Esas No: 2019/7344
Karar No: 2019/7344
Karar Tarihi: 23/11/2021
AYM 2019/7344 Başvuru Numaralı AHMET EKEN Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
AHMET EKEN BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2019/7344) |
|
Karar Tarihi: 23/11/2021 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Hicabi DURSUN |
|
|
Recai AKYEL |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
|
|
İrfan FİDAN |
Raportör |
: |
Mahmut ALTIN |
Başvurucu |
: |
Ahmet EKEN |
Vekili |
: |
Av. İbrahim BARLAS |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, bağıştan rücu nedenine dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil davasının hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/2/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
A. Başvurucunun Dayandığı Tapu Kayıtları
8. Başvurucunun 64/384 oranında hisse sahibi olduğu İstanbul"un Büyükçekmece ilçesine bağlı Çakmaklı köyünde bulunan 188, 193, 234, 881 ve 1279 parsel sayılı taşınmazlar diğer hissedarlarla birlikte okul, cami, park ve çocuk bahçesi yapılmak üzere Çakmaklı Köy Tüzel Kişiliğine 21/7/1988 tarihinde şartlı bağışlanmıştır. İdari yapılanma nedeniyle Çakmaklı köyü önce Kıraç Belediyesine daha sonra Esenyurt Belediyesine bağlanmıştır.
9. 14/8/1992 tarihinde yapılan imar uygulamasıyla söz konusu 188, 193 ve 234 sayılı parseller 201 ada 1 parsel, 203 ada 6 parsel, 212 ada 3, 4 ve 5 parsel olarak arsa vasfında Çakmaklı Köy Tüzel Kişiliği adına tescil edilmiştir.
10. Ardından 212 ada 3, 4 ve 5 numaralı parseller ikinci kez imar uygulamasına tabi tutularak 12/5/1998 tarihinde 212 ada 29, 30 ve 31 parsel olarak Çakmaklı Köy Tüzel Kişiliği adına tescil edilmiştir.
11. Çakmaklı köyünün Kıraç Belediyesi hudutlarına dâhil edilmesi nedeniyle 201 ada 1 parsel, 203 ada 6 parsel ve 212 ada 29, 30 ve 31 numaralı parseller 19/7/2007 tarihinde Kıraç Belediyesi adına tescil edilmiştir.
12. Kıraç Belediyesinin 17/8/2007 tarihli kararıyla 212 ada 29, 30 ve 31 parsel sayılı taşınmazlar; 12/5/2011 tarihli kararıyla da 201 ada 1 parsel sayılı taşınmaz üçüncü kişilere satılmıştır.
13. 203 ada 6 parsel sayılı taşınmaz ise 11/8/2010 tarihinde ikinci kez imar uygulamasına tabi tutularak 203 ada 19 parsel olarak davalı Esenyurt Belediyesi adına tescil edilmiştir.
B. Diğer Hissedarların Açtıkları Davalar
14. Başvuru formu ile ekindeki bilgi ve belgelere -ilk derece mahkemesi kararlarına- göre; başvuru konusu taşınmazlarda 80/384 oranında hisse sahibi olan diğer bazı hissedarlar, Büyükçekmece 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde 29/11/2013 tarihinde açtıkları davada (E.2013/965) şartlı olarak bağışlanan taşınmazların koşulun yerine getirilmemesi nedeniyle tapu iptali ve tescil ile tazminat talebinde bulunmuşlardır. Büyükçekmece 4. Asliye Hukuk Mahkemesince 17/12/2014 tarihinde, rücu koşullarının oluştuğunun tespitiyle üçüncü kişilere satılan 212 ada 29, 30 ve 31 parseller ile 201 ada 1 parsel yönünden tazminata hükmedilmiş; 203 ada 19 parsel yönünden ise davalı Esenyurt Belediyesi adına olan 80/384 hissenin iptali ile davacılar adına tesciline karar verilmiştir.
15. Kararın gerekçesinde, bağıştan rücuya ilişkin davalarda bir yıllık hak düşürücü sürenin şartın yerine getirilmesindeki umudun tükendiği tarihten itibaren başlayacağı vurgulanmıştır. Buna göre satılan taşınmazlar yönünden üçüncü kişilere yapılan satış nedeniyle şartın yerine getirilme imkânının ortadan kalktığı, davalı Esenyurt Belediyesi adına kayıtlı olan taşınmaz yönünden ise geçen süreye rağmen şartın yerine getirilmemesi nedeniyle rücu koşullarının oluştuğu kabul edilmiştir.
