AYM 2019/4642 Başvuru Numaralı TEVFİK KAYNAR Başvurusuna İlişkin Karar

Abaküs Yazılım
Birinci Bölüm
Esas No: 2019/4642
Karar No: 2019/4642
Karar Tarihi: 23/11/2021

AYM 2019/4642 Başvuru Numaralı TEVFİK KAYNAR Başvurusuna İlişkin Karar

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

TEVFİK KAYNAR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/4642)

 

Karar Tarihi: 23/11/2021

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Gökçe GÜLTEKİN YILMAZ

Başvurucu

:

Tevfik KAYNAR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, fiziksel ve sözlü şiddete ilişkin olay hakkında etkili bir soruşturma yürütülmemesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 7/2/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

A. Başvurucunun Yaralanmasına İlişkin Soruşturma Süreci

8. Başvurucu 22/9/2012 tarihinde köy yerindeki arazi anlaşmazlığıyla ilgili olarak yaşanan bir kavga sırasında sol gözünü kaybetmiştir.

9. Genç Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) başvurucuya karşı kasten yaralama, tehdit ve hakaret suçlarını işledikleri iddiasıyla şüpheliler N.Y., Se.Y., Su.Y., M.B., P.Y., hakkında soruşturma başlatılmıştır.

B. Müşteki (Başvurucu) Beyanı ve Sanık Savunmaları

10. Başsavcılık 5/11/2012 tarihinde başvurucunun müşteki şüpheli sıfatıyla ifadesini almış; başvurucu özetle olay günü şüphelilerin kendisine ve kızına saldırmaya kalkıştığını, bu nedenle evlerine kapandıklarını, şahısların giderken beş veya altı kez ateş ettiklerini, oğlunun hayvanları otlatmaya götürdüğü için olay sırasında orada bulunmadığını ancak oğlu döndüğü sırada şüphelilerin oğlunu taş ve sopalarla yaradığını, oğluna yardıma koşarken bu şahısların saldırısına uğradığını, kavgaya engel olmak isteyen Z.K. ve Z.A.nın kendisini tuttuğunu, bu sırada P.Y.nin gözüne taşla vurduğunu, daha sonra M.B.nin aynı taşı gözüne vurduğunu, Z.K.nın kendisini bıraktığını ve yere düştüğünü, yerde iken üzerine taşların geldiğini, kendisinin kimseye vurmadığını beyan etmiştir.

11. Başvurucunun Genç Asliye Ceza Mahkemesindeki (Mahkeme) beyanı da benzer mahiyettedir.

12. Sanık Se.Y. 8/2/2013 tarihinde alınan ifadesinde özetle olay günü evinde olduğu sırada başvurucunun av tüfeği ile evlerine doğru ateş ettiğini, silah sesi duyması üzerine dışarı çıktığını ve başvurucuyu gördüğünü söylemiş; suçlamaları reddetmiştir.

13. Diğer sanıklar kollukta ve Mahkemedeki savunmalarında suçlamaları reddetmiştir.

C. Olay Tespit Tutanağı ve Uzmanlık Raporu

14. 22/9/2012 tarihli Olay Yeri Tespit Tutanağı"nda; daha önce aralarında arazi anlaşmazlığı bulunan başvurucu ve N.Y.nin kavga ettiği, başvurucunun tüfek ile ateş etmesi sonucunda N.Y.nin yaralandığı ihbarı üzerine olay yerine gidildiği belirtilmiştir. Yapılan incelmede N.Y.nin üzerinde kan izi olduğu, yürümekte zorlandığı, P.Y., Su.Y., M.B. ve Se.Y.de belirgin bir yaralanma görülmediği, başvurucunun sol göz kısmında darp izleri olduğu, başvurucunun oğlu Z.K.nın başında yaralanma olduğunun görüldüğü ifade edilmiştir. Olayın meydana geldiği N.Y. ve başvurucunun evinin arasındaki dere yatağı ile boş alanda yapılan araştırmada boş kovan bulunamadığı belirtilmiştir.

15. Jandarma Genel Komutanlığı Kriminal Laboratuvar Amirliği tarafından düzenlenen 12/12/2012 tarihli uzmanlık raporunda Su.Y.ye ait tişörtün ön kısmında eser miktarda atış artıklarının tespit edildiği, başvurucuya ait gömleğin ön ve kol bölgelerinde atış artıklarının tespit edildiği belirtilmiştir.

