılan arama sonucunda adli soruşturmada değerlendirilmek ve ilgili Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmek üzere el konulan başvurucuya ait günlüğün kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgiler içerdiği, defterde devletin egemenlik alametlerine ve organlarının saygınlığına yönelik küçük düşürücü ifadelerin bulunduğu, bu nedenle İdare ve Gözlem Kurulu kararının ilgili mevzuata uygun olduğu vurgulanmıştır.

61. Bu defa başvurucu; İnfaz Hâkimliği kararına karşı itirazında, günlük olarak tuttuğu defterinde 150-160 sayfa arasında yazı olup hangi sayfanın ve hangi yazıların elkoyma kararına dayanak teşkil ettiğinin belirtilmediği gibi herhangi bir suç isnadında bulunulmadan ve somut bir delil ya da emare gösterilmeden özel ve şahsi defterine el konularak birçok temel hak ve hürriyetin ihlal edildiğini belirtmiştir. Başvurucunun itirazı Ağır Ceza Mahkemesinin 23/12/2016 tarihli kararıyla kararın usule ve mevzuata uygun olduğu gerekçesiyle kesin olarak reddedilmiştir.

62. Nihai kararın 30/12/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edildiği anlaşılmaktadır.

63. Anayasa Mahkemesinin 28/1/2020 tarihli Ceza İnfaz Kurumuna gönderdiği yazıda; İdare ve Gözlem Kurulu Başkanlığının 15/11/2016 tarihli kararıyla el konulan ve adli soruşturmada değerlendirilmek üzere Başsavcılığa gönderilen günlükle ilgili olarak adli soruşmanın akıbeti ve sonuçlanıp sonuçlanmadığı, el konulan günlüğün başvurucuya teslim edilip edilmediği hususlarında bilgi ve belgelerin gönderilmesi istenmiştir.

64. Anayasa Mahkemesinin yazısı üzerine Ceza İnfaz Kurumunun 11/2/2020 tarihli yazısında; söz konusu günlük fotokopisinin 14/11/2016 tarihli yazı ile Başsavcılığa gönderildiği, Başsavcılığın da bu fotokopiyi 15/11/2016 tarihli yazı ile Tarsus Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiği, 30/1/2020 tarihinde de Tarsus Cumhuriyet Başsavcılığından yazı akıbetinin sorulduğu, Tarsus Cumhuriyet Başsavcılığının 3/2/2020 tarihli yazısı ile -7/9/2016 tarihli ve 2016/546 sayılı yetkisizlik kararıyla- Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği ve 2016/104109 soruşturma kapsamına alındığının bildirildiği belirtilmiştir. Bu defa 4/2/2020 tarihli yazıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından adli soruşturmada değerlendirilmek üzere gönderilen günlük fotokopisinin ve soruşturma dosyanın akıbetinin sorulduğu ancak konu hakkında bilgi verilmediği, başvurucuya ait günlüğün hâlihazırda Ceza İnfaz Kurumunda muhafaza edildiği bildirilmiştir.

65. Diğer yandan Anayasa Mahkemesinin 3/2/2020 tarihli yazısı üzerine İnfaz Tüzüğü"nün 46. maddesine göre Ceza İnfaz Kurumunda yapılan aramada başvurucunun kaldığı koğuştaki dolabında bulunan günlüğe el konulması kararının usulüyle ilgili ve kararı alacak makama ilişkin yasal çerçeve hakkında Bakanlık Mevzuat Genel Müdürlüğünün 4/5/2020 tarihli yazısında açıklamalarda bulunulmuştur. Bu kapsamda arama işlemlerinin Anayasa"nın “Özel hayatın gizliliği” kenar başlıklı 20. maddesi, 5275 sayılı Kanun"un “Arama” kenar başlıklı 36. maddesi ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Üye Devletlere Avrupa Cezaevi Kuralları Hakkında REC (2006) 2 sayılı tavsiye kararlarının “Arama ve Kontroller” başlığını taşıyan 54. maddesi ile uyumluluk içinde olan İnfaz Tüzüğü"nün 46. maddesi uyarınca yerine getirildiği belirtilmiştir. Arama işlemlerinde adli soruşturma kapsamında değerlendirilen bir materyale rastlanılması durumunda 5271 sayılı Kanun"un ve 1/6/2005 tarihli ve 25832 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanan Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği"nin ilgili hükümleri uyarınca işlem yapıldığı, harici durumları kapsamına alan elkoyma işlemlerine yönelik başkaca mevzuat hükümlerinin bulunmadığı bildirilmiştir.

66. UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgelerden Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 31/7/2018 tarihli kararı ile başvurucunun FETÖ/PDY üyesi olduğu gerekçesiyle mahkûmiyetine ve hükmen tutukluluk hâlinin devamına karar verildiği anlaşılmaktadır. Anılan karara karşı başvurucunun istinaf başvurusu Adana Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesinin 25/2/2019 tarihli kararı ile esastan reddedilmiş ve başvurucunun temyiz istemi de Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 4/11/2020 tarihli kararı ile esastan reddedilerek hüküm onanmıştır.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

67. Anayasa Mahkemesi daha önceki içtihatlarında, tutuklunun eğitim hakkının sınırlandırılmasına dayanak oluşturan mevzuata (Müjdat Gürbüz, B. No: 2017/36529, 23/5/2018, §§ 56-59); ceza infaz kurumunda eğitim ve iyileştirme faaliyetleriyle ilgili mevzuat ile kötü muamele yasağı ve bununla bağlantılı olarak eşitlik ilkesine ilişkin mevzuata (İbrahim Kaptan, B. No: 2017/30510, 18/7/2018, §§ 15-30); tutuklunun telefonla haberleşme hakkına ilişkin mevzuata (Bayram Sivri, B. No: 2017/34955, 3/7/2018, §§ 18-26) ve tutuklunun ceza infaz kurumunda avukatı ile yaptığı görüşmelerinin sınırlandırılmasıyla ilgili -görüşmelerin infaz koruma görevlisi nezaretinde ve kamera kaydına alınarak gerçekleştirilmesine ilişkin- mevzuata (Ahmet Sil (2), B. No: 2017/20969, 28/6/2018, §§ 25-30) yer vermiştir.

68. 5275 sayılı Kanun"un "Oda ve eklentilerinde bulundurulabilecek kişisel eşyalar" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"(1) Kapalı ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlülerin oda ve eklentilerinde bulundurabilecekleri veya bulunduramayacakları kişisel eşya, gıda, tıbbî malzeme ve diğer ihtiyaç maddeleri yönetmelikle düzenlenir."

69. 5275 sayılı Kanun’un "Arama" kenar başlıklı 36. maddesi şöyledir:

"(1) Kurumlarda, odalar ve eklentilerinde, hükümlülerin üst ve eşyasında habersiz olarak her zaman arama yapılabilir. Her ay bir kez mutlaka arama yapılır.

 (2) Aramalar, gerektiğinde dış güvenlik görevlileri veya kolluk kuvvetleriyle veya diğer kamu görevlilerince ortaklaşa gerçekleştirilebilir."

