Esas No: 2019/10570
Karar No: 2019/10570
Karar Tarihi: 23/11/2021
AYM 2019/10570 Başvuru Numaralı NEZİHA ARICI Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
NEZİHA ARICI BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2019/10570) |
|
Karar Tarihi: 23/11/2021 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Hicabi DURSUN |
|
|
Recai AKYEL |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
|
|
İrfan FİDAN |
Raportör |
: |
Ayhan KILIÇ |
Başvurucu |
: |
Neziha ARICI |
Vekili |
: |
Av. Mustafa ÖZTOK |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, orman sınırlarının dışına çıkarılan ve Hazine adına tescilli bulunan taşınmazın önceki malikinin iade talebinin reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının, bu işleme karşı idari yargıda açılan davada görevsizlik kararı verilmemesi ve uyuşmazlığın idari yargı tarafından çözümlenmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/3/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilemez olduğu hususunda oybirliği sağlanamaması nedeniyle kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 1951 doğumlu olup İzmir"de ikamet etmektedir.
9. İzmir ili Menderes ilçesi Gümüldür köyünde (Cumhuriyet Mahallesi"nde) kâin 6 pafta 201 parsel sayılı 17.515,90 m² büyüklüğündeki taşınmazın başvurucunun murisine ait olduğunu gösteren 1325 (1909/1910) tarihli bir tapu kaydı bulunmaktadır. Söz konusu taşınmaz, tapulama faaliyeti sonucunda 27/3/1956 tarihinde 118.600 m² yüz ölçümü ve tarla vasfıyla başvurucunun murisi S.A. adına tespit ve tescil edilmiştir.
10. Aynı taşınmazın 1949 yılında yapılan orman sınırlandırılmasında tespit edilen ve 27/3/1956 tarihinde 592 parsel numarasıyla Hazine adına orman vasfıyla tescil edilen 53.783.500 m² yüz ölçümlü Akkaya Tekke Maden Dağı ormanı sınırları içinde kaldığı anlaşılmaktadır.
11. 1985 yılında yapılan ve 1987 yılında ilan edilen 2/B uygulaması sonucunda 592 sayılı parselin başvurucunun murisine ait taşınmazla çakışan kısmı yönünden orman sınırları dışına çıkarma işlemi yapılmıştır.
12. Hazine tarafından 20/11/1992 tarihinde İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde S.A. aleyhine tapu iptali ve tescil davası açılmıştır. Hazine, taşınmazın 1949 yılında kesinleşen orman tahdidi ile orman vasfında olduğunun tespit edilerek 27/3/1956 tarihinde Hazine adına tescil edilen 592 parsel sayılı taşınmazın içinde kaldığını ve 201 parsel sayılı taşınmazın hatalı olarak S.A. adına tespit ve tescil edildiğini ileri sürmüştür. Anılan mahkeme 30/3/1995 tarihinde davayı kabul etmiş ve taşınmazın 1949 yılında kesinleşen orman sınırlandırmasıyla Hazine adına tescil edilen 592 parsel sayılı taşınmazın içinde kaldığı gerekçesiyle 201 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptaliyle Hazine adına tesciline karar vermiştir. İhtilaf konusu taşınmaz, bu kararın kesinleşmesiyle 29/12/1995 tarihinde tapuda Hazine adına tescil edilmiştir.
13. Hazine adına tescil edilen 201 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydı daha sonra kapatılarak 6/7/2010 tarihinde 2719 ada 1 parsel numarasını almıştır. Taşınmazın tapu sicilinde de "6831 sayılı Orman Kanununun 2/B maddesi uyarınca Hazine adına Orman sınırları dışına çıkarılmıştır" şerhi yer almaktadır. Ayrıca tapu sicilinde "Üzerindeki zeytin ve narenciye ağaçlarının kullanıcısı ve sahibi [S.] kızı Neziha ARICI"dır" belirtmesi bulunmaktadır. Başvurucunun beyanına göre taşınmaz, fiilen mandalina bahçesi ve zeytinlik olarak kullanılmaktadır.
