Esas No: 2016/15227
Karar No: 2016/15227
Karar Tarihi: 20/10/2021
AYM 2016/15227 Başvuru Numaralı BÜLENT GÖK Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
BÜLENT GÖK BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2016/15227) |
|
Karar Tarihi: 20/10/2021 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Muammer TOPAL |
|
|
Recai AKYEL |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
|
|
İrfan FİDAN |
Raportör |
: |
Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI |
Başvurucu |
: |
Bülent GÖK |
Vekili |
: |
Av. Senem DOĞANOĞLU |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yapılan toplantıya kolluk kuvvetleri tarafından müdahale edilmesi ve bu müdahale neticesinde yaralanma meydana gelmesiyle ilgili yürütülen ceza soruşturmalarının etkili olmaması nedeniyle kötü muamele yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkının ihlal edildiğine ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 25/8/2016 ve 5/9/2016 tarihlerinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca 2016/21853 numaralı bireysel başvuru aralarında hukuki ve fiili irtibat bulunduğu gerekçesiyle eldeki bireysel başvuruyla birleştirilmiştir. İncelemeye 2016/15227 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden devam edilmiştir.
5. Başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
9. 1977 yılı doğumlu ve öğretmen olan başvurucu, olay tarihinde İzmir"de yaşamaktadır.
10. Başvurucu 13/2/2015 tarihinde bazı sivil toplum kuruluşlarının laik, bilimsel ve ana dilde eğitim konusunda ülke genelinde gerçekleştirdiği basın toplantısı ve protesto gösterilerin İzmir"de düzenlenen kısmına katılmıştır.
11. Anlatımına göre başvurucu, gösteri sırasında kolluk kuvvetlerinin müdahalesiyle karşılaşmış; toplumsal müdahale aracı (TOMA) içinde bulunan bir polis memuru tarafından hedef alınarak yakın mesafeden basınçlı su sıkılması sonucu kulağından yaralanmıştır.
12. Alsancak Nevvar-Salih İşgören Devlet Hastanesi tarafından başvurucu hakkında olay tarihinde düzenlenen muayene ve iş göremezlik raporuna göre başvurucuda kulak zarı perforasyonu (delinmesi) tespit edilmiş ve başvurucuya beş gün istirahat izni verilmiştir.
13. Başvurucu 17/2/2015 tarihinde Türkiye İnsan Hakları Vakfı İzmir Temsilciliğine (İnsan Hakları Vakfı) başvurarak hakkında rapor düzenlenmesini talep etmiştir. İnsan Hakları Vakfı tarafından 9/10/2015 tarihinde düzenlenen değerlendirme raporunda özetle maruz kalındığı iddia edilen basınçlı su müdahalesi nedeniyle başvurucuya sağ kulak zarı perforasyonu tanısı konulduğu, yaralanmasının olay anlatımıyla uyumlu olduğu, olaydan sonra psikiyatrik yönden değerlendirilen başvurucuda akut stres bozukluğu tespit edilerek ikinci psikiyatrik görüşmesinde hafif-orta düzeyde post travmatik stres bozukluğu bulunduğu ifade edilmiştir.
14. Göstericilerden 58 kişinin olay nedeniyle yakalanarak gözaltına alındığını beyan eden başvurucunun gözaltına alınıp alınmadığına veya hakkında ceza soruşturması yapılıp yapılmadığına ilişkin bilgi başvuru dosyasına yansımamıştır.
15. Başvurucu kendisini yaralayan kolluk görevlisi, olay yerinde görevli diğer kolluk görevlileri, üst düzey kolluk amirleri, İzmir Valisi ve İzmir Emniyet Müdürü hakkında işkence suçunu işledikleri iddiasıyla İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) 31/12/2015 tarihinde şikâyette bulunmuştur.