70. 5275 sayılı Kanun’un "Disiplin cezalarının niteliği ve uygulama koşulları" kenar başlıklı 37. maddesi şöyledir:

"(1) Hükümlü hakkında kurumda, düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, … yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumları, kusurlu olarak ihlâl ettiğinde, eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre Kanunda belirtilen disiplin cezaları uygulanır.

 (2) Suç oluşturan eylemlerden dolayı açılan kamu davası, disiplin soruşturması yapılmasını ve cezanın uygulanmasını engellemez."

71. 5275 sayılı Kanun"un "Yönetim tarafından alınabilecek tedbirler" kenar başlıklı 49. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Kurumun düzeninin ve kişilerin güvenliklerinin ciddî tehlikeyle karşı karşıya kalması hâlinde, asayiş ve düzeni sağlamak için Kanunda açıkça belirtilmeyen diğer tedbirler de alınır. Tedbirlerin uygulanması, disiplin cezasının verilmesine engel olmaz."

72. 5275 sayılı Kanun’un "Hükümlünün mektup, faks ve telgrafları alma ve gönderme hakkı" kenar başlıklı 68. maddesi şöyledir:

"(1) Hükümlü, bu maddede belirlenen kısıtlamalar dışında, kendisine gönderilen mektup, faks ve telgrafları alma ve ücretleri kendisince karşılanmak koşuluyla, gönderme hakkına sahiptir.

(2) Hükümlü tarafından gönderilen ve kendisine gelen mektup, faks ve telgraflar; mektup okuma komisyonu bulunan kurumlarda bu komisyon, olmayanlarda kurumun en üst amirince denetlenir.

 (3) Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmez.

 (4) Hükümlü tarafından resmî makamlara veya savunması için avukatına gönderilen mektup, faks ve telgraflar denetime tâbi değildir."

73. İnfaz Tüzüğü"nün 46. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Kurumlarda, oda ve eklentilerinde, hükümlünün üst ve eşyasında habersiz olarak her zaman arama yapılabilir. Kurumun tamamında her ay bir kez mutlaka arama yapılır. Oda ve eklentilerinde yapılacak aramalarda bir hükümlü hazır bulundurulur.

...

(4) Aramalar, gerektiğinde dış güvenlik görevlileri veya kolluk kuvvetleriyle ya da diğer kamu görevlilerince ortaklaşa gerçekleştirilebilir.

..."

74. İnfaz Tüzüğü"nün "Oda ve eklentilerinde bulundurulabilecek kişisel eşyalar" kenar başlıklı 95. maddesi şöyledir:

"(1) Kapalı kurumlarda bulunan hükümlülerin oda ve eklentilerinde bulundurabilecekleri veya bulunduramayacakları kişisel eşya, gıda, tıbbî malzeme ve diğer ihtiyaç maddeleri yönetmelikle düzenlenir."

75. 17/6/2015 tarihli ve 25848 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza İnfaz Kurumlarında Bulundurulabilecek Eşya ve Maddeler Hakkında Yönetmelik"in (Eşya Yönetmeliği) 15. maddesinin son fıkrası şöyledir:

"Ceza infaz kurumu işyurdu yönetim kurulunca kantinde satışına karar verilen, bu Yönetmelikte sayılmayan ve kurum güvenliğini tehlikeye düşürmeyen eşyaların stok oluşturmayacak şekilde koğuş, oda ve eklentilerde bulundurulmasına izin verilebilir."

76. Adlî ve Önleme Aramaları Yönetmeliği"nin (Yönetmelik) "Tanımlar" kenar başlıklı 4. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...

El koyma: Suçun veya tehlikelerin önlenmesi amacıyla veya suçun delili olabileceği veya müsadereye tâbi olduğu için, bir eşya üzerinde, rızası olmamasına rağmen, zilyedin tasarruf yetkisinin kaldırılması işlemini,

...

ifade eder."

77. Yönetmelik"in "Aramada emir ya da karar kapsamı dışında elde edilen bulgular ve ele geçirilen kişiler" kenar başlıklı 10. maddesi şöyledir:

"Usulüne uygun yapılan aramada;

a) Yapılmakta olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmakla birlikte, karar veya yazılı emirde konu edilmeyen,

b) Yapılmakta olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmayan ancak, diğer bir suçun işlendiği şüphesini uyandırabilecek,

bir delil elde edilirse; bu delil koruma altına alınır ve durum Cumhuriyet başsavcılığına derhâl bildirilerek el koyma işlemini gerçekleştirmek için Cumhuriyet savcısından yeni bir yazılı emir istenir. Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hâllerde ise kolluk âmirinin yazılı emriyle kolluk görevlileri elkoyma işlemini gerçekleştirebilir.

Hâkim kararı olmaksızın elkoyma işlemi, yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını elkoymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi hâlde elkoyma kendiliğinden kalkar.

Bu tür aramada, aramanın amacı ve konusu dışında ele geçirilen ve haklarında tutuklama veya yakalama kararı bulunan kişiler, evrakıyla birlikte Cumhuriyet başsavcılığına sevk edilir."

78. Yönetmelik"in "Önleme aramalarında elde edilen bilgi ve bulgular ile yakalanan şüpheliler hakkında yapılacak işlemler" kenar başlıklı 24. maddesi şöyledir:

"Önleme aramalarında elde edilen ve adlî soruşturmalarda kullanılabilecek bilgi, bulgu ve şüpheliler hakkında 10 uncu madde hükümleri uygulanır.

Aramanın konusu ve kapsamı içinde olan, ancak suç unsuru oluşturmayan eşya, geçici olarak koruma altına alınır ve aramaya sebep teşkil eden husus sona erdiğinde ilgiliye teslim edilir."

79. Yönetmelik"in "Hâkimden önleme araması kararı alınması gerekmeyen hâller" kenar başlıklı 25. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Aşağıdaki hâllerde yapılacak aramalarda ayrıca bir arama emri ya da kararı gerekmez:

a) Devletçe kamu hizmetine özgülenmiş bina ve her türlü tesislere giriş ve çıkışın belirli kurallara tâbi tutulduğu hâllerde, söz konusu tesislere girenlerin üstlerinin veya üzerlerindeki eşyanın veya araçlarının aranmasında,

..."

B. Uluslararası Hukuk

80. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı" kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:

"(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.

(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir."

81. Özel hayata saygı hakkına kamu makamlarının keyfî bir şekilde müdahale etmesinin önlenmesi, Sözleşme"nin 8. maddesi ile sağlanan güvenceler kapsamında yer almaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), özel hayata saygı hakkı kapsamında bulunan bir menfaate devletin müdahale ettiğini tespit ettiğinde Sözleşme"nin 8. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen koşulları incelemektedir. Buna göre kamu makamlarının müdahalesinin yasal bir dayanağı bulunup bulunmadığı, anılan fıkrada yer alan meşru amaçlara dayalı ve demokratik bir toplumda gerekli ve orantılı olup olmadığı araştırılmaktadır (Dudgeon/Birleşik Krallık [GK], B. No: 7525/76, 22/10/1981, § 43; Olsson/İsveç No.1 [GK], B. No: 10465/83, 24/3/1988; De Souza Ribeiro/Fransa [BD], B. No: 22689/07, 13/12/2012, § 77).

