Esas No: 2018/19964
Karar No: 2018/19964
Karar Tarihi: 20/10/2021
AYM 2018/19964 Başvuru Numaralı İSMAİL ADAK Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
İSMAİL ADAK BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2018/19964) |
|
Karar Tarihi: 20/10/2021 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Muammer TOPAL |
|
|
Recai AKYEL |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
|
|
İrfan FİDAN |
Raportör |
: |
Hüseyin MECEK |
Başvurucu |
: |
İsmail ADAK |
Vekili |
: |
Av. Nihat ÖCAL |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yakalama sırasında ve nezarethanede insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/6/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
9. 8/10/2014 tarihinde saat 01.50’de düzenlenen Olay ve Yakalama Tutanağı"ndaki bilgilere göre PKK/KCK terör örgütünün Suriye’nin Kobani şehrinde meydana gelen olaylarda örgüt mensuplarının ağır kayıp vermesini protesto etmek için büyük kentlerde olaylar çıkarma ve ayaklanma çağrısı üzerine 6-7/10/2014 tarihinde İstanbul’un çeşitli semtlerinde gösteriler düzenlenmiştir. İşyerleri ve araçlara zarar verme, molotofkokteyli atma, taş ve sopalarla polise saldırma gibi fiillerde bulunan gruplara polis Sultanbeyli’de müdahale etmiştir. Kovalamaca sonucunda başvurucunun da aralarında bulunduğu toplam 28 kişi yakalanmak istenmiş, ancak direnmeleri üzerine güç kullanılarak bu kişiler yakalanabilmiştir. Yakalanan kişiler Cumhuriyet savcısının yazılı kararıyla gözaltına alınmıştır.
10. Polisin müdahalesinde başvurucu yaralanmıştır. Başvurucu hakkında düzenlenen adli muayene raporlarındaki bulgular şöyledir:
i. Sultanbeyli Devlet Hastanesince 8/10/2014 tarihinde saat 06.29’da düzenlenen rapor: "Sağ ve sol tibial (kaval kemiği) bölge arkasında yaygın ekimotik alan, sol göz lateralinde kızarıklık, oksipital (başın arka kısmı) bölgede hassasiyet, sol skapula (kürek kemiği) üzerinde yaklaşık 15 cm şişlik."
ii. Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi Adli Tıp Polikliniğince 8/10/2014 tarihinde saat 10.56’da düzenlenen gözaltı giriş raporu: "Sol zigomatik (elmacık kemiği) bölgede 2x2 cm kırmızı renkli ekimoz, frontal (alın) bölge sağda hassasiyet, oksipital bölgede 1 cm çapında şişlik, sol kalça üst kısımda 2 cm çapında mor renkli ekimoz, sol bacak arka kısımda 10x8 cm ve 5x2 cm mor renkli ekimoz, sağ bacak arka yüzde 10x15 cm mor renkli ekimoz, sağ ve sol popliteal (diz arkası) bölgede multiple yaygın ekimozlar, yaralanmasının kişinin yaşamını tehlikeye sokmamış, basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif, yüzdeki lezyonlar yüzde sabit ize neden olmamıştır."
iii. Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesince 8/10/2014 tarihinde saat 23.00’te düzenlenen rapor: "Sol zigomatik kemikte 2x2 cm ekimoz, sol kalçada 2x2 cm ekimoz, sol bacak arka kısmında 10x9 cm ekimoz, sağ bacak arka kısmında 15x10 cm"lik ekimoz, sol kalçada 4x5 cm ekimoz."
iv. Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesince 9/10/2014 tarihinde saat 11.39’da düzenlenen gözaltı çıkış raporu: "Giriş muayenesine ek patolojik bulgu saptanmamıştır."
v. İstanbul Anadolu Adli Tıp Şube Müdürlüğünün 6/4/2016 tarihli raporu: "Mevcut bulgular kişinin yaşamını tehlikeye sokmamış, basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif niteliktedir."
