Esas No: 2018/16749
Karar No: 2018/16749
Karar Tarihi: 20/10/2021
AYM 2018/16749 Başvuru Numaralı ŞEREF ATA Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ŞEREF ATA BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2018/16749) |
|
Karar Tarihi: 20/10/2021 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Muammer TOPAL |
|
|
Recai AKYEL |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
|
|
İrfan FİDAN |
Raportör |
: |
Hilal YAZICI |
Başvurucu |
: |
Şeref ATA |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; ceza infaz kurumunda tutuklu olan başvurucuya gönderilen mektubun kısmen sakıncalı bulunarak el konulması nedeniyle haberleşme hürriyetinin, ziyaret düzenini bozduğu gerekçesiyle eşe yönelik verilen bir ay süreyle ziyaretten men kararı nedeniyle de aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/5/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
A. Mektubun Kısmen Sakıncalı Bulunmasına İlişkin Süreç
9. Çanakkale E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (İnfaz Kurumu) tutuklu olan başvurucuya eşi tarafından gönderilen mektubun bir kısmı İnfaz Kurumu Disiplin Kurulunca savunma amaçlı resmî evrak niteliği taşımadığı gerekçesi teslim edilmemiştir. Mektubun teslim edilmeyen kısmı, Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) kapsamında yapılan yargılamalar, Anayasa Mahkemesi kararları ve bu bağlamda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi"nin (AİHM) verebileceği kararlara ilişkin AİHM"de görev yapmış eski bir yargıcın yaptığı değerlendirmeleri içeren röportajlarının derlendiği dokuz sayfadan oluşmaktadır.
10. Başvurucunun Çanakkale İnfaz Hâkimliğine (İnfaz Hâkimliği) yaptığı itiraz, İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu kararına atıfla reddedilmiştir. Başvurucunun Çanakkale 1. Ağır Ceza Mahkemesine yaptığı itiraz, İnfaz Hâkimliği kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesi ile reddedilmiştir.
11. Nihai karar başvurucuya 9/5/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.
B. Ziyaret Hakkının Kısıtlandığı İddiasına İlişkin Süreç
12. İnfaz Kurumu başvurucunun eşi ile ilgili olarak, diğer ziyaretçilerin duyacağı şekilde kurum personelini rencide edici tehditkâr beyanlarda bulunduğu gerekçesi ile bir ay süre ile İnfaz Kurumunda yapılacak olan görüşlere kabul edilmesine kısıtlama getirilmesine karar vermiştir.
13. Söz konusu disiplin cezasının nedeni olan olaya ilişkin, mahallindeki memurlar tarafından tutulan 1/3/2018 tarihli tutanağın ilgili kısmı şöyledir:
"...ziyarete gelen eşi [G.A.] yanındaki diğer bir ziyaretçiye hitaben ve memura duyuracak şekilde "bütün gardiyanlardan nefret ediyorum kocam içeriden çıksın onu müdür yapacağım bu ceza evine o zaman görecekler" diye tehdit ve hakaret etmiştir. Görevli memur hiçbir karşılık vermeden durumu kurum baş memurluğuna bildirmiş... Bu tarihten bir ay önce aynı ziyaretçi İngilizce yazılar bulunan kazakla ziyarete gelmiş, kendisine bu konuda talimat olduğu ve kazağını değiştirmesi söylenmiş ancak ziyaretçi kazaktaki İngilizce yazıları göstererek "...burada ne yazdığını bilmiyorsanız ben ne yapayım, ülkenin hepsi cahil aten, hakimi, savcısı, ceza evinde olan bir ülkeden ne beklenir, hepsi cahil"...bu ziyaretçi ile ilgili ilk yaşanan durum olduğu için tutanak düzenlenmemiştir. Bu tür davranışlara ve memurları rencide edici tavırlara ve söylemlere devam ettiğinden;
İşbu tutanak tarafımızdan tanzim edilerek ima altına alınmıştır."
14. Başvurucu kararın kaldırılması talebiyle İnfaz Hâkimliğine itirazda bulunmuştur. İnfaz Hâkimliği ziyaret kısıtlaması kararının ilgili mevzuat çerçevesinde hukuka uygun olduğunu değerlendirmiştir. Başvurucunun Çanakkale 1. Ağır Ceza Mahkemesine yaptığı itiraz, kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesi ile reddedilmiştir.
