AYM 2017/37525 Başvuru Numaralı ORHAN DURAK Başvurusuna İlişkin Karar

Abaküs Yazılım
İkinci Bölüm
Esas No: 2017/37525
Karar No: 2017/37525
Karar Tarihi: 19/10/2021

AYM 2017/37525 Başvuru Numaralı ORHAN DURAK Başvurusuna İlişkin Karar

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ORHAN DURAK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/37525)

 

Karar Tarihi: 19/10/2021

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Ayhan KILIÇ

Başvurucu

:

Orhan DURAK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; üniversite genel sekreterliğinden alınarak fakülte sekreterliğine atanma işlemine karşı açılan davada hakkaniyete uygun karar verilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının, aylık gelirinde azalma olması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 10/11/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilemez olduğu hususunda oybirliği sağlanamaması nedeniyle kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu 1959 doğumlu olup Balıkesir"de ikamet etmektedir. Başvurucu 1994-2011 yılları arasında fakülte sekreterliği görevini yürütmüş, 2011 yılında ise -sonradan kanun hükmünde kararnameyle kamu görevinden çıkarılan eski rektör M.A. döneminde- Balıkesir Üniversitesi genel sekreteri olarak atanmıştır. Üniversite genel sekreterinin ek göstergesi 3.600 olup ayrıca bu kadroyu işgal eden kişiye döner sermaye yöneticilik katkı payı ödemesi yapılmaktadır.

A. Başvurucunun Görevden Uzaklaştırılmasına İlişkin Süreç

9. Türkiye 15 Temmuz 2016 gecesi silahlı bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış ve Bakanlar Kurulu tarafından ülke genelinde 21/7/2016 tarihinden itibaren doksan gün süreyle olağanüstü hâl (OHAL) ilan edilmesine karar verilmiştir. OHAL 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Darbe teşebbüsüne ilişkin süreç, OHAL ilanı, OHAL döneminin gerektirdiği tedbirlere ilişkin detaylı açıklamalar Anayasa Mahkemesinin Aydın Yavuz ve diğerleri ([GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-20, 47-66) kararında yer almaktadır.

10. Darbe teşebbüsünden sonra Balıkesir Üniversitesi Rektörlüğünce (Üniversite) devlet aleyhine faaliyette bulunduğu değerlendirilen çeşitli yapılanmalarla irtibatı olduğu düşünülen kamu görevlileri hakkında 2/8/2016 tarihinde soruşturma başlatılmıştır. Soruşturma kapsamında olan ve başvurucunun da aralarında bulunduğu kamu görevlileri aynı tarihli işlemle 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu"nun 137. maddesi uyarınca görevden uzaklaştırılmıştır.

11. Başvurucu, Üniversite bünyesinde oluşturulan soruşturma komisyonuna 5/8/2018 tarihinde ifade vermiştir. Soruşturma komisyonunca Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ)/Paralel Devlet Yapılanması (PDY) ile irtibatlı olup olmadığının tespiti amacıyla başvurucuya bazı sorular yöneltilmiştir. Soruşturma komisyonunca düzenlenen soruşturma raporunda yapılan değerlendirmede başvurucunun örgütle ilişkisini gösteren verilere ulaşılamadığı ifade edilmiştir.

12. Üniversite rektörü tarafından düzenlenen değerlendirme raporunda, başvurucunun FETÖ/PDY örgütüne mensubiyetine dair kanaat hasıl olmamış ise de kanun hükmünde kararnameyle kamu görevinden çıkarılan eski rektör M.A. döneminde genel sekreterlik kadrosuna atanmış olması, genel sekreterlik görevinin Üniversite açısından önem taşıyan bir kadro olması, mevcut koşullarda FETÖ/PDY soruşturmaları kapsamında incelemelere konu olan birisinin bu görevi yürütmesinin uygun olmaması karşısında 1/9/2016 tarihli ve 29818 sayılı (2. Mükerer)Resmî Gazete"de yayımlanan 15/8/2016 tarihli ve 673 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname"nin (673 sayılı KHK) 8. maddesi uyarınca fakülte sekreteri kadrosuna atanmak suretiyle göreve iadesinin uygun olacağı ifade edilmiştir.

13. Başvurucu 19/10/2016 tarihinde Veterinerlik Fakültesine fakülte sekreteri olarak atanmak suretiyle görevine iade edilmiştir. Fakülte sekreterinin ek gösterge rakamı 3.000 olup bu kadroda bulunan kişiye döner sermaye yöneticilik katkı payı ödemesi yapılmamaktadır.

