Esas No: 2018/8050
Karar No: 2018/8050
Karar Tarihi: 7/10/2021
AYM 2018/8050 Başvuru Numaralı MERAL TALAY Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
MERAL TALAY BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2018/8050) |
|
Karar Tarihi: 7/10/2021 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU |
|
|
Basri BAĞCI |
Raportör |
: |
Ali KOZAN |
Başvurucu |
: |
Meral TALAY |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, cinsel taciz suçunun işlendiği iddiasıyla Cumhuriyet başsavcılığına yapılan şikâyet üzerine başlatılan soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/3/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgelere göre olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucunun 7/9/2016 tarihli şikâyeti üzerine, Fatsa Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından cinsel taciz, hakaret ve tehdit suçlarından ceza soruşturması başlatılmıştır. Başvurucu şikâyetinde; 6/9/2016 tarihinde M.A. ve ismini bilmediği kişilerce takip edildiğini, bu kişilerin cinsel içerikli sözler ve el kol hareketleriyle kendisini taciz edip tehdit ettiğini vurgulamıştır. Bu kişilerin evinin önünde bulunan F.H.nin kıraathanesinde oturup kendisi balkondayken ve yoldan geçerken cinsel içerikli laf atıp hakaret ettiğini belirterek bu olaylara ilişkin olduğunu iddia ettiği görüntü kayıtlarını Başsavcılığa teslim etmiştir. Başvurucu ayrıca kendisini rahatsız eden bazı şahısların adını bilmediğini ancak bu kişileri husumetli olduğu F.H.nin azmettirmiş olabileceğini ifade etmiştir.
9. Başvurucu, Başsavcılıkta vermiş olduğu ifadesinde yukarıda belirtilen şikâyetlerini tekrarlamakla birlikte, yalnız yaşadığını, M.A. ve fotoğrafını sunduğu, adını bilmediği ancak öğretmen olduğunu öğrendiği şahsın kendisini sürekli rahatsız ederek adını çıkarmaya çalıştığını belirtmiştir. Fotoğrafını sunduğu şahsın cinsel içerikli el kol hareketi yaptığını, M.A.nın ve F.H.nin kıraathanesine müşteri olarak gelen diğer şahsın ise sözlü taciz, hakaret ve tehdit içerikli eylemlerinin olduğunu, bu eylemlere dair kaydettiği görüntüleri de delil olarak dosyaya sunduğunu vurgulamıştır.
10. Başsavcılık 19/11/2016 tarihinde başvurucunun sunmuş olduğu görüntü kayıtlarını ve ifadesini Fatsa İlçe Emniyet Müdürlüğüne göndererek şüpheliler M.A., İ.B. ve tanık F.H.nin ifadelerinin alınmasını istemiştir. M.A. ifadesinde; başvurucunun şizofren olduğunu, benzer şikâyetleri zaman zaman yaptığını, üzerine atılı suçu kabul etmediğini beyan etmiştir. İ.B. beyanında; öğretmen olduğunu, başvurucuyu mahalleden tanıdığını, elinde kamerayla mahallede dolaşıp garip hareketler yapan biri olduğunu, olay günü de F.H.nin kıraathanesinde otururken kamerayla kendilerini kaydettiğini ancak kendisinin suç içerikli eylemi veya sözü olmadığını ifade etmiştir. F.H ise baldızı olan başvurucunun psikolojik sorunları olduğunu, elinde kamerayla kendisini ve yanındakileri kaydederek rahatsız edip gördüğü kişileri şikâyet ettiğini belirtmiştir. M.A. ve İ.B.nin müşterileri olduğunu, olay günü bu kişilerin başvurucuya karşı bir eylemlerinin olmadığını, başvurucunun olayları uydurduğunu vurgulamıştır. Ayrıca başvurucunun, eşi hakkında da akıl hastası olduğundan bahisle davacı olduğunu iddia etmiştir.
11. Başsavcılık 28/12/2016 tarihinde kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; tanık F.H.nin beyanı tekrarlandıktan sonra şüphelilerin üzerilerine atılı suçu kabul etmedikleri hususu ile tanık ifadesi nazara alındığında şüphelilerin soruşturma konusu suçu işlediklerine dair soyut iddia dışında delil bulunmadığı belirtilmiştir.