15. Nihai karar, başvurucuya 9/5/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 28/5/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
17. Anayasa Mahkemesi önceki kararlarında hükümlü ve tutukluların gönderdiği veya kendilerine gönderilen mektupların denetlenmesine dayanak oluşturan ulusal ve uluslararası hukuka yer vermiştir (Ahmet Temiz, B. No: 2013/1822, 20/5/2015, §§ 16-20; Cihat Ayik ve Hacı Ali Baştürk, B. No: 2017/31506, 10/3/2020, §§ 16-29; Muhittin Pirinççioğlu (3), B. No: 2017/34566, 10/3/2020, §§ 16-29). İnfaz kurumunda ziyaretçiye yönelik olarak getirilen ziyaret kısıtlamasına ilişkin ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Şennur Acar, B. No: 2017/9370, 27/2/2020, §§ 17-24.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Anayasa Mahkemesinin 20/10/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
19. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve giderlerini ödeyemeyecek durumda olduğunu belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.
20. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak, geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Haberleşme Hürriyetinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
21. Başvurucu; mektubun teslim edilmeyen kısmında AİHM kararlarının Türk yargısına yansımalarını anlatan bilimsel nitelikte bir içeriğe sahip olduğunu, suç teşkil edebilecek herhangi bir içeriğe sahip olmadığını bu bağlamda müdahalenin keyfî olduğunu, söz konusu belgelerden istifade ederek hazırlamak istediği savunmasının da engellendiğini bu sebeple haberleşme hürriyeti ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
22. Bakanlık görüşünde; AİHM ve Anayasa Mahkemesinin konuya ilişkin kararlarına yer verilerek müdahalenin kanuni dayanaklarının olduğu ve meşru bir amaçla gerçekleştirildiği, ölçüsüz olmadığı, İnfaz Kurumu ve ilgili yargı mercilerinin kararlarının yeterli bir gerekçeye dayandığı, başvurucu hakkında verilen kararların olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı bir zamanda verilmiş olduğu, bu nedenle Anayasa"nın 15. maddesi kapsamında inceleme yapılması gerektiği ifade edilmiştir.
2. Değerlendirme
23. Anayasa’nın "Haberleşme hürriyeti" kenar başlıklı 22. maddesi şöyledir:
“Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda belirtilir.”
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddiasının özü, başvurucuya eşi tarafından gönderilen mektubun bir kısmının sakıncalı görülerek alıkonulması nedeniyle haberleşme hürriyetinin engellenmesine ilişkindir. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında bu tür başvurular haberleşme hürriyeti kapsamında incelenmiştir (Ahmet Temiz, § 23; Özkan Kart (2), B. No: 2013/1201, 20/5/2015, § 22; Akif İpek, B. No: 2013/9456, 24/6/2015, § 23; Ramazan Vural, B. No: 2013/1148, 7/7/2015, § 24; Eren Yıldız, B. No: 2013/759, 7/7/2015, § 25; Mustafa Aydin, B. No: 2013/275, 6/10/2015, § 24). Bu başvuruda da mevcut durumdan ayrılmayı gerektirecek bir husus bulunmamakta olup başvurucunun ihlal iddiasının haberleşme hürriyeti kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
a. Uygulanabilirlik Yönünden
25. Başvurucunun mektubunun kısmen teslim edilmemesi şeklindeki müdahalenin OHAL kapsamında yapılan düzenlemelerden birine dayandırılmadığı, OHAL koşullarına ve gerekliliklerine dayanan bir gerekçe gösterilmediği anlaşıldığından somut başvurunun ayrıca Anayasa"nın 15. maddesi kapsamında incelenmesine gerek olmadığı değerlendirilmiştir (İrfan Kaplan, B. No: 2017/34518, 23/6/2020, § 56).
b. Kabul Edilebilirlik Yönünden
26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
27. Anayasa’nın 22. maddesinde, herkesin haberleşme hürriyetine sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu hüküm altına alınmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) 8. maddesinde de herkesin haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu düzenlemesine yer verilmiştir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı, haberleşme hürriyetinin yanı sıra, içeriği ve biçimi ne olursa olsun haberleşmenin gizliliğini de güvence altına almaktadır. Haberleşme bağlamında bireylerin karşılıklı ve toplu olarak sözlü, yazılı ve görsel iletişimlerine konu olan ifadelerinin gizliliğinin sağlanması gerekir. Posta, elektronik posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla yapılan haberleşme faaliyetlerinin haberleşme hürriyeti ve haberleşmenin gizliliği kapsamında değerlendirilmesi gerekir (Mehmet Koray Eryaşa, B. No: 2013/6693, 16/4/2015, § 49; Ahmet Temiz, § 31).