82. AİHM, ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi güvenliğin ve düzenin korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda mahkûmların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebileceğini kabul etmiştir. Ancak bu durumda dahi hükümlü ve tutukluların haklarına yönelik herhangi bir sınırlama makul ve ölçülü olmalıdır (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 5947/72 ..., 25/3/1983, §§ 99-105).

83. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin (11/1/2006 tarihli oturumda kabul edilmiş olan) Üye Devletlere Avrupa Cezaevleri Kuralları Hakkında REC (2006) 2 sayılı Tavsiye Kararı"na ek 54. maddenin (mahpusların arama ve kontrollerine dair) ilgili kısmı şöyledir:

"Arama ve Kontroller

54.1. Personelin, aşağıda sayılan yer ve kişilerin üzerinde arama yaparken uymak zorunda olduğu detaylı prosedürler olmalıdır.

a. Mahpusların yaşadığı, çalıştığı ve toplandığı her yer;

b. Mahpuslar;

c. Ziyaretçiler ve onların eşyaları; ve

d. Personel

54.2. Bu tür aramaların gerekli olduğu durumlar ve aramaların biçimi ulusal mevzuatta belirtilmelidir.

54.3. Personele, aradıkları kişilerin insan onuruna ve kişisel eşyalarına karşı saygılı

davranmak suretiyle, herhangi bir firar veya suç eşyası gizleme teşebbüsünü ortaya

çıkaracak ve önleyecek şekilde arama eğitimi verilmelidir.

54.4. Aranan kişiler, arama yöntemleri nedeniyle küçük düşürülmemelidir.

..."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

84. Anayasa Mahkemesinin 6/10/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Açık Görüş Hakkının Sınırlandırıldığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

85. Başvurucu, açık görüş hakkının iki ayda bir olacak şekilde sınırlandırılması nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

86. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü"nün (İçtüzük) 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereği bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.

87. Somut olayda İnfaz Hâkimliği kararına itiraz üzerine Ağır Ceza Mahkemesinin 14/10/2016 tarihli nihai kararının başvurucu tarafından öğrenildiği 21/10/2016 tarihinden itibaren otuz günlük başvuru süresi geçtikten sonra 2/1/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşılmıştır.

88. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Öğrenim Gören Çocuklarının Hafta Sonu Ziyaretlerinin OHAL Süresince Yasaklanmasına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

89. Başvurucu, hükümlü ve tutukluların öğrenim gören çocuklarının hafta sonu ziyaretlerinin OHAL süresince engellenmesi yönündeki uygulama nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ve bu husustaki itirazına bir cevap alamadığı gibi itirazının kayda dahi alınmadığını ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

90. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:

"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."

91. 6216 sayılı Kanun"un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."

92. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir hak arama yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).

93. Somut olayda başvurucu, aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasını doğrudan Anayasa Mahkemesine yaptığı bireysel başvuruda dile getirmektedir. Diğer bir ifadeyle ceza infaz kurumu kararına karşı başvurucu bir şikâyette bulunmadığından yargısal mercilerce bir değerlendirme yapılamamıştır. Söz konusu karara karşı şikâyette bulunduğunu iddia etmişse de şikâyetine cevap alamaması üzerine ilgili adli makamları harekete geçirmek için başvurucunun bir başvurusu bulunmamaktadır. Başvurucu anılan tespitin aksine bir iddia ve delil de sunmamıştır. Buna göre başvuruya konu olayın -bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği- bu aşamada Anayasa Mahkemesi tarafından incelenmesinin mümkün olmadığı değerlendirilmiştir. Neticede başvurucunun hukuk sisteminde mevcut yargısal yolları tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.

94. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Eğitim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

95. Başvurucu; tutuklu bulunduğu süre zarfında Anadolu Üniversitesi Sosyoloji Bölümüne kayıt yaptırdığını ancak tutuklu olması nedeniyle ara sınavlara giremediğini, kendisi gibi terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla tutuklu olanların OHAL süresince sınavlara girmesinin yasaklandığını belirtmiştir. Başvurucu, eğitim hayatını sürdüremediğini dile getirerek eğitim hakkının ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

96. Anayasa"nın başvurucunun iddiasının değerlendirilmesinde dayanak alınacak 42. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz."

97. Anayasa Mahkemesi önceki kararlarında eğitim hakkının yükseköğrenim seviyesini de kapsadığına (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 28; İhsan Asutay, B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 36), belli bir zamanda mevcut olan eğitim kurumlarına etkili bir biçimde erişimin sağlanmasını güvence altına aldığına (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 68) ve kamu otoritelerine bireyin eğitim ve öğrenim almasını engellememe şeklinde bir negatif ödev yüklediğine (Adem Öğüt ve diğerleri, B. No: 2014/20527, 22/11/2017, § 44; Yüksel Baran, B. No: 2012/782, 26/6/2014, § 36) karar vermiştir.

98. Bununla birlikte Anayasa’nın 42. maddesi, devlete ceza infaz kurumlarında bulunan tutuklu ve hükümlülere eğitim ve öğrenim imkânı sağlanması yönünde pozitif bir yükümlülük yüklememiştir (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, § 71).

99. Tutuklu ve hükümlülerin eğitim hakkına yönelik değerlendirmelerde tutuklu ve hükümlüler açısından ceza infaz kurumunda bulunmanın doğal ve kaçınılmaz sonuçları gözönünde tutulmalıdır. Zira tutuklu ve hükümlülerin temel hak ve hürriyetlere genel olarak sahip olmaları, bu hakların tutuklu ve hükümlüler için ceza infaz kurumu dışındaki bireyler kadar güvence altına alındığı anlamında değerlendirilmemelidir. Ceza infaz kurumlarının işlevi ve amacı kapsamında tutuklu ve hükümlülerin hakları ceza infaz kurumuna girmekle zaten sınırlanmıştır. Eğitim hakkı için de aynı değerlendirme mümkündür (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, § 73).

100. Başvuru konusu olayda tutuklu olan başvurucu, OHAL"in devamında ve Ceza İnfaz Kurumunda tutulduğu süre boyunca yükseköğrenim faaliyetlerini sürdüremediğini ileri sürmüştür. Anayasa Mahkemesinin önceki içtihadında da belirtildiği üzere kapalı ceza infaz kurumlarında bulunan mahpusların tam zamanlı eğitime erişimlerinin engellenmesi, başka bir ifadeyle kapalı ceza infaz kurumunda tutuldukları süre zarfında tam zamanlı eğitim faaliyetlerine devam edememeleri Anayasa"nın 42. maddesinin birinci fıkrası kapsamında eğitim hakkından yoksun bırakılma olarak değerlendirilemez (Seyran Çakmakcı, B. No: 2014/16310, 19/4/2018, § 23; Müjdat Gürbüz, § 133).

101. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun eğitim hakkının ihlali iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

102. Başvurucu, mal varlığına el konulduğunu belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

103. Anayasa"nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir." denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa"nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20).

104. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 4/7/2013 tarihli ve E.2013/8830, K.2013/18335 sayılı, 23/9/2013 tarihli ve E.2013/14435, K.2013/21106 sayılı ve 14/12/2015 tarihli ve E.2014/19906, K.2015/19237 sayılı ilamlarından da anlaşıldığı üzere 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesinde düzenlenen yol, bir yandan başvurucunun maruz kaldığı elkoyma işleminin hukuka aykırılığının tespitini, diğer yandan da uğradığı zararın tazmini imkânını sağlamaktadır. Bu nedenle 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi ile öngörülen hukuk yolu başvurucunun şikâyetleri açısından erişilebilir ve elverişli bir çözüm olanağı ve makul ölçüde bir başarı imkânı sunmaktadır (Mehmet Ali Aslan, B. No: 2013/2429, 30/3/2016, § 28).

105. Somut olayda başvurucu hakkında FETÖ/PDY üyeliği suçlamasıyla yürütülen ceza soruşturması kapsamında başvurucunun mal varlığına tedbir konulmuş ve söz konusu tedbir işlemi 21/11/2016 tarihinde kaldırılmıştır (bkz. § 31). Anayasa Mahkemesi, elkoyma tedbirinin hukuka aykırı olmasından dolayı mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin olarak 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğunu kabul etmiştir (Nuray Işık, B. No: 2014/7561, 28/9/2016, §§ 58-69). Bu doğrultuda başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarını 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi ile öngörülen hukuk yolunda ileri sürmeden bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır.

106. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun mal varlığına tedbir konulmasına ilişkin şikâyetinin de diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

D. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Sosyal ve Sportif Faaliyetlere Katılmasının Sınırlandırıldığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

107. Başvurucu, tutuklu olarak barındırıldığı ceza infaz kurumunda eğitim ve iyileştirme faaliyetlerinin kısıtlanması nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

108. Anayasa Mahkemesi; söz konusu ihlal iddiasına ilişkin temel ilkeleri ortaya koyduğu ve değerlendirmelerde bulunduğu kararında, bu türden bir kısıtlamanın ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi ceza infaz kurumunda güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir, makul gerekliliklere dayandığını belirtmiştir. Öte yandan Anayasa Mahkemesi; başvurucunun günde en az bir saat açık havada gezinme imkânına sahip olduğunu, bu süre zarfında açık havada egzersiz yapma gibi sportif faaliyetlerde bulunabileceğini, kitap ve dergi dâhil sakıncalı olmayan her türlü süreli ya da süresiz yayına erişme ve bilgi edinme konusunda herhangi bir engellemeyle karşılaşmadığını ve söz konusu uygulamanın geçici nitelikte olduğunu, ayrıca başvurucunun hastalıklarının tedavisi ile ruh ve beden sağlığının korunması hususunda tıbbi destek alamadığına ve dış dünya ile makul ölçüde ilişki kuramadığına dair herhangi bir iddiasının da bulunmadığını tespit etmiştir. Tüm bu değerlendirmeler ışığında Anayasa Mahkemesi, makul gerekliliklere dayanan geçici tedbir mahiyetindeki uygulamanın niteliğinden kaynaklanan ve tutukluluğa ilişkin kaçınılmaz olarak ortaya çıkan elemin ötesinde Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası yönünden asgari ağırlık derecesinin aşılmadığı sonucuna ulaşarak kötü muamele yasağına yönelik bir ihlalin olmadığına karar vermiştir (İbrahim Kaptan, §§ 49-65).

109. Somut olayda, başvurucunun şikâyeti yönünden anılan karardan ayrılmayı gerektirecek bir husus bulunmamaktadır.

110. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Ceza İnfaz Kurumunda Kötü Muameleye Maruz Kalındığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

111. Başvurucu; ceza infaz kurumuna nakil ile geldiği gün kurum görevlilerince neredeyse tamamen çıplak olarak arama yapıldığını, üç kişilik olarak dizayn edilmiş koğuşta kötü şartlarda altı kişi ile birlikte kaldığını, kaldığı yerin temiz olmadığını, verilen gıdaların da yetersiz olması gibi uygulamalar nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

112. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).

113. Ceza infaz kurumundaki tutulma koşullarına ilişkin şikâyetler yönünden ilgili mevzuat (ilgili mevzuat için bkz. Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, §§ 47-50) gereğince başvurucunun iddialarını iletebileceği ve yapıldığını iddia ettiği kötü muameleye derhâl son verilmesini isteyebileceği idari ve yargısal mercilerin bulunduğu görülmektedir. İlgili hükümler kapsamında başvurucu, şikâyetlerini öncelikle yetkili yargısal mercilere iletip tutulma yeri ve koşulları sebebiyle kötü muameleye maruz bırakıldığını ileri sürebilecek ve bu koşulların en kısa zamanda uygun hâle getirilmesini isteyebilecekken bu yollara başvurmamıştır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Mehmet Baransu, B. No: 2015/8046, 19/11/2015, § 30). Başvurucunun şikâyetleri dikkate alındığında mevcut başvuru yollarının ulaşılabilir, şikâyetleri açısından telafi imkânına sahip ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte olmadığını söyleyebilmeyi mümkün kılan bir sebep bulunmadığından başvuru yollarının tüketilmesi kuralına istisna tanınmasını gerektiren bir durumun da olmadığı görülmektedir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Didem Tütenk, B. No: 2013/7525, 10/6/2015, §§ 40, 41).

114. Dolayısıyla başvurucunun şikâyetlerini, varsa bu konudaki kanıtlarını öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere iletmeden, hak ihlali iddialarını öncelikle bu makamların değerlendirmesini ve çözüme kavuşturmasını beklemeden, doğrudan Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.

115. Açıklanan gerekçelerle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasıyla ilgili olarak idari ve/veya yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

E. Kötü Muamele Yasağıyla Bağlantılı Olarak Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

116. Başvurucu; eğitim ve iyileştirme faaliyetlerine yönelik birtakım engellemelerin ayrımcılık saikiyle FETÖ/PDY soruşturmaları kapsamında tutuklanan kişilere uygulandığını, diğer tutuklu ve hükümlülere ayrımcı bir müdahalede bulunulmadığını belirterek eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

117. Anayasa Mahkemesi, söz konusu ihlal iddiasına ilişkin temel ilkeleri ortaya koyduğu ve değerlendirmelerde bulunduğu kararında bu yöndeki şikâyeti kötü muamele yasağıyla bağlantılı olarak eşitlik ilkesi kapsamında incelemiştir. Anayasa Mahkemesi, yalnızca FETÖ/PDY soruşturmaları kapsamında tutuklanan kişilerin eğitim ve iyileştirme faaliyetlerine katılmasına izin verilmemesine karar verildiğini ve terör suçlarından tutuklu ya da hükümlü olanlar dâhil diğer mahpuslar hakkında bu yönde bir kısıtlamaya gidilmediğini belirterek öncelikle başvurucuya yönelik farklı muamelede bulunulduğunu tespit etmiştir. Anayasa Mahkemesi, her ne kadar başvurucuya farklı bir muamelede bulunulduğu açık olsa da somut olaya konu muamelenin objektif ve makul bir sebebe dayandığını ve kullanılan yöntemin ölçülü olduğunu değerlendirerek kötü muamele yasağıyla bağlantılı olarak ele alınan eşitlik ilkesine ilişkin bir ihlalin olmadığı sonucuna ulaşmıştır (İbrahim Kaptan, §§ 66-82).

