AYM 2018/16033 Başvuru Numaralı MEHMET ŞİMŞEK Başvurusuna İlişkin Karar

Abaküs Yazılım
Birinci Bölüm
Esas No: 2018/16033
Karar No: 2018/16033
Karar Tarihi: 20/10/2021

AYM 2018/16033 Başvuru Numaralı MEHMET ŞİMŞEK Başvurusuna İlişkin Karar

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MEHMET ŞİMŞEK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/16033)

 

Karar Tarihi: 20/10/2021

R.G. Tarih ve Sayı: 14/12/2021-31689

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Hilal YAZICI

Başvurucu

:

Mehmet ŞİMŞEK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, infaz kurumunda tutuklu olan başvurucuya babasının vefatı sonrası taziyeleri kabul etmesi için izin verilmemesi nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 15/5/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, tutuklu bulunduğu Çanakkale E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna (İnfaz Kurumu) Çanakkale Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) iletilmek üzere 26/1/2018 tarihinde sunduğu dilekçesinde 26/12/2017 tarihinde babasının vefatı sebebiyle iki gün ev izni talep etmiş, ölüm belgesini dilekçesine eklemiştir.

9. İnfaz Kurumu "...Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün 12.07.2013 gün ve 35211520.208.03/6711/0660 sayılı yazıları ile hükümlü tutukluların yakınlarının ölümü dolasıyla mazeret izni başlıklı yazıları ile, 5275 Sayılı Kanunun 94" üncü maddesinin 2" nci fıkrasının (a) bendinde ve 116"ncı maddesinin 2"nci fıkrasında belirtilen mazeret izninin hükümlü ve tutukluların yakınlarının birisinin ölümü halinde cenaze defnedilse dahi taziye için ölüm tarihinden itibaren üç (3) gün içerisinde mevzuatta sayılı şartlar gözetilerek verilmesinin uygun olacağı değerlendirilmektedir, dendiğinden..." görüşüyle başvurucunun dilekçesini aynı gün Başsavcılığa göndermiştir.

10. Başsavcılık 26/1/2018 tarihli yazısıyla, İnfaz Kurumunun görüşüne yer vererek ölüm tarihinden itibaren geçen süreyi gözönünde bulundurmuş ve başvurucunun talebinin uygun görülmediğinin başvurucuya tebliğ edilmesini İnfaz Kurumuna bildirmiştir.

11. Başsavcılığın söz konusu kararının tebliği üzerine başvurucu, Çanakkale İnfaz Hâkimliğine (İnfaz Hâkimliği) itirazda bulunmuştur. Başvurucu dilekçesinde; olağanüstü hâl (OHAL) koşulları içinde ailesi ile görüşünün sınırlı olduğunu, Bakanlık görüş yazısında belirtilen üç günlük sürenin esas alınarak izin talebinin reddedilmesinin uygun olmayacağını, ayrıca 2/1/2018 tarihinde İnfaz Kurumuna izin talebini içerir dilekçe verdiğini ancak ölüm belgesi sunmadığı için dilekçesinin işleme konulmadığını ifade ederek Başsavcılıkça verilen kararının kaldırılmasını ve izin talebinin kabul edilmesini istemiştir.

12. İnfaz Hâkimliği, Başsavcılık kararındaki değerlendirmelere ve ilgili mevzuata atfen başvurucunun babasının ölüm tarihinden itibaren geçen süreyi de dikkate alarak 8/2/2018 tarihli kararıyla itirazı reddetmiştir.

13. Başvurucunun Çanakkale 1. Ağır Ceza Mahkemesine yaptığı itiraz, İnfaz Hâkimliği kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesi ile 14/3/2018 tarihinde reddedilmiştir.

14. Nihai karar başvurucuya 17/4/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

15. Başvurucu 15/5/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

16. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 116. maddesinin 7/7/2013 tarihli ve 28700 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanan 6494 sayılı Kanun ile değişik (2), 24/1/2013 tarihli ve 6411 sayılı Kanun ile değişik (4) numaralı fıkraları şöyledir:

"İkinci derece dâhil kan veya kayın hısımlarından birinin ya da eşinin ölümü hâlinde, tutukluya, soruşturma evresinde soruşturmayı yapan Cumhuriyet savcısı, kovuşturma evresinde kovuşturmayı yürüten hâkim veya mahkeme tarafından, soruşturmanın veya kovuşturmanın selameti ve güvenlik bakımından sakınca oluşturmaması koşuluyla, dış güvenlik görevlisinin refakatinde yol süresi dışında iki güne kadar cenazeye katılması için izin verilebilir.

