Esas No: 2016/14834
Karar No: 2016/14834
Karar Tarihi: 12/1/2022
AYM 2016/14834 Başvuru Numaralı LEYLA AKBULUT VE SAKİNA AKTAŞ Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
LEYLA AKBULUT VE SAKİNA AKTAŞ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2016/14834) |
|
Karar Tarihi: 12/1/2022 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU |
|
|
Basri BAĞCI |
Raportör |
: |
Hasan HÜZMELİ |
Başvurucular |
: |
1. Leyla AKBULUT |
|
|
2. Sakina AKTAŞ |
Vekili |
: |
Av. Yağmur KILIÇ |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılan başvurucuların gözaltına alınmalarının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını, toplantıya katılmaları nedeniyle cezalandırılmalarının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını, gözaltı sırasında kötü muamelede bulunulmasının ve bu olaylara ilişkin yapılan şikâyet sonucunda vali ve il emniyet müdürü hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesinin insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağını ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular sırasıyla 18/8/2016 ve 6/8/2018 tarihlerinde yapılmıştır. Komisyon, ikinci başvurucunun (Sakina Aktaş) adli yardım talebinin kabulüne ve başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir. 2016/14835 ve 2018/24191 numaralı başvurular incelenen başvuruyla birleştirilmiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Birinci başvurucu (Leyla Akbulut), Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Genel Açıklamalar
4. Ayn el-Arap (Kobani) Suriye Arap Cumhuriyeti"nin (Suriye) Rakka iline bağlı bir ilçedir. Nüfusu Arap, Kürt, Türkmen ve Ermenilerden oluşan bu ilçeyi Türkçe adı Halk Savunma Birlikleri olan ve Türkiye tarafından terör örgütü olarak ilan edilen YPG terör örgütü, Temmuz 2012"de ele geçirmiştir. Ayn el-Arap bu tarihten 2014 yılının Eylül ayına kadar, Türkiye tarafından terör örgütü olarak ilan edilen ve Türkçe adı Demokratik Birlik Partisi olan PYD tarafından yönetilmiştir. 2014 yılının Eylül ayı ortalarında DEAŞ terör örgütü bölgeye saldırmış ve üç haftalık bir süre içinde gayriresmî rakamlara göre en az 400 kişi ölmüş, 200 bine yakın kişi de sınırı geçerek Türkiye"ye sığınmıştır (Ahmet Parmaksız [GK], B. No: 2017/29263, 22/5/2019, § 9; Selahattin Demirtaş (5), B. No: 2016/4154, 10/6/2020, § 8 )
5. Suriye"deki çatışmalar dolayısıyla tepkilerini dile getirdiğini ileri süren gruplar 6/10/2014 tarihinden itibaren Türkiye"nin birçok yerinde günlerce devam eden ve kamuoyunda 6-7 Ekim olayları olarak adlandırılan şiddet eylemleri gerçekleştirmiştir (6-7 Ekim olayları olarak adlandırılan şiddet eylemlerine dair ayrıntılı arka plan bilgisi için bkz. Figen Yüksekdağ Şenoğlu, B. No: 2016/25187, 4/4/2018, §§ 9-17 kararı). Bu eylemler sırasında ülkenin pek çok yerinde kamu binalarına, banka şubelerine, işyerlerine, araçlara, güvenlik güçlerine ve sivillere taş, sopa, molotofkokteyli ve silahlarla saldırıda bulunulmuştur (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 26, 27).
6. Türkiye 2015 yılı Haziran ayından itibaren yeniden yoğun bir şekilde terör saldırılarına maruz kalmıştır. 20/7/2015 tarihinde Suruç"ta (Şanlıurfa), Suriye"deki çatışmalara ilişkin yapılan basın açıklaması sırasında DEAŞ tarafından gerçekleştirildiği ileri sürülen bombalı intihar saldırısında 34 kişi hayatını kaybederken 73 kişi de yaralanmıştır (Gülser Yıldırım (2), § 28; Selahattin Demirtaş (5), § 11).
7. Bu olaylardan sonra PKK tarafından Şırnak, Hakkâri, Diyarbakır, Mardin ve Muş"ta cadde ve sokaklara hendekler kazılıp barikatlar kurularak, bu barikatlara bomba ve patlayıcılar yerleştirilerek teröristler tarafından bu yerleşim yerlerinin bir kısmında öz yönetim adı altında hâkimiyet sağlanmaya çalışılmıştır. Güvenlik güçleri, hendeklerin kapatılması ve barikatların kaldırılması suretiyle yaşamın normale dönmesini sağlamak amacıyla operasyonlar yapmış ve teröristlerle çatışmaya girmiştir. Aylarca devam eden bu operasyon ve çatışmalar sırasında yaklaşık 200 güvenlik görevlisi hayatını kaybetmiş, tonlarca bomba ve patlayıcı imha edilmiştir (Gülser Yıldırım (2), § 29; Selahattin Demirtaş (5), § 12). Ayrıca terör örgütünün gerçekleştirdiği bu saldırılarda -aralarında üç çocuk ve Diyarbakır Baro Başkanı"nın da bulunduğu- 51 sivil hayatını kaybetmiş, 308 güvenlik görevlisi ve 289 sivil yaralanmıştır (Sebahat Tuncel (3), B. No: 2017/23601, 10/10/2018, § 9; Tuncer Bakırhan, B. No: 2017/28478, 11/10/2018, § 9; Ahmet Ertaş, B. No: 2017/1695, 10/6/2020, § 9; olaylara ilişkin ayrıntılı anlatım için bkz. Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019; Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019 kararlarına bakılabilir.).
B. Başvuru Konusu Olaylara İlişkin Bilgiler
8. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
1. 2016/14834 ve 2016/1435 Numaralı Bireysel Başvurulara Konu Olaya İlişkin Bilgiler
9. Başvurucular -kendi ifadelerine göre- 4/2/2016 tarihinde, Halkın Demokrasi Partisi (HDP) İl Başkanlığının çağrısı üzerine Cizre"de (Şırnak) devam eden olayları protesto etmek amacıyla Beyoğlu ilçesinde bulunan Galatasaray Meydanı"nda toplanmıştır.