118. Somut olayda, başvurucunun şikâyeti yönünden anılan karardan ayrılmayı gerektirecek bir husus bulunmamaktadır.

119. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

F. Telefonla Görüşme Hakkının Kısıtlandığına İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

120. Başvurucu, telefonla haberleşme hakkının haksız şekilde sınırlandırıldığını belirterek aile hayatına saygı hakkı ve haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

121. Anayasa Mahkemesince 667 sayılı OHAL KHK"sının 6. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi uyarınca terör suçlarından tutuklu bulunan kişilerin olağanüstü hâlin devamı süresince telefonla haberleşme hakkından ancak on beş günde bir ve ilgili bentte sayılan kişilerle sınırlı olarak on dakikayı geçmemek üzere faydalanabileceklerine ilişkin uygulama aile hayatına saygı hakkı ve haberleşme hürriyeti kapsamında incelenmiştir (Bayram Sivri, § 42).

122. Bu çerçevede OHAL koşullarının gerektirdiği kamu düzeninin korunması ihtiyacı ile ceza infaz kurumunun güvenliğini ve disiplinini sağlama amacı doğrultusunda -isnat edilen suçun ağırlığı da dikkate alınarak- başvurucunun aile fertleriyle olan ilişkisinin sürdürülmesini engellemeyen telefonla haberleşme hakkının sınırlandırılması şeklindeki söz konusu müdahalede kamu makamları tarafından güdülen meşru amaç ile başvurucunun bireysel yararı arasında adil bir dengenin kurulduğu, demokratik toplumda gerekli olan müdahalenin ulaşılmak istenen amaçla ölçülü olduğu sonucuna varılmıştır (Bayram Sivri, § 71).

123. Somut olayda, FETÖ/PDY üyesi olma ve anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçları kapsamında yürütülen soruşturma sürecinde Başsavcılık 29/7/2016 tarihli yazı ile soruşturmanın selameti açısından telefonla haberleşme hakkının kullanmasını OHAL süresince yasaklamıştır. Sonrasında İdare ve Gözlem Kurulu Başkanlığının 24/8/2016 tarihli kararı ile OHAL"in devamı süresince ve 28/8/2016 tarihinden itibaren telefonla haberleşme hakkından on beş günde bir faydalanılmasına karar verilmiştir (bkz. §§ 39, 40).

124. Başvurucu telefonla haberleşmenin kısıtlanamayacağını belirterek Başsavcılık kararına karşı 19/9/2016 tarihinde itiraz etmişse de itiraz tarihi öncesinde İdare ve Gözlem Kurulunca tutukluların telefonla haberleşme hakkından -on beş günde bir- faydalanmalarına karar verilmiştir. Diğer bir ifade ile başvurucunun nakil geldiği 3/8/2016 ile 28/8/2016 tarihleri arasındaki yirmi beş günlük sürede telefonla haberleşme hakkının Başsavcılıkça tümden kısıtlanmasının yürütülen soruşturma ve OHAL koşullarından kaynaklandığı, ayrıca uygulamanın belirli kategorideki suçlardan tutuklu bulunanları kapsadığı, başvurucu ile benzer durumdaki kişilere farklı bir uygulama yapıldığının ortaya konulamadığı anlaşılmaktadır.

125. Öte yandan başvurucunun OHAL süresince telefonla haberleşme hakkına getirilen -on beş günde bir defa olmak üzere on dakikayı geçmeyecek şekilde- kısıtlamaya ilişkin olarak yukarıda belirtilen (bkz. §§ 121, 122) benzer yöndeki kararda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektirecek bir husus da bulunmamaktadır.

126. Açıklanan gerekçelerle bir ihlalin bulunmadığı açık olan başvurunun bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

G. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiası

127. Başvurucu, ceza infaz kurumunda avukat görüşmelerinin kamera kaydına alınması uygulaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

128. 6216 sayılı Kanun"un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu kapsamda karmaşık veya zorlama şikâyetler, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki şikâyetler, başvurucunun ihlal iddialarını temellendiremediği şikâyetler ile temel haklara yönelik bir ihlalin olmadığı açık olan şikâyetler açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Cemal Günsel [GK], B. No: 2016/12900, 21/1/2021, § 21).

129. Görüldüğü üzere Anayasa Mahkemesi ancak temellendirilebilmiş bir bireysel başvuruyu inceler. Başvurucuların şikâyetlerini hem maddi hem hukuki olarak temellendirme zorunluluğu bulunmaktadır. Maddi dayanaklar yönünden başvurucuların yükümlülüğü şikâyetlerine konu temel olay ve olguları açıklamak, bunlara ilişkin delilleri Anayasa Mahkemesine sunmak, hukuki dayanak yönünden yükümlülüğü ise bireysel başvuruya konu temel hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiğini özü itibarıyla açıklamaktır (Cemal Günsel, § 22).

130. Nitekim 6216 sayılı Kanun"un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasına ilave olarak İçtüzük"ün 59. maddesinde de başvurucuların yükümlülükleri kapsamında şikâyetin maddi ve hukuki temellerine başvuru formu ve eklerinde yer verilmesi gerektiği açıkça belirtilmiş, böylece başvuru koşullarının öngörülebilirliği kuvvetlendirilmiştir (Cemal Günsel, § 23).

131. Bireysel başvuru incelemesinde Anayasa Mahkemesi, kamu gücü eylem ve işlemleri ile mahkeme kararlarının Anayasa"ya uygunluğunun ve müdahale gerekçelerinin denetimini kendiliğinden yapmaz. Bu sebeple başvurucunun başvurusunun esasını ve bu kapsamda kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığını Anayasa Mahkemesine inceletebilmesi için öncelikle kendisinin ihlal iddialarını gerekçelendirmesi, buna ilişkin olay ve olguları açıklaması ve delillerini sunması zorunludur (Cemal Günsel, § 24).

132. Anayasa Mahkemesinin başvurucunun yerine geçerek ihlal iddialarını gerekçelendirme, olay ve olguları ortaya koyma ve delil toplama görev ve yükümlülüğü bulunmamaktadır. Söz konusu yükümlülükler başvurucuya aittir (Cemal Günsel, § 25).