B. Bireysel Başvuruya Konu İptal Davası Süreci

14. Başvurucu, fakülte sekreteri olarak atanmasına ilişkin işlemin iptali istemiyle 9/12/2016 tarihinde Balıkesir İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Dava dilekçesinde; millî güvenliğe aykırı faaliyetlerde bulunan yapı ve oluşumlarla bir bağlantısının bulunmadığını ileri sürmüş, bu nedenle alt seviyedeki bir pozisyon olan fakülte sekreterliği görevine atanmasının hukuka aykırı olduğunu belirtmiştir. Başvurucu, 673 sayılı KHK"nın göreve iade edilenlerin farklı bir kadroya atanabilmesi hususunda idareye bir zorunluluk yüklemediğini, aksine takdir yetkisi tanıdığını ancak somut olayda idarenin takdirini hukuka uygun olarak kullanmadığını savunmuştur. Başvurucu son olarak atanma işlemi nedeniyle mali kayba uğradığını da ifade etmiştir.

15. Üniversite tarafından Mahkemeye sunulan cevap dilekçesinde, 673 sayılı KHK"nın 8. maddesinde görevden uzaklaştırılan yönetici pozisyonundaki kamu görevlilerinin göreve iadeleri durumunda yönetici görevleri dışındaki kadro ve pozisyonlara atabileceklerinin düzenlendiği belirtilmiştir. Cevap dilekçesinde; genel sekreterin rektörle uyumlu çalışan ve özellikle terörle irtibat ve iltisak içinde olanların Üniversiteden arındırılması sürecinde rektöre yardımcı olması gereken bir kişi olduğu ifade edilmiş, başvurucunun kamu görevinden çıkarılan önceki rektör tarafından atanmış olduğu ve FETÖ/PDY ile bağlantısı bulunduğu gerekçesiyle hakkında soruşturma başlatıldığı gözetildiğinde genel sekreterlik görevinde kalmasının uygun bulunmadığı vurgulanmıştır. Cevap dilekçesinde; başvurucunun kazanılmış hak ve derecesine uygun bir kadroya atandığının altı çizilmiş, ek göstergenin aylık yönünden kazanılmış bir hak olmadığı iddia edilmiştir.

16. Mahkeme 7/4/2017 tarihli kararla davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinde 673 sayılı KHK"nın 8. maddesine yer verildikten sonra yönetici kadrolarında bulunan personelin göreve iadesinin, hâlen bulundukları yöneticilik görevi dışında öğrenim durumları ve kazanılmış hak aylık derecelerine uygun kadroya atanmak suretiyle yerine getirilmesi konusunda idareye takdir yetkisi tanındığı vurgulanmış ancak bu yetkinin kamu yararı ve hizmet gerekleri gözetilerek kullanılması gerektiği ifade edilmiştir. Genel sekreterin doğrudan rektöre bağlı olduğunu ve rektör tarafından verilen görevlerden sorumlu bulunduğunu vurgulayan Mahkeme, bu kişinin seçimi ve görevden alınması konusunda idarenin geniş bir takdir yetkisi bulunduğunu değerlendirmiştir. Mahkeme, üst düzey kamu yöneticilerinin kamu kurum ve kuruluşlarının geleceğe dönük planlarını ve politikalarını saptayan ve uygulayan kişiler olduğuna işaret etmiş; yürütülen hizmetin niteliği ile önemi dikkate alındığında dava konusu işlemde kamu yararı ve hizmet gerekleri yönünden hukuka aykırılık bulunmadığını belirtmiştir.

17. Başvurucu, bu karara karşı İzmir Bölge İdare Mahkemesi 5. İdari Dava Dairesinde (Bölge İdare Mahkemesi) istinaf yoluna başvurmuştur. İstinaf dilekçesinde, dava dilekçesindeki iddialara ek olarak mevcut rektörün de eski rektör döneminde dekan olarak atandığı, eski rektörün atadığı diğer bazı yöneticilere yönelik herhangi bir tedbirin uygulanmadığı ve bunların görevlerine devam ettiği belirtilmiş; bu durumun eski rektör tarafından atanmış olmanın kamu yöneticiliği görevinin yürütülmesi bakımından tek başına bir sakıncaya yol açmadığının göstergesi olduğu ifade edilmiştir.

18. Bölge İdare Mahkemesi 3/10/2017 tarihli kararıyla istinaf istemini esastan ve kesin olarak reddetmiştir. Nihai karar 30/10/2017 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

19. Başvurucu 10/11/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

20. 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu"nun 52. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Atama esasları:

a. Genel Sekreter ile daire başkanları, müdürler, hukuk müşavirleri ve uzmanlar ... üniversitelerde ise yönetim kurulunun görüşü alınarak rektör tarafından atanır. Fakülte, enstitü ve yüksekokul sekreterinin atanması, ilgili dekan ve müdürün önerisi üzerine rektör tarafından yapılır.

..."

21. 657 sayılı Kanun"un 137. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Görevden uzaklaştırma, Devlet kamu hizmetlerinin gerektirdiği hallerde, görevi başında kalmasında sakınca görülecek Devlet memurları hakkında alınan ihtiyati bir tedbirdir."