10. Başvurucular vekili 23/5/2016 tarihli şikâyet dilekçesinde; başvurucuların toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılmaları nedeniyle kolluk kuvvetleri tarafından darbedilerek gözaltına alındıklarını, başvuruculara ters kelepçe takıldığını, aşağılayıcı ve onur kırıcı söz ve davranışlara maruz kaldıklarını ileri sürmüştür. Öte yandan başvurucuların toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının engellendiğini belirtmiş, bu hakka ilişkin ulusal ve uluslararası mevzuat ve uygulamalara dair açıklamalarda bulunmuştur. Başvurucular vekili, anayasal hakların kullanılmasına engel olmak amacıyla müdahalede bulunan kolluk görevlilerinin yanı sıra İstanbul Valisi ve İstanbul İl Emniyet Müdürü"nün (Emniyet Müdürü) de cezalandırılması talebiyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) suç duyurusunda bulunmuştur.
11. Başsavcılık 27/5/2016 tarihinde, olaya doğrudan müdahalede bulunan kolluk görevlileri hakkındaki soruşturmayı soruşturma usullerinin farklı olması sebebiyle Başsavcılığın Memur Suçları Soruşturma Bürosuna göndermiştir. Vali ve İl Emniyet Müdürü hakkındaki soruşturma ise Başsavcılığın Özel Soruşturma Bürosuna kaydedilmiştir. Başvurucular, kolluk görevlileri hakkındaki soruşturmanın akıbetine ilişkin herhangi bir açıklamada bulunmadığı gibi başvuru dosyasına herhangi bir belge de eklememiştir.
12. Başsavcılık 31/5/2016 tarihinde, Vali ve İl Emniyet Müdürü hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına ve dosyanın işlemden kaldırılmasına dair karar vermiştir. Başsavcılık gerekçesinde, Vali veİl Emniyet Müdürü hakkındaki şikâyetlerin soyut nitelikte olduğunu, şikâyet dilekçesinde maddi olayın delili olabilecek belge ve bilgi sunulmadığını, talimat ve emir verildiğine dair delillerin açıklanmadığını, iddia konusu eylem ile şikâyet edilenler arasında uygun illiyet bağının bulunmadığını, şikâyetin soyut olduğunu ve iddiaların ciddi bulgu ve belgelere dayanmadığını belirtmiştir. Öte yandan Başsavcılık, aynı nitelikte olay ve iddialara ilişkin -soruşturma ve karar numaralarını açıklanmış- bir soruşturmada Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca "kayıttan düşürme" veya "şikâyetin işleme konulmaması" kararı verildiğini de vurgulamıştır.
13. Başvurucuların, Başsavcılığın işlemden kaldırma kararına karşı yaptığı itiraz, İstanbul 9. Sulh Ceza Hâkimliğinin (Hâkimlik) 1/7/2016 tarihli ve 2016/3225 D. İş sayılı kararıyla reddedilmiştir.
2. Bireysel Başvuru Sonrası Hukuki Süreç ve 2018/24191 Numaralı Bireysel Başvuruya Konu Olaya İlişkin Bilgiler
14. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 28/6/2016 tarihinde, başvurucuların da aralarında bulunduğu on sekiz kişi hakkında yukarıda ayrıntıları verilen 2016/14834 ve 2016/1435 numaralı bireysel başvuruya konu toplantı ve gösteriye katıldıkları gerekçesiyle kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşünde ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama ve silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açmıştır.
15. İddianamede PKK/KCK"nın bir yapılanması ve terör örgütü olduğu kabul edilen Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketinin (YDG-H) bazı internet sitelerinde eylem çağrısı yapması, aynı şekilde bazı sosyal medya hesaplarında da bu eylemin yapılacağı yerin ve zamanın bildirilmesi üzerine başvurucuların belirtilen yer ve zamanda toplantıya katıldıkları, toplantının 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu"nun 7. maddesine aykırı olarak gece vakti gerçekleştirildiği, toplanan grubun PKK/KCK terör örgütünü destekler nitelikte slogan attığı ve döviz taşıdığı, kolluk görevlilerinin dağılmaları yönündeki ihtarına rağmen grubun eylemlerine devam ettiği ileri sürülmüştür. İddianamenin ilgili kısmı şöyledir:
"Sosyal medya hesapları üzerinden olay tarihinde Galatasaray meydanında İstanbul emek ve demokrasi koordinasyonu ve HDP organitesinde "CİZRE"DE BODRUM KATTA YAŞANAN VAHŞETE KARŞI TAKSİM"DEN SES ÇIKARIYORUZ" adı altında toplanacağı yönünde bilgiler alınması üzerine emniyet güçlerince Galatasaray meydanında emniyet tedbirleri alındığı, saat 19:00 sıralarında 150 kişilik grubun toplandıklarının görülmesi üzerine emniyet güçleri grup yöneticileriyle görüşerek suç unsuru içeren pankart, slogan, döviz bulundurulmamalarını aksi takdirde müdahale edeceklerini bildirir görüşme yapmalarına rağmen şüphelilerin de bulunduğu grubun "CİZRE"DEKİ VAHŞETİ DURDURUN, YARALILARI KURTARIN İSTANBUL EMEK VE DEMOKRASİ KOORDİNASYONU" ibareli dövizler açıp "BASKILAR BİZİ YILDIRAMAZ FAŞİZME KARŞI OMUZ OMUZA DİREN CİZRE İSTANBUL SENİNLE, YAŞASIN HALKLARIN KARDEŞLİĞİ, CİZRE HALKI YALNIZ DEĞİLDİR, CİZRE"DE DÜŞENE DÖVÜŞENE BİN SELAM" şeklinde slogan atmaları üzerine emniyet güçlerince atılan sloganlar ile açılan dövizlerin PKK/KCK terör örgütünü destekler nitelikte olması sebebiyle şüphelilerin de bulunduğu gruba 2911 sayılı yasada öngörüldüğü gibi herkesin duyabileceği şekilde anons ederek dağılmaları yönünde anons etmelerine rağmen dağılmamakta ısrar eden gruba emniyet güçlerince müdahale edilmek suretiyle şüpheliler üzerinde yırtılan pankart ile 5 adet kırmızı sarı siyah renkte yazılmış DGB ibareli flamayla birlikte yakalanarak haklarında üzerilerine atılı suçlardan soruşturma başlatılmış,
...
