AYM 2018/31435 Başvuru Numaralı AHMET İNCE VE DİĞERLERİ Başvurusuna İlişkin Karar

Abaküs Yazılım
İkinci Bölüm
Esas No: 2018/31435
Karar No: 2018/31435
Karar Tarihi: 7/10/2021

AYM 2018/31435 Başvuru Numaralı AHMET İNCE VE DİĞERLERİ Başvurusuna İlişkin Karar

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AHMET İNCE VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/31435)

 

Karar Tarihi: 7/10/2021

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Eser AKINCI

Başvurucular

:

1. Ahmet İNCE

 

:

2. Bedriye İNCE

 

:

3. Bünyamin İNCE

 

:

4. Gelin İNCE

 

:

5. Hasan İNCE

 

:

6. İsmail İNCE

Başvurucular Vekilleri

:

Av. Bünyamin İNCE

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, güvenlik güçlerince gerekli olmadığı hâlde silahlı güç kullanılması sonucu bir kişinin yaralanması ile yaralının yardım edilmemesi sonucu yaşamını yitirmesi ve bu olayla ilgili olarak etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 19/10/2018tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

6. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Hakkâri"nin Yüksekova ilçesine bağlı Büyükçiftlik köyünde ikamet etmekte olan başvuruculardan Hasan İnce 18/7/2016 tarihinde vefat eden S.İ.nin eşi; Ahmet İnce, Bedriye İnce ve İsmail İnce çocukları; Gelin İnce ise gelinidir.

8. Büyükçiftlik Jandarma Karakoluna (Karakol) bağlı geçici köy korucuları 18/7/2016 tarihinde saat 08.30 sıralarında, Karakol ile Yüksekova-Hakkâri kara yolu arasında bulunan yolda mayın kontrolü yaptıkları esnada arazi yapısına uygun olmayan değişiklikler fark ederek durumu Karakol Komutanı M.G.ye bildirmiştir. M.G. beraberindeki askerî birlikle olay yerine gitmiş ve araziyi kontrol etmiştir.

9. Arazide ellerinde uzun namlulu silahlar bulunan ve terör örgütü mensupları gibi giyinmiş şahısların olduğu fark edilince bu kişilere teslim olmaları için çağrı yapılmış, bu kişilerin çağrıya ateşle karşılık vererek kaçmaya başlamaları üzerine Karakoldaki iki zırhlı araç ve personel olay yerine çağrılmıştır.

10. Güvenlik güçleri, kaçmaya başlayan şüpheli şahısların bu esnada tarlalarının civarında bulunan S.İ. ile başvurucular Hasan İnce, Ahmet İnce, Bedriye İnce, İsmail İnce ve Gelin İnce"nin yakınlarından geçtiğini görmüş, zırhlı araçtan açılan ateş sonucu S.İ. yaralanmış ve başvurucuların iddiasına göre hastaneye götürüldüğü sırada yoldayken hayatını kaybetmiştir.

11. Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı (Cumhuriyet Başsavcılığı) Yüksekova Jandarma Komutanlığının olayı saat 11.30"da bildirmesiyle soruşturmaya başlamış ve olayda görev alan şüpheli A.D.nin Cumhuriyet Başsavcılığında hazır edilmesi ile olaya karışan diğer şahısların kimliklerinin tespit edilmesi, tanıkların ifadelerinin alınması, olayda kullanılan zırhlı aracın kamerasına ait hard diskin İlçe Emniyet Müdürlüğüne incelettirilmesi, olayın meydana geldiği bölgenin İlçe Emniyet Müdürlüğüne bağlı Olay Yeri İnceleme görevlileri tarafından incelenmesi, ele geçen malzemelere el konulması, el yapımı patlayıcı ve el bombasının imha edilmesi talimatlarını vermiştir.

12. Olayla ilgili olarak J. Ütğm. E.S., J. Asb. Kd. Çvş. T.E., J. Asb. Çvş. İ.D. ile Uzm. J. Kad. Çvş. K.E. tarafından 18/7/2016 tarihinde saat 15.00"te düzenlenen Olay Yeri Görgü ve Tespit Tutanağı"nın ilgili kısmı şöyledir:

"...saat 08.40 sıralarında takviye gelen zırhlı iki Kobra aracı ile BTÖ mensuplarının kaçış güzrgahı olan Büyükçiftlik beldesiyle Kadıköy köyünü birbirine bağlayan stabilize yoldan devam edildiği esnada Büyükçiftlik beldesi çıkışında arazide üç erkek şahsın olduğu görüldü. Araç durdu ve vatandaşların araziyi terk etmeleri söylendiği esnada yeri tespit edilemeyen ancak yakın bir noktadan geldiği değerlendirilen alandan 3-5 el silah sesi gelmesi üzerine durulan bölgede vatandaş olduğundan dolayı araçtan inen J.Bşçvş [M.G.], J.Asb. Çvş. [M.D.], Uzm. J. Çvş. [C.B.nin] araç çevresine mevzilenerek, gelen ateşin nereden geldiği tespit edilemediğinden, BTÖ mensuplarının da kaçış istikameti bu yönde olduğundan, ateş için atış menzili önünde sivil vatandaşların olması ve bölgenin uzun otlarla çevrili olmasından dolayı vatandaşların zarar görmemesi amacıyla havaya 2-3 el ateş edildiği, kobra aracından da atış yapıldığı, araç içerisinde araç şoförü J. Uzm. Çvş. [Ö.Ş.], araç komutanı J. Yüzbaşı [S.A.] ile araç silah operatörü J. Uzm.Çvş. [A.D. nin] bulunduğu kobra aracının yerin yaklaşık 75-100 metre ilerisinde bulunan arazide koşarak kaçan üç bayanın çıktığı, bu bayanların bir tanesinin bağırarak bir kişinin yaralandığını sesli olarak söylediği, kendilerine yaralanan şahsı buraya getirmeleri ve kobra aracıyla hemen hastaneye götürüleceğinin söylendiği ancak şahısların yoldan geçen bir araca bayanı bindirerek hastaneye götürdükleri, bölgede başkaca vatandaşların da olduğu ve zarar verileceği değerlendirilerek araçlarla tekrar karakola dönüldüğü..."