İkinci ve üçüncü fıkraya göre izin verilen tutuklunun, izin süresi içinde gece konaklaması gerektiği takdirde, kendi evi veya ikinci fıkrada belirtilen bir yakınının evinde, güvenli görülen başka bir yerde ya da gidilen yerde bulunan kapalı ceza infaz kurumunda kalmasına, güvenlik hususu değerlendirilmek ve gerekli güvenlik tedbirleri alınmak suretiyle, gidilen yerin valisi tarafından karar verilir. Yurt dışına çıkmasını gerektirmesi durumunda tutukluya, bu madde gereğince izin verilemez."

17. 28/6/2013 tarihli ve 28691 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Hükümlü ve Tutuklulara Yakınlarının Ölümü veya Hastalığı Nedeniyle Verilebilecek Mazeret İzinlerine Dair Yönetmelik’in (Yönetmelik) 4. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“(1) Bu Yönetmelikte geçen;

a) Dış güvenlik birimi: Mazeret izni verilen hükümlü veya tutuklunun bulunduğu ceza infaz kurumunun dış güvenliğinden sorumlu jandarma birimini,

b) Dış güvenlik görevlisi: Dış güvenlik biriminde görev yapan, hükümlü veya tutukluya izin süresince refakat eden jandarma görevlilerini,

...

İfade eder.”

18. Yönetmelik’in “Cenazeye katılma izni” kenar başlıklı 5. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm olanlar hariç, yüksek güvenlikli ceza infaz kurumlarında bulunanlar da dâhil olmak üzere, güvenlik bakımından sakınca oluşturmaması koşuluyla tehlikeli olmayan hükümlülere; ikinci derece dâhil kan veya kayın hısımlarından birinin ya da eşinin ölümü hâlinde, Cumhuriyet başsavcısının onayıyla yol süresi hariç iki güne kadar cenazeye katılması amacıyla izin verilebilir.”

19. Yönetmelik’in “Alınacak güvenlik tedbirleri” kenar başlıklı 9. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“(1) Hükümlü veya tutukluya refakat eden dış güvenlik yetkilisinin bilgi vermesi ve talebi hâlinde izne gidilen yerdeki kolluk birimleri tarafından cenaze merasiminin yapılacağı veya konaklanacak yerde ya da talep edilen başka bir yerde gerekli güvenlik tedbirleri alınır.

(2) Hükümlü veya tutuklu, izin süresince dış güvenlik görevlilerinin yakın nezareti altında bulundurulur.

(3) Konaklanacak yerin içi ve çevresi de dâhil olmak üzere izin süresince alınacak tüm güvenlik tedbirlerinin nitelik ve kapsamı, görevlendirilecek personelin sayısı ve giyeceği kıyafet ile gerektiğinde hükümlü veya tutukluya devamlı ya da geçici suretle kelepçe takılıp takılmayacağı, dış güvenlik yetkilisi tarafından şahsın işlediği suç türü, kişisel durumu, koşullu salıverilme tarihi ve mevcut güvenlik riskleri dikkate alınarak belirlenir.

…”

20. Yönetmelik’in “Konaklanan yerde güvenlik riski oluşması” kenar başlıklı 12. maddesi şöyledir:

“(1) Hükümlü veya tutuklunun konakladığı yerde kendisi ya da güvenlik görevlileri yönünden kontrolü mümkün olmayan güvenlik riski oluşması hâlinde, dış güvenlik yetkilisinin kararı ve sorumluluğunda şahıs en yakın ceza infaz kurumuna veya güvenli görülen başka bir yere konulur ve bu durum tutanağa bağlanarak derhâl valiliğe bildirilir.”

B. Uluslararası Hukuk

21. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı" kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:

“(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.

(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.”

22. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre hükümlü ve tutuklu olanlar, Sözleşme kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptir (Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), B. No: 74025/01, 6/10/2005, § 69).

