Esas No: 2015/1590
Karar No: 2018/1039
Karar Tarihi: 09.05.2018
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/1590 Esas 2018/1039 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “rücuen tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Konya 2. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 24.05.2012 gün ve 2010/539 E., 2012/473 K. sayılı karar davacı ... vekili tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 24.05.2013 gün ve 2012/19059 E., 2013/11365 K. sayılı kararı ile;
"…1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-5510 sayılı Yasanın 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 21. maddesiyle yeniden getirilen “sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı” tazmin hükmünün, 5510 sayılı Yasanın yürürlüğü öncesinde gerçekleşen iş kazalarından kaynaklanan rücuan tazminat davalarında uygulanmasına olanak veren bir düzenleme bulunmadığı gözetildiğinde davanın yasal dayanağı 506 sayılı Yasanın 26. maddesidir.
Anılan madde kusur sorumluluğuna dayanmakta olup, davalı Kurumun rücu alacağından kusuru oranında sorumludurlar. Hükme dayanak alınan bilirkişi raporunda; davalı işveren %50, kazalı sigortalı %50 oranında kusurlu bulunmuştur. Hal böyle olunca; talep doğrultusunda sigortalının hak sahiplerine bağlanan ilk peşin sermaye değerli gelir, cenaze yardımı ile tedavi giderinden oluşan kurum zararının %10’na tekabül eden 9.308,21 TL"nin hüküm altına alınması gerekirken, Kurumun talep ettiği miktarın kusur karşılığı oranında %50’sinin (4.657,10 TL) hüküm altına alınmış olması sonucu, mükerrer indirim yapılarak eksik rücu alacağının tahsiline karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…"
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava rücuen tazminat istemine ilişkindir.
Davacı SGK vekili, Kurum sigortalısı Nihat Dığrak’ın 30.06.2008 tarihinde davalıya ait kereste atölyesinde çıkan yangın nedeniyle geçirdiği iş kazası sonucunda vefat ettiğini, sigortalı Nihat Dığrak’a tedavi masrafı, hak sahiplerine de cenaze yardımı yapıldığını, ayrıca peşin sermaye değerli gelir bağlandığını, Kurumun toplam zararının 93.082,11-TL olduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla Kurum zararının şimdilik 9.308,21-TL’sinin tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili kazanın oluşumunda tüm kusurun sigortalıya ait olduğunu, müvekkiline yüklenecek atfı kabil bir kusurun bulunmadığını, öte yandan Kurumun rücu hakkının halefiyete değil kanundan doğan basit rücu hakkına dayandığını, Kurumca ancak ilk peşin değerin kusur karşılığının istenebileceğini belirterek, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece davanın kısmi dava niteliğinde olduğu, davadaki sorumluluğun tarafların kusur oranına göre değişebileceği, kısmi davada talep edilen miktarın toplam miktar içinde kaldığından hareketle davanın kabulüne karar verilmesinin tarafların eşitliği ilkesine aykırı olacağı, kısmi davanın taraflar arasındaki hukuki ilişkiye göre kalan kısma atıf yapılmadan çözümlenmesi gerektiği gerekçesiyle davacının talep etmiş olduğu miktar üzerinden kusur oranı kadar indirim yapılarak açılan davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davacı ... vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece önceki karardaki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararını davacı ... vekili temyize getirmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık: açılan kısmi davada yapılan kusur incelemesi neticesinde talep edilebilecek alacağın kısmi olarak talep edilen alacak miktarından daha yüksek olduğunun tespiti hâlinde, kısmi dava ile talep edilen miktar üzerinden kusur indirimi yapılarak sonuca gidilmesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle kısmi dava kavramı üzerinde durmakta yarar vardır.
Kısmi dava, aynı hukuki ilişkiden kaynaklanan alacağın veya hakkın tamamının değil de, belirli bir kısmının talep edilerek açıldığı davalardır. Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden doğmuş olması ve alacağın şimdilik belirli bir kesiminin dava edilmesi gerekir. Diğer bir söyleyişle, bir alacak hakkında daha fazla bir miktar için tam dava açma imkânı bulunmasına rağmen, alacağın bir kesimi için açılan davaya ""kısmi dava"" denir.