16. Başvuru konusu taşınmazlarda 80/384 oranında hisse sahibi olan diğer bazı hissedarların Büyükçekmece 5. Asliye Hukuk Mahkemesinde 29/4/2014 tarihinde aynı taleple açtıkları dava da (E.2014/221) 23/3/2015 tarihinde benzer gerekçeyle kabul edilmiştir.
C. Başvuru Konusu Dava Süreci
17. Başvurucu, okul, cami, park ve çocuk bahçesi şartıyla bağışladığı taşınmazların koşulun yerine getirilmediğini belirterek 14/7/2015 tarihinde Büyükçekmece 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) Esenyurt Belediyesi (Belediye) aleyhine bağıştan rücu nedenine dayalı tapu iptali ve tescil ile tazminat davası açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde, diğer hissedarların açtıkları davada söz konusu tapunun iptali ile tesciline karar verildikten sonra bağışlama şartının yerine getirilmediğini öğrendiğini belirtmiş ancak tam olarak hangi tarihte öğrendiğini açıklamamıştır.
18. Mahkemece 6/10/2016 tarihinde hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde, bağışın koşullu olduğu ve koşulun yerine getirilmediğinin açık olduğu vurgulanmıştır. Bununla birlikte imar işleminden sonra çok uzun süre dava açılmadığı açıklanarak bir yıllık hak düşürücü sürede bağıştan dönme hakkının kullanılmadığı belirtilmiştir.
19. Başvurucu tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince 30/3/2017 tarihinde istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde; bağışın koşullu olduğu ve geçen sürede koşulun yerine getirilmediği ancak 14/8/1992 tarihinde birinci imar uygulaması, 12/5/1998 tarihinde de ikinci imar uygulamasının kesinleştiği hâlde çok uzun süre dava açılmadığı ifade edilmiştir. Ayrıca aynı taşınmazların dava dışı hissedarları tarafından aynı sebeple 29/11/2013 tarihinde Büyükçekmece 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açılmış olmasına rağmen başvurucunun bu tarihten itibaren bir yıl geçtikten sonra 14/7/2015 tarihinde başvuru konusu davayı açtığı belirtilerek başvurucunun hak düşürücü süre içerisinde bağıştan dönme hakkını kullanmadığı kabul edilmiştir.
20. Başvurucunun temyiz talebini inceleyen Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 7/11/2018 tarihinde kararı onamıştır.
21. Nihai karar başvurucuya 8/2/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir.
22. Başvurucu 28/2/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
23. 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu"nun “Şartın icrası” kenar başlıklı 241. maddesi şöyledir:
"Vahip, mukavele mucibince mevhubünleh tarafından kabul edilmiş olan mükellefiyetin icrasını talep edebilir.
Ammenin menfaati için mevhubunlehe tahmil edilmiş olan mükellefiyetin icrasını talebetmek salahiyeti, vahibin vefatından sonra, ait olduğu mercie intikal eder.
Hibe edilen şeyin kıymeti masrafını korumaz ve masraf fazlası kendisine tesviye edilmezse mevhubunlehin, mükellefiyeti icradan imtina etmeğe hakkı vardır."
24. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Yüklemeli bağışlama” kenar başlıklı 291. maddesi şöyledir:
"Bağışlayan bağışlamasına yüklemeler koyabilir.
Bağışlayan, sözleşme gereğince bağışlanan tarafından kabul edilmiş olan yüklemelerin yerine getirilmesini isteyebilir.
Kamu yararına olarak bağışlamaya konulmuş olan bir yüklemenin yerine getirilmesini isteme yetkisi, bağışlayanın ölümünden sonra, ilgili kamu kurumuna geçer.
Bağışlama konusunun değeri, yüklemenin yerine getirilmesi masraflarını karşılamaz ve aşan kısım kendisine ödenmezse bağışlanan, yüklemeyi yerine getirmekten kaçınabilir."
25. 818 sayılı mülga Kanun"un “Hibe edilen malların istirdadı” kenar başlıklı 244. maddesi şöyledir:
"Vahip, aşağıdaki hallerden biri vukuunda elden yaptığı hibeden veya tenfiz ettiği taahhüdünden rücu ve mevhubunlehin elinde halen ne kalmış ise onun iadesini dava edebilir.
1- Mevhubunleh, vahibe yahut yakınlarından birine karşı ağır bir cürum irtikap ederse.
2- Mevhubunleh, vahide veya ailesi için kanunen mükellef olduğu vazifelere karşı ehemmiyetli bir suretle riayetsizlikte bulunmuş ise.
3- Mevhubunleh, hibeyi takyit eden mükellefiyeti haklı bir sebep olmaksızın icra etmezse."
