Esas No: 2018/16303
Karar No: 2018/16303
Karar Tarihi: 20/10/2021
AYM 2018/16303 Başvuru Numaralı REİSOĞLU İPLİK VE MENSUCAT SANAYİ VE TİCARET A.Ş. Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
REİSOĞLU İPLİK VE MENSUCAT SANAYİ VE TİCARET A.Ş. BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2018/16303) |
|
Karar Tarihi: 20/10/2021 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Muammer TOPAL |
|
|
Recai AKYEL |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
|
|
İrfan FİDAN |
Raportör |
: |
Ayhan KILIÇ |
Başvurucu |
: |
Reisoğlu İplik ve Mensucat Sanayi ve Ticaret A.Ş. |
Vekili |
: |
Av. Kemalettin KINIKLIOĞLU |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tahsis koşullarının ihlal edildiği gerekçesiyle organize sanayi bölgesindeki taşınmazın tapusunun iptal edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru ilk önce -karar düzeltme incelemesi devam etmekteyken- 22/9/2017 tarihinde 2017/34875 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yapılmıştır.
3. Anılan başvuruda; hakkaniyete uygun yargılanma hakkı, gerekçeli karar hakkı ve ayrımcılık yasağına ilişkin şikâyetlerin açıkça dayanaktan yoksun olması, mülkiyet hakkına ilişkin şikâyetin ise başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna 7/5/2019 tarihinde karar verilmiştir.
4. Karar düzeltme yolunun tüketilmesinden sonra 12/6/2018 tarihinde yeniden başvuru yapılmıştır.
5. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
6. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Olayın Arka Planı
8. Bilecik Organize Sanayi Bölgesi (Organize Sanayi Bölgesi) Müteşebbis Heyeti Başkanlığının 7/8/1995 tarihli kararıyla Organize Sanayi Bölgesinde bulunan 710 ada 5 parsel numaralı 218.223 m² büyüklüğündeki taşınmazın 60.000 m² açık, 120.000 m² kapalı alan olmak üzere sanayi tesisi kurulması için bedeli karşılığında başvurucuya tahsis edilmesine karar verilmiştir. Bu karara dayanılarak Organize Sanayi Bölgesi ile başvuru arasında 5/6/1996 tarihinde satış vaadi sözleşmesi imzalanmıştır.
9. Anılan sözleşmenin 6. maddesinde sözleşme tarihinden itibaren altı ay içinde inşaat projelerinin tamamlanması ve iki yıl içinde de tesisin işletmeye açılması gerektiği, bu şartların sağlanmaması hâlinde satıcının sözleşmeyi feshetmeye ve arsayı geri almaya yetkili olduğu belirtilmiştir. Sözleşmenin 12. maddesinde ise sözleşmenin imzalandığı tarihte yürürlükte bulunan veya imzalanmasından sonra yürürlüğü giren mevzuat (kanun, tüzük, yönetmelik, satıcı kararları vs.) hükümlerinin sözleşme hükümlerinin yerine geçeceği düzenlenmiştir.
10. Başvurucu, sözleşmede kararlaştırılan bedeli -sonuncusu 30/12/1997 tarihinde olmak üzere- beş taksit olarak ödediğini belirtmektedir.
11. Başvurucunun ekonomik kriz gerekçesiyle sözleşmede belirtilen süre içinde tesisi işletmeye açamaması üzerine 2002 ve 2004 yıllarında olmak üzere iki kere başvurucuya ek süre verilmiştir.
12. Başvurucunun taşınmaz bedelini ödemesi üzerine Bilecik İl Genel Meclisinin 10/12/2004 tarihli kararıyla taşınmazın tapuda başvurucuya devrine karar verilmiştir. Taşınmazın tapusu 27/11/2006 tarihinde başvurucu adına tescil edilmiştir. Ayrıca aynı tarihte taşınmazın tapu siciline "katılımcıların tahsis veya satışı yapılan arsalar hiçbir şekilde tahsis amacı dışında kullanılamaz. Bu arsalar katılımcılar ve mirasçıları tarafından borcun tamamı ödenmeden ve tesis üretime geçmeden satılamaz, devredilemez ve temlik edilemez" şeklinde şerh konulmuştur.