A. Başvurucu Hakkında 2911 Sayılı Kanun’a Muhalefet ve Terör Örgütü Propagandası Yapma Suçlarından Yapılan Soruşturma
11. Yakalan kişiler hakkında 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanun’a muhalefet ve terör örgütü propagandası yapma suçlarından İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) 2014/141260 No.lu soruşturma başlatılmıştır.
12. Başvurucunun 9/10/2014 tarihinde, şüpheli olarak Başsavcılıkta verdiği ifadesi şöyledir:
“…olay günü ben evdeydim, kızımın çalıştığı işyerinden almak için akşam 20.00 sıralarında eşimle birlikte Sultanbeyli"ye indim, ortalığın karışmış olduğunu duydum, kızımın çalıştığı alışveriş merkezine doğru giderken polisler beni yakaladılar, kendimi izah edemeden dövmeye başladılar, bu nedenle bu polislerden şikayetçiyim, yaralanmama ilişkin raporlarım mevcuttur, ben hiç bir eyleme katılmadım, söz konusu gösterilere katıldığıma dair herhangi bir emare veya resim bulunamaz, bu sebeplerle suçsuzum.”
13. 28/4/2015 tarihli iddianameyle otuz şüpheli hakkında İstanbul Anadolu 2. Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) atılı suçlardan kamu davası açılmıştır.
14. Başvurucu 20/10/2015 tarihinde Mahkemedeki savunmasında işkence gördüğünü söylemiştir.
15. Bireysel başvuru yapıldıktan sonra 28/6/2018 tarihinde Mahkeme başvurucunun atılı suçlardan beraatine karar vermiştir. Beraat kararının gerekçesi, başvurucunun gösteriye katıldığına dair bilgi ve belge olmamasına dayandırılmıştır.
16. Beraat kararına karşı yapılan istinaf istemi İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 27. Ceza Dairesince 23/12/2019 tarihinde reddedilerek karar kesinleşmiştir.
B. Polis Memurları Hakkında Yapılan Soruşturma
17. Başvurucunun adli muayene raporlarına, Cumhuriyet Başsavcılığında ve Mahkemedeki kötü muameleye maruz kaldığına dair ifadelerine karşın polis memurları hakkında herhangi bir soruşturma açılmamıştır. Bunun üzerine başvurucu 19/1/2016 tarihinde İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığına suç ihbarında bulunmuştur.
18. Olay ve Yakalama Tutanağı"nda imzası bulunan dokuz polis memuru hakkında soruşturma açılmıştır. Polis memurları kollukta verdikleri savunmalarında başvurucunun hakaret ve darp iddialarını kabul etmemiş, direnmesi üzerine başvurucuyu zor kullanarak yakaladıklarını, bunun da görevleri kapsamında kaldığını söylemişlerdir.
19. Başsavcılık 21/10/2017 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
“…
İddiaya konu olayın, PKK/KCK terör örgütünün gençlik yapılanması YDG-H (Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi) içerisinde faaliyet gösteren şahıslar tarafından ülke/İstanbul genelinde molotofkokteyli, havai fişekli korsan gösteri eylemleri kapsamında 07-08/10/2014 tarihinde Sultanbeyli ilçesinde yapılan korsan gösteri eylemi olduğu,
Olay nedeni ile dosyamız müştekisinin de bulunduğu bir kısım sanıklar hakkında (2014/141260 soruşturma evrakı) izinsiz toplantı ve gösteri nedeniyle 2911 [sayılı Kanun"a muhalefet ve] terör örgütü propagandası yapmak suçlarından İstanbul Anadolu 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2015/173 E. sayılı dosyasında derdest dava bulunduğu, bir kısmı dosya içerisine alınmış UYAP evrakları, olay ve yakalama tutanağı içeriği, müşteki hakkındaki basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekildeki dr. raporunun, olaya müdahale eden İl Emniyet Müdürlüğü Sancaktepe ve Sultanbeyli polis memurlarınca gerekli uyarıların da yapıldığı olay tarihindeki izinsiz gösteri/toplantı yürüyüşünde korsan gösteriyi sonlandırmak için kaçma ve direnmeleri kıracak ölçüde zor kullanarak yapılan yakalama işlemi ile uyumlu olduğu, kanunun tanıdığı görevinin gerektirdiği ölçü dışında şüpheliler tarafından kasten yaralandığına ve hakaret edildiğine ilişkin müştekinin soyut iddiaları dışında dava açmayı gerektirir yeterli delil elde edilemediğinden şüpheliler hakkında kamu adına KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA [karar verilmiştir.]”