26. 6098 sayılı Kanun’un “Bağışlamanın geri alınması” kenar başlıklı 295. maddesi şöyledir:
"Bağışlayan, aşağıdaki durumlardan biri gerçekleşmişse, elden bağışlamayı veya yerine getirdiği bağışlama sözünü geri alabilir ve bağışlananın istem tarihindeki zenginleşmesi ölçüsünde, bağışlama konusunun geri verilmesini isteyebilir:
1. Bağışlanan, bağışlayana veya yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse.
2. Bağışlanan, bağışlayana veya onun ailesinden bir kimseye karşı kanundan doğan yükümlülüklerine önemli ölçüde aykırı davranmışsa.
3. Bağışlanan, yüklemeli bağışlamada haklı bir sebep olmaksızın yüklemeyi yerine getirmemişse.."
27. 818 sayılı mülga Kanun"un “Müruru zaman ve dava hakkının mirasçılara intikali” kenar başlıklı 246. maddesi şöyledir:
"Vahibin, rücu sebebine vakıf olduğu günden itibaren bir sene içinde hibeden rücu etmeğe hakkı vardır.
Vahip sene geçmeden vefat ederse dava hakkı, mirasçılarına intikal eder ve mirasçılar senenin hitamına kadar rücu davası ikame edebilirler.
Mevhubunleh, haksız olarak tasavvur ve tasmim ile vahibi öldürür veya rücu hakkını kullanmaktan menederse, mirasçılar hibenin feshini dava edebilirler."
28. 6098 sayılı Kanun’un “Geri alma hakkının süresi ve mirasçılara geçmesi” kenar başlıklı 297. maddesi şöyledir:
"Bağışlayan, geri alma sebebini öğrendiği günden başlayarak bir yıl içinde bağışlamayı geri alabilir.
Bağışlayan bir yıllık süre dolmadan ölürse, geri alma hakkı mirasçılarına geçer ve mirasçıları bu sürenin sona ermesine kadar bu hakkı kullanabilirler.
Bağışlayan, sağlığında geri alma sebebini öğrenememişse, mirasçıları, ölümünden başlayarak bir yıl içinde bağışlamayı geri alma hakkını kullanabilirler.
Bağışlanan, bağışlayanı kasten ve hukuka aykırı olarak öldürür veya onun geri alma hakkını kullanmasını engellerse, mirasçıları bağışlamayı geri alabilirler."
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
29. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar verecek olan,... bir mahkeme tarafından ... görülmesini isteme hakkına sahiptir..."
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
30. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme"nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ifade edilen hakkın kurucu unsurlarından birinin mahkemeye erişim hakkı olduğunu belirtmiştir (Golder/Birleşik Krallık [GK], B. No: 4451/70, 21/2/1975, § 36). Mahkemeye erişim hakkı, Sözleşme"nin 6. maddesinde yerini bulan güvencelerin doğal bir parçası olup (Lawyer Partners A.S./Slovakya, B. No: 54252/07, 16/6/2009, § 52) bu kapsamda (1) numaralı fıkra, herkesin kişisel hakları ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını bir mahkeme veya bir yargı yeri önüne çıkarma hakkını güvence altına alır (Golder/Birleşik Krallık, § 36).
31. Mahkemeye erişim hakkı, niteliği gereği devlet tarafından düzenleme yapılmayı gerektirdiğinden mutlak bir hak olmayıp sınırlamalara tabidir. AİHM"e göre bu hak, Sözleşme"nin tanımlamaksızın kabul ettiği bir hak olduğundan bir hakkın kapsamını belirleyen (çerçevesini çizen) sınırlardan başka sınırlamalara da tabi olabilir. Ancak hiçbir durumda bu sınırlamalar hakkın özünü zedelememelidir (Golder/Birleşik Krallık, § 38).
32. Ayrıca bu sınırlama, meşru bir amaç izlemeli ve kullanılan araçlarla gerçekleştirilmek istenen amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi bulunmalıdır, aksi takdirde bu sınırlama 6. maddenin (1) numaralı fıkrasıyla bağdaşmaz (Ashingdane/Birleşik Krallık, B. No: 8225/78, 28/5/1985, § 57).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
33. Anayasa Mahkemesinin 23/11/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
34. Başvurucu, derece mahkemelerince hak düşürücü sürenin başlangıcının belirtilmediğini ve derece mahkemelerinin gerekçelerinin hukuki temele dayanmadığını, soyut ve sübjektif bir yorumla emsal içtihatların aksine karar verildiğini öne sürmüştür. Başvurucu, şartın yerine getirilmediğini öğrenme tarihinin imar uygulaması tarihi olmayacağını ileri sürmüştür. Başvurucu sonuç olarak belirtilen gerekçelerle eşitlik ilkesiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiş ve aynı taşınmazlara ilişkin olarak diğer paydaşların açtıkları ve davaların kabul edildiğine yönelik ilk derece mahkemesi kararlarını da başvuru formu ekinde sunmuştur.
