AYM 2019/5252 Başvuru Numaralı ALİ YÜCEL VE DİĞERLERİ Başvurusuna İlişkin Karar

Abaküs Yazılım
Birinci Bölüm
Esas No: 2019/5252
Karar No: 2019/5252
Karar Tarihi: 23/11/2021

AYM 2019/5252 Başvuru Numaralı ALİ YÜCEL VE DİĞERLERİ Başvurusuna İlişkin Karar

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ALİ YÜCEL VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/5252)

 

Karar Tarihi: 23/11/2021

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Volkan ÇAKMAK

Başvurucular

:

1. Ali YÜCEL

 

 

2. Dilek YÜCEL

 

 

3. Ergül YÜCEL

 

 

4. Köksal YÜCEL

 

 

5. Merve KÖSE

 

 

6. Murat YÜCEL

Başvurucular Vekilleri

:

Av. Soner TANRIKULU

 

 

Av. Lider TANRIKULU

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Kamu görevlisinin eylemine bağlı olarak meydana gelen ölüm olayı nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 14/2/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

6. Antalya Kepez İlçe Emniyet Müdürlüğü Suç Önleme ve Araştırma Büro Amirliğinde görev yapan polis memurları M.İ. ve O.S., ihbar üzerine farklı suçlardan aranan bir şahsı yakalamak için 22/1/2017 tarihinde ihbarcı şahsın da katılımıyla başvurucuların annesi olan H.Y.nin ikametgâhının bulunduğu adrese gitmiştir. Polisler konutu bir süre gözledikten sonra eşgale uyan kişilerin konutun bahçe içinde bulunan balkonunda oturuyor olduğunu görmeleri ve ihbarcının da bu kişilerden birinin aranan şahsa benzediğini söylemesi üzerine bahçe kapısından içeri girmiştir. İhbarcı kişi, güvenli olduğu düşünülen bir konumda bırakılmış; konutun bahçesine girmemiştir.

7. Başvurucuların formdaki ifadelerine göre olaylar, izleyen cümlelerde aktarıldığı gibi gerçekleşmiştir. Bahçe kapısından giren polis memurunun (Başvurucular polis memurunun sivil görünümlü olduğunu ve kendisini tanıtmadığını, kimlik de göstermediğini belirtmişlerdir.) hiçbir şey söylemeden Ali Yücel"e silah doğrultmuş ve neden geldikleri, kim oldukları yönünde sorulan sorulara cevap vermemiştir. Bu sırada Ali Yücel olay esnasında birlikte olduğu misafirlerinin arkasına saklanmış ancak polis memuru, Ali Yücel"in kolundan tutarak silahını kendisine doğrultmaya devam etmiştir. Bu sırada mutfakta olan H.Y. ise çıkan gürültü üzerine olayın gerçekleştiği, bahçe içinde bulunan balkona gelmiş ve polis memuruna "Ne oluyor oğlum, bir şey mi var, siz kimsiniz?" şeklinde sorular yöneltmiştir. Polis memuru H.Y.yi koluyla ittirmiş ve soruya cevap olarak "Teyze sen bir çekil, oğlun cinayet işlemiş, cinayetten aranıyor." şeklinde beyanda bulunmuştur. Ali Yücel annesinin kalp rahatsızlığı bulunduğunu beyan etmesine karşın polis memuru Ali Yücel"e silah doğrultmaya ve onu tutmaya devam etmiştir. Akabinde ikinci bir polis memuru elinde evrakla bahçeye girmiş ve Ali Yücel"in talebi üzerine polis kimlik kartını ibraz etmiştir. Bunun üzerine Ali Yücel de kimliğini çıkartarak daha sonra gelen polis memuruna ibraz etmiş ve aranan şahsın kendisi olmadığı polis memurlarınca anlaşılmıştır.

8. Başvurucuların annesi H.Y. söz konusu olay sırasında rahatsızlanmış ve ambulansla hastaneye sevk edilmiştir. H.Y. tedavi altına alındığı hastanede aynı gün kalp krizi neticesinde vefat etmiştir.