20. Başvurucunun bu karara yaptığı itiraz İstanbul 6. Sulh Ceza Hâkimliğince 7/5/2018 tarihinde reddedilmiştir.
21. 21/5/2018 tarihinde tebliğ edilen karara karşı başvurucu 19/6/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
22. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 160. ve 161. maddelerinin ilgili kısmı şöyledir:
“Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi
Madde 160 - (1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.
Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri
Madde 161 - (1) Cumhuriyet savcısı, doğrudan doğruya veya emrindeki adlî kolluk görevlileri aracılığı ile her türlü araştırmayı yapabilir; yukarıdaki maddede yazılı sonuçlara varmak için bütün kamu görevlilerinden her türlü bilgiyi isteyebilir. Cumhuriyet savcısı, adlî görevi gereğince nezdinde görev yaptığı mahkemenin yargı çevresi dışında bir işlem yapmak ihtiyacı ortaya çıkınca, bu hususta o yer Cumhuriyet savcısından söz konusu işlemi yapmasını ister.
(2) Adlî kolluk görevlileri, elkoydukları olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri emrinde çalıştıkları Cumhuriyet savcısına derhâl bildirmek ve bu Cumhuriyet savcısının adliyeye ilişkin bütün emirlerini gecikmeksizin yerine getirmekle yükümlüdür.
(3) Cumhuriyet savcısı, adlî kolluk görevlilerine emirleri yazılı; acele hâllerde, sözlü olarak verir. (Ek cümle: 25/5/2005 - 5353/24 md.) Sözlü emir, en kısa sürede yazılı olarak da bildirilir.
…”
23. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nun 16. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Zor ve silah kullanma
Madde 16 - Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.
İkinci fıkrada yer alan;
a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,
b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını,
ifade eder.
Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır. Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.
Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.
…"
24. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 256.ve 86. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması
Madde 256- (1) Zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanması halinde, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
Kasten yaralama
Madde 86 - …
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması halinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
...
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
...
İşlenmesi hâlinde, şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır.”
B. Uluslararası Hukuk
25. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) 3. maddesi şöyledir:
"Madde 3 - İşkence yasağı
Hiç kimse işkenceye veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz."
26. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme"nin 3. maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların en temel değeri olduğunu vurgulamış; terörle ya da organize suçla mücadele gibi en zor şartlarda dahi mağdurların davranışlarından bağımsız olarak işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerin Sözleşme"yle yasaklandığını belirtmiştir. AİHM, kötü muamele yasağının Sözleşme"nin 15. maddesinde belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi hiçbir istisnaya yer vermediğine ilişkin içtihatlarını da hatırlatmıştır (Selmouni/Fransa, B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000, § 119).
27. Öte yandan bir muamele veya cezanın kötü muamele olduğunu söyleyebilmek için eylemin minimum ağırlık eşiğini aşması beklenir (Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 55; Erdoğan Yağız/Türkiye, B. No: 27473/02, 6/3/2007, §§ 35, 37; Gafgen/Almanya [BD], B. No: 22978/05, 1/6/2010, §§ 88, 90; Costello-Roberts/Birleşik Krallık, B. No: 13134/87, 25/3/1993, § 30).
