Esas No: 2018/15359
Karar No: 2018/15359
Karar Tarihi: 17/11/2021
AYM 2018/15359 Başvuru Numaralı ŞAH İSMAİL HARMANCI Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ŞAH İSMAİL HARMANCI BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2018/15359) |
|
Karar Tarihi: 17/11/2021 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Hicabi DURSUN |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
Recai AKYEL |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
Raportör |
: |
Ceren Sedef EREN |
Başvurucu |
: |
Şah İsmail HARMANCI |
Vekili |
: |
Av. Duygu DEMİREL BAŞAR |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kanuna aykırı toplantıya katıldığından bahisle kamu görevlisi olan başvurucu hakkında kınama disiplin cezasına hükmedilmesinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/5/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, başvuruya konu olayların meydana geldiği dönemde Adıyaman Valiliğinde gelir uzmanı olarak görev yapan bir kamu görevlisidir. Başvurucu aynı dönemde Büro Emekçileri Sendikasının Adıyaman İl Temsilciliğinin de Yönetim Kurulu üyesidir.
10. DEAŞ terör örgütü 20/7/2015 tarihinde Şanlıurfa"nın Suruç ilçesinde, bir sivil toplum örgütüne ait Amara Kültür Merkezinin bahçesinde açıklama yapmak üzere toplanan gruba yönelik olarak canlı bomba saldırısı gerçekleştirmiş ve bu saldırıda birçok sivil vatandaş hayatını kaybetmiştir. Başvurucu 21/7/2015 tarihinde söz konusu saldırıyı protesto etmek amacıyla 300 kişilik bir grubun Adıyaman"ın Karapınar Caddesi üzerinde gerçekleştirmek istediği toplantıya katılmıştır. Başvurucu, söz konusu toplantıya üyesi olduğu Sendika tarafından alınan karar uyarınca katıldığını ifade etmiştir.
11. Başvurucu; anılan toplantıda henüz bir açıklama yapılamadan polisin toplanan gruba gaz ve tazyikli su ile müdahale ettiğini, bu esnada kendisinin konuşmak amacıyla bir emniyet görevlisinin yanına gittiğini ve ne olduğunu anlayamadan gözaltına alındığını, ifadesi alındıktan sonra da serbest bırakıldığını belirtmiştir.
12. Başvurucu hakkında söz konusu toplantıya katılımı nedeniyle disiplin soruşturması başlatılmıştır. Hazırlanan soruşturma raporunda; PKK terör örgütüne yakın internet sitelerinin çağrısı üzerine 300 kişilik bir grubun caddeyi tek yönlü olarak trafiğe kapattığı, toplantıya katılan başvurucunun örgüt adına şiddet içerikli eylemlerde yer aldığı, görevli memura mukavemette bulunduğu, 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu"na muhalefet ederek genel güvenliği tehlikeye sokan eylemlere aktif olarak katıldığının tespit edildiği, ayrıca başvurucu hakkında adli yönden soruşturma başlatıldığı belirtilmiştir. Başvurucunun anılan toplantıda gerçekleştirdiği suç unsuru oluşturabilecek eylemlerinin memurun hizmeti ile ilgili olmadığı ve hizmet dışında gerçekleştirildiği dikkate alınarak anılan raporda başvurucunun "hizmet dışında devlet memurunun itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışta bulunmak" fiilini işlediği gerekçesiyle ilgili mevzuatta eyleminin karşılığı olarak görülen kınama disiplin cezasıyla cezalandırılması teklif edilmiştir. Başvurucu hakkında, belirtilen gerekçelerle kınama disiplin cezası uygulanmıştır.
13. Başvurucu, hakkında verilen kınama disiplin cezasının iptali istemiyle dava açmış; davası reddedilmiştir. Davayı inceleyen derece mahkemesi; disiplin cezalarının kamu hizmetinin gereği gibi yürütülebilmesi bakımından belli bir statüye sahip şahısların içinde bulundukları statüyü düzenleyen mevzuat uyarınca yerine getirmek zorunda oldukları ödev ve sorumlulukları ifa etmemeleri veya mevzuatta yasaklanan fiillerde bulunmaları durumunda uygulanan yaptırımlar olduğunu, ilgililerin hakları üzerinde doğrudan ve önemli sonuçlar doğurmaları sebebiyle subjektif ve bireysel etkileri bulunduğu gibi kamu hizmetinin sürdürülmesi ve kamu düzeninin sağlanması bakımından objektif ve kamusal önemi de haiz bulunduğunu belirtmiştir. Derece mahkemesi daha sonra başvurucunun anılan toplantıda caddeyi tek taraflı trafiğe kapatanlardan biri olduğunu ve bu eylemini gerçekleştirdiği esnada polis tarafından gözaltına alındığını, bu nedenle başvurucuya atfedilen eylemin sübuta erdiği sonucuna varıldığını ifade etmiştir. Başvurucunun eyleminin sendikal faaliyet kapsamında değerlendirilemeyeceğini de belirten derece mahkemesi, başvurucunun kınama disiplin cezasıyla cezalandırılmasına dair işlemde hukuka aykırılık bulunmadığına karar vermiştir.