Eylemin sosyal medya hesaplarından PKK/KCK alt yapılanması YGD-H terör örgütü tarafından öz yönetim oluşturması ve ülke çapında geliştirilmesi yapıldığı ve bu örgütün çağrısının: ... çağrısını internet sitelerinden yapıldığı, yine devrimci öğretmen, kaldıraç, hdp istanbul, özgür gelecek, ödp istanbul, eylem habercisi, acıbadem dayanışması, esp isimli twitter hesaplarından ayrı ayrı 4 Şubat Galatasaray meydanında eylem amacıyla çağrılar yapıldığı, şüpheliler de çağrıya uymak suretiyle saat 19:00 sıralarında Galatasaray meydanında toplandıkları dosya kapsamından sabit olup,
2911 sayılı yasanın 7. maddesine göre "açık yerlerdeki toplantılar ile yürüyüşler güneş batmadan önce dağılacak şekilde yapılabilir" şeklinde amir düzenlemenin bulunduğu, eylemin yapıldığı 4 Şubat 2016 tarihinde güneşin 17:28"de battığı, dolayısıyla toplantının açıkça 2911 sayılı yasanın 7. maddesine aykırı olarak saat 19.00 da gece sayılan zaman diliminde gerçekleştiği, emniyet güçlerince 2911 sayılı yasa kapsamında dağılmaları yönünde ikaz etmelerine rağmen şüphelilerin de bulunduğu grubun dağılmamaları üzerine emniyet güçlerince zor kullanma yetkilerini kullanmak suretiyle gözaltına alındıkları... şüphelilerin de yukarıda açıklandığı üzere örgütün çağrısı üzerine gece sayılan zaman dilimi içerisinde toplanarak ikaza rağmen dağılmamak suretiyle üzerilerine atılı suçları ayrı ayrı işledikleri..."
16. İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesi başvuruculara isnat edilen silahlı terör örgütüne üye olma suçundan beraatlerine, kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılma ve uyarılara rağmen dağılmamakta ısrar etme suçundan 5 ay hapis cezasıyla cezalandırılmalarına karar vermiştir. Mahkeme kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılarak uyarılara rağmen dağılmamakta ısrar etme suçundan verilen hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmasına ve başvurucuların beş yıl süreyle denetime tabi tutulmalarına karar vermiştir. Kararda Mahkeme, başvurucuların da aralarında bulunduğu 150 kişilik grubun İstiklal Caddesi"nde 2911 sayılı Kanun"un 7. maddesine aykırı olarak güneş battıktan sonra toplantı yaptığını ve kolluk görevlilerinin ikazına rağmen dağılmamakta ısrar ettiğini tespit etmiştir. Mahkemenin tespit ve değerlendirmelerinin ilgili kısmı şu şekildedir:
"...Emniyet güçleri tarafından 04/02/2016 günü saat 19:00"da Beyoğlu ilçesi İstiklal Caddesi Galatasaray meydanında İstanbul Emek ve Demokrasi Koordinasyonu ve HDP organizesinde "CİZRE"DE BODRUM KATTA YAŞANAN VAHŞETE KARŞI TAKSİM"DEN SES ÇIKARIYORUZ" adı altında toplanılacağı bilgisi alındığı, aynı konu ile alakalı olarak çeşitli sosyal paylaşım hesaplarında yoğun şekilde çağrılar yapıldığının tespit edilmesi üzerine gerekli emniyet tedbirlerinin alındığı, ekran görüntüsü dosya içerisine de alınan UYAP sisteminde de kayıtlı güneş doğuş-batış saatlerine göre, olay günü itibariyle gece olduğu sabit olan zaman dilimi içerisinde kalacak şekilde, saat 19:00 sıralarında Galatasaray meydanında yüz elli kişilik grubun toplanması üzerine grup yöneticileri ile görüşüldüğü ve suç unsuru içeren pankart ve döviz bulundurulmaması, slogan atılmaması, aksi halde müdahale edilerek grubun dağıtılacağı uyarısının yapıldığı, bu sırada grubun "CİZRE"DEKİ VAHŞETİ DURDURUN, YARALILARI KURTARIN İSTANBUL EMEK VE DEMOKRASİ KOORDİNASYONU" ibareli dövizler açarak "BASKILAR BİZİ YILDIRAMAZ, FAŞİZME KARŞI OMUZ OMUZA, DİREN CİZRE İSTANBUL SENİNLE, YAŞASIN HALKLARIN KARDEŞLİĞİ, CİZRE HALKI YALNIZ DEĞİLDİR, CİZRE"DE DÜŞENE DÖVÜŞENE BİN SELAM" şeklinde slogan atmaları üzerine, emniyet güçlerince gruba pankart ve dövizlerin indirilmesi, aksi halde zor kullanılacağının ihtar edildiği, atılan sloganların tekrar edilmesi üzerine dağılmaları konusunda ikaz edilen grubun dağılmamakta ısrar gösterdiği, bu sebeple saat 19:10 sıralarında gruba müdahale edilerek, dağılmamakta direnen sanıkların yırtılan pankartlar ve beş adet kırmızı, sarı, siyah renkte yazılmış DGB (Devrimci Gençlik Birliği) ibareli flamayla birlikte yakalandıkları dosya içerisinde mevcut tutanaklar, görüntü izleme tutanağı ve tüm dosya kapsamından anlaşılmış ve maddi vaka olarak sabit kabul edilmiştir.
...
...sanıkların 2911 Sayılı Yasa"nın 7. maddesine aykırı olarak, olay tarihinde güneşin batış saati olan 17:28"den sonra, gece sayılan zaman dilimi içerisinde olacak şekilde saat 19.00"datoplandıkları ve bu sebeple yasa dışı hale gelen toplantı ve gösteri yürüşü esnasında emniyet güçlerinin uyarısına rağmen dağılmamakta ısrar edip polisin müdahalesi ile dağılmaları suretiyle 2911 Sayılı Yasa"nın 32/1. maddesinde düzenlenen suçu işledikleri sabit kabul edilmiş,... ayrı ayrı mahkumiyetlerine karar verilmiştir."
