AYM 2017/18189 Başvuru Numaralı BEYCAN TAŞKIRAN Başvurusuna İlişkin Karar

Abaküs Yazılım
İkinci Bölüm
Esas No: 2017/18189
Karar No: 2017/18189
Karar Tarihi: 16/11/2021

AYM 2017/18189 Başvuru Numaralı BEYCAN TAŞKIRAN Başvurusuna İlişkin Karar

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

BEYCAN TAŞKIRAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/18189)

 

Karar Tarihi: 16/11/2021

R.G. Tarih ve Sayı: 18/1/2022-31723

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI

Başvurucu

:

Beycan TAŞKIRAN

Vekili

:

Av. Sezin UÇAR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, toplumsal bir olaya kolluk görevlilerinin müdahalesi neticesinde yaralanma meydana gelmesiyle ilgili şikâyetin etkili soruşturulmaması nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 17/3/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler doğrultusunda tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. 1976 doğumlu olan başvurucu, olay tarihinde İstanbul"da yaşamaktadır.

10. Başvurucu, ülke genelinde gerçekleşen ve Gezi Parkı eylemleri olarak bilinen gösterilerin 15/6/2013-16/6/2013 tarihlerinde İstanbul"da düzenlenen kısmına Taksim Dayanışması oluşumu kapsamında katılmıştır (Başvurucu, şikâyet dilekçesinde olay tarihini 16/6/2013 olarak belirtmiş; daha sonra alınan ifadesinde 15/6/2013 tarihinde yaralandığını dile getirmiştir. Aynı gün hastaneye gittiğini beyan eden başvurucu hakkında düzenlenen ilk sağlık raporu 16/6/2013 tarihli olup soruşturma makamlarınca başvurucunun 15/6/2013 tarihinde yaralandığı kabul edilmiştir.).

11. Adı geçen oluşumun İstanbul Baro Başkanlığı önünde saat 10.00"da düzenleyeceği basın açıklamasına katılmak üzere Baro binasına ulaşmaya çalışırken kolluk görevlilerinin müdahalesiyle karşılaştığını dile getiren başvurucunun anlatımına göre saat 12.00 gibi müdahalenin yoğunlaşması nedeniyle ara sokaklara yönelmiş, sokakların birinde yalnız başına olduğu bir esnada toplumsal olaylara müdahale aracı (TOMA) içindeki bir kolluk görevlisi 30-50 metre yaklaşarak doğrudan hedef almak suretiyle kendisine basınçlı su sıkmıştır. TOMA"ya sırtı dönük olduğu için basınçlı suyun etkisiyle yere düşerek yaralanmış, oradaki başka göstericilerin yardımıyla yürüyerek olay yerinden uzaklaşmış ve bir arkadaşının evine sığınmıştır. Daha sonra sağlık durumunun iyi olmadığını düşünerek hastaneye (Ok Meydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesine) başvurmuş, olay nedeniyle gözaltına alınmış, bu süreçte ağrılarının geçmediğini ifade ederek basınçlı su müdahalesi nedeniyle kaburgalarının kırıldığını iddia etmiştir.

12. Başvurucu hakkında Ok Meydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servisi tarafından düzenlenen 16/6/2013 tarihli rapor şöyledir:

"Yoğun gaz distasyonu nedeniyle değerlendirme suboptimaldir. batın içi serbet sıvı izlenmedi. Abdominal solid organlarda acil postravmatik sonopatoloji izlenmedi."

13. Türkiye İnsan Hakları Kurumu tarafından Ekim 2014 tarihinde yayımlanan Gezi Parkı olayları raporuna göre kısaca (detaylı bilgi için bkz. Özge Özgürengin, B. No: 2014/5218, 19/4/2018, §10) Gezi Parkı eylemleri/olayları;

- İstanbul Taksim Meydanı’nda bulunan Gezi Parkı’nda yapılmak istenen çevre ve imar düzenlemelerine engel olmak için 27/5/2013 tarihinde iş makinelerinin Gezi Parkı"na girmesiyle başlamış, haziran ve temmuz aylarında yoğunlaşarak Türkiye’nin birçok iline yayılmış toplantı ve gösteri yürüyüşleridir.

- İçişleri Bakanlığı verilerine göre 28/5/2013 ile 6/9/2013 tarihleri arasında 80 ilde bu kapsamda 5.532 eylem/etkinlik gerçekleştirilmiştir.