12. Başvurucu anılan karara itirazında; F.H. ve eşi ile karşılıklı birçok davasının olduğunu, F.H.nin azmettirmesi sonucu sürekli rahatsız edildiği için suçüstü yapmak amacıyla yanında kamera taşıdığını belirtmiştir. F.H.nin eşinin ekte sunduğu mahkeme kararıyla kısıtlama ve vasi talepli olarak hakkında açtığı davanın reddedildiğini, bu davanın sonucuna dayanarak iftira ettiği için bu kişi hakkında tazminat davası açtığını ve davayı kazandığını belirtmiştir. Şikâyet ettiği hususları kamerayla tespit etmesine rağmen kayıtlar incelenmeden husumetli olduğu kişinin tanıklığına ve yalan beyanına güvenilerek takipsizlik kararı verilmesinin haksızlık olduğunu vurgulamıştır.
13. Ünye Sulh Ceza Hâkimliği 14/11/2017 tarihinde, Başsavcılığın kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle itirazı reddetmiştir.
14. Nihai karar, başvurucuya 22/2/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu 16/3/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
16. Ayrıca UYAP üzerinden yapılan incelemede; başvurucunun ceza soruşturmasında tanık olarak dinlenen F.H.nin eşi N.H. aleyhine Fatsa 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı manevi tazminat davasının 24/1/2013 tarihli karar ile kabul edildiği, anılan kararın temyiz incelemesinden geçerek kesinleştiği görülmüştür. Kararın gerekçesinde; başvurucunun kız kardeşi olan N.H.nin, başvurucunun kısıtlanması ve vasi tayin edilmesi talebi ile Fatsa Sulh Hukuk Mahkemesine 5/8/2010 tarihinde başvurduğu, dava dilekçesinde başvurucunun saldırgan ve akıl hastası olduğunu, bir kadının kafasını yaraladığını, bir banka şube müdürüne tabanca çektiğini, kendisine ve kızına ayrıca komşu esnafların tamamına hakaret ettiğini iddia ettiği belirtilmiştir. Fatsa Sulh Hukuk Mahkemesince verilen yetkisizlik kararı üzerine Erdemli Sulh Hukuk Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda Mersin Devlet Hastanesi Baştabipliğinin 4/4/2011 tarihli raporuna istinaden davanın reddine karar verildiği görülmüştür. Anılan raporla başvurucunun aklı ve şuurunun yerinde olduğu, medeni haklarını kullanabileceği, vasi tayinine gerek olmadığının tespit edildiği ve tanık anlatımları gözetildiğinde vesayet altına alınması için verilen dilekçede belirtilen hususların doğru olmadığını, başvurucunun mal varlığını idare etmek için bu yola başvurulduğunun anlaşıldığı vurgulanmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
17. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun "Cinsel taciz" kenar başlıklı 105. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1)Bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi hakkında, mağdurun şikâyeti üzerine, üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına veya adlî para cezasına, fiilin çocuğa karşı işlenmesi hâlinde altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur..."
18. 5237 sayılı Kanun"un "Tehdit" kenar başlıklı 106. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1)Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikayeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
..."
19. 5237 sayılı Kanun"un "Hakaret" kenar başlıklı 125. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.
..."
20. 4/12/2004 tarihli 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun "Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi" kenar başlıklı 160. maddesi şöyledir:
"(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür."
21. 5271 sayılı Kanun"un "Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar" kenar başlıklı 172. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
" (1) Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir.
... "
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Anayasa Mahkemesinin 7/10/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu; İ.B. ve M.A. ile ismini bilmediği kişilerin cinsel taciz, hakaret ve tehditlerine maruz kaldığını, ceza soruşturmasına konu eylemlerle ilgili görüntü kayıtlarının incelenmediğini ve tanık anlatımlarının dikkate alınmadığını, dolayısıyla etkili bir ceza soruşturması yapılmadığını belirtmiştir. Delil olarak sunduğu görüntü kayıtlarından şüphelilerin kendisine cinsel içerikli el hareketleri yaptıkları ve söz söyledikleri daha sonra açıkça özür diledikleri hususlarının sabit olmasına rağmen delillerinin yok sayıldığını ve eksik incelemeyle karar verildiğini vurgulayan başvurucu kişilik haklarının, hak arama hürriyetinin, eşitlik ilkesinin ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
24. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
25. Anayasa"nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu sebeple başvurucunun maddi ve manevi varlığına yönelik saldırılara karşı etkin bir soruşturma yapılmamış olması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetleri, özü itibarıyla Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında kaldığından sadece bu madde yönünden inceleme yapılmıştır.
