AYM 2018/30809 Başvuru Numaralı REFİKE GÜNDÜZ Başvurusuna İlişkin Karar

Abaküs Yazılım
İkinci Bölüm
Esas No: 2018/30809
Karar No: 2018/30809
Karar Tarihi: 7/10/2021

AYM 2018/30809 Başvuru Numaralı REFİKE GÜNDÜZ Başvurusuna İlişkin Karar

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

REFİKE GÜNDÜZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/30809)

 

Karar Tarihi:7/10/2021

R.G. Tarih ve Sayı: 17/1/2022-31722

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Mahmut ALTIN

Başvurucu

:

Refike GÜNDÜZ

Vekili

:

Av. Muzaffer ÖZDEMİR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, acele kamulaştırmaya ilişkin Bakanlar Kurulu kararının iptali için açılan davanın reddine karar verilmesi nedeniyle mülkiyet ve özel hayata saygı haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 12/10/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Diyarbakır"ın Sur ilçesi Suriçi bölgesi 29/9/1988 tarihli ve 38 sayılı Diyarbakır Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu kararı ile kentsel sit alanı ilan edilmiştir.

9. Suriçi bölgesi içinde ruhsatsız yapılaşmalar, geleneksel yapıların yıkılması ve tahribi sonucu bölgenin tarihî kent özelliğini kaybettiği, mevcut yapı stokunun can ve mal güvenliği açısından risk oluşturduğu, bu yapıların aynı zamanda tescilli kültür varlığı değeri taşıyan yapıları da olumsuz etkileyerek tarihî yapı ve dokunun bozulmasına ve çöküntü hâline gelmesine neden olduğunun saptanması üzerine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan teknik rapora dayanılarak Bakanlar Kurulunun 22/10/2012 tarihli ve 2012/3900 sayılı kararı ile Diyarbakır"ın Sur ilçesinin tamamı 16/5/2012 tarihli ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun"un 2. maddesi uyarınca riskli alan ilan edilmiştir.

10. Söz konusu riskli alan kararı öncesinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından Suriçi bölgesi için hazırlanan teknik rapor, başvuru formu ekinde sunulmamış ise de acele kamulaştırma kararının iptaline ilişkin başvuru konusu kararın gerekçesinde anılan teknik rapora dair aşağıdaki açıklamada bulunulmuştur:

"Uyuşmazlık konusu bölgenin mevcut yapı stoğunun niteliklerinin araştırıldığı; Bölgedeki özel ve kamu taşınmazları belirlenerek, alana ilişkin yerinde fiziki tespitleri yapıldığı; Alandaki yapıların; risk unsuru, kat adetleri, yapısal, ruhsat ve tescilli kültür varlığı durumlarının tespitinin gerçekleştirildiği; Deprem risk analizlerinin yapıldığı ve bu başlıklara ilişkin haritaların çizildiği, bölgenin afet geçmişinin araştırıldığı; Suriçi Bölgesinin yıllar itibariyle değişen imar durumunun irdelendiği, bölge içerisinde yer alan anıtsal ve sivil mimarlık örneği teşkil eden korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarının tespit edildiği ve bu taşınmazlara ilişkin envanterin çıkarıldığının belirtildiği, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Başbakanlığa hitaben göndermiş olduğu 16.03.2016 tarihli, 2088 sayılı yazı ile 2012 yılında riskli alan ilan edilen ve Suriçi bölgesi içerisinde yeralan ada ve parsel numaralarıyla belirtilen taşınmazların acele kamulaştırılması için Bakanlar Kurulu kararı alınmasının istenildiği, söz konusu teklif yazının ekinde yer alan gerekçe raporunda; uyuşmazlığa konu alanda gerçekleştirilecek dönüşüm uygulamaları ile riskli yapı stoku içinde yaşayan nüfusun can ve mal güvenliğinin sağlanması, riskli yapılardan kaynaklanacak afet risklerinin azaltılarak ülkemizin önemli kültürel zenginlikleri arasında bulunan alanda taşınmaz kültür varlıklarının tahribatının engellenmesi, yapı ve doku bütünlüğü bozularak aykırılık teşkil eden yapıların dokuya uyumlu hale getirilmesi, kültür varlıklarının restorasyon, bakım onarım, güçlendirme, iyileştirme, sağlıklaştırma, vb. yönünde yapılacak müdahalelerle bölgeye kazandırılmasına yönelik çalışmaların yapılması ve alanda terör örgütü mensuplarınca zarar verilen konut ve işyerlerinin sağlıklı ve güvenli hale getirilmesi ve mağduriyetlerin giderilmesinin amaçlandığı, terör olayları sonucunda Sur bölgesinde birçok ev ve işyerinin hasar gördüğü, Suriçinin sit alanı olması, birçok tescilli yapı bulunması nedeniyle alandaki zarar tespit işlemlerinin yapılacağı Sur bölgesi içerisinde yıkılan yerlerden başlamak suretiyle yıkım ve yapım işlerinin etaplar halinde gerçekleştirileceği, Sur ilçesinde yapılacak yıkım ve yenileme işlemlerinin 60 ayda yapılmasının planlandığı, koruma amaçlı imar planı kararları doğrultusunda kültürel taşınmaz varlıklarının röleve, restütisyon ve restorasyon işlemlerinin gerçekleştirileceği, bu kapsamda alanın riskli alan olarak ilan edilmesi gerektiği, alan içinde bulunan yapıların can ve mal güvenliği açısından risk teşkil etmesi taşınmazların tahliyesinin ve yıkımının ve akabinde yeni yapıların yapımının bir an önce başlatılması ve bitirilmesinin zaruri olduğu, terör örgütü mensuplarınca zarar verilen konut ve işyerleri sebebiyle yaşanan mağduriyetlerin ivedilikle giderilmesi gerektiği, alanda anlaşma sağlanan parsellerde altyapı uygulamalarına başlanıldığı ve altyapı uygulamalarının bütüncül bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için alan bütününde çalışma imkanının sağlanmasının gerektiği hususları gözetildiğinde riskli alan olarak ilan edilen sınırlar içerisinde dönüşümün ivedilikle gerçekleştirilebilmesini sağlamak üzere alan sınırları dahilinde bulunan taşınmazlardan, hazırlanacak Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında malikleri ile anlaşma sağlanamayanların 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu uyarınca Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından acele kamulaştırılması gerektiği, saptamalarına yer verildiği anlaşılmıştır."