13. Aynı jandarma görevlilerince aynı tarihte, saat 13.30"da nöbetçi Cumhuriyet savcısının talimatıyla düzenlenen El Koyma Tutanağı"nda; bölücü terör örgütü mensuplarının olay yerinden kaçarken arkalarında bıraktığı kamuflaj renginde bir panço, askerî kamuflajlı bir sırt çantası, farklı renklerde beş çift çorap, haki renkli bir adet boyunluk, bir adet inşaat eldiveni, kamuflaj renkli bir adet uyku tulumu, hâkî renkli bir adet şal, hâkî renkli iki mont, siyah renkli bir adet uyku tulumu, bir kazma, kısa saplı iki çapa, farklı renklerde altı poşet, 2,5 litrelik bir pet şişe, Royals marka otuz iki sigara, on iki konserve, iki pekmez ve tahin kutusu, bir adet boş çikolata kabı, Cebel marka bir adet boş peynir kabı, kamuflaj kılıflı bir litrelik matara, 160 cm uzunluğunda bir kablo, 80 cm uzunluğunda bir kablo, bir adet el bombası, siyah renkli bir çift lastik ayakkabı, bir adet boş kovan ile zırhlı Kobra aracına ait bir adet500 GB hard diske el konulduğu belirtilmiştir.

14. 18/7/2016 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığının talimatıyla Yüksekova Emniyet Müdürlüğüne bağlı Olay Yeri İnceleme personeli Büyükçiftlik köyüne yaklaşık iki km uzaklıkta bulunan, müteveffanın yaralandığı yonca tarlasında ve Bazidan Akarsuyu kenarında iki ayrı inceleme yapmıştır. 18/7/2016 tarihi saat 16.00"da tamamlandığı belirtilen, yonca tarlasında yapılan incelemede olay yeri tarif edildikten sonra üzerinde kırmızı lekeler bulunan bir adet başörtüsü, kara lastik tabir edilen bir çift ayakkabı ile dirgen tabir edilen üç tarım aletinin bulunduğu tespit edilmiştir. Aynı gün saat 18.30"da tamamlandığı belirtilen, Büyükçiftlik köyüne yaklaşık iki km uzaklıkta bulunan sazlık alanda ve Bazidan Akarsuyu yanında yapılan incelemede ise asfalt yolun Karakola gidiş yönünün sağ tarafında 160x140x70 ölçülerinde çukur olduğu, yolun güney yönünde ve yaklaşık 200 m aşağısında yoğun şekilde otluk ve sazlık alanlar olduğu, akarsuyun kuzey kenarında sazlık alan içinde gıda ve yaşam malzemeleri, kazmalar ve ahşap sopa üzerine sarılı vaziyette kablolar olduğu, akarsuyun güney kısmında jandarma görevlilerince bulunan ve içinde mont, tulum olan eşyaların (ele geçen eşyaların tamamı için bkz. § 13) olduğu tespit edilmiştir.

15. Cumhuriyet Başsavcılığı, Yüksekova Devlet Hastanesinde 18/7/2016 tarihinde saat 13.48"de tamamlanan ölü muayene işleminin ardından müteveffanın cesedini otopsi yapılmak üzere Van Adli Tıp Şube Müdürlüğüne göndermiştir. Aynı tarihte düzenlenen otopsi raporunda; müteveffanın sol kol orta dış yan bölgesinde bir adet ateşli silah mermi çekirdeği giriş yarası, sol kol orta iç yan bölgesinde bir adet ateşli silah mermi çekirdeği çıkış yarası, sol koltuk altı bölgesinde bir adet ateşli silah mermi çekirdeği giriş yarası, sağ koltuk altı bölgesinde bir adet ateşli silah mermi çekirdeği çıkış yarası, sağ kol üst iç yan bölgede bir adet ateşli silah mermi çekirdeği giriş yarası, sağ kol üst dış ön bölgede bir adet ateşli silah mermi çekirdeği çıkış yarası olduğu ancak bunların aynı mermi çekirdeğinin hareketleri sonucunda meydana geldiği, cesetten mermi çekirdeği elde edilemediği, ölümün ateşli silah yaralanmasına bağlı kot ve humerus kırıklarıyla birlikte kalp ve iç organ yaralanmasıyla gelişen iç kanama sonucu meydana geldiği belirtilmiştir.

16. Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucu Hasan İnce"nin 20/7/2016 tarihinde, diğer başvurucular İsmail İnce, Ahmet İnce, Gelin İnce ve Bedriye İnce"nin ise 27/7/2016 tarihinde müşteki sıfatıyla alınan ifadelerinin ilgili kısmı şöyledir:

"MÜŞTEKİ HASAN İNCE; ... Olaydan bir gün önce 20 dönümlük arazimde traktörle otları biçtik. Olay günü otları toplamak üzere ailemle birlikte arazimde çalışmaktaydık. Eşim, kızım, gelinim ve torunum bizlere yemek getirdiler. Yemeğimizi yemiştik. Eşim, kızım, gelinim ve torunum eve gitmek için kalkmışlardı. O sırada yanımıza 2akrepgeldi. Askeri araçtan inen [M.] Başçavuş bizlere bağırarak " kaçın kaçın burayı terk edin" dedi. Biz olayı anlamaya çalışırken askerler birden ateş etmeye başladılar. Biz kendimizi yere atamaya başladık. O sıra bağırışmalardan eşimin vurulduğunu anladık. Bizim çalıştığımız arazinin 2 bin metre aşağısından yarım saat öncesinde silah sesi duymuştuk. Yalnız askerin ateş etmesinin sebebi kendilerine yönelen silah sesiyle alakalı değildir. Bütün askerler silahlarıyla ateş ettiler. Eşimi vurduklarını anlayınca da araçlarına binip gittiler. [M.] başçavuş ve askerler bizleri tanımaktadırlar. Bizim sivil olduğumuzu bilmektedirler. Şikayetçiyim ve davacıyım."

"MÜŞTEKİ İSMAİL İNCE; ... Olay günü babam, erkek kardeşim ve ben bir gün önce traktörlerle biçtiğimiz otları toplamaktaydık. Sabah saat 06:30 sıralarında arazimizde idik. 1-1,5 saat çalıştık. Sonra annemler geldi. Hep birlikte kahvaltımızı yaptıktan sonra suüstü yolu tarafından silah sesi geldiğini babam söyledi. Sonra 2 tane askeri araç su üstü yolu tarafından gelerek köyün içinden dolanıp bizim çalıştığımız arazinin yanında durdu. 7-8 kişi araçtan indi, isim olarak tanımadığım hergün gördüğüm için simayen bildiğim askerler ve karakol komutanı [M.] başçavuş vardı. [M.] başçavuş burayı terk edin demesi ile ateş etmesi bir oldu, ilk ateş eden [M.] başçavuştu. Diğer askerlerde ateş etti. Fakat tüm askerlerin ateş edip etmediğinden emin değilim. Annem ile aramızda 20 metre kadar mesafe vardı yani oldukça yakındık. Biz de vurulabilirdik. O anki şokla ben yere bile yatamadım. Bunun bize göz dağı verilmek amacıyla yapıldığını düşünüyorum. Annemin vurulmasından sonra askerler hiçbir şey söylemedi ve bize yardım etmediler. Çekip gittiler. Annemi sırtımda ben taşıdım yola kadar. Oradaki tüm askerlerden şikayetçiyim."

"MÜŞTEKİ AHMET İNCE; ... Olay günü arazimizde babam, abim ve ben bir gün önce biçilen otları topluyorduk. Sabah 6:30 gibi arazimizde idik. Otları toplarken saat 7:00-7:30 gibi suüstü yolu tarafından silah sesleri duyduk. Su üstü yolu bize 3-4 km mesafede idi. Sonrasında annem, ablam , yengem ve yiğenim bize yemek getirdiler. Hep birlikte kahvaltımızı yaptık. Annem kapları yıkayıp bırakacağını eve gelirken kapları getirmemizi söylemişti. Saat 08:30 gibi tam annemler eve döneceği sırada 2 tane askeri araç geldi. Askeri araçtan 7-8 asker indi. Askeri araçla aramızda 20 metre vardı. Askeri araçın annemlerle arasındaki mesafe 50 metre idi. Askerler araçtan iner inmez boşaltın araziyi diyerek hemen ateş ettiler. Biz ne olduğunu anlamadık yere attık kendimizi. Bağrışmadan annemin vurulduğunu anladık. Askerler hemen araçlarına binip olay yerinden ayrıldılar. Biz yardım istememize rağmen bize yardım etmediler, herhangi bir şey söylemediler. Olay yerindeki tüm askerlerden şikayetçiyim."

"MÜŞTEKİ GELİN İNCE; ... Olay günü kayınvalidem, oğlum ve görümcem ile birlikte arazide çalışanlara yemek götürdük. Kahvaltımızı hep birlikte yaptık. Biz köye dönecektik. Tam o sırada 2 askeri araç geldi. Tam karşımızda durdu. Araçlarından indikleri gibi bize doğru ateş ettiler. Kendimizi yere attık. O sırada kayınvalidemin vurulduğunu anladık. Tüm askerler bize doğru ateş ettiler. Askerlerle aramızda 25-30 metre vardı. Bize yardımda etmediler."

"MÜŞTEKİ BEDRİYE İNCE; ...Olay günü annem, yengem, yiğenim ve ben saat 07:30 gibi evden çıkarak arazimizde çalışan babamlara kahvaltılık yiyecek bir şeyler götürdük. Hep birlikte kahvaltımızı yaptık. 08:30-09:00 arası biz eve dönecektik. Tam o sırada iki tane askeri araç geldi. Askeri araçtan 7-8 asker indi. Arazimizde çalışan babamlar ile aramızda20-25 metre vardı. Askerler burayı terk edin diyerek hemen ateş etmeye başladılar. Biz kendimizi yere attık. Annem de o anda vuruldu. Tüm askerler bize doğru ateş ettiler. Havaya ateş etmediler. Annem vurulduktan sonra bize yardım etmediler. Kızgın bir şekilde araziyi terk etmemizi söylediler. Daha sonra da araçlarına binip herhangi bir kontrol yapmadan gittiler. Şikayetçiyim."

