Esas No: 2016/1872
Karar No: 2016/1872
Karar Tarihi: 19/10/2021
AYM 2016/1872 Başvuru Numaralı TURGUT YOKUŞ Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
TURGUT YOKUŞ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2016/1872) |
|
Karar Tarihi: 19/10/2021 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU |
|
|
Basri BAĞCI |
Raportör |
: |
Gökçe GÜLTEKİN YILMAZ |
Başvurucu |
: |
Turgut YOKUŞ |
Vekili |
: |
Av. Metin İRİZ |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gösterilere müdahale sırasında gaz fişeği kapsülünün isabet etmesi sonucu yaralanma meydana gelmesi ve bu olaya ilişkin ceza soruşturmasının etkili yürütülmemesi nedeniyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 26/1/2016 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla elde edilen bilgilere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu 1965 doğumludur ve öğretmen olarak görev yapmaktadır.
10. Başvurucu 10/9/2013 tarihinde İstanbul"un Beyoğlu ilçesi Çukurcuma"da Çevik Kuvvet polislerinin ateşlediği biber gazı kapsüllerinin (göz yaşartıcı gaz fişeği) vücuduna isabet etmesi sonucu yaralandığını, Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesine (Hastane) başvurduğunu belirtmiştir.
11. Hastane tarafından olay günü saat 22.21"de düzenlenen ve yedi gün istirahat öngören iş göremezlik belgesine göre başvurucuya kapsül mermiye maruziyet ve yumuşak doku zedelenmesi teşhisi konulmuştur.
12. Medeniyet Üniversitesi Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından düzenlenen 18/9/2013 tarihli iş göremezlik belgesinde ise başvurucuya yumuşak doku travması, birçok yerde abrazyon ve dermabrazyon teşhisi konulmuş, on gün istirahat verilmiştir.
13. Başvurucu 22/11/2013 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (Cumhuriyet Başsavcılığı) şikâyette bulunmuştur. Başvurucu dilekçesinde özetle; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (EĞİTİM-SEN) üyesi olduğunu, dayanışma çağrısı üzerine Taksim"e gittiğini, yürüyüş yapmalarının kolluk tarafından engelleneceğini anlayınca meydandan ayrıldığını, Cihangir"de bir kafeteryada beklediğini, saat 21.00 sıralarında arkadaşıyla birlikte buradan ayrılarak Çukurcuma"ya gittiklerini belirtmiş; ilerledikleri sokakta herhangi bir toplanma olmamasına karşın kolluğun evlerine gitmek isteyen insanlara müdahale ettiğini, insanları hedef alarak gaz fişeği kapsülü attığını, kaçarken diz kapağının arkasından, kalçasından ve sırtından yaralandığını ifade etmiştir. Başvurucu ayrıca iş göremezlik raporlarını ve kendi imkânlarıyla elde ettiği olaya ait olduğunu belirttiği kamera görüntülerini sunmuştur.
A. Soruşturma İşlemleri
14. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından olaya ilişkin soruşturma başlatılmış ve 16/12/2013 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğüne müzekkere yazılmıştır. Anılan müzekkerede başvurucunun iddiaları hakkında şu hususlar talep edilmiştir:
- Olayla ilgili tüm evrak fotokopilerinin, bağlantılı evveliyat ya da evrak varsa fotokopilerinin çıkarılarak gönderilmesi
- Olay gününün bütün anlarını gösterir tüm güvenlik kamera görüntülerinin eksiksiz tedarik edilerek CD veya DVD"ye kaydedilmiş hâlde gönderilmesi
-Şüpheli polis memurlarının kimliklerinin tespit edilerek bildirilmesi, tespit edilen memurların fotoğraflarının CD"ye yüklenmesi, görev belgelerinin onaylı fotokopilerinin çıkarılarak gönderilmesi
- Kimlikleri tespit edilen personele Cumhuriyet Başsavcılığında hazır olmaları için tebligat yapılması, buna dair tutulacak tutanağın Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi
- İddia ile ilgili disiplin işlemi yapılması ve evrak fotokopilerinin gönderilmesi
- Olayın özelliğine göre yaralanma varsa tarafların geçici ve kati raporlarının aldırılması
- İstenen tüm belgelerin ve kamera görüntülerini ihtiva eden CD veya DVD"lerin en geç ilk gelecek personelle, kimlikleri tespit edilen emniyet görevlilerinin Cumhuriyet Başsavcılığına müracaatlarından önce gönderilmesi
15. İstanbul Emniyet Müdürlüğünün 16/1/2014 tarihli cevap yazısıyla başvurucunun yaralandığı gün Taksim Meydanı ve çevresinde gerçekleşen eylemlerle ilgili düzenlenen tutanak ile kamera görüntüleri gönderilmiştir.
16. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 11/6/2014 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğüne müzekkere yazılmıştır. Anılan müzekkerede başvurucunun iddiaları hakkında şu hususlar talep edilmiştir:
"Müştekinin şikayeti ile başlayan soruşturmaya esas olmak üzere Birleşmiş Milletler Kanunun Adamlarının Zor ve Silah Kullanılmasına Dair Temel Prensipler başlıklı bildirisinin 22. Maddesi de dikkate alınarak müştekinin iddiaları ile ilgili araştırma yapmak üzere bir ya da birden fazla müfettiş görevlendirilerek,
1-Şikayete konu gösteri yürüyüşü için katılımcıların yürüyüş öncesinde yasal bildirimde bulunup bulunmadıklarının tespiti,
2-Müştekini şikayetine konu ettiği zor kullanma öncesinde gösteri yürüyüşüne katılanların şiddet içerikli hareket ve davranışlar sergileyip sergilemediklerini tespiti, şayet müdahale öncesinde şiddet içerikli hareket ve davranışlar varsa bunları gösteren kamera görüntüsü, tutanak vb tüm delillerin toplanması,
3-Şikayete konu gösteri yürüyüşünü trafik karışıklığına yol açmak dışında başkalarına zarar verme ya da başkalarının hiç bir güçlükle karşılaşmadan halk içinde dolaşma hakkı gibi hakları ihlal edip etmediğinin tespiti, şayet böyle bir ihlal varsa buna ilişkin kamera görüntüsü, tutanak vb tüm delillerin toplanması, (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi açık bir alanda gerçekleştirilen her türlü gösterinin günlük yaşamın akışını bir ölçüde bozacağını, bir karışıklığa ve düşmanca tepkilere yol açabileceğini ancak bu orandaki düzen bozukluğunun tek başına toplanma özgürlüğü hakkına yönelik müdahaleyi haklı kılmayacağı görüşündedir.)
4-Gösteri yürüyüşü müdahale öncesi şiddet içermiyorsa diğer bir ifade ile barışcıl bir gösteri yürüyüşü ise müdahale öncesi makul bir süre beklenip beklenilmediği, bu süre geçtikten sonra dağılma uyarısı yapılıp yapılmadığının tespiti, buna ilişkin kamera görüntüsü, tutanak gibi tüm delillerin toplanması, (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Oya ATAMAN kararında toplantının başlayıp gözaltı ile bittiği yarım saatlik süreyi sabırsızlık olarak nitelendirmektedir.)
5-Olay yeri ve zaman dilimindeki zor kullanmanın kaçınılmaz olup olmadığına ve aşırı (orantılı) olup olmadığına ilişkin tespit yapılması, buna ilişkin kamera görüntüsü, tutanak vb tüm delillerin tespiti,
6-Olay yeri ve zaman diliminde kayıt yapan toma aracı kamerası, mobese kamerası, banka şubesi kamerası vb. kameraların olaya ilişkin kaydetmiş olduğu görüntüler CD ya da DVD ortamına aktarılarak ve de üzerilerinde incelme yapılarak gerektiğinde müştekinin de ifadesi alınıp toma aracı numarası vb. Bilgiler alınarak ya da teşhis işlemi yaptırılarak olay tarih ve yerinde müştekiye yönelik zor kullanan polis memurlarının ve müdahele ekibin başındaki PVSK m. 16/5 uyarınca zor kullanmanın derecesi ve kullanılacak araç ve gereçleri tayin eden amirin tespiti”
1. Disiplin İşlemleri
17. Başvurucunun şikâyeti hakkında 24/7/2014 tarihinde müfettiş görevlendirilmiştir. Müfettiş başvurucunun beyanını almış; başvurucu, Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği şikâyet dilekçesindeki ifadelerini tekrar etmiştir.
18. Müfettiş, Dördüncü Sınıf Emniyet Müdürü F.A.nın istinabe yoluyla beyanını almış; F.A. beyanında özetle A.A. isimli şahsın Antakya"da hayatını kaybetmesine ilişkin olay hakkında protesto gösterileri düzenleneceği yönünde bilgi gelmesi üzerine görevlendirme yapıldığını, olay günü yaklaşık iki yüz kişilik grubun yürüyüşe geçmesi üzerine talimat geldiğini ve gruba orantılı güç kullanarak müdahalede bulunduklarını, başvurucunun yaralanması ile ilgili herhangi bir bilgisinin olmadığını ifade etmiştir.