22. 657 sayılı Kanun"un 143. maddesi şöyledir:

"Soruşturma veya yargılama sonunda yetkili mercilerce:

a) Haklarında memurluktan çıkarmadan başka bir disiplin cezası verilenler;

b) Yargılamanın men"ine veya beraatine karar verilenler;

c) Hükümden evvel haklarındaki kovuşturma genel af ile kaldırılanlar;

ç) Görevlerine ve memurluklarına ilişkin olsun veya olmasın memurluğa engel olmıyacak bir ceza ile hükümlü olup cezası ertelenenler;

Bu kararların kesinleşmesi üzerine haklarındaki görevden uzaklaştırma tedbiri kaldırılır."

23. 673 sayılı KHK"nın 8. maddesi şöyledir:

"(1) 15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemi sonrasında kamu kurum ve kuruluşlarınca ilgili mevzuatına göre görevden uzaklaştırılan ve yönetici kadrolarında bulunan personelin görevlerine iadesi, halen bulundukları yöneticilik görevi dışında öğrenim durumları ve kazanılmış hak aylık derecelerine uygun kadro ve pozisyonlara atanmak suretiyle de yerine getirilebilir."

24. 6/2/2018 tarihli ve 7081 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 8. maddesi, 673 sayılı KHK"nın 8. maddesiyle aynı şekilde düzenlenmiştir.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

25. Anayasa Mahkemesinin 19/10/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

26. Başvurucu, 23 yılı yöneticilik olmak üzere toplam 35 yıllık memuriyet hayatında hakkında hiçbir soruşturma açılmadığını belirtmiş; somut bir delile dayanmadan FETÖ/PDY ile irtibat ve iltisaklı olduğu gerekçesiyle başlatılan soruşturmayla açığa alındığını ve soruşturma kapsamında aleyhine bir delil elde edilemese de daha alt seviyedeki bir göreve iade edilerek itibarsızlaştırıldığını ifade etmiştir. Başvurucu, idarenin iftiraya uğramış bir kimseyi bir alt göreve atama konusunda takdir yetkisini haiz olmadığını savunmuş; hakkında terör örgütüyle irtibatlı ve iltisaklı olduğuna dair delil bulunmayan birinin bir alt göreve atanmasının masumiyet karinesini zedelediğini iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca kamu görevinden çıkarılan bir önceki rektör döneminde atanmış olan birçok kişinin hâlen mevcut görevlerini koruduğunu vurgulamış, mevcut rektörün de bir önceki rektör döneminde dekanlık yaptığına işaret etmiştir. Başvurucuya göre mevcut rektör, istifa baskılarına direnmesi sebebiyle bu şekilde bir muameleye maruz kalmıştır. Atanma işlemiyle aylığının düştüğünü de iddia eden başvurucu, sonuç olarak bu şekilde bir muameleye maruz kalmasının kendisini itibarsızlaştırdığını ve adil yargılanma hakkı ile masumiyet karinesini zedelediğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

a. Nitelendirme Yönünden

27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bununla birlikte bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiğine ve buna ilişkin gerekçelere dair açıklamalarda bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer (benzer yöndeki karar için bkz. Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20; Ünal Yiğit, B. No: 2013/1075, 30/6/2014, §§ 18, 19; Sabah Yıldızı Radyo ve Televizyon Yayın İletişim Reklam Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi [GK], B. No: 2014/12727, 25/5/2017, § 19). Bir başka ifadeyle bireysel başvuru incelemesinde Anayasa Mahkemesi, kamu gücü eylem ve işlemleri ile mahkeme kararlarının Anayasa"ya uygunluğunun ve müdahale gerekçelerinin denetimini kendiliğinden yapmaz. Anayasa Mahkemesinin başvurucunun yerine geçerek ihlal iddialarını gerekçelendirme, olay ve olguları ortaya koyma, delil toplama görev ve yükümlülüğü bulunduğundan söz edilemez. Söz konusu yükümlülükler başvurucuya aittir (Cemal Günsel [GK], B. No: 2016/12900, 21/1/2021,§§ 24, 25).

28. Başvurucu; yukarıda da belirtildiği gibi (bkz.§ 26) somut delile dayanılmadan terör örgütüyle irtibatlandırılması ve bir alt göreve atanması sebebiyle itibarının zedelendiğini, bu nedenle masumiyet karinesinin ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini öne sürmüştür. Başvurucu, özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin herhangi bir iddia ve açıklamada bulunmamıştır. Dolayısıyla başvuruda özel hayata saygı hakkı kapsamında ayrı bir inceleme yapılmamıştır. Diğer taraftan başvurucunun başka bir göreve atanmasına ilişkin işlem suç isnadı mahiyetinde olmadığından masumiyet karinesi yönünden de bir değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir. Tüm bu açıklamalar ışığında başvurunun yalnızca Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

Celal Mümtaz AKINCI ve M. Emin KUZ bu görüşe katılmamışlardır.

b. Şikayetin İncelenmesi

29. Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

30. Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).

31. Anayasa"nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlık konusunda varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (konuya ilişkin birçok karar arasından bkz. Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013).