17. Cumhuriyet Başsavcılığınca 6/1/2017 tarihinde şüpheliler, A.T., C.B., M.D., M.G., Ö.Ş., R.İ ve S.A. hakkında maktuleye yönelik kasten öldürme ve başvurucular Hasan İnce, Ahmet İnce, Bedriye İnce, İsmail İnce ve Gelin İnce"ye yönelik öldürmeye teşebbüs, şüpheli A.D. hakkında ise başvurucular Hasan İnce, Ahmet İnce, Bedriye İnce, İsmail İnce ve Gelin İnce"ye yönelik öldürmeye teşebbüs suçlarından kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş; aynı tarihte şüpheli A.D. hakkında S.İ.ye yönelik kasten öldürme suçundan kamu davası açılmıştır. Anılan kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın ilgili kısmı şöyledir:

"...dışardan silah seslerinin duyulması üzerine kobra içerisinde silah operatörü olan [A.D.nin] mağdurlar Hasan İNCE, İsmail İNCE ve Ahmet İNCE"nin yaklaşık 20 metre aşağısında kaçan kişiler görmesi üzerine silahı ile kaçan kişilere doğru 3-4 el ateş ettiği, kobra dışındakilerin de havaya doğru ateş ettikleri, kaçan kişilerin sivil vatandaş olduğunun anlaşılması üzerine ateşin kesildiği, tüm mağdurların maktulün etrafına toplanarak maktulü kendi imkanları ile Yüksekova Devlet Hastanesine getirdikleri, her ne kadar mağdurlar kendilerine ateş edildiğini beyan ederek tüm askerlerden şikayetçi olmuş iseler de şüpheli [S.A.]nın araç komutanı olarak, şüpheli [Ö.Ş.nin] araç şoförü olarak, şüpheliler [R.İ.] ve [A.T.nin] araç içerisinde bekleyerek hiç ateş etmedikleri, şüpheliler [M.D.], [C.B.] ve [M.G.nin] havaya ateş ettiklerini beyan etmeleri ve bunun dışında mağdurlara yönelik ateş ettiklerine dair soyut beyan dışında delil bulunmadığı, kaldı ki kobra aracına ait hard diskteki görüntülerin incelenmesi neticesinde sivil vatandaşlara doğru ateş eden kişinin şüpheli [A.D.] olduğu açıklanan nedenlerle şüpheliler [S.A.], [R.İ.], [Ö.Ş.], [M.G.], [M.D.], [C.B.], [A.T.nin ] [S. İ.]"ye karşı kasten öldürme suçunu işlemedikleri ve şüpheliler [S.A.], [R.İ.], [Ö.Ş.], [M.G.], [M.D.], [C.B.], [A.T.] ve [A.D.nin] mağdurlara karşı kasten öldürmeye teşebbüs suçunu işlemedikleri anlaşıldığından; şüpheliler hakkında atılı suçlardan KAMU ADINAKOVUŞTURMAYAYER OLMADIĞINA..."

18. Sanık A.D. hakkında başvurucuların yakınını kasten öldürme suçundan açılan bu kamu davasına katılan başvurucular 31/1/2017 tarihinde, olay sırasında sanık dışında tüm şüphelilerin ateş ettiklerini, yaralanan müteveffaya yardım etmediklerini, eksik inceleme yapıldığını belirterek kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz etmiştir. Yüksekova Sulh Ceza Hâkimliği 4/5/2017 tarihinde, kararın tüm dosya kapsamı ile usul ve yasaya uygun olduğu, olay hakkında etkili soruşturma yapılarak toplanması gereken tüm delillerin toplandığı ve kararda tartışıldığı, şüpheliler hakkında kamu davası açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil bulunmadığı gerekçesiyle itirazı reddetmiştir.

19. Başvurucular bu kararın 21/9/2018 tarihinde tebliğ edilmesinin ardından 19/10/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

20. Öte yandan Yüksekova Ağır Ceza Mahkemesince (Mahkeme) yapılan yargılama sonucunda 29/5/2018 tarihinde sanık A.D.nin, olay sırasında koştuğunu gördüğü şahısların önüne doğru uyarı ve kaçmalarını engellemek amacıyla ateş ettiği, aldığı eğitim dikkate alındığında bu şekilde ateş ettiğinde kaçan şahısların isabet alabileceğini öngörebileceği ancak bu sonucun gerçekleşmeyeceği düşüncesiyle eylemini gerçekleştirdiği kabul edilerek bilinçli taksirle ölüme neden olma suçundan 3 yıl 4 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir.

21. Başvurucular eksik inceleme yapıldığını, olayda görev alan diğer güvenlik güçlerinin de sorumluluğunun olduğunu, sanık A.D.nin kasten öldürme suçundan cezalandırılması gerektiğini belirterek Mahkemenin anılan kararına karşı istinaf talebinde bulunmuştur.

22. Bireysel başvuruda bulunulmasından sonra Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi 4/2/2020 tarihinde, cezai sorumluluğu kaldıran nedenlerden olan kanun hükmünün yerine getirilmesi sırasında sınırın kasıt olmaksızın aşılması nedeniyle hüküm kurulması gerektiği gerekçesiyle bozma kararı vermiştir. Bozma üzerine yapılan yargılama sonucunda 2/7/2021 tarihinde, sanık A.D.nin kanun hükmünün yerine getirilmesi sırasında sınırı kast olmaksızın aştığı ve eyleminin bilinçli taksirle ölüme neden olma suçunu oluşturduğu kabul edilerek 3 yıl 10 ay 20 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir.