14. 26/4/2012 tarihinde yürürlüğe giren 19/4/2012 tarihli ve 6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi İle Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun"un 7. maddesiyle tapu ve kadastro veya imar mevzuatına göre ilgilileri adına oluşturulan ve tapuda hâlen kişiler adına kayıtlı olan taşınmazlardan Hazine adına orman sınırı dışına çıkarıldığı gerekçesiyle tapu kütüklerine 2/A veya 2/B belirtmesi bulunan veya konulan taşınmazların tapu kayıtlarının bedel alınmaksızın geçerli kabul edilmesi, iptal edilen tapuların ise iadesi imkânı getirilmiştir.
15. Başvurucu ve diğer mirasçılar, taşınmazın 6292 sayılı Kanun uyarınca bedelsiz olarak devredilmesi istemiyle 17/9/2012 tarihinde müracaat etmiştir. İzmir Defterdarlığı; Maliye Bakanlığının görüşüne istinaden 21/1/2014 tarihli yazıyla taşınmazın 27/3/1956 tarihinde Hazine adına tescil edilen 592 parsel sayılı taşınmazın içinde kaldığını, bu nedenle 6292 sayılı Kanun uyarınca iadesinin mümkün olmadığını belirterek mirasçıların talebini reddetmiştir. Başvurucu ve diğer mirasçılar, bedelsiz iade talebinin reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle 26/3/2014 tarihinde İzmir 1. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) dava açmıştır. İdare Mahkemesi, her bir mirasçının ayrı ayrı dava açması gerektiği gerekçesiyle 31/3/2014 tarihinde dava dilekçesinin reddine karar vermiştir.
16. Başvurucu 22/4/2014 tarihinde tek başına açtığı davayla dava dilekçesini yenilemiştir. Dava dilekçesinde, murisleri adına olan tapunun 30/3/1995 tarihinde hatalı olarak iptal edildiği belirtilmiştir. Dava dilekçesinde, Hazinenin dava açmasının sebebinin tapu sicilinde yer alan 2/B şerhi olduğu belirtilerek tapunun iptal edilmiş olmasının bedelsiz iadeye engel oluşturmayacağı görüşü savunulmuştur.
17. Davalı idarece İdare Mahkemesine sunulan cevap dilekçesinde taşınmazın 27/3/1956 tarihinde Hazine adına tescil edilen 592 parsel sayılı taşınmazın içinde kaldığı ve bedelsiz iade hakkı kapsamına girmediği ileri sürülmüştür.
18. İdare Mahkemesi 31/12/2014 tarihinde davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, dava konusu taşınmazın orman sınırları içerisinde kalmakta iken hatalı yapılan tapulama faaliyeti sonucu başvurucunun murisi adına tescil edildiği ve bu tescilin mahkeme kararıyla iptal edilerek taşınmazın Hazine adına tescil edildiği vurgulanmıştır. Kararda, bu nedenle dava konusu parselin 6292 sayılı Kanun"un 7. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi kapsamında değerlendirilmesine imkân bulunmadığı belirtilmiştir.
19. Başvurucu bu karara karşı temyiz yoluna başvurmuştur. Temyiz dilekçesinde İdare Mahkemesinin eksik incelemeyle karar verdiği, taşınmazın 2/B alanı olarak tescil edildiği hususunu görmezden geldiği ileri sürülmüştür. Temyiz dilekçesinde, idare mahkemesinin görevsizlik kararı vermesi gerektiğine ilişkin olarak bir şikâyete yer verilmemiştir. Danıştay Sekizinci Dairesi (Danıştay) 25/4/2017 tarihinde İdare Mahkemesi kararını onamıştır.
20. Başvurucu benzer iddialarla kararın düzeltilmesi talebinde bulunmuştur. Karar düzeltme dilekçesinde de İdare Mahkemesinin görevsizlik kararı vermesi gerektiğine ilişkin bir iddia ileri sürülmemiştir. Danıştay 21/12/2018 tarihinde karar düzeltme istemini reddetmiştir.