11. Riskli alan sınırları içinde bulunan 7.714 taşınmazdan 6.292"sinin adedinin Bakanlar Kurulunun 21/3/2016 tarihli ve 2016/8659 sayılı kararıyla 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu"nun 27. maddesine göre acele kamulaştırılmasına karar verilmiştir.

12. Başvurucunun 1/16 hissedarı bulunduğu Diyarbakır ili Sur ilçesi İskenderpaşa Mahallesi Kesmelik mevkii 703 ada 170 parsel sayılı taşınmaz, Bakanlar Kurulu kararı kapsamında acele kamulaştırılmasına karar verilen taşınmazlar arasında yer almıştır.

13. Başvurucu, acele kamulaştırma ve riskli alan ilan edilme kararlarına karşı 4/5/2016 tarihinde Danıştay Altıncı Dairesinde (Daire) diğer 61 davacı ile birlikte yürütmenin durdurulması istemiyle iptal davası açmıştır.

14. Daire, acele kamulaştırmaya ve riskli alan ilanına ilişkin kararların farklı Danıştay dairelerinin görev alanlarında bulunduğu, acele kamulaştırmaya konu taşınmazların ada ve parsel numarası ile belirlenmesi, riskli alan ilanının ise koordinatlar verilmek suretiyle kroki ile oluşturulması dolayısıyla ayrı ayrı incelenmelerinin gerektiği, ayrıca farklı mahallelerde veya imar adalarında bulunan parsellerin malikleri tarafından açılan davada davacıların menfaatinde iştirak bulunmadığı gerekçesiyle dilekçenin reddine karar vermiştir.

15. Başvurucu bu defa acele kamulaştırma kararına karşı 23/8/2016 tarihinde yürütmenin durdurulması istemiyle davası açmıştır.

16. Başvurucunun yürütmenin durdurulması istemi Dairenin 14/2/2017 tarihli kararı ile reddedilmiştir. Karar gerekçesinde acele kamulaştırmaya konu taşınmazların tek tek belirlenerek ve ayrıntılı teknik çalışmalar yapılarak bölgenin riskli alan ilan edildiği belirtilmiştir. Ayrıca bölgenin sağlıklı yapılaşmasının taşınmaz kültür varlıklarının ihya ve restorasyon çalışmalarının ivedilikle aslına uygun olarak tamamlanmasının sağlanmasının hedeflendiği ve alanın bütünlüğü de gözönünde bulundurularak kullanılmaz hâldeki bölgenin kent çeperinde çöküntü alanı oluşumunun önlenmesi ve imar ıslahının bir an önce yapılabilmesi için acele kamulaştırma kararının alındığı vurgulanmıştır.

17. Başvurucunun açmış olduğu iptal davası, Dairenin 26/9/2017 tarihli kararı ile reddedilmiştir. Kararın gerekçesinde şu tespitlere yer verilmiştir:

i. Acele kamulaştırmaya ilişkin 21/3/2016 tarihli Bakanlar Kurulu kararına konu riskli alan kararının 22/10/2012 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile 6306 sayılı Kanun"un 2. maddesi uyarınca alındığı ve bölgenin riskli alan ilan edildiği belirtilmiştir.

ii. Acele kamulaştırmaya yönelik Bakanlar Kurulu kararının dört ayrı sebebe dayandığı belirtilmiştir. Birinci sebebin alandaki riskli yapı stoku içinde yaşayan nüfusun can ve mal güvenliğinin sağlanması, afet risklerinin ortadan kaldırılması, ikinci sebebin Suriçi bölgesinin yapı ve kültür bütünlüğünü bozan yapıların dokuya uyumlu hâle getirilmesi, üçüncü sebebin alanda mevcut kültür varlıklarının restorasyon, bakım, onarım, güçlendirme ve iyileştirme çalışmalarının yapılması ve dördüncü sebebin de terör olayları sonucu zarar gören yapıların yıkım ve yenileme işlemlerinin gerçekleştirilmesi olduğu vurgulanmıştır.

iii. Dört sebebin birlikte bulunduğu ve bir an önce uygulamaların gerçekleştirilebilmesi için acele kamulaştırma kararının alındığı belirtilerek 2942 sayılı Kanun"da öngörülen acelelik hâlinin davaya konu acele kamulaştırma kararı yönünden gerçekleşmiş olduğuna işaret edilmiştir.