28. Kamu makamlarının bireyin haberleşme hürriyetine ve haberleşmesinin gizliliğine keyfî bir şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi, Anayasa ve Sözleşme ile sağlanan güvenceler kapsamında yer almaktadır. Haberleşmenin içeriğinin denetlenmesi, haberleşmenin gizliliğine ve dolayısıyla haberleşme hürriyetine yönelik ağır bir müdahale oluşturur. Bununla birlikte haberleşme hürriyeti mutlak nitelikte olmayıp meşru birtakım sınırlamalara tabidir. Bu kapsamdaki özel sınırlama ölçütleri, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılmıştır (Mehmet Koray Eryaşa, § 50; Ahmet Temiz, § 32).
29. Söz konusu başvuruda Disiplin Kurulu, başvurucuya gelen mektubun kısmen sakıncalı olduğunu değerlendirerek alıkonulmasına karar vermiştir. Dolayısıyla anılan işlem ile kamu makamları tarafından başvurucunun haberleşme hürriyetine bir müdahalede bulunulduğu açıktır.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
30. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
31. Yukarıda belirlenen müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 22. maddesini ihlal edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, meşru amaç taşıma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama kriterlerine uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Ahmet Temiz, § 36).
(1) Kanunilik
32. Anayasa"nın 13. ve 22. maddeleri uyarınca haberleşme hürriyetine yapılan müdahale öncelikle kanunla öngörülmelidir. Müdahalenin yasal dayanağını oluşturan mevzuatın ulaşılabilir, yeterince açık ve belirli bir eylemin gerektirdiği sonuçlar açısından öngörülebilir olması gerekir (Ahmet Temiz, §§ 37-38).
33. Anayasa Mahkemesinin Ahmet Temiz kararında, somut olayda da uygulanan 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun"un 68. maddesinin hükümlülerin ceza infaz kurumlarından yaptıkları yazışmaların denetimi ve sınırlandırılmasının kanuni dayanağını oluşturduğu ve düzenlemenin kanunilik ölçütünü karşıladığı tespiti yapılmıştır (Ahmet Temiz, §§ 37-46). Öte yandan haberleşme hürriyetinin düzenlendiği Anayasa"nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında, söz konusu sınırlama sebeplerine bağlı kalınarak yapılacak sınırlamanın ancak usulüne uygun olarak verilecek hâkim kararıyla mümkün olabileceği belirtildikten sonra üçüncü fıkrasında "İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda belirtilir." denilerek bu kuralın da mutlak olmadığı ve bu kurala bazı kurumlar yönünden kanunla sınırlamalar getirilebileceği açıkça düzenlenmiştir (AYM, E.2014/122, K.2015/123, 30/12/2015, § 71). Bu bağlamda ceza infaz kurumları, Anayasa"nın 22. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında istisnaların uygulanacağı kamu kurumlarındandır (Mehmet Koray Eryaşa, §§ 74-76; Ahmet Temiz, § 41).
(2) Meşru Amaç
34. Haberleşme hürriyetine yapılan müdahalenin meşru kabul edilebilmesi için bu müdahalenin Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılmış olan millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına dayanması gerekir (Ahmet Temiz, § 47).
35. Somut olayda haberleşme hürriyetine yapılan müdahalenin ceza infaz kurumlarının düzeni ile disiplinin sağlanması kapsamında yapıldığı, bu bağlamda yazışmaların denetlenmesine yönelik uygulamanın meşru amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
(3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(a) İlkeler
36. Genel ilkeler ile hükümlü ve tutukluların mektuplarının denetlenmesi suretiyle haberleşme hürriyetine yapılan müdahalelerin demokratik toplum gereklerine uygunluğunun denetiminde gözetilmesi gereken hususlar için bkz. Muhittin Pirinççioğlu (3), §§ 48-57; Cihat Ayik ve Hacı Ali Baştürk, §§ 48-57.