28. AİHM, sağlıklı olarak gözaltına alınan bir kişinin serbest bırakıldığı sırada yaralanmış olması hâlinde bu yaralanmanın nasıl oluştuğu konusunda geçerli bir açıklama getirmenin devletin yükümlülüğünde olduğunu belirtmiştir (Selmouni/Fransa, § 87). AİHM aynı prensibin özgürlerinden yoksun olan ve ceza infaz kurumu yönetiminin kontrol ve sorumluluğunda bulunan ceza infaz kurumunda tutulan kişiler için de uygulanacağını belirtmektedir. AİHM"e göre ceza infaz kurumundaki bir kişi üzerinde fiziksel güce başvurulması -bu kişinin kendi eylemi kesinlikle gerekli kılmadığı sürece- insan onuruna zarar verir ve prensip olarak Sözleşme"nin 3. maddesini ihlal eder (Satık ve diğerleri/Türkiye, B. No: 31866/96, 10/10/2000, § 54).
29. AİHM, Sözleşme"nin 3. maddesinin tartışılabilir ve makul şüphe uyandıran kötü muamele iddialarının etkin biçimde soruşturma yükümlülüğü getirdiğine dikkat çekmektedir (Labita/İtalya, § 131; Tepe/Türkiye, B. No: 31247/96, 21/12/2004, § 48). AİHM’in içtihadında tanımlanan etkinlik için minimum standartlar soruşturmanın bağımsız, tarafsız, kamu denetimine açık olmasını, yetkili makamların titizlikle ve süratli biçimde çalışmasını gerektirmektedir (Mammadov/Azerbaycan, B. No: 34445/04, 11/1/2007, § 73; Çelik ve İmret/Türkiye, B. No: 44093/98, 26/10/2004, § 55).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
30. Anayasa Mahkemesinin 20/10/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
31. Başvurucu;
i. Olay günü kızını çalıştığı işyerinden almak için akşam saat 20.00 civarında eşiyle birlikte evden çıktığını, Sultanbeyli merkezinde polis tarafından gözaltına alındığını, polislerin nedensiz bir şekilde darp ve hakaret ettiğini, emniyete götürülürken araçta ve devamında sistematik olarak işkence gördüğünü,
ii. Darp ve cebir izlerinin doktor raporlarında ayrıntılı olarak yer almadığını,
iii. Polislere karşı bir eylemi olmamasına karşın gözaltına alındığını,
iv. Olay yerini gören kamera kayıtlarının araştırılmadığını,
v. Kızının ve yanında bulunan eşinin tanık olarak dinlenmediğini,
vi. Şüpheli polislerin ifadesinin meslektaşları tarafından alınmasının soruşturmanın bağımsızlık ve tarafsızlığını zedelediğini, alınan ifadelerin matbu olduğunu,
vii. Delillerin eksik toplandığını,
viii. Başsavcılık ve Sulh Ceza Hâkimliği kararlarının gerekçesiz olduğunu belirterek adil yargılanma hakkı ile kötü muamele yasağının ihlal edildiğini öne sürmüştür.
32. Bakanlık görüşünde; soruşturmada başvurucunun ve şüphelilerin ifadelerinin alındığı, başvurucunun adli muayenesinin yaptırıldığı, toplanan deliller ışığında kovuşturmama kararı verildiği, başvurucunun yaralanmasıyla sonuçlanan olayın aydınlatılması için uygun araçların kullanıldığı, usul yükümlülüğünün mutlaka kamu davası açılması anlamına gelecek şekilde bir sonuç yükümlülüğü olmadığı, kaldı ki eylemin kötü muamele yasağının asgari eşiğini geçmediği ifade edilmiştir.