133. Başvurucuların anılan yükümlülüklere uymamaları hâlinde şikâyetlerini temellendiremedikleri için başvuruları açıkça dayanaktan yoksun bulunabilir. Anayasa Mahkemesi temellendirmeye ilişkin incelemesini her başvurunun somut koşullarında yapar. Kuşkusuz başvurucuların bu yükümlülüklere ellerinde olmayan nedenlerle uymamalarının ikna edici gerekçelerini Anayasa Mahkemesine sunmaları ya da Anayasa Mahkemesinin bu durumu işin niteliğinden anlaması hâli müstesnadır (Cemal Günsel, § 26).

134. Somut olayda başvurucu, hakkındaki ceza davasında yargılama devam ederken Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuş ve Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruyu karara bağladığı tarih itibarıyla mahkûmiyet hükmünün kesinleştiği anlaşılmıştır (bkz. § 66). Başvurucu, soruşturma ve yargılama süreçlerinde müdafiiyle görüşmelerinin kamera kaydına alındığı ileri sürmüşse de bu iddiasının aksine istinaf dilekçesinde başvurucunun "Gözaltında olduğum günden bu güne kadar hiçbir müdafi yardımından şahsım yararlandırılmamıştır." şeklinde ve yine temyiz dilekçesinde de "Adana Barosunca atanan müdafi tutuklu bulunduğum cezaevine gelerek benimle hiç görüşmemiştir. Yargılama boyunca hiçbir müdafi ile görüşme sağlanmamıştır." şeklinde beyanda bulunduğu anlaşılmaktadır. Buna göre başvurucu; avukatıyla yaptığı görüşmelerin kamera kaydına alınması uygulamasına maruz kaldığını, diğer bir ifade ile soyut ve genel ifadelerle ileri sürdüğü ihlal iddialarını temellendirememiştir.

135. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

H. Özel Hayata Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

136. Başvurucu, ceza infaz kurumunda yapılan aramada dolabında ele geçirilen günlük olarak tuttuğu ve savunmalarında kullanacağı bilgilerin de bulunduğu defterine el konulmasının haksız olduğunu belirtmiştir. Günlüğünün kendisine özel olduğunu ve kimsenin bunu okuma hakkının bulunmadığını ifade eden başvurucu; günlüğüne el konulması nedeniyle özel hayatının gizliliği, düşünce ve kanaat hürriyeti, etkili başvuru hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

137. Bakanlık görüşünde, başvurucu tarafından ileri sürülen şikâyetlerin Anayasa’nın 20. maddesine ilişkin Anayasa Mahkemesi içtihatları ışığında yorumlanmasının uygun olacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarına atıfla başvurucunun özel hayatının ihlal edilip edilmediği değerlendirilirken bu hakka yapıldığı iddia edilen müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 20. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır.

138. Görüşte, başvurucunun kaldığı koğuştaki aramanın Tüzük"ün 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası kapsamında yapıldığı, dolayısıyla ilgili hükmün kanunilik şartını karşıladığı ve başvurucunun defterine el konulmasına ilişkin kararın ceza infaz kurumunun güvenliğinin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesine yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı ifade edilmiştir. Bakanlıkça ayrıca; başvurucunun tutmuş olduğu günlükte kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgiler ile devletin egemenlik alametlerine ve organlarına yönelik küçük düşürücü ifadelerin bulunduğunun ceza infaz kurumu Mektup Okuma Komisyonu tarafından değerlendirildiği, kullanılan bu takdir hakkının mevzuata uygun olduğunun da İnfaz Hâkimliği ve Ağır Ceza Mahkemesinin yeterli gerekçe içeren kararlarıyla açıklandığı bildirilmiştir. Sonuç olarak söz konusu kararların adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfîlik içermediği ve başvurucunun özel hayatına saygı hakkı ile ceza infaz kurumundaki düzeni sağlama ve suçun işlenmesini önleme amaçları arasında orantılı bir dengenin gözetildiğini belirtilmiştir.

139. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında, koğuşunda yapılan arama ve günlüğüne elkoyma işlemlerinin usulüne uygun şekilde yapılmadığını, aradan dört yıl geçmesine rağmen günlük içeriğiyle ilgili idari bir soruşturma açılmadığı gibi adli bir soruşturma/kovuşturma konusu yapılmadığını ifade etmiştir. Bununla birlikte koğuş dolabında bulunan herhangi bir şekilde mektup sayılamayacak -haberleşme amacıyla yazmadığı- ve aleni olmayan günlüğüne el konulmasının özel hayata saygı hakkına müdahale oluşturduğunu, ayrıca ceza infaz kurumunda günlük tutulamayacağının söylenemeyeceğini belirten başvurucu, kimsenin vâkıf olmadığı günlüğünün Mektup Okuma Komisyonu tarafından uygunsuz bulunması ile başlayan hukuka aykırı sürecin özel hayata saygı hakkını ihlal ettiğini iddia etmiştir.

2. Değerlendirme

140. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak 20. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes, özel hayatına ...saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın...gizliliğine dokunulamaz..

Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.

..."

141. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun iddialarının özünün özel hayatına ilişkin birtakım yazılarının yer aldığı günlüğüne el konulması olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle başvurucunun ceza infaz kurumu dışındakilerle iletişim kurmasını sağlayan bir materyal özelliği taşımayan, mektup niteliğinde de olmayan günlüğüne el konulmasına ilişkin tüm şikâyetlerinin Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

142. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Müdahalenin Varlığı

143. Özel hayat kavramı eksiksiz bir tanımı bulunmayan geniş bir kavramdır. Bu kapsamda korunan hukuki değer esasen kişisel bağımsızlıktır. Özel hayata saygı hakkının kapsamının belirlenmesinde bireyin kişiliğini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi kavramı temel alınmaktadır. Anılan hak; herkesin istenmeyen bütün müdahalelerden uzak, kendine özel bir ortamda yaşama hakkına sahip olduğuna işaret etmekle birlikte kişiliğin serbestçe geliştirilmesiyle uyumlu birçok hukuki menfaati de içermektedir (Serap Tortuk, B. No: 2013/9660, 21/1/2015, §§ 31-36; Bülent Polat [GK], B. No: 2013/7666, 10/12/2015, §§ 61-63; Ata Türkeri, B. No: 2013/6057, 16/12/2015, §§ 30-32; Tevfik Türkmen [GK], B. No: 2013/9704, 3/3/2016, §§ 50-52).

144. Anayasa"nın 19. maddesi gereğince hükümlü ve tutukluların (mahpusların) özel ve aile hayatının sınırlanması hukuka uygun olarak ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz ve doğal bir sonucudur. Öte yandan ceza infaz kurumlarında bulunan mahpusların oda ve eklentilerinde bulundurabilecekleri kişisel eşyalarına kamu makamlarının keyfî bir şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi, özel hayata saygı hakkı kapsamında Anayasa"nın 20. ve Sözleşme"nin 8. maddesi ile sağlanan güvenceler arasında yer almaktadır. Bu bağlamda tutuklu ve hükümlülerin başka bir kimsenin bilmesini ve öğrenmesini istemediği kişisel yazılarının yer aldığı günlüklerine -yetkili merci dışında- sınırlı bir denetlenmenin ötesinde doğrudan yapılan bir incelemeyle dahi bireyin özel yaşamına müdahale söz konusu olabilmektedir.