13. Organize Sanayi Bölgesi idaresi 15/12/2010 tarihli ihtarnameyle inşaat projesini tamamlamasını, aksi takdirde sözleşmenin feshedilerek tahsisin iptal edileceğini başvurucuya ihtar etmiştir. İhtarname 20/1/2011 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
14. Organize Sanayi Bölgesi, başvurucuya yapılan arsa tahsisini 27/1/2011 tarihinde iptal etmiştir. Başvurunun bu işleme karşı dava açtığına ilişkin bir bilgi bireysel başvuru dosyasında bulunmamaktadır.
B. Tapunun İptaline İlişkin Süreç
15. Organize Sanayi Bölgesi, başvurucu adına olan tapu kaydının iptal edilerek Organize Sanayi Bölgesi adına tesciline karar verilmesi istemiyle 14/4/2011 tarihinde Bilecik 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açmıştır. Dava dilekçesinde, başvurucunun tesisin işletilmeye açılması hususundaki yükümlülüklerini yerine getirmediği gerekçesiyle arsa tahsisinin iptal edildiği belirtilmiş; bu nedenle başvurucu adına yapılan tescilin hukuki dayanağının ortadan kalktığı, dolasıyla iptali gerektiği ifade edilmiştir.
16. Başvurucu, cevap dilekçesinde öncelikle iade için on yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca taşınmazın 27/11/2006 tarihinde tapuda adına tescil edilmesiyle satış vaadi sözleşmesinin hukuken ortadan kalktığını ve sözleşme hükümlerine istinaden taşınmazın iadesinin talep edilemeyeceğini belirtmiştir. Başvurucu son olarak tüm borçlarını ödeyerek taşınmazın mülkiyetini hukuka uygun olarak kazandığını ve taşınmazın kendisinden geri alınamayacağını iddia etmiştir.
17. Mahkemece keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Yüksek inşaat mühendisi bilirkişisi tarafından hazırlanan 6/2/2012 havale tarihli bilirkişi raporunda, 20/2/2006 tarihli projeye uygun olarak 5.218 m² net kapalı inşaat alanına sahip temel yapıldığının tespit edildiği ve bunun 980,48 m²sinin hâlihazırda çatı örtüsüyle kapatıldığı belirtilmiştir. Raporda, üstü kapatılmayan ve temel seviyesinde kalan inşaatın prefabrik temel soketlerinin donatı filizlerinde korozyon (paslanma) oluşumunun belirlendiği ve bu bulguya göre mevcut temelin üç ila beş yıldan önce atıldığı ifade edilmiştir.
18. Mahkeme, bir hukukçu bilirkişiden mütalaa almıştır. 11/6/2012 tarihli raporda, 15/4/2000 tarihinde yürürlüğe giren 12/4/2000 tarihli ve 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu"nun 27. maddesiyle verilen yetkiye istinaden çıkarılan ve 1/4/2002 tarihli ve 24713 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanan (mülga) Organize Sanayi Bölgeleri Uygulama Yönetmeliği ile 22/8/2009 tarihli ve 27327 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanan (meri) Organize Sanayi Bölgeleri Uygulama Yönetmeliği"nin olayda uygulanması gerektiği belirtilmiştir. Raporda, 4/5/1996 tarihli sözleşme üzerine başvurucu lehine oluşmuş bir kazanılmış hak söz konusu olmadığından bu tarihten sonra yürürlüğe giren kanun ve yönetmelik hükümlerinin uygulanmasının kazanılmış hakları ihlal etmediği ifade edilmiştir. Sözleşmede de sonradan yürürlüğe giren mevzuat hükümlerinin sözleşme hükmü yerine kaim olacağının düzenlendiği hatırlatılan raporda, 2009 yılında yürürlüğe giren yönetmelik hükmünün olayda uygulanabilir olduğu vurgulanmış, tahsis amacı doğrultusunda işlem yapmayan başvurucunun tapusunun iptalinin koşullarının oluştuğu kanaati açıklanmıştır.
