AYM 2018/22738 Başvuru Numaralı MUSTAFA BİÇER Başvurusuna İlişkin Karar

Abaküs Yazılım
Birinci Bölüm
Esas No: 2018/22738
Karar No: 2018/22738
Karar Tarihi: 20/10/2021

AYM 2018/22738 Başvuru Numaralı MUSTAFA BİÇER Başvurusuna İlişkin Karar

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MUSTAFA BİÇER BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/22738)

 

Karar Tarihi: 20/10/2021

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Çağlar ÖNCEL

Başvurucu

:

Mustafa BİÇER

Vekili

:

Av. Ceylan YILDIRIM

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, tıbbi ihmal sonucu zarara uğranılması nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 18/7/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu 11/11/2012 tarihinde sağ gözüne metal parça isabet etmesi sonucunda yaralanarak aynı gün saat 21.00 sıralarında Uşak Devlet Hastanesine (Hastane) görme bozukluğu şikâyeti ile müracaat etmiştir. Hastane Acil Servisinde görev yapan pratisyen hekim M.A. tarafından yapılan muayenede başvurucuya konjoktivite tanısı konulmuş ve pansuman yapılarak taburcu edilmesine karar verilmiştir.

9. Başvurucu, ertesi gün 07.24"te görme bozukluğunun arttığını belirterek yeniden Hastaneye gitmiş, göz hastalıkları uzman hekimi S.D. tarafından muayenesi yapılarak USG ve kafa grafileri incelenmiştir. Bu tetkikler sonucunda başvurucunun göz küresi içinde birikintiler bulunduğunun belirlenmesi nedeniyle Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine (Tıp Fakültesi) sevk edilmiştir.

10. 13/11/2012 tarihinde Tıp Fakültesine giden başvurucunun muayenesinde göz içinde yabancı cisim bulunduğu belirlenerek tedavisine başlanmıştır. Görme yetisini tümüyle kaybettiği anlaşılan başvurucu, bu süreçte iki kez ameliyat edilmiş ancak olumlu sonuç alınamaması nedeniyle tedavisine son verilmiştir. Başvurucu 28/11/2013 tarihinde üçüncü kez ameliyat edilerek sağ gözünün içi boşaltılmış ve protez uygulaması yapılmıştır.

11. Zararlarının tazmini amacıyla idareye yaptığı müracaata olumsuz cevap alan başvurucu 12/11/2014 tarihinde Manisa 2. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) tam yargı davası açarak idareden maddi ve manevi zararlarının tazminini talep etmiştir. Başvurucu dava dilekçesinde; Hastanede yapılan ilk müdahalenin yetersiz olduğunu, pratisyen hekim M.A.nın uzman hekimden görüş alması gerekmesine karşın yalnızca pansuman yaparak kendisini taburcu etmesi nedeniyle hizmet kusuru bulunduğunu ifade etmiştir. İdarenin cevap dilekçesinde; olayda hizmet kusurundan söz edilemeyeceği, meydana gelen neticenin tıbbi komplikasyon olduğu belirtilmiştir.

12. Mahkeme, yargılama sırasında Adli Tıp Kurumu Başkanlığı İhtisas Kurulundan (ATK) bilirkişi raporu almıştır. 28/4/2017 tarihli raporda; başvurucunun görme kaybının retina yaralanmasına bağlı olarak kaza anında oluştuğu, kornea ve lenste hasar olmaması nedeniyle acil koşullarında teşhis konulamayabileceği bildirilmiştir. Başvurucudaki yaralanmanın uzman bir doktor tarafından poliklinikte biomikroskop ve göz dibi muayenesi ile tespit edilebileceğini belirten raporda, görme kaybı tarif edilmesi nedeniyle doktor M.A.nın başvurucuyu kısa süre içinde uzman hekime yönlendirmesi gerektiğine değinilerek doktorun eyleminin tıp kurallarına uygun olmadığı vurgulanmıştır. Raporda ayrıca başvurucuyu muayene ederek sevk işlemini yapan doktor S.D.nin uygulamalarının tıp kurallarına uygun olduğu ifade edilmiştir.