9. Başvurucular, Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde polis memurları M.İ. ve O.S.den hukuksuz eylemleri sonucu annelerinin ölümüne sebep olmaları nedeniyle şikâyetçi olmuştur.

10. Polis memurları M.İ. ve O.S. soruşturma sırasında alınan ifadelerinde "Ali Yücel"e silah doğrultmadıklarını, kelepçe veya fiziksel temasın söz konusu olmadığını; [H.Y.ye] yönelik itme/dokunma şeklinde de olsa fiziksel müdahalede bulunulmadığını; [H.Y.nin] olay sırasında bahçede olmadığını, kendi eylemlerinden ziyade Ali Yücel"in fevri hareketleri sonucu [H.Y.nin] bahçeye geldiğini ve fenalaştığnı; "senin oğlun katil" şeklinde bir ifadenin söz konusu olmadığını ve sadece görevlerini yaptıklarını" beyan etmiştir.

11. Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı 10/5/2018 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir;

"Yapılan soruşturma neticesinde, her ne kadar müştekiler vekili polis memurlarının hiçbir arama izni alınmaksızın, savcılık talimatı veya talebi veya mahkeme izni olmaksızın tamamen kendi keyfi ve ihmali davranışlarıyla ikamete gelerek hatalı teşhis ile gözaltına yapmaya çalıştıkları ve ihmalleri neticesinden maktülün ölümüne sebebiyet verdiklerinden bahisle şikayetçi olmuş ise de, Kepez İlçe Emniyet Müdürlüğü Suç Önleme ve Araştırma Büro Amirliği"nde görev yapan şüpheli polis memurlarının Uyuşturucu Ticareti Yapmak, Hükümlü ve Tutuklunun Kaçması, Tasarlayarak Adam Öldürme, Hırsızlık, Basit Yaralama, İftira suçlarından hakkında yakalama emirleri bulunan ve 8,5 yıl kesinleşmiş hapis cezası bulunan [Ş.V.] isimli şahsın yakalanması yönünde yapılan ihbara dayanarak Polis Vazife ve Salahiyet Kanununun 13. Maddesinde "haklarında yetkili mercilerce verilen yakalama veya tutuklama kararı bulunanları, eylemin veya durumun niteliğine göre; koruma altına alır, uzaklaştırır ya da yakalar ve gerekli kanuni işlemi yapar" şeklindeki düzenleme uyarınca bu yetki kapsamında ihbara konu aranan şahsın kaçma ihtimalini gözeterek gerekli tedbirleri alarak söz konusu ikametin bahçe kısmına girdikleri, aranan şahsın eşgali ile ikamette bulunan Ali Yücel isimli şahıs arasındaki benzerlik üzerine yapmış oldukları kimlik kontrolünde aranan şahsın Ali Yücel isimli şahıs olmadığını tespit ettikleri, o esnada ikamet içerisinden ikametin bahçe kısmına gelen Ali Yücel"in annesi olan maktüle [H.Y.nin] fenalaşmaya başladığı ve kaldırıldığı hastanede kalp krizi sonucu vefat ettiği, bu şekilde meydana gelen olayda şüpheli polis memurlarına atfedilecek herhangi bir kusurun veya ihmalin bulunmadığı kanaatine ulaşıldığından ... "

12. Başvurucular, şikâyet edilen polislerin hukuka aykırı olarak silah kullandığını, kalp rahatsızlığı olduğu söylenen bir kişinin bulunduğu ortamda hukuksuz hareketlerine devam ettiklerini ve ölüme neden olan bu eylemlerinin bilinçli taksire vücut verdiğini belirterek Antalya 2. Sulh Ceza Hâkimliği nezdinde kovuşturmaya yer olmadığı kararına karşı itirazda bulunmuştur. Antalya 2. Sulh Ceza Hâkimliği 8/8/2018 tarihli kararla itirazı reddetmiştir. Gerekçede itiraza konu kararda usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı ifade edilmiştir.

