Esas No: 2018/5007
Karar No: 2018/5007
Karar Tarihi: 28/12/2021
AYM 2018/5007 Başvuru Numaralı AHMET KAVAKLI Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
AHMET KAVAKLI BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2018/5007) |
|
Karar Tarihi: 28/12/2021 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Hicabi DURSUN |
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
|
|
İrfan FİDAN |
Raportör |
: |
Kemal ÖZEREN |
Başvurucu |
: |
Ahmet KAVAKLI |
Vekili |
: |
Av. Lütfü POLAT |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, idarenin hizmet kusuru bulunduğundan bahisle açılan tam yargı davasının reddedilmesi nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 6/2/2018 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
5. Ambulans şoförü olarak görev yapan başvurucu, Siverek Devlet Hastanesi (Hastane) adına kayıtlı ambulansla hasta taşırken 11/4/2011 tarihinde yaralanmalı ve maddi hasarlı trafik kazası geçirmiştir.
6. Kaza tespit raporunda, kazanın oluşumunda sürücünün aracın hızını görüş, yol ve hava durumunun getirdiği şartlara uydurmadığı, orta refüje çarpmadan evvel 7 metre lastik izi bıraktığı, orta refüjde bulunan aydınlatma direğine çarpıp direğin bağlı olduğu beton bloğu yerinden sökerek 10 metre sürüklendiği, akabinde bloktan kurtularak 32 metre daha sürüklenip sol yan üzerine devrilerek durduğu belirtilmiştir.
7. Başvurucu, Sağlık Bakanlığı (İdare) aleyhine 21/11/2011 tarihinde Siverek Asliye Hukuk Mahkemesinde (Hukuk Mahkemesi) tazminat davası açmıştır. Hukuk Mahkemesinin 14/5/2013 tarihli kararıyla davanın hizmet kusuruna dayandığı belirtilerek yargı yolu bakımından görevsizlik sebebiyle dilekçenin reddine karar verilmiştir.
8. Hukuk Mahkemesinin görevsizlik kararının kesinleşmesinden sonra başvurucu, 19/6/2013 tarihinde Şanlıurfa 1. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) tam yargı davası açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde; asıl görevinin idari yazışmalar bürosunda memuriyet olduğunu, 1/4/2011 tarihli yazıyla ambulans şoförü olarak görevlendirildiğini, bu görevlendirmeye itiraz etmesine rağmen Hastane Baştabipliğinin anılan görevlendirmede ısrarcı olduğunu, kaza sonucunda %10 görme kaybı meydana geldiğine ilişkin rapor tanzim edildiğini belirtmiştir. Ayrıca İdarenin yaşanan olayda kusurunun bulunduğunu ileri sürmüş; gözüne mercek takılması ve gözünün tam görememesi nedeniyle yaşam kalitesinin düştüğünü, elem ve ızdırap duyduğunu belirterek maddi ve manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
9. İdare Mahkemesi 17/9/2014 tarihli kararıyla davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; Hastaneye ait kazaya karışan ambulansın genel bakım ve onarımının Ş. A.Ş. tarafından yapıldığı, buna dair 24/2/2011 tarihli faturaların düzenlendiği, başvurucunun kendi iradesi ile ambulans şoförlüğü yapmak istediğine ilişkin dilekçesinin bulunduğu ve kaza tarihine kadar zaten uzun süreden beri ambulans şoförlüğü yaptığı belirtilmiştir. İdare Mahkemesince başvurucunun Diyarbakır-Şanlıurfa yönünde sağanak yağışlı havada seyrederken aracın hızını görüş, yol, hava vs. durumunun getirdiği şartlara uydurmak kuralını ihlal ettiği, kazanın başvurucunun kusuru sonucunda meydana geldiği ve somut olayda İdareye atfedilebilir bir kusur bulunmadığı ve başvurucunun maddi ve manevi zararlarının karşılanmasının hukuken mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
10. Başvurucu anılan kararı temyiz etmiştir. Temyiz dilekçesinde, kaza tespit raporunun tek başına kusur tespitinde yeterli olmadığını, ambulans şoförü olarak görevlendirilmek için değil masa başı işine geçmek için dilekçe verdiğini, kazanın aracın arka lastiğinin kopması sonucu meydana geldiğini, İdarenin aracın bakımını yapmayarak kusurlu olduğunu belirtmiştir.