27. Somut olay incelendiğinde başvurucuya yönelik eylemlerin -cinsel içerikli söz ve hareketlerle taciz- ağır fiziksel müdahale içeren cinsel saldırı mahiyetinde olmadığı anlaşılmakla başvurunun kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
29. Anayasa"nın 17. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmekte olup söz konusu düzenleme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin 8. maddesinde düzenlenen özel hayata saygı hakkı kapsamında güvence altına alınan fiziksel ve zihinsel bütünlüğün korunması hakkına karşılık gelmektedir (Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 30).
30. Bireyin fiziksel ve zihinsel bütünlüğü, Anayasa"nın 17. maddesinde yer verilen kişinin maddi ve manevi varlığı kapsamında yer almaktadır. Devlet, bireyin maddi ve manevi varlığının bir parçası olan fiziksel ve zihinsel bütünlüğe keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Yusuf Burak Çelik, B. No: 2013/2538, 20/11/2014, § 31).
31. Devletin pozitif yükümlülüğünün bir parçası olarak usul yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 106).
32. Bireysel başvuru kapsamında yapılacak değerlendirmede yeterli usule ilişkin güvenceleri sunan etkili bir ceza soruşturması yürütülüp yürütülmediği incelenirken soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız bir biçimde ve kamu denetimine tabi olarak özenle ve süratle yürütülmesi ve etkili olması unsurları araştırılmaktadır (Mehmet Arif Kılınç, B. No: 2013/1656, 16/7/2014, § 29).
33. Anayasa"nın 17. maddesi gereğince yürütülecek soruşturmalarda soruşturma makamlarının, 17. madde kapsamında değerlendirilebilecek bir muameleye maruz kaldığını ileri süren kişilerin olayın gelişimine ve delillerin elde edilmesine ilişkin ileri sürdükleri her türlü iddialarını ve taleplerini karşılama zorunluluğu bulunmamaktadır. Soruşturma kapsamında yürütülecek soruşturma işlemlerinin belirleyicisi yetkili soruşturma makamlarıdır. Soruşturma makamları, her bir somut olayın koşullarını ayrıca değerlendirerek makul olan bir yöntem belirleyecektir (Yavuz Durmuş ve diğerleri, B. No: 2013/6574, 16/12/2015, § 62).
34. Yürütülecek ceza soruşturmalarının amacı kişinin dokunulmazlığını, maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde tatbiki ile sorumluların tespiti ve etkili müeyyidelerin uygulanmasını sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü olmayıp uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan belirtilen yükümlülük; Anayasa’nın 17. maddesinin başvurucuya üçüncü kişileri bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırılmalarını talep hakkı, kamusal makamlara ise tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza hükmüyle sonuçlandırma ödevi yüklediği şeklinde yorumlanamaz (Süleyman Demirbaş, B. No: 2014/1549, 13/7/2016, §§ 34, 35).Ancak her durumda söz konusu yargısal sistemlerin etkili şekilde işletilmesi ve soruşturmalar ya da yargılamalar neticesinde yargısal makamlarca ulaşılan tüm sonuçların temel hakların içerdiği güvenceleri koruyacak şekilde ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanması gerekir (Erol Kumcu, B. No: 2015/18988, 9/5/2019, § 35;Ali Çığır, B. No: 2015/19298, 8/5/2019, § 35).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
35. Somut olay yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde başvurucunun 7/9/2016 tarihinde şikâyetçi olduğu ve Başsavcılığın başvurucunun ve şüphelilerin ifadesini aldıktan sonra soruşturmayla ilgili 28/12/2016 tarihinde karar verdiği görülmüştür.