16. Başvurucu şikâyet dilekçesinde ifade özgürlüğü kapsamında toplantı yürüyüşüne başladıkları sırada kolluk görevlilerinin müdahalesiyle karşılaştıklarını, TOMA kullanan polis memurunun doğrudan kendisini hedef alıp basınçlı su sıkması nedeniyle kulak zarının yırtıldığını ve ambulansla hastaneye götürüldüğünü, barışçıl gösteriye hukuka aykırı olarak müdahale edilme emri veren il valisinin ve il emniyet müdürünün de sorumlu olduğunu, ayrıca orantılı olmayan müdahale nedeniyle işkence suçunun işlendiğini iddia etmiş; kamera görüntülerinin incelenmesini, sorumlu görevlilerin belirlenmesini ve cezalandırılmasını talep etmiştir.
17. İzmir Valisi hakkında yapılan şikâyetle ilgili olarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 15/3/2016 tarihinde işleme konulmama kararı vermiştir. Kararda, İzmir Valisi"nin sendika tarafından düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşünün engellenmesi için hukuka aykırı emir verdiğine, dolayısıyla başvurucunun kasten yaralanmasında sorumluluğu bulunduğuna dair iddianın soyut ve genel nitelikte olduğu gerekçesiyle şikâyetin işleme konulmamasına karar verildiği ifade edilmiştir.
18. Başvurucu, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı kararına karşı 14/4/2016 tarihinde Danıştaya itirazda bulunmuştur. Danıştay Birinci Dairesinin 25/5/2016 tarihli kararıyla başsavcılık kararlarına karşı itiraz yolu bulunmadığından başvurucunun itirazı incelenmeksizin reddedilmiştir.
19. Anılan ret kararının başvurucuya 5/8/2016 tarihinde tebliğ edilmesinin ardından başvurucu 25/8/2016 tarihinde 2016/15227 numaralı mevcut bireysel başvuruda bulunmuştur.
20. Diğer taraftan Başsavcılıkça üst düzey kolluk amirleri ve kolluk memurları hakkında yapılan şikâyetle ilgili olarak 19/2/2016 tarihinde, sorumluların kimliklerinin tespit edilip 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun kapsamında soruşturulmaları için İzmir Valiliğinden izin istenmiştir.
21. Valilikçe 17/5/2016 tarihinde soruşturma izni verilmemesine karar verilmiş, başvurucunun anılan karara itirazı İzmir Bölge İdare Mahkemesi 1. Kurulunun kararıyla reddedilmiştir. Başsavcılık tarafından 3/8/2016 tarihinde kimlikleri belirlenen on iki kolluk görevlisi ve üst düzey kolluk amirleri hakkında görevi kötüye kullanma suçu ile ilgili olarak inceleme yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir (Valiliğin ön inceleme raporu veya soruşturma izni verilmemesine ilişkin kararı başvuru dosyasında mevcut değildir). Başsavcılığın karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"İzmir Valilik Makamınca 17/05/2016 tarih ve 2016/130 sayılı Soruşturma İzni Verilmemesine kararı verildiği, mezkur karara yasal süresi içinde itiraz edilmesi üzerine nedeniyle mezkur karara yasal süresi içinde itiraz edilmesi üzerine Bölge İdare Mahkemesinin 13/07/2016 tarih ve 2016/216 Esas ve 2016/224 sayılı kararıyla itirazın red edilerek 13/07/2016 tarihinde kesinleştiği tespit edilmekle; Buna göre, 4483 sayılı Yasa uyarınca yetkili mercii tarafından verilen soruşturma izninin bulunmadığı ve soruşturma koşulunun gerçekleşmediği anlaşıldığından, hakkında ön inceleme yapılanların üzerlerine atılı görevi kötüye kullanmak suçuyla ilgili olarak Cumhuriyet Başsavcılığımızca inceleme yapılmasına yer olmadığına..."
22. Başvurucu 5/9/2016 tarihinde 2016/21853 numaralı bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
23. Soruşturma iznine ilişkin ilgili ulusal mevzuat için bkz. Erdal Sarıkaya [GK], B. No: 2017/37237, 17/3/2021, §§ 46-55.