11. Danıştay Onbeşinci Daire 5/4/2017 tarihinde hükmün onanmasına karar vermiştir. Başvurucunun karar düzeltme talebi, anılan Dairenin 14/12/2017 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
12. Nihai karar 31/1/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
13. Öte yandan başvurucu tarafından 21/5/2012 tarihinde sigorta şirketleri aleyhine Siverek 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde tazminat davası açılmıştır. Anılan Mahkemece verilen 9/7/2019 tarihli kararda bilirkişi raporlarına yer verilmiştir. Ankara Adli Tıp Kurumundan aldırılan 28/10/2014 tarihli bilirkişi raporunda araçtan kopan ve kaza sonrası karşı yol bölümünde bulunan lastiklerin kaza öncesinde koptuğuna dair dosyada bir tespite ve mahalde yapılan tespitlerde bu hususu teyit edici bir veriye rastlanmadığı, başvurucunun kazanın meydana gelmesinde %100 kusurlu olduğu belirtilmiştir. İstanbul Adli Tıp Kurumundan aldırılan 24/3/2015 tarihli ve Ankara 14. Asliye Hukuk Mahkemesi aracılığıyla aldırılan 6/3/2019 tarihli bilirkişi raporlarında başvurucunun kazada %100 kusurlu olduğu ifade edilmiştir. İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesi aracılığıyla aldırılan bilirkişi heyet raporunda ise teknik arızanın kazanın meydana gelmesinde tamamen etkili olduğu tespitine yer verilmiştir. Sonuç olarak Siverek 1. Asliye Hukuk Mahkemesi, kaza anından önce lastiğin yerinden çıktığını gösterir bir delilin bulunmaması, Kaza Tespit Tutanağı"nda kopan lastik parçalarının yolun karşı şeridinde bulunduğunun belirtilmesinden hareketle lastiğin yerinden çıkmasının aracın çarpması sonucu meydana geldiğini destekler nitelikte olması hususlarına da değinerek davanın reddine karar vermiştir. UYAP üzerinden yapılan araştırma sonucunda bu kararın kanun yolu incelemesinde olduğu anlaşılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
14. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"İdari dava türleri şunlardır:
...
b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,
..."
15. 4/2/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 49. maddesi şöyledir:
"Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Anayasa Mahkemesinin 28/12/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
17. Başvurucu, yargılamanın uzun sürdüğünü belirterek makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
18. 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun"a eklenen geçici 2. maddeye göre Anayasa Mahkemesine yapılan ve münhasıran bu maddenin yürürlüğe girdiği 31/7/2018 tarihi itibarıyla Anayasa Mahkemesinde derdest olan yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddiasıyla ilgili bireysel başvuruların Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu (Tazminat Komisyonu) tarafından incelenerek karara bağlanması öngörülmüştür. Anayasa Mahkemesi Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018, §§ 27-36) kararında Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönünden inceleyerek Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna varmış; başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle başvurunun kabul edilemezliğine karar vermiştir.
19. Mevcut başvuruda da söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
20. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kişinin Maddi ve Manevi Varlığını Koruma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu; sigorta şirketleri aleyhine açtığı dava dosyasında, ambulansın bakım ve onarımının yapılmaması nedeniyle kazanın meydana geldiğine ilişkin raporlar bulunduğunu, buna rağmen davanın haksız ve hukuksuz olarak reddedildiğini, kaza nedeniyle görme kaybı yaşadığını ve olayda İdarenin sorumluluğunun bulunduğunu ileri sürerek adil yargılanma hakkının, mülkiyet hakkının ve kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özünün kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa"nın 17. maddesinin birinci fıkrası kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
23. Anayasa"nın 17. maddesinin birinci fıkrasında herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Bu kapsamda anılan Anayasa hükmü ile kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğü gerek kamusal yetkilerle donatılmış kişilerin gerekse özel kişilerin müdahalelerine karşı güvence altına alınmıştır (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 40).
24. Maddi ve manevi varlığın korunması hakkı öncelikle devletin kişilerin maddi ve manevi varlığına keyfî olarak müdahale etmemesini gerektirir. Anayasa"nın 17. maddesinde düzenlenen maddi ve manevi varlığı koruma ve geliştirme hakkı Anayasa"nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete, ayrıca vücut ve ruh bütünlüğüne yönelen saldırılar, tıbbi müdahaleler, şeref ve itibara yönelik haksız eylemler karşısında kişilerin maddi ve manevi varlığını etkili biçimde koruma şeklinde pozitif ödevler yükler (Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 32).
25. Devletin kişilerin maddi ve manevi varlıklarına yapılan müdahaleler bakımından söz konusu pozitif yükümlülüğü müdahalelere karşı etkili mekanizmalar kurmak, bu kapsamda gerekli usule ilişkin güvenceleri sunan yargısal prosedürleri sağlamak ve bu suretle yargısal ve idari makamların bireylerin idareyle ve özel kişilerle olan uyuşmazlıklarında etkili ve adil bir karar vermesini temin etmek sorumluluğunu da içermektedir (Hüdayi Ercoşkun, B. No: 2013/6235, 10/3/2016, § 94).