145. Somut olayda İdare ve Gözlem Kurulu, başvurucunun bir başkasına iletilmesi veya yayımlanma amacının olmadığı anlaşılan, gün içinde yaşadığı olayları ve hissettiği duygularını kaleme aldığı -kişiye özel- yazılarının bulunduğu günlüğüne el konulmasına karar vermiştir. Dolayısıyla anılan işlemlerle kamu makamları tarafından başvurucunun özel hayata saygı hakkına bir müdahalede bulunulduğu açıktır.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

146. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

147. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 20. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ve ölçülülük koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.

 (a) Kanunilik

148. Anayasa uyarınca temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamaların öncelikle kanunla öngörülmüş olması gerekir. Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadına göre de Anayasa"nın 13. maddesinde yer alan kanunilik ölçütünün karşılanması için müdahale şeklî anlamda bir kanuna dayanmalıdır (Bülent Polat, § 75; Fatih Saraman [GK], B. No: 2014/7256, 27/2/2019, § 65; Turgut Duman, B. No: 2014/15365, 29/5/2019, § 66; Eşref Köse, B. No: 2017/38098, 3/6/2020, §§ 62, 63; Tamer Mahmutoğlu [GK], B. No: 2017/38953, 23/7/2020, § 103).

149. Somut olaya konu olan günlüğe 5275 sayılı Kanun’un 36., İnfaz Tüzüğü"nün 46. maddelerine dayanılarak yapılan aramada adli soruşturmada değerlendirilmek üzere el konulduğu belirtilmiş olup ilgili mevzuat bir bütün olarak değerlendirildiğinde söz konusu günlüğün emanete alınması şeklindeki tedbirin yeterli bir hukuki temele sahip olduğu görülmektedir. Dolayısıyla müdahalenin kanuni dayanağı bulunmaktadır.

 (b) Meşru Amaç

150. Anayasa’nın 20. maddesinde, özel hayata saygı hakkı için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni öngörülmemiş olan hakların dahi hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunmakta, Anayasa’nın diğer maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak da bu hakların sınırlanması mümkün olabilmektedir. Buna göre Anayasa"nın başka maddelerinde yer alan hak ve özgürlükler ile devlete yüklenen ödevlerin özel sınırlama sebebi gösterilmemiş hak ve özgürlüklere sınır teşkil edebileceği kabul edilmektedir (AYM, E.2014/87, K.2015/112, 8/12/2015; E.2016/37, K.2016/135, 14/7/2016, § 9; E.2013/130, K.2014/18, 29/1/2014; Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 33; Ahmet Çilgin, B. No: 2014/18849, 11/1/2017, § 39).

151. Somut olayda Ceza İnfaz Kurumunda başvurucunun günlüğüne adli soruşturmada değerlendirilmek üzere uygulanan elkoyma -koruma/emanet altına alma- tedbirinin kamu düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi ile ceza infaz kurumlarında asayiş ve güvenliğin sağlanması meşru amaçları ile yapıldığı sonucuna varılmıştır.

 (c) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük

 (i) Genel İlkeler

152. Arama, suçu önlemek amacıyla suç işlenmeden önce veya suç işlendikten sonra delillerin elde edilmesi ve/veya sanığın veya şüphelinin yakalanabilmesi için bireylerin bazı temel haklarının sınırlandırılmasına sebep olacak şekilde yürütülen bir koruma tedbiridir. Arama ile özel hayatın gizliliği, konut dokunulmazlığı ve vücudun dokunulmazlığı gibi temel haklar sınırlandırılmış olur (AYM, E.2005/43, K.2008/143, 18/9/2008).

153. Hükümlü veya tutuklular, Anayasa"nın 19. maddesi kapsamında hukuka uygun olarak bir mahkûmiyet kararına bağlı olarak tutma olarak değerlendirilebilecek kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı dışında (İbrahim Uysal, B. No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) Anayasa"nın ve Sözleşme"nin ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına genel olarak sahiptir. Bununla birlikte ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin temini gibi ceza infaz kurumunda güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda sahip oldukları haklar sınırlanabilir (Turan Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 35; Mehmet Koray Eryaşa, B. No: 2013/6693, 16/4/2015, § 51).

154. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir. Açıktır ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45).

155. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (Ferhat Üstündağ, § 46).

156. Bundan başka koruma tedbiri ile yapılan müdahalenin orantılı bir müdahale olup olmadığı değerlendirilmelidir. Orantılılık, sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında dengesizlik bulunmamasına işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir (Ferhat Üstündağ, § 48).

157. Ceza İnfaz Kurumunda yapılan arama sonucu mahpusların özel yazılarına (günlüklerine) el konulması -koruma/emanet altına alınması- şeklindeki kamu makamlarının müdahalesinin ilk bakışta haklılık taşıyıp taşımadığı gözetilmeli ve bu çerçevede elkoyma kararının gerekli olup olmadığı değerlendirilirken tedbirin kapsamı ve nedenleri ile uygulandığı tarihteki koşullara bakılmalıdır. Bununla birlikte kişilerin günlüklerinin özel hayata saygı hakkı kapsamında bireyin kişiliğini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi amacına katkısı karşısında anılan tedbirin uzun süre uygulanmasının ya da tedbirin devam ettiği süreçte yapılan müdahalenin amacının kamu makamları tarafından ortaya konulmamasının kişilere katlanamayacağı bir külfet yükleyebileceği gözardı edilmemelidir. Güvencelere aykırı şekilde hayata geçirilen bu türden bir tedbir, başta özel hayata saygı hakkı olmak üzere bazı temel hakların ihlaline neden olabilir.

158. Buna göre özel hayata saygı hakkına yapılan bir müdahale -somut olayda arama kararı ve günlüğe el konulması- zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.

159. Bu kapsamda başvuru konusu olay bakımından yapılacak değerlendirmelerin temel ekseni, özel hayata saygı hakkına yönelik müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ve ölçülülük ilkesine uygun olduğunun inandırıcı bir şekilde idari makamlar ile derece mahkemelerince ortaya konulup konulmadığı olacaktır (Ahmet Temiz, B. No: 2013/1822, 20/5/2015, § 68; Mehmet Zahit Şahin, B. No: 2013/4708, 20/4/2016, § 64).