32. Somut olayda Mahkeme, 673 sayılı KHK"nın 8. maddesinde yönetici kadrolarında bulunan personelin göreve iadesinin, hâlen bulundukları yöneticilik görevi dışında öğrenim durumları ve kazanılmış hak aylık derecelerine uygun kadroya atanmak suretiyle yerine getirilmesi konusunda idareye takdir yetkisi tanındığını vurgulamıştır. Mahkeme ayrıca genel sekreterin doğrudan rektöre bağlı olduğuna ve rektör tarafından verilen görevlerden sorumlu bulunduğuna işaret etmiş, bu kişinin seçimi ve görevden alınması konusunda idarenin geniş bir takdir yetkisi bulunduğunu değerlendirmiştir. Mahkeme üst düzey kamu yöneticilerinin kamu kurum ve kuruluşlarının geleceğe dönük planlarını ve politikalarını saptayan ve uygulayan kişiler olduğuna da dikkat çekerek idarenin takdirini başvurucunun fakülte sekreteri olarak göreve başlatılması yolunda kullanmasında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşmıştır.

33. Tüm bu hususlar gözetildiğinde başvurucunun fakülte sekreteri olarak göreve başlatılmasının keyfî ve temelsiz olmadığı, bu nedenle başvurucunun iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu değerlendirilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olduğu kanaatine varılmıştır.

34. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

Celal Mümtaz AKINCI ve M. Emin KUZ bu görüşe katılmamışlardır.

B. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

35. Başvurucu; genel sekreterlik görevinden alınması sebebiyle ek göstergesinin 3.600"den 3.000"e düştüğünü ve buna bağlı olarak maaşının azaldığını, ayrıca aylık yaklaşık 2.000 TL döner sermaye yönetici katkı payını alma imkânını kaybettiğini ileri sürmüştür. Başvurucu bu durumun mülkiyet hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

36. Anayasa"nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

37. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, § 54). Bu nedenle öncelikle başvurucunun Anayasa"nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, § 26; İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 31).

38. Anayasa"nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı -kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun- Anayasa"yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki Anayasa"nın 35. maddesi soyut bir temele dayalı olarak mülkiyete erişmeyi ve mülkiyeti edinmeyi değil mülkiyet hakkını güvence altına almaktadır. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir ekonomik değer veya icrası mümkün bir alacağı elde etmeye yönelik meşru bir beklenti Anayasa"da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37; Mehmet Şentürk [GK], B. No: 2014/13478, 25/7/2017, §§ 41, 53; Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, §§ 52-54).

39. Meşru beklenti objektif temelden uzak bir beklenti olmayıp belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına ya da ayni menfaatle ilgili hukuki bir işleme dayanan yeterli derecede somut nitelikteki bir beklentidir (Selçuk Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 28; Mehmet Şentürk, § 42). Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme"nin ortak koruma kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tespit, mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılmaktadır (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37). Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, § 37).

40. Başvurucunun fakülte sekreterliğine atanmasıyla kesilen ödemeler genel sekreterlik kadrosuna bağlı olarak yapılan ödeme mahiyetindedir. Kadroya bağlı ödemeler söz konusu kadro işgal edildiği sürece yapılmaktadır. Dolayısıyla genel sekreterlik kadrosunda bulunmayan birisinin o kadroya bağlanan özlük haklarını talep etmesi mümkün değildir. Öte yandan bir kadroda belli bir süre çalışmanın kanuni güvence altında olması gibi istisnai durumlar hariç o kadroya bağlanan ekonomik menfaatlerin ileriye yönelik olarak meşru beklenti teşkil etmesi imkânsızdır.

41. 2547 sayılı Kanun"un 52. maddesinin (a) fıkrasına göre üniversite genel sekreteri, yönetim kurulunun görüşü alınarak rektör tarafından atanmaktadır. Genel sekreterin kanunla güvence altına alınmış bir görev süresi bulunmadığı gibi rektörün idare hukukunun genel ilkelerine göre genel sekreteri görevden almasının önünde bir engel de bulunmamaktadır. Dolayısıyla genel sekreterliğe bağlanan parasal hakların bu görevden idarenin takdiriyle alınmış kimse yönünden meşru beklenti teşkil etmesi mümkün değildir.

42. Sonuç olarak başvurucunun somut başvuru açısından Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan bir mülkünün veya mülkü elde etme yönünde yeterli hukuki temele dayalı meşru bir beklentisinin bulunmadığı anlaşılmaktadır.

43. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun itibarının zedelendiğine yönelik şikâyetinin Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında İNCELENMESİNE, Celal Mümtaz AKINCI ve M. Emin KUZ"un karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,

B. 1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Celal Mümtaz AKINCI ve M. Emin KUZ"un karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,

2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 19/10/2021 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY

1. Olayda, kanun hükmünde kararnameyle ihraç edilen rektör tarafından üniversite sekreteri olarak atandığı için FETÖ/PDY örgütüyle bağlantısı olabileceği şüphesiyle açığa alınan ancak sonradan anılan örgütle bağlantısına dair bir delil bulunmadığı için görevine iade edilen başvurucu, eski görevi yerine fakülte sekreterliğine atanmıştır.