21. Nihai karar 28/2/2019 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu 25/3/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
22. 6292 sayılı Kanun"un "2/A veya 2/B belirtmelerinin terkini ve iade edilecek taşınmazlar" başlıklı 7. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) İlgililer tarafından idareye başvurulması ve idarece bu başvuru üzerine veya resen yapılan inceleme ve araştırma sonucunda doğruluğu tespit edilmesi hâlinde;
a) Tapu ve kadastro veya imar mevzuatına göre ilgilileri adına oluşturulan ve tapuda halen kişiler adına kayıtlı olan taşınmazlardan Hazine adına orman sınırı dışına çıkarıldığı gerekçesiyle tapu kütüklerine 2/A veya 2/B belirtmesi bulunan veya konulan taşınmazların tapu kayıtları bedel alınmaksızın geçerli kabul edilir ve tapu kütüklerindeki 2/A veya 2/B belirtmeleri terkin edilerek tescilleri aynen devam eder, aynı gerekçeyle bu nitelikteki taşınmazlar hakkında dava açılmaz, açılan davalardan vazgeçilir, açılan davalar sonucunda tapularının iptaliyle Hazine adına tesciline karar verilen, kesinleşen ve tapuda henüz infaz edilmeyen taşınmazlar hakkında da aynı şekilde işlem yapılır. Ancak bu kararlardan infaz edilerek tapuda Hazine adına tescil edilen taşınmazlar ise, ilgilileri tarafından bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl içinde idareye başvurulması hâlinde, bedelsiz olarak önceki kayıt maliklerine veya kanuni mirasçılarına iade edilir.
b) Özel kanunları gereğince Devlet tarafından kişilere satılan, dağıtılan, trampa edilen, bedelli veya bedelsiz olarak devredilen veya iskânen verilen ya da özelleştirme suretiyle satılanlar ile hisseleri devredilen özel hukuk tüzel kişileri adına kayıtlı olan ancak daha sonra Hazine adına orman sınırı dışına çıkarıldığı gerekçesiyle tapu kütüklerine 2/A veya 2/B belirtmesi konulan taşınmazların tapu kayıtları geçerli kabul edilir, aynı gerekçeyle bu nitelikteki taşınmazlar hakkında dava açılmaz, açılan davalardan vazgeçilir, açılan davalar sonucunda Hazine adına tescil edilenler ise, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl içinde ilgilileri tarafından idareye başvurulması hâlinde önceki maliklerine veya kanuni ya da akdî haleflerine bedelsiz olarak iade edilir. Ancak, bu kişilerden taşınmazlarına karşılık daha önce yer verilenlere veya bedeli ödenenlere iade işlemi yapılmaz.
c) Bu fıkra kapsamında kalan taşınmazların kullanıcılarının kayıt maliklerinden farklı kişiler olmaları ve kayıt maliklerinin bu fıkradan yararlanmak istemeleri hâlinde, kullanıcılar bu Kanunda belirtilen şartları taşısalar dahi doğrudan satış hakkından yararlanamazlar.
(2) Birinci fıkra kapsamında kalan taşınmazlardan orman sınırı dışına çıkartılacak yerlerde bulunan ve Hazine adına orman sınırı dışına çıkarıldığı gerekçesiyle tapu kütüklerine 2/B belirtmesi konulması gereken taşınmazların tapu kütüklerine 2/B belirtmesi konulmaz ve bunlar hakkında dava açılmaz.
(3) Birinci fıkra kapsamında kalan taşınmazlardan tapuda Hazine adına tescilli olan taşınmazlar hakkında aynı fıkrada belirtilen süre içerisinde idareye başvurmayan ilgililerin hakları bu süre sonunda sona erer, bu kişiler idareden başkaca talepte bulunamazlar, hak ve tazminat talep edemezler ve dava açamazlar. Bu taşınmazlardan Hazine adına tescilli olanlar idarece satış dâhil genel hükümlere göre değerlendirilir.
