Esas No: 2019/2726
Karar No: 2019/2726
Karar Tarihi: 17/11/2021
AYM 2019/2726 Başvuru Numaralı ALİYE YEŞİL VE DİĞERLERİ (2) Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ALİYE YEŞİL VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU (2) |
(Başvuru Numarası: 2019/2726) |
|
Karar Tarihi: 17/11/2021 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Hicabi DURSUN |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
Recai AKYEL |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
Raportör |
: |
Mahmut ALTIN |
Başvurucular |
: |
1. Aliye YEŞİL |
|
|
2. Bozbeyli YEŞİL |
|
|
3. Cihan YEŞİL |
|
|
4. Engin YEŞİL |
|
|
5. Haci YEŞİL |
|
|
6. Kemal YEŞİL |
|
|
7. Mehmet YEŞİL |
|
|
8. Mehmet YEŞİL |
|
|
9. Murat YEŞİL |
|
|
10. Orhan YEŞİL |
|
|
11. Seyyit Ahmet YEŞİL |
|
|
12. Vahdettin YEŞİL |
|
|
13. Ziya Yusuf YEŞİL |
Başvurucular Vekili |
: |
Av. Ali İsmet GİRGİN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kamulaştırma bedelinin düşük belirlenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/1/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular, Diyarbakır"ın Kayapınar ilçesi Devedurağı köyünde bulunan 5 parsel sayılı taşınmazın malikleridir. Türkiye Petrolleri A.O. Genel Müdürlüğü (İdare) tarafından söz konusu taşınmazın 9.750 m² yüz ölçümündeki kısmının acele kamulaştırılmasına karar verilmiştir.
9. İdare tarafından başvurucular aleyhine 15/3/2011 tarihinde Diyarbakır 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili davası açılmıştır.
10. Mahkemece 23/2/2012 tarihli oturumda bilirkişi raporunda belirtilen objektif değer artışı oranı resen %26 olarak kabul edilmiş ve dava konusu taşınmazın acele kamulaştırma bedelinin mahsubuyla kamulaştırma bedelinden eksik kalan 43.785,30 TL miktarın depo edilmesi için davacı İdare vekiline süre verildiği anlaşılmıştır.
11. Mahkemece 15/3/2012 tarihinde bilirkişi raporları göz önüne alınarak 289.680,30 TL kamulaştırma bedeli üzerinden davanın kabulüne karar verilmiştir.
12. Taraflarca temyiz edilen karar, Yargıtay 5. Hukuk Dairesince (Daire) 27/3/2014 tarihinde bozulmuştur. Bozma kararında;
i. İl Tarım Müdürlüğünün dosya içerisindeki resmî verilerine göre değerlendirmede esas alınan pamuk, buğday ve silajlık mısırın değerlendirme tarihi itibarı ile hasat zamanı ortalama satış fiyatı sırasıyla 1,6 TL, 0,6 TL ve 0,18 TL olduğu hâlde, bu rakamlardan daha yüksek, dekar başına ortalama masraf ise yine sırasıyla 361 TL, 188 TL ve 338 TL olduğu hâlde bu verilerden daha az alınmak suretiyle taşınmaz bedelinin belirlendiği belirtilmiştir.
ii. Buna göre belirtilen resmî verilere göre taşınmaz bedeli tekrar tespit edilip sonucuna göre karar verilmesi için bilirkişi kurulundan ek rapor alınması gerektiği açıklanmıştır.
iii. Ayrıca kamulaştırma bedeline 16/7/2011 tarihinden, karar tarihine kadar geçen süre için yasal faiz yürütülmesi gerektiği ifade edilmiştir.