D. Tanık Beyanları

16. Olay tarihinde köyün muhtarı olan tanık Z.K. 14/11/2012 tarihli beyanında; başvurucu ile N.Y.nin kavga ettikleri yönünde ihbar gelmesi üzerine Z.A. ile birlikte olay yerine gittiklerini, olay yerine ulaştıklarında kavganın sona erdiğini, Z. ile birlikte N.Y.yi ve ailesini sakinleştirmeye çalıştıklarını, bir süre sonra Z.K.nın hayvan otlatmadan döndüğünü, N.Y.nin oğlu Su.Y.nin Z.K.ya hakaret ettiğini Z.K.nın da aynı şekilde karşılık verdiğini, daha sonra Z.K.nın evine giderek elinde sopa ile dışarı çıktığını, yanında babası olan başvurucunun da olduğunu ifade etmiştir. Her iki tarafın da birbirlerine sopalarla saldırdıklarını, P.Y.nin ve M.B.nin de olay yerinde olduklarını, bu şahısların elinde taş veya sopa görmediğini, P.Y.nin ve M.B.nin de kendisiyle birlikte kavgayı ayırmaya çalıştıklarını, kimin kime vurduğunu görmediğini fakat kavga esnasında N.Y.nin ve oğulları Su. ile Se.nin başvurucu ve oğluyla taş ve sopalarla birbirlerine saldırdıklarını, kavga başlayınca aradan çekilmek zorunda kaldığını söylemiştir. Tanık Z.K. ayrıca ikametinde bulunduğu sırada olayın olduğu saatlerde dört kez tüfek sesi duyduğunu, amacının kavgayı ayırmak olduğunu ifade etmiştir.

17. Tanık Z.A. beyanında; olay günü köy muhtarının isteği üzerine tarafları yatıştırmak amacıyla muhtarla birlikte olay yerine gittiklerini, olay yerine vardıklarında herhangi bir kavganın olmadığını, başvurucunun da evde olmadığını, bu sırada başvurucunun oğlu Z.K.nın hayvanları otlatmadan döndüğünü, N.Y.nin ve oğlu Su.Y.nin Z.K.ye hakaret ettiklerini ve "sabah senin baban bize ateş etti" dediklerini, tarafların tartışmaya başladıklarını belirtmiştir. Tanık ayrıca, Z.K.nın ikametine giderek sopa getirdiğini, muhtar Z.K.nin Z.yi tutarak kavga etmeyin dediğini, kendisinin de N.Y.yi tuttuğunu, bu sırada başvurucu ile N.Y.nin oğullarının geldiklerini ve tarafların birbirlerine taş ve sopalarla saldırdıklarını, kendilerini korumak için muhtarla birlikte aradan çekildiklerini, başvurucunun gözündeki yaralanmanın bu kavga esnasında olduğunu ifade etmiş, M.B.nin kavgayı ayırmak için orada olduğunu ve bu sırada yaralandığını, ayrıca P.Y.nin kavga sona erdikten sonra olay yerine geldiğini, taraflardan hangisinin taş ve sopayla diğerlerine vurduğunu ayırt edemeyeceğini, her iki tarafın da elinde taş ve sopa olduğunu, birbirlerini bu şekilde yaraladıklarını söylemiştir.

E. Başvurucunun Adli Raporları

18. Başvurucu hakkında Bingöl Genç Devlet Hastanesi tarafından 22/9/2012 tarihinde düzenlenen adli muayene raporunda, sol göz alt dış kısmında kesi mevcut olduğu, aynı zamanda aktif kanamanın olduğu, lezyonların basit tıbbi müdahale ile giderilip giderilemeyeceğine ve hayati tehlikesinin mevcut olup olmadığına bir üst merkezce karar verileceği belirtilmiş, başvurucu Bingöl Devlet Hastanesine sevk edilmiştir.

19. Fırat Üniversitesi Hastanesi tarafından düzenlenen 4/4/2013 tarihli raporda başvurucunun yaralanmasının basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olmadığı, yüzünde sabit iz niteliğinde olduğu ve sol gözünün işlevini yitirmesine neden olduğu belirtilmiştir.

F. Sanıklar Hakkında Açılan Kamu Davasına İlişkin Süreç

20. Savcılığın 15/4/2013 tarihli iddianamesi ile başvurucuya karşı kasten yaralama suçunu işledikleri iddiasıyla sanıklar N.Y., Su.Y., Se.Y., M.B., P.Y., hakkında kamu davası açılmıştır.

