AYM 2018/14563 Başvuru Numaralı İDRİS BAŞARAN VE ELVAN OLKUN Başvurusuna İlişkin Karar

Abaküs Yazılım
İkinci Bölüm
Esas No: 2018/14563
Karar No: 2018/14563
Karar Tarihi: 19/10/2021

AYM 2018/14563 Başvuru Numaralı İDRİS BAŞARAN VE ELVAN OLKUN Başvurusuna İlişkin Karar

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

İDRİS BAŞARAN VE ELVAN OLKUN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/14563)

 

Karar Tarihi: 19/10/2021

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Hilal YAZICI

Başvurucu

:

1. İdris BAŞARAN

Vekili

:

Av. Elvan OLKUN

Başvurucu

:

2. Elvan OLKUN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, ceza infaz kurumunda hükümlünün avukata yazdığı mektubun sakıncalı bulunarak muhatabına gönderilmemesine karar verilmesi nedeniyle haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 4/5/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Birinci başvurucu adına vekâleten, ikinci başvurucu adına asaleten başvuru yapıldığını belirten ikinci başvurucu tarafından sunulan başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

9. Bursa H Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (İnfaz Kurumu), devletin egemenliği altında bulunan topraklarından bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya çalışma suçundan hükümlü olarak bulunan başvurucu (birinci başvurucu), avukatı (ikinci başvurucu) adına taahhütlü olarak mektup göndermek istemiştir. İkinci başvurucuya hitaben yazılmış mektupta genel olarak İnfaz Kurumunda yapılan bir sayım sonrasında birinci başvurucunun sağlık sorunları olmasına rağmen maruz kaldığını iddia ettiği bazı olaylar anlatılmıştır. Bu kapsamda mektupta, birinci başvurucunun İnfaz Kurumundaki sayım işleminin akabinde arkadaşlarıyla birlikte 30-40 gardiyan tarafından tartaklanarak, ağzı kapatılarak ve darp edilerek koğuştan alındığı, astım hastası olduğu ve nefes alamadığı arkadaşları tarafından söylenmiş olmasına rağmen bu tür müdahalelere devam edildiği, astım ve kalp ilacı üzerinden alınarak ve elleri kelepçelenerek süngerli odaya konulduğu ve burada uzun süre kaldığı ifadelerine yer verilmiştir. Mektupta ayrıca çeşitli sağlık sorunlarının tedavisi ve ilaçların temini için gerekli işlemlerin yapılmadığı, geciktirildiği veya aksatıldığına yönelik açıklamalara yer verilmiştir.

10. İnfaz Kurumu Mektup Okuma Komisyonunun 26/2/2018 tarihli tutanağında söz konusu mektupta geçen "13/2/2018 günü saat 8:00"dan sonra bilinen sayım meselesinden dolayı oda"dan arkadaşlarım ile 30-40 gardiyan ile tartaklanarak alındım. Ağzım kapatıldı. Ağzım kapalı iken yumruklarla dirseklerle böğrüme vurdular. Daha önceki durumlar için size yazdığım şekilde bazen ilaçlarım verilmiyor. Epilepsi ilacım Epiks verilmemektedir." ifadelere yer verilerek mektubun yanıltıcı ve yanlış beyanlar içerdiği, kanun, tüzük ve yönetmelikler çerçevesinde yapılan uygulamaların sanki bir dayanağı olmadan uygulanıyormuş gibi gösterildiği, bu nedenle İnfaz Kurumu güvenliğinin tehlikeye düşürüldüğü, bu çerçevede mektubun sakıncalı ifadeler içerdiği değerlendirilmiştir.

11. İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığı 26/2/2018 tarihli kararıyla sakıncalı olduğu gerekçesiyle mektubun kurumda muhafazasına karar vermiştir. Kararın gerekçesinde mektubun yanlış ve yanıltıcı beyanlar içerdiği ifadesine yer verilmiştir.