13. Mahkemece bozma kararına uyularak alınan 5/11/2014 havale tarihli ek raporda;
i. Taşınmazın birinci sınıf damlama sulama sistemiyle ileri tarım teknikleri kullanılarak tarım yapıldığı, sulanabilir tarım arazisi olarak değer tespitinin 2011 yılı ürün maliyetlerine göre hesaplandığı, üretim giderleri olarak sabit girdi fiyatlarının taşınmaz malikleri tarafından kullanılması nedeniyle ileri tarım teknikleri kullanıldığı için İlçe Tarım Müdürlüğünün belirlediği maliyet çizelgesinden farklı alındığı belirtilmiştir.
ii. Öte yandan taşınmazın sulanabilir tarla niteliğinde olduğu, DSİ sulama kanalına yakın verimli arazilerinden olduğu, Kayapınar İlçe Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğünden (İlçe Tarım Müdürlüğü) alınan 21/11/2011 tarihli yazısında damlama ve sulama ile yetiştirilen tarımsal ürünlerde %20-25 oranında verim artışı olacağının belirtildiği açıklanmıştır.
iii. Buna göre damlama sulama ile sulanan arazilerde ekili bulunan pamuk ve buğday verimindeki artış oranı İlçe Tarım Müdürlüğünün yazısında belirtilen oranların sınırlarında kalınarak %20 verim artışı uygulandığı, silajlık mısır ürününde ise %5 oranında verim artışı uygulanarak hesaplama yapıldığı ifade edilmiştir.
iv. Ayrıca pamuk kg/birim fiyatının Diyarbakır Ticaret Borsasından alındığı, buğday kg/birim fiyatının Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) Şube Müdürlüğünden ve silajlık mısır bitkisinin kg/birim fiyatının ise piyasada yapılan araştırma sonucunda tespit edildiği beyan edilmiştir. Buna göre taşınmazın m² değerinin 12,81 TL olduğu, %56 oranında objektif değer artış oranı uygulanarak objektif değer artışının 7,17 TL olması nedeni ile de m² değerinin 19,98 TL olduğu kabul edilerek toplam kamulaştırma bedeli 194.840,10 TL hesaplanmıştır.
14. Mahkemece 24/12/2014 tarihinde davanın kabulüne ve 23/2/2012 tarihli ara kararında kabul edilen %26 oranında objektif değer artış oranı esas alınarak 157.365 TL kamulaştırma bedeline hükmedilmiştir. Kararın gerekçesinde;
i. Bozma ilamından önce düzenlenen bilirkişi kurulu ek raporunda, münavebeye esas alınan ürünlerin verim miktarları için İlçe Tarım Müdürlüğü verilerinden yararlanıldığı, birim fiyatlarının ise söz konusu ürünlerin satışının gerçekleştirildiği kurumlardan tespit edilen değerlere göre tespit edildiği belirtilmiştir. Öte yandan bilirkişi kurulu raporunda İlçe Tarım Müdürlüğü ve İl Tarım Müdürlüğü cevapları ile yetinilmeyerek, diğer kurumlardan ve davacı kurum bünyesinde oluşturulan Kamulaştırma Kıymet Takdir Komisyonu tarafından taşınmaza değer biçilirken esas alınan verilerden yararlanmak sureti ile münavebe ürünlerinin kilogram satış bedelleri ile dekara üretim giderlerinden faydalanılmak suretiyle münavebeye esas alınan ürünlerin satış fiyatı ve üretim giderleri belirlenerek taşınmazın değerinin tespit edildiği ifade edilmiştir.
ii. Öte yandan davacı İdarenin itirazında belirttiği İlçe Tarım Müdürlüğünün bildirmiş olduğu ilçede yetişen ürünlerin en az ve en çok verim miktarının tespiti ile taşınmazda yetişen ürünlerin değerlendirilmesi ve taşınmazın durumuna göre belirlenen değerler arasında bir değer alınarak hesaplama yapılması için bilirkişi kurulu ile taşınmaz başında keşif yapıldığı vurgulanmıştır. Ayrıca kamulaştırılan taşınmazın konumu, özellikleri, çevresinde bulunan taşınmazlar değerlendirilmek sureti ile İlçe Tarım Müdürlüğünün bildirdiği en az ve en çok verim miktarları göz önüne alınarak taşınmazın verim miktarı tespit edilerek hesaplama yapılmasının bilirkişi kurulundan istendiği zikredilmiştir.