(4) Bu maddeye göre ilgililerine iade edilmesi gereken taşınmazlardan orman olduğu iddiasıyla Orman Genel Müdürlüğünce açılan davalar sonucunda orman niteliğiyle Hazine adına tescil edilen, fiilen orman niteliğinde olan veya bu nedenle dava açılması gereken, ağaçlandırılmak üzere Orman Genel Müdürlüğüne tahsis edilen, kamu hizmetlerine ayrılan veya bu amaçla kullanılan, özel kanunlar gereğince değerlendirilmesi gereken veya Maliye Bakanlığınca belirlenen taşınmazlar ilgililerine iade edilmez. Bu taşınmazların yerine, idarece belirlenen ve ilgililerince itiraz ve dava konusu edilmeksizin kabul edilen rayiç bedelleri ödenebilir veya rayiç bedellerine uygun taşınmazlar verilebilir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Anayasa Mahkemesinin 23/11/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
24. Başvurucu; 201 parsel numaralı taşınmazın tapu kaydının İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 30/3/1995 tarihli kararıyla hatalı olarak iptal edildiğini, kararda açıkça 1985 yılında yapılan ve 1987 yılında ilan edilen 2/B uygulaması sonucunda Hazine adına orman sınırı dışına çıkarıldığından bahisle tapu kaydının iptal edildiğinin belirtildiğini ifade etmiştir. Diğer yandan İdare Mahkemesinin tapu kaydı üzerinde 2/B şerhi bulunduğu gerçeğini gözardı ederek hüküm kurduğunu belirtmiştir. Başvurucu 6292 sayılı Kanun kapsamında ücretsiz iadenin koşulları oluştuğu hâlde İdare Mahkemesince yetersiz inceleme sonucu davanın reddedildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca taşınmazın Hazine adına tescil edilmiş olmasının ücretsiz iade hakkından yararlanılmasına engel olmadığını iddia etmiştir. Başvurucu son olarak mülkün iadesini öngören kanun hükmünün hatalı yorumlanarak iadenin engellenmesinin mülkiyet hakkını ihlal ettiğini ifade etmiştir.
2. Değerlendirme
25. Anayasa"nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
26. Başvurunun niteliği dikkate alındığında öncelikle zaman bakımından yetki meselesinin tartışılması gerekmektedir.
27. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasında herkesin Anayasa"da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve buna ek Türkiye"nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabileceği hükmüne yer verilmiştir. Anayasa"nın geçici 18. maddesinde uygulama kanununun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bireysel başvuruların kabul edileceği, 6216 sayılı Kanun"un 76. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ise Kanun"un 45. ila 51. maddelerinin 23/9/2012 tarihinde yürürlüğe gireceği belirtilmiştir.
28. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisini doğru olarak belirleyebilmek için kesinleşen nihai işlem ve kararın tarihinin yanı sıra gerçekleştiği iddia olunan müdahalenin zamanını da doğru tespit etmek gerekir. Bu tespit yapılırken müdahaleyi oluşturan olaylar ve ihlal edildiği iddia olunan hakkın kapsamı birlikte değerlendirilmelidir (Zeycan Yedigöl [GK], B. No: 2013/1566, 10/12/2015, § 31).
29. Başvurucunun murisine ait tapunun mahkeme kararıyla iptal edilerek 29/12/1995 tarihinde Hazine adına tescil edildiği, dolayısıyla bu tarihten itibaren murisin mülkiyetinin yitirildiği konusunda tereddüt bulunmamaktadır.