14. Başvurucu ret kararına karşı istinaf talebinde bulunmuştur. Talebi inceleyen bölge idare mahkemesi, ret kararının hukuka ve usule uygun olduğu gerekçesiyle talebi oyçokluğuyla reddetmiştir. Karşıoy yazısında, dava dosyası incelendiğinde başvurucunun eylemin yalnızca yürüyüş kısmına katıldığının anlaşıldığı belirtilmiş; yol kapatma veya terör örgütü lehine slogan atma eylemlerine başvurucunun iştirak ettiğine ilişkin dosya kapsamında somut tespitlere yer verilmediği gibi güvenlik güçlerine saldırdığı ya da şiddet içeren eylemlere katıldığı hususuna yönelik olarak da somut bir tespitin dosya içinde yer almadığı, başvurucu hakkında yalnızca 2911 sayılı Kanun"a muhalefet nedeniyle ceza takibatı yapıldığının anlaşıldığı ifade edilmiştir. Karşıoy yazısında daha sonra barışçıl bir gösteri nedeniyle disiplin cezası tehdidi altında bulunmanın kural olarak meşru amaçları gerçekleştirmek için gerekli görülen önlemler ile barışçıl toplanma hakkı arasındaki dengeyi sağladığı söylenemeyeceği gibi başvurucunun insani duyarlılık çerçevesinde, üyesi olduğu Sendikanın da bileşenleri arasında yer aldığı platform üyelerine karşı DEAŞ terör örgütü tarafından gerçekleştirilen katliama dikkat çekmek ve toplumsal farkındalık oluşturulmasına katkıda bulunmak amacıyla yapılmış olan barışçıl bir gösteriye katılmasının "hizmet dışında Devlet memurunun itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışlarda bulunmak" olarak değerlendirilmesine olanak bulunmadığı ve bu nedenle başvurucunun disiplin cezası ile cezalandırılmasına ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı belirtilmiştir.
15. İstinaf talebinin reddine dair nihai karar başvurucuya 25/4/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 18/5/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
17. 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu"nun "Disiplin cezalarının çeşitleri ile ceza uygulanacak fiil ve haller" kenar başlıklı 125. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Devlet memurlarına verilecek disiplin cezaları ile her bir disiplin cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:
...
B - Kınama : Memura, görevinde ve davranışlarında kusurlu olduğunun yazı ile bildirilmesidir.
Kınama cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:
...
d) Hizmet dışında Devlet memurunun itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışlarda bulunmak,
..."
18. Diğer ilgili hukuk için bkz. Mehmet Alanç ve diğerleri [GK] (B. No: 2017/15462, 29/9/2021, §§ 18-21, 23).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Anayasa Mahkemesinin 17/11/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
20. Başvurucu; kendisinin herhangi bir şiddet eyleminde bulunmadan ya da suç işlemeden, üyesi olduğu Sendikanın aldığı karar uyarınca katıldığı toplantı nedeniyle hakkında disiplin cezasına hükmedilmesinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkıyla birlikte ifade özgürlüğü ve sendika hakkını ihlal ettiğini iddia etmiştir.