2. Başvurucu somut bir delile dayanmadan FETÖ/PDY ile irtibat ve iltisaklı olduğu gerekçesiyle daha alt seviyedeki bir göreve iade edilerek itibarsızlaştırıldığından şikâyet etmiştir. Başvurucu, hakkında terör örgütüyle irtibatlı ve iltisaklı olduğuna dair delil bulunmayan birinin bir alt göreve atanmasının masumiyet karinesini zedelediğini iddia etmiştir.

3. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında da vurguladığı üzere şikâyeti nitelendirme yetkisi Anayasa Mahkemesine aittir (örnek olarak bkz. Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun anayasal bir şikâyeti öz itibarıyla dile getirmiş olması yeterli olup bu şikâyetin nitelendirilmesi Anayasa Mahkemesinin görevidir. Anayasa Mahkemesince bakılacak husus, anayasal bir şikâyetin öz olarak ifade edilip edilmediğinden ibarettir. Anayasal bir şikâyetini öz itibarıyla ileri süren başvurucunun nitelendirmeyi isabetli bir biçimde yapmamış olması başvurucu aleyhine yorumlanamaz. Zira şikâyetin nitelendirilmesi meselesi bazı hâllerde karmaşık hukuksal tartışmanın sonucunda çözüme kavuşturulabilmektedir ki konunun uzmanlarının dahi zorlandığı bu gibi durumlarda başvuruculardan isabetli değerlendirmeler yapmalarının beklenmesi bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmaz.

4. Somut olayda başvurucu adil yargılanma hakkı ve masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de şikâyetinin özü, terör örgütüyle bağlantılı bulunduğundan şüphelenilmesi sebebiyle genel sekreterlik görevinden alınması dolayısıyla itibarının zedelenmesine ilişkindir. Bu olgu dikkate alındığında başvurucunun asıl yakındığı hususun mesleki hayatıyla ilgili olarak gerçekleştirilen müdahalenin anayasal güvenceleri ihlal ettiğine yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Bu sebeple başvurunun mesleki yaşam bağlamında özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Pişkin/Türkiye kararında, Başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğu gerekçesiyle terörle bağlantılı ve hain olarak yaftalanıp iş akdinin feshedilmesiyle sonuçlanan işlemin kötü muamele teşkil ettiği yolundaki şikâyetini, özel hayata saygı hakkı kapsamında nitelendirmiştir (Pişkin/Türkiye, B. No: 33399/18, 15/12/2020, § 154).

5. Bu bağlamda öncelikle yapılması gereken inceleme özel hayata saygı hakkının somut olayda uygulanabilir olup olmadığıdır.

6. Sonuç temelli yaklaşım yönünden inceleme yapıldığında öncelikle şikâyet edilen işlemin olumsuz etkilerinin başvurucunun açık hukuka aykırı eyleminin öngörülebilir sonuçları olup olmadığına bakılır. Bireylerin hukuka aykırılığı açık olan fiillerinin öngörülebilir sonuçlarının özel hayata saygı hakkının norm alanına temas eden bir yönü yoktur. Bu bağlamda somut olay değerlendirildiğinde başvurucunun hukuka aykırı bir fiilinin bulunduğu idare tarafından tespit edilememiştir. Başvurucu FETÖ/PDY ile irtibatlı ve iltisaklı olduğu şüphesiyle görevinden uzaklaştırılmış ve soruşturma sonucunda hakkında somut bir delil tespit edilemediğinden görevine iade edilmiştir. Başvurucunun fakülte sekreterliği görevine atanmasının görünürdeki tek sebebi önceki rektör döneminde atanmış olmasıdır. Kanun hükmünde kararnameyle kamu görevinden çıkarılmış bir rektör tarafından atanmış olmanın görevden alınma gerekçesi sayılabileceğinin başvurucu tarafından öngörülebilir olduğu söylenemez.

7. Görevinin değişmesinin başvurucunun mesleki itibarına etkileri de incelendiğinde, kendisinin, anayasaya aykırı faaliyetlerde bulunduğu ve sonrasında yargı kararlarıyla terör örgütü olduğuna hükmedilen bir oluşumla irtibatlı olduğu gerekçesiyle başlatılan soruşturma neticesinde bireysel başvuru konusu tasarrufa maruz kaldığı anlaşılmaktadır. Başvurucu hakkında yürütülen soruşturma sonucunda, sözü edilen örgütle bağlantılı olduğunu gösteren delil bulunmaması üzerine, kanun hükmünde kararnameyle kamu görevinden çıkarılan önceki rektör döneminde atanmış olduğu bahanesiyle alt düzeydeki bir göreve iade edilmiştir. Bu durumda başvurucunun görevinin değişmesinin FETÖ/PDY soruşturmalarından tamamen bağımsız olduğu söylenemez. Terör örgütleriyle irtibat ve iltisakı bulunanların tespitini hedefleyen bir soruşturma kapsamında gerçekleştirilen atamanın başvurucunun mesleki itibarını etkilediği ve bu durumun başvurucuda doğurduğu üzüntü, elem ve ıstırabın özel hayata ilişkin değerlere temas ettiği hususu tartışmasızdır.