30. Anayasa Mahkemesi ayrıca mülkiyetten yoksun bırakma şeklindeki müdahalelerin kural olarak anlık eylemler olup sürekli bir müdahale oluşturmadığını belirtmiştir (Agavni Mari Hazaryan ve diğerleri, B. No: 2014/4715, 15/6/2016, § 114). Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, zaman bakımından yetki içinde sonuçlanmış olmak kaydıyla kamu makamlarınca müdahalenin incelenerek esası hakkında bir karar verilmesi veya müdahaleyle ilgili tanınan tazminat ve benzeri bir yolun mevcut olması durumlarını da dikkate alarak değerlendirme yapacaktır (Varvara Arnavut, B. No: 2014/7538, 13/9/2017, § 48; Agavni Mari Hazaryan ve diğerleri, §§ 111-120).
31. 26/4/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6292 sayılı Kanun"un 7. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde tapu ve kadastro veya imar mevzuatına göre ilgilileri adına oluşturulan ve tapuda hâlen kişiler adına kayıtlı olan taşınmazlardan Hazine adına orman sınırı dışına çıkarıldığı gerekçesiyle tapu kütüklerine 2/A veya 2/B belirtmesi bulunan veya konulan taşınmazların tapu kayıtlarının bedel alınmaksızın geçerli kabul edilmesi imkânı getirilmiştir. Bunun yanında aynı gerekçeyle bu nitelikteki taşınmazlar hakkında açılan davalar sonucunda tapularının iptaliyle Hazine adına tesciline karar verilen, kesinleşen ve tapuda henüz infaz edilmeyen taşınmazlar hakkında da aynı şekilde işlem yapılması öngörülmüştür. Bu kararlardan infaz edilerek tapuda Hazine adına tescil edilen taşınmazların ise ilgilileri tarafından 6292 sayılı Kanun"un yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl içinde idareye başvurulması hâlinde bedelsiz olarak önceki kayıt maliklerine veya kanuni mirasçılarına iade edileceği düzenlenmiştir.
32. Buna göre -Kanun"un lafzı dikkate alındığında- tapu ve kadastro veya imar mevzuatına göre ilgilileri adına oluşturulan taşınmazlardan Hazine adına orman sınırı dışına çıkarıldığı gerekçesiyle hakkında açılan davalar sonucunda tapularının iptaliyle Hazine adına tesciline karar verilip bu karar infaz edilen taşınmazların, ilgilileri tarafından 26/4/2012 tarihten itibaren iki yıl içinde idareye başvurulması hâlinde bedelsiz olarak önceki kayıt maliklerine veya kanuni mirasçılarına iade edilmesi gerektiği anlaşılmaktadır.
33. Somut olayda ihtilaf konusu taşınmaz, tapulama faaliyeti sonucunda 27/3/1956 başvurucunun murisi adına tespit ve tescil edilmiştir. Ancak söz konusu taşınmaz 1949 yılında yapılan orman sınırlandırılmasında tespit edilen ve 27/3/1996 tarihinde 592 parsel numarasıyla Hazine adına orman vasfıyla tescil edilen 53.783.500 m² yüz ölçümlü Akkaya Tekke Maden Dağı ormanı sınırları içinde de kalmaktadır. Bu durumda söz konusu taşınmaza ilişkin olarak çifte tapu oluşturulduğu anlaşılmaktadır.
34. Bu bağlamda orman sınırları içinde kalan 201 parsel sayılı taşınmaza ilişkin olarak başvurucunun murisine verilen tapunun 30/3/1995 tarihine kadar iptal edilmediğinin altını çizmek gerekir. Ayrıca 592 parsel sayılı taşınmazın 201 parsel sayılı taşınmazla çakışan kısmı 1985 yılında yapılan ve 1987 yılında ilan edilen 2/B uygulaması sonucunda orman sınırlarının dışına çıkarılmıştır. Daha sonra 2010 yılında da 2719 ada 1 parsel numarasını alan taşınmazın tapu siciline başvurucu adına belirtme konulmuştur. Bu durumda yüzeysel olarak bakıldığında başvurucunun 6292 sayılı Kanun"un 7. maddesi kapsamında başvuru yapmasının hukuksal temelden yoksun olmadığı anlaşılabilmektedir.