19. Başvurucu bu rapora itiraz etmiş, ayrıca yüksek endüstri mühendisi unvanını haiz bir kişi tarafından düzenlenen hukuki mütalaayı Mahkemeye ibraz etmiştir. Söz konusu mütalaada, tapunun başvurucuya devriyle taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin hükmünü yitirdiği ve taşınmazın iadesinin istenemeyeceği belirtilmiştir.
20. Mahkeme, ikinci kez bilirkişi incelemesi yaptırmış ve üç kişilik hukukçu bilirkişi heyetinden hukuki mütalaa almıştır. Bilirkişiler tarafından düzenlenen 19/12/2012 havale tarihli raporda, tahsis kararının kaldırılmasıyla hukuki dayanaktan yoksun hâle gelen tescilin iptal edilerek taşınmazın Organize Sanayi Bölgesi adına tescil edilmesi gerektiği görüşü açıklanmıştır.
21. Mahkeme 1/10/2013 tarihinde davayı kabul ederek başvurucu adına olan tapu kaydının iptaline ve Organize Sanayi Bölgesi adına tesciline karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucu adına yapılan tescilin hukuki sebebinin arsa tahsis işlemi olduğu hatırlatılmış ve tahsisin iptali ile 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun 1025. maddesi uyarınca tescilin yolsuz hâle geldiği belirtilmiştir.
22. Başvurucu bu karara karşı temyiz yoluna müracaat etmiştir. Temyiz dilekçesinde daha önceki aşamalardaki beyanlarına ek olarak Organize Sanayi Bölgesinin altyapı sorunlarının bulunduğu ve bunların uzun süre çözülemediği, tesisin kurulmasının bu sebeple geciktiği belirtilmiş; taşınmazın ortasındaki çiftliğin ancak 2006 yılında kaldırtılarak taşınmazın başvurucuya devredildiği iddia edilmiş; ayrıca 120.000 TL kapalı alan taahhüdünde bulunulmadığı öne sürülmüştür. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi (Daire) 4/7/2017 tarihinde kararı onamıştır.
23. Başvurucu bu karara karşı 22/9/2017 tarihinde 2017/34875 numaralı dosya üzerinden bireysel başvuruda bulunmuştur (bkz. § 2).
24. Başvurucu ayrıca karar düzeltme yoluna da başvurmuştur. Başvurucunun karar düzeltme istemi Dairenin 12/4/2018 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Nihai karar 12/6/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu 12/6/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
25. 4721 sayılı Kanun"un 1025. maddesi şöyledir:
"Bir aynî hak yolsuz olarak tescil edilmiş veya bir tescil yolsuz olarak terkin olunmuş ya da değiştirilmiş ise, bu yüzden aynî hakkı zedelenen kimse tapu sicilinin düzeltilmesini dava edebilir.
İyiniyetli üçüncü kişilerin bu tescile dayanarak kazandıkları aynî haklar ve her türlü tazminat istemi saklıdır."
26. 4562 sayılı Kanun"un 3. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Bu Kanunun uygulanmasında;
...
e) Katılımcı: OSB’lerde, bir işletmenin kurulması için parsel tahsisi veya satışı yapılanlar ile maliki bulunduğu parselde üretimde bulunan veya bulunmayı taahhüt eden ve bu Kanunun amacına uygun faaliyet gösteren gerçek veya tüzel kişi ile finansal kiracıyı,
...
h) Organize Sanayi Bölgesi (OSB): Sanayinin uygun görülen alanlarda yapılanmasını sağlamak, çarpık sanayileşme ve çevre sorunlarını önlemek, kentleşmeyi yönlendirmek, kaynakları rasyonel kullanmak, bilgi ve bilişim teknolojilerinden yararlanmak, sanayi türlerinin belirli bir plan dâhilinde yerleştirilmesi ve geliştirilmesi amacıyla, sınırları tasdik edilmiş arazi parçalarının imar planlarındaki oranlar dâhilinde gerekli ortak kullanım alanları, hizmet ve destek alanları ve teknoloji geliştirme bölgeleri ile donatılıp planlı bir şekilde ve belirli sistemler dâhilinde sanayi için tahsis edilmesiyle oluşturulan ve bu Kanun hükümlerine göre kurulan, planlanan ve işletilen, kaynak kullanımında verimliliği hedefleyen mal ve hizmet üretim bölgelerini,
...
ifade eder."