Kısmi dava açılabilmesi için talep konusunun bölünebilir olması gerekli olup, açılan davanın kısmi dava olduğunun dava dilekçesinde açıkça yazılması gerekmez. Dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının alacağının daha fazla olduğu ve istem bölümünde “fazlaya ilişkin haklarını saklı tutması” ya da “alacağın şimdilik şu kadarını dava ediyorum” demesi, kural olarak yeterlidir (Hukuk Genel Kurulunun 02.04.2003 gün ve E:2003/4-260, K:271 sayılı kararı; Pekcanıtez, H./Atalay, O./Özekes, M.Medeni Usul Hukuku, 12.Bası, s.320; Kuru/Arslan/Yılmaz:Medeni Usul Hukuku, 22.Bası, s.286).
Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda (HUMK) açıkça kısmi dava düzenlenmemiştir. Ancak 1086 sayılı Kanunun yürürlükte olduğu dönemde kısmi dava açılması mümkün bulunmaktadır. Çünkü, alacak hakkının bir bölümünün dava edilip geriye kalan kısmının ikinci bir dava ile istenmesini engelleyen bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle 1086 sayılı Kanun döneminde “fazlaya ilişkin haklarını saklı tutması” ya da “alacağın şimdilik şu kadarını dava ediyorum” denilerek kısmi dava açılabilmesi mümkündür.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 109’uncu maddesinde ise kısmi dava ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Buna göre;
“(1) Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir.
(2) (Mülga: 1/4/2015-6644/4 md.)
(3) Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hâli dışında, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez.” şeklindedir.
Maddenin birinci fıkrasında, kısmi dava kurumunun ne zaman işlerlik kazanabileceği hususu hüküm altına alınmıştır. Bu düzenleme çerçevesinde, talep konusu niteliği itibarıyla bölünebiliyor ise onun sadece bir kısmının dava yoluyla ileri sürülmesi mümkün olacaktır. Alacağın tamamı aynı hukukî ilişkiden doğup, şimdilik sadece bir kesimi dava ediliyorsa kısmi davadan söz etmek gerekecektir. Bu dava çeşidine müracaat edebilmek için talebin konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olması gerekir.
Anılan maddenin ikinci fıkrası “Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz.” şeklindeyken 01.04.2015 tarih 6644 sayılı Kanunun 4’üncü maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır.
Maddenin üçüncü fıkrasında ise dava açılırken fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmamasına ilişkin bir kayda yer verilmemiş olmasının, dava dışı tutulan kesim bakımından feragat edilmesi anlamına gelmeyeceği hususu açıkça hüküm altına alınmış, bu konudaki suskunluğun ileride ek dava açma imkânını ortadan kaldırmayacağına işaret edilmiştir. Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmişse, bu durumda feragat nedeniyle alacak da zaten sona ermiş olacağından ek dava yoluyla ileri sürülmesi mümkün bir alacaktan söz edilemeyecektir.
Davacının aynı hukukî ilişkiden kaynaklanan alacağının veya hakkının tümünü değil, belirli bir kısmını talep ederek açtığı davaya kısmi dava denir. Kısmi dava niteliği itibariyle bölünebilir talepler için söz konusudur. Bölünebilir taleplerde, bu talebin bir bölümü dava edilip diğer kısmı dava dışında bırakılmaktadır.
Davacının aynı davalıdan farklı hukuki ilişkilere dayanarak birden fazla talebi varsa, bunlardan sadece birini veya birkaçını talep ederek açtığı dava kısmi dava değildir. Çünkü, davacı farklı ilişkilerden kaynaklanan alacaklarını tam olarak istemektedir.
Bir kimsenin kısmi bir dava açıp açmadığı ancak dava dilekçesinden, davacının talep sonucundan anlaşılır. Davacının davasını açıkça kısmi dava olarak nitelendirmesine gerek yoktur, alacağın yalnız bir kesiminin dava edildiğinin anlaşılması yeterlidir. Özellikle davacının “fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak” veya “şimdilik alacağın belirli bir miktarını dava ettiğini” belirterek açtığı davalar kısmi dava niteliğindedir.
Kısmi dava açılması hâlinde davaya konu edilmeyen kısmın ayrı bir davayla talep edilmesi veya aynı davada ıslah yoluyla dava konusuna dâhil edilmesi mümkündür.
Kısmi dava açıkladıktan sonra uyuşmazlığın çözümünde Sosyal Güvenlik Kurumunun rücu hakkının kapsamının da değerlendirilmesi gerekmektedir.