35. Bu itibarla yitirilen mülkün iadesine imkân sağlayan 6292 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvuruya ilişkin yargısal süreçlerin 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleştiği dikkate alındığında başvurunun Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin kapsamında kaldığı değerlendirilmiştir.
36. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Mülkün Varlığı
37. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır. Bu nedenle öncelikle başvurucunun Anayasa"nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, § 26; İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 31).
38. Mülkiyet hakkı, özel hukukta veya idari yargıda kabul edilen mülkiyet hakkı kavramlarından farklı bir anlam ve kapsama sahip olup bu alanlarda kabul edilen mülkiyet hakkı, yasal düzenlemeler ile yargı içtihatlarından bağımsız olarak özerk bir yorum ile ele alınmalıdır (Hüseyin Remzi Polge, B. No: 2013/2166, 25/6/2015, § 31). Anayasa"nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).
39. Somut olayda başvurucunun murisi, taşınmazın mülkiyetini 29/12/1995 tarihinde yitirmiş ise de 6292 sayılı Kanun"la mülkün iadesi imkânı getirilmiştir. 6292 sayılı Kanun"da düzenlenen iade imkânı önceki mülkiyetten bağımsız bir hak değildir. Esasen bu imkân tapunun iptali veya Hazine adına orman sınırı dışına çıkarılma işlemi sebebiyle oluşan mağduriyetlerin giderilmesini hedeflemektedir. Bu yönüyle iade imkânının aynı zamanda mülkün kaybedilmesi sebebiyle oluşmuş ihlallerin giderilmesine hizmet eden bir hukuki çare (yol) olduğu da açıktır.
40. Nitekim Anayasa Mahkemesi taşınmazın imara aykırı olduğu gerekçesiyle yıkılmasına yönelik olarak kamu otoritelerince verilen karardan şikâyet edildiği bir başvuruda, bazı koşulların sağlanması kaydıyla imara aykırı yapılmış yapılara ruhsat verilmesini ve söz konusu yapılara ilişkin yıkım kararlarının da iptal edilmesini öngören kanuni düzenlemenin bireysel başvuru devam ederken yürürlüğe girmiş olmasını gözeterek başvuru yollarının tüketilmediğine karar vermiştir (Murat Emrah Emre, B. No: 2018/1275, 30/10/2018, §§ 37-43). Bu örnekten de anlaşılacağı üzere mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerin oluşmasından sonra müdahaleden dolayı gerçekleşen mağduriyetlerin giderilmesi amacıyla oluşturulan başvuru yolları asıl mülkten bağımsız değildir. Aksi takdirde Anayasa Mahkemesinin ihlal iddiasını incelemeyip bunun yeni oluşturulan hukuksal başvuru yolunda inceleme yapmaya yetkili mercilerce değerlendirilmesine karar vermesi anlamlı olmaz. Bu sebeple somut olayda mülkün varlığı, iadesi istenen taşınmazın tapusunun iptal edilmesinden önceki duruma göre karara bağlanmalıdır.
41. Bu itibarla 6292 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvuruya konu taşınmaz, tapusu iptal edilmeden önce başvurucunun murisi adına kayıtlı olduğu tereddütsüz bulunduğuna göre mülkün varlığı açıktır.
ii. Müdahalenin Varlığı ve Türü
42. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek ve yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma ve ondan tasarruf etme, onun ürünlerinden yararlanma olanağı verir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32). Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma, mülkün semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53).
43. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa"nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa"nın 35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında, genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa"nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, §§ 55-58).
44. Başvuru konusu taşınmaz, orman sınırları içinde kaldığı gerekçesiyle tapusu iptal edilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan bir müdahalenin mevcut olduğu kuşkusuzdur. Müdahalenin mülkten yoksun bırakmaya ilişkin kural çerçevesinde incelenmesi uygun görülmüştür.
iii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
45. Anayasa"nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
46. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa"nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa"ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62). Bu durumda öncelikle müdahalenin kanuni dayanağının bulunup bulunmadığının incelenmesi gerekir.