27. 4562 sayılı Kanun"un 18. maddesinin olay tarihinde yürürlükte bulunan hâlinin ilgili kısmı şöyledir:
"Katılımcılara arsa tahsisi, Bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmelik hükümlerine göre müteşebbis heyet tarafından yapılır.
Bakanlık gerekli gördüğü takdirde, OSB’de yer tahsis edilecek özel ya da tüzel kişilerin temel vasıfları ile iştigal konularını kuruluş protokolünde belirleyebilir.
Katılımcılara tahsis veya satışı yapılan arsalar hiçbir şekilde tahsis amacı dışında kullanılamaz. Bu arsalar katılımcılar ve mirasçıları tarafından borcun tamamı ödenmeden ve tesis üretime geçmeden satılamaz, devredilemez ve temlik edilemez. Bu husus tapuya şerh edilir. Arsa tahsis ve satışının şirket statüsündeki katılımcılara yapılması halinde, borcu ödenmeden ve tesis üretime geçmeden arsanın satışını ve spekülatif amaçlı işlemlerle mülkiyet hakkının devrini önlemeye yönelik tedbirleri almakla Bakanlık yetkilidir.
Ancak, arsa tahsisi veya satışı yapılan firmanın tasfiyesi halinde, firmanın katılımcı vasfını taşıyan ortağına veya ortaklarına tahsis hakkının devri mümkündür. Bu konudaki işlemlerin muvazaalı olup olmadığını tetkikle ve sonucuna göre gerekli tedbirleri almakla Bakanlık yetkilidir.
Bu husustaki yasaklara aykırılığın mahkemece tespiti halinde, arsa kimin tasarrufunda olursa olsun tahsis veya satış tarihindeki bedeli ile geri alınarak bir başka katılımcıya tahsis ve satışı yapılır.
(Ek fıkra: 23/10/2008-5807/4 md.) Katılımcılara geri alım hakkı şerhi kaldırılarak tapu verilmesi durumunda tapu kaydına "taşınmazın icra yoluyla satışı dahil üçüncü kişilere devrinde OSB’den uygunluk görüşü alınması zorunludur." şerhi konulur. Bu durumda eski katılımcının vermiş olduğu taahhütler, yeni alıcı tarafından da aynen kabul edilmiş sayılır.
..."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Anayasa Mahkemesinin 20/10/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. İncelemenin Kapsamı Yönünden
29. Başvurucu aynı yargılamayla ilgili olarak karar düzeltme başvurusunun sonuçlanmasından önce 22/9/2017 tarihinde 2017/34875 numaralı dosya üzerinden bireysel başvuruda bulunmuştur. Anılan başvuruda; hakkaniyete uygun yargılanma hakkı, gerekçeli karar hakkı ve ayrımcılık yasağına ilişkin şikâyetlerin açıkça dayanaktan yoksun olması, mülkiyet hakkına ilişkin şikâyetin ise başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna 7/5/2019 tarihinde karar verilmiştir (bkz. §§ 2, 3).
30. Karar düzeltme başvurusunun sonuçlanmasından sonra başvurucu, aynı iddialarla ikinci kez bireysel başvuruda bulunmuştur. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı, gerekçeli karar hakkı ve ayrımcılık yasağına ilişkin şikâyetler yönünden daha önce inceleme yapılıp bunların açıkça dayanaktan yoksun olması sebebiyle kabul edilemez olduğuna karar verildiğinden aynı şikâyetlerin ikinci kez incelenmesi mümkün değildir. Buna karşılık mülkiyet hakkına yönelik şikâyet, başvuru yollarının tüketilmemesi sebebiyle daha önce incelenmemiştir. Bu nedenle mevcut başvuruda mülkiyet hakkıyla sınırlı olarak inceleme yapılacaktır.
B. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
31. Başvurucu;
i. İnşaatın tamamlanması 20/1/2011 tarihinde tebliğ edilen ihtarnameyle istendiği hâlde 27/1/2011 tarihinde tahsisin iptal edildiğine işaret etmiştir. İhtarname gönderilmekle tahsisin iptal edilmeyeceği yolunda haklı beklenti oluştuğunu ileri sürmüş, buna rağmen tahsisin iptal edilmesinin dürüstlük kuralına aykırı olduğunu savunmuştur.
ii. Gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinden doğan iade hakkının tabi olduğu on yıllık zamanaşımı süresinin borçlar hukukuna ve Yargıtayın yerleşik uygulamasına göre 5/6/1996 tarihinde işlemeye başladığını, bu nedenle 14/4/2011 tarihinde açılan davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini iddia etmiştir.
iii. 2000 yılı ve sonrasında yürürlüğe giren mevzuatın somut olayda uygulanma imkânının bulunmadığı belirtilmiştir.
iv. Tesisin işletmeye açılmasının gecikmesine idarenin sebep olduğunu, zira Organize Sanayi Bölgesinin altyapısında yetersizlikler bulunduğunu, taşınmazın uzun yıllar kendisine teslim edilmediğini ifade etmiştir.
v. Satış bedelinin tamamı ödendikten sonra taşınmazın 27/11/2006 tarihinde adına tescil edildiğini ve tescil anında Organize Sanayi Bölgesinin geri alma hakkına ilişkin olarak tapuya herhangi bir şerh verilmediğini vurgulamıştır. Tüm bunlardan dolayı mülkiyet hakkının ihlal edildiği ileri sürülmüştür.
2. Değerlendirme
32. Anayasa"nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
33. Anayasa"nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir." denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa"nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).
34. Somut olayda bireysel başvuruya konu taşınmazın 27/11/2006 tarihinden itibaren başvurucu adına tapuya kayıtlı olduğu açıktır. Dolayısıyla mülkün varlığı konusunda bir tartışma bulunmamaktadır.
35. Başvurucunun tapusunun iptal edilmesi mülkiyet hakkına müdahale oluşturmaktadır.
36. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa"nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa"nın 35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa"nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§ 55-58).
37. Tapunun iptal edilmesiyle başvurucunun taşınmaz üzerindeki mülkiyetini yitirmiş olması olaydaki müdahalenin mülkten yoksun bırakma niteliğindeki ikinci kural kapsamında incelenmesi gerektiğini düşündürebilir. Bununla birlikte başvurucunun tapusunun iptal edilmesinin tahsis koşullarını sağlamaması, dolayısıyla adına yapılan tescilin yolsuz hâle gelmesi sebebine dayandığı gözden uzak tutulmamalıdır. Diğer bir ifadeyle başvurucunun tapusunun iptal edilmesi, hukuka aykırı olduğu değerlendirilen eyleminin bir yaptırımı olarak uygulanmıştır. Bu hâliyle tapunun iptali biçimindeki müdahalenin mülkün kullanımının kontrolü biçimindeki üçüncü kural kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
38. Anayasa"nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
39. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa"nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa"ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
40. Anayasa"nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında mülkiyet hakkının ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği belirtilmek suretiyle mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerin kanunda öngörülmesi gereği ifade edilmiştir. Öte yandan temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenlendiği Anayasa"nın 13. maddesinde de hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceği temel bir ilke olarak benimsenmiştir. Buna göre mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerde dikkate alınacak öncelikli ölçüt, müdahalenin kanuna dayalı olmasıdır. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır (Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49).
41. Mahkeme kararının gerekçesi incelendiğinde başvurucunun tapusunun 4721 sayılı Kanun"un 1025. maddesine dayanılarak iptal edildiği anlaşılmaktadır. Anılan maddede bir ayni hak, yolsuz olarak tescil edilmişse ayni hakkı zedelenen kimsenin tapu sicilinin düzeltilmesini dava edebileceği hükme bağlanmıştır.