18. Temyiz edilen karar, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun (Kurul) 18/4/2018 tarihli kararı ile onanmıştır.

19. Nihai karar 13/9/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

20. Başvurucu 12/10/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

21. Başvuru konusu davanın açıldığı tarihte 2942 sayılı Kanun"un 27. maddesi şöyledir:

 “3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununun uygulanmasında yurt savunması ihtiyacına veya aceleliğine Bakanlar Kurulunca karar alınacak hallerde veya özel kanunlarla öngörülen olağanüstü durumlarda gerekli olan taşınmaz malların kamulaştırılmasında kıymet takdiri dışındaki işlemler sonradan tamamlanmak üzere ilgili idarenin istemi ile mahkemece yedi gün içinde o taşınmaz malın (Değişik ibare: 24/4/2001 - 4650/15 md.) 10 uncu madde esasları dairesinde ve 15 inci madde uyarınca seçilecek bilirkişilerce tespit edilecek değeri, idare tarafından mal sahibi adına (Değişik ibare: 24/4/2001 - 4650/15 md.) 10 uncu maddeye göre yapılacak davetiye ve ilanda belirtilen bankaya yatırılarak o taşınmaz mala el konulabilir.

Bu Kanunun 3 üncü maddesinin 2 nci fıkrasında belirtilen hallerde yapılacak kamulaştırmalarda yatırılacak miktar, ödenecek ilk taksit bedelidir.”

22. 6306 sayılı Kanun"un 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Bu Kanunun uygulanmasında;

...

ç) Riskli alan: Zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Bakanlık veya İdare tarafından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü de alınarak belirlenen ve Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan alanı,

d) Riskli yapı: Riskli alan içinde veya dışında olup ekonomik ömrünü tamamlamış olan ya da yıkılma veya ağır hasar görme riski taşıdığı ilmî ve teknik verilere dayanılarak tespit edilen yapıyı,

...

ifade eder."

23. 6306 sayılı Kanun"un 3. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Riskli yapıların tespiti, Bakanlıkça hazırlanacak yönetmelikte belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde masrafları kendilerine ait olmak üzere, öncelikle yapı malikleri veya kanuni temsilcileri tarafından, Bakanlıkça lisanslandırılan kurum ve kuruluşlara yaptırılır ve sonuç Bakanlığa veya İdareye bildirilir. Bakanlık, riskli yapıların tespitini süre vererek maliklerden veya kanuni temsilcilerinden isteyebilir. Verilen süre içinde yaptırılmadığı takdirde, tespitler Bakanlıkça veya İdarece yapılır veya yaptırılır. Bakanlık, belirlediği alanlardaki riskli yapıların tespitini süre vererek İdareden de isteyebilir. Bakanlıkça veya İdarece yaptırılan riskli yapı tespitlerine karşı maliklerce veya kanuni temsilcilerince onbeş gün içinde itiraz edilebilir. Bu itirazlar, Bakanlığın talebi üzerine üniversitelerce, ilgili meslek disiplini öğretim üyeleri arasından görevlendirilecek dört ve Bakanlıkça, Bakanlıkta görevli üç kişinin iştiraki ile teşkil edilen teknik heyetler tarafından incelenip karara bağlanır.

 (2) Riskli yapılar, tapu kütüğünün beyanlar hanesinde belirtilmek üzere, tespit tarihinden itibaren en geç on iş günü içinde Bakanlık veya İdare tarafından ilgili tapu müdürlüğüne bildirilir. Tapu kütüğüne işlenen belirtmeler hakkında, ilgili tapu müdürlüğünce ayni ve şahsi hak sahiplerine bilgi verilir.

..."

24. 6306 sayılı Kanun"un 4. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Bakanlık veya uygulamayı yürütmesi hâlinde TOKİ veya İdare, riskli alanlarda, riskli yapıların bulunduğu taşınmazlarda ve rezerv yapı alanlarında bu Kanun kapsamındaki proje ve uygulamalar süresince her türlü imar ve yapılaşma işlemlerini geçici olarak durdurabilir...

...

 (3) Uygulama sırasında Bakanlık, TOKİ veya İdare tarafından talep edilmesi hâlinde, hak sahiplerinin de görüşü alınarak, riskli alanlardaki yapılar ile riskli yapılara elektrik, su ve doğal gaz verilmez ve verilen hizmetler kurum ve kuruluşlar tarafından durdurulur."

25. 6306 sayılı Kanun"un 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Riskli yapıların yıktırılmasında ve bunların bulunduğu alanlar ile riskli alanlar ve rezerv yapı alanlarındaki uygulamalarda, öncelikli olarak malikler ile anlaşma yoluna gidilmesi esastır. Anlaşma ile tahliye edilen yapıların maliklerine veya malik olmasalar bile kiracı veya sınırlı ayni hak sahibi olarak bu yapılarda ikamet edenlere veya bu yapılarda işyeri bulunanlara geçici konut veya işyeri tahsisi ya da kira yardımı yapılabilir.

...