8. Nitekim Anayasa Mahkemesi 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ilan edilen olağanüstü hâl döneminde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle kamu görevinden çıkarılan yöneticilerin olağanüstü hâl komisyonunca görevlerine iadesine karar verilmesi hâlinde yöneticilik görevlerine atanmamalarını öngören düzenlemenin özel hayata saygı hakkına müdahale teşkil ettiğini kabul etmiş ve düzenlemeyi özel hayata saygı hakkı kapsamında incelemiştir. Anılan kararda meslek hayatını etkileyen bir düzenlemenin, sonuçları itibarıyla kişilerin özel hayatını önemli ölçüde etkileyebileceği vurgulandıktan sonra "Kamu görevlilerinin yönetici kadro veya pozisyonlarına veya bu görevlerden alınarak başka bir kadroya atanmasına yönelik düzenlemeler kişilerin kariyerlerini etkileyeceği gibi meslek hayatında üçüncü kişilerle kuracağı ilişkiler ve bu kişiler nezdindeki itibarı üzerinde de etkili olabilir. Dolayısıyla kişilerin kariyerlerini önemli ölçüde etkileyen düzenlemelerin özel hayata saygı gösterilmesi hakkına sınırlama oluşturacağı açıktır" denilmiştir. Kararda, kişilerin meslek hayatlarında yönetici pozisyonuna atanamamasını düzenleyen kuralın özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkına sınırlama getirdiği açık bir biçimde ifade edilmiştir (AYM, E.2018/159, K.2019/93, 24/12/2019, § 16).

9. Sonuç olarak genel sekreterlik görevinden alınarak fakülte sekreterliği görevine atanma özel hayata saygı hakkını otomatik olarak uygulanabilir kılmamakla birlikte müdahalenin başvurucunun hukuka aykırılığı tespit edilmiş bir fiilinin öngörülebilir sonucu olmaması ve terör örgütüyle irtibatlı olma şüphesi altında bulunduğu görüntüsü oluşması, dolayısıyla meslek itibarını ciddi bir biçimde etkilemesi sebebiyle sonuçlarının özel hayata saygı hakkının norm alanına temas eden bir ağırlık düzeyine ulaştığı kanaatine varılmış ve başvurunun özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenmesinin daha uygun olduğu değerlendirilmiştir.

10. Bu bağlamda, başvurucunun genel sekreterlik görevinden fakülte sekreterliği görevine atanmasının -yukarıdaki açıklamalar da gözetilerek- başvurucunun özel hayatına saygı hakkına bir müdahale teşkil ettiği sonucuna ulaşılmıştır.

11. Somut olaya konu olan müdahale 673 sayılı KHK"nın 8. maddesine dayandırılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun özel hayatına yapılan müdahalenin Anayasa"nın 13. maddesindeki kanunilik ölçütüne aykırılık teşkil etmediği sonucuna varılmıştır. Öte yandan müdahalenin kamu hizmetinin etkin ve sağlıklı bir biçimde yürütülmesine yönelik meşru bir amacının bulunduğu söylenebilir. Bununla birlikte müdahalenin aşağıdaki gerekçelerle demokratik toplum düzenin gereklerine uygun olmadığı düşünülmektedir.

12. Somut olayda 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra Balıkesir Üniversitesinde bu teşebbüsün arkasındaki yapılanmayla irtibatlı olabilecek kişilerin tespiti amacıyla başlatılan soruşturmaya başvurucu da dâhil edilmiş ve başvurucu hakkında görevden uzaklaştırma tedbiri uygulanmıştır. Başvurucunun hangi sebeple bu soruşturmaya dâhil edildiğiyle ilgili olarak herhangi bir bilgi, davalı idarenin derece mahkemelerine sunduğu dilekçeler ve eklerinde yer almamaktadır. Soruşturma sonucunda başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatını gösteren hiçbir delillin bulunmaması üzerine başvurucu hakkındaki görevden uzaklaştırma tedbiri kaldırılmıştır. Ancak başvurucu, önceki görevi olan genel sekreterlik kadrosunda değil fakülte sekreteri kadrosunda göreve başlatılmıştır. Başvurucunun görevinin değiştirilmesinin gerekçesi olarak kanun hükmünde kararnameyle kamu görevinden çıkarılan eski rektör M.A. döneminde genel sekreterlik kadrosuna atanmış olması gösterilmiştir.

