Esas No: 2021/7181
Karar No: 2021/7181
Karar Tarihi: 13/1/2022
AYM 2021/7181 Başvuru Numaralı FİGEN YÜKSEKDAĞ ŞENOĞLU (3) Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
FİGEN YÜKSEKDAĞ ŞENOĞLU BAŞVURUSU (3) |
(Başvuru Numarası: 2021/7181) |
|
Karar Tarihi: 13/1/2022 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Hicabi DURSUN |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
|
|
İrfan FİDAN |
Raportör |
: |
Muzaffer KORKMAZ |
Başvurucu |
: |
Figen YÜKSEKDAĞ ŞENOĞLU |
Başvurucu Vekilleri |
: |
Av. Reyhan YALÇINDAĞ BAYDEMİR |
|
|
Av. Sezin UÇAR |
|
|
Av. Hatice Ezgi GÜNGÖRDÜ |
|
|
Av. Ruken GÜLAĞACI |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutuklama tedbirinin hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması, tutukluluk incelemelerinin yapılmaması, tahliye talepleri ile tutukluluğa yönelik itirazların kısa sürede karara bağlanmaması ve tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 26/2/2021 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu 7/6/2015 ve 1/11/2015 tarihlerinde yapılan milletvekili seçimlerinde Halkların Demokratik Partisi (HDP) Van milletvekili olarak seçilmiştir. Aynı zamanda 2014 yılından itibaren HDP"nin eş genel başkanlığını yürütmekte olan başvurucunun hakkında kesinleşmiş mahkûmiyet hükmü bulunması nedeniyle Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından 21/2/2017 tarihinde milletvekilliği düşürülmüş, aynı gerekçeye dayalı olarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 9/3/2017 tarihinde parti üyeliği düşürüldüğünden partideki görevi de sona ermiştir.
A. Başvuru Konusu Tutuklama Tedbirine İlişkin Süreç
6. Milletvekili olarak görev yaptığı dönemde işlediği iddia olunan bazı suçlara ilişkin olarak başvurucu hakkında farklı Cumhuriyet başsavcılıklarınca soruşturmalar yürütülmüştür. Anayasa"nın 83. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan "Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz." hükmü uyarınca yasama dokunulmazlığına sahip olan başvurucunun dokunulmazlığının kaldırılması istemiyle sekiz ayrı fezleke düzenlenmiş ve TBMM"ye sunulmak üzere Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne gönderilmiştir.
7. Bu fezlekelerde başvurucuya isnat edilen suçlamalara ilişkin olay ve olgular şöyle özetlenebilir:
i. Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) PKK terör örgütüne yönelik gerçekleştirmiş olduğu hava operasyonlarını protesto etmek amacıyla 14-15/8/2015 tarihlerinde Almanya"nın Köln kentinde bir yürüyüş tertip edildiği, bu yürüyüşe başvurucunun da katılarak bir Alman televizyonuna röportaj verdiği, başvurucunun bu röportajda "... PKK bir halk özgürlük hareketidir. Aynı zamanda demokrasi ve eşitlik mücadelesi veren bir örgüttür. Bizler PKK"nın bu hedeflere ulaşma konusunda başvurduğu yöntemleri onaylamıyoruz. Ancak şunu da kabul etmeliyiz ki uyguladığı program terör değildir." şeklinde açıklama yaparak PKK terör örgütünün propagandasını yaptığı ileri sürülmüştür.
ii. Başvurucu, Türkiye"nin birçok yerinde PKK tarafından "öz yönetim" adı altında özerklik ilan edildiği ve hendek olaylarının yaşandığı bir dönemde yaptığı bazı konuşmalar nedeniyle suçlanmıştır. Bu kapsamda;
- Başvurucunun Demokratik Gençlik Dernekleri Federasyonu (DEM-GENÇ) tarafından 13/12/2015 tarihinde Kayapınar (Diyarbakır) Belediyesi kapalı spor salonunda gerçekleştirilen kongrede yaptığı konuşmada "...Burası Amed [Diyarbakır] hem direnişin hem de zulmün başkenti. Halkımızın direnişinin geleceğe duyduğu özlemin, hayallerinin başkenti olmuştur. Amed. Nice büyük kavgalar verildi bu kentte, nice büyük direnişlere sahne oldu bu sokaklar, bu caddeler, bu topraklar. Halkın hayallerine geleceğe duyduğu özleme saldıranlar da oldu daima tarih boyunca. Ve bu kent tarih boyunca direndi. Bugün yine bir tarihsel direniş daha yaşanıyor. Sur da kardeşlerimiz, analarımız, gençlerimiz kadınlarımız ve halkımız tarihsel bir direnişe imza atıyor. Selam olsun bu tarihi kentin surlarında direnenlere, selam olsun bu direniş kalesinin surlarını koruyanlara ve sadece surda değil dört bir yanda bu zulüm iktidarına karşı savaştan ve Ölümden başka hiçbir şey bilmeyen bu siyasi iktidara karşı halkımız direnme hakkını kullanıyor... Devrim şehitleri mücadelede yitirdiklerimiz bizim rehberimiz olmaya devam edecek." şeklinde sözler söylediği ileri sürülmüştür.
- Başvurucunun 13/12/2015 tarihinde Sur ilçesinde PKK/KCK terör örgütüne yönelik yapılan operasyonları ve Sur ilçesinin bazı mahallelerinde uygulanan sokağa çıkma yasaklarını protesto etmek amacıyla gerçekleştirilen yürüyüş sonrasında yaptığı açıklamada "... Bugün Sur halkı bundan önce öz yönetim talebini ilan eden bütün halklarımızın yaptığı gibi barışın ve yeni bir yaşamın temeli olabilecek demokratik taleplerini ortaya koyuyor ... Bugün Sur için seferber olma zamanıdır, tüm halkın Sur halkının yaşamına ve demokratik taleplerine sahip çıkma zamanıdır ... Bu ateş İstanbul"u İzmir"i Ankara"yı Manisa"yı Muğla"yı Denizli"yi Antalya"yı yakar ...Direnen Sur halkını selamlıyorum..." şeklinde sözler söylediği ileri sürülmüştür.
- 26-27/12/2015 tarihlerinde Diyarbakır"da Demokratik Toplum Kongresinin (DTK) olağanüstü kongresinin yapıldığı, kongrenin ilk gününde bir deklarasyon hazırlandığı, bu deklarasyonda özetle demokratik özerkliğin ilanına ve fiilî olarak işletilmesine yönelik sürecin başlatılacağı ifade edilmiştir. Başvurucunun 27/12/2015 tarihinde burada yaptığı konuşmada "... Bugün bu deklarasyonda ifade edilen söz ve talep uzun zaman süren mücadelemizin hem de bugün devam eden demokrasi direnişin, özyönetim direnişinin talebidir. Bugün yaşanan direnişler nedensiz değildir ..." şeklinde sözler söylediği ileri sürülmüştür.