21. Bakanlık görüşünde öncelikle başvurucunun bireysel başvuru yaptığı tarihten sonra terör örgütleri ile irtibatı ve iltisakı olduğu tespit edildiğinden kamu görevinden ihraç edildiği, başvurunun temelinde yer alan iddiaların ise devlet memuruna verilen kınama cezasına ilişkin olduğu dikkate alındığında kamu görevinden çıkarılmış olan başvurucunun güncel ve kişisel bir hakkının doğrudan etkilenip etkinlenmediğinin ve bu yönden mağdur sıfatının hâlen devam edip etmediğinin değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
22. Bakanlık daha sonra başvuru konusu toplantıda PKK terör örgütü ve militanları lehine sloganlar atıldığını, ayrıca eylemcilerin barikat kurduğunu, lastik yakarak caddeyi trafiğe kapattığını, caddedeki birçok işyeri ve otomobilin zarar gördüğünü, olaylara müdahale eden güvenlik görevlilerine ise katılımcılar tarafından taşlı saldırıda bulunulduğunu ve 8 polisin yaralandığını belirtmiştir. Bakanlık görüşünde başvuru konusu olay günü tanzim edilen Olay ve Yakalama Tutanağı"na da yer verilmiştir. Buna göre başvuru konusu toplantıda: "Katil Devlet Hesap Verecek, PKK Halktır Halk Burada, Polis Şaşırma Sabrımızı Taşırma, Direne Direne Kazanacağız, Katil Işid İşbirlikçi AKP, Gençlik Apo"nun Fedaisidir, Devrim Şehitleri Ölümsüzdür, Semsür(Adıyaman Ovası) Apocular Yuvası, Biji Serok Apo, Erdoğan Kerdoğan tu qurbane Öcalan" şeklinde sloganlar atılmış, terör örgütü lehine marşlar söylenmiş ve "Tırlarla Işide silah taşıyan devlet Kobaniye oyuncak götüren devrimcileri katlettin" yazılı bir pankart taşınmıştır. Söz konusu tutanakta başvurucunun anılan eylemleri gerçekleştiren gruba öncülük eden şahıslardan olduğu, polisin ihtarına rağmen grubun dağılmaması ve anılan pankartı açarak yürüyüşe geçmeleri üzerine polisin ikinci kez ihtarda bulunduğu, emniyet güçlerine taş ve benzeri cisimler atılması üzerine ise grubun orantılı bir şekilde tazyikli su ve biber gazı kullanılarak dağıtıldığı ifade edilmiştir.
23. Başvuru konusu toplantıda PKK terör örgütü lideri ve militanları lehine slogan atılarak ve döviz açılarak bu kişi ve eylemlerinin yüceltilmeye çalışıldığının açık olduğunu belirten Bakanlık, başvurucunun bir kamu görevlisi olarak bölgede görev yapan birçok kamu görevlisi ve sivilin yaralanması, şehit edilmesi olaylarının da faili olan terör örgütünün bölgede gerçekleştirdiği terör eylemleri, bunların vahim sonuçları ve zaman zaman anılan örgütün kamu görevlilerini de hedef aldığını bilmesi gerektiğini fakat buna rağmen bu eyleme katılmayı bilinçli olarak seçtiğinin dikkate alınması gerektiğini değerlendirmiştir. Bakanlık ayrıca, başvurucunun dağılmaları yönündeki ihtarlara ve gerçekleşen şiddet olaylarına rağmen kamu görevlisi statüsünden kaynaklanan yükümlülüklerine aykırı bir görüntü ortaya çıkmaması adına eylemi terk etmek veya başka şekillerde imkânı dâhilinde hareket ettiğine dair bir açıklama yapmadığını ve bu yönde bir bilgi vermediğini belirtmiştir.
24. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü iddiaları yinelemiş; kendisinin hukuka aykırı hiçbir fiili bulunmadığını ve tek eyleminin basın açıklamasına katılmaktan ibaret olduğunu belirterek soyut bir iddiadan hareketle devlet memurunun itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışta bulunduğuna karar verilmesinin demokratik hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmadığını ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu bağlamda başvurucunun iddiaları bir bütün olarak toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenecektir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
26. Bakanlık, olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnamesiyle kamu görevinden ihraç edilen başvurucunun mağdur sıfatının değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir. Mağdurluk statüsünün ortadan kalkması için ulusal makamlar tarafından ihlalin açıkça veya özü itibarıyla kabul edilmiş veya ihlalin ya da müdahalenin sonuçlarının giderilmiş olması gerekir. Somut olayda başvurucunun toplantı hakkına yapılan müdahalenin Anayasa"nın 34. maddesinin ihlalini oluşturduğu yönünde kamu gücünü kullanan organlarca bir kabul bulunmadığı gibi şikâyet konusu disiplin cezası ortadan kaldırılmış da değildir. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesinin değerlendirmesine göre disiplin cezasının verilmesinden sonra başvurucunun ihraç edilmiş olmasının müdahalenin gerçekleştiği zamanda var olan mağdur sıfatını ortadan kaldırmadığı açıktır (mağdur sıfatının ortadan kalkması nedeniyle kişi bakımından yetkisizlik gerekçesiyle verilen bir kabul edilemezlik kararı için bkz. Abdullah Yavuz, B. No: 2016/59096, 7/11/2019, §§ 27-32; kamu görevinden ihraç edilmiş olmasına rağmen disiplin cezası şeklindeki müdahale nedeniyle kamu görevlisi başvurucunun mağdurluk statüsünün devam ettiğine ilişkin bir karar için bkz. Mehmet Alanç ve diğerleri, §§ 34, 35).