 (3) Uygulamaya başlanmadan önce, riskli yapıların yıktırılması için, bu yapıların maliklerine altmış günden az olmamak üzere süre verilir. Bu süre içinde yapı, malik tarafından yıktırılmadığı takdirde, yapının idari makamlarca yıktırılacağı belirtilerek ve tekrar süre verilerek tebligatta bulunulur. Verilen bu süre içinde de maliklerince yıktırma yoluna gidilmediği takdirde, bu yapıların insandan ve eşyadan tahliyesi ve yıktırma işlemleri, yıktırma masrafı ile gereken diğer yardım ve krediler öncelikle dönüşüm projeleri özel hesabından karşılanmak üzere, mahallî idarelerin de iştiraki ile mülki amirler tarafından yapılır veya yaptırılır.

(4) Birinci, ikinci ve üçüncü fıkralarda belirtilen usullere göre süresinde yıktırılmadığı tespit edilen riskli yapıların yıktırılması, Bakanlıkça yazılı olarak İdareye bildirilir. Buna rağmen yıktırılmadığı tespit edilen yapılar, Bakanlıkça yıkılır veya yıktırılır. Uygulamanın gerektirmesi hâlinde Bakanlık, yukarıdaki fıkralarda belirtilen tespit, tahliye ve yıktırma iş ve işlemlerini bizzat da yapabilir."

26. 6306 sayılı Kanun"un 6. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"(2) Üzerindeki bina yıkılmış olan arsanın maliklerine yapılan tebligatı takip eden otuz gün içinde en az üçte iki çoğunluk ile anlaşma sağlanamaması hâlinde, gerçek kişilerin veya özel hukuk tüzel kişilerinin mülkiyetindeki taşınmazlar için Bakanlık, TOKİ veya İdare tarafından acele kamulaştırma yoluna da gidilebilir. Bu Kanun uyarınca yapılacak olan kamulaştırmalar, 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasındaki iskân projelerinin gerçekleştirilmesi amaçlı kamulaştırma sayılır ve ilk taksit ödemesi, mezkûr fıkraya göre belirlenen tutarların beşte biri oranında yapılır. Tapuda mülkiyet hanesi açık olan taşınmazlar ile mirasçısı belirli olmayan, kayyım tayin edilmiş, ihtilaflı veya üzerinde sınırlı ayni hak tesis edilmiş olan taşınmazların kamulaştırma işlemleri aynı madde hükümlerine tabidir. Bakanlık, TOKİ veya İdare; kamulaştırma işlemlerinin yürütülmesi için mirasçılık belgesi çıkartmaya, kayyım tayin ettirmeye veya tapuda kayıtlı son malike göre işlem yapmaya yetkilidir. Tapuda kayıtlı malikin ölmüş olması hâlinde Bakanlık, TOKİ veya İdare, kamulaştırma işlemi için mirasçılık belgesi çıkartabileceği gibi, gerekiyorsa tapu sicilinde idari müracaat veya dava yolu ile kayıt düzeltme de isteyebilir. Kamulaştırma için anlaşma sağlanması hâlinde, Bakanlık, TOKİ veya İdare ile ilgililer arasında taşınmazın tescil veya terkinine ilişkin ferağ ve muvafakati de ihtiva eden sözleşme ve uzlaşma tutanağı tanzim edilir ve ilgili tapu müdürlüğüne gönderilerek kamulaştırmanın resen tapu siciline işlenmesi sağlanır."

27. Kamulaştırma ve acele kamulaştırma usullerine ilişkin mevzuat hakkında bkz. Ali Hıdır Akyol ve diğerleri [GK], B. No: 2015/17510, 18/10/2017, §§ 29-34.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

28. Anayasa Mahkemesinin 7/10/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

29. Başvurucu; 2012 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile riskli alan ilan edilen, Diyarbakır"ın Sur ilçesinde hissedarı bulunduğu taşınmazının Bakanlar Kurulu kararı ile acele kamulaştırılmasına karar verildiğini, kararın iptali için Danıştayda açmış olduğu davanın duruşma yapılmadan, hiçbir araştırma yapılmayarak lehine olabilecek hiçbir delil toplanmadan reddedildiğini belirtmiştir. Başvurucu, iptal davasında riskli alan kararının iptali istemiyle açılan davanın bekletici mesele yapılmamasından, acele kamulaştırma kararı alınırken keşif yapılması gerekirken keşif yapılmamasından ve kanuni şartlar gözetilmeyerek sadece idarece tek yanlı hazırlanmış raporlar ve riskli alan kararının esas alınmasından yakınmaktadır.

30. Başvurucu ayrıca bölgenin afet riskli alan ilan edilmesini gerektiren jeolojik analiz ve tespit bulunmadığını öne sürerek 2013 yılında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından hazırlanan Suriçi Afet Riskli Alan Master Planı"nda deprem riski yüksek yapıların sayısının 464, oranın ise %6,04 olduğunu belirtmiştir. Buna göre idarenin kendi planlarında dahi yapıların sadece %6" sının riskli olduğu belirtilmiş olmasına rağmen bölgenin tamamının riskli alan ilan edilmesinin teknik olarak hiçbir somut veriye dayanmadığını ve somut veriye dayanılmadan riskli alan ilan edilmesinin Danıştay kararlarına da aykırı olduğunu ileri sürmüştür.

31. Öte yandan başvurucu; acele kamulaştırma şartlarının sağlanmadığını, Bakanlar Kurulu kararında acelecilik hâlinin ve sebeplerinin belirtilmediğini, bölgenin riskli alan ilan edilmiş olmasının acele kamulaştırma kararı verilmesi için yeterli olmadığını iddia etmiştir.