- 31/12/2015 tarihinde Diyarbakır"ın Sur ilçesinde hendek kazan terör örgütü mensuplarına yönelik güvenlik güçlerinin yürütmüş olduğu operasyonları protesto etmek amacıyla Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi önünde başvurucunun eş genel başkanı olduğu HDP tarafından protesto eylemi gerçekleştirildiği, bu protesto eyleminin gerçekleşmesi için DTK, HDK, HDP, DBT, KJA ve Amed Gençlik Örgütünün çağrılar yaptığı, yine 29/12/2015 tarihinde PKK/KCK terör örgütüne müzahir bir internet sitesinde "31 Aralık"ta Sur"a büyük yürüyüş var" çağrısı yapıldığı, bu protesto eylemlerinde "Her yer direniş, her yer suriçi!", "Faşist devlet kürdistanımdan defol!", "Kürdistan TC"ye mezar olacak!", "Yaşasın Cizre direnişi!" ve "PKK halktır, halk burada!" şeklinde sloganlar atıldığı, başvurucunun da bu eylemde yaptığı ve PKK terör örgütüyle bağlantılı olduğu belirtilen bir televizyon kanalında canlı olarak yayımlanan konuşmasında "...Bütün Türkiye halklarını her yerde Diyarbakır"a ses vermeye, Şırnak"a, Mardin"e, Nusaybin"e, Cizre"ye, Sur"a, Silopi"ye, Silvan"a ses vermeye davet ediyoruz... Halk sizin topyekün bu saldırganlığınıza ve inkarcılığınıza karşı da direnmeyi bilir... Tarihte her zaman direnenler kazanır, her hak her mevzi mücadele vermeden elde edilmez... Halk demokrasi ve barışın direnişin saflarında bulunmalıdır..." şeklinde sözler söylediği ileri sürülmüştür.
- 6/1/2016 tarihinde Diyarbakır Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Kayapınar ilçe binasında PKK/KCK terör örgütüne yönelik operasyonlar sırasında etkisiz hâle getirilen S.D., P.N. ve P.U. için anma programı gerçekleştirildiği, başvurucunun burada yaptığı ve PKK terör örgütüyle bağlantılı olduğu belirtilen bir televizyon kanalında canlı olarak yayımlanan konuşmasında "...Arkadaşlar ben de S., P. ve F. yoldaşlarımızın şahıslarında öz yönetim direnişinde şehit düşen yaşamını kaybeden bütün kadınların kadın direnişlerini saygı ve minnetle selamlıyorum... Öz yönetim direnişi yaşam için bir direniştir... Asla unutmayacağınız onların direndiği gibi direnmek onların yaşadığı gibi yaşamak ve onların işaret ettiği yere yürümek de bizim onlar ardından verdiğimiz sözümüzdür..." şeklinde sözler söylediği ileri sürülmüştür.
- 8/3/2016 tarihinde "8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü" adı altında Diyarbakır İstasyon Meydanı"nda düzenlenen halka açık toplantıda yaptığı -PKK terör örgütüyle bağlantılı olduğu belirtilen bir televizyon kanalında canlı olarak yayımlanan- konuşmasında başvurucunun "... Baş eğmeyen kadının, teslim olmayan kadının ve teslimiyete inat direnişin bayrağı meşale olan kadının, sembolü olarak birleştiniz buluştunuz ve bugün bu meydandan direnişin şehrinden amedin Sur"un bağrından direnerek özgürleşen, özgürleşerek güzelleşen tüm kadınları saygıyla coşkuyla selamlıyoruz... Kadınların yüreğinden, kadınların direnişinin tam orta yerinden Sur"a selam olsun, Cizre"ye, Silopi, Silvan"a, İdil"e ve baş eğmeyen özgürlük sevdalılarına selam olsun ... O yaşam ve mücadele içerisinde kahramanca direnen o aydınlık yürekli, ak alınlı şehitlerimize kadınlara verdiğimiz sözümüz var... Ve evet bizler tarihi bugün direnenler yazacak..." şeklinde sözler söylediği ileri sürülmüştür.
iii. Başvurucunun PKK/KCK terör örgütünün tabana yayılması için oluşturulduğu iddia edilen ve DTK tarafından organize edilen birçok etkinliğe katıldığı ve bu etkinliklerde -bir kısmı yukarıda verilen- konuşmaları yaptığı soruşturma mercilerince ileri sürülmüştür.
iv. Başvurucunun ayrıca kamuoyunda "6-7 Ekim olayları" olarak bilinen şiddet eylemlerini tahrik ve teşvik ettiği ileri sürülmüştür. Bu bağlamda Kobani"de PKK terör örgütünün Suriye"deki uzantısı olduğu ifade edilen PYD/YPG ile DAEŞ arasındaki çatışmaların yoğunlaştığı dönemde PKK"nın yayın organlarında yapılan açıklamalarla halkın ayaklanmaya çağrıldığı, -başvurucunun da üyesi olduğu- HDP MYK"sı adına sosyal medya üzerinden yapılan açıklamayla da halkın sokağa ve direnişe davet edildiği, bu çağrılar üzerine ülkenin birçok yerinde binlerce kişi tarafından gerçekleştirilen büyük şiddet olaylarının yaşandığı belirtilmiştir. Bu kapsamda;
- 9/10/2014 tarihinde HDP Diyarbakır İl Başkanlığında partinin Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş"ın basın açıklaması yaptığı ve birçok televizyon kanalından canlı olarak yayımlanan konuşmasında "... DAEŞ örgütünün Mürşitpınar sınır kapısına dayandığını öğrendiğimiz için bahsi geçen çağrıları yaptık, insanlar sokağa çıktı hiçbir yerde şiddet kullanılmadı, şiddet kullanılsın demedik, siyasi mücadele amaçlı çağrı yaptık... şiddeti büyüten HDP nin çağrısı değil halkın gösterileri değil tahrik edenleri bulmak hükümetin görevidir, şiddet eylemleri olmamalı, kobané’yi sahiplenme eylemlerine müdahale edilmemeli, kobané’yi sahiplenme eylemlerine müdahale edilmemeli... Provakatörler olayları kışkırttı ve raydan çıkarttı, büst ve bayrak yakarak provakasyonu arttırdılar..." şeklinde açıklamada bulunduğu, bu sırada başvurucunun da Selahattin Demirtaş"ın yanında bulunarak bu açıklamayı sahiplendiği ileri sürülmüştür.
- 23/10/2015 tarihinde Özgür Gün TV isimli televizyon kanalında "Özel Program" isimli programa katılan başvurucunun daha önce söylediği belirtilen "Sırtımızı YPJ"ye dayadık" söyleminin hatırlatılması üzerine "...Tabii ki aynı noktadayım. Sırtımı yanlış yere yaslamam yani ben çok doğru yere yasladım sırtımı ve ne kadar sırtımızı doğru yere yasladığımızı gördük. Geçen tüm zaman ne kadar doğru bir söz olduğunu, söylediğimi kanıtladı ki sırtımızı PYD"ye, YPG"ye, YPJ"ye yaslamışız..." şeklinde sözler söylediği ileri sürülmüştür.
8. 2014 yılının Ekim ayında yaşanan ve ülkenin büyük bir bölümünü etkileyen şiddet olayları ve sonrasında 2015 yılının Haziran ayından itibaren ülkede yaşanan terör saldırılarının artması dolayısıyla siyasi çevrelerde ve kamuoyunda milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması hususunda yoğun tartışmalar yaşanmış ve bu sürecin sonunda aralarında başvurucunun da bulunduğu bir kısım milletvekilinin dokunulmazlıkları kaldırılmıştır (ilgili süreç için bkz. Selahattin Demirtaş [GK], B. No: 2016/25189, 21/12/2017, §§ 38-41).
9. Bu kapsamda başvurucu hakkındaki soruşturma dosyaları da Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü aracılığıyla 2016 yılının Haziran ayında gereğinin takdir ve ifası için Ankara ve Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılıklarına gönderilmiştir.
10. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, isnat edilen suçların Van Cumhuriyet Başsavcılığının görevi kapsamında olduğu gerekçesiyle başvurucu hakkındaki soruşturma dosyalarını Van Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir. Van Cumhuriyet Başsavcılığı ise soruşturmanın Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının yetkisi kapsamında olduğunu belirtmiş ve yetkisizlik kararı vererek bu dosyaları Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, yetkisizlikle gelen ve/veya uhdesinde bulunan soruşturma dosyalarının "[farklı] soruşturma dosyaları üzerinden yürütülen soruşturmaların birlikte yürütülmesinde maddi gerçeğin ortaya çıkartılması bakımından hukuki bir fayda olacağı" ve "suçun vasfının tayini konusunda tüm dosyaların birlikte değerlendirilmesinin önem arz ettiği" gerekçesiyle birleştirilmesine karar vermiştir.
11. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucu hakkındaki fezlekelere konu tüm soruşturma dosyalarının eylem bütünlüğü açısından -2016/25124 sayılı soruşturma dosyasında- birleştirilmesine karar verilmiştir. Böylece başvurucu hakkında farklı Cumhuriyet Başsavcılıklarınca (Ankara, Van ve Diyarbakır) düzenlenen fezlekelerde suça konu edilen fiillerin birlikte değerlendirilmesi söz konusu olmuştur.
12. Başvurucu, ifadesi alınmak üzere soruşturma makamları (Ankara ve Diyarbakır Başsavcılıkları) tarafından 6/9/2016 ve 6/10/2016 tarihlerinde çağrı kâğıdı/talimat gönderilerek savcılıklara davet edilmiş ancak bu çağrılara uymamıştır. Bu sürecin öncesinde dokunulmazlıklara ilişkin kanun teklifinin TBMM Başkanlığına sunulmasından sonra HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş 19/4/2016 tarihinde TBMM"de yaptığı grup konuşmasında "Biz mahkemelerde süründürüleceğiz, yok öyle bir şey. Şunu da net olarak söyleyeyim: Bu hafta öbür hafta dokunulmazlıklarımızı kaldırabilirler. Fakat tek bir arkadaşım kendi ayağıyla ifade vermeye gitmeyecek. Nasıl götürüyorlarsa kendileri bilirler. Bu iş öyle kolay olmayacak. Zannediyorlar ki dokunulmazlığı kaldırırız, tereyağından kıl çeker gibi bunları mahkemenin önüne atarız, yok öyle yağma" şeklinde ifadeler kullanmıştır.
13. Diğer taraftan Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca 3/11/2016 tarihinde, başvurucunun "üzerine atılı suçların vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu değerlendirilerek" gözaltına alınmasına karar verildiği belirtilerek "yakalanarak gözaltına alınabilmesi amacıyla" evinde 4/11/2016 tarihinde arama yapılması talebiyle Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliğine başvuruda bulunulmuştur. Hâkimliğin 3/11/2016 tarihli kararı ile başvurucunun "üzerine atılı suçlama nedeni ile kaçma ya da delilleri yok etme riskinin yoğun bir şekilde bulunduğu, CMK [Ceza Muhakemesi Kanunu] 118/2 maddede belirtilen şartların oluştuğu" gerekçesiyle -yakalanarak gözaltına alınabilmesi amacıyla- evinde arama yapılmasına izin verilmiştir.
14. Başvurucu, bu kapsamda 4/11/2016 tarihinde Ankara"da bulunan evinde yakalanarak gözaltına alınmış ve sonrasında hakkında soruşturma işlemlerinin yürütüldüğü Diyarbakır Emniyet Müdürlüğüne getirilerek burada gözaltında tutulmuştur.
15. Başvurucu, aynı gün ifadesi alınmak üzere Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığında hazır edilmiştir. Başvurucu "... Ben halen milletvekiliyim ve mecliste 3. büyük partinin eş genel başkanıyım. Yapılan bu operasyonların hukuk çerçevesinde yapılmadığını, siyasi iktidarın bu operasyonları ve gözaltıları kendi ikbali için hukuku alet etmek suretiyle yaptırdığını, ayrıca hukuk ilkeleri çerçevesinde işlemlerin sağlıklı bir şekilde yürüyeceğini düşünmüyorum. Yargı erki toplumda denge unsurudur ve düzenleyici bir rolü vardır. Bu şekilde hareket eden yargı toplumun dengelerinin ve dinamiklerinin bozulmasında rol almaktadır. Bu durum son derece yanlıştır. Bizler seçilmiş halk temsilcileriyiz. Şahsınızı değil bizi seçen seçmen kitlelerini temsil ederiz. Şu anda da yasamanın, meclisin dokunulmazlığına sahip bir üyesi, milletvekili sıfatıyla karşınızdayım. Benim temsil ettiğim kimliğe ve halkımın iradesine saygısızlık yapılmasına izin vermem mümkün değildir. Ben adil ve tarafsız bir yargı huzurunda hesap vermekten asla çekinmiyorum. Veremeyeceğim hiçbir hesabım da yoktur. Ülkemizde yargının saygınlığı ayaklar altındayken, düğmesiz olan cübbelerini iliklemeye çalışan böylesi bir siyasi yargılamanın öznesi olmayı da asla kabul etmeyeceğim. Şahsınıza ve kişiliğinize yönelik hiçbir tereddütüm ve saygısızlığım yoktur ancak şaibeler ile dolu bir siyasi geçmişe sahip olan Erdoğan emretti diye başlatılan bu yargı tiyatrosunda figuran olmayı kabul etmiyorum. Soracağınız hiçbir soruya cevap vermeyeceğim. Yapacağınız hiçbir yargılama faaliyetinin adil olacağına inancım yoktur. Benim buraya getirilmem bile hukuk dışıdır. Siyasetçilerin siyaset arenasındaki muhatapları siyasetçilerdir, yargı mensupları değildir. Bu anlamda sizler evrensel ve demokratik hukuk ilkelerine ve Türkiyenin imzalamış olduğu, aynı zamanda bir Anayasa hükmü de olan uluslararası anlaşmalara bağlı olması gereken yargı mensupları olarak siyasi oyunların ve tezgahların parçası olmayı reddetmelisiniz. Bizler ülkemizde çoğulcu demokratik bir rejim inşa edilip, barış ve huzur sağlanıncaya kadar siyasi mücadelemize kararlılıkla devam edeceğiz. Toplumsal kutuplaşma ve kamplaşmaya karşı eşit ve birlikte yaşamın, şiddete karşı demokratik siyasi mücadeleyi, tekçiliğe karşı çoğulculuğu, faşizme karşı demokrasiyi, mezhepçi ırkçı politikalara karşı inanç ve vicdan özgürlüğünün, ayrımcılığa ve nefret söylemine karşı eşitliği ve elbette kürt halkının halk olmaktan kaynaklı bütün haklarını, alevi toplumunun eşit yurttaşlık talebini, dini azınlıkların inanç özgürlüklerini, kadınların toplumsal sosyal siyasal ekonomik yaşama eşit katılımını, kapitalist tahribata karşı çevre ve ekolojinin korunmasını, sermayenin kar hırsına karşı emeğin, çalışanların haklarını savunmaya, korumaya devam edeceğiz. Parlamentoda da olsak cezaevinde de olsak bu düşüncelerimizi savunmaktan ve bunlar uğruna mücadele etmekten bizi alıkoyamayacaksınız. Başkanlık adı altında ülkemize ve halkımıza dayatılan bu faşist düzenden kurtulacağımıza şüphemiz yoktur. Er ya da geç demokrasi mücadelemiz kazanacaktır. Erdoğan şahsında köhnemiş bu rejim değişecektir. Sizden hiçbir talebim ve beklentim yoktur. Siyasi faaliyetlerim nedeniyle ancak beni seçen halkım sorgulayabilir. Hakkımda isnat edilen suçlamalar ile ilgili olarak hiçbir soruya cevap vermeyeceğim. Bu aşamadan sonra susma hakkımı kullanıyorum" şeklinde beyanda bulunmuş ve kendisine isnat edilen suçlamalara ilişkin bir açıklama yapmamıştır.
16. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı 4/11/2016 tarihinde "üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, suça dair yasada yazılı cezanın üst haddi, adli kontrol hükümlerinin bu aşamada yetersiz kalacağı" gerekçesiyle başvurucuyu tutuklanması istemiyle Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir. Tutuklama talep yazısında, başvurucuya isnat edilen suçlamalara ilişkin ayrıntılı açıklamalara yer verilmiş; bu kapsamda "6-7 Ekim olayları"na, "Hendek olayları"na, başvurucunun bazı konuşmalarına ve DTK bünyesindeki faaliyetlerine değinildiği anlaşılmıştır.
17. Savcılığın talep yazısı, sorgu işlemi öncesinde Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvurucuya okunmuştur. Başvurucu, Hâkimlikteki ifadesinde Savcılık aşamasında verdiği ifadesini tekrar ettiğini söylemiş ve devamında "O savunma Partimizin hazırladığı ortak savunma metnidir. Hakimliğiniz huzurunda da aynı metni vereceğim. Böyle bir yargılama ile karşılaşacağımızı biliyorduk. Savcılık makamında verdiğim ifademde ben bugün burada bağımsız yargının yapıldığını düşünmüyorum. Bugün çok açık siyasi bir yargı ile karşı karşıyayız. Biz barış destekli bir parti olarak kalacağız. Biz bu ülkenin gözümüzün önünde savaşa sürüklenmesine sessiz kalamayız. Bu ülkede siyaset sorunları çözseydi. Sizlere hiçbir şekilde iş düşmezdi. Ben siyasetçiyim. Sözler söylerim bu sözleri de savunurum. Bizler yargıya hesap vermekten çekinmiyoruz. Ama bu yargılamaların hepsi merkezi iktidar tarafından tasarlanmıştır. Türkiye"yi düzenleyen düzenli bir sistem yoktur. Siyasetçiler için söz söyleme ve yasama dokunulmazlığı dışında bütün haklar kaldırılabilir. Ben daha önce de siyasetçilik yapmış bir insanım. Hapishaneye de girmiş çıkmışlığım vardır. Bundan dolayı da korkum yoktur. Bizim kendimizden sakınacağımız hiçbir şey yoktur. Şuan yargılanması gerekenler bizler değiliz. O darbe girişiminin kimler tarafından tezgahlandığını planlandığını isim isim biliyoruz. Ama buna rağmen yargılanan bizleriz. Bizler tutuklanmadan önce bile sizin tarafınızdan tutuklanacağımız biliniyor. Ben üzerime atılı suçlamaları kabul etmiyorum. Ben şiddet içeren direnişleri övmüyorum. Bizim partimizin programında şiddetin her türlüsüne karşıyız. Bizler Türkiye"de şiddet ortamı, savaş ortamı kalksın diye uğraşıyoruz. Konuşulacak çok şey var ama adil bir şekilde yargılama olmadığı için gereksiz görüyoruz. Barış sevdalısı olduğumuz için insanlar bize oylarını verdiler. İktidara demokrasi yaramamıştır. Anayasayı tanımıyorum diyenler bizler değiliz. Başkanlık sevdasına düşenler bizler değiliz. Biz HDP olarak demokrasi ve özgürlük mücadelesi veriyoruz. 2500"e yakın arkadaşımız tutuklu ya da hükümlüdür. Bu uğurda şehit olan bir çok arkadaşımız vardır. İsteğimiz Türkiye"deki bütün insanların huzur içinde yaşamasıdır. Tam demokrasidir. Tutuklama talebinin reddini talep ediyorum" şeklinde beyanda bulunmuştur.
18. Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 4/11/2016 tarihli kararı ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma ve halkı suç işlemeye alenen tahrik etme suçlarından tutuklanmasına karar verilmiştir. Hâkimliğin tutuklama kararında öncelikle "6718 sayılı Kanun"un 1. maddesiyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"na eklenen geçici 20. madde uyarınca atılı suçlar yönünden yasama dokunulmazlığının bulunmadığı ve bu nedenle soruşturma ve kovuşturma işlemi yapılabileceği" değerlendirmesinde bulunduğu görülmüştür.
19. Anılan kararda, başvurucuya isnat edilen eylemlere ilişkin olarak da bazı değerlendirmelere yer verilmiştir. Bunlar şöyle özetlenebilir:
i. HDP"nin sosyal medya hesabından Kobani"de yaşanan olaylar nedeniyle halkın sokağa çıkması yönünde çağrılar yapıldığı, bu açıklamaların HDP MYK toplantısından sonra toplantının sonucu olarak basında yapılan bir çağrı olduğu, başvurucunun da eş genel başkanı ve HDP MYK"sı üyesi olduğu, bu çağrı sonrasında sokağa çıkan terör örgütü sempatizanları tarafından gerçekleştirilen olaylarda ölenlerin olduğu, kamu binalarına, güvenlik güçlerine ve vatandaşların işyerlerine saldırılar düzenlendiği, işyerlerinin ve bankaların yağmalandığı, kamu güvenliğinin tesis edilmesinin uzun bir süre aldığı, böylece başvurucunun da içinde bulunduğu kişilerce halkın suç işlemeye alenen tahrik edildiği belirtilmiştir.
ii. Başvurucunun değişik tarihlerdeki miting, toplantı, gösteri, televizyon programları ve DTK kongresinde yaptığı konuşmalarda; özellikle de Sur, Cizre, Nusaybin, Silopi ve diğer bazı yerlerde sözde demokratik özerklik gerekçesi ile hendek kazarak terör eylemleri gerçekleştiren PKK terör örgütü mensuplarının eylemlerini destekleyici, meşrulaştırıcı, övücü ve yüceltici şekilde beyan ve açıklamalarda bulunduğu, bu yerlerde yapılan terör eylemlerinin haksızlığa karşı yapıldığını iddia ederek gerekirse eylemlerin Türkiye"nin her tarafına yayılabileceğini söylediği, çatışmalarda ölen terör örgütü mensuplarını "şehitlerimiz" diyerek tanımladığı, bazı terör örgütleri ile iş birliği ve dayanışma içinde olduklarını dolaylı olarak beyan ettiği, PKK terör örgütünün uyguladığı programın terör olmadığını söylediği ve PKK/KCK terör örgütünün ilan ettiği demokratik özerklik açıklamalarını destekleyici beyanda bulunduğu, böylece silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu ifade edilmiştir.
20.Kararın tutuklama koşullarına ilişkin bölümü ise şöyledir:
"Şüphelinin üzerine atılı suçların vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, suçlara ilişkin yasada yazılı cezaların üst hadleri dikkate alındığında CMK"nın 100/1.maddesinde öngörülen kuvvetli suç şüphesini gösterir somut delillerin mevcut olması, müsnet suçun CMK"nın 100/3-a maddesinde sayılan katalog suçlardan olması, müsnet suçlar için kanunda öngörülen cezanın alt ve üst sınırları, verilmesi beklenen cezaya göre tutuklama tedbirinin ölçülü olması bu nedenlerle adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı anlaşıldığından tutuklanmasına ... [karar verildi.]"