26. Etkili yargısal koruma sağlamada mağdurların kendi inisiyatifleri ile hukuk veya idare mahkemesinde açtıkları dava yollarının sadece hukuken mevcut bulunması yeterli olmayıp bu yolun uygulamada fiilen de etkili olması ve başvurulan makamın ihlal iddiasının özünü ele alma yetkisine sahip bulunması gereklidir. Başvuru yolunun ancak bir hak ihlali iddiasını önleyebilmesi, devam etmekteyse sonlandırabilmesi veya sona ermiş bir hak ihlalini karara bağlayabilmesi ve bunun için uygun bir giderim sunabilmesi hâlinde etkililiğinden söz etmek mümkün olabilir (Tahir Canan, § 26; Filiz Aka, B. No: 2013/8365, 10/6/2015, § 39).
27. Ayrıca kişilerin vücut bütünlüğüne yapılan bir eylemden doğan zararlara yönelik etkili bir tazminin sağlanamadığı, bu çerçevede devletin Anayasa’nın 17. maddesinden doğan koruma yükümlülüğünü yerine getirmediği durumlarda kişinin vücut bütünlüğünün korunduğundan söz edilemez (Özkan Şen, § 40; Yasin Çıldır, B. No: 2013/8147, 14/4/2016, § 37).
28. Diğer taraftan bu yöndeki pozitif yükümlülüğünün sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğünü ifade ettiğini hatırlatmak gerekir. Uygun araçların kullanılması yükümlülüğü, her davada başarılı olunması veya mağdurların olaylarla ilgili beyanlarıyla bağdaşan bir sonuca varılması gerektiği anlamına gelmemektedir. Bununla beraber kural olarak dava, olayın gerçekleştiği koşulları belirleyecek ve iddiaların doğruluğunun kanıtlanması hâlinde sorumlularının tespit edilerek uygun telafi imkânlarını sağlayacak nitelikte olmalıdır (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 45; Hilmi Düzgüner, B. No: 2014/9690, 11/5/2017, § 50).
29. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında hukuki sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat davalarının makul derecede dikkatli ve özenli inceleme şartını yerine getirmesi gerekmektedir. Derece mahkemelerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri yargılamalarda Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir inceleme yapıp yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının da Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir zira derece mahkemeleri tarafından bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer hak ihlallerinin önlenmesinde sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır (Yasin Çıldır, § 57; Tevfik Gayretli, B. No: 2014/18266, 25/1/2018, § 32).
30. Öte yandan 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşruluğunun açık olduğu değerlendirilen başvuruların açıkça dayanaktan yoksun olmaları nedeniyle kabul edilemezliğine karar verilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
31. Somut olayda başvurucunun iddialarının, görme kaybı yaşamasına neden olay trafik kazasında idarenin hizmet kusurunun bulunmasına rağmen derece mahkemelerince tazminat taleplerinin reddedildiğine yönelik olduğu görülmüştür. Başvurucu, hizmet kusuruna yönelik iddiasını esas olarak Siverek 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin yürüttüğü, sigorta şirketleri aleyhine açılmış davadaki bilirkişi raporuna dayandırmış, bu raporun İdare Mahkemesince dikkate alınmadığını öne sürmüştür.
32. İdare Mahkemesi tarafından somut olayda İdarenin hizmet kusurunun bulunup bulunmadığına ilişkin araştırma yapılmış, kazaya karışan ambulansın genel bakım ve onarımının gerçekleştirildiğinin 24/2/2011 tarihli faturayla sabit olduğu ve başvurucunun aracın hızını, görüş, yol ve hava gibi durumun getirdiği şartlara uydurmadığı yönündeki tespitlere verilmiştir. İdare Mahkemesince İdareye atfedilebilir bir kusur bulunmadığı sonucunda varılarak başvurucunun maddi ve manevi tazminat ödenmesine karar verilmesine yönelik talebi reddedilmiştir (bkz. § 9). Öte yandan Siverek 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde sigorta şirketleri aleyhine açılmış dava dosyasındaki bilirkişi raporunda (İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesi aracılığı ile aldırılan bilirkişi heyet raporu) yer alan, kazanın meydana gelmesinde teknik arızanın tamamen etkili olduğuna ilişkin mütalaanın diğer raporlar dikkate alınmak suretiyle itibar görmediği de not edilmelidir (bkz. § 13).
33. Buna göre derece mahkemelerince makul derecede dikkatli ve özenli inceleme yapma yükümlülüğünün yerine getirildiği, somut olayda İdarenin hizmet kusurunun bulunup bulunmadığına ilişkin yapılan araştırma neticesinde sonuca varıldığı, bu yönüyle ilgili ve yeterli gerekçelerin açıklandığı değerlendirilmektedir. Ayrıca başvurucunun maddi ve manevi varlığının korunmasına ilişkin uyuşmazlığı çözüme kavuşturma konusunda etkili yargısal mekanizmaların kurulduğu, bu kapsamda gerekli usule ilişkin güvenceleri içerecek şekilde yargılamanın tamamlandığı görülmektedir. Neticede başvurucunun maddi ve manevi varlığını koruma hakkına yönelik açık ve görünür bir ihlalin bulunmadığı kanaatine ulaşılmıştır.
34. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 28/12/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.