AYM 2018/5401 Başvuru Numaralı FATMA YILDIRIM Başvurusuna İlişkin Karar

Abaküs Yazılım
İkinci Bölüm
Esas No: 2018/5401
Karar No: 2018/5401
Karar Tarihi: 19/10/2021

AYM 2018/5401 Başvuru Numaralı FATMA YILDIRIM Başvurusuna İlişkin Karar

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

FATMA YILDIRIM BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/5401)

 

Karar Tarihi: 19/10/2021

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Çağlar ÖNCEL

Başvurucu

:

Fatma YILDIRIM

Vekili

:

Av. Erol ÇAKIR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, tıbbi ihmal sonucu zarara uğranılması nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 20/2/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, boyun ağrısı şikâyetiyle İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesine (Hastane) müracaat etmiştir. Burada yapılan tetkikler sonucunda başvurucunun fizik tedavi bölümüne yönlendirilerek boynuna enjeksiyon yapılması gerektiği tespit edilmiştir. Bu kapsamda, başvurucunun boyun bölgesine 13/10/2011 ve 5/12/2011 tarihlerinde enjeksiyon yapılmıştır.

9. Başvurucu, boyun ağrılarının devam etmesi nedeniyle 25/7/2013 tarihinde Ankara Sincan Devlet Hastanesine müracaat etmiştir. Bu hastanede yapılan tetkikler sonucunda başvurucunun boynunda iğne ucuna benzer metal bir cisim bulunduğu belirlenmiştir.

10. Başvurucu, anılan tıbbi müdahale nedeniyle oluşan zararlarının tazmini amacıyla idareye yaptığı müracaatın olumsuz sonuçlanması üzerine 22/8/2014 tarihinde Ankara 3. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) Sağlık Bakanlığı (İdare) aleyhinde tam yargı davası açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde; hatalı tıbbi müdahale sonucunda uzun süredir ağrı içinde yaşadığını, gündelik temizlik işlerinde çalışarak geçimini sağlamasına rağmen bu olay nedeniyle çalışamadığını beyan etmiştir. Başvurucu dilekçede ayrıca boynunda bulunan iğne ucunun çıkarılması için yapılacak ameliyatın hayati risk taşıması nedeniyle müracaat ettiği kurumların bu operasyonu yapmak istemediklerini, bu nedenle boyundaki cismin hâlen çıkarılamadığını belirterek sürekli ölüm korkusu içinde olduğunu ifade etmiştir. İdare vekili cevap dilekçesinde, başvurucunun zararı ile idarenin eylemleri arasında nedensellik bağının olmadığını ve olayda hizmet kusuru bulunmadığını belirtmiştir.

11. Mahkeme, yargılama sırasında Adli Tıp Kurumu Başkanlığı İkinci İhtisas Kurulundan (ATK) bilirkişi raporu almıştır. 7/11/2016 tarihli raporda; Sincan Devlet Hastanesindeki tetkikler sonucunda belirlenen yabancı cismin aidiyetinin tespit edilemediği belirtilmiştir. Raporda, bu cismin iğne ucu olduğunun kabulü hâlinde; enjeksiyon tarihleri ile tespit tarihi arasındaki süre itibarıyla başvurucunun başka bir kurumda da enjeksiyon yaptırmış olabileceği belirtilmiştir. ATK ayrıca iğne ucu kırılmasının tıbbi komplikasyon olduğunu; ancak bu durumun kişiye bildirilmemesinin özen eksikliği olarak nitelendirilebileceğini vurgulamıştır. Başvurucu, bu rapora itiraz ederek farklı bir sağlık kurumuna müracaatının olmadığını ve enjeksiyon yaptırmadığını ileri sürmüştür.

12. Mahkeme, 10/5/2017 tarihli kararı ile davanın reddine hükmetmiştir. Karar gerekçesinde; ATK raporuna atıfta bulunarak başvurucunun boynunda iğne ucu kaldığına ilişkin teşhisin 25/7/2013 tarihinde konulduğu, oysa enjeksiyon tarihlerinin 13/10/2011 ve 5/12/2011 olduğu belirtilerek zarara neden olan eylemin idarenin kusurundan kaynaklandığının saptanmadığı ifade edilmiştir.

