AYM 2019/10332 Başvuru Numaralı MEHMET BÜLENT AZİZOĞLU Başvurusuna İlişkin Karar

Abaküs Yazılım
Birinci Bölüm
Esas No: 2019/10332
Karar No: 2019/10332
Karar Tarihi: 23/11/2021

AYM 2019/10332 Başvuru Numaralı MEHMET BÜLENT AZİZOĞLU Başvurusuna İlişkin Karar

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MEHMET BÜLENT AZİZOĞLU BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/10332)

 

Karar Tarihi: 23/11/2021

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Eser AKINCI

Başvurucu

:

Mehmet Bülent AZİZOĞLU

Vekili

:

Av. Barış YAVUZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, bir öldürme olayıyla ilgili olarak yapılan soruşturmanın etkili olmaması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 21/3/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

6. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucunun babası olan R.A. 1/8/2002 tarihinde Diyarbakır"da ateşli silahla vurularak öldürülmüştür.

9. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca (Cumhuriyet Başsavcılığı) başlatılan soruşturma kapsamında yapılan ölü muayene ve otopsi işlemleri sonucunda R.A.nın ölümünün ense bölgesinden giren ateşli silah mermi çekirdeğinin beyincik ve beyin sapında oluşturduğu harabiyet sonucu meydana geldiği, atışın uzak atış mesafesinden gerçekleştirildiği tespit edilmiş; olay yerinde bulunan 7,65 mm"lik bir kovan ile bir adet aynı çapta bir deforme mermi çekirdeği muhafaza altına alınmıştır.

10. Başvurucu, olay tarihinde kolluk görevlilerine verdiği ifadede emekli avukat olan babasının daha önce A.V.A. ile S.S. arasındaki bir arazi davasına baktığını, babasının öldürülmesiyle ilgili olarak S.S.den şüphelendiğini belirtmiştir.

11. Başvurucu ve olayla ilgili olarak ifadelerine başvurulan F.D., M.A., M.A., T.Ş. ve C.K.nın beyanları doğrultusunda şüpheliler S.S., M.Ş.F., M.F.S., S.S., M.C.S. ile M.A.S. gözaltına alınmıştır. Şüphelilerin ev ve işyerlerinde arama yapılmış, S.S.nin evinde ele geçen 7,65 mm çaplı tabancanın Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünde yapılan balistik inceleme sonucu olay yerinden elde edilen suç delilleriyle irtibatı tespit edilememiştir. 2/8/2002 tarihinde, alınan ifadelerinde suçlamaları reddeden şüphelilerin serbest bırakılmasına karar verilmiştir.

12. 2/8/2002 tarihinde ifadesine başvurulan N.A., olay günü maktul R.A.nın -öldürüldüğü- apartmana girdikten sonra peşinden yüzünü göremediği 25-30 yaşlarında, 1.70 boylarında bir şahsın apartmana girdiğini ve daha sonra patlama sesi duyduğunu ifade etmiştir. Aynı gün kolluk görevlilerince R.A.nın çalışanı olan T.Ş., şoförü C.K. ile başvuru konusu olayın yaşandığı apartmanın kapıcısı F.D.nin olaya ilişkin beyanları alınmıştır.

13. Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünün 7/7/2002 tarihli raporuyla maktulün ellerinden alınan svap örneklerinde atış artığının bulunmadığı tespit edilmiştir.

14. 1/10/2002 tarihinde kendi iradesiyle bilgi vermek istediğini ifade eden R.A., maktulün yeğeni olduğunu, öldürülmesinden bir hafta kadar sonra F.Y.nin kendisiyle görüşmek istediğini söylediğini, bu şahısla görüştüğünde Diyarbakır"da içkili bir yerde oturduğu sırada bir arkadaşının "Biz yolumuzu bulduk, Silvanlı bir avukatı öldürdük, 25 milyar parayı Ergani yolunda bir benzinlikteki şahıstan aldık, silahların nerede olduğunu da biliyoruz." dediğini fakat bu arkadaşının ismini vermediğini ifade etmiştir. Bunun üzerine Mersin E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu olduğu tespit edilen F.Y.nin beyanına başvurulmuştur. F.Y. 23/12/2002 tarihli ifadesinde, başvuru konusu olayın şüphelilerinden olan M.C.S.nin kendisine Diyarbakır"daki bir avukatla arasında arazi meselesinin olduğunu söyleyerek onu öldürmesi karşılığında para teklif ettiğini, kendisi kabul etmeyince şaka yaptığını söylediğini dile getirmiştir.