32. Bununla birlikte başvurucu, söz konusu taşınmazlar kamulaştırıldıktan sonra taşınmazların hangi amaçla ve kim tarafından kullanılacağına dair 6306 sayılı Kanun"da açık bir düzenleme bulunmaması nedeniyle acele kamulaştırma kararı verilmesinde kamu yararı amacının bulunmadığını savunmuştur. Diğer taraftan 6306 sayılı Kanun"un 3. ve 4. maddelerinde; riskli alan ve yapıların ilanından sonra malik ve kullanıcıların mülklerini kullanmaları kısıtlandığı gibi elektrik, su ve doğal gazın verilemeyeceğinin hükme bağlandığını, tahliye ve yıkım masraflarının da maliklere yükletilerek hak sahiplerinin ancak enkaz bedeli alabileceklerinin düzenlendiği ifade edilmiştir.

33. Sonuç olarak başvurucu; bu gerekçelerle mülkiyet, adil yargılanma, konut ve sağlıklı bir çevrede yaşama haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

34. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

 “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

35. Anayasa"nın "Kamulaştırma" kenar başlıklı 46. maddesi şöyledir:

"Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir.

Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.

Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedeli, her halde peşin ödenir.

İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz uygulanır. "

36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu mülkiyet hakkıyla birlikte adil yargılanma ile konut ve sağlıklı bir çevrede yaşama haklarının da ihlal edildiğini iddia etmiş ise de şikâyetlerinin özünün mülkiyet hakkına ilişkin olduğu anlaşıldığından söz konusu ihlal iddialarını mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

37. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Mülkün Varlığı

38. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, §§ 49-54). Bu nedenle öncelikle başvurucunun Anayasa"nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, § 26; İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 31).

39. Anayasa"nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Somut olayda acele kamulaştırma kararının konusu taşınmaz tapuda başvurucu adına kayıtlı olduğundan mülkün varlığında bir tereddüt bulunmamaktadır.

ii. Müdahalenin Varlığı ve Türü

40. Başvuru konusu olayda Bakanlar Kurulunun 22/10/2012 tarihli kararı ile tamamı 6306 sayılı Kanun"un 2. maddesi uyarınca riskli alan ilan edilen Diyarbakır"ın Sur ilçesinde bulunan, başvurucuya ait taşınmazın Bakanlar Kurulunun 21/3/2016 tarihli kararı ile acele kamulaştırılmasına karar verilmiştir. Acele kamulaştırma usulünde idarenin tescilden önce kamulaştırmaya konu taşınmaz üzerinde mülkiyetten kaynaklanan bir kısım yetkiyi kullanabilmesi sebebiyle başvurucuya ait taşınmazın acele kamulaştırılmasına karar verilmiş olmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır.

41. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa"nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa"nın 35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında, genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa"nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, §§ 55-58).

42. Başvurucunun hissedarı olduğu taşınmazın acele kamulaştırılmasına karar verilmesi mülkiyetin kaybedilmesi sonucunu doğurduğundan müdahalenin ikinci kural olan mülkiyetten yoksun bırakma kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

iii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

43. Anayasa"nın 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

44. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa"nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa"ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).

 (1) Kanunilik

45. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması, müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55).

46. Somut olayda başvuruya konu acele kamulaştırma kararının Anayasa"nın 46. maddesi uyarınca 2942 sayılı Kanun"un 27. maddesi hükmüne göre verildiği anlaşılmıştır. Söz konusu kanun hükümlerinin açık, ulaşılabilir ve öngörülebilir mahiyette olduğu dikkate alındığında başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuna dayandığı kuşkusuzdur.

 (2) Meşru Amaç

47. Anayasa"nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı kavramı, mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılması imkânı vermekle bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet hakkının kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda bir sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde korumaktadır. Kamu yararı kavramı, devlet organlarının takdir yetkisini de beraberinde getiren bir kavram olup objektif bir tanıma elverişli olmayan bu ölçütün her somut olay temelinde ayrıca değerlendirilmesi gerekir (Nusrat Külah, B. No: 2013/6151, 21/4/2016, §§ 53, 56; Yunis Ağlar, B. No: 2013/1239, 20/3/2014, §§ 28, 29).

48. Anayasa"nın 46. maddesinin birinci fıkrası gereğince devlet ve kamu tüzel kişileri kamu yararının gerektirdiği hâllerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idari irtifaklar kurmaya yetkilidir.

49. 2942 sayılı Kanun"un 27. maddesi uyarınca 7/6/1939 tarihli ve 3634 sayılı Millî Müdafaa Mükellefiyeti Kanunu"nun uygulanmasında yurt savunması ihtiyacına veya aceleliğine Bakanlar Kurulunca karar alınacak hâllerde veya özel kanunlarla öngörülen olağanüstü durumlarda gerekli olan taşınmaz malların kamulaştırılmasında kıymet takdiri dışındaki işlemler sonradan tamamlanmak üzere ilgili idarenin istemi ile mahkemece yedi gün içinde o taşınmaz malın tespit edilecek değeri, idare tarafından mal sahibi adına yapılacak davetiye ve ilanda belirtilen bankaya yatırılarak o taşınmaz mala el konulabilir.