27. Bu doğrultuda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
28. Başvuru konusu toplantıya katıldığı gerekçesiyle hakkında kınama cezasına hükmedilen başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yönelik bir müdahale olduğu kabul edilmelidir.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
29. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 34. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ...yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ...demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
30. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olma koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
31. 657 sayılı Kanun’un 125. maddesinin kanunilik ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
32. Başvuru konusu disiplin cezasının Anayasa"nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu değerlendirilmiştir.
iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(1) Genel İlkeler
33. Demokratik toplumda toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının önemi, müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olması, müdahalenin caydırıcı etkisi, devletin takdir yetkisi ve müdahalenin gerekçesine ilişkin olarak kabul edilen ilkeler için Yasin Agin ve diğerleri [GK] (B. No: 2017/32534, 21/1/2021) (aynı kararda bkz. §§ 42-46; 52-59) kararına bakılabilir.
(2) Barışçıl Toplantı
34. Anayasa’nın 34. maddesi; fikirlerin silahsız ve saldırısız, başka bir ifade ile barışçıl bir şekilde ortaya konabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını güvence altına almıştır. Dolayısıyla toplantı hakkının amacı, şiddete başvurmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır. Demokratik bir toplumda, mevcut düzene itiraz eden ve barışçıl yöntemlerle mevcut düzenin değiştirilmesi gerektiğini savunanlara dahi toplantı özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla bu fikirlerini ifade edebilme imkânı sunulmalıdır (Dilan Ögüz Canan [GK], B: No: 2014/20411, 30/11/2017, § 37; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, §§ 117, 118; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 80; Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 47; Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, §§ 67, 68; Ömer Faruk Akyüz, B. No: 2015/9247, 4/4/2018, § 54).
35. Eğer toplantı şiddet içeriyorsa veya bu toplantıda şiddete çağrıda bulunuluyorsa bu toplantının barışçıl olduğu, dolayısıyla Anayasa"nın 34. maddesinin sağladığı korumadan yararlanacağı söylenemez (Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 51). Bununla birlikte bir kimsenin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, katıldığı bir toplantı sırasında yer yer görülen şiddet hareketleri sebebiyle otomatik olarak ortadan kalkmaz. Bir kimse davranışlarıyla şiddet kullanma niyetini ortaya koymamış veya katıldığı bir toplantıda cereyan eden şiddet hareketlerine iştirak etmemiş ise bu kişinin Anayasa"nın 34. maddesinin altında güvenceye alınmış olan hakları korunmaya devam eder. Barışçıl bir gösteride bazı kimselerin bunu kötüye kullanarak şiddete başvurmaları, niyeti barışçıl olan bir toplantıya katılanların toplantı hakkına müdahaleyi haklı kılmaz (Ferhat Üstündağ, § 54). Ancak şiddet yaygınlaşmış ve toplantıya bir bütün olarak hâkim olmuş ise artık barışçıl bir toplantıdan bahsedilemez (Ferhat Üstündağ, § 55).
(3) Kamu Görevlisi Statüsünden Kaynaklanan Yükümlülükler
36. Anayasa Mahkemesi, kamu görevlisi olmanın sağladığı birtakım ayrıcalıklar ve avantajların yanında bazı külfet ve sorumluluklara katlanmayı ve diğer kişilerin tabi olmadığı sınırlamalara tabi olmayı da gerektirdiğini belirtmiştir. Kişinin kamu görevine kendi isteği ile girmekle bu statünün gerektirdiği ayrıcalıklardan yararlanmayı ve külfetlere katlanmayı kabul etmiş sayıldığını, kamu hizmetinin kendine has özelliklerinin bu avantaj ve sınırlamaları zorunlu kıldığını ifade etmiştir (İhsan Asutay, B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 38).