15. F.Y.nin beyanı üzerine 29/1/2003 tarihinde tekrar gözaltına alınan M.C.S. ifadesinde F.Y.nin kendisi hakkında anlattıklarının doğru olmadığını beyan etmiştir.

16. 23/12/2002 tarihinde maktulün yazıhanesinin bulunduğu binada çalışan E.A. olayla ilgili olarak bilgi vermek istediğini belirtmiş ve ifadesinde, olay tarihinden önce birkaç kez maktulün işyerinin önünde şüpheli bir şahıs gördüğünü söylemiştir. 30/1/2003 tarihinde E.A. kendisine gösterilen şüpheli M.C.S.yi teşhis edememiştir. Ayrıca E.A.nın verdiği eşkâl bilgilerine göre robot resim çizdirilmiştir.

17. Cumhuriyet Başsavcılığınca 19/3/2003 tarihinde, yapılan tüm araştırmalara rağmen faillerin tespit edilememesi nedeniyle zamanaşımı süresi dolana kadar olayın faillerinin daimî olarak aranmasına (daimî arama kararı) karar verilmiştir.

18. Cumhuriyet Başsavcılığı 2/2/2012 tarihinde Diyarbakır Emniyet Müdürlüğüne müzekkere yazarak 23/12/2002 tarihinde ifadesine başvurulan F.Y.nin olayın şüphelisi olup olmadığının tespiti için fotoğrafının tanıklar E.A., N.A. ve R.A.ya gösterilmek suretiyle teşhis işlemi yaptırılmasını ve F.Y.nin yeniden ifadesinin alınmasını istemiştir. R.A. 28/3/2012 tarihli tutanağa göre kendisine fotoğrafı gösterilen F.Y.nin önceki ifadesinde bahsettiği şahıs olduğunu belirterek F.Y.yi teşhis etmiştir.E.A. ve N.A. kendilerine fotoğrafı gösterilen F.Y.yi teşhis edememiş, F.Y. ise 23/5/2012 tarihinde verdiği ifadesinde önceki beyanlarını inkâr etmiş, R.A.nın kendisiyle ilgili söylediklerini yalanlamış ve M.C.S.nin kendisine bir avukatı para karşılığında öldürmesi için teklifte bulunmadığını söylemiştir.

19. Başvurucu 3/4/2012 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat ederek M.F.nin -bu şahsın daha önce ifadesi alınarak serbest bırakılan M.Ş.F. olduğu anlaşılmıştır- arazi meselesiyle ilgili olarak akrabalarıyla birlikte babası R.A.yı tehdit ettiğini duyduğunu, M.F.nin babasının ölümünden birkaç hafta önce bankadan yüklü miktarda para çektiğini öğrendiğini, bu parayı babasının kiralık katiline vermek için çektiğini düşündüğünü anlatmış ve bu hususların araştırılmasını istemiştir. Başvurucunun talebine istinaden Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulundan M.F.nin hesap hareketlerinin bildirilmesi istenmiş fakat bu talep ilgili makamın görev ve yetki alanında olmaması nedeniyle yerine getirilememiştir.

20. Cumhuriyet Başsavcılığınca 18/8/2017 tarihinde, şüpheliler M.C.S. ile S.S. hakkında maddi bir delil elde edilemediği ve eylemin olay tarihinde yürürlükte olan 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 448. maddesinde yaptırıma bağlandığı ve aynı Kanun"un 102. maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen on beş yıllık dava zamanaşımının dolduğu gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.

21. Başvurucu bu karara dava zamanaşımının henüz dolmadığı ve toplanan delillere göre takipsizlik kararının yerinde olmadığı gerekçeleriyle itiraz etmiştir. Diyarbakır 1. Sulh Ceza Hâkimliği 31/10/2017 tarihinde itirazı kabul ederek takipsizlik kararını kaldırmış ve başvurucunun M.F. hakkındaki iddialarının araştırılması, M.F. ile M.Ş.F.nin aynı kişi olup olmadığının tespiti, şüphelilerin telefon görüşmeleri ile şüpheli M.F.nin banka hesap kayıtlarının tespit edilmesi, maktulün tehdit edilip edilmediğinin araştırılması, dosyada yer alan robot resmin kolluk arşivlerinden soruşturulması ve görgü tanıklarına teşhis ettirilmesi için soruşturmanın genişletilmesine karar vermiştir.