23. AİHM, ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi güvenliğin ve düzenin korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda mahkûmların haklarına sınırlama getirilebileceğini kabul etmiştir. Ancak bu durumda dahi hükümlü ve tutukluların haklarına yönelik herhangi bir sınırlama makul ve ölçülü olmalıdır (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 5947/72..., 25/3/1983, §§ 99-105).

24. Hükümlü ve tutukluların temel haklarına yapılan müdahalelere gerekçe olarak gösterilebilecek makul nedenlerin somut olayın tüm koşulları çerçevesinde olaya özgü olgu ve bilgilerle gerekçelendirilmesi gerekmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, B. No: 13590/88, 25/3/1992, § 48). Ayrıca talebin mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılması gerekir (benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Giszczak/Polonya, B. No: 40195/08, 29/11/2011, §§ 38-39).

25. AİHM, hükümlü veya tutuklunun bir akrabasının cenazesine katılma yönündeki talebinin reddedilmesinin aile hayatına saygı hakkına müdahale teşkil ettiğini açık olarak belirtmiştir (Feldman/Ukrayna, B. No: 42921/09, 12/1/2012, § 32). AİHM bununla birlikte Sözleşme’nin 8. maddesinin hükümlü veya tutuklunun bir akrabasının cenazesine koşulsuz olarak her durumda katılması yönünde bir güvence içermediğini, tutukluluğun doğal bir sonucu olarak bireyin hakları ve özgürlükleri bakımından belirli sınırlar olduğunu ancak her sınırlamanın demokratik toplumun gereklerine uygun olması gerektiğini vurgulamıştır. AİHM’e göre devlet, tutukluların ebeveyninin cenazesine katılma talebini ancak zorlayıcı sebeplerin bulunması ve alternatif bir çözüm yolu da bulunamaması hâlinde reddedebilir (Feldman/Ukrayna, § 34).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

26. Anayasa Mahkemesinin 20/10/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

27. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılayacak gelirinin olmadığını belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.

28. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

29. Başvurucu, babasının vefatını öğrendiğinde İnfaz Kurumuna verdiği dilekçesinin ölüm belgesi sunmamış olması nedeniyle işleme konulmadığını, OHAL dönemi içinde ailesi ile sınırlı iletişim imkânları dahilinde ölüm belgesini temin ederek tekrar talepte bulunduğunu ancak bu talebinin Bakanlığın ilgili yazısı gerekçe gösterilerek reddedildiğini, böylece babasının cenazesine katılamadığını, daha sonra da talep ettiği izne olumlu cevap verilmemesi nedeniyle taziye görevini de yerine getiremeyerek ailesine, akrabalarına ve çevresine karşı derin bir mahcubiyet yaşadığını ifade etmiş; özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

30. Bakanlık görüşünde; olay tarihinde başvurucunun tutuklu olduğunun altı çizilerek 5275 sayılı Kanun"un 116. maddesi hükümlerinin uygulanması gerektiği, bu kapsamda başvurucunun cenaze sebebiyle dilediği tarihte izin almasının kabul edilemeyeceği, bu hükümlerde düzenlenen iznin ancak cenazeye katılma amacıyla kullanılabileceği değerlendirilmiştir. Bakanlık; AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararları ışığında müdahalenin kanuni dayanağı ve meşru amacının olduğunu, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun ve ölçülü olduğunu, kamu düzeni ve kamu yararı ile başvurucunun özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı arasında adil bir denge gözetildiğini, ilgili mercilerin kararlarının yeterli bir gerekçeye sahip olduğunu değerlendirmiştir. Bakanlık ayrıca müdahalenin OHAL dönemi içinde gerçekleştiğini ifade ederek incelemenin Anayasa"nın 15. maddesinde öngörülen koşullar çerçevesinde yapılması gerektiğini ifade etmiştir.

31. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında müdahalenin meşru gerekçelerinin olmadığını ve ilgili mevzuatın çok dar yorumlandığını, bu şekildeki bir yorumun orantısız sonuçlar doğurduğunu, OHAL koşulları içinde aile ile görüş yapabilme sıklığının gözönünde bulundurularak değerlendirme yapılması gerektiğini ifade etmiş; ihlal iddialarını tekrarlamıştır.