36. Öte yandan başvurucunun şikâyetine ilişkin şüphelilerin eylemlerini içerdiğini iddia ettiği görüntü kayıtlarını Başsavcılığa sunduğu sabittir. Olayın aydınlatılması açısından önemli bir delil olan görüntü kayıtlarının Başsavcılığa teslim edilmesine rağmen incelenmediği anlaşılmaktadır. Ayrıca başvurucunun ismini bilmediğini belirterek tarif ettiği şüphelilerin tespitine yönelik bir işlem yapılmadığı görülmüştür. Bununla birlikte tanık olarak dinlenen F.H.nin eşinin kısıtlama talebiyle dava açtığı, yargılama sürecinde alınan tıbbi raporda başvurucunun akıl sağlığının ve şuurunun yerinde olduğunun tespit edildiği, başvurucunun anılan kişi aleyhine açtığı tazminat davasının da kabul edildiği tespit edilmiştir. Başvurucunun da F.H. ve eşiyle yargıya da yansıyan husumetinin olduğunu, şüphelileri F.H.nin azmettirdiğini düşündüğünü beyan etmesine rağmen, Başsavcılığın bu konuda bir araştırma ve değerlendirme yapmayarak F.H.nin beyanını hükme esas almak suretiyle karar verdiği anlaşılmıştır.
37. Soruşturmanın etkili yapıldığından bahsedebilmek için öncelikle soruşturmaya derhâl başlanılması ve hızlı hareket edilerek delillerin kaybolmasının önlenmesi gerekmektedir. Ancak soruşturmaya derhâl başlanılması, etkili soruşturma yapma yükümlülüğünün yerine getirildiğinin söylenebilmesi için tek başına yeterli değildir. Etkili soruşturma yapma yükümlülüğü, iddialar doğrultusunda lehe ve aleyhe delillerin toplanmasını ve ulaşılan sonucun temel hakların öngördüğü güvenceleri sağlayacak şekilde ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanmasını gerekli kılmaktadır. Ancak soruşturma sonunda şüpheliler hakkında mutlaka ceza davası açılmasının zorunlu olduğu söylenemez ise de soruşturma neticesinde ulaşılan sonuçların temel hakların içerdiği güvenceleri koruyacak şekilde ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanması gerekir.
38. Bu kapsamda yukarıda belirtilen soruşturma süreci dikkate alındığında Başsavcılığın 6/9/2016 tarihinde yapılan şikâyetle ilgili 19/11/2016 tarihinde şüphelilerin ifadesinin alınması yönünde işlem yaptığı gözetildiğinde Başsavcılığın soruşturmaya derhal başladığı ve delilleri toplamak amacıyla hızlı hareket ettiği söylenemez. Ayrıca özellikle olayın aydınlatılmasında önemli olan görüntü kayıtlarının incelenmediği, başvurucunun iddialarının karşılanmadığı gözetildiğinde, ceza soruşturmasında hakların korunmasına yönelik özen gösterilmediği, yeterli bir araştırmanın yapılmadığı ve olayın tüm yönleri ile ortaya konularak deliller ile ilişkilendirmek suretiyle bir sonuca ulaşılmadığı görülmüştür. Yapılan açıklamalar çerçevesinde soruşturma süreci bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde başvurucunun şikâyetine yönelik etkin bir ceza soruşturması yapılmadığı, Başsavcılığın kararının ilgili ve yeterli gerekçe içermediği kanaatine ulaşılmıştır.
39. Açıklanan gerekçelerle etkili bir soruşturma yürütülmeyerek Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının öngördüğü kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden
40. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
41. Başvurucu, yargılamanın yenilenmesi ve tazminat talebinde bulunmuştur.
42. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
43. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
44. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü"nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
45. Başvuruda, başvurucunun şikâyetine ilişkin soruşturmada olayın aydınlanmasını sağlayacak yeterli delil toplanmadan karar verildiği kanaatine varıldığından Anayasa"nın 17. maddesinde düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
46. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere Fatsa Cumhuriyet Başsavcılığına (Soruşturma No: 2016/3818) gönderilmesine karar verilmesi gerekir. Buna göre yapılacak yeniden soruşturma ise 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılması gereken iş, öncelikle ihlale yol açan kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal sonucuna uygun şekilde belirtilen deliller toplanıp incelemeler yapıldıktan sonra yeniden karar vermekten ibarettir.
47. Öte yandan yeniden ceza soruşturması yapılmak üzere dosyanın ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesinin başvurucunun ihlal iddiası açısından yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
48. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkına yönelik ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden ceza soruşturması yapılmak üzere Fatsa Cumhuriyet Başsavcılığına (E.2016/3818, K.2016/2415) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 294,70 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin bilgi için Ünye Sulh Ceza Hâkimliğine (2017/1351D.iş) ve Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 7/10/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.