13. Mahkeme 4/10/2017 tarihinde manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne, maddi tazminat talebinin reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; ATK raporuna atıfta bulunularak somut olayda Acil Servis doktoru M.A.nın eksik tıbbi müdahalede bulunduğu belirlendiğinden manevi tazminatın kısmen kabul edildiği belirtilmiştir. Gerekçede, başvurucunun görme kaybının kaza anında oluştuğu, bu nedenle aynı gün içinde ameliyata alınmış olması hâlinde dahi, sağ gözündeki görme kaybının engellenemeyeceğine ilişkin ATK raporuna itibar edilerek maddi tazminat talebinin reddedildiği belirtilmiştir. Bunun yanında başvurucunun idarenin kusurundan kaynaklanan ve salt bu eylem nedeni ile ödemek zorunda kaldığı somut ve kanıtlanabilir bir zararının bulunmadığı vurgulanmıştır.

14. Başvurucu ve idare, istinaf talebinde bulunmuştur. Başvurucunun dilekçesinde; Mahkemenin maddi tazminat talebine dayanak olan delilleri toplamadığı, manevi zararın boyutu nazara alındığında yalnızca 10.000 TL tazminata hükmedilmiş olmasının hakkaniyete aykırı olduğu ileri sürülmüştür. İdare vekilinin dilekçesinde ise sağlık personelinin ağır kusuru bulunmadığından idarenin tazminat ödeme yükümlülüğü olmadığı belirtilmiştir.

15. İstinaf talebini inceleyen İzmir Bölge İdare Mahkemesi 6. İdare Dava Dairesi (Daire), ATK raporunda doktor M.A.ya yalnızca konsültasyon eksikliği nedeniyle kusur izafe edildiğini ancak anılan uygulama nedeniyle başvurucunun tedavi süresinin uzaması, gözündeki hasarın artması ve enfeksiyon gelişmesi yönünde bir değerlendirme yapılmadığını belirterek Tıp Fakültesinden bilirkişi raporu alınmasına karar vermiştir. Tıp Fakültesinin 4/4/2008 tarihli raporunda; yaralanmanın yeri ve biçimi nedeniyle geçen zamanın tedavi sürecini olumsuz etkilemediği, başvurucunun yaralanmasının doğal bir sonucu olarak sağ gözünün işlevini yitirdiği bildirilmiştir.

16. Daire, 12/4/2018 tarihinde başvurucunun istinaf isteminin reddine, davalı idarenin istinaf isteminin kabulü ile manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne ilişkin kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; bilirkişi raporları uyarınca başvurucunun ameliyatına kadar geçen sürenin gözünü kaybetmesinde belirleyici olmadığı, idarenin ağır hizmet kusuru olmaması nedeniyle manevi zararlardan sorumlu tutulamayacağı belirtilmiştir.

17. Nihai karar, başvurucuya 18/6/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

18. Başvurucu 18/7/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

19. İlgili hukuk için bkz. Fındık Kılıçaslan, B. No: 2015/97, 11/10/2018, §§ 19-27; Cihan Beyribey, B. No: 2014/19450, 26/12/2018, §§ 23-28; Fesih Aydar, B. No: 2015/4259, 10/1/2019, §§ 24-30.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

20. Anayasa Mahkemesinin 20/10/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

21. Başvurucu; gözünü kaybetmesi ile neticelenen tıbbi sürecin hatalı yürütüldüğünü, idarenin hizmet kusuru bulunduğunu, nitekim ATK raporunda da kusurun tespit edildiğini ancak derece mahkemelerinin bu raporu gözardı ettiğini belirterek adil yargılanma hakkı ve sağlık hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

22. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."

23. Anayasa"nın 56. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler."

24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).

25. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmekte olup söz konusu düzenleme, Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde özel hayata saygı hakkı kapsamında güvence altına alınan fiziksel ve zihinsel bütünlüğün korunması hakkına karşılık gelmektedir.

26. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında, kasıt söz konusu olmaksızın hekim kusuru nedeniyle vücut bütünlüğünün zarar gördüğü şeklindeki tıbbi ihmale dair şikâyetleri Anayasa"nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında incelemiştir (Melahat Sönmez, B. No: 2013/7528, 9/9/2015; Ahmet Sevim, B. No: 2013/474, 9/9/2015; Hilmi Düzgüner, B. No: 2014/9690, 11/5/2017).