23. Katılanlar vekili ile sanık müdafiince istinaf yoluna başvurulduğu ve yargılamanın inceleme tarihi itibarıyla derdest olduğu anlaşılmaktadır.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

24. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar" kenar başlıklı 172. maddesi şöyledir:

“(1) Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir.

 (2) Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak yeni delil elde edilmedikçe ve bu hususta sulh ceza hâkimliğince bir karar verilmedikçe, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz.

 (3)Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın etkin soruşturma yapılmadan verildiğinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmesi üzerine, kararın kesinleşmesinden itibaren üç ay içinde talep edilmesi hâlinde yeniden soruşturma açılır. "

25. 5271 sayılı Kanun’un “Cumhuriyet savcısının kararına itiraz” kenar başlıklı 173. maddesinin (1) ve (6) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine itiraz edebilir.

 (6) İtirazın reddedilmesi halinde aynı fiilden dolayı kamu davası açılabilmesi için 172 nci maddenin ikinci fıkrası uygulanır."

B. Uluslararası Hukuk

26. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) "İnsan haklarına saygı yükümlülüğü" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

"Yüksek Sözleşmeci Taraflar kendi yetki alanları içinde bulunan herkesin, bu Sözleşme"nin birinci bölümünde açıklanan hak ve özgürlüklerden yararlanmalarını sağlarlar."

27. Sözleşme"nin "Yaşam hakkı" kenar başlıklı 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

" Herkesin yaşam hakkı yasayla korunur..."

28. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre kamu görevlilerinin güç kullanması sonucu gerçekleştiği iddia edilen ölüm olaylarının şüphesiz devletin sahip olduğu hiçbir bireyin yaşamına son vermeme negatif yükümlülüğü kapsamında incelenmesi gerekmektedir. AİHM"e göre Sözleşme"nin 2. maddesi, bir bütün olarak esasen bir kişinin kasten öldürülmesinin kabul gördüğü durumları değil istenmeyen sonuç olarak ölüme sebep olan güç kullanımının kabul gördüğü durumları tanımlamaktadır. Bu yükümlülük hem kasıtlı bir biçimde öldürmeyi hem de kasıt olmaksızın ölümle sonuçlanan güç kullanımını içermektedir (McCann/Birleşik Krallık [BD], B. No: 18984/91, 27/9/1995, § 148). AİHM, güvenlik güçlerinin silahı iradi kullanmadıklarının ya da ölümün silahı her iki tarafın da kendi hâkimiyetine almak için mücadele ettiği sırada silahın bir tarafın istem dışı eylemiyle veya kendiliğinden ateş almasıyla ve sonuç olarak kazara meydana geldiğinin savunulduğu olayları da negatif yükümlülük bağlamında incelemiştir (Ercan ve diğerleri/ Bulgaristan (k.k.), B. No: 21470/10, 16.12.2014, §§ 59-69, 73-78).

29. AİHM, Sözleşme"nin 2. maddesi 1. maddesiyle birlikte yorumlandığında devletin yaşam hakkı kapsamındaki bir olayı etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünün bulunduğunu kabul etmiştir (McCann ve diğerleri/Birleşik Krallık, § 161). AİHM, bu yönde incelediği McCann ve diğerleri/Birleşik Krallık başvurusunda verdiği kararla devletin etkili soruşturma yürütme yükümlülüğü bulunduğunu ilk kez belirgin bir şekilde karar altına almıştır. Devletin etkili soruşturma yükümlülüğü ilk olarak kamu görevlileri tarafından ölümcül güç kullanımı ile ilgili olarak belirlenmiştir. AİHM, kamu görevlilerinin keyfî ve yasa dışı olarak öldürmelerinin yasaklanmasının uygulamada etkili olabilmesi için yetkili makamlar tarafından ölümcül güce başvurulmasının yasallığının denetlenmesini sağlayan prosedürün olması gerektiğini belirtmektedir. AİHM, bu yükümlülüğünün temel amacının yaşam hakkını koruyan ulusal hukuktaki hükümlerin etkili bir şekilde uygulanmasını güvence altına almak ve kamu görevlileri veya makamlarının eylemlerinin suçlanabilmesi durumunda bu görevliler ve makamların kendi sorumlulukları altında meydana gelen ölümler hakkında hesap vermelerini sağlamak olduğunu her fırsatta dile getirmektedir (birçok karar arasından bkz. Al-Skeini ve diğerleri/Birleşik Krallık [BD], B. No: 55721/07, 7/7/2011, § 163). McCann ve diğerleri/Birleşik Krallık başvurusunda verdiği karardan beri AİHM, bu yükümlülüğün sorumlu olduğu iddia edilen kişilerin kamu görevlileri ya da üçüncü kişiler veya mağdurun yaralanmasının kendisinden kaynaklı olup olmadığına bakmaksızın çeşitli durumlarda ortaya çıktığı kanaatindedir.

30. AİHM, 2001 yılında incelediği bir başvuruda verdiği kararda ise soruşturmanın gerekliliklerine ilişkin kriterleri belirlemiştir (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, B. No: 24746/94, 4/5/2001). Bu kriterler, AİHM"in tamamen yeni belirlediği kriterler değildir; McCann ve diğerleri/Birleşik Krallık kararından beri önüne gelen başvurularda uyguladığı kriterlerin sistematikleştirilmesinden ibarettir. AİHM, sonrasında süregelen incelemelerinde bu kriterleri somut olaya uygulamış; herhangi birinin yerine getirilmemiş olduğunu tespit ettiğinde yaşam hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır.