- Türk Tabipleri Birliği verilerine göre kamu hastanelerine, özel hastanelere ve tıp merkezlerine, olayların yaşandığı alanlarda kurulan revirlere toplam 8.163 kişi yaralı olarak başvurmuştur.

14. Başvurucu 16/12/2013 tarihinde kendisini yaralayan kolluk görevlileri hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) şikâyette bulunmuştur.

15. Başsavcılık tarafından başvurucunun şikâyetine ilişkin olay yeri görüntüleri, kolluk görevlilerinin açık kimlik bilgileri, olaya ilişkin tutanak, sağlık raporları ilgili kolluk birimlerinden ve hastanelerden 2014 ile 2016 yılları arasında yazışma yapılarak istenmiştir.

16. Ayrıca başvurucu hakkında alınan sağlık raporla ilgili hastanelerden temin edilerek İstanbul Adli Tıp Şube Müdürlüğünden rapor düzenlenmesi talep edilmiştir. Adli Tıp Şube Müdürlüğü tarafından düzenlenen 31/3/2014 tarihli raporda; başvurucuda ince raller (çıtırtı benzeri ses) saptandığı bildirildiğinden bunların gaza maruz kalma neticesinde oluşup oluşmayacağı hususunda Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulundan görüş alınmasının uygun olduğu belirtilmiştir. Ayrıca raporda, dayanak alınan Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesinin isimsiz, tarihsiz ve sayısız sağlık raporuna atıf yapılmış olup atıf yapıldığı şekliyle ilgili kısım şöyledir:

"Darp nedeniyle yaralandığı ifade edilen kişi hakkında düzenlenmiş Okmeydanı E.A. Hastanesinin isimsiz, tarihsiz ve sayısız raporunda; Göğüs kafesinde ağrı olduğu, görünürde şişlik ve kızarıklık olmadığı, kostalarda hassasiyet tariflediği, genel cerrahi muayenesinde, PA akciğer grafisi ve batın USG de özellik saptanmadığı, takip amacıyla müşahadeye alındığı, bilateral alt ve orta zonlarda solunum seslerinin doğal olduğu, sağ üst zonlarda ince raller mevcut olduğu, ortopedi muayenesinde, acil osseöz patoloji saptanmadığı kayıtlı bildirilmekle..."

17. 18/2/2016 tarihinde başvurucunun şikâyet ve delillerinin tespiti amacıyla Başsavcılıkça ifadesi alınmıştır. Başvurucu ifadesinde özetle TOMA vasıtasıyla sıkılan basınçlı su nedeniyle yaralandığını, bu yaralanmaya bağlı olarak önce durumun teşhis edilemediğini, daha sonra tüberküloz teşhisi konulduğunu, en son aşamada tüberküloz olmadığının ancak kaburgalarında kırık olduğunun tespit edildiğini, mevcut kırığın olay nedeniyle oluştuğunu, kendisini yaralayan polis memurundan şikâyetçi olduğunu, olaya ilişkin görüntü kaydının kendisinde bulunmadığını ancak tanıklarının isimlerini daha sonra Başsavcılığa ibraz edeceğini beyan etmiştir.

18. Başsavcılıkça temin edilen sağlık raporları Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kuruluna (Adli Tıp Kurumu) gönderilmiş ve başvurucunun yaralanmasının niteliğiyle ilgili görüş sorulmuştur. Adli Tıp Kurumu tarafındanönceki sağlık raporlarına atıf yapılarak düzenlenen 3/8/2016 tarihli raporun ilgili kısmı şöyledir:

"1. Merkez Adli Tip Şube Müdürlüğü’nün 18/06/2013 tarih 2142 nolu raporunda, Evinde gözaltına alındığını, alınırken veya oradan getirilirken kötü muameleye maruz kalmadığını ifade etti. Sol skapular alt ucu üzerinde 1 hafta önce olduğunu ifade ettiği 3x2 cm lik krutlu mor renkli yara tespit edildiği, vücudun görülen bölgelerinde yeni oluşmuş harici travmatik lezyon veya darp cebir izine rastlanmadığını bildirir rapordur“ şeklinde kayıtlı olduğu,