 (ii) İlkelerin Olaya Uygulanması

160. Somut olayda İdare ve Gözlem Kurulunca verilen karardan kaynaklanan müdahalede, ilgili Tüzük"ün 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasının dayanak alındığı belirtilmektedir. Kararda; Tüzük hükmü gereği yapılan aramada başvurucunun koğuşundaki dolabında bulunan günlükte Mektup Okuma Komisyonunca uygunsuz ifadelerin bulunduğunun tespit edildiği belirtilmiş ve adli soruşturmada değerlendirilmek üzere ilgili Cumhuriyet başsavcılığına gönderileceğinden günlüğe el konulduğu açıklanmıştır. Derece mahkemelerince de İdare ve Gözlem Kurulu kararının ilgili mevzuata uygun olduğu belirtilmiştir.

161. Başvurucunun el konulan günlüğünü haberleşme amacıyla yazmadığı ve aleniyet kazandırmak istemediği -İdare ve Gözlem Kurulu ile derece mahkemeleri kararlarında bu kabulün aksi yönünde bir tespit de yapılmadığı- anlaşıldığından 5275 sayılı Kanun"un 68. maddesi ile Tüzük’ün 91., 122. ve 123. maddeleri kapsamında günlüğün mahpuslara gönderilen ya da gelen yazışma -mektup, faks, telgraf- olarak değerlendirilmesi mümkün görülmemektedir. Ayrıca söz konusu günlüğün ceza infaz kurumunda bulundurulamayacak -yasaklanan- kişisel eşya niteliğinde olduğu belirtilmemiştir.

162. Başvurucu, arama tedbiri ile dış dünyaya kapalı olmasını istediği özel hayatına ilişkin yazılarının bulunduğu günlüğüne el konulması işlemlerinin usulüne uygun şekilde yapılmadığını ileri sürmektedir. Kişilerin özel yazılarının -günlük tutmalarının- özel hayata saygı hakkı kapsamında bireyin kişiliğini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi amacına katkısı açıktır.

163. Diğer taraftan İdare ve Gözlem Kurulu tarafından başvurucunun günlüğüne adli soruşturmada değerlendirilmek üzere el konulduğu belirtilmiştir. Ceza İnfaz Kurumunda kanun ve buna bağlı mevzuata göre yapılan idari nitelikteki arama tedbirinin kamu düzeni ve ceza infaz kurumunun güvenliğinin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi açısından zorunlu ve gerekli bir tedbir olarak uygulandığı görülmektedir. Bunun sonucu başvurucunun günlüğüne el konulmasının günlüğün koruma/emanet altına alınması amacıyla gerçekleştirildiği, bu çerçevede adli soruşturma makamı tarafından değerlendirilmek üzere günlüğün tedbiren emanet altına alındığı anlaşılmaktadır.

164. Bir başka ifade ile günlüğün emanet altına alınması şeklindeki koruma tedbirinin suç işlenmesinin önlenmesi amacına yönelik, gerekli ve bu amacı gerçekleştirmeye elverişli bir tedbir olmadığı söylenemez. Bu kapsamında zorunlu olarak uygulanan söz konusu tedbirin demokratik toplum gereklerine uygun olduğu kabul edilmelidir. Bununla birlikte müdahalenin ölçülü olup olmadığı da ortaya konulmalıdır.

165. Mahpusların temel hak ve hürriyetlere müdahale eden veya onları sınırlayan koruma tedbirlerinin karar alma aşamasında sınırlarının belirlenmesi ve belirlenen sınırlar dâhilinde kalınarak uygulanması ölçülülük ilkesinin de bir gereğidir. Bu kapsamda temel hak ve özgürlüklerle ilgili belirli koşullara bağlı olarak kısıtlama ya da koruma tedbiri kararı verilirken uygulamaya dair bir süre belirlenerek koşulların devam edip etmediği konusunda elde edilen güncel ve somut veriler gözetilmek suretiyle belirli aralıklarla değerlendirme yapılmasının sağlanması koruma tedbiri kararının sonuçlarının görülebilmesi açısından önemlidir. Ayrıca koruma tedbiri kararının, somut bilgi ve belgelere bağlı olarak belirli aralıklarla değerlendirme yapılıp gözden geçirilmesinin sağlanması uygulamanın ve idarenin denetimi açısından da gereklidir (benzer karar için bkz. Veysi Aktaş (2), B. No: 2015/15982, 6/2/2019, § 52).

166. Ne var ki somut olayda İdare ve Gözlem Kurulu ve derece mahkemelerinin kararlarında dayanılan gerekçeler de dikkate alındığında adli soruşturmada değerlendirilmek üzere günlüğün koruma/emanet altına alınmasına rağmen bir süre ile sınırlanmadan ve karara dayanak oluşturan koşulların devam edip etmediğine dair belirli aralıklarla güncel bilgi ve belgeler gözetilerek yeniden değerlendirme yapılmadan söz konusu koruma tedbirinin uzun süre uygulanmasının -bireysel başvuru inceleme tarihi itibarıyla yaklaşık beş yıl- orantısız olduğu açıktır. Ayrıca müdahalenin amacı kamu makamları tarafından ortaya konulmamış ve bu suretle başvurucuya aşırı bir külfet yüklenmiştir. Neticede müdahalenin ölçülülük ilkesine uygun olmadığı kanaatine varılmıştır.

167. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa"nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

I. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden

168. 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

169. Başvurucu, ihlalin tespiti ile 30.000 TL maddi ve 390.000 TL manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.

170. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

171. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

172. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük"ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

173. İncelenen başvuruda idari nitelikteki arama tedbiriyle bağlantılı olarak başvurucunun günlüğünün emanet altına alınması amacıyla gerçekleştirilen koruma tedbirinin uzun süre uygulanması nedeniyle özel hayata saygı hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla ihlalin tedbir kararının bir süre ile sınırlanmadan ve ikinci bir değerlendirme yapılmadan uygulanmasından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte derece mahkemesince de koruma tedbirinin sınırlarının belirlenmesi ve belirlenen sınırlar dâhilinde kalınarak uygulanmasına yönelik -ölçülülük ilkesine uygun- bir karar verilmediğinden ihlal giderilememiştir.

174. Bu durumda özel hayata saygı hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İnfaz Hâkimliğine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

175. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için özel hayata saygı hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 4.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

176. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvuruya konu olayda böyle bir illiyet bağı bulunmadığından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Açık görüş hakkının sınırlandırılması dolayısıyla aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Öğrenim gören çocuklarının hafta sonu ziyaretlerinin engellenmesi dolayısıyla aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Eğitim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

4. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

5. Ceza infaz kurumunda eğitim ve iyileştirme faaliyetlerinin kısıtlanması dolayısıyla kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

6. Ceza infaz kurumundaki bazı uygulamalar dolayısıyla kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

7. Kötü muamele yasağıyla bağlantılı olarak eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

8. Telefonla görüşme hakkının sınırlandırılması dolayısıyla aile hayatına saygı hakkı ve haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

9. Müdafi ile görüşmelerin kayıt altına alınması dolayısıyla adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

10. Günlüğe el konulması nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin özel hayata saygı hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Karşıyaka İnfaz Hâkimliğine (E.2016/4054, K.2016/4023) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 4.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi için Karşıyaka 2. Ağır Ceza Mahkemesine ve Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 6/10/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Hemen Ara