21. Mahkemece 23/5/2013 tarihi ile 9/4/2015 tarihi arasında gerçekleştirilen on duruşmada, Z.K. hakkında Adli Tıp Kurumundan rapor alınmış; bir kısım sanıkların savunması dinlenmiş ve görevsizlik konusunda inceleme yapılmıştır.

22. Mahkemenin 7/5/2015 tarihli kararıyla bir kısım sanıkların beraatine ve bazı sanıkların da cezalandırılmalarına karar verilmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"... Tanık Z.A. aşamalarda vermiş olduğu ifadesinde, olay tarihinde Tevfik ve Z. ile N,, S., ve S. arasında taşlı sopalı kavga yaşandığını ve kavgayı kendisi ile beraber Z., P. ve M. ile beraber ayırmaya çalıştıklarını belirttiği, kavga öncesinde Su.nun Z.ye "a..s." diyerek küfür ettiğini belirttiği, olay esnasında ve öncesinde bir ateş açılma hadisesini görmediğini belirttiği anlaşılmıştır.

Tanık Z.K. aşamalarda vermiş olduğu ifadesinde, Z.nin hayvan otlatmaktan geldiği sırada Su.nun Z.nin yanına giderek kendisine küfür ettiğini, Z.nin de Su.ya karşılık verdiğini, daha sonra Z.nin evine doğru gittikten sonra T. ile beraber ellerinde sopa ile geldiklerini aralarında kavga başlaması neticesinde Tevfik ve Z. ile N., Su. ve Se.nin birbirlerine girdiklerini belirttiği anlaşılmıştır.

...sanıklar P.Y. ve M.B. hakkında basit yaralama ve kasten yaralama suçlarını işledikleri iddiası ve cezalandırılmaları talebi ile kamu davası açılmış ise de, tanıklar Z. ve Z.nin beyanlarında adı geçen sanıkların meydana gelen kavgayı ayırmaya çalıştıklarının anlaşıldığı, sanıkların üzerlerine atılı suçları işlediklerine dair dosya kapsamında katılan sanıklar Z. ve Tevfik"in beyanları dışında her türlü şüpheden uzak ve somut delillerin bulunmaması ve yüklenen suçların sanıklar tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeni ile 5271 sayılı CMK"nun 223/2-e maddesi uyarınca atılı suçlardan sanıkların ayrı ayrı beraatlerine karar vermek gerekmiştir.

...

Katılan sanıklar Su., N. ve sanık Se.nin üzerlerine atılı kasten yaralama suçu yönünden yapılan değerlendirmede: katılan sanıklar Tevfik ve Z.ye ait adli muayene raporları, tanık anlatımları, sanıkların tevil yollu ikrarları bir arada değerlendirildiğinde, katılan sanıklar S., N.ve sanık S.nin silah vasfı taşıdığı kuşkusuz olan taş ve sopa kullanmak suretiyle her iki katılan sanığa da cizmen eza verdikleri ve bu suretle üzerlerine atılı yaralama suçunu işledikleri sabit görülmüştür.

...

Sanıklar Se.Y., Su.Y. ve N.Y. üzerlerine atılı kasten yaralama suçunu müştereken Tevfik KAYNAR"a karşı işledikleri sabit görülmekle; TCK"nın 61. maddesi uyarınca suçun işleniş biçimi ve meydana gelen tehlikenin ağırlığı göz önüne alınarak eylemine uyan TCK’nın 86/1. maddesi gereğince takdiren alt sınırdan ceza belirlenmiş, sanıkların eylemi silahla gerçekleştirdikleri anlaşıldığından cezada TCK"nın 86/3-e maddesi uyarınca arttırıma gidilmiş, sanıkların eylemi neticesinde mağdurun duyularından birinin işlevini yitirmesine neden oldukları anlaşılmakla TCK"nun 87/2-b maddesi uyarınca cezalarında arttırıma gidilmiş, sanıkların cezalarında TCK"nın 87/2-son maddesi uyarınca yasal arttırıma gidilmiş, sanıkların eylemi olay esnasında ilk haksız hareketin kimden kaynaklandığının tespit edilememesi sebebiyle haksız tahrik altında gerçekleştirdikleri anlaşılmakla cezada TCK"nın 29. maddesi uyarınca indirime gidilmiş, sanıkların dosyaya yansıyan olumsuz tavır ve davranışları bulunmaması nedeniyle cezada TCK"nın 62. maddesi gereğince takdiren indirime gidilmiş, sanıklar hakkında hükmolunan hapis cezasının miktarı dikkate alındığında CMK"nın 231/5. maddesi ile TCK"nın 50. ve 51. maddelerinin uygulanmasına yasal olanak bulunamamış ve aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:

...