12. Birinci başvurucu karara karşı şikâyet başvurusunda bulunmuştur. Dilekçesinde, mektubunda yanlış veya yanıltıcı ifadeler olmadığını, yaşadıklarının tamamını dahi anlatmadığını, mektupla ilgisi olmayan bir gerekçe ile mektubunun alıkonulduğunu ifade etmiştir. Başvurucu, mevcut şikâyeti ile aralarında benzerlik olduğunu düşündüğü bazı derece mahkemesi kararları ile Anayasa Mahkemesinin bir kararına yer vererek avukatına sağlık sorunlarını ve kendi durumunu anlattığını ifade etmiş, kararın hukuka aykırı olduğunu ve kaldırılması gerektiğini savunmuştur.

13. Bursa 1. İnfaz Hâkimliği (İnfaz Hâkimliği) 1/3/2018 tarihli kararıyla şikâyetin reddine karar vermiştir. Karar gerekçesinde 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanan 20/3/2006 tarihli ve 2006/10218 sayılı Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük"ün (İnfaz Tüzüğü) 123. ve 91. maddelerine yer vererek kanun, tüzük ve yönetmeliklere uygun olan uygulamaların kişi veya kuruluşları paniğe yöneltebilecek şekilde yanlış aktarıldığı ve mektubun İnfaz Tüzüğü"nün ilgili hükümlerine aykırı olduğu değerlendirilmiştir.

14. Birinci başvurucu, karara itiraz etmiştir. İtiraz dilekçesinde özetle, avukatına durumu ile ilgili bilgi verdiği ve hastalığı ile ilgili yaşadığı süreci anlattığı mektubunun alıkonulması kararının hukuka aykırı olduğunu ve iletişim hakkının engellendiğini ifade etmiştir.

15. Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesi 2/4/2018 tarihli kararıyla, İnfaz Hâkimliği kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesi ile itirazı reddetmiştir.

16. Nihai karar birinci başvurucuya 4/4/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir. Bireysel başvuru formu ve dosya kapsamındaki belgelerden ikinci başvurucunun nihai kararı 25/4/2018 tarihinde öğrendiği anlaşılmaktadır.

17. Başvurucular 4/5/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

18. İlgili hukuk için bkz. Süleyman Araç (2), B. No: 2016/9882, 12/6/2019, §§ 17-19.

19. 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu"nun "İnfaz hâkimliklerinin görevleri" kenar başlıklı 4. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"1. Hükümlü ve tutukluların ... dışarıyla ilişkileri, ... gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak."

20. 4675 sayılı Kanun"un "İnfaz hâkimliğine şikâyet ve usulü" kenar başlıklı 5. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"Şikâyet yoluna, kendisi ile ilgili olmak kaydıyla hükümlü veya tutuklu ya da eşi, anası, babası, ayırt etme gücüne sahip çocuğu veya kardeşi, müdafii, kanunî temsilcisi veya ceza infaz kurumu ve tutukevi izleme kurulu başvurabilir."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

21. Anayasa Mahkemesinin 19/10/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

22. Başvurucular, avukata gönderilen mektubun ilgili mevzuatın öngördüğü sınırlı hâllerde okunabileceğini ve avukata savunma amacıyla gönderilen mektuba yönelik müdahalenin kanuni dayanağının olmadığını ifade etmiştir. Başvurucular ayrıca, ilgili Disiplin Kurulu kararında mektupta geçen hangi ifadelerin yanlış ve yanıltıcı nitelikte olduğu ve neden sakıncalı olduğuna ilişkin hiçbir değerlendirmenin yapılmamış olduğunu ileri sürmüştür. Mektup içeriğinin birinci başvurucunun İnfaz Kurumunda karşı karşıya kaldığı hukuka aykırı uygulamaların avukatı olan ikinci başvurucuya bildirilmesinden ibaret olduğu, dolayısıyla sakıncalı bir içeriğe sahip olmadığı ifade edilmiştir. Başvurucular, birinci başvurucunun sağlık sorunları nedeniyle tedavilerinin zamanında ve gereği gibi yapılabilmesi noktasında ikinci başvurucunun durumunu takip ettiğini ve bu kapsamda ilgili idari ve yargısal kuruluşlara başvurularda bulunduğunu, dolayısıyla ceza infaz kurumu uygulamaları, sağlık problemleri ve karşılaştığı hukuka aykırı durumlarla ilgili süreçlerin anlatıldığı mektubun alıkonulmasının aynı zamanda birinci başvurucunun hak arama hürriyetini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

23. Bakanlık görüşünde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ve Anayasa Mahkemesinin konuya ilişkin kararları değerlendirilerek uygulamanın yasal dayanaklarının olduğu ve ceza infaz kurumunun disiplin, düzen ve güvenliğinin sağlanması şeklinde meşru bir amaç taşıdığı, yargı kararlarının başvurucunun itirazlarını karşılayacak şekilde yeterli bir gerekçeye dayandığı, müdahalenin demokratik toplum düzeninin gerekleri açısından orantılı olduğu değerlendirilmiştir.

24. Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında başvurucular, idari ve yargısal mercilerin avukat ve müvekkil arasındaki özel ilişki ve bu ilişkinin gizliliğinin aynı zamanda hak arama hürriyeti açısından da önem taşıdığını göz önünde bulundurmadan kararlar verdiğini, avukat ve müvekkil arasındaki yazışmanın sınırlanabilmesinin daha özel ve somut gerekçelere dayandırılması gerektiğini ancak Bakanlık görüşünde de bu noktada bir açıklamaya yer verilmediğini ifade etmiştir.

B. Değerlendirme

25. Anayasa’nın "Haberleşme hürriyeti" kenar başlıklı 22. maddesi şöyledir:

“Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.

Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.

İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda belirtilir.”

26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddialarının özü, avukata gönderilen mektubun sakıncalı olarak değerlendirilip alıkonulması, dolayısıyla avukat ile mektup yoluyla iletişim kurma, haberleşme hürriyetine ilişkindir.Bu kapsamda ihlal iddialarının haberleşme hürriyeti kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür (Özkan Kart (2), B. No: 2013/1201, 20/5/2015, § 22; Akif İpek, B. No: 2013/9456, 24/6/2015, § 23; Ramazan Vural, B. No: 2013/1148, 7/7/2015, § 24; Eren Yıldız, B. No: 2013/759, 7/7/2015, § 25; Mustafa Aydin, B. No: 2013/275, 6/10/2015, § 24; Süleyman Araç (2), § 25).

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Birinci Başvurucu Yönünden

27. Birinci başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek bir neden de bulunmadığı anlaşılan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddiasının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. İkinci Başvurucu Yönünden

28. İkinci başvurucu, birinci başvurucunun kendisine göndermek istediği mektubu gönderememiş olması nedeniyle avukat ve müvekkil arasındaki iletişimin kurulamamış olduğu yönündeki şikâyetlerle bireysel başvuruda bulunmuştur. Birinci başvurucunun yazdığı mektubun kendisine gönderilmemiş olması nedeniyle ikinci başvurucunun haberleşme hürriyeti yönünden mağdur statüsüne sahip olup olmadığının incelenmesi gerekir.

29. Anayasa Mahkemesi 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar” başlıklı 46. maddesine ilişkin değerlendirmesinde; bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için iki temel ön koşul bulunduğunu, bu kapsamda ilkinin başvuruya konu edilen ve ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı, güncel bir hakkının ihlal edilmesi ve bunun sonucunda başvurucunun kendisinin mağdur olduğunu ileri sürmesi, ikincisi ise bu ihlalden dolayı kişinin “kişisel olarak ve doğrudan” etkilenmiş olması gerektiğini değerlendirmiştir. Ayrıca 6216 sayılı Kanun"un 45.maddesi çerçevesinde bir hakkı doğrudan etkilenmeyen kişi mağdur statüsü kazanamaz (bazı farklarla birlikte bkz. Onur Doğanay, B. No: 2013/1977, 9/1/2014,§§42, 43).

30. Diğer taraftan bireysel başvuruda mağdur kavramı, davada menfaat veya dava ehliyeti kuralları gibi kurallardan bağımsız bir şekilde yorumlanır. Ayrıca mağdur kavramı, günümüzde toplumun koşulları ışığında değişime tabi olup bu kavram aşırı biçimcilikten uzak bir şekilde yorumlanmalı ve uygulanmalıdır (Onur Doğanay, § 44).