31. AİHM"e göre Sözleşme"nin 2. maddesinin (2) numaralı fıkrasında belirtilen istisnai durumlar, bu hükmün ölümün şüphesiz kasıtlı olarak meydana geldiği durumları kapsadığını ancak sadece bu hususu ele almadığını göstermektedir. AİHM"e göre Sözleşme"nin 2. maddesi bir bütün olarak değerlendirildiğinde (2) numaralı fıkrada sadece kasten öldürmeye müsaade edilen durumlar değil taksirle ölüme yol açabilecek güç kullanımına izin veren durumlar da belirtilmektedir. AİHM güç kullanımının (a), (b) veya (c) bentlerinde belirtilen amaçlardan biri söz konusu olduğunda mutlak zorunlu olması gerektiğini kabul etmektedir (Kalkan/Türkiye, B. No: 37158/09, 10/5/2016, § 54; Makbule Kaymaz ve diğerleri/Türkiye, B. No: 651/10, 21/2/2014).

32. AİHM, polis memurları tarafından gerçekleştirilen yaralanma neticesinde kişinin hayatını kaybettiği ve kendisine ölmeden önce tıbbi tedavilerin sağlanmadığı iddialarının yer aldığı şikâyetleri, Sözleşme’nin 2. maddesi bağlamında incelemektedir (Özpolat ve diğerleri/Türkiye, B. No: 23551/10, 27/10/2015, § 42).

33. AİHM, bunların yanında kolluk kuvvetleri tarafından gerçekleştirilen bir operasyon sırasında yaralanan bir kişiye tıbbi bakım uygulanmasından önce -kayda değer bir zaman geçmesi de dâhil olmak üzere- uygun bir tıbbi bakım uygulanmamasının Sözleşme"ye aykırı bir muamele teşkil edebileceğini hatırlatmaktadır (İlhan/Türkiye [BD], B. No: 22277/93, 27/6/2000, § 87; Muhacır Çiçek ve diğerleri/Türkiye, B. No: 41465/09, 2/2/2016, § 79). AİHM, bu tür olaylarda Sözleşme"nin 3. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının sadece ilgili kişinin yaşamını yitirmesinden sonra maruz kaldığı muameleler bakımından söz konusu olmadığına da vurgu yapmaktadır (Akpınar ve Altun/Türkiye, B. No: 56760/00, 27/2/2007, § 82).

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

34. Anayasa Mahkemesinin 7/10/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Yaşam Hakkının Güvenlik Güçlerinin Silahlı Güç Kullanmaları Sonucu İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

35. Başvurucular olay sırasında görev alan jandarma mensuplarının gerekmediği hâlde silahlı güç kullandıklarını, zırhlı aracın üzerindeki A.D.nin hedef gözeterek ateş etmesi sonucunda yakınlarının hayatını kaybettiğini, askerî operasyonun sivillerin korunmasına yönelik herhangi tedbir alınmadan gerçekleştirildiğini, olayla ilgili etkili bir soruşturma yürütülmediğini, soruşturmanın büyük bir kısmının şüpheli durumunda olan, tarafsız ve bağımsız olmayan görevlilerce yapıldığını, keşif incelemesi yapılmadığını, tanıkların dinlenmediğini, olay yeri incelemesinin eksik olduğunu, olayda kullanılan zırhlı aracın içinde ses ve görüntü kaydı yapılıp yapılmadığının araştırılmadığını, bu şekilde yaşam hakkının hem maddi hem de usule ilişkin boyutunun ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

36. Bakanlık görüşünde, A.D. hakkındaki ceza yargılamasının devam etmekte oluşu ve istinaf mahkemesinin bozma kararına göre olay kasten gerçekleştirilmediğinden idare mahkemeleri önünde tam yargı davası açılıp açılmadığının bildirilmemiş olması dikkate alınarak başvuru yollarının tüketilip tüketilmediğinin değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Başvurunun kabul edilebilir bulunması hâlinde ise soruşturma makamlarınca, yaşam hakkını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasıyla usul yükümlülüğüne ilişkin gerekli adımların atıldığı ifade edilmiştir.

37. Başvurucular Bakanlığın görüşüne karşı 30/6/2021 tarihli beyanlarında, olayla ilgili yürütülen soruşturmanın birçok yönden etkili olmadığını, başvuru yollarının tüketilmediğinden bahsedilemeyeceğini, nitekim manevi tazminata ilişkin olarak açtıkları tam yargı davasının Van 2. İdare Mahkemesince 29/6/2018 tarihinde lehlerine sonuçlandığını, her bir davacı için 10.000 TL olmak üzere toplam 170.000 TL manevi tazminata hükmedildiğini, istinaf incelemesinden geçen bu kararın 22/2/2021 tarihinde kesinleştiğini, maddi tazminata ilişkin olarak açtıkları tam yargı davasının ise Van 2. İdare Mahkemesinde derdest olduğunu, sonuç olarak yaşam hakkının usule ilişkin ve maddi boyutunun ihlal edildiği sonucuna varılması gerektiğini ifade etmiştir.

2. Değerlendirme

38. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

 “Herkes, yaşama ... hakkına sahiptir.”

39. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri, (...) kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

40. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvuru konusu olayda müteveffa; başvurucu Hasan İnce"nin eşi, başvurucu Gelin İnce"nin kayınvalidesi, diğer başvurucuların ise annesidir. Bu nedenle başvuruda başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.