13. Başvurucu; istinaf yoluna müracaat etmiştir. İstinaf dilekçesinde; dava dilekçesindeki iddialarını tekrar ederek Mahkemenin resen araştırma yükümlülüğü bulunduğunu, Hastanede yapılan enjeksiyonlardan sonra farklı bir sağlık kuruluşuna gidip gitmediğinin veya hangi ilaçları kullandığının araştırılmadığını beyan etmiştir. İzmir Bölge İdare Mahkemesi Altıncı İdare Dava Dairesi (Daire) 28/12/2017 tarihinde istinaf başvurusunun reddine kesin olarak karar vermiştir. Gerekçede, istinaf başvurusuna konu kararın usul ve yasaya uygun olduğu belirtilmiştir.

14. Nihai karar, başvurucu vekiline 26/1/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

15. Başvurucu 20/2/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

16. İlgili hukuk için bkz. Fındık Kılıçaslan, B. No: 2015/97, 11/10/2018, §§ 19-27; Cihan Beyribey, B. No: 2014/19450, 26/12/2018, §§ 23-28; Fesih Aydar, B. No: 2015/4259, 10/1/2019, §§ 24-30.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

17. Anayasa Mahkemesinin 19/10/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

18. Başvurucu; idarenin kusurlu eylemi sonucunda yıllardır boynunda iğne parçası ile yaşadığını, hayati tehlike içeren bir müdahale gerektirmesi nedeniyle hiçbir sağlık kurumunun bu parçayı almak için operasyon yapmadığını beyan etmiştir. Bu iğne parçasının boynunda kalmaya devam etmesi hâlinde de her an ölüm riski bulunduğunu belirten başvurucu, psikolojik olarak tükendiğini ayrıca bu olay nedeniyle geçimini temin ettiği temizlik işinde de çalışamadığını belirtmiştir. Başvurucu ayrıca, Mahkeme tarafından eylem ile netice arasında nedensellik bağının kurulması yönünde hiçbir araştırma yapılmadığını belirterek yaşam ve çalışma haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

B. Değerlendirme

19. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes, ..., maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."

20. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özünün, İdarenin hizmet kusurundan kaynaklanan zararların tazmin edilmemesine ilişkin olduğu anlaşıldığından başvuru, bir bütün hâlinde Anayasa"nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen kişinin maddi ve manevi bütünlüğünün korunması hakkı kapsamında incelenmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

21. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişinin maddi ve manevi varlığının korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

22. Anayasa"nın 17. maddesinin birinci fıkrasında herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Bu kapsamda anılan Anayasa hükmü ile kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğü gerek kamusal yetkilerle donatılmış kişilerin gerekse özel kişilerin müdahalelerine karşı güvence altına alınmıştır (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 40).

23. Maddi ve manevi varlığın korunması hakkı öncelikle devletin kişilerin maddi ve manevi varlığına keyfî olarak müdahale etmemesini gerektirir. Anayasa"nın 17. maddesinde düzenlenen maddi ve manevi varlığı koruma ve geliştirme hakkı Anayasa"nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete, ayrıca vücut ve ruh bütünlüğüne yönelen saldırılar, tıbbi müdahaleler, şeref ve itibara yönelik haksız eylemler karşısında kişilerin maddi ve manevi varlığını etkili biçimde koruma şeklinde pozitif ödevler yükler (Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 32).

24. Devletin kişilerin maddi ve manevi varlıklarına yapılan müdahaleler bakımından söz konusu pozitif yükümlülüğü müdahalelere karşı etkili mekanizmalar kurmak, bu kapsamda gerekli usule ilişkin güvenceleri sunan yargısal prosedürleri sağlamak ve bu suretle yargısal ve idari makamların bireylerin idareyle ve özel kişilerle olan uyuşmazlıklarında etkili ve adil bir karar vermesini temin etmek sorumluluğunu da içermektedir (Hüdayi Ercoşkun, B. No: 2013/6235, 10/3/2016, § 94).