27. Anılan kararlar doğrultusunda somut olayda başvurucunun tıbbi ihmale dayalı tüm şikâyetlerinin Anayasa"nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında incelenmesi gerekmektedir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

29. Anayasa"nın 17. maddesinin birinci fıkrasında herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Bu kapsamda anılan Anayasa hükmü ile kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğü gerek kamusal yetkilerle donatılmış kişilerin gerekse özel kişilerin müdahalelerine karşı güvence altına alınmıştır (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 40).

30. Anayasa’nın 17. maddesinin amacı, esas olarak bireylerin maddi ve manevi varlığına karşı devlet tarafından yapılabilecek keyfî müdahalelerin önlenmesidir. Bunun yanı sıra devletin tıbbi müdahaleler nedeniyle kişilerin maddi ve manevi varlığını etkili olarak koruma, maddi ve manevi varlığına saygı gösterme şeklinde pozitif yükümlülüğü de bulunmaktadır (Ahmet Acartürk, B. No: 2013/2084, 15/10/2015, § 49). Nitekim Anayasa’nın 56. maddesinde de belirtildiği üzere pozitif yükümlülük, sağlık alanında yürütülen faaliyetleri de kapsamaktadır (İlker Başer ve diğerleri, B. No: 2013/1943, 9/9/2015, § 44).

31. Devlet, bireylerin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlıklarını koruma hakkı kapsamında -ister kamu isterse özel sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin- sağlık hizmetlerini hastaların yaşamları ile maddi ve manevi varlıklarının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır (Ahmet Acartürk, § 51).

32. İlke olarak tıbbi ihmallere ilişkin şikâyetler konusunda temel başvuru yolu, hukuki sorumluluğu tespit adına takip edilecek olan hukuk veya idari tazminat davası yoludur (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 38).

33. Maddi ve manevi varlığı koruma hakkı kapsamında hukuki sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat davalarının makul derecede dikkatli ve özenli inceleme şartını yerine getirmesi gerekmektedir. Derece mahkemelerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri yargılamalarda Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir inceleme yapıp yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının da Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira derece mahkemeleri tarafından bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer hak ihlallerinin önlenmesinde sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır (Yasin Çıldır, B. No: 2013/8147, 14/4/2016, § 57; Tevfik Gayretli, B. No: 2014/18266, 25/1/2018, § 32).

34. Diğer taraftan belirtmek gerekir ki olayların oluşumuna ilişkin delillerin değerlendirilmesi öncelikle idari ve yargısal makamların ödevidir. Aynı şekilde başvuru dosyasında bulunan tıbbi bilgi ve belgelerden hareketle bilirkişilerin vardığı sonuçların doğruluğu hakkında fikir yürütmek Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (Mehmet Çolakoğlu, B. No: 2014/15355, 21/2/2018, § 47). Ancak kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında yerine getirmek zorunda olduğu usul yükümlülüklerinin somut olayda yerine getirilip getirilmediğinin nesnel bir şekilde değerlendirilmesi için ilgili anayasal kurallar bağlamında derece mahkemelerinin kendilerine tanınmış takdir yetkileri çerçevesinde hareket edip etmediklerinin denetlenmesi gerekir. Bu bağlamda müdahaleyi haklı göstermek için öne sürülen gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığı incelenmelidir (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015 § 44).

35. Bu bağlamda derece mahkemelerinin gerekçeleri, tarafların kanun yoluna başvuru imkânını etkili şekilde kullanabilmesini sağlayacak surette ayrıntılı olarak ortaya konulmalı; ulaşılan sonuçlar yeterli açıklıktaki bilimsel görüş ve raporlar gibi somut, nesnel verilere dayandırılmalıdır (Murat Atılgan, § 45).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

36. Anayasa Mahkemesi, yukarıda değinilen Anayasa"nın 17. maddesi kapsamında devlete düşen pozitif yükümlülüklerin somut olay bağlamında yerine getirilip getirilmediğini denetlemek durumundadır (Tevfik Gayretli, § 36). Bu sebeple başvuruya konu olay, devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına ilişkin pozitif yükümlülüğü kapsamında incelenmiştir.

37. Somut olayda başvurucunun iddialarının hatalı tıbbi müdahale sonucunda sağ gözünün işlevini kaybetmesinde idarenin hizmet kusuru bulunmasına rağmen açmış olduğu tam yargı davasının hatalı bir değerlendirmeyle reddedilerek zararlarının giderilmemesine yönelik olduğu anlaşılmaktadır.