33. Bakanlık görüşüne karşı başvurucu; vücudunda oluşan yaraların kötü muameleye maruz kaldığının en önemli delili olduğunu, Bakanlığın eylemin asgari eşiği geçmediğine dair savunmasının da kötü muamele gördüğünü ortaya koyduğunu, eşinin gözü önünde darbedilmesinin başlı başına ruhsal acıyı artırıcı bir etmen olduğunu, kötü muamele iddialarında ispat külfetinin devlete ait olduğunu ifade etmiştir.
B. Değerlendirme
34. Anayasa’nın 17. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı
Madde 17 - Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
35. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun adil yargılanma hakkına yönelik iddiaları kötü muamele yasağının usul yükümlülüğü kapsamında kaldığından tüm iddialar bu kapsamda değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
36. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
37. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usule ilişkin bir boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve karıştıkları olaylarda kamu görevlilerinin ya da kurumlarının kendi sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 110).
38. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu mümkün olmazsa bu madde sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, § 25).
39. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).
40. Devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında bazen tek başına soruşturma yapılmamış olması veya yeterli soruşturma yapılmamış olması da kötü muamele teşkil edebilmektedir. Dolayısıyla şartlar ne olursa olsun yetkililer, resmî şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmelidir. Şikâyet yapılmadığında bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli, kesin belirtiler olduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır. Bu bağlamda soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak özenli ve süratli yürütülmesi, bir bütün olarak etkili olması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 116).
41. Soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması, bunun yanı sıra söz konusu kararın vücut bütünlüğüne yönelik müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığına yönelik bir değerlendirme içermesi de gerekmektedir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 99).
42. AİHM kararlarında bir kişinin sağlıklı hâldeyken gözaltına alındığı ancak salıverildiği zaman vücudunda yaralanma tespit edildiği durumlarda söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu hususunda makul bir açıklama getirme ve mağdurun bu yöndeki iddialarını şüphede bırakacak kanıtları sunma yükümlülüğünün devlete ait olduğu, özellikle ilgili iddiaların doktor raporları ile doğrulandığı hâllerde Sözleşme"nin 3. maddesi anlamında sorunların ortaya çıkacağı ifade edilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 94).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
43. Başvurucu; eşiyle birlikteakşam saat 20.00’de kızını çalıştığı işyerinden almak üzere evden çıktıklarında sokakta yapılan gösteriye müdahale sırasında polis memurları tarafından haksız yere yakalanarak darbedildiğini ve hakarete maruz kaldığını, adli muayene raporları ve dosyaya ibraz ettiği fotoğraflarda yoğun olarak şiddete maruz kaldığı açıkça görülmesine rağmen etkili bir soruşturma yapılmayarak kovuşturmasızlık kararı verilmesinin kötü muamele yasağını ihlal ettiğini öne sürmektedir.
44. Etkili soruşturma konusunda öncelikle soruşturmaya başlandığı anda başvurucunun iddialarının savunulabilir düzeyde olup olmadığı ve asgari eşiği geçip geçmediği tespit edilmelidir.
45. Adli muayene raporlarından ve fotoğraflardan görüleceği üzere başvurucunun basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek şekilde yaralandığı konusunda kuşku bulunmamaktadır. Bu bulgular iddiaların savunulabilir düzeyde ciddi olduğunu göstermektedir. Başvurucunun başı, göz çevresi, kaval kemiği, kürek kemiği, bacak, elmacık kemiği ve kalçasında bulunan yaralar basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte hafif olmakla birlikte olayın eşinin yanında ve sokakta aleni olarak gerçekleştiği anlaşıldığından kötü muamele yasağının asgari eşiğini geçerek insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı kapsamında kaldığı değerlendirilmiştir (Somut olaydakine benzer bazı durumlarda basit yaralanmaların insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı kapsamında değerlendirildiği kararlardan bazıları için bkz. Mustafa Rollas, B. No: 2014/7703, 2/2/2017; Arif Haldun Soygür, B. No: 2013/2659, 15/10/2015; Muhterem Turantaylak, B. No: 2014/15253, 9/5/2018; Vedat Şorli ve Bilal Şorli, B. No: 2014/10459, 13/7/2016; Zeki Bingöl (2), B. No: 2013/6576, 18/11/2015; Özge Özgürengin, B. No: 2014/5218, 19/4/2018).