50. Başvurucunun acele kamulaştırma kararının iptali istemiyle açtığı davada Danıştay Altıncı Dairesi, ret kararının gerekçesinde acele kamulaştırmaya ilişkin 21/3/2016 tarihli Bakanlar Kurulu kararına konu riskli alan kararının 22/10/2012 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile 6306 sayılı Kanun"un 2. maddesi uyarınca alındığını ve bölgenin riskli alan ilan edildiğini belirtmiştir.

51. Daire ayrıca davanın reddi kararının gerekçesinde, uyuşmazlıkta acele kamulaştırmaya yönelik Bakanlar Kurulu kararının dört ayrı sebebe dayandığı vurgulamıştır. Danıştaya göre bu dört sebep sırasıyla riskli yapı stoku içinde yaşayan nüfusun can ve mal güvenliğinin sağlanarak afet risklerinin ortadan kaldırılması, Suriçi bölgesinin yapı ve kültür bütünlüğünü bozan yapıların dokuya uyumlu hâle getirilmesi, mevcut kültür varlıklarının restorasyon, bakım, onarım, güçlendirme ve iyileştirme çalışmalarının yapılması ve terör olayları sonucu zarar gören yapıların yıkım ve yenileme işlemlerinin gerçekleştirilmesidir. Karar ile ayrıca bu dört sebebin birlikte bulunduğu ve bir an önce uygulamaların gerçekleştirilebilmesi için acele kamulaştırma kararının alındığı belirtilerek bu hâliyle 2942 sayılı Kanun"da öngörülen acelelik hâlinin davaya konu Bakanlar Kurulu kararı yönünden gerçekleşmiş bulunduğu tespit edilmiştir.

52. Dolayısıyla başvuruya konu müdahalenin kamu yararına dayalı meşru bir amacı içerdiği anlaşılmaktadır.

 (3) Ölçülülük

 (a) Genel İlkeler

53. Son olarak kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacı gerçekleştirmek için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.

54. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).

55. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Müdahalenin orantılılığını değerlendirirken Anayasa Mahkemesi; bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60; Osman Ukav, B. No: 2014/12501, 6/7/2017, § 71).

 (b) İlkelerin Olaya Uygulanması

56. Anayasa"nın 46. maddesine göre özel mülkiyetteki bir taşınmaz -kamu yararı amacıyla ihtiyaç duyulması hâlinde gerçek karşılığı peşin ödenmek ve koşulları yasayla belirlenmek şartıyla- kamulaştırılarak kamu hizmetine tahsis edilebilir veya irtifak hakkı kurularak kamu yararı amacıyla taşınmazın kullanımı sınırlandırılabilir. Dolayısıyla idarenin ihtiyaç duyduğu özel mülkiyetteki taşınmazları edinme yolu, kamulaştırma usulüdür (AYM, E.2010/83, K.2012/169, 1/11/2012).

57. Kamulaştırmanın usul ve esasları 2942 sayılı Kanun"da detaylı bir biçimde düzenlenmiştir. Kamulaştırma, özel mülkiyetteki bir taşınmazın kamu mülkiyetine geçirilmesini hedefleyen idari bir süreçtir. Yukarıda açıklandığı üzere 2942 sayılı Kanun uyarınca ödenek temini ile başlayan bu süreç; kamu yararı kararı alınması, kamulaştırılacak taşınmazın belirlenmesi, yetkili idare tarafından kamulaştırma kararı alınması, kıymet takdir edilmesi, satın alma usulünün denenmesi, bunun akim kalması durumunda idare tarafından bedel tespiti ve tescil davası açılması ve mahkeme tarafından bilirkişi marifetiyle tespit edilen taşınmazın gerçek bedelinin maliklere ödenmesinden sonra taşınmazın idare adına tesciline karar verilmesi ile nihayete ermektedir. Mülkiyetin idareye geçmesi mahkemece tescil kararı verilmesi ile olur.

58. 2942 sayılı Kanun"un 27. maddesinde düzenlenen acele kamulaştırma usulü ise münhasıran (1) 3634 sayılı Kanun"un uygulanmasında yurt savunması ihtiyacının doğması hâlinde, (2) aciliyetine Bakanlar Kurulunca karar verilecek hâllerde ve (3) özel kanunlarla öngörülen olağanüstü durumlarda başvurulabilen ve idareye kamulaştırma kararının kesinleşmesinden önce kamulaştırılan taşınmaza elkoyma yetkisi tanıyan istisnai bir usuldür. Acele kamulaştırma usulü, olağan kamulaştırmada malik lehine getirilen usule ilişkin güvenceleri bertaraf etmemekte; yalnızca bu usullerin işletilmesinden önce idareye, kamulaştırılacak taşınmaza -mahkemeye başvurmak ve mahkemeden karar almak suretiyle- elkoyma imkânı tanımaktadır. Taşınmaza el konulduktan sonra kamulaştırma sürecine devam edilmesi ve bu bağlamda öncelikle satın alma yolunun işletilmesi, bunun mümkün olamaması durumda ise asliye hukuk mahkemesinde idare tarafından bedel tespiti ve tescil davası açılması gerekmektedir.

59. Görüldüğü üzere acele kamulaştırma usulünün olağan kamulaştırma usulünden tek farkı, henüz kamulaştırma süreci bitmeden idareye taşınmaza elkoyma imkânı tanımasıdır. Olağan kamulaştırma usulünde idarenin taşınmaza el koyması ancak taşınmazın idare adına tescilinden sonra mümkün olabilmekte iken acele kamulaştırma usulünde ise idare, kamulaştırma kararının alınmasından hemen sonra diğer aşamaların (bedel tespiti, satın alma usulünün denenmesi, bedel tespiti davası açılması ve tescil hükmü kurulması) tamamlanmasını beklemeden taşınmaza el koyabilmektedir.