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
37. Mevcut başvuruda mektubun kısmen sakıncalı olduğu gerekçesi ile alıkonulan dokuz sayfadan oluşan kısmının bir yargıcın gündemdeki çeşitli yargılamalara, Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarına ilişkin değerlendirmelerini içeren röportajlarının derlendiği bir içeriğe sahip olduğu görülmektedir. Disiplin Kurulu, söz konusu belgelerin savunma amaçlı resmî evrak olmadığını gerekçe göstererek alıkonulmasına karar vermiştir. Disiplin Kurulu kararında, mektubun alıkonulan kısmının neden sakıncalı olduğuna dair ilgili ve yeterli bir gerekçe bulunmamaktadır. İnfaz Hâkimliği ve Ağır Ceza Mahkemesi de farklı bir gerekçe ortaya koymamış, mektubun alıkonulmasını gerektirecek ne tür sebeplerin var olduğu yönünde hiçbir değerlendirme yapmayarak sadece ilgili mevzuata atıfla verilen kararların hukuka uygun olduğunu değerlendirmiştir. Buna göre idarenin ve yargı mercilerinin kararlarında haberleşme hürriyetinin kötüye kullanıldığına ikna edebilecek nitelikte herhangi bir değerlendirmede bulunulmadığı, mektuba özgü, kabul edilebilir ve makul gerekliliklerin somut verilere dayanılarak ortaya konulmadığı anlaşılmaktadır.
38. Başvuruya konu olayda kamu düzeninin korunması, suçun önlenmesi ile ceza infaz kurumunda disiplinin ve güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul gereklilikler somut bilgilere dayalı olarak ortaya konulmadığından, diğer bir deyişle başvurucuya gönderilen mektubun alıkonulması suretiyle haberleşme hürriyetine yapılan müdahale ilgili ve yeterli gerekçelere dayandırılmadığından, müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olmadığı kanaatine varılmıştır.
39. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa"nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
40. Başvurucu, keyfî ve soyut gerekçelere dayanılarak eşi hakkında ziyaret yasağı kararı verildiğini, bu durum kendisini ilgilendirmesine rağmen söz konusu kararın talebi üzerine kendisine tebliğ edildiğini, bu sebeple itirazı gecikmeli olarak yapabildiğini, yargı mercilerinin kararlarının gerekçesiz olduğunu ve cezanın infazından bir ay sonra verildiğini ifade ederek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
41. Anayasa"nın 20. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz."
42. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucunun eşi ile görüşmesinin kısıtlandığı yönündeki şikâyetinin Anayasa’nın 20. maddesinde yer alan aile hayatına saygı hakkı kapsamında incelenmesi gerekmektedir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
43. Anayasa Mahkemesi İbrahim Aksoy (B. No: 2015/16346, 28/6/2018) başvurusunda eşe verilen görüş yasağına ilişkin diğer eşin yaptığı bireysel başvuruyu mağdur sıfatı açısından incelemiş, işlemin uygulanmasının doğal sonucu olarak başvurucunun eşi ile görüşmesinin kısıtlanmış olacağını, dolayısıyla söz konusu yaptırımın başvurucunun temel haklarını kişisel olarak ve doğrudan etkilemiş olduğunu değerlendirmiştir (İbrahim Aksoy, § 35). Mevcut başvuruda da başvurucunun söz konusu yaptırıma karşı bireysel başvuruda bulunabilmesi bakımından mağdur statüsünün bulunduğu anlaşılmaktadır.
44. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
45. Tutuklu olan başvurucunun eşi ile bir ay süreyle görüşmesinin kısıtlanması aile hayatına saygı hakkına müdahale oluşturmaktadır.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
46. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
47. Yukarıda belirlenen müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 20. maddesini ihlal edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, meşru amaç taşıma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama kriterlerine uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (İbrahim Aksoy, § 39; Süveyda Yarkın, B. No: 2017/39967, 11/12/2019, § 32; Şennur Acar, § 34).
(1) Kanunilik
48. Anayasa Mahkemesi mevcut başvuruya da uygulanacak olan mevzuat hükümlerini İbrahim Aksoy kararında incelemiş ve söz konusu düzenlemelerin müdahale kapsamında kanunilik ölçütünü karşıladığını tespit etmiştir (İbrahim Aksoy, § 40).