19. Müfettiş, Dördüncü Sınıf Emniyet Müdürü H.A.nın beyanını almış; H.A. beyanında özetle olay günü, olayın gerçekleştiği ifade edilen yerden sekiz veya dokuz sokak uzakta olduğunu, kendisinin sorumluluğundaki herhangi bir kolluk görevlisinin ara sokaklardaki gruplara müdahale etmediğini, izlediği görüntülerden müdahalede bulunan kolluk görevlilerini tespit edemediğini belirtmiştir.
20. Beyanı alınan diğer beş kolluk görevlisi de benzer yönde ifadelerde bulunmuştur.
21. Müfettiş, olaya ait kamera görüntülerinin çözümünü yaptırmıştır. Düzenlenen tutanakta görüntülerin gece vakti çekilmesi ve çözünürlüğün düşük olması sebebiyle şahısların yüzlerinin net olarak anlaşılamadığı ifade edilmiştir. Öte yandan Turnacıbaşı Caddesi"ni gören dört numaralı kamera açısında bir eylemci şahsın sırtının sağ tarafına gaz fişeği isabet ettiği, DVD"de yaralı resimleri bulunan erkek şahsın şortlu olduğu, eylemci grup içinde sırtına gaz fişeği kapsülü isabet eden şahsın ise pantolonlu olduğu belirtilmiştir.
22. Müfetttiş tarafından düzenlenen 5/5/2015 tarihli araştırma raporunda başvurucu hakkında herhangi bir adli veya idari işlem yapılmadığı tespit edilmiştir. Raporda özetle başvurucunun yaralandığını ifade ettiği bölgedeki görevlilerin tespit edilemediği, elde edilen kamera görüntülerinin çözünürlüğünün düşük olduğu, görüntülerin gece vakti çekildiği ve başvurucunun kendisini yaralayan polislerle yüz yüze gelmediği gerekçeleriyle teşhis işleminin yaptırılamadığı ifade edilmiştir. Raporda ayrıca kamera görüntülerinin yapılan çözümünde başvurucunun kullanılan gaz fişekleri nedeniyle yaralandığına dair herhangi bir görüntüye rastlanmadığı, görüntülerde kolluk görevlilerinin gaz fişeğini hedef gözeterek attıklarına dair bir bulguya rastlanmadığı, bu sebeplerle ön incelemeye ve disiplin soruşturmasına gerek olmadığı değerlendirilmiştir.
23. İstanbul Valiliğinin 18/5/2015 tarihli oluru ile dosya işlemden kaldırılmıştır.
2. Adli Tıp Kurumu Raporu
24. Cumhuriyet Başsavcılığı 16/12/2013 tarihli müzekkere ile başvurucunun yaralanmasına ilişkin olarak düzenlenen iş göremezlik raporları hakkında Adli Tıp Kurumundan (ATK) rapor talep etmiştir.
25. ATK"nın 19/12/2013 tarihli raporunun ilgili kısmı şöyledir:
"...Kişi hakkında düzenlenmiş Taksim E.A. Hastanesinin 10/9/2013 tarih ... sayılı iş göremezlik belgesinde; kapsül mermiye maruz kaldığı, yumuşak doku travmasına, birçok yerde abrazyon ve dermabrazyon olduğu kayıtlıdır.
SONUÇ:
Kişide yumuşak doku lezyonlarına neden olan yaralanmasının;
1. Kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum OLMADIĞI,
2. Kişi üzerindeki etkisinin basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte OLDUĞU kanaatini bildirir rapordur."
3. Bilirkişi Raporu
26. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2/12/2015 tarihinde olaya ait olduğu değerlendirilen görüntülerin çözümünün yapılması amacıyla bilirkişi görevlendirilmiştir.
27. Bilirkişinin 14/12/2015 tarihli raporunda "turgut0001" ismiyle kayıtlı, çok net olmayan videonun bir sokak arasını gösterdiği, şahısların ve grup şeklinde yürüyen insanların görüldüğü, şahısların aniden kaçmak istedikleri sırada gaz kapsülünün bir şahsın sırtına, başka bir şahsın bacağına çarptığı ve başka bir şahsın gaz kapsüllerinden kaçarken düştüğünün görüldüğü, yere düşen gaz kapsüllerinin gaz yaydığı ifade edilmiş; "turgut0002" ismiyle kayıtlı videonun sokak kesişimini gösterdiği, seksen veya yüz kişilik bir grubun görüldüğü, sonrasında grubun aniden kaçmak istediği, yerde gaz kapsüllerinin olduğu ve gaz yaydıklarının görüldüğü, hemen sonrasında ellerinde gaz silahı ve yüzlerinde gaz maskesi olan Çevik Kuvvet polislerinin kamera açısına girdiği, kolluk görevlilerinin şahısların koştukları yöne doğru koştukları ve gaz silahını ateşlediklerinin görüldüğü belirtilmiştir.