17. Başvurucular vekilinin bu karara itirazı İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesince 26/6/2018 tarihinde reddedilmiştir. Ret kararı başvurucular vekiline 5/7/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir. Birinci başvurucu vekili 6/8/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. 2911 sayılı Kanun"un olay tarihinde yürürlükte olan -2/3/2014 tarihli ve 6529 sayılı Kanun ile değişik- 7. maddesi şöyledir:
"Toplantı ve yürüyüşlere ve bu amaçla toplanmalara güneş doğmadan başlanamaz.
Açık yerlerdeki toplantılar ile yürüyüşler güneş batmadan önce dağılacak şekilde, kapalı yerlerdeki toplantılar ise saat 24.00’e kadar yapılabilir."
19. 2911 sayılı Kanun’un 7. maddesinin 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun ile değişiklik yapıldıktan sonraki hâli şöyledir:
"Toplantı ve yürüyüşlere ve bu amaçla toplanmalara güneş doğmadan başlanamaz.
Açık yerlerdeki toplantılar ile yürüyüşler gece vaktinin başlamasıyla dağılacak şekilde, kapalı yerlerdeki toplantılar ise saat 24.00’e kadar yapılabilir. Toplantı ve gösteri yürüyüşünün gece vaktinin başlamasından sonra devam edeceği hususu, geçerli neden gösterilerek bildirilmiş ise vatandaşların huzur ve sükûnet içinde istirahatini aşırı ve katlanılamaz derecede zorlaştırmamak ve kamu düzeni ve genel asayişin bozulmasına neden olmamak şartıyla, açık yerlerde yapılan toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin dağılma saati mahallin en büyük mülki amirinin kararıyla en geç saat 24.00’e kadar uzatılabilir."
20. 2911 sayılı Kanun’un 23. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“...
b) (Değişik: 30/7/1998 - 4378/1 md.) Ateşli silahlar veya patlayıcı maddeler veya her türlü kesici, delici aletler veya taş, sopa, demir ve lastik çubuklar, boğma teli veya zincir gibi bereleyici ve boğucu araçlar veya yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı eczalar veya diğer her türlü zehirler veya her türlü sis, gaz ve benzeri maddeler ile yasadışı örgüt ve topluluklara ait amblem ve işaret taşınarak veya bu işaret ve amblemleri üzerinde bulunduran üniformayı andırır giysiler giyilerek veya kimliklerini gizlemek amacıyla yüzlerini tamamen veya kısmen bez vesair unsurlarla örterek toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılma ve kanunların suç saydığı nitelik taşıyan afiş, pankart, döviz, resim, levha, araç ve gereçler taşınarak veya bu nitelikte sloganlar söylenerek veya ses cihazları ile yayınlanarak,
c) 7 nci madde hükümleri gözetilmeksizin,
...
g) Kanunların suç saydığı maksatlar için
...
...Yapılan toplantılar veya gösteri yürüyüşleri Kanuna aykırı sayılır.”
21. 2911 sayılı Kanun’un 32. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşlerine katılanlar, ihtara ve zor kullanmaya rağmen dağılmamakta ısrar ederlerse, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçu, toplantı ve gösteri yürüyüşünü tertip edenlerin işlemesi halinde, bu fıkra hükmüne göre verilecek ceza yarı oranında artırılarak hükmolunur."
22. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu"nun 2. maddesinin (B) bendinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Aşağıda yazılı hallerde;
IX. Kanunsuz toplantı veya kanunsuz yürüyüşleri dağıtmak veya suçluları yakalamak için...
...
XIII. Yukardaki maddeler dışında diğer kanunlarda istisnai olarak zabıtanın sözlü emirle yapmaya mecbur tutulduğu haller için, Yetkili amir tarafından verilecek sözlü emirler derhal yerine getirilir. Bu emirlerin yazılı olarak verilmesi istenilemez. Bu hallerde emrin yerine getirilmesinden doğabilecek sorumluluk emri verene aittir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Anayasa Mahkemesinin 12/1/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. İnsan Haysiyeti ile Bağdaşmayan Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
24. Başvurucular toplantı ve gösteri yürüyüşü barışçıl nitelikte olduğu hâlde yürüyüşe hukuksuz müdahalede bulunulduğunu, kolluk görevlilerince darbedilip ters kelepçe takılarak gözaltına alındıklarını, gözaltına alındıkları araçta aşağılayıcı, onur kırıcı söz ve davranışa maruz kaldıklarını iddia etmiştir. İstanbul Valisi ve İstanbul İl Emniyet Müdürü"nün Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına aykırı olarak barışçıl nitelikteki eyleme izin vermeyerek, meydana gelen kötü muamele ve hak ihlallerinden sorumlu olduğunu belirtmişlerdir. Başvurucular anılan nedenlerle şikâyetçi olduklarını ancak Başsavcılığın kovuşturmaya yer olmadığı kararı verdiğini, anılan karara yaptıkları itirazın ise Hâkimlik tarafından reddedildiğini ve böylelikle kamu görevlileri hakkında etkin soruşturma yapılmadığını belirterek Anayasa"nın 17., 26. ve 34. maddelerinde yer alan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talep etmişlerdir.
25. Bakanlık görüşünde, Anayasa Mahkemesinin 2014/12391 başvuru numaralı Elif Güneş Yıldırım (B. No: 2014/12391, 5/4/2017) kararına atıfta bulunulmuştur. Bakanlık, söz konusu Anayasa Mahkemesi kararında aynı olayla ilgili ihlal iddialarına ilişkin yapılan değerlendirmede, orantısız olduğu iddia edilen güç kullanımı sonucu meydana gelen yaralanmalar ile yasa dışı gösterilere müdahale edilmesi talimatı arasında ceza hukuku bağlamında bir illiyet bağının bulunmadığı ve dolayısıyla savunulabilir bir iddianın varlığı şartının mevcut olmadığını, açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı verildiğini belirtmiştir. Bakanlığa göre somut başvuru yönünden de belirtilen kararından ayrılmayı gerektirir bir durum bulunmamaktadır.