2. Haseki Eğitim Araştırma Hastanesi’nin 19/06/2013 tarihli Genel Adli Muayene raporunda Sağ taraf göğüs kafesinde ağrı tariflenen şahsın görünürde şişlik kızarıklığı yoktur. Sol skapular bölgede eski skarı bulunmaktadır. Şahıs kostalarda hassasiyet tariflediğinden ortopediye yönlendirildi. İntaniye Notunda: Hasta görüldü. Ocaktan beri 2-3 kg kaybı olduğunu, gece terlemeleri olduğunu ifade ediyor. FM’de sağ akciğer üst lobda yaygın krepitan raller mevcut. PA AC’de sağ üst lobda yaygın infiltrasyonlar mevcut. Ateş: 36,2 WBC:7600 ön tanı tbc? Pnömoni? Ortopedi: GD iyi şuur açık koopere oryante FM’de sağ skapulada ağrı mevcut ROM açık, grafilerde osse patoloki yoktur. Genel Cerrahi: Bilateral solunum sesleri orta alt zonlarda doğal üst zonlarda ince raller mevcut, PA AC’de hemotoraks pnömotoraks saptanmadı. Kot fraktürü saptanmadı, acil cerrahi patoloji saptanmadı.” şeklinde kayıtlı olduğu,

3. İstanul Adli Tıp Şube Müdürlüğü’nün 20/06/2013 tarih 2013/14211 sayılı raporunda, zorla kelepçelediklerini, kelepçeleme sırasında çok sıktıklarını, hakaret ettiklerini, zorla tükürük örneği aldıklarını, tükürük örneği almaya götürülürken yerlerde sürüklediklerini ifade ettiği, kişide belinde orta alt kısımda 3x3.5 cmlik abrazyon, sol dirsekte 0,5x0,5 cmlik abrazyon, her iki el bileğinde kelepçe izleri tespit edildiği. Yumuşak doku yaralanmasının, kişinin yaşamını tehliye sokan bir duurm olmadığı, kişi üzerindeki etkisinin basit tıbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğu şeklinde kayıtlı olduğu,

4. Haseki Eğitim Ve Araştırma Hastanesi’nin 11/07/2013 istem kabul tarihli Dorsolomber grafi raporunda "Osseos travmatik lezyon izlenmedi. Akciğer GRF: Sağ AC üst orta zonda sekel fibrotik opasiteler ve eşlik eden yaygın asiner infiltrasyon ile uyumlu nodüler opasiteler izlenmektedir." Şeklinde kayıtlı olduğu

5. Dosya içerisinde mevcut olan girafilerin incelenmesinde "12/01/2016 tarihli PA AC grafisinde sağ 10. Kotta kırık sekeli" tespit edildiği

S O N U Ç

Kurulumuzun 19 Haziran 2015 tarih 3780 karar nolu müzekkeresinde olay tarihi ve sonrası çekilmiş grafilerin asıllarının ya da cd kopyalarının digital haliyle (DICOM formatında) temin edilerek gönderilmesi gerektiği belirtilmiş olup dosya ekinde olay tarihli grafilerin tespit edilmediği, dosya ile birlikte gönderilen 12/01/2016 tarihli PA AC filminde kotlarda kırık sekeli olduğu tespit edildiği ancak olay tarihi ile grafinin çekilme süresi arasındaki zaman farkı dikkat alındığında tespit edilen kırığın kişinin iddia ettiği gibi olay sırasında meydana gelmiş travmalara mı bağlı yoksa kişinin daha sonrasında maruz kaldığı bir travma neticesinde olup olmadığının tıbben bilinemeyeceği; olay sonrası tedavi gördüğü hastanelere ait tıbbi belgelerde herhangi bir kırık tarif edilmediği dikkate alındığında,