28. Bilirkişi raporunun sonuç kısmında grup hâlinde bekleyen şahıslara emniyet görevlilerinin gaz fişeği ile ateş ettiği, görüntülerde gaz fişeğinin grup içindeki şahıslara isabet ettiği, şahısların kaçtıkları ancak gaz fişeği isabet eden kişiler arasında başvurucunun hangisi olduğunun tespit edilemediği ifade edilmiştir.
B. Daimî Arama Kararı
29. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kimliği tespit edilemeyen şüphelilerin dava zamanaşımı süresince araştırılması ve tespit edilmesi hâlinde Cumhuriyet Başsavcılığında hazır edilmesi için 18/12/2015 tarihinde daimî arama kararı verilmiştir. Daimî arama kararında açık kimlik bilgileri tespit edilemeyen kolluk görevlilerine yüklenen suçlar, zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması olarak belirtilmiştir. Soruşturmanın zamanaşımına uğrayacağı tarih ise 10/9/2021 olarak belirtilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...Soruşturma evrakı içerisindeki adli raporlar, 14/12/2015 tarihli bilirkişi raporundaki müştekinin olay sonrası görüntüleri, yine aynı bilirkişi raporundaki görüntüler birlikte değerlendirildiğinde kimlikleri tespit edilemeyen polis memurlarının zor kullanma yetkisindeki sınırı aşarak gaz tüfeğini yasaya uygun bir şekilde kullanmadıkları, bunun sonucu müştekinin hayati tehlike geçirmeksizin basit tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde yaralanmasına sebebiyet verdikleri, soruşturma konu olayın 5237 S TCK 256/1 delaletiyle 86/2, 86/3-d kapsamında kaldığı, yürütülen soruşturma sonunda müşteki-mağdura yönelik eylemi gerçekleştiren görevlilerin tespit edilemediği anlaşılmıştır.
Bu nedenle soruşturmanın,
1-Daimi aramaya alınmasına,
2-Kararın müşteki vekiline tebliğine,
3-Kararın bir örneğinin,
3a) Şüpheli veya şüphelilerin gösterilen zamanaşımı tarihine kadar aranması.
3b) Bulunduklarında kimlik ve görev yeri bilgilerinin C. Başsavcılığımıza gönderilmesi,
3c) Bulunamadıkları taktirde, yapılan araştırma sonucunun üçer aylık dönemlerde bildirilmesi,
..."
30. Anılan karar 28/12/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu 26/1/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
31. Cumhuriyet Başsavcılığı 21/9/2021 tarihinde suça ilişkin sekiz yıllık zaman aşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
32. İlgili hukuk için bkz. Özge Özgürengin, B. No: 2014/5218, 19/4/2018, §§ 24, 25, 29-31; Ali Ulvi Altunelli, B. No: 2014/11172, 12/6/2018, §§ 23-26, 36-38; Mehmet Güneş B. No: 2015/16417, 11/12/2018, §§ 24-26.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
33. Anayasa Mahkemesinin 19/10/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
34. Başvurucu; üyesi olduğu EĞİTİM-SEN tarafından yapılan çağrı üzerine toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılmak için Taksim Meydanı"na gitmeye çalıştığını, kolluğun toplantıya müdahale edeceğini anlaması üzerine geri dönmek için yola çıktığını, bu sırada yürüdüğü ara sokakta kolluğun insanları hedef gözeterek gaz fişeği kapsülü attığını, kaçarken diz kapağının arkasından, kalçasından ve sırtından yaralandığını ve şikâyeti hakkında etkili soruşturma yürütülmediğini belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
35. Bakanlık görüşünde başvurucunun şikâyeti hakkında daimî arama kararı verildiği, idare mahkemelerinin benzer konularda verdiği tazminat ödenmesine dair kararlar gözönünde bulundurulduğunda başvurucunun başvuru yollarını tüketip tüketmediği hususunun değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiş; somut olayda hem idari hem de adli soruşturma işlemleriyle başvuru konusu olayın aydınlatılması adına Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadında tespit edilen ilkeler uygulanarak gerekli adımların atıldığı, başvurucunun soruşturmaya dâhil olmasına imkân tanındığı ve başvuru konusu olaya ilişkin görüntülerin Savcılık tarafından resen belirlenen bir bilirkişi tarafından incelendiği belirtilerek usul yükümlülüğünün yerine getirildiği ifade edilmiştir.
36. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
B. Değerlendirme
37. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."
38. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, (...) kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
39. İşkence ve kötü muamele yasağına ilişkin şikâyetlerin devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri dikkate alınarak maddi ve usul boyutları bakımından ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir. Devletin negatif yükümlülüğü bireyleri işkenceye, insanlık dışı ve aşağılayıcı muameleye ya da cezaya tabi tutmama sorumluluğunu içerirken devletin pozitif yükümlülüğü hem bireyleri bu tür muamelelerden korumayı (önleyici yükümlülük) hem de etkili bir soruşturma yoluyla sorumluların tespiti ve cezalandırılması sorumluluğunu (soruşturma yükümlülüğü) içermektedir. İşkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutu, negatif yükümlülük ile önleyici yükümlülüğü kapsamakta; pozitif yükümlülüğün alanında kalan soruşturma yükümlülüğü ise usul boyutunu oluşturmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 75; Mehmet Şah Araş ve diğerleri, B. No: 2014/798, 28/9/2016, § 64; Mustafa Rollas, B. No: 2014/7703, 2/2/2017, § 49).
40. Bu doğrultuda kural olarak başvurucunun kolluk görevlilerince aşırı güç kullanıldığı ve darbedildiği yönündeki iddiası, devletin negatif yükümlülüğü kapsamında kaldığından kötü muamele yasağının maddi boyutu altında incelenmelidir. Başvurucunun söz konusu eylem nedeniyle Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan ve daimî arama kararı verilen soruşturmanın etkisiz olduğu yönündeki şikâyeti ise kötü muamele yasağının usul boyutu çerçevesinde incelenmelidir.
41. Öte yandan başvurucu, kolluk kuvvetlerinin orantısız müdahalesiyle toplantı yapılamaması nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
42. Anayasa Mahkemesi Ali Rıza Özer ve diğerleri ([GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 62) ve Onur Cingil (B. No: 2013/7836, 16/4/2015, § 62) başvurularına dair kararlarında, kolluk kuvvetinin orantısız güç kullanarak bir toplantıya veya gösteri yürüyüşüne müdahalede bulunması nedeniyle hem kötü muamele yasağının hem de toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği iddialarını içeren başvuruları nasıl inceleyeceğini belirtmiştir. Anılan kararlarda kolluk kuvvetinin kötü muamelesine maruz kalındığı şikâyeti sonrası adli makamlarca yürütülen ceza yargılaması süreci ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlaline ilişkin iddianın bir bütün hâlinde incelenmesi gerektiği vurgulanmıştır (Mehmet Güneş, § 59).
43. Başvuru formu ve ekleri ile soruşturmadaki mevcut deliller, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına ilişkin değerlendirme yapılmasını mümkün kılmamaktadır. Bu nedenle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı açısından ayrıca inceleme yapılmamıştır.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
44. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. İnsan Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağının Maddi Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Genel ilkeler
45. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmış; üçüncü fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 80).
46. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi tarafından kötü muamele, kişi üzerindeki etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Bir muamelenin işkence olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceğinin belirlenebilmesi için anılan fıkrada geçen eziyet ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele kavramları ile işkence arasındaki ayrıma bakmak gerekmektedir. Bu ayrımın, özellikle çok ağır ve zalimane acılara neden olan kasti insanlık dışı muamelelerdeki özel duruma işaret etmek ve bir derecelendirme yapmak amacıyla Anayasa tarafından getirildiği, anılan ifadelerin 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda düzenleme altına alınmış olan işkence, eziyet ve hakaret suçlarının unsurlarından daha geniş ve farklı bir anlam taşıdığı anlaşılmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 84).
47. Buna göre anayasal düzenleme bağlamında kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne en fazla zarar veren muamelelerin işkence olarak belirlenmesi mümkündür (Tahir Canan, § 22). Muamelelerin ağırlığının yanı sıra İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 1. maddesinde işkence teriminin özellikle bilgi almak, cezalandırmak veya yıldırmak amacıyla ya da ayrımcı bir nedenle kasten ağır acı veya ızdırap vermeyi kapsadığı belirtilerek kasıt unsuruna da yer verilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 85).
48. İşkence seviyesine varmayan fakat yine de önceden tasarlanmış, uzun bir dönem içinde saatlerce uygulanmış, fiziki yaralanmaya veya yoğun maddi veya manevi ızdıraba sebep olan insanlık dışı muameleler eziyet olarak tanımlanabilir (Tahir Canan, § 22). Bu hâllerde meydana gelen acı, meşru bir muamele ya da cezada kaçınılmaz bir unsur olarak bulunan acının ötesine geçmelidir. İşkenceden farklı olarak eziyette, ızdırap verme kastının belli bir amaç doğrultusunda bulunması aranmaz. Fiziksel saldırı, darp, psikolojik sorgu teknikleri, kötü şartlarda tutma, kişiyi kötü muamele göreceği bir yere sınır dışı ya da iade etme, devletin gözetimi altında kişinin kaybolması, kişinin evinin yok edilmesi, ölüm cezasının infazının uzunca bir süre beklenmesinin doğurduğu korku ve sıkıntı, çocuk istismarı gibi muameleler Anayasa"nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında eziyet olarak nitelendirilebilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 88).
49. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 81).
50. Bununla birlikte her kötü muamele iddiasının Anayasa"nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının getirdiği korumadan ve Anayasa"nın 5. maddesiyle birlikte devlete yüklediği pozitif yükümlülüklerden yararlanması beklenemez. Bu bağlamda kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için soyut iddiaya dayanan şüphe ötesinde makul kanıtların varlığı gerekir. Bu kapsamdaki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilmemiş birtakım karinelerden oluşabilir. Bu bağlamda kanıtlar değerlendirilirken ilgililerin süreçteki tutumları da dikkate alınmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 95).
51. Aynı şekilde bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında olabilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekir. Bu asgari eşik, göreceli olup her olayın somut koşulları dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu kapsamda muamelenin süresi, bedensel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşır. Ayrıca muamelenin ardındaki saik ve amaç dikkate alınmalıdır. Muamelenin heyecanın yükseldiği ve duygu yoğunluğunun olduğu bir anda meydana gelip gelmediği de gözönünde bulundurulmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 83).
52. Belirtilmelidir ki Anayasa"nın 17. maddesi bir yakalamayı gerçekleştirmek için güç kullanımını yasaklamamaktadır. Ancak bu tür bir güç, sadece kaçınılmaz ve asla aşırı olmamak kaydıyla kullanılabilmektedir. Ayrıca kişinin kendi davranışından veya tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak kesinlikle zorunlu hâle gelmedikçe bu neviden fiiller, prensip olarak Anayasa"nın 17. maddesinde belirtilen yasağı ihlal edecektir (Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, § 52).
53. Sadece sınırları belli bazı durumlarda güvenlik güçleri tarafından fiziksel güce başvurulmasının kötü muamele olmadığı kabul edilebilmektedir. Bu kapsamda toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde yakalamayı gerektiren durumlarda ve gösteriye katılanların kendi tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak mümkündür. Ancak bu durumda dahi bu tür bir güce sadece kaçınılmaz hâllerde ve orantılı olmak koşuluyla başvurulabilir (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 82).
54. Anayasa Mahkemesi kolluk görevlilerinin toplumsal olaylara müdahalesinde araç olarak kabul edilen, kullanılması ulusal ve uluslararası mevzuatta yasak olmayan göz yaşartıcı gazın kullanım usullerinde öngörülen kriterlerin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında asgari ağırlık eşiğine ulaşıp ulaşmadığını denetlediği önceki kararlarında, bu gazın kullanılmasının bazı sağlık sorunlarına yol açabileceğinin açık olduğuna vurgu yapmıştır. Ancak kolluk görevlilerini aşmaya çalışan grup dışındaki göstericilere doğrudan müdahale olduğunun tespit edilemediği, ayrıca göz yaşartıcı gazın doğal etkisi dışında başvurucuda bir yaralanma olmadığı ve gazın aşırı kullanıldığına ilişkin herhangi bir doktor raporuna veya başka bir bulguya rastlanmadığı durumlarda gazdan etkilenmenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında asgari ağırlık eşiğini aşmadığı sonucuna varılmıştır (Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 91, 92).
55. Buna karşılık Anayasa Mahkemesi, göz yaşartıcı gaz silahlarının uygun olmayan bir şekilde ateşlenmesi sonucunda gaz fişeklerinin ölümlere ya da somut olayda olduğu gibi yaralanmalara yol açma riski bulunması nedeniyle ateşli silah kullanımına ilişkin olarak kabul ettiği ilkelerin -uygun düştüğü ölçüde- bu silahların kullanımında da değerlendirme kriteri olarak dikkate alınması gerektiğine karar vermiştir. Bu kapsamda gaz silahı kullanımı konusunda kolluk görevlilerini yetkilendiren ve kullanım yöntemini yeterli ve etkili bir şekilde düzenleyen mevzuatın bu silahların keyfî ve aşırı kullanımına engel olacak, kişiyi istenmeyen kazalara karşı koruyacak güvenceleri içermesi gerekmektedir (Turan Uytun ve Kevzer Uytun, B. No: 2013/9461, 15/12/2015, §§ 59, 60).