26. Başvurucu Leyla Akbulut Bakanlığın görüşüne karşı beyanında, olayla ilgili olarak İstanbul Valisi ve İl Emniyet Müdürü"nün idari olarak sorumlu olmadığını kabul etmekle birlikte barışçıl toplantı hakkının engellenmesine yönelik suç teşkil eden talimatları sonucunda ortaya çıkan mağduriyetten sorumluluklarının bulunduğunu, AHİM"in Süleyman Çelebi ve diğerleri (B. No: 37273/10...45052/10, 24/5/2016) kararında İstanbul Valisi ve İstanbul Emniyet Müdürü hakkında açılmış ceza soruşturması bulunmaması nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin 3. maddesinin usul yönünden ihlaline karar verdiğini belirterek Bakanlığın görüşünü kabul etmediğini bildirmiştir.
2. Değerlendirme
27. Başvurucular toplantı ve gösteri yürüyüşü barışçıl nitelikte olduğu hâlde kolluk görevlilerince darbedilerek ve ters kelepçe takılarak gözaltına alındıklarını, bindirildikleri araçta da aşağılayıcı ve onur kırıcı söz ve davranışa maruz kaldıklarını, şikâyetlerinin etkin soruşturulmayarak sonuçsuz kaldığını belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüş; başvuruya konu olaylardan İstanbul Valisi ve İl Emniyet Müdürü"nün sorumlu olduğunu ve yargılanması gerektiğini belirtmişlerdir.
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olaya ilişkin değerlendirme, başvuruya konu olayın kendine özgü koşulları dikkate alınarak insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı kapsamında ve sadece devletin pozitif yükümlülüğüne bağlı olarak etkili soruşturma yükümlülüğü bakımından yapılmıştır.
29. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde olay hakkında etkili resmî bir soruşturmanın yürütülmesi gerekmektedir (Tahir Canan, § 25). Ancak bu konuda bir soruşturmanın başlayabilmesi için öncelikle işkence ve kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için her türlü makul şüpheden uzak kanıtların varlığı gerekir. Bu nitelikteki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karinelerden de oluşabilir. Ancak bu uygun koşulların tespiti hâlinde bir soruşturma yükümlülüğünün bulunduğundan bahsedilebilir (C.D., B. No: 2013/394, 6/3/2014, § 28; Elif Güneş Yıldırım, § 23 )
30. Öte yandan Anayasa Mahkemesi, asgari eşik seviyesini aştığı varsayılan kötü muamele iddialarının makul şüphe kalmayacak şekilde kanıtlanması şartını aramakta ve başvurularda öncelikle bu konudaki kanıtlama sorununu ele almaktadır. Burada kötü muameleye maruz kalması nedeniyle mağdur olduğunu ileri süren kişilerin -ispat külfetinin devlete geçtiği durumlar istisna olmak üzere- kötü muamele yasağı kapsamına giren ağırlıkta bir muamele görmüş olabileceklerini gösteren emare ve delil sunmaları gerektiğini belirtmek gerekir (Beyza Metin, B. No: 2014/19426, 12/12/2018, § 45).
31. Somut olayda başvurucuların hakaret ve tehdit edildikleri iddialarına ilişin olarak soruşturma dosyasında soyut beyanlar dışında Anayasa Mahkemesince inceleme yapılmasını gerektirir nitelikte makul bir veri bulunmamaktadır. Başvurucuların somut delillerle desteklenmeyen iddialarının savunulabilir olduğundan söz etmek mümkün değildir.
32. Öte yandan kötü muamelenin gerçekliğini tespit etmek için soyut iddiaya dayanan şüphe ötesinde makul kanıtların varlığı gerekir. Başvurucular, kötü muameleye maruz kaldıkları iddialarına yönelik olarak başvuru formunda herhangi bir bilgi ve belge sunmamıştır. Bununla birlikte başvurucular, kolluk müdahalesi sonucunda herhangi bir sağlık kuruluşuna başvurup başvurmadıkları, başvurmamışlar ise bunun nedeni konusunda da herhangi bir açıklamada da bulunmamıştır. Dolayısıyla başvurucuların kötü muameleye maruz kaldıklarına dair iddialarını, makul bir açıklamayı destekleyen bir kanıt unsuruna ya da delil başlangıcına dayandırmadıkları anlaşılmaktadır.
33. Bununla birlikte başvurucular, İstanbul Valisi ve İl Emniyet Müdürü"nün talimatları sonucu kolluk görevlilerince gerçekleştirilen hukuksuz müdahale -gözaltı- sırasında darbedildiklerini belirtmişlerdir. Başvurucular iddia ettikleri kötü muameleler ile şikâyet ettikleri kamu görevlileri arasında doğrudan bağlantı kuracak nitelikte herhangi bir delil gösterememiştir. Genel olarak Vali ve Emniyet Müdürü"nün kolluk görevlilerinin amiri konumunda olmalarını ve toplantıya müdahale yetkilerinin bulunmasını sorumluluk için yeterli olduğunu belirtmişlerdir. Nitekim Başsavcılığa sundukları şikâyet dilekçesinde sadece kötü muamele eylemine ilişkin iddiaları ispat bakımından kamera kayıtlarının dosya kapsamına alınmasını talep etmiş, başvuruya konu kamu görevlilerinin eylemine ilişkin -emir veren sıfatıyla ibaresi dışında- herhangi bir açıklamada bulunmamışlardır.
34. Dolayısıyla başvurucuların insan haysiyeti ile bağdaşmayan muameleye maruz bırakıldıklarına dair -etkili bir soruşturma yapılmasının da ön şartı olan- savunulabilir bir iddiayı kamu makamlarına sundukları söylenemez.
35. Açıklanan gerekçelerle Anayasa"nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları
36. Başvurucular, toplantı ve gösteri yürüyüşü barışçıl nitelikte olduğu hâlde gözaltına alındıklarını, gözaltına alma işleminin hukuka aykırı olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
37. Başvurucular, toplantı ve gösteri yürüyüşü esnasında gözaltına alındıklarını ve bu işlemin hukuka aykırı olduğunu iddia etmiştir.