13. Başvurucular itirazın reddine dair kararı tebellüğ etmelerinin ardından 14/2/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. İlgili Mevzuat

14. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

 “İdari dava türleri şunlardır:

...

b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,

...”

15. 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu"nun 13.maddesinin ilk cümlesi şöyledir:

"Kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açarlar. "

B. Yargı Kararları

16. Danıştay Onuncu Dairesi 16/9/2019 tarihli ve E.2019/7648, K.2019/5705 sayılı kararıyla; polis memurlarının eylemi nedeniyle uğranılan zararın tazmini için açılan davada, görevin yerine getirilmesi sırasında gerçekleşen hizmet kusurunu tespit etmek suretiyle tazminata hükmeden İzmir 3. İdare Mahkemesinin 29/1/2019 tarihli ve E.2019/84, K.2019/140 sayılı kararını onamıştır. Danıştay Onuncu Dairesinin kolluk kuvvetlerinin eylemleri nedeniyle uğranılan zararların tazmini için açılan davalara ilişkin olarak farklı tarihlerde verilmiş kararları mevcuttur (çok sayıda karar arasından bkz. E.2016/1127, K.2019/4287; E.2016/13930, K.2019/4289; E.2018/1153, K.2019/4285).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

17. Anayasa Mahkemesinin 23/11/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

18. Başvurucular; polis memurlarının herhangi bir delil olmadan, gereken araştırmayı yapmadan suçsuz birinin evine geldiğini, şartları oluşmadan hukuka aykırı olarak silahlarını çıkardığını, bilinçli taksirle annelerinin ölümüne sebebiyet verildiğini, soruşturma sırasında polisin silah kullanmasından ve bilinçli taksirden hiç bahsedilmediğini belirterek Anayasa"nın 17. ve 40. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

19. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

20. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri, ... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

21. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

“...Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”

22. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”

23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).

24. Başvurucuların şikâyetlerinin özü, kolluk kuvveti görevlilerinin davranışları ile annelerinin ölümüne yol açtıkları ve olaya yönelik soruşturmanın etkisiz olduğu iddialarına ilişkin olduğundan incelemenin Anayasa"nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında yapılması gerekir.

25. Anayasa"nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı, Anayasa"nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler. Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme, pozitif bir yükümlülük olarak da yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların ve diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, §§ 50, 51).

26. Kamusal yetkiyle güç kullanılması sonucu gerçekleşen ölümlerin devletin yaşam hakkına ilişkin negatif yükümlülüğü kapsamında değerlendirilmesi gerekir. Bu yükümlülük hem kasıtlı biçimde hem de kasıt olmaksızın ölümle sonuçlanan veya sonuçlanabilecek güç kullanımını kapsamaktadır (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 44). Yaşam hakkına ilişkin negatif yükümlülük kapsamında kamusal bir yetkiyle güç kullanan görevlilerin kasıtlı ve hukuka aykırı bir şekilde hiçbir bireyin hayatına son vermeme ödevi bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§ 51).

27. Devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can kaybının gerçekleştiği durumlarda Anayasa’nın 17. maddesi devlete, elindeki tüm imkânları kullanarak yaşam hakkını korumak için oluşturulan yasal ve idari çerçevenin gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri alma görevi yüklemektedir. Bu yükümlülük -kamusal olsun veya olmasın- yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).

28. Pozitif yükümlülüklerin korumaya ilişkin maddi yönünün yanı sıra usule ilişkin bir yönü de bulunmaktadır. Bu yükümlülük, doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütmeyi gerektirir. Bu soruşturmanın temel amacı, yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve varsa sorumluların hesap vermelerini sağlamaktır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).

29. Yaşam hakkına ilişkin bu usul yükümlülüğü olayın niteliğine bağlı olarak cezai, hukuki ve idari nitelikteki soruşturmalarla yerine getirilebilir. Kasten veya kötü muamele sonucu meydana gelen ölüm olaylarında Anayasa"nın 17. maddesi gereğince devletin sorumluların tespitini ve cezalandırılmalarını sağlayabilecek nitelikte bir cezai soruşturma yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda idari soruşturmalar ve tazminat davaları sonucunda idari bir yaptırım veya tazminata hükmedilmesi ihlali gidermek ve dolayısıyla mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).