21. Başvurucu 9/11/2016 tarihinde tutuklama kararına itiraz etmiştir. Diyarbakır 4. Sulh Ceza Hâkimliği 11/11/2016 tarihinde itirazın kesin olarak reddine karar vermiştir.
22. Diyarbakır 2. ve 3. Sulh Ceza Hâkimlikleri sırasıyla 2/12/2016 ve 30/12/2016 tarihlerinde başvurucunun tutukluluk durumunu dosya üzerinden incelemiş ve "kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delililerin olması ve tutuklama nedeninin bulunması, üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durum, suça dair yasada yazılı cezanın üst haddi de dikkate alındığında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin 5. maddesinde öngörülen geçerli şüphe sebeplerinin, 1982 Anayasası"nın 19. maddesinde belirtilen kuvvetli belirtinin ve CMK"nın 100/1. maddesinde öngörülen kuvvetli suç şüphesini gösterir somut delillerin mevcut olması, müsnet suçun CMK"nın 100/3-a maddesinde sayılan katolog suçlardan olması, verilmesi beklenen cezaya göre tutuklama tedbirinin ölçülü olması bu nedenlerle adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı" gerekçesiyle tutukluluğun devamına karar vermiştir.
23. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 15/1/2017 tarihli iddianamesi ile başvurucunun silahlı terör örgütü kurma veya yönetme, terör örgütü propagandası yapma, halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme, suç işlemeye alenen tahrik etme, kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama, halkı kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne kışkırtma suçlarından cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
24. İddianamede, başvurucu hakkında daha önce düzenlenen sekiz ayrı fezlekedeki olaylar (bkz. § 7) suçlamaya konu edilmiştir. Savcılık, suçlamaya konu olaylarla ilgili dosyaların eylem bütünlüğü açısından birleştirildiğini ve bir bütün olarak suç nitelendirilmesi yapılması yoluna gidildiğini belirttikten sonra başvurucuya yöneltilen eylemlere ilişkin hukuki değerlendirmelerini ortaya koymuştur. Bu değerlendirmeler özetle şöyledir:
"...
Katıldığı televizyon programında, Demokratik Toplum Kongresi Olağanüstü Genel Kurul Toplantısında, yaptığı konuşmalarda kazılan hendeklerin kapatılması, barikatların kaldırılması, bombalı/mayınlı tuzaklamaların imha edilerek sokakların ve mahallelerin güvenli hale getirilmesi yönünde operasyonel çalışma yapan güvenlik güçlerini ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini İŞGALCİ olarak nitelendirerek, bu eylemleri gerçekleştiren terör örgütü mensuplarının taleplerinin kendi talepleri olduğunu ve onların sözcüleri olduklarını beyan ederek halkı direnişe çağırmaları yönündeki eylemlerinin halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama suçunu oluşturduğu anlaşılmıştır.
...
Şüphelinin terör örgütü propagandası yapmak suçunu işlediğini gösterir yeterli delilin mevcut olduğu, ... üzerine atılı suçun yasal unsurlarının oluştuğu,
...
Siyasi faaliyet görünümü altında gerçekleştirdiği ... anlatılan eylemlerinin salt siyasi faaliyet kapsamında görülemeyeceği, eylemlerin bir bütün halinde silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına dahil terör örgütü üyesi olma suçunu oluşturduğu,
...
Şüphelinin ... PKK/KCK üst düzey yöneticilerinin talimatları doğrultusunda hareket eden örgüt mensuplarına yönelik güvenlik güçlerince yapılan operasyonları katliam, örgüt mensuplarınca kazılan hendekleri özgürlük mücadelesi ve direniş olarak nitelendirdiği, vatandaşları bu hususta örgüt mensuplarına destek olmaya ve direnmeye çağırdığı, ölen örgüt mensuplarından şehit diye bahsettiği, PKK/KCK terör örgütü elebaşısı Abdullah ÖCALAN"ı Kürt halk önderi olarak kabul ettiği, yine terör örgütü mensuplarının devletin güvenlik güçleri ile girdikleri silahlı çatışmaları haklı gösterdiği, bu nedenle de konuşma; içeriği itibariyle bir bütün halinde terör yöntemlerini kullanmaya özendirici ve terörizmi yüceltici nitelikte olduğu, bu şekilde şüphelinin terör örgütü propagandası yapma suçunu işlediği,
...
Bir siyasi partinin eş genel başkanı olan şüphelinin örgütçe önem atfedilen ve çağrı yapılan 31/12/2015 tarihli etkinliğe katılması yine örgüt çağrısı üzerine yapılan ve örgütçe atfedilen benzer etkinliklere de katılması bu etkinliklerde yapmış olduğu konuşmalar ve halkı direnişe davet etmesi şüpheli hakkında daha önce düzenlenen fezleke içerikleri bir arada değerlendirildiğinde şüphelinin eylemlerinin bir bütün halinde silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına dahil üyesi olma suçunu da oluşturduğu,
...
Şüpheli ... fezlekelerde yer alan konuşma ve eylemlerinde özetle; terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da teşvik edecek şekilde konuşmalar yapmıştır. Yani terör, cebir, şiddet veya tehdit olgusunu meşru göstermiştir...
...
HDP Merkez Yürütme Kurulu tarafından 06/10/2014 tarihinde ... sosyal paylaşım sitesi üzerinden yayınlanan ... açıklama ile halk sokaklara çıkmaya davet edilmiş, bu açıklama ayrıca yazılı ve görsel yayın organlarına da gönderilerek alenileştirilmiştir. HDP Eş Başkanları ve Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyeleri dahil tüm yöneticileri, IŞİD"in Kobaniye saldırılarını bahane ederek halkı silahlı isyana tahrik ve teşvik etmiştir.
...
Şüpheli hakkında düzenlenen bazı fezlekelerde her ne kadar nitelendirme "terör örgütü üyesi olmak", "örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek", "örgüte yardım" şeklinde yapılmış ise de; şüphelinin örgüt yöneticisi konumunda bulunduğu bu nedenle ilgili fezlekelerde atılı suçların örgüt yöneticiliği suçunun içerisinde [kaldığı anlaşılmaktadır].
25. Başvurucu hakkındaki dava Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesine tevzi edilmiş, 1/2/2017 tarihinde iddianamenin kabulüne karar verilmiş ve E.2017/102 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
26. Aynı tarihte yapılan tensip incelemesi sonucunda Mahkeme, başvurucuya yüklenen örgüt yöneticiliği suçunun Ankara"da işlendiğini ve davanın Ankara Ağır Ceza Mahkemesinde görülmesi gerektiğini belirterek yetkisizlik kararı vermiştir.
27. Mahkeme ayrıca başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına da karar vermiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"Sanık Figen Yüksekdağ Şenoğlu"nun üzerine atılı eylem nedeniyle kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunması, sanığın savunmasının alınmamış olması ve dolayısıyla kanıtların henüz tamamen toplanmamış olması, sanığın tutuklulukta geçirdiği süre, atılı eylemin CMK"nun 100/3. maddesindeki sayılan suçlardan olması, eylemlerin sabit olması halinde kanunda öngörülen cezanın alt ve üst sınırı dikkate alındığında adli kontrol tedbirlerinin bu aşamada yetersiz kalacağı hususları birlikte dikkate alınarak sanık müdafileri Av. S.U. ve Av. K.T. nin 30/01/2017 tarihli tahliye taleplerinin reddi ile sanığın TUTUKLULUK HALİNİN DEVAMINA... [karar verildi.]"