38. Anayasa"nın 148. maddesi ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurulabilmesi için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013,§ 16).
39. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihadına atıfla- 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150).
40. Somut olayda başvurucuların haksız şekilde gözaltına alındıklarına ilişkin iddiaları, 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucuların hukuka aykırı olarak gözaltına alındıklarının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucular lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesinde belirtilen dava yolu başvurucuların durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmamaktadır.
41. Açıklanan gerekçelerle gözaltı işleminin hukuka aykırı olduğu iddiaları yönünden başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
42. Başvurucular 4/2/2016 tarihinde HDP İl Başkanlığı, sivil toplum örgütü ve sendikanın çağrısıyla Cizre ilçesinde devam eden olayları protesto etmek için Beyoğlu ilçesinde bulunan Galatasaray Lisesi önünde toplandıklarını ifade etmiştir. Başvurucular toplantı ve gösteri yürüyüşü barışçıl nitelikte olduğu hâlde yürüyüşe kolluk görevlilerince hukuka aykırı şekilde müdahale edildiğini ve gözaltı işlemi uygulandığını iddia etmiştir. İstanbul Valisi ve İstanbul İl Emniyet Müdürü"nün Anayasa ve AİHM kararlarına aykırı olarak, barışçıl nitelikteki eyleme izin vermeyip meydana gelen kötü muamele ve hak ihlallerinden sorumlu olduklarını belirtmiştir. Başvurucular anılan nedenlerle şikâyetçi olduklarını ancak Başsavcılığın kovuşturmaya yer olmadığına karar verdiğini, anılan karara yaptıkları itirazın ise Hâkimlik tarafından reddedildiğini ve böylelikle kamu görevlileri hakkında etkin soruşturma yapılmadığını belirterek Anayasa"nın 26. ve 34. maddelerinde yer alan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; tazminat talep etmişlerdir. Öte yandan birinci başvurucu -birleşen 2018/24191 sayılı başvurusunda- barışçıl nitelikte toplantıya katılım nedeniyle yapılan yargılama sonunda şüpheden sanık yararlanır ilkesi gözetilmeden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi nedeniyle de toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
43. Başvurucu Leyla Akbulut, Bakanlığın "insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağı" ihlali iddiasına ilişkin görüşüne karşı sunduğu beyanında, başvurudan sonra iç hukukta meydana gelen gelişmelere, toplantı nedeniyle hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesine ilişkin açıklamalarda bulunmuştur.
2. Değerlendirme
44. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Somut olayda başvurucuların katıldıkları bir toplantı dağıtılmış, başvurucular toplantı sırasında işledikleri eylemler nedeniyle gözaltına alınmış ve 2911 sayılı Kanun’un 32. maddesinin birinci fıkrasına dayanılarak cezaya mahkûm edilmişlerdir. Somut olayda devletin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamındaki negatif yükümlülükleri ile ilgili şikâyetlerin olduğu, dolayısıyla iddiaların Anayasa"nın 34. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
45. Anayasa’nın "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:
"Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir."
46. Eldeki bireysel başvuru dosyasında başvurucuların da aralarında olduğu yüz elli kişilik grup, Cizre"de kamu düzeninin sağlanması amacıyla gerçekleştirilen operasyonları protesto etmek amacıyla açık hava toplantısı yapmıştır. Güneş battıktan yaklaşık bir saat sonra başlayan bu toplantıda grup, anılan operasyonların durdurulmasına ilişkin döviz taşımış ve bilhassa "Cizre"de düşene dövüşene bin selam." şeklindeki slogan ile terör örgütünün şiddet eylemini meşru görmüş ve desteklemiştir. Kolluk görevlileri, anılan eylemler ve toplantının gece vakti düzenlenmesi nedeniyle topluluğa dağılmaları hususunda ihtarda bulunmuş; grubun dağılmamakta ısrar etmesi neticesinde toplantıya müdahale etmiştir. Başvurucuların cezalandırılmasında bu husus gözönünde bulundurulmuştur (bkz. §§ 15, 16).
47. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması (Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 56; Adalet Mehtap Buluryer, B. No: 2013/5447, 16/10/2014, §§ 103-105; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51) ve orantılı (bazı farklılıklarla birlikte toplantı hakkı bağlamında bkz. Dilan Ögüz Canan §§ 33, 56; Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 48; ifade özgürlüğü bağlamında bkz. Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 44, 47) olması gerekir.
48. Toplantı hakkına müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir (bazı farklılıklarla birlikte toplantı hakkı bağlamında bkz. Dilan Ögüz Canan § 32; sendika hakkı bağlamında bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 73; Tayfun Cengiz, § 56; Adalet Mehtap Buluryer, §§ 103-105; grev hakkı bağlamında bkz. Kristal-İş Sendikası [GK], B. No: 2014/12166, 2/7/2015, § 70; ifade özgürlüğü bağlamında bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 68; Tansel Çölaşan, § 51). Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında dengesizlik bulunmamasına işaret etmektedir (bazı farklılıklarla birlikte toplantı hakkı bağlamında bkz. Dilan Ögüz Canan, §§ 33, 56; sendika hakkı bağlamında bkz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 74; ifade özgürlüğü bağlamında bkz. Bekir Coşkun, §§ 44, 47; Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50).
49. Anayasa’nın 34. maddesi fikirlerin silahsız ve saldırısız, başka bir ifade ile barışçıl bir şekilde ortaya konabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını güvence altına almıştır. Dolayısıyla toplantı hakkının amacı, şiddete başvurmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır. Demokratik bir toplumda, mevcut düzene itiraz eden ve barışçıl yöntemlerle mevcut düzenin değiştirilmesi gerektiğini savunanlara dahi toplantı özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla bu fikirlerini ifade edebilme imkânı sunulmalıdır (Dilan Ögüz Canan, § 37; Ali Rıza Özer ve diğerleri, [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, §§ 117, 118; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 80; Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 47; Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, §§ 67, 68; Ömer Faruk Akyüz, § 54).