30. Ancak kasıtlı olmayan fiiller nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin soruşturma yükümlülüğü açısından farklı bir yaklaşım benimsenebilir. Bu kapsamda yaşam hakkının veya vücut bütünlüğünün ihlaline kasten sebebiyet verilmeyen durumlarda pozitif yükümlülük her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idarihatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).

31. Bu bağlamda yaşam hakkı kapsamında devletin etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülüğü, olayın niteliğine bağlı olarak farklı nitelikteki hukuki yolların etkili yürütülmesiyle yerine getirilmiş sayılabilmektedir. Bu durumda başvuruya konu ölüm olayının niteliğinin belirlenmesi önem arz etmektedir.

32. Bu noktada yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasının değerlendirilmesinde belirleyici öneme sahip olan husus "güç kullanımına" ilişkin durumdur. Başvurucuların annesi H.Y.nin ölümünün polis memurlarının doğrudan H.Y.ye yönelik (vurmak, yaralamak vb.) bir eylemine bağlı olarak gerçekleşmediği; H.Y.nin oğlu Ali Yücel ile polis memurları arasında, evinin bahçe içinde bulunan balkonunda meydana gelen tartışmadan etkilenerek fenalaştığı ve akabinde daha önceden var olan rahatsızlığına bağlı olarak kalp krizi geçirmek suretiyle hayatını kaybettiği anlaşılmaktadır. Nitekim başvurucuların da polislerin H.Y.ye zarar vermeye, yaralamaya/öldürmeye yönelik kasıtlı, güç kullanımını içeren bir eyleminin bulunduğuna işaret eden bir iddiaları bulunmamaktadır. Dosya içeriğinden de anlaşıldığı üzere olayın meydana geldiği koşullar da bu bağlamda kasta ve/veya güç kullanımına dair herhangi bir şüphe uyandırmamaktadır. Bununla beraber polislerin herhangi bir kişiye yönelik olarak konut içinde güç kullandıklarına işaret eden bir durumun varlığından söz edilmesi mümkün görünmemektedir. Zira kolluk kuvvetinin H.Y.nin oğluna karşı kullandığı ileri sürülen bedeni kuvvet ya da silah teşhiri, ölümün temelde bir güç kullanımına bağlı olarak gerçekleştiği sonucu çıkarılmasına elverişli hususlar değildir.

33. Bu belirlemeler uyarınca somut başvuru, polis memurlarının kimlik göstermemek, silah doğrultarak paniğe yol açmak, şüpheli şahsa ilişkin yeterli araştırma yapmadan suçsuz birini itham ederek korkuya neden olmak gibi özensiz, ihmalkâr ve güç kullanımı içermeyen davranışlarına ilişkin bulunmaktadır.

34. Bu durumda Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında devletin etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülüğü, somut olayda mağdura idari yargı mercileri önünde açabileceği bir tam yargı davası yolunun sağlanması ile yerine getirilmiş sayılabilir. Zira idare ajanının, dolayısıyla idarenin hizmetin yerine getirilmesi sırasında meydana gelen kusurunun değerlendirilmesi ve kusur gerçekleşmişse bu kusur nedeniyle uğranılan zararın gideriminin sağlanması tam yargı davası ile mümkündür.

35. Somut olayda başvurucular, yakınlarının ölümü ile neticelenen olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasından sonra bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurucular, Türk hukuk sistemindeki mevcut hukuki yollardan olup hem idarenin mesuliyetini saptayabilecek hem de gerektiği takdirde zararın ödenmesini sağlayabilecek olan tam yargı davası yolunu tükettiklerine ilişkin herhangi bir bilgi ve belgeyi Anayasa Mahkemesine sunmamıştır. Bu durumda yaşam hakkına ilişkin şikâyetler yönünden kanunda öngörülen yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olduğundan söz edilemeyecektir.

36. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden ayrıca incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 23/11/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Hemen Ara