25. Etkili yargısal koruma sağlamada mağdurların kendi inisiyatifleri ile hukuk veya idare mahkemesinde açtıkları dava yollarının sadece hukuken mevcut bulunması yeterli olmayıp bu yolun uygulamada fiilen de etkili olması ve başvurulan makamın ihlal iddiasının özünü ele alma yetkisine sahip bulunması gereklidir. Başvuru yolunun ancak bir hak ihlali iddiasını önleyebilmesi, devam etmekteyse sonlandırabilmesi veya sona ermiş bir hak ihlalini karara bağlayabilmesi ve bunun için uygun bir giderim sunabilmesi hâlinde etkililiğinden söz etmek mümkün olabilir (Tahir Canan, § 26; Filiz Aka, B. No: 2013/8365, 10/6/2015, § 39).

26. Ayrıca kişilerin vücut bütünlüğüne yapılan bir eylemden doğan zararlara yönelik etkili bir tazminin sağlanamadığı, bu çerçevede devletin Anayasa’nın 17. maddesinden doğan koruma yükümlülüğünü yerine getirmediği durumlarda kişinin vücut bütünlüğünün korunduğundan söz edilemez (Özkan Şen, § 40; Yasin Çıldır, B. No: 2013/8147, 14/4/2016, § 37).

27. Diğer taraftan bu yöndeki pozitif yükümlülüğünün sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğünü ifade ettiğini hatırlatmak gerekir. Uygun araçların kullanılması yükümlülüğü, her davada başarılı olunması veya mağdurların olaylarla ilgili beyanlarıyla bağdaşan bir sonuca varılması gerektiği anlamına gelmemektedir. Bununla beraber kural olarak dava, olayın gerçekleştiği koşulları belirleyecek ve iddiaların doğruluğunun kanıtlanması hâlinde sorumlularının tespit edilerek uygun telafi imkânlarını sağlayacak nitelikte olmalıdır (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 45; Hilmi Düzgüner, B. No: 2014/9690, 11/5/2017, § 50).

28. Maddi ve manevi varlığı koruma hakkı kapsamında hukuki sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat davalarının makul derecede dikkatli ve özenli inceleme şartını yerine getirmesi gerekmektedir. Derece mahkemelerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri yargılamalarda Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir inceleme yapıp yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının da Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir zira derece mahkemeleri tarafından bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer hak ihlallerinin önlenmesinde sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır (Yasin Çıldır, § 57; Tevfik Gayretli, B. No: 2014/18266, 25/1/2018, § 32).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

29. Somut olayda başvurucunun iddiasının idarenin hizmet kusuru nedeniyle maddi ve manevi zarara uğramasına rağmen tam yargı davasında eksik ve yetersiz inceleme yapılarak davanın reddedilmesine yönelik olduğu görülmüştür.

30. Kişinin idarenin işlem ve eylemlerinden kaynaklanan hem maddi hem de manevi zararlarının tazmininin mevzuatta düzenlenmesinin, devletin kişilerin maddi ve manevi varlığını etkili biçimde koruma yükümlülüğünün gereği olduğu söylenebilir. Öte yandan somut olayın özelliklerine göre tazminata hükmetmek ve tazminatın nasıl hesaplanacağı konusu hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin bir mesele olarak derece mahkemelerinin takdirindedir. Bariz takdir hatası veya keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesinin derece mahkemesinin bu takdirine müdahale etmesi uygun değildir.