37. Bu kapsamda kamu görevlileri kendileri hakkında disiplin cezasına hükmedilmesini gerektirecek davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Kamu görevlileri hakkında verilen disiplin cezalarının hukuka uygunluğunu denetleyen yargı mercilerinin ise öncelikle somut olayda kamu görevlisine atfedilebilir bir kusur olup olmadığını belirlemeleri gerekir. Yargı mercileri daha sonra hükmedilen cezayla kamusal önemi bulunan objektif amaca ulaşılıp ulaşılamayacağını göstermek ve böylece cezanın demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluğunu ortaya koyabilmek için kusurlu davranışın kamu görevini ne şekilde etkilediğini ve bu etkilenmeyle orantılı bir disiplin cezasına hükmedilip hükmedilmediğini ilgili ve yeterli bir gerekçeyle ortaya koymalıdır (Yasin Agin ve diğerleri, § 61).
38. Kamu görevlilerinin yalnızca çalışma yaşamlarında değil çalışma düzeninin dışındaki özel yaşam alanlarında da yerine getirdikleri kamu hizmetinin olumsuz etkilendiği durumlarda bazı sınırlamalara tabi oldukları kabul edilmelidir. Bu kapsamda kamu görevlilerinin statüleri gereği katlanmaları gereken külfetlerden biri de özel yaşamlarında dahi memuriyet disiplinini etkileyen davranışlardan kaçınmadır. Bu bağlamda kamu görevlilerinin özel hayatlarındaki davranışlarının memuriyetlerini etkilemesi hâlinde fiilleriyle orantı bir disiplin yaptırımına maruz bırakılabileceklerinin kabulü gerekir. Ancak bunun için kamu görevlisinin fiilinin memuriyetini etkilediğinin idari ve yargısal makamlarca ilgili ve yeterli bir gerekçeyle ortaya konulması gerekir (Yasin Agin ve diğerleri, § 63).
39. Türk hukukunda kamu görevlilerinin yalnızca çalışma yaşamında değil çalışma düzeninin dışındaki özel yaşam alanlarında da bazı sınırlamalara tabi olmalarının temeli ise kamu görevlileri açısından geçerli olan Anayasa’ya sadakat ile devlete bağlılık ve tarafsızlık ödevleridir. Bu kapsamda ilk olarak Anayasa"nın 129. maddesinin birinci fıkrasında memurlar ve kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunma yükümlülüklerinin olduğu belirtilmiştir. Söz konusu hükmün arkasında devletin kamu görevlilerinden özel bir güven ve sadakat bağlılığı ile kamu görevini yerine getirmelerini talep etme hususunda sahip olduğu meşru bir çıkarı bulunduğu düşüncesi yer alır.
40. Anayasal ve ilgili yasal çerçeve göstermektedir ki gerek Anayasa koyucu gerekse yasa koyucu kamu hizmetlerinin Anayasa’ya sadakat ödevi ile tarafsızlık yükümlülüğüne aykırı davranan ya da aykırı davranabileceği yolunda haklı ve objektif bir kanaat uyandıran kamu görevlileriyle yürütülmesini arzu etmemektedir. Bunun yanında somut olayda olduğu gibi kamu görevlisinin herhangi bir sendika üyesi veya yöneticisi olması da birer kamu görevlisi olarak Anayasa ve kanunlarca kendisine yüklenen sorumluluklarını azaltmaz, yani sendikal bağlarının varlığı da Anayasa"ya sadakat ödevlerini sona erdirmez.
41. Son olarak bir kamu görevlisine disiplin cezası uygulanması ceza hukuku anlamında suçluluk tespiti gibi bir ön koşula dayanmamaktadır. Öte yandan bu durum disiplin cezalarının ciddiyeti hakkındaki değerlendirmeyi değiştirmemektedir. Disiplin cezalarının caydırıcı karaktere sahip olduğu açıktır. Bu sebeple de Anayasa Mahkemesi her durumda idare ve mahkemelerin bireyselleştirilmiş bir muamele yaparak kamu görevlilerinin kendilerine atfedilebilir bir kusurları bulunup bulunmadığını değerlendirmesini beklemektedir (Mehmet Alanç ve diğerleri, §§ 47-51).