50. Öte yandan barışçıl toplantı hakkı, bireylerin bu hakkı kullanırlarken sahip oldukları ödev ve sorumluluklardan ayrı düşünülemez. Anayasa Mahkemesi, kendisine yapılan şikâyetlerin incelenmesi sırasında bireylerin sahip oldukları ödev ve sorumlulukları gözönünde bulundurur. Bireylerin hak ve özgürlüklerinden tümüyle yararlanmalarının sahip oldukları hak ve özgürlüklerin gerektirdiği ödev ve sorumluluklara uygun davranmaları ile bağlantılı olduğunun kabul edilmesi gerekir (Dilan Ögüz Canan, § 43; Ömer Faruk Akyüz, § 62; Ferhat Üstündağ, § 57).
51. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesinin önündeki meselede iki hususun ele alınarak değerlendirilmesi gerekir. İlk olarak başvurucuların katıldığı toplantıya yapılan müdahalenin, ikinci olarak ise böyle bir toplantıya katılan başvurucuların dağılmamakta ısrar etmeleri nedeniyle - hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve beş yıl denetimli serbestlik tedbiri- cezalandırılmalarının zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığı ve orantılı olup olmadığının belirlenmelidir.
52. Anayasa Mahkemesi, 2911 sayılı Kanun"un 7. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "...güneş batmadan önce dağılacak şeklinde..." ibaresinin (bkz. §18) iptal istemini görüştüğü sırada bir toplantının geceden sayılan zaman diliminde yapılmasına ilişkin bazı değerlendirmeler yapmıştır. Bahsi geçen kararda, toplantının güneş battıktan sonra devam etmesinin kamu düzenini etkileyip etkilemediği, başkalarının hak ve özgürlüklerini zedeleyip zedelemediği tartışıldıktan sonra yasaklama kararının değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Anayasa Mahkemesi, güneşin batışından sonraki toplantıların mutlak olarak yasaklanmasını toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yapılan orantısız bir müdahale olarak değerlendirmiş ve bahsi geçen ibareleri iptal etmiştir (ilgili değerlendirme için bkz. AYM, E.2014/101, K.2017/142, 28/9/2017, § 78). Somut olayda havanın kararmasında bir saat kadar sonra başlayan gösteriye sırf bu nedene dayalı olarak bir müdahalede bulunulmadığı anlaşılmıştır. İddianameye göre başvuruya konu açık hava toplantısının terör örgütünün çağrısıyla gece sayılan zaman diliminde düzenlenmesi, toplantı sırasında PKK terör örgütünün eylemlerini destekler nitelikte sloganlar atılması ve dövizler taşınması nedeniyle topluluğa dağılmaları yönünde ikazda bulunulmuş, topluluğun dağılmamakta ısrar etmesi nedeniyle toplantıya müdahale edilmiştir.
53. Bir toplantı ve gösteri yürüyüşünde toplanan bir grubun sadece şiddete başvurmaması, kolluk güçleri tarafından toplantıya yönelik her müdahaleyi -kategorik olarak- hukuka aykırı hâle getirmemektedir. Aksi yöndeki düşünce, şiddet içermeyen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin somut olayın koşulları değerlendirilmeksizin -nerede ve ne amaçla yapıldığı gözetilmeksizin- hiçbir şekilde sınırlanamayacağı anlamına gelmektedir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Oya Meriç Eyüboğlu, B. No: 2015/15836,8/1/2020, § 43).
54. Nitekim toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, devlete birtakım pozitif yükümlülükler yüklemektedir. Bu yükümlülükler devletin toplantı veya gösterinin bütünüyle kamu düzenini bozucu bir yöne evrilmesi durumuna karşı ihtiyaç duyulan koruyucu tedbirleri almasını gerektirmektedir. Devlete yüklenen pozitif yükümlülüklerin zorunlu kıldığı bu tedbirler toplantı ve gösterinin büyüklüğüne, mahiyetine ve katılımcı sayısının yanında toplantı veya gösterinin yapıldığı yer ve mekâna bağlı olarak da değişebilmektedir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. AYM, E.2014/101, K.2017/142, 28/9/2017, § 34).
55. İlk olarak somut olaya ilişkin yapılacak değerlendirmede müdahalenin gerçekleştirildiği andaki genel koşullar gözönünde bulundurulmalıdır. Yukarıda da açıklandığı üzere başvuruya konu toplantının yapıldığı tarihlerde PKK terör örgütü bazı yerleşim yerlerine hendekler kazıp barikatlar kurmuş ve bu yerlere patlayıcı maddeler yerleştirerek -Şırnak"ın Cizre ilçesi de dâhil olmak üzere- ülke içinde belli bir bölgede öz yönetim adı altında hâkimiyet kurmayı amaçlamıştır. Ayrıca PKK"nın bu amaçla güvenlik güçleri ile uzun süren bir çatışmaya girişmesi neticesinde çok sayıda terörist ve güvenlik görevlisi hayatını kaybetmiştir. Yüz binlerce kişi de çatışma bölgelerinden göç etmek zorunda kalmıştır (bkz. §§ 5, 7; benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ayşe Çelik, § 49).
56. Anayasa Mahkemesi birçok kararında doğası veya içeriği gereği devlete zarar vermek veya toplumu sindirmek için ağır şiddet suçlarını işlemeye hazır insanları bilinçlendirmeye veya cesaretlendirmeye olanak sağlayan, bu suçların işlenme riskini artıran düşünce açıklamalarını saldırganlığa yöneltecek seviyede tehlikeli kabul etmiştir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Çağla Aydın ve diğerleri; B. No: 2016/1837, 9/7/2020, § 109; bu konuda dikkate alınması gereken unsurlar için bkz. Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019,§ 119; Ayşe Çelik, § 56; Sırrı Süreyya Önder [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, § 63).