38. Mahkeme tarafından ATK raporundaki tespitler gözetilerek manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne karar verilmiştir. Dairenin kararında ise ATK raporuna göre Acil Serviste görevli hekime yalnızca konsültasyon eksikliği nedeniyle kusur izafe edilmesine rağmen bu eylem ile netice arasında illiyet bağının kurulmasına yönelik araştırma yapılmadığı belirtilmiştir. Nitekim Daire, ara kararı ile olaydan hemen sonra başvurucunun müracaat ettiği Tıp Fakültesine yazı yazarak ATK raporunda kusurlu olduğu belirtilen hekimin uzman hekim konsültasyonu istemesi hâlinde de aynı neticenin oluşup oluşmayacağının belirlenmesini istemiştir. Göz hastalıkları alanında uzman olan üç hekimin imzasını içerir 4/4/2018 tarihli raporda bu duruma açıklık getirilerek başvurucunun sağ gözünü kaybetmesi ile olaydan hemen sonra uzman hekimden konsültasyon istenmemesinin bağlantısı olmadığı ifade edilmiştir.

39. Dolayısıyla başvurucunun Daire kararında ATK raporunun dikkate alınmadığı yönündeki iddiasının aksine, idarenin kusurunun tespiti amacıyla araştırma yapılarak başvurucunun tüm tedavi sürecini yöneten kurumdan rapor alındığı, bu raporun ATK raporunda belirtilmeyen kısımları tamamlayıcı nitelik taşıdığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla derece mahkemelerince yapılan yargılamada tıbbi ihmal iddialarının araştırılması ve durumun açıklığa kavuşturulması için alınan uzman bilirkişi raporlarında yeterli, somut bulgu ve tespitlere yer verilerek başvurucunun iddialarının ayrıntılı bir biçimde tartışıldığı ve karşılandığı görülmektedir.

40. Yargılama sürecinde bir avukat tarafından temsil edilen başvurucunun bilirkişi raporlarına ve kararlara karşı kanuni yollara başvurabildiği ve bu surette meşru çıkarlarının korunması için söz konusu davaya gerekli olduğu ölçüde etkili katılımının sağlandığı, dava dosyasını inceleyip ayrıca bilgi ve belge sunabildiği, toplanan delillerden haberdar edildiği anlaşılmaktadır.

41. Sonuç olarak başvurucunun ileri sürdüğü iddialar hakkında alınan bilirkişi raporlarına dayanılarak verilen derece mahkemesi kararı, konuyla ilgili ve yeterli bir gerekçe içermektedir. Bu durumda uyuşmazlığın çözümü için esaslı olan iddiaların derece mahkemelerince Anayasa"nın 17. maddesinin gerektirdiği özen ve derinlikte incelendiği anlaşılmaktadır. Somut olay bakımından kamu makamlarının pozitif yükümlülüklerinin yerine getirilmediği söylenemeyeceğinden kişinin maddi ve manevi varlığının korunması hakkının ihlal edilmediği sonucuna varılmıştır.

42. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığının korunması hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamıştır.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE Selahaddin MENTEŞ"in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/10/2021 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Başvuru, tıbbi ihmal sonucu zarara uğranılması nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Mahkememiz Birinci Bölüm çoğunluğu başvuruyu kabul edilebilir görmekle birlikte, kamu makamlarının pozitif yükümlülüklerini yerine getirdikleri gerekçesiyle kişinin maddi ve manevi varlığının korunması hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir. Mahkememiz çoğunluğu, yargılamada tıbbi ihmal iddialarının araştırılması ve durumun açıklığa kavuşturulması için alınan bilirkişi raporlarında yeterli bulgu ve tespitlere yer verilerek başvurucunun iddialarının ayrıntılı bir biçimde tartışıldığı ve karşılandığı kanaatine varmıştır. Aşağıda yazılı gerekçelerle bu karara katılmamaktayım.