iii. Bilirkişi raporunda belirtilen gerekçeler ile münavebe ürünü olarak alınan ürünlerin ortalama verim miktarı ile fiyatlarını esas alan bilirkişi kurulunun birinci ek raporunun uygun olduğu, buna göre taşınmazın m² birim fiyatının 23,58 TL olması ve söz konusu miktara %26 objektif değer artışı uygulanarak kamulaştırma bedeli 289.680,30 TL hesaplanmıştır.
iv. Ancak bozma ilamından sonra alınan bilirkişi ek raporunda belirtilen bedele göre 23/2/2012 tarihli oturumda kabul edilen objektif değer artışına göre hesaplama yapılmak suretiyle kamulaştırma bedelinin tespit edilmesi nedeni ile kısa karar oluşturulduğundan kısa kararda değişiklik yapmamak amacı ile kısa kararda belirtilen miktara göre kamulaştırma bedelinin 157.365 TL olarak tespitine karar verildiği izah edilmiştir.
15. Karar, taraflarca temyiz edilmiştir. Başvurucuların temyiz dilekçesinde başvuru formunda belirttikleri objektif değer artış oranıyla ilgili itirazları dışında diğer şikâyetlerini temyiz dilekçesinde de belirttikleri görülmüştür. Karar, Dairece 21/11/2017 tarihinde düzeltilerek onanmıştır. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Mahkemece tespit edilen kamulaştırma bedeli Diyarbakır 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/112 Sayılı D.İş dosyasında davalı tarafa ödendiği anlaşıldığından mahkemece tespit edilen bedele faiz yürütülmemesi ve davacı idarece davalı tarafa ödenen fazla bedelin iadesine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi,
Doğru değil ise de; bu yanılgının giderilmesi yeniden yargılamanın yapılması gerektirmediğinden;
Gerekçeli kararın hüküm fıkrasının 1. bendinin 2. paragrafının çıkartılmasına, yerine (Mahkemece tespit edilen bedelin ödendiği anlaşılmakla ödeme hususunda yeniden karar verilmesine yer olmadığına, davacı tarafça davalı tarafa fazla ödenen 132.325,30 TL bedelin davalı taraftan alınıp davacı tarafa verilmesine) cümlesinin yazılmasına,"
16. Başvurucuların başvuru formunda dile getirdikleri tüm şikâyetlerin dile getirildiği karar düzeltme talepleri de Dairece 29/11/2018 tarihinde reddedilmiştir.
17. Nihai karar, başvurucular vekiline 28/12/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucular 18/1/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
19. İlgili hukuk için bkz. Celal Afşin ve diğerleri, B. No: 2015/18943, 19/9/2018, §§ 18-23.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Anayasa Mahkemesinin 17/11/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları
21. Başvurucular, başvuru konusu taşınmaza komşu olan ve aynı bölgede bulunan taşınmazlara ilişkin kamulaştırma bedeli hesabında %100 oranında objektif değer artışı uygulanmasına rağmen başvuru konusu davada %26 oranın kabul edilmesiyle gerçek kamulaştırma bedeline hükmedilmediğinden yakınmaktadır. Başvuruculara göre özel ve teknik bilgiyi gerektiren objektif değer artış oranının hâkim tarafından %26 olarak belirlenmesi dayanaksız ve keyfî bir değerlendirmedir. Başvurucular, taşınmazın altında bulunan petrol yatakları ve diğer özellikleri nedeniyle objektif değer artış oranının en az %200-300 arasında olması gerektiğini iddia etmiştir.
22. Başvurucular ayrıca kamulaştırma bedelinin kısa kararda hatalı yazıldığının gerekçeli kararda belirtilmesine rağmen temyiz ve karar düzeltme aşamalarında bu hususun değerlendirilmediğini öne sürmüştür.