31. Öte yandan bir başvurunun kabul edilebilmesi için başvurucunun sadece mağdur olduğunu ileri sürmesi yeterli olmayıp ihlalden doğrudan etkilendiğini yani mağdur olduğunu göstermesi veya mağdur olduğu konusunda Anayasa Mahkemesini ikna etmesi gerekir. Bu itibarla, mağdur olduğu zannı veya şüphesi de mağdurluk statüsünün varlığı için yeterli değildir (Onur Doğanay, § 45; Ayşe Hülya Potur, B. No: 2013/8479, 6/2/2014, § 24).

32. Bireysel başvuru yolunu işletebilecekler esas itibarıyla doğrudan mağdur sıfatını taşıyan kişiler olmakla birlikte somut olayın koşullarına ve ihlal edilen hakkın niteliğine göre mağdur ile arasında doğrudan kişisel ve özel bir bağ bulunan, dolayısıyla da Anayasa"nın ihlalinden olumsuz olarak etkilenmiş veya ihlalin sona ermesinden meşru ve kişisel bir menfaati bulunan kimseler de dolaylı mağdur sıfatıyla bireysel başvuruda bulunabileceklerdir (Engin Gök ve diğerleri, B. No: 2013/3955, 14/4/2016, § 53).

33. 4675 sayılı Kanun"un 4. maddesi, hükümlü ve tutukluların dışarıyla ilişkileri gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak yetkisini infaz hâkimliğine vermiş, bu kapsamda 5. madde ile de infaz kurumlarının işlem ve uygulamalarına karşı şikâyet hakkını kendisi ile ilgili olmak kaydıyla tutuklu ve hükümlüye veya yine onlarla ilgili ve onlar adına olmak üzere diğer kimselerle birlikte avukatına da vermiştir. Ancak Kanun, infaz kurumunun işlemleriyle ilgili olarak tutuklu veya hükümlüyle ilişkileri sebebiyle Kanunda sayılan bu kişilere doğrudan bir mağdur sıfatı tanıyıp söz konusu işlemlerden etkilenen kişiler olarak kendileri açısından bir şikâyet hakkı tanımamıştır.

34. Diğer taraftan yukarıda işaret edildiği şekilde, mağdur kavramı günün değişen koşullarına, kişiler arasındaki ilişkinin niteliğine göre esnek ve geniş biçimde yorumlanabilir. Burada asıl belirleyici nokta bir hak ihlali iddiasında bulunan başvurucunun doğrudan ya da dolaylı mağdur olması fark etmeksizin öncelikle söz konusu hak yönünden somut bir şekilde mağdur olduğunu ortaya koyabilmiş olmasıdır.

35. Mevcut başvuruda, mektubun gönderilen tarafı olarak ikinci başvurucu açısından şüphesiz ki mektubun gönderilmemesinin bazı etkiler doğurması mümkündür. Ancak bu etkinin her zaman bir mağduriyete sebebiyet verebileceği söylenemez. Başvurucunun mektubun kendisine ulaşmamış olması nedeniyle bir mağduriyetin doğduğunu ortaya koyması gerekir. Bu noktada soyut bir mağduriyet iddiası mağdur sıfatının ortaya konulabilmesi açısından yeterli değildir. Bu çerçevede, birinci başvurucunun sağlık sorunları ve infaz kurumunda yaşadığı olaylarla ilgili avukatına bilgi verememiş olması temelinde ikinci başvurucunun mağduriyet iddiası, ikinci başvurucu açısından da doğal olarak ortaya çıkan etkinin doğrudan veya dolaylı bir mağduriyet meydana getirdiğini ortaya koyabilmek için yeterli bir somut iddia olarak değerlendirilmemiştir.

36. Açıklanan gerekçelerle ikinci başvurucu bakımından başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Müdahalenin Varlığı

37. Somut olayda birinci başvurucunun gönderdiği mektup İnfaz Kurumunca sakıncalı olduğu gerekçesi ile ikinci başvurucuya gönderilmemiştir. Dolayısıyla anılan işlemler ile kamu makamları tarafından başvurucunun haberleşme hürriyetine bir müdahalede bulunulduğu açıktır.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

38. Anayasa’nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

39. Yukarıda belirlenen müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 22. maddesini ihlal edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, meşru amaç taşıma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama kriterlerine uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Ahmet Temiz, B. No: 2013/1822, 20/5/2015, § 36; İrfan Kaplan, §§ 59, 60; Süleyman Araç(2), § 30).

i. Kanunilik

40. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 68. maddesinin (4) numaralı fıkrası, hükümlülerin savunma amaçlı olarak avukata gönderdiği belgelerin denetime tabi olmadığını düzenlemektedir.