22. Cumhuriyet Başsavcılığınca 11/12/2010 tarihinde vefat ettiği anlaşılan M.Ş.F.nin tüm banka hesap kayıtları temin edilerek incelenmiş ancak suç tarihinden önce şüpheli bir işleme rastlanmamış, maktulün olaydan önce tehdit edildiğine ilişkin herhangi bir tahkikatın olmadığı anlaşılmış, kimliği tespit edilemeyen şüpheliye ait robot resme ilişkin yapılan kolluk araştırmasından ve şüphelilerin incelenen telefon görüşme kayıtlarından sonuç alınamamıştır. Bunun üzerine 22/3/2018 tarihinde şüpheliler M.C.S. ile S.S. hakkında ek kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Anılan kararda maddi bir delil elde edilemediği ve soruşturmanın sonuçsuz kaldığı belirtilmiş ve kimliği tespit edilemeyen şüpheli yönünden 765 sayılı mülga Kanun"un 102. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre 20 yıllık dava zamanaşımı süresinin dolduğu 30/1/2023 tarihine kadar daimî arama kararı verildiği açıklanmıştır. Dolayısıyla inceleme tarihi itibarıyla soruşturmanın derdest olduğu anlaşılmaktadır.

23. Başvurucu bu karara, telefon görüşme ve banka hesabı kayıtlarının yeterince araştırılmadığı gerekçesiyle itiraz etmiştir. Diyarbakır 4. Sulh Ceza Hâkimliği 15/10/2018 tarihli kararıyla itirazı kabul ederek şüphelilerin telefon görüşme kayıtlarının incelenmesi için soruşturmanın genişletilmesine karar verilmiştir.

24. Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine Diyarbakır Emniyet Müdürlüğünce şüphelilerin telefon kayıtlarıyla ilgili hazırlanan 17/1/2019 tarihli raporda olayın aydınlatılmasına ilişkin kayda değer bir tespit yapılamadığı belirtilmiştir.

25. Cumhuriyet Başsavcılığı 4/2/2019 tarihinde eksikliklerin giderildiğini belirterek dosyayı Diyarbakır 1. Sulh Ceza Hâkimliğine göndermiştir. Bunun üzerine Diyarbakır 1. Sulh Ceza Hâkimliğince 11/2/2019 tarihinde başvurucunun itirazının reddine karar verilmiştir.

26. Başvurucunun 19/2/2019 tarihinde tebliğ edildiğini beyan ettiği anılan kararın 24/2/2019 tarihinde kendisine elektronik olarak tebliğ edilmesinin ardından başvurucu 21/3/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

27. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi” kenar başlıklı 160. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.”

28. 5271 sayılı Kanun’un “Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri” kenar başlıklı 161. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“Cumhuriyet savcısı, doğrudan doğruya veya emrindeki adli kolluk görevlileri aracılığı ile her türlü araştırmayı yapabilir; yukarıdaki maddede yazılı sonuçlara varmak için bütün kamu görevlilerinden her türlü bilgiyi isteyebilir. Cumhuriyet savcısı, adli görevi gereğince nezdinde görev yaptığı mahkemenin yargı çevresi dışında bir işlem yapmak ihtiyacı ortaya çıkınca, bu hususta o yer Cumhuriyet savcısından söz konusu işlemi yapmasını ister.

Adli kolluk görevlileri, el koydukları olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri emrinde çalıştıkları Cumhuriyet savcısına derhâl bildirmek ve bu Cumhuriyet savcısının adliyeye ilişkin bütün emirlerini gecikmeksizin yerine getirmekle yükümlüdür.”

B. Uluslararası Hukuk

29. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) "İnsan haklarına saygı yükümlülüğü" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

"Yüksek Sözleşmeci Taraflar kendi yetki alanları içinde bulunan herkesin, bu Sözleşme"nin birinci bölümünde açıklanan hak ve özgürlüklerden yararlanmalarını sağlarlar"

30. Sözleşme"nin "Yaşam Hakkı" kenar başlıklı 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Herkesin yaşam hakkı yasayla korunur..."

31. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme"nin 2. maddesi 1. maddesiyle birlikte yorumlandığında devletin yaşam hakkı kapsamındaki bir olayı etkili soruşturma yükümlülüğünün bulunduğunu kabul etmiştir (McCann ve diğerleri/Birleşik Krallık [BD], B. No: 18984/91, 5/9/1995, §161). AİHM, yaşam hakkı kapsamında incelediği McCann ve diğerleri/ Birleşik Krallık başvurusunda verdiği kararla devletin etkili soruşturma yükümlülüğü bulunduğunu ilk kez belirgin bir şekilde karar altına almıştır.

32. AİHM"e göre bu yükümlülük, sadece bir kamu görevlisinin eylemi veya ihmali sonucu meydana gelen ölüm olayları açısından geçerli değildir (Salman/Türkiye [BD], B. No: 21986/93, 27/6/2000, § 105, Şener Can ve diğerleri/Türkiye, B. No: 27446/12, 24/11/2014, § 37). Devletin doğal olmayan her ölüm olayında -öldürmeme ya da yaşamı korumama yükümlülüklerini ihlal etmemiş olsa da- gerçekleşen ölümün sebebini ve varsa sorumlularını ortaya çıkarmaya yönelik etkili bir soruşturma yapma yükümlülüğü vardır. Ayrıca devletin etkili soruşturma yapma şeklindeki usul yükümlülüğü, maddi yükümlülükten ayrı ve bağımsız bir yükümlülük hâline gelmiştir.

33. AİHM, 2001 yılında incelediği bir başvuruda verdiği kararda ise devletin yükümlülüğündeki etkili soruşturmanın ilkelerini belirlemiştir (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, B. No: 24746/94, 4/5/2001). "Jordan Prensipleri" olarak anılan bu ilkeler, AİHM"in tamamen yeni belirlediği ilkeler değildir. Yukarıda belirtilen McCann ve diğerleri/ Birleşik Krallık kararından beri önüne gelen davalarda uyguladığı birtakım ilkelerin sistematikleştirilmesinden ibarettir. AİHM"in yaşam hakkı kapsamında etkili soruşturmaya ilişkin belirlediği ilkeler şöyledir:

- Soruşturma makamlarının yaşama hakkıyla ilgili konulardan haberdar olduklarında kendiliğinden harekete geçmesi (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, § 105)

- Soruşturma makamlarının bağımsız olması (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, § 106)

- Soruşturmanın sorumluların tespitini ve cezalandırılmasını sağlayabilecek şekilde etkili olması, bu kapsamda olayı aydınlatmaya yarayabilecek bütün delillerin toplanması (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, § 107)

- Soruşturmanın makul bir süratle tamamlanması (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, § 108)

- Yürütülen soruşturmanın ve sonuçlarının kamu denetimine açık olması, her olayda, ölen kişinin yakınlarının veya başvurucunun meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmalarının sağlanması (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, § 109).

34. AİHM, kararlarında soruşturmanın etkililiği için bu ilkeleri belirlemekle birlikte soruşturma yükümlülüğünün bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğü olduğunu, bu itibarla bu konudaki yaptığı değerlendirmelerin hiçbir şekilde başvuruculara üçüncü kişileri adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı verdiği, tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmediğini de belirtmiştir (Öneryıldız/Türkiye [BD], B. No: 48939/99, 30/11/2004, § 96).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

35. Anayasa Mahkemesinin 23/11/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

36. Başvurucu, ölüm olayının üzerinden on beş yıl geçmesine rağmen fail ya da faillerin tespit edilip yargı önüne çıkarılamadığını, olayla ilgili olarak etkili bir soruşturma yapılamadığını, bu nedenle yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

37. Bakanlık görüşünde; Cumhuriyet Başsavcılığınca 19/3/2003 tarihinde daimî arama kararı verilmesinden sonra 2012 yılına kadar hiçbir işlem yapılmadığı, dolayısıyla başvurucudan soruşturmanın sonucunu beklemesini istemenin makul olup olmayacağı hususundaki takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğu, ayrıca başvurunun otuz günlük başvuru süresinin nihai kararın başvurucuya tebliğini izleyen günden itibaren değil tebliğ tarihinde yani 19/2/2019 tarihinde başlaması gerektiği dikkate alındığında başvurunun süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğu ifade edilmiştir.

B. Değerlendirme

38. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."

39. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddiasının özü, ölüm olayıyla ilgili olarak yapılan soruşturmanın faillerin bulunmasını sağlayacak düzeyde etkili olmamasına ilişkindir. Bu nedenle başvurudaki tüm iddialar, Anayasa"nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usule ilişkin boyutu kapsamında incelenmiştir.

41. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan olay sonucunda ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvurucu, olayda yaşamını yitiren kişinin oğludur. Bu nedenle başvuruda başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.

42. Başvuruda, başvuru ehliyeti ile ilgili bir eksiklik bulunmamakla birlikte başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları bakımından da incelenmesi gerekir.

43. Devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin usule ilişkin yönü, kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm olaylarında sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütülmesini gerektirir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 54, 55).

44. Anayasa Mahkemesinin yaşam hakkının usul boyutu konusunda benimsediği genel ilkelere göre bir ceza soruşturmasının etkililiği için;

i. Soruşturma makamlarının resen ve derhâl harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 57),

ii. Ceza soruşturmasının fiilen hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olması, ayrıca her olayda, ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmalarının sağlanması (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58),

iii. Hukuk devletine bağlılığın sağlanması ve hukuka aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin engellenmesi amacıyla ceza soruşturması makul bir özen ve süratle yürütülmesi (Salih Akkuş, B. No: 2012/1017, 18/9/2013, § 30) gerekir.

45. Soruşturmanın delillerin toplanması açısından etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki inceleme, başvuruya konu soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir. Bu koşullar, ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın gerçekleri gözönünde bulundurularak değerlendirilir. Bu nedenle soruşturmanın delillerin toplanmasına ilişkin etkililiği bakımında her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma işlemler listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No: 2013/4668, 16/9/2015, § 68).

46. İfade etmek gerekir ki Anayasa"nın 17. maddesinde güvence altına alınan haklar kapsamında yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, yaşam hakkını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu, bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer yandan burada yer verilen değerlendirmeler, hiçbir şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı verdiği tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).

47. Ayrıca belirtilmelidir ki etkili soruşturma yükümlülüğü kapsamında başvuru konusu olaylar açısından yer verilen somut tespitler, hiçbir şekilde kişilerin masumiyetine veya suçluluğuna ilişkin olarak Anayasa Mahkemesince bir yorum yapıldığı şeklinde değerlendirilmemelidir (Rıfat Bakır ve diğerleri, B. No: 2013/2782, 11/3/2015, § 143).

48. Anayasa Mahkemesi, görevi olmadığından değerlendirmelerinde belirtilen hususlarda araştırma yapılması hâlinde başvuruya konu davanın nasıl sonuçlanacağı ile ilgilenmemektedir. Anayasa Mahkemesinin görevi, soruşturma makamlarının Anayasa"nın 17. maddesi ile öngörülen derinlikli ve özenli inceleme yükümlülüğünü yerine getirip getirmediğini ya da ne ölçüde getirdiğini belirlemekten ibarettir (İpek Deniz ve diğerleri, B. No: 2013/1595, 21/4/2016, § 169).

49. Son olarak ifade etmek gerekir ki Anayasa Mahkemesinin ilgili soruşturma ve yargılama makamlarının yerine doğrudan geçecek şekilde, gerçekleşen olaylardaki delillerin değerlendirmesini kendisinin yapması söz konusu olamaz; bu konuda asıl sorumlu ve yetkili olanlar ilk elden olayları inceleyen yetkili adli ve idari mercilerdir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 58).

50. Somut olayda Cumhuriyet Başsavcılığının ölüm olayı hakkında kendiliğinden, ivedilikle bir soruşturma başlattığı ve bu soruşturmada başvurucunun delil toplanmasına ilişkin taleplerini dile getirebildiği, kovuşturmaya yer olmadığını dair kararlara itiraz edebildiği, soruşturmaya katılım konusunda herhangi bir engelle karşılaşmadığı görülmüştür.

51. Başvurucu; takipsizlik kararlarının eksik inceleme sonucu verildiğini, olayın üzerinden on beş yıl geçtiği hâlde ve maktulün avukat olarak takip ettiği dava yüzünden öldürülmüş olabileceğini destekleyen birçok ifadeye rağmen kovuşturma başlatılmadığını, Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği 3/4/2012 tarihli ifadesinde şüpheli M.Ş.F.nin banka hesap kayıtlarının araştırılmasını talep ettiği hâlde bunların araştırılmadığını, Diyarbakır 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 31/10/2017 tarihli kararında şüphelilerin telefon görüşmelerinin incelenmesi gerektiği belirtildiği hâlde bu incelemenin de yapılmadığını, bu nedenle soruşturmanın etkili olmadığını ileri sürmektedir.