23. Öte yandan başvurucular; buğday alımının TMO tarafından gerçekleştirildiğini belirtilerek tahmine dayalı Tarım Müdürlüklerinin verileri yerine gerçek değer ve maliyetlerin belirlendiğini, TMO verilerinin esas alınması gerektiğini ileri sürmüştür. Yine aynı gerekçeyle pamukla ilgili olarak Çukobirlik ve Ticaret Borsası verilerinin, silajlık mısır alımında ise -sadece hayvan yetiştiricileri tarafından yapıldığı açıklanarak- dava tarihindeki reel piyasa verilerinin dikkate alınması gerektiği iddia edilmiş ve bu verilerin bozma ilamında belirtilen rakamların çok üzerinde olduğuna işaret edilmiştir.
24. Bununla birlikte başvurucular; taşınmazda bulunan damlama sulama sisteminin verimi %25 artırırken maliyetlerin de %50 oranında azalmasını sağladığını, bu hususun Diyarbakır İl Tarım Müdürlüğü ve Kralkızı Dicle Pompajlı Sulama Birliği yazılarıyla ortaya konulduğunu zikretmiştir. Buna göre özellikle damlama sulama sistemi sayesinde başvuru konusu taşınmazın emsal taşınmazlara nispetle en az %25 oranında daha verimli olduğu beyan edilmiştir. Ayrıca bilirkişi raporunda da masrafların düşük olmasını sağlayan birçok nedenin belirtildiği ancak derece mahkemelerince bu hususların dikkate alınmadığı ileri sürülmüştür. Aksine arazinin maliki olmasına rağmen Tarım Müdürlüklerinin maliyet tablosunda kira giderinin eklendiği vurgulanmıştır.
25. Sonuç olarak başvurucular; belirtilen gerekçelerle hukuki belirlilik ve eşitlik ilkeleriyle gerekçeli karar, adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
26. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
27. Anayasa"nın "Kamulaştırma" kenar başlıklı 46. maddesi şöyledir:
"Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir.
Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.
Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedeli, her halde peşin ödenir.
İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz uygulanır."
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, mülkiyet hakkı dışında hukuki belirlilik ve eşitlik ilkeleriyle adil yargılanma hakkının da ihlal edildiğini iddia etmiş ise de şikâyetlerin özünün gerçek kamulaştırma bedeline hükmedilmemesine yönelik olduğu anlaşılmakla anılan şikâyetler mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında incelenmiştir.
a. Objektif Değer Artış Oranına İlişkin Şikâyet Yönünden
29. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir.
30. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması ve bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
31. Başvuru yollarının tüketilmesi gereğinden söz edilebilmesi için öncelikle hukuk sisteminde, hakkının ihlal edildiğini iddia eden kişinin başvurabileceği idari veya yargısal bir hukuki yolun öngörülmüş olması gerekmektedir. Ayrıca bu hukuki yolun iddia edilen ihlalin sonuçlarını giderici, etkili ve başvurucu açısından makul bir çabayla ulaşılabilir nitelikte olması ve sadece kâğıt üzerinde kalmayıp fiilen de işlerliğe sahip bulunması gerekmektedir. Olmayan bir hukuki yolun tüketilmesi başvurucudan beklenemeyeceği gibi hukuken veya fiilen etkili bulunmayan, ihlalin sonuçlarını düzeltici bir vasıf taşımayan veya aşırı ve olağan olmayan birtakım şeklî koşulların öngörülmesi nedeniyle fiilen erişilebilir ve kullanılabilir olmaktan uzaklaşan başvuru yollarının tüketilmesi zorunluluğu bulunmamaktadır (Fatma Yıldırım, B. No: 2014/6577, 16/2/2017, § 39).