28. Yetkisizlik kararıyla Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesine tevzi edilen dosya hakkında Mahkeme, yetkili mahkemenin Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi olduğu gerekçesi ile karşı yetkisizlik kararı vererek yetki uyuşmazlığının giderilmesi için dava dosyasını Yargıtay 5. Ceza Dairesine göndermiştir.
29. Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 11/4/2017 tarihli ilamıyla yetkili mahkemenin Ankara Ağır Ceza Mahkemesi olduğuna kesin olarak karar verilmiştir. Bu karar sonrasında dava dosyası yeniden Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesine gelmiş, dosyanın E.2017/159 sayılı sırasına kaydı yapılmıştır.
30. Mahkeme 28/4/2017 tarihinde yaptığı tensip incelemesinin sonunda "üzerine yüklenen suçlarda öngörülen ceza miktarına nazaran sanığın kaçma ihtimali, tutuklu sanık hakkında uygulanacak her türlü adli kontrol kararının bu aşamada umulan gayeye hizmet etmeyeceği, sanığın üzerine yüklenen suçların kanunda belirtilen ceza miktarının alt ve üst sınırı, atılı suçların tutuklama kararı verilebilecek CMK.100/3-a-11 maddesinde belirtilen katalog suçlardan olması da nazara alındığında tutuklama tedbirinin ölçülük ilkesine aykırı olmayacağı" gerekçesiyle başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
31. Mahkeme, ilk duruşmayı 4/7/2017 tarihinde yapmıştır. Başvurucunun savunması Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) üzerinden kayda alınmış ve sonrasında bu kayıtların çözümü yaptırılmıştır. Savunmasında başvurucu, kendisi hakkında uygulanan ve sürdürülen tutuklama tedbirini ve suçlamaları -SEGBİS Çözümleme Tutanağı"nda ifade edildiği şekliyle- "...Yaptığım her bir konuşmada, söylediğim her sözde meclis kürsüsünde söylenmiş sözlerdir, savunulmuş sözlerdir ve başka yerlerde tekrar edilmiş sözlerdir. Kürsü Dokunulmazlığı denilen şey de yurdumuz ve bütün dünyada kürsüde söylenen sözler ve kürsüde söylenen sözlerin başka yerlerde de tekrar edilmesi olarak tanımlanır. Bu evrensel bir tanımdır. Bu tanımda hala değişmedi. Kürsü Dokunulmazlığının tanımı budur. En önemli söylediğim sözlerin hepsi Kürsü Dokunulmazlığı kapsamındadır. Çünkü kürsüde söylediklerimi gitmiş tekrar etmişim. Gayette onurla gururla tekrar etmişim... Terör Örgütü Yöneticiliği ile itham ediliyorum. DTK Kongresinin, tek onu söyleyeceğim dayanamayacağım fezlekeler konusunda, DTK"nın yöneticisi olmak ve DTK"nın yöneticisi olma hasebiyle de Terör Örgütü Yöneticisi olmakla itham ediliyorum. İddianameyi hazırlayan Savcı"ya bu iddianame üzerinden duruşma gören siz Değerli Heyet"e bir kere daha söylemek istiyorum. Defalarca söyledim, beni tanıyanlar bilenlerde bilir. Biz eğer bir örgüt kurduysak bir örgütün yöneticisi olduysak çıkar onu çatır çatır her zeminde savunuruz. Figen YÜKSEKDAĞ parti kurduysa HDP"yi savunuyor her koşulda. Tankla, topla, tüfekle saldırıyorlar, beni yüzyılla yargılıyorlar, savunuyorum arkasındayım. DTK Yöneticisi olduğum iddiasını nasıl bir komik gerekçeye dayandırıyorlar. İşte tüzüğünde ne var, nasıl geçiyormuş; her milletvekili doğal delegeymiş, Figen YÜKSEKDAĞ"da milletvekili olmasından dolayı doğal delege sayılırmış bu vesileyle de DTK Yöneticisiymiş. ... Çok net söylüyorum DTK Yöneticisi olsam bunu göğsümü gere gere savunurum. DTK Yöneticisi olmadan da DTK"yı savunuyorum, kayıtlara geçebilirsiniz, hiç sakıncası yok. DTK, demokratik bir kurumdur, bir çözüm kurumudur, devletin, hükümetin, meclisin, bakanların müzakere görüşmeleri yaptığı bir yapıdır. Barış ve çözüm sürecinde özellikle yapılandırılmış, sayısız resmi, tutanağı, belgesi, bulgusuyla beraber ortaya konulmuş. ... Terör örgütü ilan edilemez. İkincisi de ben bir siyasi partinin eş genel başkanıyım, biz yöneticisi olduğumuz bir kurumu niye savunmayacağız, DTK savunulmayacak bir örgüt mü, ben örgütün yöneticisi olsam bunu savunmayacak bir profil mi sergiliyorum acaba. ... Hukuki bir savunma yapmayı da ve söylediğim sözler ve konuşmalar üzerinden bir savunma yapmayı da gerekli ve yararlı görmüyorum ben..." sözleriyle eleştirmiştir.
32. Mahkeme duruşma sonunda başvurucunun tahliye talebinin reddine ve tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Sanık FİGEN YÜKSEKDAĞ"ın üzerine atılı suç işlemeye alenen tahrik etmek ve silahlı terör örgütüne üye olma suçlarının vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, suçlara ilişkin yasada yazılı cezaların üst hadleri dikkate alındığında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5. maddesinde öngörülen geçerli şüphe sebeplerinin, 1982 Anayasasının 19. maddesinde belirtilen kuvvetli belirtinin ve CMK"nın 100/1 maddesinde öngörülen kuvvetli suç şüphesini gösterir somut delillerin mevcut olması, müsnet suçun CMK"nın 100/3-a maddesinde sayılan katalog suçlardan olması, müsnet suçlar için kanunda öngörülen cezanın alt ve üst sınırları, verilmesi beklenen cezaya göre tutuklama tedbirinin ölçülü olması bu nedenlerle adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı anlaşıldığından tahliye talebinin reddi ile sanığın CMK 100 ve devamı maddeleri gereğince TUTUKLULUK HALİNİN DEVAMINA... [karar verildi.]"
33. Mahkeme sonraki tarihlerde yaptığı duruşmalarda da benzer gerekçelerle başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
34. Mahkeme 5/1/2021 tarihli ara kararında başvurucunun tahliyesine yönelik taleplerin reddi ile tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"sanığın üzerine atılı suçların vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu ve suç için yasada öngörülen cezaların üst sınırları, üzerine atılı 2911 ve 298 sayılı yasalara muhalefet suçları dışındaki suçların 5271 sayılı CMK"nın 100/3 maddesinde sayılan katalog suçlardan olduğu, üzerine atılı suçlamalarla ilgili sadece terör örgütü kurma ve yönetme suçu (PYD, YPG, KCK gibi Silahlı Terör Örgütleri) ile 3713 sayılı yasanın 5.maddeleri kapsamına göre belirlenecek ve yasada öngörülen ceza alt sınırının süresi itibarıyla CMK"nun 100. maddesinde sayılan tutuklama sebeplerinin varlığını koruduğu, tutuklulukta geçen sürenin uygulanan koruma tedbiriyle orantılı olması da değerlendirilerek SANIĞIN TUTUKLULUK HALİNİN DEVAMINA... [karar verildi.]"