24. Kolluk görevlilerinin güç kullanımına ilişkin ilgili ulusal mevzuat için bkz. Özlem Kır, B. No: 2014/5097, 28/9/2016, §§ 22-30.
B. Uluslararası Hukuk
25. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) 3. maddesi ile ilgili içtihatlarda kötü muamele yasağının demokratik toplumların en temel değeri olduğunu vurgulamıştır. Terörizmle ya da organize suçla mücadele gibi en zor şartlarda dahi Sözleşme"nin güvenlik güçlerini mağdurların davranışlarından bağımsız olarak işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerden men ettiğini belirtmiştir. Sözleşme"nin 15. maddesinde ifade edilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi kötü muamele yasağının hiçbir istisnasına yer verilmediğini içtihatlarında da hatırlatmıştır (Selmouni/Fransa [BD], B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000, § 119).
26. Öte yandan bir muamele veya cezanın kötü muamele olduğunun söylenebilmesi için eylemin minimum ağırlık eşiğini aşması beklenir (Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 55; Erdoğan Yağız/Türkiye, B. No: 27473/02, 6/3/2007 §§ 35-37; Gafgen/Almanya [BD], B. No: 22978/05, 1/6/2010, §§ 88-90; Costello-Roberts/Birleşik Krallık, B. No: 13134/87, 25/3/1993 § 30). Değerlendirmeye alınacak bu unsurlara muamelenin amacı ve kastı ile ardındaki saik de eklenebilir (Aksoy/Türkiye, B. No: 21987/93, 18/12/1996, § 64; Eğmez/Kıbrıs, B. No: 30873/96, 21/12/2000, § 78; Krastanov/Bulgaristan, B. No: 50222/99, 30/9/2004, § 53). Ayrıca kötü muamelenin heyecanın ve duyguların yükseldiği bağlamda meydana gelip gelmediğinin tespiti de (Eğmez/Kıbrıs, § 53; Selmouni/Fransa, § 104) dikkate alınması gereken diğer faktörlerdir.
27. AİHM, Sözleşme"nin 3. maddesinin tartışılabilir ve makul şüphe uyandıran kötü muamele iddialarının etkin biçimde soruşturma yükümlülüğü getirdiğine dikkat çekmektedir (Labita/İtalya, § 131; Tepe/Türkiye, B. No: 31247/96, 21/12/2004, § 48). AİHM’in içtihadında tanımlanan etkinlik için minimum standartlar soruşturmanın bağımsız, tarafsız, kamu denetimine açık olmasını, yetkili makamların titizlikle ve süratli biçimde çalışmasını gerektirmektedir (Mammadov/Azerbaycan, B. No: 34445/04, 11/1/2007, § 73; Çelik ve İmret/Türkiye, B. No: 44093/98, 26/10/2004, § 55).
28. AİHM başvuruculara karşı fiziki güç kullanan kolluk görevlileri hakkında soruşturma izni verilmemesine ilişkin şikâyeti incelediği İşeri ve diğerleri/Türkiye (B. No: 29283/07, 9/10/2012, § 42) kararında 4483 sayılı Kanun"un 2. maddesi uyarınca soruşturma konusu fiilin soruşturma izni gereken bir suç olmadığına işaret edip daha önceki içtihatlarına da atıf yaparak idari makamlar tarafından yürütülen soruşturmanın bağımsız bir makam tarafından yürütülen bir soruşturma olarak değerlendirilemeyeceğini belirtmiştir (benzer yöndeki bir başka karar için bkz. Karahan/Türkiye, B. No: 11117/07, 25/3/2014, § 45).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Anayasa Mahkemesinin 20/10/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. İl Valisi Hakkında Yürütülen Soruşturma Sürecine İlişkin Bireysel Başvuru (2016/15227 Numaralı) Yönünden
1. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu, barışçıl toplantı yapma özgürlüğünün il valisinin talimatı doğrultusunda kolluk müdahalesiyle engellendiğini, ayrıca bu müdahale sırasında yaralandığını, vali hakkındaki şikâyetin işleme konulmamasına kararı verilmesi nedeniyle toplantı hakkının engellenmesinin etkili soruşturulmadığını, bu nedenle toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkı ile etkili başvuru hakkının yanı sıra kötü muamele yasağının da ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
31. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü"nün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereği bireysel başvurunun başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.