2-Sanıklar Se.Y., Su.Y. ve N.Y. üzerlerine atılı kasten yaralama suçunu müştereken Tevfik KAYNAR"a karşı işledikleri sabit görülmekle;

...

Sanıkların dosyaya yansıyan olumsuz tavır ve davranışları bulunmaması nedeniyle cezada TCK"nın 62. maddesi gereğince takdiren 1/6 oranında indirime gidilerek neticeten ayrı ayrı 3 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına,

...

3-Sanık Se.Y.nin üzerine atılı tehdit suçunu işlediği sabit görüldüğünden;

Sanığın TCK"nın 61. maddesi uyarınca suçun işleniş biçimi, suçun işlendiği yer, sanığın kasda dayalı kusurunun ağırlığı göz önüne alınarak eylemine uyan TCK"nun 106/2-a. maddesi gereğince takdiren 2 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına,

...

Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı mahkum olmaması, suç tarihinden sonra gösterdiği pişmanlık ile bir daha suç işlemeyeceği yönünde mahkememizde kanaat oluşması, karşılaması gereken maddi zararın olmaması ve kabul etmesi nedenleriyle CMK’nın 231/5. maddesi gereğince hakkındaki HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASINA,"

23. Temyiz üzerine hüküm, Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 9/10/2018 tarihli kararıyla onanmıştır. Yargıtay kararında sanıklar hakkında, tespit edilen bir yıl altı ay hapis cezasının, iki kat artırılması suretiyle belirlenen ceza miktarının üç yıl on sekiz ay hapis cezası yerine hesap hatası yapılarak 2 yıl 12 ay hapis cezası olarak tayini, sonuca etkili görülmediğinden, Anayasa Mahkemesinin, 24/11/2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 8/10/2015 tarihli ve E.2014/140, K. 2015/85 sayılı 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 53. maddesindeki hak yoksunluklarına ilişkin iptal kararının infaz aşamasında gözetilebileceği belirtilerek bozma nedeni yapılmadığı ifade edilmiştir.

G. Başvurucu Hakkında Yürütülen Yargılama Süreci

24. Savcılığın 15/4/2013 tarihli aynı iddianamesiyle başvurucu hakkında tehdit ve kasten yaralama suçlarından kamu davası açılmıştır.

25. Mahkemenin 7/5/2015 tarihli aynı kararında başvurucunun tehdit ve yaralama suçlarını işlediği gerekçesiyle cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir.

26. Temyiz üzerine hüküm, Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 9/10/2018 tarihli aynı kararıyla onanmıştır. Bu karar başvurucuya 4/2/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

27. 5237 sayılı Kanun"un "Kasten yaralama" kenar başlıklı 86. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

...

 (3) Kasten yaralama suçunun;

...

d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,

e) Silahla,

İşlenmesi halinde, şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır. "

28. 5237 sayılı Kanun"un "Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama" kenar başlıklı 87. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Kasten yaralama fiili, mağdurun;

...

b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,

...

Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hallerde üç yıldan, üçüncü fıkraya giren hallerde beş yıldan az olamaz.

..."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

29. Anayasa Mahkemesinin 23/11/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

30. Başvurucu, uğradıkları saldırı sonucunda oğlu Z.K.nin başından yaralandığını ve kendisinin sol gözünü kaybettiğini, sanıklar hakkında orantısız ceza verildiğini, yargılamanın makul bir süratle tamamlanmadığını belirterek yaşam hakkının ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

31. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:

"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz.

Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."

32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, yaşam hakkının ve makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de adli raporlara göre başvurucunun üçüncü kişilerin fiilleri nedeniyle maruz kaldığı saldırı sonucunda yaralanmasının basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olmadığı, yüzünde sabit iz niteliğinde olduğu ve sol gözünün işlevini yitirmesine neden olduğu anlaşılmıştır. Başvurucunun kamu makamlarınca daha önceden bilinen ya da bilinmesi gereken gerçek ve yakın bir tehdidin mevcudiyeti noktasında bir iddiada bulunmadığı hususu ve yaralanmasının niteliği dikkate alındığında incelemenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul yükümlülüğü ile sınırlı olarak yapılmasına karar verilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

34. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır.

35. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamasını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).

36. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usule ilişkin bir boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve karıştıkları olaylarda kamu görevlilerinin ya da kurumlarının kendi sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).

37. Kötü muamele vakalarında yürütülecek ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan burada yer verilen değerlendirmeler hiçbir şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin başvuruculara, üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı ya da tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 77). Ancak usul yükümlülüğünün bir unsuru olarak tespit edilen sorumlulara fiilleriyle orantılı cezalar verilmeli ve mağdur açısından uygun giderim sağlanmalıdır (Şenol Gürkan, B. No: 2013/2438, 9/9/2015, § 105).

38. Bireysel başvurulara ilişkin şikâyetlerin incelenmesinde Anayasa Mahkemesinin sahip olduğu rol ikincil nitelikte olup icra edilen bir soruşturmadaki delilleri değerlendirmek kural olarak savcılık ve derece mahkemelerinin işi olduğundan Anayasa Mahkemesinin görevi, bu mercilerin maddi olaylara ilişkin yaptıkları değerlendirmenin yerine kendi değerlendirmesini koymak değildir. Kötü muamele iddialarıyla ilgili olarak Anayasa Mahkemesinin yetkisi, Anayasa"da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden Sözleşme ve buna ek Türkiye"nin taraf olduğu protokoller kapsamında bulunanlarla sınırlıdır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin cezai sorumluluk bağlamında suça ya da masumiyete ilişkin bir bulguya ulaşma görevi bulunmamaktadır. Diğer taraftan yargı savcılık ve derece mahkemelerinin bulgularının Anayasa Mahkemesini bağlamamasına rağmen normal şartlar altında bu mercilerin maddi olaylara ilişkin yaptığı tespitlerden ayrılmak için de kuvvetli nedenlerin bulunması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 96).

39. Mahkemelerin yargıya ve adalete olan güveni sürdürülebilir kılmak amacıyla kovuşturmaların kısa sürede sonlandırılması, özellikle işkence ve kötü muamele niteliğindeki fiillerin zamanaşımına uğramaması için ellerinden gelen tüm gayreti sarf etmeleri ve tüm araçlara başvurmaları gerekir. Kötü muamele iddialarına ilişkin bir ceza davası söz konusu olduğunda yetkililer tarafından çabuklukla verilecek bir yanıt, eşitlik ilkesi içinde genel olarak kamunun güveninin korunması açısından temel bir unsur olarak sayılabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 116).

40. Kötü muameleye ilişkin bir soruşturmanın olabildiğince süratle ve özenle yürütülmesi gerekir. Bazı durumlarda soruşturmanın ilerlemesine engel olan güçlükler bulunabilir. Ancak böyle bir durumda dahi yetkililerin süratle hareket etmeleri olayın aydınlatılabilmesi, hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi açısından büyük öneme sahiptir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 119).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

41. Başvurucunun iddiaları kasten yaralama suçu sonucunda sol gözünü kaybetmesine karşın bütün hususlar araştırılmadan sanıklar hakkında düşük ceza tayin edilmesi, bir sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi ve yargılamanın makul süratte sonuçlandırılmaması üzerinde yoğunlaşmaktadır. Yaralama olayıyla ilgili diğer usul yükümlülükleri hususunda başvurucunun somut bir şikâyeti bulunmadığı gibi başvuruya yansıyan olgular nazara alındığında soruşturmanın özensiz yapıldığını düşündürecek bir husus da tespit edilememiştir. Dolayısıyla başvuru bu iki temel şikayet kapsamında incelenmiş, öncelikle cezasızlık şikâyeti irdelenmiştir.

42. Somut olayda başvurucu olay günü aralarında husumet bulunan tüm şüphelilerin saldırısına uğradığını, P.Y.nin gözüne taşla vurduğunu, daha sonra M.B.nin aynı taşı gözüne vurduğunu, yere düştüğünü, yerde iken üzerine taşların geldiğini yargılama sırasında beyan etmiştir. Mahkeme ise tanık anlatımları ve tüm delilleri değerlendirerek bu sanıkların atılı suçtan beraatine karar vermiştir.