47. Anayasa"nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında mülkiyet hakkının ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği belirtilmek suretiyle mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerin kanunda öngörülmesi gereği ifade edilmiştir. Öte yandan temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenlendiği Anayasa"nın 13. maddesinde de hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceği temel bir ilke olarak benimsenmiştir. Buna göre mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerde dikkate alınacak öncelikli ölçüt, müdahalenin kanuna dayalı olmasıdır. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır (Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49).
48. Müdahalenin kanuna dayalı olması öncelikle şeklî manada bir kanunun varlığını zorunlu kılar. Şeklî manada kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından Anayasa"da belirtilen usule uygun olarak kanun adı altında çıkarılan düzenleyici yasama işlemidir. Hak ve özgürlüklere müdahale edilmesi ancak yasama organınca kanun adı altında çıkarılan düzenleyici işlemlerde müdahaleye imkân tanıyan bir hükmün bulunması şartına bağlıdır. TBMM tarafından çıkarılan şeklî anlamda bir kanun hükmünün bulunmaması hakka yapılan müdahaleyi anayasal temelden yoksun bırakır (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri [GK], B. No: 2015/17510, 18/10/2017, § 56).
49. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî müdahaleyi engelleyen ve hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından biridir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60). Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebileceği kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik koşulunun sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Müdahalenin kanuna dayalı olması, müdahaleye ilişkin yeterince erişilebilir ve öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44).
50. Bir uyuşmazlıkta uygulanacak hukuk kurallarının ve özellikle müdahalenin kanuni dayanağını oluşturan kanun hükümlerinin yorumlanması derece mahkemelerinin takdirindedir. Derece mahkemelerince, mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağını oluşturduğu ifade edilen hükümlerle ilgili olarak geliştirilen yorumların isabetli olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. Bununla birlikte derece mahkemelerinin yorumlarının kanunun açık lafzıyla çelişki içinde olduğu veya kanun metni dikkate alındığında bireyler tarafından öngörülmesinin mümkün olmadığı sonucuna ulaşıldığı hâllerde mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının bulunmadığı kanaatine varılması mümkündür (mahkemeye erişim hakkı yönünden benzer değerlendirme için bkz. Ziya Özden, B. No: 2016/67737, 19/11/2019, § 59).
51. Başvurucunun murisine ait iken tapusu iptal edilen taşınmazın 6292 sayılı Kanun uyarınca bedelsiz olarak iadesi talebi, taşınmazın 27/3/1956 tarihinde Hazine adına orman vasfıyla tescil edilen 592 parsel sayılı taşınmazın içinde kaldığı, bu nedenle 6292 sayılı Kanun uyarınca iadesinin mümkün olmadığı belirtilerek reddedilmiştir. İdare Mahkemesi de yaptığı yargısal denetimde idarenin gerekçesini benimsemiş ve davayı reddetmiştir.
52. İhtilaf konusu taşınmazın 27/3/1956 tarihinde Hazine adına orman olarak tescil edilen 592 parsel sayılı taşınmazın sınırları içinde yer aldığı hususu, İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 30/3/1995 tarihli kararıyla tespit edilmiştir. Ancak somut olay yönünden kritik öneme sahip olan husus taşınmazın 27/3/1956 tarihinde Hazine adına tescil edilen 592 parsel sayılı taşınmazın içinde yer almasının iadeye engel teşkil edip etmediğidir.
53. Uyuşmazlıkta uygulanacak hukuk kurallarının yorumlanması görevi öncelikle derece mahkemelerine ait olsa da derece mahkemelerinin yorumlarında keyfîlik veya bariz takdir hatası bulunup bulunmadığını incelemek Anayasa Mahkemesinin yetkisindedir. Bu durumda Anayasa Mahkemesinin öncelikle çözümleyeceği mesele ihtilaf konusu taşınmazın 27/3/1956 tarihinde Hazine adına tescil edilen başka bir taşınmazın içinde bulunmasının iadeye engel olarak yorumlanmasının makul olup olmadığıdır.