57. Somut olayda başvurucuların da yer aldığı toplantıda "Cizre"deki vahşeti durdurun..." şeklinde açılan dövizlerin ve "... Diren Cizre İstanbul seninle... Cizre"de düşene dövüşene bin selam." şeklinde atılan sloganların PKK terör örgütünün eylemlerini onaylama, kamuoyu önünde bu eylemlere sahip çıkma ve anılan örgütün işlediği cürümleri (bkz. §§ 15, 16) uygun görme niteliğinde olduğu anlaşılmış; dövizler ve sloganlar bu kişilerin bir terör örgütünün toplumsal bilinirliğinin ve kabul edilebilirliğinin artırılmasına, o sırada devam eden şiddet eylemlerinin meşru gösterilmesine, toplantı ve gösteri hakkının tanıdığı imkânlar kullanılarak güvenlik güçlerine ve devletin diğer kurumlarına karşı sürekli bir çatışma siyasetinin yöntem olarak benimsenmesine hizmet etmiştir (benzer değerlendirmeler için bkz. Ferhat Üstündağ, §§ 68-70).
58. İkinci olarak derece mahkemesi de, başvurucuların da içinde bulunduğu yaklaşık 150 kişilik grubun, güneş battıktan sonra Beyoğlu Galatasaray Meydanı önünde toplantı düzenlediklerini tespit etmiştir. İddianame içeriğinde de açıklandığı üzere, emniyet görevlileri gösterinin kanunlara uygun olmadığı, dağılmaları gerektiği konusunda anons yaparak toplanan kalabalığı uyarmış; gruptakilerin dağılmamakta ısrar etmesi üzerine toplantıya müdahale edilmiştir.
59. Toplantının gece vakti gerçekleştirilmesi ile anılan hakkın devlete yüklediği pozitif ödevlerin yerine getirilmesinde ve dolayısıyla kamu düzeninin korunması için gereken önlemlerin alınmasında güçlükler yaşanacağı aşikârdır. Açık alanlarda toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin güneşin batışıyla sınırlandırılması, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına müdahale niteliği taşımakta ise de bu durum, somut olayın koşullarının kamu düzeni yönünden içerdiği potansiyel risklerin gözardı edilmesini gerektirmemektedir. Bu çerçevede 150 kişilik bir grup, havanın kararmasından sonra 2911 sayılı Kanun"da yer alan bildirim de dâhil olmak üzere hiçbir yasal yükümlülüğü yerine getirmeden üstelik -bazıları legal hesaplar olsa bile- bir kısmı da terör örgütüne müzahir sosyal medya hesaplarının çağrısı üzerine bir araya gelmiştir. Yaklaşık 150 kişilik bir topluluk tarafından şehrin en merkezî noktalarından birinde yapılacak bir gösteride, güvenlik güçlerinin hem gösterici grubun ve hem de çevredeki halkın güvenliğini sağlamaya yönelik olarak alması gereken tedbirler bakımından daha fazla takdir payı olduğunda kuşku yoktur. Nitekim somut olayda, gece vakti toplantı yapılacağına dair önceden bildirim yapılmaması nedeniyle kamu otoritesine gerekli güvenlik tedbirlerini alma fırsatı verilmemiştir.
60. Öte yandan başvurucular, katıldıkları toplantının gece vakti düzenlenmesinin gerekliliğine yönelik geçerli bir neden de ileri sürmemiştir. Nitekim olay tarihinden sonraki kanuni düzenlemede bu husus, gece vakti toplantı düzenlenmesinin ön şartı olarakkabul edilmiştir (bkz. § 19). Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde -müdahalenin gerçekleştirildiği andaki ülkedeki genel koşullar ve geniş bir bölgede terör örgütüne karşı sürdürülen operasyonlar ile yaşanan şiddetli silahlı çatışmalar gözetilerek- toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına kamu düzeninin bozulmasını engellemek amacıyla yapılan müdahalenin demokratik toplumda zorunlu olmadığı söylenemez.
61. Anayasa Mahkemesinin inceleyeceği diğer husus ise 2911 sayılı Kanun"un 7. maddesine aykırı olarak gece vakti toplantı düzenleyen ve ihtar edildikleri hâlde dağılmamakta ısrar eden başvuruculara 5 ay hapis cezası verilerek buna ilişkin hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve beş yıl denetimli serbestlik tedbiri uygulanması suretiyle yapılan müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığının belirlenmesidir.
62. Anayasa"nın 34. maddesinin toplantıya katılan kişilere ödev ve sorumluluklar yüklediği hatırlanmalıdır (bkz. § 50). Somut olayda, geçerli bir neden olmaksızın kanunda öngörülen usuller yerine getirilmeksizin ve yasak olan bir vakitte düzenlenen toplantıda, örgütün şiddet eylemlerini meşru gösteren sloganlar atılmış; dövizler taşınmıştır. Yukarıda da ifade edildiği üzere bu ifadeler PKK"nın yarattığı şiddeti övücü, kışkırtıcı, şiddete başvurmayı cesaretlendirici ve şiddet kullanımına dolaylı olarak teşvik edici niteliktedir. Üstelik kolluk güçleri, toplantıya müdahale bulunmadan önce sebepleri ile birlikte toplantıyı yapan grubun dağılması gerektiğini ilgililere iletmiş; bunu katılımcılara anons yaparak duyurmuş, makul süre beklemelerine rağmen grubun dağılmamakta ısrar etmesi üzerine müdahalede bulunmuştur. Dolayısıyla katılımcıların hakkın gerektirdiği ödev ve sorumluluklara uygun davranmadığı kabul edilmelidir. Sonuç olarak başvurucuların cezalandırılması ile de şiddet eylemlerinin devamına ve artmasına destek olacak tarzda hareket eden kişilerin engellenmesi amaçlanmıştır.
63. Bu kapsam ve şartlarda düzenlenen bir gösteride, müdahale öncesi dağılmaları yönünde ihtarda bulunulduğu hâlde eylemlerinde ısrar eden başvuruculara verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve beş yıl denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasının -mahkemelerin farklı menfaatleri dengelemek konusundaki takdir yetkileri de gözetildiğinde- acil bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı ve orantılı olduğu sonucuna varılmıştır.
64. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucuların ihlal iddialarını temellendiremediği, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
65. Açıklanan gerekçelerle başvurunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine dair kısmının bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Başvuruculardan Leyla Akbulut tarafından yapılan yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
C. Yargılama giderinin tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucu Sakina Aktaş"ın 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 12/1/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.