2. Değerlendirme

32. Anayasa’nın “Özel hayatın gizliliği” kenar başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz”

33. Anayasa’nın “Ailenin korunması ve çocuk hakları” kenar başlıklı 41. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.

Devlet, ailenin huzur ve refahı ... için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar."

34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özünü, kamu makamlarınca babasının taziye kabulüne katılmasına izin verilmemesi sonucu son görevini yerine getirememesi, ailesinin acısını paylaşamaması sebebiyle manevi ızdırap duyması oluşturmaktadır. Buna göre söz konusu şikâyet, Anayasa’nın 20. maddesinde düzenlenen özel hayata ve aile hayatına saygı hakkını ilgilendirmektedir (Beşir Doğan, B. No: 2013/2335, 15/12/2015, § 19; Ahmet Çilgin, B. No: 2014/18849, 11/1/2017, § 23: Abuzer Uzun, B. No: 2016/61250, 13/6/2019, § 26; Rasul Kocatürk [GK], B. No: 2016/8080, 26/12/2019, § 31).

35. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre Anayasa Mahkemesince açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını temellendiremediği, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).

36. Anayasa Mahkemesi Rasul Kocatürk kararında, cenaze töreni ve sonrasında taziye kabulünün özellikle kültürle ilişkisine işaret ederek ölümün insan hayatında karşılaşılan en acı olaylardan biri olduğunu, bu acıyı ölüm anından itibaren en yoğun derecede yaşayan ve desteğe en çok ihtiyaç duyanların aile bireyleri olduğunu, bu nedenle ölenin aile bireylerine taziye ziyaretinde bulunulmasının, aile bireylerinin de taziyeleri kabulünün kültürümüzde önemli bir yer tuttuğunu vurgulamıştır. Bu bağlamda kanun koyucunun bu insani düşünce ve kültürel olgulardan hareketle 5275 sayılı Kanun’da yakınlarının ölümü hâlinde hükümlüye mazeret izni verilmesini düzenlenmiş olduğunu, Kanun’daki izin süreleri gözetildiğinde kanun koyucunun iznin kapsamını sadece defin işlemi ile sınırlı tutmadığını, definden sonra yapılan taziye ziyaretlerini kabul etmeye ve aile bireylerinin bir arada kalarak birbirlerine destek olmalarına imkân tanımanın da amaçlandığının kabulü gerektiğini değerlendirmiştir. Buna göre cenazeye katılma talebinin taziye kabulüyle birlikte ele alınması gerekmektedir. Bu yorum aynı zamanda aile hayatına saygı hakkının gereklerine de uygun olacaktır (Rasul Kocatürk, § 61).

37. Bu durumda babasının vefatı üzerine taziyesine katılmak isteyen başvurucudan beklenen, en azından babasının vefatını öğrendiği tarihten itibaren izin alabilmek için makul bir süre içinde kamu kurumlarına ve yargı mercilerine bu talebin önemi ve aciliyetini ortaya koyacak şekilde başvuruda bulunmasıdır. Örneğin dilekçesinin işleme konulmadığı gün veya takip eden makul bir süre içinde ailesine mektup yazması ve ölüm belgesini istemesi veya İnfaz Kurumuna talebini tekrarlayan başka dilekçeler sunması, belgenin Kurum aracılığıyla teminini talep etmesi başvurucunun bu yöndeki iradesini ortaya koyabilmesi açısından önem teşkil etmektedir. Diğer taraftan başvurucunun bu yöndeki çabasını Anayasa Mahkemesi önünde delillendirmesi, en azından buna ilişkin somut açıklamalarda bulunması gerekmektedir.

38. Somut olayda başvurucu; babasının vefatı sonrasında taziye ve diğer yükümlülüklerini yerine getirmek istediğine ilişkin olarak yetkili mercilerden izin talebinde bulunduğunu ve izin verilmemesi üzerine ailesine, akrabalarına ve çevresine karşı duyduğu mahcubiyet ve elemden bahsederek özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetini dile getirmektedir. Başvurucu ayrıca 26/12/2017 tarihinde vefat eden babasının cenaze ve taziyesinde bulunabilmek için 2/1/2018 tarihinde İnfaz Kurumuna dilekçe verdiğini ancak dilekçesinin ölüm belgesi sunulmamış olması nedeniyle işleme konulmadığını iddia etmiştir.