2. Değerlendirme
35. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, eşitlik ilkesi ile mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşse de başvurucunun hak düşürücü süreye yönelik şikâyetinin mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
37. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
38. Anayasa"nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa"nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye"nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme"yi yorumlayan AİHM, Sözleşme"nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).
39. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı ve uyuşmazlık kapsamında bir talebi mahkeme önüne taşıyabilmek ve bunların etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir (AYM, E.2013/40, K.2013/139, 28/11/2013).
40. Somut olayda hak düşürücü süreden dolayı reddedilen dava nedeniyle mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
41. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
42. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın Anayasa"nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu nedenle öncelikle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının bulunup bulunmadığının incelenmesi gerekir.
43. Mahkemece imar işleminden sonra çok uzun süre dava açılmadığı açıklanarak bir yıllık hak düşürücü sürede bağıştan dönme hakkının kullanılmadığı gerekçesiyle hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince 1992 yılında birinci imar uygulaması, 1998 yılında da ikinci imar uygulamasının kesinleştiği hâlde çok uzun süre dava açılmadığı ve ayrıca aynı taşınmazların dava dışı hissedarları tarafından aynı sebeple 29/11/2013 tarihinde dava açılmış olmasına rağmen başvurucunun bu tarihten itibaren bir yıl geçtikten sonra davayı açtığı belirtilerek başvurucunun hak düşürücü süre içerisinde bağıştan dönme hakkını kullanmadığı ifade edilmiştir. Dolayısıyla 6098 sayılı Kanun’un 297. maddesi dayanılarak verilen davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine ilişkin kararla mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin kanuni temelinin bulunduğu sonucuna varılmıştır.
44. Hukuki işlem ve kuralların sürekli dava tehdidi altında olması hukuk devletinin unsurları olan hukuki güvenlik ve istikrar ilkeleriyle bağdaşmaz. Bu nedenle mahkemeye erişim hakkı ile hukuki güvenlik ve istikrar gerekleri arasında makul bir denge gözetilmelidir (AYM, E.2014/177, K.2015/49, 14/5/2015). Dava açılmasının belli bir süre koşuluna bağlanmasının hukuki güvenlik ve istikrarın sağlanması ile mahkemeye erişim hakkı arasında makul bir denge kurulması amacına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Bu sebeple dava hakkının bir yıllık süre koşuluyla sınırlandırılmasının meşru bir amaca yönelik olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
45. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
46. Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65). Bu kapsamda mevzuatta öngörülen dava açma süresine ilişkin kuralların hukuka açıkça aykırı olarak yanlış uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., § 38).
47. Anayasa"nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması istisnai bir yetki olduğundan bu yetki ancak durumun gerektirdiği ölçüde kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturabilir. Bireylerin hak ve özgürlüklerinin somut koşulların gerektirdiğinden daha fazla sınırlandırılması kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına geleceğinden hukuk devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).
48. Ölçülülük ilkesi, öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını ve bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir. Öngörülen tedbirin kişiyi olağan dışı ve aşırı bir yük altına sokması durumunda müdahalenin ölçülü olduğundan söz edilemez (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2012/102, K.2012/207, 27/12/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2015/43, K.2015/101, 12/11/2015; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38). Müdahalenin ölçülülüğü değerlendirilirken ilgili yasal düzenlemelerle birlikte somut olayın koşulları ve başvurucunun tutumu da gözönünde bulundurulmalıdır (Ahmet Ersoy ve diğerleri, B. No: 2014/4212, 5/4/2017, § 50).
49. Dava açma süresinin işlemeye başladığı an mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem taşımaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 66). Dava açma süresinin hangi tarihte başlayacağını belirlemek ve mevzuatı bu yönüyle yorumlamak görevi esasen derece mahkemelerine aittir. Bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği, dava açma süresinin başlatılacağı tarihin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, dava açma süresinin hangi tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili olarak derece mahkemelerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında incelemektir (Ahmet Yıldırım, B. No: 2014/18135, 20/9/2017, § 46). Bu kapsamda dava açma süresinin henüz dava hakkının doğmadığı ya da hak sahibinin dava hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işlemeye başlaması dava hakkının varlığını anlamsız kılabileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Yaşar Çoban, § 66).