Kişinin olaya bağlı yaralanmasının

1. Kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum OLMADIĞI,

2. Kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte OLDUĞU,

3. Ek tıbbi belge veya grafi temini halinde yeniden değerlendirme yapılabileceği..."

19. Başvurucunun şikâyet konusu yaptığı olaylara ilişkin görüntülerin CD şeklinde Başsavcılığa gönderildiği, ilgili kolluk merkeziyle yapılan yazışmada belirtilmiştir. Başsavcılık bilirkişi vasıtasıyla gönderilen görüntüleri incelemiştir. Bilirkişi tarafından düzenlenen 5/1/2017 tarihli raporda; 47 dakika 11 saniye olan video saatinde 16/6/2013 olarak görünen tarihte İstiklal Caddesi üzerinde yaklaşık 500-1.000 kişilik bir grubun elinde flamalar olduğu, polislerin "Lütfen dağılın, aksi hâlde müdahale edilecektir." şeklinde defalarca anons yaptığı ancak grubun dağılmamakta ısrar ettiği, insan kalabalığının İstiklal Caddesi"ni kapattığının görüldüğü, bir kısmının yüzünün kapalı olduğu, slogan attıklarının duyulduğu, yerlerde bulunan parke taşlarının sökülmüş olduğu, çöp kovalarının, aydınlatma direklerinin, polis barikatlarının vb. birçok malzemenin cadde ortasına yığıldığı, araç ve insan geçişinin engellendiği, işyerlerinin kapalı olup, camlarının ve kapılarının kırıldığı, gruptan bazılarının sapanla taş vb. cisimler attığı, çevrenin büyük oranda zarar gördüğü, iş makinelerinin bu barikatları temizlemek için çalıştığı, emniyet görevlilerinin kalabalık gruba gaz bombası attığı, 6397-63519 plakalı TOMA"ların su sıkarak müdahale ettiği, kalabalık grubun ara sokaklara, Kasımpaşa ve çevre semtlere doğru kaçtığı, yaşanan olayların ara sokaklarda da devam ettiği, göstericilerin eylemlerinin şiddet içeren görüntülerden olduğu, göstericilerin emniyet görevlilerine cisimler attığı, trafik akışının ve caddelerden geçişin mümkün olmadığı, çevrenin büyük oranda zarar gördüğü, vatandaşların bu eylemler sırasında normal günlük yaşantısını devam ettiremediği, görüntülerde müştekinin nasıl yaralandığına dair bir görüntü olmadığı, grubun çok kalabalık olması sebebiyle grupta kimin nasıl yaralandığının tespitinin mümkün olamayacağı belirtilmiştir.

20. Başsavcılık toplanan deliller neticesinde 9/1/2017 tarihinde şüpheli polis memurları hakkında zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suçu bakımından kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar vermiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:

"2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunun 24. maddesi, toplantı veya gösteri yürüyüşlerinin Kanuna aykırı olarak başlaması hallerinde güvenlik kuvvetleri mensuplarına topluluğa dağılmaları, aksi halde zor kullanılarak dağıtılacakları ihtarında bulunma ve topluluk dağılmazsa zor kullanma yetkisi vermektedir. Bunun yanında 2559 S.Y. m. 16 uyarınca görevlerini yaparken direnişle karşılaşmaları halinde Polisin bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkisi bulunmaktadır.

Yapılan soruşturma sonunda;

1-Müştekinin katıldığı gösterinin yasal olmaması ve barışçıl nitelik taşımaması,

2-Polis memurları açısından zor kullanma şartlarının oluşması,

3-Müştekideki yaranın alınan Adli Tıp Kurumu raporuna göre basit tıbbi tedavi ile giderilebilir nitelikte olması,

Ve tüm soruşturma evrakı birlikte değerlendirildiğinde müştekinin soyut iddiası dışında bilirkişi raporunda plaka bilgilerine yer verilen Tomaları kullanan Polis memurlarının ve müdahalede bulunan diğer Polis memurlarının zor kullanma yetkisindeki sınırı aştıklarına ilişkin haklarında kamu davası açmak için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilmediği anlaşılmıştır.

Bu nedenle;

KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA..."

21. Başvurucunun Başsavcılık kararına itirazı, İstanbul 13. Sulh Ceza Hâkimliğinin 6/2/2017 tarihli kararıyla Başsavcılık kararının ve dayandığı gerekçelerin soruşturmanın kapsamına, usul ve kanuna uygun olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir. Anılan ret kararı başvurucuya 15/2/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.

22. Başvurucu 17/3/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

23. Kolluk görevlilerinin güç kullanımıyla ilgili ulusal mevzuat için bkz. Özlem Kır, B. No: 2014/5097, 28/9/2016, §§ 22-30.

B. Uluslararası Hukuk

24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) 3. maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların en temel değeri olduğunu vurgulamıştır. Terörizmle ya da organize suçla mücadele gibi en zor şartlarda dahi Sözleşme"nin güvenlik güçlerini mağdurların davranışlarından bağımsız olarak işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerden men ettiğini belirtmiştir. Sözleşme"nin 15. maddesinde ifade edilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi kötü muamele yasağının hiçbir istisnasına yer verilmediğini içtihatlarında hatırlatmıştır (Selmouni/Fransa [BD], B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000, § 119).