54. İhtilaf konusu taşınmaz, Hazine adına orman olarak tescil edilen 592 parsel sayılı taşınmazın sınırları içinde yer alsa bile 1910 tarihli tapu kaydına dayanarak tapulama sonucu 27/3/1956 tarihinde başvurucunun murisi adına tespit ve tescil edilen tapu kaydının 29/12/1995 tarihine kadar iptal edilmediği dikkate alınmalıdır. 6292 sayılı Kanun"un 7. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde tapu ve kadastro veya imar mevzuatına göre ilgilileri adına oluşturulan ... taşınmazlardan vurgusu önem taşımaktadır. Başvurucunun murisi adına tapulama mevzuatı uyarınca oluşturulmuş bir tapunun var olduğu açıktır. Öte yandan anılan maddenin Hazine adına orman sınırı dışına çıkarılan taşınmazları kapsadığı görülmektedir. 592 parsel sayılı taşınmazın başvurucunun murisine ait taşınmazla çakışan kısmının 1987 yılında ilan edilen 2/B uygulaması sonucu Hazine adına orman sınırı dışına çıkarıldığı da sabittir.
55. İdare, başvurucunun murisi adına yapılan tespitin hatalı olduğunu öne sürmüş ise de tapulama işleminin neden hatalı olduğunu ve hatalı olmasının 6292 sayılı Kanun"dan yararlanılmasına neden engel teşkil ettiğini açıklamamıştır. İdare Mahkemesi kararında da bu yönde bir değerlendirmede bulunulmamıştır. Bu durumda dayanak 1910 tarihli tapu kaydına göre 1956 tarihli tapulama faaliyeti sonucunda başvurucunun murisi adına tapuya bağlanan, akabinde Hazine adına orman sınırı dışına çıkarılan taşınmazın iadesi isteminin kanunda yer almayan birtakım şartlar aranarak engellendiği anlaşılmaktadır.
56. Sonuç olarak başvurucu tarafından yapılan iade isteminin taşınmazın 27/3/1956 tarihinde Hazine adına orman olarak tescil edilen 592 parsel sayılı taşınmazın sınırları içinde yer aldığı gerekçesiyle reddedilmesinin kanuni dayanağının bulunmadığı değerlendirilmiştir. Varılan sonuca göre müdahalenin meşru bir amacının veya ölçülü olup olmadığının değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
57. Açıklanan gerekçelerle Anayasa"nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
58. Başvurucu; Uyuşmazlık Mahkemesi kararlarına göre uyuşmazlığın adli yargı mercilerinin görevine girdiğini ve İdare Mahkemesinin görevsizlik kararı vermemesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
59. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurulabilmesi için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir.
60. Bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun bu niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
61. Somut olayda idari yargıda dava açmayı tercih eden başvurucu, yargılama sürecinin hiçbir aşamasında idari yargının görevsiz olduğunu ileri sürmemiştir. Başvurucu bu iddiasını ilk kez bireysel başvuruda dile getirmiştir. Bu durumda, başvurucunun bu iddiasına ilişkin olarak olağan başvuru yollarını tükettiği söylenemeyecektir.
62. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden
63. 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
64. Başvurucu; ihlalin tespit edilmesini ve yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesini, bunun yapılmaması hâlinde 2.700.000 TL maddi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
65. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
66. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
67. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
68. İncelenen başvuruda, başvurucunun taşınmaz iade talebinin reddedilmesinin kanuni dayanağının bulunmaması sebebiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin idarenin işleminden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Ancak mahkemeler de ihlali giderememiştir.
69. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir 1. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
70. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
71. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.864,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa"nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir 1. İdare Mahkemesine (E.2014/692, K.2014/1827) GÖNDERİLMESİNE,
D. 364,60 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.864,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 23/11/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.