506 Sayılı Kanunun “İşverenin sorumluluğu” başlıklı 26’ıncı maddesi:
“(Değişik birinci fıkra: 20/6/1987-3395/2 md.) İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya işçilerin sağlığını koruma ve işgüvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi veyahut suç sayılabilir bir hareketi sonucu olmuşsa, Kurumca sigortalıya veya hak sahibi kimselerine yapılan veya ileride yapılması gerekli bulunan her türlü giderlerin tutarları ile gelir bağlanırsa bu gelirlerinin 22"nci maddede belirtilen tarifeye göre hesaplanacak sermaye değerleri toplamı (sigortalı veya haksahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarlarla sınırlı olmak üzere-Any. Mhk 23.11.2006 tarih 2003/10 esas-2006/106 kararı ile iptal) Kurumca işverene ödettirilir (Ek cümle:29/7/2003-4958/28 md.), İşçi ve işveren sorumluluğunun tespitinde kaçınılmazlık ilkesi dikkate alınır.
İş kazası veya meslek hastalığı, 3"üncü bir kişinin kasıt veya kusuru yüzünden olmuşsa, Kurumca bütün sigorta yardımları yapılmakla beraber zarara sebep olan 3"üncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara Borçlar Kanunu hükümlerine göre rücu edilir.
(Ek: 24/10/1983-2934/3 md.) Ancak; iş kazası veya meslek hastalıkları sonucu ölümlerde bu Kanun uyarınca hak sahiplerine yapılacak her türlü yardım ve ödemeler için, iş kazası veya meslek hastalığının meydana gelmesinde kasdı veya kusuru bulunup da aynı iş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölen sigortalının hak sahiplerine Kurumca rücu edilemez.”
Hükmünü içermektedir.
Madde hükmüne göre, iş kazası nedeniyle Kurumca yapılan sosyal sigorta yardımlarından dolayı Kuruma karşı sorumlu olanlar; işverenler ve üçüncü kişilerdir. Maddenin birinci fıkrası, işverenin hangi hâllerde sorumlu tutulacağına ilişkin hükümler içermekte olup, Kurum ve işveren dışındaki kişileri ifade eden üçüncü kişinin sorumluluğu ise ikinci fıkrada düzenlenmiştir.
Görüldüğü üzere madde kusur esasına dayalı olarak düzenlenmiştir. Kurumun, ödettirme hakkının doğumu, bir başka anlatımla, zarardan sorumlu tutulma, maddenin öngördüğü koşulların gerçekleşmesine bağlıdır. Anılan koşullar, Kurumun ödettirme hakkını kendilerine yöneltebileceği kişilere göre değişiktir. Bununla birlikte koşulların bir kesimi, zarardan sorumlu olanların tümü için ortaklaşadır (Çenberci M., Sosyal Sigortalar Kanunu Şerhi, Olgaç Matbaası, 1977, s.302, 303).
Sonuç itibariyle 506 sayılı Kanunun 26’ıncı maddesi uyarınca Kurum tarafından talep edilebilecek zarar, işverenin kusur karşılığına göre tespit edilecektir.
Somut olayda, sigortalı Nihat Diğrak’ın geçirdiği iş kazası nedeniyle Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından 24.533,92-TL tedavi masrafı, vefatı üzerine 257,24-TL cenaze yardımı yapıldığı, öte yandan sigortalının hak sahiplerine 68.289,16-TL ilk peşin sermaye değerli gelir bağlandığı, Kurum tarafından zararın tahsili amacıyla açılan rücuen tazminat davası ile fazlaya ilişkin her türlü talep ve dava hakkı saklı kalmak kaydıyla Kurum zararının şimdilik 9.308,21-TL’sinin işverenden tahsiline karar verilmesinin talep edildiği, hükme esas alınan kusur raporu ile meydana gelen iş kazasında ...’in %50, sigortalı Nihat Diğrak’ın %50 kusurlu görüldüğü, mahkemece davanın kısmen kabulü ile Kurumun talep ettiği 9.308,21-TL’nin %50 kusur karşılığına hükmedildiği anlaşılmaktadır.
Yukarıdaki bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde, Kurum tarafından sigortalı Nihat Diğrak’ın geçirdiği iş kazası neticesinde vefatı üzerine işverenden Kurum zararının %10’u talep edilerek kısmi dava açıldığı, talep edilen alacak miktarının toplam alacak miktarı içerisinde kaldığı, Kurumun kısmi dava açma hakkı olduğu gibi kalan alacağını ek bir dava ile talep etme imkânının da bulunduğu göz önünde bulundurulduğunda, mahkemece, Kurumun talep ettiği miktarın, kusur karşılığının hüküm altına alınmış olması nedeniyle mükerrer indirim yapılarak eksik rücu alacağının tahsiline karar verilmiştir.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun Geçici 3’üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429’uncu maddesi gereğince BOZULMASINA, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 09.05.2018 gününde oy birliği ile karar verildi.