39. Başvurucu; bireysel başvurusunda, babasının vefatını ne zaman öğrendiğine, vefat tarihi ile İnfaz Kurumuna verdiğini iddia ettiği dilekçesinin tarihi arasında geçen yaklaşık bir haftalık süreye ilişkin olarak bu gecikmenin sebep ya da mazeretlerini ortaya koyacak herhangi bir açıklama yapmamıştır. Ayrıca İnfaz Kurumuna babasının vefatından yaklaşık bir hafta sonra verdiği ve işleme konulmadığını iddia ettiği dilekçesinin aslı veya örneğini ya da bu dilekçenin verilmiş olduğunu ortaya koyacak bir bilgiyi de Anayasa Mahkemesine ibraz etmemiştir.

40. Bunun yanında başvurucunun bireysel başvuru dilekçesinde -her ne kadar OHALsüreci içinde ailesi ile iletişiminin sınırlı olduğunu ifade etmişse de- babasının ölüm belgesini makul bir sürede temin etmek amacıyla ailesi ile haberleşmeye çalışıp çalışmadığına veya haberleşmeye çalışmış olmakla birlikte ölüm belgesinin makul kabul edilebilecek bir sürede temin etmek amacıyla çaba gösterdiğine ilişkin ikna edici mahiyette bir açıklamada bulunmadığı ve bu çabayı gösterdiğine yönelik bilgi ve belge sunma yükümlülüğünü yerine getirmediği anlaşılmıştır.

41. Başvurucunun kayıtlara geçmiş ilk izin talebi dilekçesi, ölüm belgesi ile birlikte 26/1/2018 tarihinde Başsavcılığa sunduğu dilekçedir. Başvurucu bu dilekçesinde de İnfaz Kurumuna 2/1/2018 tarihinde izin talebini yönelttiğine ancak ölüm belgesini sunmadığı gerekçesi ile dilekçesinin işleme konulmadığını belgeyi temin edebilmek için belli bir sürenin geçtiğine veya babasının vefatını öğrendiği tarihe ilişkin herhangi bir açıklamada bulunmamıştır. Başvurucu, bu tür açıklamalarını Başsavcılığın kararına karşı İnfaz Hâkimliğine yaptığı itirazda dile getirmiş ve mazereti ya da iddiasını herhangi somut bir temele oturtmamıştır.

42. Gerek Başsavcılık gerekse İnfaz Hâkimliği kararlarında başvurucunun talebinin reddedilmesinin temel nedeni başvurucunun babasının vefatı ile başvurucunun izin talebinde bulunduğu tarih arasında geçen sürenin makul karşılanamayacak bir süre olmasıdır. Başvurucu, babasının vefat tarihinden itibaren bir hafta sonra İnfaz Kurumuna verdiğini iddia ettiği ilk dilekçeden yirmi dört gün sonra Başsavcılığa izin talebini yöneltmiştir. Buna karşın başvurucu gerek derece mahkemeleri önünde gerekse Anayasa Mahkemesine taşıdığı şikâyetinde neden makul bir süre içinde talepte bulunmamış ya da bulunamamış olduğuna ilişkin somut ve özenli açıklamalarda bulunmamış; bu yönde titiz bir tutum içinde olmamıştır. Oysa başvurucunun bireysel başvuru formunda mağduriyetini gösteren açıklamalarla birlikte mağduriyetine dayanak olarak ileri sürdüğü hususları delillendirmesi gerekmektedir.

43. Sonuç olarak başvurucunun özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiası kapsamında hem idare ve derece mahkemeleri önünde hem de Anayasa Mahkemesi önünde şikâyetini ortaya koyması noktasındaki tutumu ile idare ve yargı mercilerinintaziyeyekatılmatalebininmakulbirsüreiçindedilegetirilmediğine ilişkin değerlendirmesi dikkate alındığında başvurucunun özel hayata ve aile hayatına saygı hakkına ilişkin olarak anayasal güvencelerin harekete geçirilmesini gerektirecek ölçüde açık ve görünür bir ihlalin olmadığı kanaatine varılmıştır.

44. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 20/10/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Hemen Ara