31. Somut olayda derece mahkemeleri tarafından ATK raporuna atıfta bulunularak davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. ATK raporunun incelenmesinde; başvurucunun boynunda yer alan cismin aidiyetinin belirlenemediği, bu cismin iğne ucu olduğunun kabulü hâlinde ise söz konusu tıbbi müdahalenin farklı bir sağlık kuruluşunda da yapılmış olabileceği, neticenin ancak adli tahkikat ile anlaşılabileceği ifade edilmiştir. Bununla birlikte aynı raporda, enjeksiyon ucunun kırılması şeklindeki neticenin tıbbi komplikasyon olduğu ancak bu durumun kişiye bildirilmemesinin özen eksikliği olarak tanımlanabileceği vurgulanmıştır.

32. Dolayısıyla ATK raporunda; adli tahkikat sonucunda enjeksiyon ucunun kırılmasına konu olan işlemin nerede yapıldığının belirlenmesi hâlinde, meydana gelen neticeyi başvurucuya bildirmeyen görevlilerin özen eksikliği nedeniyle kusurlu oldukları açıkça belirtilmiştir. Bu itibarla anılan araştırmanın yapılması, İdarenin kusurlu olup olmadığının belirlenmesi noktasında esaslı nitelik arz etmektedir.

33. Nitekim başvurucu tarafından sunulan istinaf dilekçesinde, Hastanede yapılan enjeksiyon sonrasında farklı bir sağlık kuruluşuna müracaatının olmadığı belirtilerek bu iddiasının ilgili kurumlardan araştırılması hâlinde ispatlanabileceği belirtilmiştir. Buna karşın derece mahkemelerinin gerekçelerinde, başvurucunun iddiasının araştırıldığına ve başvurucunun farklı sağlık kuruluşlarına başvurduğuna ilişkin herhangi bir tespite yer verilmediği görülmektedir. Derece mahkemeleri, yalnızca Hastane kayıtlarındaki enjeksiyon tarihleri ile yabancı cismin tespit edildiği tarih aralığında başvurucunun farklı kurumlara gitmiş olma ihtimali bulunduğunu belirtmekle yetinmiş; anılan yönde bir araştırma yapmamıştır.

34. Sonuç olarak başvurucunun vücut bütünlüğüne yönelik tıbbi müdahalenin Hastanede yapıldığı ve bu tarihten sonra farklı bir sağlık kuruluşuna müracaat etmediği iddiası yönünden mahkeme kararlarında konuyla ilgili ve yeterli bir gerekçe ortaya konulmadığı anlaşılmaktadır. Üstelik başvurucunun belirtilen iddia ve şikâyetleri, yargılamanın sonucuna doğrudan etki edebilecek mahiyettedir. Dolayısıyla başvurucunun iddialarının Anayasa"nın 17. maddesinin gerektirdiği özen ve derinlikte incelenmemesi nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı bakımından kamu makamlarının pozitif yükümlülüklerini yerine getirmedikleri kanaatine varılmıştır.

35. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığının korunması hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden

36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

37. Başvurucu, yargılamanın yenilenmesini istemiş ve 400.000 TL tazminat talebinde bulunmuştur.

38. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

39. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

40. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü"nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

41. İncelenen başvuruda, maddi ve manevi zararların giderimi konusunda Anayasa"nın 17. maddesi bağlamında özenli bir yargılama yapılmaması nedeniyle ihlalin doğrudan derece mahkemelerinin kararlarından kaynaklandığı anlaşılmıştır.

42. Bu durumda kişinin maddi ve manevi varlığın korunması hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun şekilde yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

43. İşbu ihlal kararının başvurucu tarafından açılan davanın esasıyla ilgili herhangi bir değerlendirme içermediği vurgulanmalıdır. Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirttiği ihlal gerekçelerini gözeterek ve söz konusu süreçle ilgili olarak yeniden bir değerlendirme yaparak davanın esası hakkında bir karar vermek derece mahkemelerinin takdirindedir.

44. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesinin yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

45. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir 3. İdare Mahkemesine (E.2014/1229, K.2017/627) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin bilgi için İzmir Bölge İdare Mahkemesi Altıncı İdari Dava Dairesine (E.2017/1665, K.2017/2007) ve Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/10/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Hemen Ara