32. Başvurucular, başvuru konusu taşınmaza komşu taşınmazlar için %100 oranında objektif değer artışı uygulanmasına rağmen başvuru konusu davada %26 oranın hâkim tarafından dayanaksız ve keyfî olarak %26 olarak kabul edilmesinden şikâyetçidir. Başvurucular ayrıca taşınmazın altında bulunan petrol yatakları ve diğer özellikleri nedeniyle objektif değer artış oranının en az %200-300 arasında olması gerektiğini iddia etmiştir. Bununla birlikte başvurucuların temyiz dilekçesinde bu iddialarını dile getirmedikleri anlaşılmaktadır.
33. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında uğranılan zararların giderilmesi şikâyetleri yönünden başvuru yollarının usulünce tüketildiği söylenemez. Dolayısıyla etkin ve erişilebilir bir çözüm imkânı sunan hukuk yoluna başvurulmaksızın yapılan başvurunun incelenmesi, bireysel başvuru yolunun ikincilliği ilkesi gereği mümkün değildir.
34. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Kısa Karar İle Gerekçeli Karar Arasındaki Çelişkinin Giderilmediği Şikâyeti Yönünden
i. Kabul Edilebilirlik Yönünden
35. Başvurucuların kamulaştırma bedelinin tespitine ilişkin şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
36. Anayasa"nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir" denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa"nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda, mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinden kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).
37. Somut olayda başvurucuların taşınmazı kamulaştırılmıştır. Taşınmaz mal varlığının Anayasa’nın 35. maddesinde yer alan mülkiyet hakkının kapsamına dâhil olduğunda tereddüt bulunmamaktadır. Başvurucuların taşınmazının mülkiyetinin kamulaştırma yoluyla Hazineye geçmiş olmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır. Anayasa Mahkemesinin çok sayıda kararında da belirtildiği üzere taşınmazın kamulaştırılması mülkiyetten yoksun bırakma niteliği taşımaktadır (Mehmet Akdoğan ve Diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32; AYM, E.1988/34, K.1989/26, 21/6/1989; E.2011/58, K.2012/70, 17/5/2012).
38. Kamulaştırmanın usul ve esasları 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu"nda düzenlenmiştir. Somut olayda, kamulaştırma sürecinin 2942 sayılı Kanun’a göre sürdürülerek tamamlandığı görülmektedir. Bu durumda mülkiyetten yoksun bırakmanın kanuni dayanağının bulunduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan petrol lokasyon alanında kalan başvuruya konu taşınmazın kamulaştırılmasında kamu yararı amacının bulunduğu açıktır.
39. Ölçülülük ilkesi; elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2012/102, K.2012/207, 27/12/2012; E.2012/149, K.2013/63, 22/5/2013; E.2013/32, K.2013/112, 10/10/2013; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).
40. Mülkiyet hakkının usule ilişkin güvenceleri hem özel kişiler arasındaki mülkiyet uyuşmazlıklarında hem de taraflardan birinin kamu gücü olduğu durumlarda geçerlidir. Bu bağlamda mülkiyet hakkının korunmasının söz konusu olduğu durumlarda usule ilişkin güvencelerin somut olayda sağlandığından söz edilebilmesi için derece mahkemelerinin kararlarında konu ile ilgili ve yeterli gerekçe bulunmalıdır. Ayrıca belirtmek gerekir ki bu zorunluluk davacının bütün iddialarına cevap verilmesi anlamına gelmemekle birlikte mülkiyet hakkını ilgilendiren davanın sonucuna etkili esasa ilişkin temel iddia ve itirazların yargılama makamlarınca özenli bir şekilde değerlendirilerek karşılanması gerekmektedir (Kamil Darbaz ve Gmo Yapı Grup End. San. Tic. Ltd. Şti., B. No: 2015/12563, 24/5/2018, § 53).
41. Başvurucular, kamulaştırma bedelinin kısa kararda hatalı yazıldığının gerekçeli kararda belirtilmesine rağmen temyiz ve karar düzeltme kanun yolu aşamalarında Dairece bu hususun değerlendirilmediğini öne sürmüştür.