25. Öte yandan bir muamele veya cezanın kötü muamele olduğunun söylenebilmesi için eylemin minimum ağırlık eşiğini aşması beklenir (Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 55; Erdoğan Yağız/Türkiye, B. No: 27473/02, 6/3/2007 §§ 35-37; Gafgen/Almanya [BD], B. No: 22978/05, 1/6/2010, §§ 88-90; Costello-Roberts/Birleşik Krallık, B. No: 13134/87, 25/3/1993, § 30).

26. AİHM, Sözleşme"nin 3. maddesinin tartışılabilir ve makul şüphe uyandıran kötü muamele iddialarının etkin biçimde soruşturma yükümlülüğü getirdiğine dikkat çekmektedir (Labita/İtalya, § 131; Tepe/Türkiye, B. No: 31247/96, 21/12/2004, § 48). AİHM’in içtihadında tanımlanan etkinlik için minimum standartlar soruşturmanın bağımsız, tarafsız, kamu denetimine açık olmasını, yetkili makamların titizlikle ve süratli biçimde çalışmasını gerektirmektedir (Mammadov/Azerbaycan, B. No: 34445/04, 11/1/2007, § 73; Çelik ve İmret/Türkiye, B. No: 44093/98, 26/10/2004, § 55).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

27. Anayasa Mahkemesinin 16/11/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

28. Başvurucu, Gezi Parkı eylemleri esnasında hedef alınmak suretiyle TOMA"dan sıkılan basınçlı su nedeniyle yere düştüğünü ve kaburgalarının kırılmasıyla yaralandığını, olay yerinde iki TOMA olduğunu, sağlık raporlarının usulüne uygun düzenlenmediğini, olaya ilişkin soruşturmanın özenli yapılmadığını, itiraz merciinin ret kararında gerekçe bulunmadığını, bu nedenlerle adil yargılanma hakkı, etkili başvuru hakkı, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

29. Bakanlık görüşünde; başvurucunun olay tarihinden yaklaşık altı ay sonra sorumluların tespiti açısından Başsavcılığa şikâyette bulunduğu ve yine yaklaşık on beş ay sonra Gezi Parkı olayları sırasında yaralandığından bahisle İdare Mahkemesinde tam yargı davası açtığı, soruşturma kapsamında Cumhuriyet savcısının delilleri toplamak için birçok defa müzekkere yazdığı, soruşturma sürecinde hareketsiz bir dönem olmadığı, bu itibarla Cumhuriyet savcısının başvurucunun iddialarını karşılamak için gerekli özeni ve çabayı gösterip detaylı araştırma yaptığı, etkili bir soruşturma yürütülmesi için kendisinden beklenen özeni gösterdiği, Başsavcılık kararından ayrılmayı gerektiren bir durum olmadığı, yine İdare Mahkemesince verilen ret kararının başvurucu tarafından temyiz edilmemesi nedeniyle başvuruda başvuru yollarının usulüne uygun tüketilmediği ifade edilmiştir.

30. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formunda dile getirdiği hususları yinelemiş; kendisinin kolluk müdahalesi sırasında kullanılan tazyikli su ve gaz bombası sonucu yaralandığını belirtmiştir.

B. Değerlendirme

31. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevî varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

...

Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”

32. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Devletin temel amaç ve görevleri, … kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."

33. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).Başvurucunun adil yargılanma ve etkili başvuru haklarına yönelik olarak ileri sürdüğü ihlal iddialarının kötü muamele yasağının usul yükümlülüğü çerçevesinde incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Diğer taraftan toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ihlal edildiğini ileri süren başvurucunun bu açıdan sadece hakkın ihlal edildiğini belirtmekle yetindiği, ayrıca bir açıklama yapmadığı gibi kendisine yapılan müdahalenin tam olarak tespit edilemediği, müdahale öncesi davranışlarının bilinmediği, kendisinin de bu hususta delil sunmadığı nazara alınarak bu hak yönünden inceleme yapılmamıştır.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

34. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

35. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmış; üçüncü fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80).

36. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 81).

37. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğünün usule ilişkin bir boyutu da bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve karıştıkları olaylarda kamu görevlilerinin ya da kurumlarının kendi sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri,§ 110).