35. Başvurucu müdafiinin tutukluluğun devamı kararına karşı 17/1/2021 tarihli dilekçeyle yaptığı itiraz da Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 28/1/2021 tarihinde "sanığın yargılanmasının mahkemesince halen devam ettiği, sanığa yüklenen suçların niteliği, mevcut tutanaklar ile delil durumu ve tüm dosya kapsamındaki bilgi ve belge içerikleri... sanığın üzerine atılı suçların bir kısmının 5271 sayılı CMK"nın 100/3. maddesinde öngörülen katalog suçlardan oluşu, yine atılı suçların kanundaki ceza miktarı dikkate alındığında kaçma şüphesinin varlığı, bu bağlamda adli kontrol hükümlerinin yetersiz kalacağı ve atılı suç bakımından tutuklama tedbirinin orantılı bir tedbir niteliğini taşıması, tutukluluk halinin devamının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5 ve 6. maddesindeki koşullara uygun olduğu anlaşılmakla Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesinin sanığın tutukluluk halinin devamına kararında usul ve yasaya aykırı herhangi bir cihet görülmediği" değerlendirmesiyle kesin olarak reddedilmiştir.
36. Anılan karar 1/2/2021 tarihinde başvurucu tarafından öğrenilmiştir.
37. Başvurucu 26/2/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
38. Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesi 24/2/2021 tarihli otuz ikinci duruşmada hukuki ve fiilî bağlantı bulunduğu gerekçesiyle davanın başvurucunun sanığı olduğu Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2021/6 sayılı dosyasında yürütülen dava ile birleştirilmesine ve başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
39. Bu karar sonrasında dava dosyası Ankara 22. Ağır Ağır Ceza Mahkemesine gelmiş ve Mahkeme 2/4/2021 tarihinde yaptığı duruşma sonunda başvurucunun -kendi dosyasıyla birleşen ve işbu bireysel başvurunun konusunu oluşturan- Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2017/159 sayılı dosyasındaki tutukluluğunun devamına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"HDP (Halkların Demokratik Partisi) MYK (Merkez Yürütme Kurulu) üyeleri; A.K., B.Y., H.A., Y..Ö., Z.K. ve milletvekili D.Ç. isimli sanıkların, yine siyasi yapılanmada görev aldıkları iddia olunan E.K., K.Y. isimli şahısların da kaçak konumunda oldukları, dosyada çok fazla sayıda müşteki ve tanığın bulunduğu, yukarıda yer verilen olaylara karışan failler ile ilgili beyanlar kısmında görüldüğü üzere HDP"nin çağrısı sonrasında bir kısım şahısların ve çocukların PKK/KCK terör örgütü mensuplarınca tehdit edilerek söz konusu eylemlere korku ve zorlama ile katılmalarının sağlandığı, bu husus nazara alındığında mahkememiz dosyasında yer alan tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma ihtimaline ilişkin somut olguların yer aldığı, dolayısıyla bir çok sanığın soruşturmalardan kaçmış olduklarının bilinmesi, bu kapsamda tutukluluk tedbiri dışındaki CMK"nun 109. maddesinde düzenlenen yurt dışına çıkış yasağı dahil sair adli kontrol tedbirlerinin soruşturmanın mahiyetine ve delil durumuna nazaran yetersiz kalacağı, Anayasanın 90. maddesi uyarınca iç hukuk bakımından bağlayıcı olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi"nin tutukluluk tedbiri konusundaki yerleşik birçok karar ve gerekçesinde "Kişilerin kaçma riskinin bulunması, kamu düzeninin sağlanması ve yeni bir suç işlenmesinin önlenmesi" amacının tutukluluk tedbirinin uygulanabileceği haller arasında sayılmış olması, somut dava dosyasında da yukarıda açıklandığı üzere bu kaygı ve kriterlerin mevcut olması nedeniyle tutukluluk tedbirinin gerekli olduğu anlaşılmakla sanıklar ve müdafiilerinin yazılı ve sözlütahliye taleplerinin reddi ile CMK nın 100 ve devamı maddeleri uyarınca sanıklar D.Y... ile Figen Yüksekdağ Şenoğlu"nun bu dosya ve birleşen Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/159 esas sayılı dosyasından ... ayrı ayrı TUTUKLULUK HALLERİNİN DEVAMINA... [karar verildi.]"
40. Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi 21/5/2021, 25/6/2021 ve 23/9/2021 tarihli duruşmalarda 2/4/2021 tarihli duruşmada açıkladığı gerekçeleri tekrarlayarak başvurucunun tutukluluğunun devamına karar vermiştir.
41. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece mahkemesinde derdesttir ve başvurucunun tutukluluk durumu devam etmektedir.
42. Öte yandan Kocaeli F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğünün 14/9/2021 tarihli yazısıyla;
i. Başvurucu hakkında Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından silahlı terör örgütüne üye olma suçundan verilen ve işbu bireysel başvurunun konusunu oluşturan 4/11/2016 tarihli tutuklama kararının 4/11/2016-27/7/2017 tarihleri arasında infaz edildiği,
ii. 27/7/2017-16/12/2018 tarihleri arasında başvurucu hakkında farklı suçlardan verilen ve kesinleşen mahkûmiyet hükümlerinin -İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2016/29 sayılı dosyada verdiği 1 yıl hapis cezası, Adana 11. Asliye Ceza Mahkemesinin E.2016/783 sayılı dosyada verdiği 1 yıl hapis cezası, Mersin 2. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2016/364 sayılı dosyada verdiği 1 yıl 15 gün hapis cezası- infaz edildiği ve bu tarih aralığında anılan tutuklama kararının infazının durdurulduğu,
iii. Mahkûmiyet hükümlerinin infaz edilmesinin ardından 16/12/2018 tarihinde tutuklama kararının infazının devam ettirildiği ancak Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesinin terör örgütü propagandası yapma suçundan başvurucu hakkında E.2016/8 sayılı dosyada verdiği 1 yıl 6 aylık hapis cezasının kesinleşmesi üzerine bu cezanın infazının başlatıldığı 23/1/2019 tarihinden 25/10/2019 tarihine kadar tutukluluk kararının infazının tekrar durdurulduğu,
iv. 25/10/2019 tarihinden itibaren başvuru konusu tutuklama kararının infazına yeniden başlandığı ve hâlen devam edildiği,
v. Başvurucuyla ilgili olarak Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 4/11/2016 tarihinde çıkarılan suç işlemeye alenen tahrik etme suçuna ilişkin tutuklama müzekkeresi ile Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından başvurucu hakkında devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, bir suçu gizlemek veya başka bir suçun delillerini gizlemek ya da yakalanmamak amacıyla öldürmeye azmettirme, suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla yağmaya azmettirme, cebir, tehdit veya hile kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılmaya azmettirme ve bir suçu gizlemek veya başka bir suçun delillerini gizlemek ya da yakalanmamak amacıyla öldürmeye teşebbüse azmettirme suçlarından verilen 20/9/2019 tarihli beş ayrı tutuklama kararının -işbu kararlar başvurucunun sanığı olduğu Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2021/6 sayılı dosyasında yürütülen davanın dayanağı olan ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen 2014/146757 sayılı soruşturma kapsamında verilmiştir- henüz infaz görmediği bildirilmiştir.