46. Kötü muamele yasağının asgari eşiğini geçen savunulabilir iddianın bulunması usul yükümlülüğünün başladığı andır. Bu aşamadan sonra etkili soruşturmada geçerli olan ilkelere uygun şekilde resen ve derhâl soruşturma başlatılması gerekir. Başvurucunun vücudundaki yaraların gözle görülebilir olmasına, bu durumun doktor raporlarında belirtilmesine ve başvurucunun kötü muamele şikâyetini gerek Başsavcılık gerekse Mahkemede açıkça dile getirmesine karşın resen bir soruşturma başlatılmamıştır.
47. Soruşturma, olayın vuku bulduğu 8/10/2014 tarihinden bir yıldan fazla bir süre sonra, başvurucunun şikâyet dilekçesi verdiği 19/1/2016 tarihinde başlatılmıştır.
48. Resen ve derhâl başlatılması gereken soruşturmadaki bu gecikme aynı zamanda bazı delillerin kaybolmasına neden olup olayın aydınlatılmasını zorlaştırabilir. Olayın meydana geldiği yer civarındaki ev ve işyerlerine ait güvenlik kameraları, MOBESE kayıtları ve polis araçlarındaki görüntü kayıtlarının toplanmasına yönelik hiçbir girişimde bulunulmamıştır. Kamera kayıtlarının birkaç aylık düzenli aralıklarla silinmesi bu yönde bir araştırma yapılmamasında etken olabileceği gibi aynı neden bu çabayı sonuçsuz bırakmak için yeterlidir.
49. Başvurucu, şüpheli polis memurlarının ifadelerinin meslektaşları tarafından alınmasının soruşturmanın bağımsızlık ve tarafsızlığını zedelediğini öne sürmüştür.
50. Cumhuriyet savcısının 5271 sayılı Kanun"un 161. maddesinin verdiği yetkiye istinaden hiyerarşik amiri olduğu kolluğa soruşturma yaptırması mümkündür. Polis memurlarının anılan Kanun’a göre Başsavcılığın talimat ve bilgisi dâhilinde görev yapmaları Cumhuriyet savcısının ne soruşturma süjelerinin beyanına doğrudan başvurma hakkını sınırlayıcı bir anlama gelir ne de soruşturmanın kolluğun güdümünde yürütüldüğü sonucunu doğurur (Benzer değerlendirme için bkz. Tuna Ayçiçek, B. No: 2014/6526, 24/1/2018, § 88).
51. Bir kişinin devletin gözetimi altında bulunduğu bir zaman diliminde yaralandığının tespiti hâlinde söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu hususunda makul bir açıklama getirme yükümlülüğü devlete aittir (Sinan Işık, B. No: 2013/2482, 13/4/2016, § 87; Ali Ulvi Altunelli, B. No: 2014/11172, 12/6/2018, § 63).
52. Anayasa"nın 17. maddesi, bir yakalamayı gerçekleştirmek için güç kullanımını yasaklamamaktadır. Kişinin hareket özgürlüğünü kısıtlamak için uygulanan fiziksel şiddet şeklinde tanımlanabilecek güç kullanımı, ortaya çıkan tehlike bakımından kaçınılmaz ve gerekli olandan fazla olmamak kaydıyla kullanılabilir (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 81; Ali Ulvi Altunelli, § 76). Bu nedenle somut olayda kullanılan gücün gerekli ve orantılı olup olmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır.