32. Bireysel başvurunun kabul edilebilirlik şartlarından birisi otuz günlük süre kuralıdır. Bireysel başvurunun süre koşuluna bağlanmasıyla hukuki belirlilik de sağlanmaktadır. Dolayısıyla dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesi -bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça- hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz (Remzi Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 27).
33. Kesin nitelikteki kararların öğrenilmesinden itibaren bireysel başvuru süresi başlar. Bu nitelikteki kararlara karşı kanun yoluna başvurulmasının bireysel başvuru süresine bir etkisi bulunmamaktadır (Nesin Kayserilioğlu, B. No: 2012/613, 13/6/2013, § 17).
34. Başvurucu, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının işleme koymama kararına karşı Danıştay nezdinde itirazda bulunmuş, Danıştay anılan karara karşı itiraz yolunun açık olmaması -bulunmadığı- gerekçesiyle başvurucunun itirazını incelemeksizin reddetmiştir. Bu durumda başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin olağan kanun yolunun Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kararıyla tamamlandığı anlaşılmaktadır.
35. Başvurucunun nihai nitelikteki işleme koymama kararını en geç Danıştaya itirazda bulunduğu tarih olan 14/4/2016 tarihinde öğrendiği kabul edilerek bu tarihten itibaren otuz günlük yasal süresi içinde bireysel başvuruda bulunmadığı tespit edilmiştir. Her ne kadar başvurucu aksini iddia etmiş ise de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının işleme koymama kararına karşı yasal olarak itiraz edilebilecek bir makam bulunmadığı dikkate alındığında başvurunun bu kısmının süresinde yapılmadığı değerlendirilmiştir.
36. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kolluk Görevlileri Hakkında Yürütülen Soruşturma Sürecine İlişkin Bireysel Başvuru (2016/21853 Numaralı) Yönünden
1. Başvurucunun İddiaları
37. Başvurucu; toplantıya müdahale esnasında gerekmediği hâlde basınçlı su kullanarak yaralanmasına neden olan polis memuru ile olay yerinde görevli diğer memur ve amirleri hakkında işkence suçundan şikâyette bulunduğunu, isnat edilen suç 4483 sayılı Kanun kapsamında kalmamasına rağmen soruşturma izni prosedürü başlatıldığı ve izin yokluğu nedeniyle sorumlular hakkında etkili soruşturma yapılmayarak kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
38. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevî varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
39. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Devletin temel amaç ve görevleri, … kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
40. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
41. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğünün usule ilişkin bir boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve karıştıkları olaylarda kamu görevlilerinin ya da kurumlarının kendi sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 110).
42. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu mümkün olmazsa bu madde sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25).
43. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114). Bu bağlamda soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak, özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 116).
44. Soruşturmaların yürütülmesinde bu açıdan önemli olan husus -sonuçta alınan kararın niteliğinin ne olduğunun önemi olmaksızın- özelde başvurucunun, genelde de toplumdaki diğer bireylerin hukukun üstünlüğüne olan bağlılığını sürdürmesi, hukuka aykırı eylemlerin hoş gösterildiği ya da bu tür eylemelere kayıtsız kalındığı görünümü verilmesinin engellenmesi açısından yeterli hız ve özenin gösterilip gösterilmediğinin ortaya konulmasıdır (Hüseyin Caruş, B. No: 2013/7812, 6/10/2015, § 86).