42. Mahkeme; taşınmazın Organize Sanayi Bölgesi Müteşebbis Heyetinin 7/8/1995 tarihli tahsis kararına istinaden başvurucu adına tescil edildiğini, tahsis işleminin iptal edilmesiyle tescilin de hukuksal dayanağının kalmadığını ve yolsuz hâle geldiğini kabul etmiştir. Nitekim dosyaya sunulan bilirkişi mütalaaları da bu yöndedir. Başvurucunun tahsis işleminin iptaline ilişkin işlemi dava konusu ettiğine dair bir bilgi bireysel başvuru dosyasında bulunmamaktadır. Bu sebeple tahsis işleminin iptalinin hukuki dayanağının bulunup bulunmadığının tapu iptalini konu edinen bu başvuruda incelenmesi mümkün değildir. Bu koşularda Mahkemenin başvurucu adına yapılan tescilin yolsuz hâle geldiği yolundaki kabulünde bariz takdir hatası veya keyfîlik tespit edilememiştir. Bu itibarla başvurucu adına yapılan tescilin yolsuz hâle geldiği değerlendirilerek 4721 sayılı Kanun"un 1025. maddesine dayanılarak başvurucunun tapusunun iptal edilmesinin kanuni dayanağının bulunduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
43. Anayasa"nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı kavramı, mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılması imkânı vermekle bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet hakkının kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda bir sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde korumaktadır (Nusrat Külah, B. No: 2013/6151, 21/4/2016, § 53).
44. Taşınmazın başvurucu adına tahsis ve akabinde tescil edilmesinin amacı, taşınmaz üzerinde sanayi tesisi inşa edilmesidir. 4562 sayılı Kanun"un 3. maddesinin birinci fıkrasında Organize Sanayi Bölgeleri tanımlanırken bunların kurulmasının amacı "[s]anayinin uygun görülen alanlarda yapılanmasını sağlamak, çarpık sanayileşme ve çevre sorunlarını önlemek, kentleşmeyi yönlendirmek, kaynakları rasyonel kullanmak, bilgi ve bilişim teknolojilerinden yararlanmak, sanayi türlerinin belirli bir plan dâhilinde yerleştirilmesi ve geliştirilmesi" şeklinde açıklanmıştır. Dolayısıyla Organize Sanayi Bölgelerinde bulunan taşınmazlarda sanayi tesisi kurulması ve taşınmazlar bu amaçla kullanılması 4562 sayılı Kanun"da belirtilen hedeflere ulaşılması bakımından önemlidir. Bu gaye doğrultusunda kullanılmadığı tespit edilen taşınmazların geri alınmasının ülkenin sanayi üretiminin geliştirilmesi amacına yönelik olduğu ve dolayısıyla kamu yararına dönük bulunduğu anlaşılmaktadır.
45. Anayasa"nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
46. Ölçülülük ilkesi yönünden yapılacak ilk denetim, seçilen aracın amaca ulaşılması yönünden elverişli olup olmadığıdır. Başvurucunun tapusunun iptal edilmesi taşınmazın başka bir katılımcıya tahsis edilmesinin önünü açtığından müdahalenin ülkenin sanayi üretiminin geliştirilmesi amacına ulaşılması bakımından elverişli olduğu anlaşılmaktadır.
47. İkinci olarak tapunun iptali biçimindeki müdahalenin gerekli olup olmadığı irdelenmelidir. Başvurucuyla akdedilen sözleşme gereğince en son 5/6/1998 tarihinde işletmeye açılmış olması gereken tesisin bireysel başvuruya konu davanın açıldığı 14/4/2011 tarihinde henüz tamamlanmadığının hatırlanması gerekir. Mahkeme tarafından yapılan keşif sonucu düzenlenen teknik bilirkişi raporunda taşınmazın sadece 5.218 m²lik bölümü için mimari proje hazırlanarak bu kısmın temelinin atıldığı, bunun da yalnızca 980,48 m²lik bölümünün çatı örtüsünün kapatıldığı, geri kalan kısmının üç ila beş yıldan önce inşa edildiği ve anılan tarihten sonra herhangi bir ilerleme sağlanmadığı tespiti yapılmıştır. Bu hususlar gözetildiğinde idarenin tapunun iptal edilmesi yerine başvurucuya ek süre verilmesi biçimindeki bir aracı seçmeye zorlanamayacağı değerlendirilmiştir. Her ne kadar 20/1/2011 tarihinde tebliğ edilen ihtarnameyle tesisin tamamlaması başvurucuya ihtar edilmiş ise de anılan ihtarnamede başvurucuya ek süre verildiğine ilişkin bir bilgi, bireysel başvuru dosyasında bulunmamaktadır. Bu durumda idarenin bir süre daha beklemesi gerektiği söylenemeyecektir. Sonuç olarak tapunun iptali biçimindeki müdahalenin başvurucuya en hafif külfet yükleyen bir müdahale olmadığı sonucuna ulaşılması mümkün görülmemiştir.