53. Başvurucu düzenlenen gösteri yürüyüşüne katılmadığını, bu nedenle güç kullanılmasını gerektiren bir durum olmadığını ifade etmiştir. Başvurucu hakkında 2911 sayılı Kanun’a muhalefet ve terör örgütünün propagandasını yapma suçlarından İstanbul Anadolu 2. Ağır Ceza Mahkemesinde açılan davada gösteriye katıldığına dair hiçbir delil bulunmadığı gerekçesiyle beraat etmesi başvurucunun ısrarla üzerinde durduğu savunmasının temelsiz olmadığını göstermektedir. Başvurucunun bu iddiasını kanıtlamak üzere tanık olarak dinletmek istediği eşinin ifadesine başvurulmaması da soruşturmadaki önemli bir noksanlıktır.
54. Başvurucunun gösteriye katıldığını, katılmışsa gösterinin barışçıl niteliğini bozucu nitelikte şiddet hareketlerine karıştığını ve dolayısıyla güç kullanımının gerekliliğini gösteren bir delil ve emare ortaya konulamamıştır. Başvurucu hakkında 5237 sayılı Kanun"un 265. maddesinde düzenlenen görevi yaptırmamak için direnme suçundan soruşturma yapılmaması da altı çizilmesi gereken bir noktadır.
55. Hangi direnç seviyesinde ne tür bir kuvvet uygulanacağının kılavuzu olan 2559 sayılı Kanun’un 16. maddesinde yer verilen kademeli olarak artan zor kullanma araçları, ölçülülük incelemesindeki en önemli kıstaslardandır (Ali Ulvi Altunelli, § 110).
56. Kovuşturmaya yer olmadığı kararında genel olarak göstericilerin yakalama işlemine karşı direnmesi sebebiyle güç kullanıldığı kabul edilmiştir. Ancak kullanılan güç sonucunda oluşan yaralamanın basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olmasından ötürü orantılı olduğu ve şüphelilerin kasten yaraladığını gösteren delil bulunmadığı değerlendirmesiyle kovuşturmasızlık kararı vermiştir. Bu değerlendirmeler yapılırken -bir an için gösteriye katıldığı kabul edilse dahi- polis memurlarına direnip direnmediği, direnmişse bunun derecesi hususunda başvurucunun içinde bulunduğu öznel durum dikkate alınmayarak soyut değerlendirmelerde bulunulmuştur.
57. Yakalama sırasında meydana gelen yaraların ne şekilde meydana geldiğine ilişkin açıklama yükümlülüğü kamu makamlarına aittir. Başvurucuda meydana gelen yaraların kolluğun müdahalesi neticesinde gerçekleştiği kovuşturmaya yer olmadığı kararında kabul edilmiştir. Buna karşılık anılan karar, soruşturmada yukarıda tespit edilen noksanlıklar nedeniyle müdahalenin gerekli ve orantılılığı konusunda somut bir tespit veya açıklama içermemektedir.
58. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden
59. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
60. Başvurucu, ihlalin tespiti, yeniden soruşturma yapılması, 10.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
61. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
62. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
63. İhlalin kovuşturmaya yer olmadığı ya da daimî arama kararı gibi bazı nedenlerle soruşturmanın sonlandırılmasından kaynaklandığı durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılması için kararın bir örneğinin ilgili Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden soruşturma yapılması sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden soruşturma yapılması kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili Cumhuriyet başsavcılığının yeniden soruşturma yapılması sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı Cumhuriyet başsavcılığının yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden soruşturma yapma kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (benzer yöndeki kararlar için bkz. Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
64. Başvuruda, kolluğun güç kullanması sırasında yaralanma olayı nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının maddi ve usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutuna yönelik ihlalin Cumhuriyet Başsavcılığının işlemlerinden kaynaklandığı anlaşılmıştır.
65. Bu durumda insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden soruşturma, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden soruşturma kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığına (Soruşturma No: 2016/19863) gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
66. Öte yandan somut olayda insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğinin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 50.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
67. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucu bu konuda yeterli bilgi ve belge sunmadığından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmelidir.
68. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 50.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/10/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.