45. Kamu görevlilerinin görevlerini devlet adına ifa etmeleri ve görevlerinin ifası ile ortaya çıkan birtakım durumlarla bağlantılı olarak sık sık şikâyet edilme ve soruşturma tehdidi altında olma riski ile karşı karşıya olmaları nedeniyle haklarında adli soruşturma yürütülmesinin belirli bir makamın iznine bağlanması hukuk devletinde makul görülebilir. Nitekim Anayasa’nın 129. maddesinin altıncı fıkrasında, memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan dolayı ceza kovuşturması açılmasının -kanunla belirlenen istisnalar dışında- kanunun gösterdiği idari mercinin iznine bağlı olduğu hüküm altına alınmıştır (Hidayet Enmek ve Eyüpsabri Tinaş, B. No: 2013/7907, 21/4/2016 §§ 106, 107).
46. Soruşturma izni prosedürünün amacı kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri ileri sürülen suçlardan dolayı gereksiz ithamlarla karşılaşmamaları, bu şekilde her türlü endişeden uzak tutulmaları suretiyle kamu hizmetlerinin aksamaması için iddia olunan suçlar bakımından ceza soruşturmasına geçilmeden önce bir ön inceleme yapılmasıdır. Ön inceleme, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri iddia olunan bir suç konusunun soruşturulması kapsamında yetkili idari merciler tarafından gerçekleştirilen ve sonucunda idari veya adli yönden işlem yapılması için soruşturma açılmasına gerek olup olmadığı biçiminde bir karara varmak üzere yürütülen idari bir incelemedir. Bu incelemede isnat edilen suç konusu eylemin gerçekliği genel hatları ile kapsam ve niteliği, çerçevesi, delillerinin neler olduğu gibi hususlar araştırılır (Dilek Genç ve diğerleri [GK], B. No: 2014/3944, 1/2/2018, § 77).
47. Belirtmek gerekir ki bir olaya karıştığı ileri sürülen kişilerin hangi suçlardan soruşturmaya ve kovuşturmaya tabi tutulacaklarını belirleyecek olanlar, elbette olayı ilk elden inceleyen soruşturma ve yargılama makamlarıdır. Bireylere ait cezai sorumlulukların kapsamının belirlenmesine yönelik hukuki sorunların incelenmesi kural olarak Anayasa Mahkemesinin yetkisi kapsamında olmayıp suçluların tespiti ve cezalandırılması soruşturma makamları ile derece mahkemelerinin görev ve yetkisindedir (Sadıka Şeker, B. No: 2013/1948, 23/1/2014, § 49).
48. Ancak soruşturma iznine tabi olmayan suçlar bakımından izin yönteminin benimsenmesi nedeniyle şüpheli kamu görevlileri hakkında soruşturma yapılmaması veya soruşturmanın gereksiz uzaması faillerin eylemlerinin cezasız bırakılmasına yol açması ve sonuçta bu tür eylemlere müsamaha gösterildiği izlemini yaratması bakımından kötü muamele yasağının etkili soruşturma yükümlülüğü yönüyle ihlal edilmesi sonucunu doğurur (Erdal Sarıkaya, § 124).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
49. Başvurucu, katıldığı bir protesto gösterisinde kolluk görevlilerinin gösteriye müdahalesi sırasında basınçlı su kullanılması nedeniyle kulak zarının yırtılması suretiyle yaralandığını iddia ederek orantısız güç kullanan kolluk görevlilerinin işkence suçundan cezalandırılmasını talep etmiştir. Başvurucunun şikâyeti üzerine Başsavcılıkça soruşturma başlatılmış, kolluk görevlilerinin üzerine atılı eylemin görevi kötüye kullanma suçu oluşturduğu değerlendirilerek kimliklerinin belirlenmesi ve soruşturma yapılabilmesi için izin verilmesi idari makamlardan talep edilmiştir.