50. Başvuru formu ekinde sunulan bilgi ve belgelere -ilk derece mahkemesi kararlarına- göre başvuru konusu taşınmazların dava dışı hissedarları tarafından aynı sebeple 29/11/2013 tarihinde Büyükçekmece 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davada (E.2013/965) 17/12/2014 tarihinde; 29/4/2014 tarihinde Büyükçekmece 5. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davada (E.2014/221) ise 23/3/2015 tarihinde davaların kabulüne karar verilmiştir (bkz. §§ 14-16). Bu kararların gerekçelerinde 14/8/1992 tarihinde kesinleşen birinci imar uygulaması ve 12/5/1998 tarihinde kesinleşen ikinci imar uygulamasının bağışlama şartının yerine getirilmediğini öğrenme tarihi olarak değerlendirilmediğini belirtmek gerekir (bkz. §§ 14-16).
51. Başvurucu, dava dilekçesinde diğer hissedarların açtıkları davada söz konusu tapunun iptali ile tesciline karar verildikten sonra bağışlama şartının yerine getirilmediğini öğrendiğini belirtmiş ancak tam olarak hangi tarihte öğrendiğini açıklamamıştır.
52. Başvuru konusu davada derece mahkemelerince başvurucunun 1992 yılında birinci imar uygulaması, 1998 yılında da ikinci imar uygulaması kesinleştiği hâlde çok uzun süre dava açılmadığı ve ayrıca aynı taşınmazların dava dışı hissedarları tarafından aynı sebeple 29/11/2013 tarihinde Büyükçekmece 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde (E.2013/965) dava açılmış olmasına rağmen başvurucunun bu tarihten itibaren bir yıl geçtikten sonra davayı açtığı belirtilerek başvurucunun hak düşürücü süre içerisinde bağıştan dönme hakkını kullanmadığı kabul edilmiştir (bkz. §§ 18, 19).
53. Öncelikle dava açma süresinin başlatılacağı tarihin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmadığını hatırlatmak gerekir. Ancak dava açma süresinin hangi tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili olarak derece mahkemelerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkını ihlal edip etmediği incelenmelidir. Bu kapsamda somut olayın koşulları değerlendirildiğinde; başvurucunun açtığı davada imar uygulamalarının kesinleştiği tarihler dikkate alınarak, bu tarihlerden çok uzun süre sonra dava açıldığı gerekçesiyle davanın reddedilmesine rağmen diğer paydaşların açtıkları davalarda, imar uygulamalarının dava açma sürelerinin belirlenmesinde esas alınmadığını vurgulamak gerekir. Bununla birlikte başvuru konusu davada derece mahkemelerinin karar gerekçelerinde, hak düşürücü sürenin tespitinde diğer hissedarların açtıkları ve kabul edilen davalardaki gerekçeden neden farklı bir sonuca ulaşıldığı açıklanmamıştır. Buna göre dava açma süresiyle ilgili kararlar arasındaki farklılığın nedenleri ortaya konulmadığından derece mahkemelerinin kararlarında ilgili ve yeterli gerekçelerin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
54. Öte yandan diğer hissedarların kabul edilen davalarında verilen kararların kesinleşip kesinleşmediği araştırılmadan, diğer hissedarların açtıkları davanın tarihi (29/11/2013) esas alınarak başvurucunun açtığı davanın hak düşürücü süre içerisinde açılmadığına karar verilmiştir. Somut olayın koşulları çerçevesinde başvurucunun diğer hissedarların açtıkları davadan haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan gerekçeler belirtilmeden yapılan bu yorumun dava hakkının varlığını anlamsızlaştırdığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülük kriterini taşıdığı derece mahkemelerince gösterilememiştir.
55. Bu itibarla somut olayda derece mahkemelerinin gerek uyuşmazlık konusu olguyu gerekse bu olgudan hareketle dava açma süresinin hesaplanma usulünü ve sürenin başlatılacağı tarihi belirlemesiyle ilgili yorumunun öngörülemez ve yeterli gerekçeden yoksun nitelikte olduğu anlaşılmaktadır.
56. Yukarıda açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden
57. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
58. Başvurucu, ihlalin tespit ile yeniden yargılama yapılması talebinde bulunmuştur.
59. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
60. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
61. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
62. Başvuruda, başvuru konusu davanın süresinde açılmadığına ilişkin derece mahkemelerinin ilgili ve yeterli gerekçeden yoksun yorumunun ölçülü olmaması nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin derece mahkemeleri kararlarından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
63. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın Büyükçekmece 1. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
64. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.864,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla Büyükçekmece 1. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2015/367, K.2016/409) GÖNDERİLMESİNE,
D. 364,60 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.864,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 23/11/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.