38. Bununla birlikte her kötü muamele iddiasının Anayasa"nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının getirdiği korumadan ve Anayasa"nın 5. maddesiyle birlikte devlete yüklediği pozitif yükümlülüklerden yararlanması beklenemez. Bu bağlamda kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için soyut iddiaya dayanan şüphe ötesinde makul kanıtların varlığı gerekir. Bu kapsamdaki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilmemiş birtakım karinelerden oluşabilir. Bu bağlamda kanıtlar değerlendirilirken ilgililerin süreçteki tutumları da dikkate alınmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 95).

39. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu mümkün olmazsa bu madde sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, § 25).

40. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114). Bu bağlamda soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak, özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 116).

41. Soruşturmaların yürütülmesinde bu açıdan önemli olan husus -sonuçta alınan kararın niteliğinin ne olduğunun önemi olmaksızın- özelde başvurucunun, genelde de toplumdaki diğer bireylerin hukukun üstünlüğüne olan bağlılığını sürdürmesi, hukuka aykırı eylemlerin hoş gösterildiği ya da bu tür eylemelere kayıtsız kalındığı görünümü verilmesinin engellenmesi açısından yeterli hız ve özenin gösterilip gösterilmediğinin ortaya konulmasıdır (Hüseyin Caruş, B. No: 2013/7812, 6/10/2015, § 86).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

42. Başvurucu; Gezi Parkı protestoları kapsamında katılmak istediği basın toplantısının yapılacağı binanın önünde kolluk görevlilerinin müdahalesiyle karşılaştığını, daha sonra bir ara sokakta olan TOMA"daki kolluk görevlisinin kendisini hedef alarak basınçlı su sıkması neticesinde yere düşerek yaralandığını iddia ederek bu kolluk görevlisi hakkında olaydan altı ay sonra şikâyette bulunmuştur.

43. Başsavcılıkça başvurucunun şikâyeti üzerine derhâl soruşturma başlatılmış, başvurucu hakkında düzenlenen sağlık raporları temin edilerek başvurucunun yaralanmasının niteliğinin belirlenmesi amacıyla Adli Tıp Kurumundan görüş sorulmuştur. Adli Tıp Kurumu, olayın akabinde düzenlenen sağlık raporunda sadece başvurucunun göğüs bölgesinde hassasiyet bulunduğunu, sonraki günlerde düzenlenen raporlarda da iddia edildiği gibi kaburga kırığı tespit edilmediğini, buna karşın olaydan üç yıl sonra düzenlenen raporda tespit edilen kırığın olay nedeniyle oluşup oluşmadığının belirlenemeyeceğini belirterek başvurucunun olay nedeniyle yaralanmasının basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olduğunu ifade etmiştir.

44. Buna göre başvurucunun iddiasının aksine 2016 yılında başvurucuda tespit edilen kırığın olay nedeniyle oluştuğunu tespit etmek mümkün görünmemektedir. Aradan geçen zamanın uzunluğu dikkate alındığında bu sürede söz konusu kırığın tespit edilmemiş olması olağan değildir. Kaldı ki olay nedeniyle gözaltına alınan başvurucunun gözaltı süresince de muayene edilerek hakkında rapor düzenlendiği ve bu raporlarda da kırık olduğuna veya en azından kırık şüphesi bulunduğuna yönelik tespit yapılmadığı görülmektedir. Bu durumda başvurucunun gösteri sırasında kaburgaları kırılacak ölçüde müdahaleye maruz kaldığı iddiası eldeki veriler bakımından kabul edilebilir değildir.

45. Diğer taraftan başvurucu, olay tarihi hususunda çelişkili ifadelerde bulunmuştur. Öncelikle 16/6/2013 tarihi olarak belirttiği olay gününü daha sonraki ifadesinde değiştirerek 15/6/2013 olarak düzeltmiştir. Ancak olaydan sonra Okmeydanı Hastanesine başvurduğunu beyan eden başvurucunun hakkında düzenlenen sağlık raporu 16/6/2013 tarihlidir. Başsavcılık, değişen beyanı doğrultusunda başvurucunun 15/6/2013 tarihinde yaralandığını kabul etmiştir.