(2) Meşru Amaç
49. Söz konusu müdahalenin kamu düzeni ve suç işlenmesinin önlenmesi genel amacı çerçevesinde cezaevinde güvenliğin ve disiplinin sağlanması şeklinde meşru amaç taşıdığı anlaşılmaktadır.
(3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
50. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir. Açıktır ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45).
51. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (Ferhat Üstündağ, § 46).
52. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında dengesizlik bulunmamasına işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir (Ferhat Üstündağ, § 48).
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
53. Anayasa Mahkemesi, birçok kararında disiplini bozacak faaliyetleri önlemeye yönelik hukuki düzenlemeler olmadan bir ceza infaz kurumunda düzen sağlanamayacağına dikkat çekmiş ve söz konusu ceza infaz kurumunun idaresi ve güvenliği olduğunda müdahale ile hak arasında makul bir denge kurma konusunda kamu gücünü kullanan makamların geniş bir takdir yetkisine sahip olduğunu vurgulamıştır. Anayasa Mahkemesinin rolü başvuruya konu müdahalenin, olguların kabul edilebilir bir değerlendirmesine dayanarak yapıldığının ve keyfî olmadığının denetlenmesini kapsar (Özkan Kart, B. No: 2013/1821, 5/11/2014 §§ 50-51, 53; Mehmet Koray Eryaşa, § 51; Hasan Koç, B. No: 2014/6506, 5/4/2017, § 13; Ali Ekiztaş, B. No: 2017/19654, 12/2/2020, § 40).
54. Ceza infaz kurumlarında suç ve düzensizliğin önlenmesi ve güvenliğin sağlanması bakımından ziyaretçilerin görüşmeleri sırasında sıkı kuralların uygulanması demokratik bir toplumda makul karşılanmalıdır (Şennur Acar, § 41).
55. Somut olayda başvurucunun ziyaretçisi olan eşinin ziyaret mahalline götürülürken diğer ziyaretçilerin ve görevli personelin duyacağı şekilde görevlilere yönelik olarak rencide edici ve tehditkâr beyanlarda bulunduğunun ve bu tür davranışları daha önce de tekrar ettiğinin tutanak altına alındığı (§ 13), İnfaz Kurumu Müdürlüğünün de tutanaktaki bilgiler çerçevesinde değerlendirme yaptığı görülmektedir. Buna göre ceza infaz kurumunun disiplinini ve güvenliğini sağlamak üzere getirilen kurallara ve düzene aykırı davranışları nedeniyle başvurucuya uygulanan ziyaretten kısıtlama kararının makul ve yeterli bir temele sahip olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla müdahalenin demokratik toplum gereklerine aykırılık içermediği kanaatine ulaşılmıştır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ali Ekiztaş, § 41).
56. Bununla birlikte müdahalenin orantılı olup olmadığı da incelenmelidir. İlgili mevzuatta ziyaret ve görüşlerde kurallara uymayan kişilerin bir aydan bir yıla kadar ziyaretten men edilmesi konusunda ceza infaz kurumunun en üst amirine takdir yetkisi tanınmıştır. Başvurucuya uygulanan yasak, bir ay sürelidir ve en alt sınırdan verilmiştir. Başvurucunun diğer iletişim araçlarıyla eşi ile görüşemediğine ilişkin bir şikâyeti de dosyada mevcut değildir. Başvurucunun eşinin benzer nitelikli davranışlarının tekrar ettiğinin tutanakta belirtilmiş olması ve ziyaret yasağının en alt sınırdan verilmiş olması göz önünde bulundurulduğunda, sınırlama ile ulaşılacak kamu yararı ile başvurucunun menfaatleri arasında adil bir dengenin gözetildiği ve müdahalenin orantılı olduğu sonucuna ulaşılmıştır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ali Ekiztaş, § 42).
57. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
D. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden
58. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
59. Başvurucu, ihlallerin tespit edilmesini istemiş ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
60. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
61. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
62. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü"nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
63. İncelenen başvuruda haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin idarenin işleminden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte mahkeme de ihlali giderememiştir.
64. Bu durumda haberleşme hürriyetinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili İnfaz Hâkimliğine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
65. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için haberleşme hürriyetinin ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 2.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. 1. Anayasa"nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin haberleşme hürriyetinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Çanakkale İnfaz Hâkimliğine (E.2018/426, K. 2018/497) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuya net 2.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Çanakkale 1. Ağır Ceza Mahkemesine ve Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/10/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.