13. FETÖ/PDY ile irtibatı bulunduğundan kuşkulanılan ancak hakkında yeterince delil elde edilemeyen üst düzey yöneticilerin bu görevlerinden alınmaları makul karşılanabilir. Ne var ki yöneticilik görevinden alınma tedbiri uygulanan kişinin FETÖ/PDY ile irtibatının bulunduğuna dair kuşkunun somut olgulara dayanması zorunludur. Olguya dayanmayan soyut kuşkuların yöneticilik görevinden alınmaya gerekçe yapılması keyfîliğe kapı aralayabilecek ve kişiyi idarenin karşısında savunmasız bir pozisyona sokabilecek, hukuki korumanın kapsamı dışına çıkarabilecektir. Bu sebeple somut olguya dayanmadan ve sadece şüpheye istinaden bir kişinin yöneticilik görevinden alınması, kamu hizmetinin etkin ve sağlıklı bir biçimde yürütülmesi amacına hizmet etmeyecektir.

14. Olayın koşullarına bir bütün olarak bakıldığında başvurucunun anılan soruşturmalara dâhil edilmesinin ve akabinde görevinin değiştirilmesinin temelinde yatan sebebin kanun hükmünde kararnameyle kamu görevinden ihraç edilen önceki rektör döneminde genel sekreterlik görevine atanmış olmasıdır. Bu durumda cevaplanması gereken temel soru, kanun hükmünde kararnameyle kamu görevinden çıkarılan eski rektör döneminde atanmış olmanın FETÖ/PDY ile bağlantının bulunduğundan şüphelenilmesini haklı hâle getirip getirmeyeceğidir. Başvurucu, eski rektör döneminde atanmış birçok üst düzey yöneticinin mevcut görevlerini sürdürdüğünü, mevcut rektörün de eski rektör döneminde dekan olarak atandığını belirtmiş, Üniversitenin derece mahkemelerine sunduğu dilekçelerde de bunun aksi iddia edilmemiştir. Bu durum dahi örgütle irtibatı bulunduğu değerlendirilen bir rektör tarafından atanmanın örgütle bağlantıyı gösteren bir olgu olarak kabul edilemeyeceğini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla örgütle bağlantısının bulunduğundan şüphelenilmesini haklı kılan bir neden bulunmadan başvurucunun genel sekreterlik görevinden alınmasının kamu hizmetinin etkin ve sağlıklı bir biçimde yürütülmesi amacına ulaşılması yönünden elverişli bir araç teşkil ettiğini söylemek olanaklı değildir.

15. Kuşkusuz rektörle yakın çalışan ve rektörün yönetim politikalarının birinci dereceden uygulayıcısı olan genel sekreterin görevden alınması konusunda idarenin takdir yetkisi diğer kamu görevlilerinin görevden alınmasına nazaran daha fazladır. Bu bağlamda rektörün, hizmetin yürütülmesinde yetersiz gördüğü genel sekreteri görevden alma hususunda geniş takdir yetkisine sahip olduğunun kabulü gerekir. Ancak somut olayda başvurucunun görevden alınmasının sebebi hizmetin yürütülmesinde yetersiz olması değil FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğundan şüphelenilmesidir. Başvurucu hakkındaki atama işleminin özel hayata saygı hakkının norm alanına temas ettiği sonucuna ulaştıran en önemli olgunun söz konusu atamanın gerekçesi olduğu yukarıda ifade edilmiştir. Özel hayata saygı hakkına temas edilen durumlarda idarenin takdir yetkisinin daralacağı unutulmamalıdır. Diğer bir ifadeyle üst düzey kamu görevlilerinin görevden alınmalarında idarelerin haiz olduğu geniş takdir yetkisi, işlemin sonuçlarının özel hayata saygı hakkını etkilemesi hâlinde azalmaktadır.

16. Sonuç olarak başvurucunun Anayasa"ya aykırı faaliyetlerde bulunduğu tespit edilen yapılanma ve oluşumlarla irtibatının bulunduğundan şüphelenilmesini haklı kılan olgular bulunmadan bu gerekçeyle genel sekreterlik görevinden alınmasının öngörülen amaca ulaşılması yönünden elverişli bir araç olmadığı ve dolayısıyla demokratik toplum düzenin gereklerine uygun bir müdahale teşkil etmediği kanaatine varılmıştır.

17. Açıklanan gerekçelerle Anayasa"nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmaktadır. Bu nedenle çoğunluk kararına iştirak edilmemiştir.

 

 

 

 

Üye

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

Üniversite genel sekreteri olarak görev yaparken görevden uzaklaştırılan başvurucunun, fakülte sekreteri kadrosuna atanmak suretiyle göreve iade edilmesi ve buna ilişkin davasının reddedilmesi sebebiyle adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddiasıyla yaptığı bireysel başvuruda kabul edilemezlik kararı verilmiştir.

Çoğunluğun gerekçesinde; başvurucunun adil yargılanma hakkının ve bu kapsamda masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiası hakkında, başka bir göreve atanma suç isnadı mahiyetinde olmadığından değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiş, özel hayata saygı hakkı yönünden bir iddia ve açıklamada bulunulmamasından dolayı bu hak kapsamında da bir inceleme yapılmadığı belirtilerek, başvurucunun bu konudaki iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesine karar verilmiştir. Başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez bulunmasına ilişkin karar isabetli olmakla birlikte, diğer iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamında incelenerek kabul edilemez bulunması yönündeki çoğunluk kararına katılmak mümkün değildir.