50. İdari makamca yapılan ön soruşturma sonrasında kolluk görevlileri hakkında ceza soruşturması yapılmasına izin verilmemiş, bu karara yapılan itiraz isnat edilen suçun soruşturulması için yeterli delil olmamasına dayanılarak reddedilmiştir. Nihayetinde kolluk görevlileri ve amirleri hakkında yapılan şikâyetin Başsavcılıkça soruşturma izni bulunmadığı gerekçesiyle incelenmemesine karar verilmiştir.
51. Anayasa Mahkemesinin kural olarak şikâyete konu eylemin soruşturma makamlarınca hukuki nitelendirilmesine müdahale etmesi düşünülemez ise de söz konusu nitelendirme nedeniyle kötü muamele şikâyetlerinin araştırılmaması Anayasa"nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı bakımından sorun oluşturur.
52. Kolluk görevlilerinin güç kullanımından kaynaklı kötü muamele şikâyetlerinin aslında 4483 sayılı Kanun"un 2. maddesinin son fıkrası kapsamında kalması nedeniyle 2/1/2003 tarihinden itibaren izne tabi olmayıp resen soruşturulması gerektiği Anayasa Mahkemesinin Erdal Sarıkaya (bkz. § 126) kararında değerlendirilmiştir. Bu itibarla somut olayda kolluk görevlilerinin orantısız güç kullanımı sonucu yaralandığını iddia eden başvurucunun şikâyetlerinin Başsavcılıkça hatalı olarak görevi kötüye kullanma şeklinde nitelendirilerek gerekmediği hâlde soruşturma izni prosedürü işletildiği, dolayısıyla kolluk görevlileri hakkında ceza soruşturması yapılmadığı gözlemlenmiştir.
53. Neticede kolluk görevlilerince gerçekleştirildiği iddia edilen yaralama eyleminin soruşturma makamlarınca resen ve derhâl hareket etme yükümlülüğüne aykırı hareket edilerek maddi gerçeğin araştırılması bakımından gereken özenin gösterilmediği anlaşılmıştır.
54. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
55. Yukarıda belirtilenler doğrultusunda soruşturma yapılmaması nedeniyle başvurucunun şikâyetine konu ettiği güç kullanımının gerçekleşme koşulları konusunda yeterli veri bulunmadığı nazara alındığında bu aşamada olguların gerçekliği konusunda kanaat oluşmadığından kötü muamele yasağının maddi boyutu itibarıyla bir inceleme yapılmasına olanak bulunmadığı değerlendirilmiştir.
C. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden
56. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
57. Başvurucu, ihlalin tespiti ile 20.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
58. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
59. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
60. İhlalin kovuşturmaya yer olmadığı ya da daimî arama kararı gibi bazı nedenlerle soruşturmanın sonlandırılmasından kaynaklandığı durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılması için kararın bir örneğinin ilgili Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden soruşturma yapılması sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden soruşturma yapılması kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili Cumhuriyet başsavcılığının yeniden soruşturma yapılması sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı Cumhuriyet başsavcılığının yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden soruşturma yapma kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (benzer yöndeki kararlar için bkz. Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
61. Başvuruda, kolluk güçleri tarafından orantısız güç kullanılması şikâyetine ilişkin olarak etkili soruşturma yapılmaması nedeniyle kötü muamele yasağının usul boyutuyla ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla ihlalin Başsavcılığın soruşturmasından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
62. Bu durumda kötü muamele yasağının usul boyutuna yönelik ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden soruşturma, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden soruşturma kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere ilgili Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
63. Öte yandan somut olayda kötü muamele yasağının ihlal edildiğinin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için kötü muamele yasağının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında taleple bağlı kalınarak başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
64. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 239,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.839,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. İl valisi hakkında yürütülen soruşturma sürecine ilişkin ihlal iddialarının (2016/15227 no.lu başvurunun) süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kolluk görevlileri hakkında yürütülen soruşturma sürecine ilişkin olarak kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın (2016/21853 no.lu başvurunun) KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa"nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutu itibarıyla İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
E. 239,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.839,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/10/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.