2. Başvurucu, 11/11/2012 tarihinde saat 21.00 dolaylarında, sağ gözünde görme bozukluğu şikâyetiyle Uşak Devlet Hastanesine müracaat etmiş ve acil serviste görevli pratisyen hekim tarafından konjoktivite tanısı konularak taburcu edilmiştir. Başvurucu, artan şikâyetleri nedeniyle ertesi gün yeniden Hastaneye başvurmuş ve uzman hekim tarafından usg ve kafa grafileri incelenerek göz küresi içinde birikintiler bulunduğu gerekçesiyle Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine sevk edilmiştir. Tıp Fakültesi Hastanesinde iki kez ameliyat edilen başvurucu sağlığına kavuşamamış ve gözünü kaybetmiştir.

3. Başvurucu tarafından teşhiste ihmalin bulunduğu iddiasıyla açılan tam yargı davasında Adli Tıp Kurumu (ATK) tarafından İdare Mahkemesine sunulan 28/4/2017 tarihli bilirkişi raporunda, görme kaybı tarif edilmesi nedeniyle acil serviste görevli pratisyen hekimin başvurucuyu kısa süre içinde uzman hekime yönlendirmesi gerektiği, bunun aksine yaklaşımı nedeniyle söz konusu hekimin eyleminin tıp kurallarına uygun olmadığı ifade edilmiştir. İdare Mahkemesi bu nedenle başvurucu lehine bir miktar manevi tazminata hükmetmiştir.

4. Bölge İdare Mahkemesi ise sevk üzerine başvurucunun tedavisini de yürüten Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinden 4/4/2008 tarihli yeni bir rapor almış ve başvurucunun yaralanmasının doğal bir sonucu olarak sağ gözünün işlevini yitirdiği yönünde değerlendirmeler içeren bu rapora dayanarak İdare Mahkemesince verilen kararın kaldırılmasına ve tazminat taleplerinin reddine kesin olarak hükmetmiştir.

5. Başvurucunun tedavi sürecini yöneten Tıp Fakültesi Hastanesinden bilirkişi raporu alınması söz konusu raporun içeriğini tartışmalı hale getirmekle birlikte burada önemli olan husus, teşhis ve tedavi sürecini önemli derece etkileyebilecek konsültasyon eksikliği konusundaki kusura vurgu yapan ATK raporundaki tespitlerin sonradan düzenlenen rapora dayanılarak göz ardı edilmesidir. Bölge İdare Mahkemesince verilen karar ve dayanılan gerekçeler, başvurucunun görme kaybını tarif etmesine rağmen acil serviste görevli pratisyen hekim tarafından kısa süre içinde uzman hekime yönlendirilmemesi durumunu değerlendirme dışı bırakmaktadır. Kaldı ki başvurucunun dayandığı en temel iddia da budur.

6. Başvurucu, görme bozukluğu gibi ciddi bir şikâyetle sağlık kurumuna müracaat etmiştir. Başvurucunun Hastaneye müracaatının ve öyküsünün alınmasının akabinde bir üniversite hastanesine ya da bir uzmana sevk edilmesi ile başvurucunun az da olsa görme yetisini kullanabilip kullanamayacağına ilişkin iddialarına Üniversite Hastanesi tarafından düzenlenen ve hükme esas alınan 4/4/2008 bilirkişi raporunda verilen cevabın ikna edicilikten uzak olduğunu değerlendirmekteyim. Yaralanmanın bir sonucu olarak başvurucunun gözünün kaybedildiği söz konusu raporda belirtilmiş ise de durumun bu denli açık olması halinde başvurucunun sonraki süreçte iki kez ameliyat edilmesi söz konusu olmazdı düşüncesindeyim.

7. Neticede, ciddi bir sağlık şikâyetine rağmen pratisyen hekimin konsültasyona ya da daha donanımlı bir hastaneye sevki gerek görmemesi hususunun ATK tarafından bir kusur olarak tespit edilmesine ve sonradan alınan raporun bu konudaki iddialara ikna edici şekilde cevap vermemesine rağmen nihai rapora dayanılarak davanın reddi yönünde verilen kararın ilgili ve yeterli gerekçeler içermediği kanaatindeyim. Dolayısıyla uyuşmazlığın çözümü için esaslı olan iddiaların derece mahkemelerince Anayasa"nın 17. maddesinin gerektirdiği özen ve derinlikte incelenmemesi nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığının korunması hakkının ihlal edildiği düşüncesindeyim. Bu gerekçelerle sayın çoğunluğun görüşüne katılmadım.

 

 

 

 

Üye

 Selahaddin MENTEŞ

 

 

Hemen Ara