Kararda da açıklandığı üzere başvurucu, bazı kamu görevlileri hakkında başlatılan soruşturma kapsamında görevden uzaklaştırılmış; ancak soruşturma komisyonunca yapılan değerlendirmede başvurucunun soruşturma konusu örgütle ilişkisini gösteren verilere ulaşılamadığı, rektör tarafından düzenlenen raporda ise başvurucunun örgüt mensubiyetine dair kanaat oluşmasa da KHK ile kamu görevinden ihraç edilen eski rektör döneminde genel sekreterlik kadrosuna atanmış olması ve bu görevin öneminden dolayı mevcut şartlarda bu tür soruşturmalar kapsamında inceleme yapılan bir kişinin bu göreve devam etmesinin uygun olmayacağı ifade edilerek fakülte sekreteri kadrosuna atanmak suretiyle kamu görevine iadesi uygun bulunmuştur.

Bilindiği gibi, Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan hukukî tavsifi ile bağlı olmadığından, olay ve olgulara ilişkin bu değerlendirme konusunda takdir yetkisine sahiptir. Başvurucu başvuru formunda, adil yargılanma hakkının ve bu kapsamda masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de, şikâyetinin özü terör örgütüyle bağlantısının bulunduğundan şüphelenilmesinden dolayı genel sekreterlik görevinden alındığı için itibarının zedelendiğine yönelik olduğundan, mezkûr iddianın başvurucunun meslekî hayatına yönelik olarak gerçekleştirilen müdahale sebebiyle özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

Nitekim AİHM de özel hayat hakkının ihlal edildiği açıkça iddia edilmeyen birçok başvuruyu bu hak kapsamında incelemektedir. Mahkememiz de bu yönde çok sayıda kararının yanında, başvurucu hakkında tesis edilen işlemin dayanağını oluşturan 673 sayılı KHK’nın 8. maddesine benzer bir hüküm içeren 7075 sayılı Kanunun 10. maddesinin değişik (1) numaralı fıkrasının üçüncü cümlesinin iptaline ilişkin kararında, yönetici iken kamu görevinden çıkarılanların Olağanüstü Hâl Komisyonunca görevlerine iade edilmelerine karar verilmesi durumunda yöneticilik görevine atanmamalarını öngören hükmün özel hayata saygı hakkına müdahale teşkil ettiğini kabul ederek düzenlemeyi bu hak kapsamında incelemiştir (24/12/2019 tarihli ve E. 2018/159, K. 2019/93 sayılı karar, §16).

Kuşkusuz, yöneticilik görevinde bulunanların bu görevlerinden alınarak başka görevlere atanmaları mümkündür. Bu kapsamda, ilke olarak, başvurucu da üniversite genel sekreterliği görevinden alınarak fakülte sekreterliğine atanabilir. Ancak somut olayda başvurucunun fakülte sekreterliğine atanmasının sebebi, Anayasaya aykırı faaliyetlerde bulunan oluşum ve yapılarla irtibatı ve iltisakının bulunduğu gerekçesiyle KHK ile kamu görevinden ihraç edilen önceki rektör döneminde genel sekreter olarak atanmış olması şeklinde açıklanmıştır.

Böylece, başvurucunun hukuka aykırı bir fiilinin tespit edilememesine ve görevden uzaklaştırılmasına esas olan soruşturmada hakkında bir delil bulunmadığı belirtilerek göreve iade edilmesine rağmen, öngörülebilir olmayan bir gerekçeyle fakülte sekreterliğine atama işlemi yapılmıştır.

Başka bir anlatımla, başvurucu hakkındaki işlem özel hayata saygı hakkının otomatik olarak uygulanmasını gerektirmemekle birlikte, anılan işlem başvurucunun hukuka aykırılığı belirlenen bir fiili nedeniyle tesis edilmediği gibi böyle bir fiilin öngörülebilir bir sonucu da değildir.

Diğer taraftan, söz konusu işlemin başvurucunun terör örgütüyle irtibatının bulunduğu şüphesini doğurması ve bundan dolayı meslekî itibarını ciddi bir şekilde etkilemesi sebebiyle, sonuçlarının özel hayata saygı hakkının norm alanına temas eden bir ağırlık düzeyine ulaştığı kabul edilmelidir.

Bu açıklamalar çerçevesinde, başvurunun özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenerek kabul edilebilir bulunması gerektiği düşüncesiyle, çoğunluğun, başvurunun adil yargılanma hakkı kapsamında açıkça dayanaktan yoksun olması sebebiyle kabul edilemez olduğu yönündeki görüşüne katılmıyorum.

 

 

 

 

Üye

 M. Emin KUZ

 

Hemen Ara