41. Somut olayda 5275 sayılı Kanun"un 68. maddesinin hükümlülerin ceza infaz kurumlarından yaptıkları yazışmaların denetimi ve sınırlandırılmasının kanuni dayanağını oluşturduğu anlaşılmaktadır. Bu kapsamda hükümlü ve tutukluların avukatlarına gönderdiği mektup ve faksların hükümlünün savunmasına yönelik olup olmadığı yönünden sınırlı bir incelemeden geçirilmesi gerektiği 5275 sayılı Kanun"un lafzından ve amacından anlaşılmaktadır (Süleyman Araç (2), § 32).

42. Ayrıca İnfaz Tüzüğü"nde anılan Kanun"a uygun düzenleme yapılırken 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 220. maddesinde belirtilen suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, bu örgütü yönetmek ve örgüte üye olmak suçlarından hükümlü olanların avukatlarına gönderdiği mektupların ve faksların infaz hâkimliği tarafından inceleneceği hususu düzenlenmiştir. Tüzük ile getirilen inceleme usulünün avukata gönderilen mektubun içeriğinin yukarıda belirtildiği üzere savunmaya yönelik sınırlı bir incelemeye tabi tutulması amacını taşıdığı açıktır. Bu kapsamda Disiplin Kurulu kararının itiraz üzerine infaz hâkimliği tarafından savunmaya yönelik içerik incelemesi yapılarak denetlenmesi hâlinde de İnfaz Tüzüğü ile öngörülen amacın gerçekleştiğinin kabulü gerekir. Öte yandan mektup içeriğinin savunmaya ilişkin olmadığının tespit edildiği durumlarda ilgili mektup veya faksın mevzuatın diğer hükümlerine göre sakıncalı olup olmadığı yönünde bir incelemeden geçirilmesi gerektiği de açıktır (Süleyman Araç (2), § 33).

ii. Meşru Amaç

43. Somut olayda Disiplin Kurulunca mektubun gönderilmemesinin nedeni İnfaz Kurumunun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış ifadeleri içerdiği yönünde kanaat oluşmasıdır. Bu kapsamda başvurucu tarafından avukatına gönderilmek istenen mektubun Disiplin Kurulunca denetlenmesi suretiyle haberleşme hürriyetine yapılan müdahalenin kamu düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi ile ceza infaz kurumlarında asayiş ve güvenliğin sağlanması amaçlarını taşıdığı, bunun da Anayasa"nın haberleşme hürriyetine ilişkin 22. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amaç olduğu sonucuna varılmıştır.

iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk

 (1) Genel İlkeler

44. Hükümlü ve tutukluların gönderdiği veya kendilerine gönderilen mektuplara ceza infaz kurumlarının ilgili kurulları tarafından yapılan müdahalelerde demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ve ölçülülük ilkesi yönünden genel ilkelere yer verilmiştir. Buna göre demokratik toplum düzeninin gerekleri gözetilmeli, sınırlamada öngörülen meşru amaç ile sınırlandırma aracı arasında orantısızlık bulunmamalı, sınırlandırmayla ulaşılabilecek genel yarar ile temel hak ve özgürlüğü sınırlandırılan bireyin kaybı arasında adil bir denge kurulmasına özen gösterilmelidir (Ahmet Temiz, §§ 58-68; Süleyman Araç (2), § 35).

45. Ayrıca mektup gönderme ve almanın ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlülerin ve tutukluların dış dünya ile bağlantısında en önemli araçlardan biri olduğu gerçeğini gözönünde bulundurarak ceza infaz kurumu yetkilileri, dış dünya ile yeterli bir iletişim sürdürmelerinde mahkûmlara yardım etmeli ve bunun için onlara uygun desteği sunmalıdır (Musa Kaya (2), B. No: 2013/2351, 16/9/2015, § 66; Süleyman Araç (2), § 36).