43. Bireylerin cezai sorumluluklarının kapsamına ilişkin hukuki sorunların incelenmesi Anayasa Mahkemesinin görevleri arasında olmayıp konu derece mahkemelerinin takdirine bırakılmıştır. Yine bu bağlamda suçlu-suçsuz kararı vermek ya da daha hafif veya ağır ceza belirlemek de Anayasa Mahkemesinin görevleri arasında bulunmamaktadır (Tahir Canan, § 35). Ancak Anayasa Mahkemesi bu soruna devletin kötü muamele oluşturan eylemleri etkili soruşturma yükümlülüğünün yerine getirilip getirilmediği düzleminde, yaptırımın caydırıcı olup olmadığı yönünden incelemektedir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Musa Erdem ve diğerleri, B. No: 2013/1845, 7/11/2013, § 26).

44. Mahkemece iki tanığın beyanı ve diğer deliller de dikkate alınarak başvurucuyu gözünden yaralayan şahıslar Su.Y., Se.Y. ve N.Y. olarak tespit edilmiştir. Sanıkların eylemi silahla gerçekleştirdikleri ve sanıkların eylemi neticesinde başvurucunun duyularından birinin işlevini yitirmesine neden olduğu gerekçesiyle cezada arttırıma gidilmiş, sanıkların eylemi esnasında ilk haksız hareketin kimden kaynaklandığının tespit edilememesi sebebiyle haksız tahrik indirimi yapılmış ve ayrıca takdiri indirim sebebi uygulanmıştır. Sanıkların sonuç olarak üç yıl dört ay hapis cezasıyla cezalandırılmalarına; hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, hapis cezalarının seçenek yaptırımlara çevrilmesine veya ertelenmesine ilişkin kanun hükümlerinin uygulanmasına yasal olanak bulunmadığına karar verilmiştir. Se.Y. hakkında ayrıca silahla tehdit suçundan hapis cezası verilmiş ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir.

45. Cezasızlık, işlenen bir suçun somut olarak cezasız kalmasını ifade etmektedir. Cezasızlık; kötü muamele fiillerine yönelik olarak sorumluların adalet önüne çıkarılmaması, işledikleri suçla orantılı bir biçimde cezalandırılmaması veya mahkûm edildikleri cezanın infazının sağlanmaması şeklinde ortaya çıkabilmektedir. İşlenen suç ile verilen cezalar arasında orantısızlık olması ya da hiç ceza verilmemesi durumunda bu tür eylemlerin önlenmesini sağlayabilecek caydırıcı bir etki ortaya koymaktan oldukça uzak kalınmaktadır (Süleyman Deveci, B. No: 2013/3017, 16/12/2015, § 102).

46. Bu açıdan Mahkemenin nihai kararı değerlendirilmesi sonucunda gerçekleşen kötü muamele vakasında sorumluların tespit edildiği ve hapis cezasıyla cezalandırıldığı, verilen hürriyeti bağlayıcı cezanın ertelenmediği veya hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmediği hususları birlikte değerlendirildiğinde sanıklara verilen cezaların eylemleriyle orantılı olduğu, kötü muamele yasağının caydırıcı işlevinin sağlandığı görülmüştür.

47. Buna karşın, olayın 22/9/2012 tarihinde gerçekleştiği, Savcılığın 15/4/2013 tarihli iddianamesiyle kamu davasının açıldığı, Mahkeme tarafından 7/5/2015 tarihinde karar verildiği, Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 9/10/2018 tarihli kararıyla hükmün onandığı, yaklaşık altı yıl bir ay süren yargılamada üç yıl beş aya yakın bir sürenin temyiz incelemesinde geçtiği görülmektedir.

48. Somut olayda, hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayın niteliği, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kıstaslar dikkate alındığında başvuru konusu olayın karmaşık bir görünüm arz etmediği, başvurucunun yargılamanın uzamasına sebep olacak tutumunu ve usule ilişkin haklarını kullanırken özensizliğini gösteren bir unsurun da gözlenmediği; yaklaşık altı yıl bir aylık yargılama süresinde makul olmadığı anlaşılmıştır (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Adem Erden, B. No: 2015/4032, 23/1/2019, § 42). Dolayısıyla makul hızla soruşturma -yargılama- yapılmadığından kötü muamele yasağının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

49. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden

50. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

51. Başvurucu ihlalin tespit edilmesini istemiş ve 400.000 TL maddi, 200.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

52. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

53. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

54. Somut başvuruda kötü muamele yasağının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

55. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için kötü muamele yasağının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 40.500 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

56. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

57. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 40.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, diğer tazminat taleplerinin REDDİNE,

D. 364,60 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 23/11/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Hemen Ara