48. Son olarak müdahalenin orantılı olup olmadığı incelenmelidir. Bu bağlamda başvurucuya iddia ve savunmalarını etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanındığı, başvurucunun kendisini avukatla temsil ettirebildiği ve tüm usul güvencelerinden yararlandığı görülmektedir.
49. Müdahalenin orantılı olup olmadığı değerlendirilirken dikkate alınacak unsurlardan biri de başvurucunun davranışlarıdır. Başvurucunun tapusunun iptal edilmesinin temel sebebi -bireysel başvuruya konu dava tarihi itibarıyla- yaklaşık on beş yıllık süre boyunca tahsise uygun olarak sanayi tesisini işletmeye açamamış olmasıdır. Başvurucu bu gecikmenin idarenin taşınmazı kendisine geç teslim etmesinden ve Organize Sanayi Bölgesinin altyapısının yetersiz olmasından kaynaklandığını ileri sürmekte ise tahsisin iptali işlemini dava konusu ettiğine ilişkin bir bilgi ve belge sunmadığı hatırlanmalıdır. Başvurucu, tahsisin iptaline ilişkin işlemi dava konusu edip bu iddiaları ileri sürme ve işlemin hukuka uygunluğunu denetlettirme imkânına sahipken bunu yaptığını gösterememiştir. Kaldı ki başvurucunun iddiaları gerçek kabul edilse bile bunlar 2006 yılından sonraki gecikmenin sebebini açıklamamaktadır. Mahkemeye sunulan teknik bilirkişi raporunda bile kısmen başlanan inşaatın üç ila beş yıl önce sonlandırıldığı tespiti de gözetildiğinde başvurucunun üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmede özenli davrandığı sonucuna ulaşılamayacaktır.
50. Nihai olarak tapunun iptal edilmesinin başvurucunun kaçınılmaz olanın ötesinde zarara uğramasına yol açıp açmadığı değerlendirilmelidir. Başvurucunun arsa bedelini Organize Sanayi Bölgesine ödediği görülmektedir. Tahsisin ve akabinde tapunun iptal edilmesi haklı görülebilse de başvurucuya yükletilen külfetin hafifletilebilmesi ve kamu menfaati ile bireysel yarar arasındaki dengenin kurulabilmesi için tahsis bedelinin başvurucuya iadesine ilişkin hukuksal mekanizmaların bulunması gerekmektedir. Bu bağlamda başvurucunun tahsis bedelinin iadesi için idari ve adli mercilere başvuruda bulunmasının önünde bir engel bulunmadığı dikkate alınmalıdır. Dolayısıyla başvurucunun tapunun iptal edilmesi sebebiyle uğradığı zararın giderilmesini Organize Sanayi Bölgesine başvurarak ya da yetkili yargısal merciler önünde dava açarak isteyebileceği gözetildiğinde kamu yararı ile bireysel yarar arasında makul dengenin kurulduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
51. Sonuç olarak başvurucunun tapusunun iptal edilmesinin -başvurucunun fiili ve uğradığı zararların tazmini için dava açma imkânını haiz bulunduğu dikkate alındığında- başvurucuya katlanması gerekenin ötesinde bir külfet yüklemediği değerlendirilmiştir. Bu durumda başvurucunun mülkiyet hakkından yararlanmasındaki bireysel yarar ile ülke sanayinin gelişmesindeki kamusal yarar arasındaki dengenin sağlandığı ve mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olduğu kanaatine varılmaktadır.
52. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun mülkiyet hakkına yönelik bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekmiştir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 20/10/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.