46. Ancak ceza infaz kurumlarında tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak kamu düzeninin korunmasına ve suç işlenmesinin önlenmesine yönelik kabul edilebilir, makul gerekliliklerin olması durumunda hükümlü ve tutukluların sahip oldukları haklar sınırlandırılabilir (Turan Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 35). Bu kapsamda mektubun tamamında ya da mektup içeriğinin bir kısmında yer alan ifadelerin 5275 sayılı Kanun"un 68. maddesinde yer verilen sebeplerden en az birini içermesi, özellikle ceza infaz kurumunun ilgili kurulları tarafından da yeterli düzeyde gerekçelendirilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla somut olayda da mektubun içeriğindeki hangi sözlerin neden sakıncalı olduğu gerekçede gösterilmek zorundadır (Süleyman Araç (2), § 37).

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

47. Başvuru konusu mektubun muhatabının birinci başvurucunun avukatı olan ikinci başvurucu olduğu görülmektedir. Mektupta açık bir hukuki yardım talebinin yer almadığı görülmekteyse de birinci başvurucu söz konusu mektup aracılığıyla avukatına infaz kurumunda yaşadığı bazı olaylar ve sağlık sorunları ile ilgili işleyen süreç hakkında bilgi vermek istemiştir. Bu yönde açık bir ifade olmasa da birinci başvurucunun bu olaylardan avukatını haberdar etmek istemesinin temelinde hukuki bir yardım, tavsiye veya yönlendirme talebi olduğu anlaşılmaktadır. Bu noktada mektupta muhatabın hukukçu kimliğinin vurgulandığı, mektubun hukuki yardım alma amacıyla yaşanılan olaylarla ilgili avukatın bilgilendirilmesi için kaleme alındığı anlaşılır olmasına rağmen Disiplin Kurulu kararında bu duruma ilişkin bir değerlendirme -içerik incelemesi- yapılmamıştır. İlgili İnfaz Hâkimliği ve Ağır Ceza Mahkemesi kararlarında da bu noktada bir değerlendirme yapılmamıştır.

48. Somut olayda mektubun gönderilmemesine yönelik Disiplin Kurulu kararında bir sayfalık mektup içeriğinde yer alan hangi sözlerin muhatabına ulaştırılmasının ne suretle sakıncalı olduğu açıklanmadan mektubun içeriğinde yalan ve yanlış ifadeler olduğu belirtilmiştir. Başvurucunun hukuki yardım almak ya da birtakım bilgileri paylaşmak amacıyla avukatının bilgisine sunmak istediği mektubundaki iddialarının bir kısmının veya tamamının gerçeğe uygun olmadığı kabul edilse dahi mektup içeriğinin sakıncalı olduğuna ilişkin ve somut tespitlere dayalı, yeterli bir gerekçenin ortaya konulamadığı anlaşılmaktadır. Başka bir ifade ile mektubun avukata ulaşmasının engellemesi şeklindeki müdahalenin haberleşme hakkının kötüye kullanıldığını gösterebilecek nitelikte ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun ve ölçülü olduğu inandırıcı bir şekilde açıklanmamıştır.

49. Dolayısıyla başvurucu tarafından avukatına gönderilmek istenen mektubun alıkonulması suretiyle haberleşme hürriyetine yapılan müdahale, amaçlanan hedefler açısından orantısız olup demokratik toplum gereklerine uygun değildir.

50. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa"nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden

51. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir...

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

52. Başvurucular, ayrı ayrı olmak üzere 7.500 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

53. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

54. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

55. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

56. İncelenen başvuruda, Anayasa"nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin Ceza İnfaz Kurumu idaresinin işlemlerinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte derece mahkemeleri de ihlali giderememiştir.

57. Bu durumda haberleşme hürriyetinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İnfaz Hâkimliğine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

58. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin birinci başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için haberleşme hürriyetinin ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 3.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

59. Dosyasındaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL başvuru harcı ile 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin birinci başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Birinci başvurucu yönünden haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. İkinci başvurucu yönünden haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi yönünden yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin haberleşme hürriyetinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Bursa 1. İnfaz Hâkimliğine (E.2018/1171, K.2018/1181) GÖNDERİLMESİNE,

D. Birinci başvurucuya net 3.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 294,70 TL başvuru harcı ile 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin birinci başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/10/2021tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Hemen Ara