60. Kamulaştırma kararı, özel mülkiyette bulunan taşınmazın kamu mülkiyetine geçmesiyle sonuçlanan kamulaştırma sürecinin kurucu unsuru niteliğini taşımaktadır. Yetkili idare tarafından hukuka uygun bir şekilde verilen bir kamulaştırma kararı bulunmadan kamulaştırmanın sonraki aşamalarına geçilmesi mümkün değildir. Acele kamulaştırma usulünün uygulandığı durumlarda da usulüne uygun olarak verilen bir acele kamulaştırma kararının bulunması gerekmektedir. Kamulaştırma kararının gerekliliği bakımından her iki usul açısından hiçbir fark bulunmamaktadır.

61. Acele kamulaştırma uygulanabilecek hâllerden biri olan aciliyetine Bakanlar Kurulunca karar verilmesi hâlinin söz konusu olduğu durumlarda idarenin acele kamulaştırma kararı alabilmesi için öncelikle kamulaştırma ihtiyacı duyulan proje veya yatırımın aciliyet niteliği taşıdığına Bakanlar Kurulunca karar verilmesi gerekmektedir. Bakanlar Kurulunca ilgili proje veya yatırımın aciliyet taşıdığı yolunda karar verilmeden ve bu karara dayanılarak yetkili idarece acele kamulaştırma kararı alınmadan kamulaştırma işlemlerinin tamamlanması mümkün değildir.

62. Somut başvuruda başvurucunun hissedarı olduğu taşınmazın da içinde bulunduğu Sur ilçesinin tamamı Bakanlar Kurulunun 22/10/2012 tarihli kararı ile riskli alan ilan edilmiştir. Başvurucunun taşınmazının da bulunduğu bu riskli alan sınırları içindeki 6.292 taşınmazın Bakanlar Kurulunun 21/3/2016 tarihli kararı ile acele kamulaştırılmasına karar verilmiştir.

63. Acele kamulaştırma kararının iptali istemli davanın reddine dair kararın gerekçesinde acele kamulaştırma kararına konu riskli alan kararının 6306 sayılı Kanun"un 2. maddesi uyarınca alındığı ve bölgenin riskli alan ilan edildiği belirtilmiştir. Bununla birlikte acele kamulaştırmaya yönelik Bakanlar Kurulu kararında alandaki riskli yapı stoku içinde yaşayan nüfusun can ve mal güvenliğinin sağlanması, afet risklerinin ortadan kaldırılması, Suriçi bölgesinin yapı ve kültür bütünlüğünü bozan yapıların dokuya uyumlu hâle getirilmesi, mevcut kültür varlıklarının restorasyon, bakım, onarım, güçlendirme ve iyileştirme çalışmalarının yapılması ve terör olayları sonucu zarar gören yapıların yıkım ve yenileme işlemlerinin gerçekleştirilmesine yönelik dört ayrı sebebe dayanıldığı ve acillik hâlinin gerçekleşmiş bulunduğuna işaret edilmiştir. Ayrıca başvurucunun başvuru konusu taşınmazın bölge içinde yer alan sivil mimarlık örneği olarak korunması gerekli taşınmazlar arasında yer almadığı, yapının bu hâliyle ve aynen korunması gerektiği yolunda somut bir iddiasının da bulunmadığı ifade edilmiştir.

64. Öncelikle başvurucu, iptal davasının görülmesi sırasında riskli alan kararının iptali istemiyle açılmış olan davanın neticelenmesinin beklenmediğini ve acele kamulaştırma kararı alınırken kanuni şartların gözetilmeyerek sadece riskli alan kararının esas alındığını ileri sürmüş ise de başvurucunun riskli alan kararının iptali istemiyle açılmış olan davanın neticelenmesinin beklenmesi isteminde bulunmadığını, tarafı olduğu bir iptal davasına ilişkin bilgi ve belge sunmadığını vurgulamak gerekir.

65. Bununla birlikte keşif yapılmadığı ve lehe deliller toplanmadan idarenin sunmuş olduğu raporlar esas alınarak hukuka aykırı karar verildiği, kararda acillik hâlinin ve sebeplerinin belirtilmediği iddia edilmiş ise de başvurucunun bu iddialarını açmış olduğu davada etkin bir biçimde ileri sürebildiği, Danıştay Dairesi ile Kurul kararlarının yukarıda özetlendiği şekilde yeterli ve ilgili gerekçe içerdiği anlaşılmıştır. Diğer bir deyişle başvurucunun iddia ve itirazları ibraz ettiği deliller çerçevesinde Danıştay Daire ve Kurul tarafından ilgili hukuk kuralları yorumlanmak suretiyle makul bir biçimde karşılanmış ve acele kamulaştırma kararına dayanak olan olgular idare tarafından ortaya konulmuş ve yargısal incelemeden geçerek hukuka uygun bulunmuştur. 2942 sayılı Kanun"un 27. maddesinin uygulanabilmesi için gerekli olan olağanüstü durumun, acillik hâlinin ve bu yönteme başvurulması ile amaçlanan kamu yararının somut olayda mevcut olduğu hususu hukuk kurallarının yorumlanmasıyla görevli Danıştay Daire ve Kuruluna aittir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruda Danıştay Daire ve Kurulunun bariz takdir hatası ve herhangi bir keyfîlik içermeyen bu konudaki takdirine müdahale etmesi mümkün değildir.