42. Mahkeme gerekçesinde bilirkişi kurulunun birinci ek raporunun uygun bulunduğu belirtilerek ve %26 objektif değer artışı uygulanarak kamulaştırma bedelinin 289.680,30 TL kabul edildiği vurgulanmıştır. Ancak bozma ilamından sonra alınan ek raporda belirtilen bedel üzerinden kısa kararın oluşturulduğu ve kısa kararda değişiklik yapmamak amacı ile kısa kararda belirtilen miktara göre kamulaştırma bedelinin 157.365 TL olarak tespitine karar verildiği izah edilmiştir (bkz. § 14).
43. Başvurucular, Mahkemenin de kabulünde olan kısa karar ile gerekçeli karar arasındaki bu çelişkiyi temyiz ve karar düzeltme kanun yollarına yaptıkları başvurularda dile getirmiştir. Ancak Dairece her iki incelemede de söz konusu çelişkiye ilişkin herhangi bir değerlendirme yapılmadan düzeltilerek onama ve ret kararları verilmiştir (§§ 15, 16). Buna göre Mahkemece hüküm altına alınmak istenen 289.680,30 TL ile sehven kısa kararda belirtilen ve sonrasında düzeltilmeyen 157.365 TL arasında başvurucuların mülkiyet hakkını esaslı olarak etkileyen bir fark olduğu tartışmasızdır.
44. Bu durumda somut olayda, Daire kararlarının başvurucuların davanın sonucuna etkili olabilecek mahiyette olan ve Mahkeme gerekçesinde de ortaya konulmuş olan iddia ve itirazlarına cevap verecek nitelikte yeterli ve uygun bir gerekçe içermediği anlaşılmaktadır. Nihayetinde başvuruya konu davada başvurucular, Mahkemece hükmedilmek istenen bedelden daha yüksek kamulaştırma bedelinin ödenmesi gerektiğini vurgulamakla birlikte Mahkemenin aslında hükmetmek isteği kamulaştırma bedelinin bile kısa kararda yapılan hata nedeniyle hüküm altına alınmadığı iddialarını bizatihi gerekçeli karara dayandırmıştır. Buna mukabil Daire kararlarında mezkûr gerekçeli kararda açıklanan çelişkiye ilişkin başvurucuların iddia ve itirazlarının dayandığı olgular karşılanmamıştır.
45. Buna göre idari ve yargısal sürecin bütününe bakıldığında mülkiyet hakkının korunmasında usule ilişkin güvencelerin somut olayda yerine getirilmediği, başvurucuların bu güvencelerden yararlandırılmadığı sonucuna varılmıştır. Bu sebeple başvurucuların mülkiyet hakkı ile müdahalenin dayandığı kamu yararı arasında olması gereken adil denge başvurucular aleyhine bozulmuş olup mülkiyet hakkına yapılan müdahale ölçüsüzdür.
46. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
c. Diğer Şikâyetler Yönünden
47. Kamulaştırma bedeline ilişkin kısa karar ile gerekçeli karar arasındaki çelişkinin itirazlara rağmen kanun yollarında giderilememesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden başvurucuların kamulaştırma bedeline ilişkin diğer şikâyetleri hakkında bu aşamada kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
B. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden
48. 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
49. Başvurucular, ihlalin tespit edilmesini ve yargılamanın yenilenmesiyle birlikte tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.
50. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
51. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55- 57).
52. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü"nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
53. Kamulaştırma bedeline ilişkin kısa karar ile gerekçeli karar arasındaki çelişkinin itirazlara rağmen kanun yollarında giderilememesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (bkz. §§ 42-45). Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
54. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Diyarbakır 1. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
55. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
56. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.964,60 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Objektif değer artışı yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kısa karar ile gerekçeli karar arasındaki çelişkinin giderilmemesi yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Kısa karar ile gerekçeli karar arasındaki çelişkinin giderilmemesi nedeniyle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin Anayasa"nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Diyarbakır 1. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2014/1386) GÖNDERİLMESİNE,
D. Tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 364,60 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.964,60 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Yargıtay 5. Hukuk Dairesine GÖNDERİLMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/11/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.