(4) Terör Propagandası Karşısında Kamu Görevlilerinin Yükümlülükleri
42. Barışçıl bir şekilde başlamış olmasına rağmen çeşitli provokasyon ve yönlendirmeler ile şiddete başvurulan ve yaygın biçimde terör örgütlerinin propagandasına dönüştürülen toplantılara katılım her zaman hassas bir mesele olmuştur. Buna benzer toplantılara katılanların kamu görevlisi olmaları hâlinde ise mesele daha da hassas bir duruma gelmektedir (Mehmet Alanç ve diğerleri, § 55).
43. Toplum ve devlet hayatı için önemli kararlar alan ve kritik görevlerde bulunan kişilerin resmî sıfatlarının gerektirdiği şekilde tarafsız kalmak ve Anayasa"ya sadakatin gerektirdiği güvene layık olmak bakımından çok daha titiz davranmak zorunda olduğu kabul edilmelidir. Bununla birlikte devlet memurlarının tamamına sağlanan anayasal ve yasal ayrıcalıklar, her kademedeki devlet memuruna görevini yerine getirmesi için az veya çok sağlanan kamusal yetkiler ve devlet memurlarına toplumun geniş katmanlarınca verilen yüksek itibar birlikte değerlendirildiğinde terörizm söz konusu olduğunda en alt kademedeki devlet memurunun dahi işgal ettiği görevin ağırlığına ve Anayasa’ya sadakat ödevine uygun biçimde hareket etmesi beklenir. Aksinin savunulması, terörizmin ulusal sınırları aşarak toplum ve devlet hayatı üzerinde sosyal ve ekonomik bakımdan büyük çapta tahribatlara sebep olduğu gerçeği karşısında terörizmin ülkemize yarım yüzyıla yakın bir zamandır verdiği zararların giderilmesi için uğraşan devletin kamu yararını, millî güvenliği, kamu düzenini, ülkenin ekonomik refahı ile başkalarının hak ve özgürlüklerini güvence altına almak ve sürdürmek amacı ile bağdaşmaz (Mehmet Alanç ve diğerleri, §§ 61, 63).
44. Terör örgütünün veya örgütün silah ve şiddete bulaşmış üyelerinin övülmesi, desteklenmesi ya da yüceltilmesi ile cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlere başvurmanın teşvik edilmesi arasında bir mesafe bulunmamaktadır. Böyle bir eyleme katılmak veya eylem söz konusu niteliğe büründükten sonra söz konusu toplulukta bulunmaya devam etmek, terör örgütünün amaçları kapsamında meşru kabul edilen hedeflere ulaşmak için devlete karşı şiddete başvurulmasının gerekli ve haklı olduğu düşüncesinin desteklendiği izlenimi verilmesine sebep olur. Kamu görevlileri söz konusu olduğunda bu izlenimin ortaya çıkması ise devlet yetkililerini söz konusu devlet memurunun Anayasa"ya sadakatle bağlı kalıp kalmadığı, ulusal güvenliği tehdit edip etmediği ve demokratik hukuk devletine ileride tehdit oluşturup oluşturmayacağı yönlerinden endişeye sevk edecektir (Mehmet Alanç ve diğerleri, § 72).
45. Açıklanan gerekçelerle Anayasa Mahkemesi, yaygın bir biçimde terör örgütlerinin propagandasına dönüşmüş olan toplantı ya da gösteri yürüyüşlerine katılan fakat eylemin bu hale dönüşmesinde bir katkısı bulunduğu açık olmayan kamu görevlilerinin, anılan statülerinden doğan yükümlülükleri doğrultusunda, her somut olayın kendine has koşulları da dikkate alındığında kendilerinden beklenebilecek önlemleri alıp almadıklarını ya da yükümlülüklerine uygun davranıp davranmadıklarını değerlendirecektir.
(5) Somut Olayın Değerlendirilmesi
46. Başvuru konusu toplantı, bir gün önce DEAŞ terör örgütü tarafından gerçekleştirilen ve birçok kişinin hayatını kaybettiği canlı bomba saldırısını protesto amacıyla gerçekleştirilmek istenmiştir. Hem başvurucu hakkındaki idari soruşturma raporunda hem de disiplin cezasının iptali talebini inceleyen derece mahkemelerinin kararlarında başvuru konusu toplantının barışçıl olarak başlamadığına dair bir değerlendirme ortaya konulmamıştır. Dolayısıyla söz konusu toplantının barışçıl amaçlarla gerçekleştirilmek istendiği görülmektedir.