41. Kamusal yetkiyle güç kullanılması sonucu gerçekleşen ölümlerin veya ölümcül yaralanmaların devletin yaşam hakkına ilişkin negatif yükümlülüğü kapsamında değerlendirilmesi gerekir. Bu yükümlülük hem kasıtlı biçimde hem de kasıt olmaksızın ölümle sonuçlanan veya sonuçlanabilecek güç kullanımını kapsamaktadır (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 44). Yaşam hakkına ilişkin negatif yükümlülük kapsamında kamusal bir yetkiyle güç kullanan görevlilerin kasıtlı ve hukuka aykırı bir şekilde hiçbir bireyin yaşamına son vermeme ödevi bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§ 51)

42. Anayasa’nın 17. maddesinin son fıkrasında "(1) meşru müdafaa hali, (2) yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, (3) bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, (4) bir ayaklanma veya isyanın bastırılması, (5) sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda" yaşam hakkına yapılan müdahalenin hukuka uygun olacağı belirtilmiştir.

43. Anayasa’da yaşam hakkına güç kullanmak suretiyle yapılacak müdahalelere ilişkin yer alan yukarıdaki hükümler ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda daha önce vermiş olduğu kararlar birlikte değerlendirildiğinde kolluk kuvvetlerinin ancak Anayasa’da belirtilen amaçlara ulaşmak adına başka bir çarenin kalmadığı mutlak zorunlu durumlarda ve -güç kullanarak ulaşılmak istenen amaç ile karşı karşıya kalınan güce nispeten- orantılı bir biçimde güç kullanabilmelerine izin verildiği söylenebilecektir (Cemil Danışman,§ 50; Nesrin Demir ve diğerleri, B. No: 2014/5785, 29/9/2016, § 113).

44. Anayasa"mızdaki düzenlemeye benzer şekilde Sözleşme"nin 2. maddesine göre de bir ölüm veya ölümcül yaralanma a) bir kimsenin yasa dışı şiddete karşı korunmasının sağlanması, b) bir kimsenin usulüne uygun olarak yakalanmasını gerçekleştirme veya usulüne uygun olarak tutulu bulunan bir kişinin kaçmasını önleme, c) bir ayaklanma veya isyanın yasaya uygun olarak bastırılması durumlarında mutlak zorunlu olanı aşmayacak bir güç kullanımı sonucunda meydana gelmişse yaşam hakkının ihlalinin gerçekleştiğinden söz edilemez (Cemil Danışman, § 51; Nesrin Demir ve diğerleri, § 114).

45. Ancak öldürücü güç, Anayasa"da belirtilen hâllerde ve başka şekilde müdahale olanağı kalmaması nedeniyle son çare olarak kullanılmalıdır. Bu nedenle yaşam hakkının dokunulmaz niteliği de dikkate alınarak ölümle sonuçlanabilecek bir güç kullanımı söz konusu olduğunda bunun zorunluluğu ve orantılılığı Anayasa Mahkemesi tarafından çok sıkı bir şekilde denetlenmelidir (Nesrin Demir ve diğerleri,§ 107).

46. Bu noktada belirtmek gerekir ki Anayasa Mahkemesi bu tür durumlarda yetkili mercilerin bu konuya ilişkin değerlendirmelerine tamamen bağlı kalmak zorunda olmayıp kesin ikna edici bilgi veya bulgulara dayanarak farklı bir değerlendirmede de bulunabilir (Cemil Danışman, § 58; Nesrin Demir ve diğerleri, § 117). Kamu görevlilerinin güç kullanımına ilişkin eylemlerinin bu konuda değerlendirmesi yapılırken olayın bütün aşamalarının dikkate alınması gerekmektedir (Cemil Danışman, § 57). Bunun yanı sıra bu konuda yapılacak değerlendirmede bir bütün olarak somut olayın hangi koşullarda gerçekleştiğinin ve nasıl bir seyir izlediğinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir (Cemil Danışman, § 57; Nesrin Demir ve diğerleri, § 108).

47. Kolluk görevlilerinin doğrudan silah kullanımı sonucu meydana gelen olaylarda güç kullanımının Anayasa’nın 17. maddesine göre başka bir çarenin kalmadığı zorunlu bir durumda ve orantılı bir şekilde gerçekleştiğinin soruşturma makamlarınca resen ortaya konması gerekmektedir (Turan Uytun ve Kevzer Uytun, B. No: 2013/9461, 15/12/2015, § 73). AİHM de ölümün güvenlik güçlerinin silah kullanımı sonucu gerçekleştiğinin tartışmasız olduğu olaylarda, bu konudaki ispat yükünün taraf devlete (hükûmete) ait olduğunu kabul etmekte ve zorunlu olanı aşmayacak bir güç kullanımı gerçekleştiğinin kanıtlanamaması hâlinde yaşam hakkının usul ve esas yönünün ihlal edildiğine karar vermektedir (Bektaş ve Özalp/Türkiye, B. No: 10036/03, 20/4/2010 § 57, Ataykaya/Türkiye, B. No: 50275/08, 22/7/2014, §§ 45-59).

48. Bununla birlikte bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir(İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).

49. Somut olayda başvurucuların yakınının ölümüne neden olduğu iddia edilen A.D. hakkında ağır ceza mahkemesinde açılan dava devam etmektedir.

50. Bir ceza soruşturması veya ceza yargılaması sürecinde kovuşturmaya yer olmadığı, beraat, mahkûmiyet veya hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarıyla farklı zamanlarda neticelenmiş aşamalar bulunması durumunda anılan aşamaların tek bir olay bazında farklı kişilerin sorumluluklarına yönelik olduğu gözetildiğinde soruşturmaların bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekecektir (Süleyman Deveci, B. No: 2013/3017, 16/12/2015, § 69).