56. Bu nedenle doğrudan silah kullanımı sonucu meydana gelen olaylarda güç kullanımının Anayasa’nın 17. maddesine göre başka bir çarenin kalmadığı zorunlu bir durumda ve ölçülü bir şekilde gerçekleştiğinin soruşturma makamlarınca resen ortaya konulması gerekmektedir. Bu çerçevede kolluk görevlilerinin eylemlerinin yanında kendilerine uygun talimatın verilip verilmediğinin, gaz fişeği atışı için kullanılan silahlar konusunda bu kişilerin yeterli eğitim alıp almadığının ve olası riskleri önlemek adına tedbir almakta ihmalleri bulunup bulunmadığının da incelenmesi gerekmektedir (Turan Uytun ve Kevzer Uytun, § 60).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
57. Somut olayda başvurucu; toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılmak istediğini, kolluk görevlileri tarafından atılan gaz fişeği kapsülünün vücuduna isabet etmesi sonucunda yaralandığını beyan etmektedir.
58. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma sonucunda dosyasındaki mevcut bilgi ve belgeler ile bilirkişi raporunda tespit edilen görüntü kayıtlarından başvurucunun kimlikleri tespit edilemeyen polis memurlarının zor kullanma yetkisine ilişkin sınırı aşarak gaz tüfeğini kanuna uygun bir şekilde kullanmadığı ve başvurucunun hayati tehlike geçirmeksizin basit tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde yaralanmasına sebep olduğu tespit edilmiştir (bkz. § 29).
59. Bununla birlikte olay günü gaz silahı kullanan kolluk görevlilerinin bu konuda bir eğitim almış olup olmadığı, operasyonun planlama ve kontrolü kapsamında yürütülen işlemlerin ve alınan tedbirlerin neler olduğu hususları ile kolluk görevlilerini yetkilendiren ve kullanım yöntemini yeterli ve etkili bir şekilde düzenleyen mevzuatın bu silahların keyfî ve aşırı kullanımına engel olacak ve kişiyi istenmeyen kazalara karşı koruyacak güvenceleri içerip içermediği -Başsavcılık dosyasındaki eksiklikler nedeniyle- bu aşamada Anayasa Mahkemesi tarafından incelenememiştir (aynı yöndeki karar için bkz. Özlem Kır, B. No: 2014/5097, 28/9/2016,§ 69). Bu nedenle somut olay bakımından işkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edildiği iddiasına ilişkin inceleme, sadece olay sırasında gaz fişeğini kullanan kolluk görevlilerinin eylemleriyle sınırlı olarak yapılacaktır.
60. Sağlık raporlarına göre başvurucunun gaz fişeği kapsülüyle yaralandığı ve vücudunda yumuşak doku travması, abrazyon ve dermabrazyon olduğu tespit edilmiştir. Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucunun kolluk görevlilerinin güç kullanımı sonucu yaralandığını değerlendirerek açık kimlik bilgileri tespit edilemeyen kolluk görevlileri hakkında daimî arama kararı vermiştir (bkz. § 29). Başvuru dosyasına yansıyan bilgiler çerçevesinde Anayasa Mahkemesince de farklı sonuca ulaşmayı gerektiren bir olgu tespit edilmemiştir. Bu durumda başvurucunun kolluk görevlilerinin güç kullanımı sonucu yaralandığının kabulü gerekir.
61. Bu aşamadan sonra güç kullanımının kaçınılmaz hâle geldiğini ve kullanılan gücün orantılı olduğunu kanıtlama yükümlülüğü kamu makamlarına aittir. Somut olayda başvurucunun bizzat şiddete başvurduğuna veya kolluk güçlerine direndiğine dair tutanak veya görüntü bulunmamaktadır. Başvurucu hakkında herhangi bir ceza soruşturması açıldığına dair bilgi de bulunmamaktadır. Ayrıca başvurucunun kendi tutumundan dolayı fiziksel güce başvurulduğunu düşünmeye sevk edecek bir delil, soruşturmaya veya başvuru dosyasına yansımamıştır. Dolayısıyla başvurucuya yönelik olarak güç kullanılmasının kaçınılmaz hâle geldiği kolluk birimlerince ispatlanamamıştır.
62. Somut olayın gerçekleşme koşulları dikkate alındığında başvurucunun kolluk görevlileri tarafından yaralanmasının belli bir ağırlık derecesinde olduğu ve olayda Anayasa"nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının gerektirdiği asgari ağırlık eşiğinin aşıldığı sonucuna varılmıştır.
63. Bu tespitten sonra kolluk görevlileri tarafından gerçekleştirilen eylemin hangi boyuta ulaştığı değerlendirilmelidir. Bu kapsamda somut olay bir bütün olarak değerlendirildiğinde eylemin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele şeklinde nitelendirilmesi mümkün görülmüştür.
64. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
b. İnsan Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağının Usul Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Genel ilkeler
65. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usule ilişkin bir boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve karıştıkları olaylarda kamu görevlilerinin ya da kurumlarının kendi sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).
66. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde -Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu mümkün olmazsa bu madde sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, § 25).
67. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114). Bu bağlamda soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak, özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 116).
68. Mahkemelerin -ve diğer soruşturma makamlarının- özellikle kötü muamele niteliğindeki bir olayın zamanaşımına uğramaması için ellerinden gelen tüm gayreti sarf etmesi ve tüm araçlara başvurması gerekir. Kötü muamele iddialarına ilişkin bir ceza soruşturması söz konusu olduğunda yetkililer tarafından çabuklukla verilecek bir yanıt, eşitlik ilkesi içinde genel olarak kamunun güveninin korunması açısından temel bir unsur olarak sayılabilir ve kanun dışı eylemlere karışanlara karşı gösterilecek her türlü hoşgörüden kaçınmaya olanak tanır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 120; Adem Erden, B. No: 2015/4032, 23/1/2019 § 34).
69. Soruşturmaların yürütülmesinde bu açıdan önemli olan husus -sonuçta alınan kararın (somut olayda daimî arama) niteliğinin ne olduğunun önemi olmaksızın- özelde başvurucuların ve genel olarak da toplumdaki diğer bireylerin hukukun üstünlüğüne olan bağlılığını sürdürmesi, hukuka aykırı eylemlerin hoş gösterildiği ya da bu tür eylemelere kayıtsız kalındığı görünümü verilmesinin engellenmesi açısından yeterli hız ve özenin gösterilip gösterilmediğinin ortaya konulmasıdır (Hüseyin Caruş, B. No: 2013/7812, § 86).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
70. Somut olayda başvurucunun şikâyeti üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatılmış, her ne kadar başvurucuyu yaralayan kolluk görevlileri hakkında disiplin işlemi yapılması talep edilmişse de yapılan araştırma sonucunda disiplin soruşturması açılmasına gerek olmadığına karar verilmiştir.
71. Cumhuriyet Başsavcılığı, herhangi bir kolluk görevlisinin ifadesini almamış; bu kişiler tanık olarak dahi dinlememiş ve dosyanın üçer aylık sürelerle gözden geçirilmek üzere daimî aramaya alınmasına karar vermiştir. Başvurucu, daimî arama kararı sonrasında bireysel başvuruda bulunmuş; bu karardan sonra ise soruşturma dosyasında hiçbir işlem yapılmamıştır.
72. Başvurucu, kolluğun kullandığı gaz fişeği kapsülüyle yaralanmıştır. Cumhuriyet Başsavcılığının ise herhangi bir şüpheliyi tespit edemediği anlaşılmıştır. Kaldı ki gaz fişeği kapsülü kullanan görevlilerin tanık olarak dahi beyanlarını almamıştır.
73. Başsavcılık tarafından yedi yılı aşkın süredir sorumluların tespitinin yapılamamış olduğu, son beş yıldır soruşturmanın daimî aramada beklediği ve 10/9/2021 tarihi itibarıyla zamanaşımı süresinin dolduğu, böylelikle öngörülen zamanaşımı süresi içinde herhangi bir işlem yapılmadığı anlaşılmıştır.
74. Kötü muamele iddialarının hızlı bir şekilde yürütülmesi ve yürütülen cezai işlemlerin zamanaşımına uğramasına imkan verilmemesi; hukuk devletine bağlılığın sağlanması, hukuka aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin engellenmesi, herhangi bir hile ya da kanunsuz eyleme izin verilmemesi ve kamuoyunun güveninin sürdürülmesi bakımından önem taşımakta ve etkili soruşturma yükümlülüğünün temel unsurlarından birini oluşturmaktadır (bkz. §§ 66, 67).
75. Süreç bir bütün olarak değerlendirildiğinde maddi olayın açıklığa kavuşturulması ve olası sorumluların tespitini sağlayabilecek yeterlilikte, hızlı ve etkili bir soruşturma yürütülmesi konusunda gerekli hassasiyetin gösterilmemesi, dahası soruşturma aşamasının zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle düşme ile sona ermesi nedeniyle sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli etkili resmî bir soruşturmanın yürütülmediği sonucuna ulaşılmıştır.
76. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
77. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
78. Başvurucu ihlalin tespit edilmesini ve kararın ortadan kaldırılarak dava açılmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
79. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
80. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
81. İncelenen başvuruda insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının daimî arama kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.
82. Zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması amacıyla ihlal kararı doğrultusunda etkili bir soruşturma yürütülmesine hükmedilmesinde hukuki yarar bulunmadığı değerlendirilmiştir.
83. Başvurucunun tazminat talebi bulunmadığından ayrıca tazminata hükmedilmesine gerek görülmemiştir.
84. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.839,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. 239,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.839,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihlerinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/10/2021tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.