47. Öte yandan başvuru konusu toplantıda bir süre sonra katılımcılar tarafından şiddet eylemleri gerçekleştirildiği ve toplantının yaygın olarak terör örgütü propagandasına dönüştüğü görülmektedir (bkz. §§ 12, 14, 22, 23). Başvurucu, idarenin toplantının şiddet eylemlerine sahne olduğu ve terör örgütü propagandasına dönüştürüldüğüne ilişkin kabullerine herhangi bir itirazda bulunmamıştır. Başvurucu yalnızca kendisinin söz konusu eylemlere katılmadığı açık olmasına rağmen disiplin cezasıyla cezalandırılmasının hukuka aykırı olduğunu ileri sürmektedir.
48. Başvurucunun toplantıda herhangi bir şekilde şiddet eyleminde bulunduğuna ya da terör örgütü propagandasına aktif olarak katıldığına ilişkin somut bir bilgi bulunmamaktadır. Bunun yanında başvurucunun hakkında disiplin cezasına hükmedilmesine ilişkin gerekçeler konusunda idare ve derece mahkemeleri arasında tam bir tutarlılık bulunmadığı da anlaşılmaktadır. Öte yandan Anayasa Mahkemesi, özellikle Bakanlık görüşünde başvuru konusu olaya ilişkin olarak verilen detayları dikkate alarak somut olayda çözümlenmesi gereken meselenin kamu görevlisi olan başvurucunun terör propagandası karşısında kamu görevinden doğan yükümlülüklerine uygun davranıp davranmadığı olduğunu değerlendirmiştir.
49. Anayasa Mahkemesi Mehmet Alanç ve diğerleri (aynı kararda bkz. § 73) kararında, bir kamu görevlisinin başvuru konusu toplantı barışçıl olmaktan çıktıktan ve terör örgütü propagandasına dönüştükten sonra anılan toplantıda kalmaya devam etmesi nedeniyle kamu görevlisi statüsünden kaynaklanan ödev ve yükümlülüklerinin gerektirdiği özeni göstermediği ve somut olayın koşullarında kendisinden beklenebilecek önlemleri almadığı kanaatine varmıştır. Anılan kararda, kamu görevlisi statüsünden doğan yükümlülüklerine aykırı bir görüntü ortaya çıkmaması adına harekete geçtiğini ortaya koymayan başvurucunun disiplin hukuku kapsamında ve kamu düzeni meşru amacı doğrultusunda hafif bir disiplin cezasıyla cezalandırılmasının demokratik bir toplum düzeninde gerekli olduğu sonucuna varılmıştır (Mehmet Alanç ve diğerleri, §§ 74, 75).
50. Eldeki başvuruya konu olayın koşullarının da anılan karardan farklı olmadığı değerlendirilmiştir. Nitekim başvurucu da yaygın biçimde şiddet eylemlerine ve özellikle terör örgütü propagandasına dönüştüğü anlaşılan başvuru konusu toplantıda bulunmaya devam etmiş, böylece şiddete başvurulmasının gerekli ve haklı olduğu düşüncesinin desteklendiği izlenimi verilmesine sebep olmuştur. Somut olayın koşullarında başvurucunun topluma böyle bir izlenim vermesi devlet yetkililerini söz konusu devlet memurunun Anayasa"ya sadakatle bağlı kalıp kalmadığı, ulusal güvenliği tehdit edip etmediği ve demokratik hukuk devletine ileride tehdit oluşturup oluşturmayacağı yönlerinden endişeye sevk edecektir (bkz. § 44). Başvurucu, terör örgütü propagandasına dönüştükten sonra toplantıda kalmaya devam ederek statüsünden kaynaklanan ödev ve yükümlülüklerinin gerektirdiği özeni göstermediği gibi somut olayın koşullarında kendisinden beklenebilecek önlemleri de almamıştır.
51. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun bir disiplin cezası ile cezalandırılması şeklindeki müdahalenin somut olayın koşullarında zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiği gibi kınama gibi hafif bir disiplin cezasının kamu düzeni meşru amacıyla orantılı da olduğu değerlendirilmiştir. Sonuç olarak başvurucu hakkında hükmedilen kınama disiplin cezasının demokratik toplum gereklerine uygun olduğuna ve başvurucunun Anayasa"nın 34. maddesinde öngörülen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edilmediğine karar verilmiştir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa"nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/11/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.