66. Öte yandan başvurucu ayrıca riskli alan ve yapıların ilanından sonra malik ve kullanıcıların mülklerinin kullanımının kısıtlanacağı, tahliye ve yıkım masraflarının maliklere yükletileceği, hak sahiplerinin ancak enkaz bedeli alabileceklerine dair 6306 sayılı Kanun"un 3. ve 4. maddelerindeki düzenlemelerden şikâyetçi olmuş ise de bu hususların başvuru konusu davada ileri sürülmediği anlaşılmıştır.

67. Sonuç olarak acele kamulaştırma kararının başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklemediği değerlendirilmiştir. Başka bir ifade ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması ile kamu yararı arasında olması gereken adil denge bozulmamış olup mülkiyet hakkına yapılan müdahale ölçülüdür. Bu durumda başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edilmediği açıktır.

68. Açıklanan gerekçeyle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

B. Özel Hayata Saygı Hakkının; İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

69. Başvurucu; koruma amaçlı imar planına uygun projeler oluşturulmadan kentsel sit alanı olan Sur ilçesinde yapılaşmaya gidildiğini, acele kamulaştırma kararı sonrası resen onaylanan koruma amaçlı imar planında, alanda bulunan nüfus ve geleneksel dokunun gözardı edilerek resmî kurum alanı olarak planlanmasının anlaşılamadığını ve bölgenin korunmaya değer niteliklerinin gözardı edildiğini öne sürmüştür. Başvurucu ayrıca tesis edilen işlem sebebiyle yaşanabilir, uygun konut temin edilmeden göç etmek zorunda kaldığını, böylece komşularından, geçmiş yaşantılarından ve iş yaşamından koparıldığını ileri sürmüştür. Sonuç olarak başvurucu belirtilen gerekçelerle Anayasa"nın 17., 56. ve 57. maddelerinde düzenlenen hakların ihlal edildiğini iddia etmiştir.

2. Değerlendirme

70. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özünün özel hayata saygı hakkına ilişkin olduğu anlaşıldığından söz konusu ihlal iddialarının özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

71. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve dayanılan Anayasa hükmünün kendisine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvurucunun kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların neler olduğunu başvuru dilekçesinde belirtmesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği, buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20; Ünal Yiğit, B. No: 2013/1075, 30/6/2014, §§ 18, 19; Sabah Yıldızı Radyo ve Televizyon Yayın İletişim Reklam Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi [GK], B. No: 2014/12727, 25/5/2017, § 19).

72. Başvurucu, tesis edilen işlem sebebiyle yaşanabilir, uygun konut temin edilmeden göç etmek zorunda kalması nedeniyle iş ve sosyal çevresinden koparıldığını belirterek maddi ve manevi zarara uğradığını iddia etmiş ancak bu soyut beyanlar dışında iddiasını ispata yönelik olay ve olguları izah etmediği gibi delillerini de sunmadığı anlaşılmıştır.

73. Bireysel başvuru incelemesinde Anayasa Mahkemesi kamu gücü eylem ve işlemleri ile mahkeme kararlarının Anayasa"ya uygunluğunun ve müdahale gerekçelerinin denetimini kendiliğinden yapmaz. Bu sebeple başvurucunun başvurusunun esasını ve bu kapsamda kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığını Anayasa Mahkemesine inceletebilmesi için öncelikle kendisinin ihlal iddialarını gerekçelendirmesi, buna ilişkin olay ve olguları açıklaması ve delillerini sunması zorunludur (Cemal Günsel [GK], B. No: 2016/12900, 21/1/2021, § 24).

74. Anayasa Mahkemesinin başvurucunun yerine geçerek ihlal iddialarını gerekçelendirme, olay ve olguları ortaya koyma ve delil toplama görev ve yükümlülüğü bulunmamaktadır. Söz konusu yükümlülükler başvurucuya aittir. Başvurucunun anılan yükümlülüklere uymaması hâlinde şikâyetlerini temellendiremediği için başvurusu açıkça dayanaktan yoksun bulunabilir. Anayasa Mahkemesi temellendirmeye ilişkin incelemesini her başvurunun somut koşullarında yapar. Kuşkusuz bu yükümlülüklere başvurucunun elinde olmayan nedenlerle uymamasının ikna edici gerekçelerini Anayasa Mahkemesine sunması ya da Anayasa Mahkemesinin bu durumu işin niteliğinden anlaması hâli müstesnadır (Cemal Günsel, §§ 25, 26).

75. Dolayısıyla başvurucunun özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürdüğü hususlarda deliller sunarak olaylarla ilgili iddialarını kanıtlama ve -olaylarla ilişkilendirerek- hangi Anayasa hükmünün ne şekilde ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki iddialarını ortaya koyma ve temellendirme yükümlülüğünü yerine getirmediği anlaşılmıştır.

76. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun bu kapsamda kalan iddialarının temellendirilmemiş olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Mülkiyet hakkına ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığı"na GÖNDERİLMESİNE 7/10/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

 

Hemen Ara