51. Anayasa"nın yaşam hakkını güvence altına alan 17. maddesi ile devletin temel amaç ve görevlerini belirten 5. maddesi birlikte değerlendirildiğinde meydana gelen ölüm olaylarının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir ceza soruşturması yürütülmesi gerekmektedir. Ancak yürütülen bu soruşturma, belirli bir kişinin sorumlu olup olmadığıyla sınırlı olmamalı; olayın tüm yönlerini ortaya koyacak kapsamda ve nitelikte olmalıdır. Nitekim soruşturmanın etkili olup olmadığına ilişkin değerlendirme -somut olayın kendine özgü koşulları dikkate alınarak- belirli bir kişi hakkında verilen kararla sınırlı olarak değil yürütülen soruşturma bir bütün olarak incelendikten sonra yapılabilecektir (Gülcan Keleş ve diğerleri, B. No: 2014/797, 22/03/2017, § 30).

52. Somut olaya bu çerçevede bakıldığında başvurucular her ne kadar Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından olayla ilgili olarak yürütülen soruşturmada bazı kamu görevlileri hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini ileri sürerek bireysel başvuruda bulunmuşlarsa da görülmekte olan kamu davasının henüz sonuçlanmadığı, bu davada, yapılan araştırma sonucunda haklarında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilen kamu görevlilerinin sorumluluğunun bulunduğuna karar verilip bu kişiler hakkında kamu davasının açılmasının sağlanmasının her zaman mümkün olduğu değerlendirilmiştir. Bununla birlikte hem hakkındaki kovuşturma devam etmekte olan A.D. hem de haklarında ek kovuşturmaya yer olmadığına karar verilen -başvurucuların olayda sorumlu olduklarını ileri sürdükleri- diğer kolluk görevlileri yönünden silahlı güç kullanımlarındaki zorunluluk ile kullanımlarında orantılılığı aşıp aşmadıklarına ilişkin inceleme ancak, somut olayın gerçekleşme koşulları ile olayın nasıl seyir izlediğinin tartışıldığı, A.D. hakkındaki kovuşturma tamamlandıktan sonra yapılabilecektir. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, ilgili yargısal mercilerin somut olaya ilişkin olarak verdikleri kararların henüz kesinleşmediği bu aşamada, meselenin Anayasa Mahkemesince doğrudan ele alınabilmesi mümkün değildir.

53. Bununla birlikte güç kullanımının söz konusu olduğu olaylarda, güç kullanmanın gerekliliği ve orantılılığı ile ilgili olarak açıklama yapma yükümlülüğü devlete ait olup (bkz. § 47) yürütülen soruşturmalar ve kovuşturmaların bu yükümlülüğün yerine getirilmesinin araçları oldukları açıktır. Bu itibarla Anayasa Mahkemesinin bu tür olaylardaki incelemesinin kapsamını, yürütülen soruşturmalar ile söz konusu olmuşsa kovuşturmalarda adli makamlarca bu konuda yapılan açıklamalar da oluşturmaktadır. Dolayısıyla somut olayda öldürmeme yükümlüğünün ihlal edilip edilmediğinin ve soruşturmanın etkili yürütülüp yürütülmediğinin incelenebilmesi için öncelikle anılan kovuşturma sürecinin tamamlanması ve adli makamların somut olaydaki silahlı güç kullanımına ilişkin açıklamalarının beklenmesi gerekmektedir.

54. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Yaşam Hakkının Silahlı Güç Kullanılması Sonucunda Yaralanan Bir Kişiye Yardım Edilmemesi Nedeniyle İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları

55. Başvurucular, güvenlik güçlerinin, yakınlarının yaralanmasına neden olduklarını bildikleri hâlde yardım etmediklerini ve kendi imkânlarıyla hastaneye götürdükleri sırada yaralı hâldeki yakınlarının yolda hayatını kaybettiğini iddia etmiştir.

2. Değerlendirme

56. Başvurucular herhangi vakaya dayanmaksızın yakınlarına yardım edilmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir. Başvurucular, yaralı yakınlarının acil sağlık hizmeti sunulmaması sonucu öldüğünü ileri sürmemektedir. Kaldı ki saat 08.40 sıralarında yaralanıp götürüldüğü Yüksekova Devlet Hastanesinde saat 13.48"de ölü muayene işleminin tamamlandığı anlaşılan yakınlarının ölümünde, geç yapılan tıbbi müdahalenin etkili olduğunu gösteren herhangi bir bilgi ya da bulgu başvuru dosyasında bulunmamakta, böyle bir husus başvurucular tarafından ileri sürülmemektedir. Aniden gerçekleştiği anlaşılan somut olayda, operasyonun planlanması için yeterli zamanın olmaması nedeniyle yaralanabilecek herhangi bir kişiye tıbbi yardımda bulunulabilmesi için olay yerine önceden bir sağlık ekibi ve/veya cankurtaran götürülmesi gerektiğini söyleyebilmek ise mümkün görünmemektedir. Nitekim başvurucuların da bu bağlamda bir şikâyeti yoktur.

57. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların yaralanan yakınlarına acil sağlık hizmeti sunularak yardım edilmemesi sonucu yaşam hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Yaşam hakkının güvenlik güçlerinin silahlı güç kullanmaları sonucunda ölüm meydana gelmesi dolayısıyla ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Yaşam hakkının yaralıya yardım edilmemesi dolayısıyla ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 7/10/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Hemen Ara