52. Başvurucunun araştırılmadığını iddia ettiği M.Ş.F.ye ait banka hesap kayıtlarının tümünün Diyarbakır 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 31/10/2017 tarihli kararı üzerine ilgili bankalara yazılan müzekkerelerle temin edildiği ancak soruşturmaya katkı sağlayacak bir bilgi elde edilemediği soruşturma dosyasından açıkça anlaşılmaktadır. Bununla birlikte yine başvurucunun incelenmediğini ifade ettiği şüphelilere ait telefon görüşme kayıtlarının da Diyarbakır 4. Sulh Ceza Hâkimliğinin 15/10/2018 tarihli kararı üzerine ayrıntılı olarak incelendiği fakat olayın aydınlatılmasına ilişkin olarak kayda değer bir tespit yapılamadığı Diyarbakır Emniyet Müdürlüğünce düzenlenen 17/1/2019 tarihli raporla ortaya konmuştur (bkz. §§ 22-24).

53. Anayasa Mahkemesi açısından bir soruşturma dosyasında yer alan unsurlar, taraflarca soruşturma hakkında sunulan bilgiler ve olayı çevreleyen koşullar gözönünde bulundurulduğunda soruşturma makamlarının delillerin toplanması ve soruşturmanın yönlendirilmesi konusunda gerekli işlemleri yerine getirdiğine kanaat getirilen durumlarda sadece eylemi gerçekleştiren kişi ya da kişilerin kimliklerinin tespit edilememesine bağlı olarak soruşturmanın etkisiz olduğu sonucu çıkarılması mümkün değildir (İsmail Yıldırım ve diğerleri, B. No: 2013/9332, 20/4/2016, § 75). Bu kabul, yaşama hakkıyla ilgili soruşturma yükümlülüğünün bir sonuç yükümlülüğü olmamasının ve başvuruculara üçüncü kişileri yargılatma hakkı vermemesinin olağan bir gereğidir.

54. Anayasa Mahkemesine göre, yürütülen soruşturmadan daha derin ve etkili bir soruşturma yürütülmesi konusunda haklı bir beklentiye girebilmesi için başvurucunun iddiaları hakkında soruşturma makamlarına daha sağlam argümanlar sunması gerekir (benzer değerlendirme için bkz. Beste Güler Aslan ve diğerleri, B. No: 2015/9669, 19/2/2019, § 95).

55. Somut olaya bu yönden bakıldığında her ne kadar soruşturmanın Cumhuriyet Başsavcılığının Diyarbakır Emniyet Müdürlüğüne müzekkere yazarak F.Y.nin olayın şüphelisi olup olmadığının araştırılması için talimat verdiği 2/2/2012 tarihine kadar etkisiz kaldığı söylenebilirse de belirtilen tarihten sonra özellikle başvurucunun soruşturmada eksik olduğunu ileri sürdüğü hususların olayın üzerinden uzun bir zaman geçmesine rağmen etkili şekilde araştırabildiği anlaşıldığından salt olay tarihinden itibaren on beş yıl geçmiş olmasına karşın kovuşturma başlatılmamış olmasına bağlı olarak soruşturmanın etkisiz olduğu sonucuna ulaşılamayacağı değerlendirilmiştir. Kaldı ki başvurucu, olayın üzerinden uzun bir zaman geçmesi yüzünden Sulh Ceza Hâkimliklerinin soruşturmanın genişletilmesine ilişkin kararlarının ardından yapılan soruşturma işlemlerinin etkisiz olduğu iddiasında da bulunmamıştır.

56. Soruşturma kapsamında toplanan deliller, yapılan tespitler ve soruşturma usulü dikkate alındığında olayın koşullarının tespiti ve ölümden sorumlu olanların belirlenmesi için gerekli adımların atılmadığı, delillerin toplanması konusunda gerekli özenin gösterilmediği ve soruşturma makamlarının elde ettikleri tüm bulgulara ilişkin kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analiz yapmadığının söylenemeyeceği kanaatine varılmıştır.

57. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 23/11/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Hemen Ara