46. Ülke genelinde gerçekleşen Gezi Parkı eylemleri zaman zaman şiddete evrilmiş, bu husus tutanaklara ve kamera görüntülerine yansımıştır. Başvurucuya yapılan müdahaleye ilişkin görüntüler Başsavcılıkça temin edilememiştir. Başvurucu da yaralanma anına ilişkin kendisinde görüntü bulunmadığını ifade etmiştir. Dolayısıyla başvurucuya yapılan müdahalenin şekli veya ağırlığı, müdahale öncesi başvurucunun davranışları veya müdahale sonrasındaki olaylar açık değildir.

47. Bununla birlikte uzman bilirkişi, başvurucunun da aralarında olduğunu iddia ettiği kalabalık gruplara yapılan müdahalelerle ilgili görüntüleri izlemiş, eylemlerin şiddet olaylarına evrildiğini gözlemlemiştir. Daha sonra olay yerinde görevli iki TOMA içindeki kolluk personelinin şiddete evrilen grupları dağıtmak amacıyla basınçlı su sıkarak gösterilere müdahale ettiği tespit edilmiştir.

48. Başsavcılık, kolluğun bu müdahalesini gerekli ve orantılı bulmuş; başvurucunun yaralanması nedeniyle kolluk görevlileri hakkında kovuşturma yapılmamasına karar vermiştir. Başvuruya yansıdığı kadarıyla Başsavcılığın ulaştığı sonuçtan farklı bir değerlendirme yapılmasını gerektiren bir olgu tespit edilmemiştir. Dolayısıyla olaydan altı ay sonra yapılan şikâyetle ilgili olarak Başsavcılığın özen ve süratle hareket edip maddi gerçeğe ulaşma çabası içinde olduğu, elde edilen delillerin nesnel analizi sonucu bir karara vardığı değerlendirilmiştir.

49. Ayrıca başvurucu her ne kadar etkili soruşturma yapılmadığını ileri sürmekteyse de toplanması gerektiği hâlde Başsavcılıkça toplanmayan belirli, somut bir delilden bahsetmemektedir. Hangi delilin şikâyet konusu olayı aydınlatıcı niteliği olup olmadığı hususunda soruşturma makamlarının tam takdir yetkilerinin bulunmasının yanı sıra şikâyetçiler tarafından ancak somut olarak bildirilen delillerin toplanması hususundaki beklentileri meşru kabul edilebilecektir.İfadesi sırasında tanıklarını daha sonra Başsavcılığa bildireceğini beyan eden başvurucunun sonraki aşamada herhangi bir tanık ismi bildirmediği Başsavcılıkça tespit edilmiştir. Dolayısıyla başvuru konusu olayda, gerektiği hâlde Başsavcılıkça toplanmayan herhangi bir delilin varlığı başvurucu tarafından ortaya konulamamıştır.

50. Bir diğer husus, şüpheli kolluk görevlilerinin kimlik bilgilerinin tespit edilerek savunmalarının alınmaması meselesidir. Başvurucu, şüpheli polislerin belirlenmemesi nedeniyle soruşturmanın özenli yapılmadığını iddia etmiştir. Şüphelilerin soruşturmaya dâhil edilerek savunmalarının alınması bir usul yükümlülüğü ise de daha önce ifade edildiği üzere başvurucuya yapılan müdahalenin şekli (basınçlı su sıkılması) itibarıyla müdahale, Başsavcılıkça gerekli ve orantılı görülmüştür. Şüpheli polis memurunun kimliğinin tespit edilmesi hâlinde dahi müdahalenin gerekli ve orantılı olduğu yönünde soruşturma makamında oluşan kanaatin değişmeyeceği dikkate alındığında anılan eksikliğin tek başına soruşturmayı etkisiz hâle getirmeyeceği değerlendirilmiştir.

51. Etkili soruşturma yapma yükümlülüğü, soruşturma makamlarınca ulaşılan sonucun delillerin nesnel analizine dayanmasını gerektirmekle birlikte devlete mutlaka üçüncü kişilerin yargılanmaları veya cezalandırmaları ödevini yüklememektedir. Bu bağlamda yukarıda yapılan ayrıntılı değerlendirmeler doğrultusunda Başsavcılıkça elde edilen delillerin hukuki olarak yorumlanmasında Anayasa"nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında korunan hakkı zedeleyecek mahiyette bir değerlendirme yapılmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

52. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa"nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 16/11/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Hemen Ara