B. İlgili Diğer Süreçler
1. Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Süreci
43. Başvurucu, hakkındaki -işbu bireysel başvuruya konu şikâyetlerin de dayanağını oluşturan- 4/11/2016 tarihli tutuklama tedbiri ile bağlantılı olarak 17/11/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda (B. No: 2016/25187) bulunmuştur. Başvurucu, anılan başvuruda yakalama, gözaltına alma ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması ve soruşturma dosyasına erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; tutuklamaya konu suçlamaların ifade özgürlüğü ile siyasi faaliyet kapsamındaki eylemlere ilişkin olması ve tutukluluk nedeniyle milletvekilliği görevinin yerine getirilememesi nedenleriyle de ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiğini öne sürmüştür.
44. Anayasa Mahkemesi 4/4/2018 tarihinde anılan bireysel başvuruyu karara bağlamış; yakalama ve gözaltı tedbirlerinin hukuki olmadığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi, diğer ihlal iddialarının ise açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna hükmetmiştir (Figen Yüksekdağ Şenoğlu, B. No: 2016/25187, 4/4/2018).
45. Anayasa Mahkemesi; başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukukiliği bağlamında tutuklamanın kanuni bir dayanağının bulunup bulunmadığı, suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin mevcut olup olmadığı, tutuklama nedenlerinin bulunup bulunmadığı ve tutuklamanın ölçülü olup olmadığı yönünden incelemede bulunmuştur.
46. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun -Türk hukukunda tutuklamanın genel kanuni dayanağını oluşturan- 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 100. maddesi uyarınca tutuklandığına değindikten sonra tutuklamaya konu suçlamaların 20/5/2016 tarihli ve 6718 sayılı Kanun"un 1. maddesiyle Anayasa"ya eklenen geçici 20. madde uyarınca yasama dokunulmazlığına getirilen istisna kapsamında olduğunu belirtmiş ve buna göre başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağının bulunduğu sonucuna ulaşmıştır.
47. Kararda, başvurucu yönünden -tutuklamanın ön koşulu olan- suç işlediğine dair kuvvetli belirtinin bulunduğu tespit edilirken aşağıdaki değerlendirmelere yer verilmiştir.
"85. Suriye"de yaşanan iç savaş sırasında Kobani"de -PKK"nın Suriye kolu olduğu kabul edilen- PYD ile DAEŞ arasında çıkan çatışmaların yoğunlaştığı dönemde soruşturma mercilerinin tespitlerine göre ilk olarak PKK"nın üst düzey yöneticilerinden birinin sosyal medya hesabından 5/10/2014 tarihinde yapılan açıklamada halk sokağa çıkmaya ve şehirleri işgal etmeye çağrılmıştır. Bu açıklamanın ertesi günü HDP"nin sosyal medya hesabından yapılan duyuruda başvurucunun da üyesi olduğu HDP MYK"nın Kobani olaylarına ilişkin gündemle toplandığı belirtilerek MYK adına bir açıklamaya yer verilmiştir. Bu açıklamada da halk acil olarak sokağa çıkmaya, sokağa çıkmış olanlara destek vermeye, alan tutmaya ve harekete geçmeye çağrılmıştır. Açıklamada ayrıca "Bundan böyle her yer Kobane"dir. Kobane"deki kuşatma ve vahşi saldırganlık son bulana kadar SÜRESİZ DİRENİŞE çağırıyoruz." denilmiştir. Söz konusu açıklamanın yapıldığı gün ve sonrasındaki günlerde PKK güdümünde yayın yaptığı belirtilen bir internet sitesinde yer alan duyuru ve haberlerde halk ayaklanmaya çağrılmış, tüm sokakların çatışma alanına dönüştürülmesi istenmiştir. Bu çağrılar üzerine 6/10/2014 tarihinde başlayıp günlerce devam eden, ülkenin pek çok yerine yayılan, on binlerce kişinin katıldığı, çok sayıda kişinin hayatını kaybettiği ve yaralandığı, kamunun ve çok sayıda kişinin malına zarar verildiği büyük şiddet olayları yaşanmıştır (bkz. §§ 16, 17).
86. Başvurucunun da hazır bulunduğu sırada partinin eş genel başkanlığını birlikte yürüttüğü Selahattin Demirtaş, HDP MYK tarafından yapılan çağrıyı (PKK"nın Suriye"deki uzantısı olduğu kabul edilen PYD/YPG ile DAEŞ arasında Suriye"nin Kobani kentinde yaşanan çatışmalar bağlamında) DAEŞ"in Türkiye sınırına kadar ilerlediğini öğrendiği için yaptıklarını, çağrının şiddete yönelik olmadığını, gösterilerin provokatörlerin kışkırtması sonucunda rayından çıktığını ve şiddet olaylarının yaşandığını, çağrının hâlen arkasında olduklarını basın yayın organlarına verdiği demeçte ifade etmiştir (Selahattin Demirtaş, § 37).
87. HDP"nin sosyal medya hesabından halkın sokağa çıkması ve direnişe katılması yönünde MYK adına çağrı yapıldığı ve bu sırada başvurucunun partinin eş genel başkanı ve MYK üyesi olduğu hususlarında kuşku bulunmamaktadır. Başvurucu, söz konusu çağrının iradesi dışında yapıldığını iddia etmemiş; aksine çağrıyı sahiplenecek şekilde beyanda bulunmuştur. Başvurucu ayrıca basın yayın organlarından birine verdiği demeçte PKK"nın Suriye"deki uzantısı olduğu kabul edilen PYD/YPG"yi kendileri için bir destek olarak gördüklerini beyan etmiştir (bkz. § 21).
88. HDP MYK adına yapılan çağrı, Suriye"de yaşanan iç savaşın Türkiye"nin ulusal güvenliği üzerinde tehdit oluşturacak boyuta geldiği bir dönemde ve -PKK"nın Suriye"deki uzantısı olan- PYD ile DAEŞ arasında Kobani"de çıkan çatışmalar üzerine yapılmıştır. Ayrıca bu çağrının çatışmaların tarafı olan PKK terör örgütünün liderlerinden birinin Kobani"de yaşanan olayları bahane ederek Türkiye"deki "metropolleri işgal etmeye" yönelik çağrısının hemen ertesi gününde yapıldığı vurgulanmalıdır. Söz konusu çağrının yapıldığı günde PKK güdümünde yayın yaptığı belirtilen bir internet haber sitesinde yer alan duyuruda da ayrımcı ifadeler kullanılarak ve bir siyasi parti hedef gösterilerek "yaşam şansı tanımama" ifadesine yer verilmek suretiyle ayaklanmanın en üst düzeyde genişletilmesi çağrısında bulunulmuştur (Selahattin Demirtaş, § 27).
89. Başvurucu; Suriye"de yaşanan iç savaşın Türkiye"nin ulusal güvenliği üzerinde tehdit oluşturduğunu, özellikle Kobani"de -iki terör örgütü arasında- yaşanan çatışmalar gerekçe gösterilerek bu örgütlerden biri adına yapılan ayaklanma çağrısının Türkiye"de yaygın şiddet eylemlerine neden olabileceğini ve kamu düzenini bozabileceğini konumu itibarıyla öngörebilecek durumdadır. Ayrıca söz konusu çağrı, HDP"nin kurumsal sosyal medya hesabından partinin yürütme organı olan MYK adına yapılmış olup bu nitelikteki bir çağrının bölgedeki kitle üzerinde ciddi ölçüde etkili olacağı yadsınamaz. Nitekim şiddet eylemleri, bu çağrıların yapıldığı gün başlamış ve giderek yaygınlaşmış, çok sayıda kişinin hayatını kaybetmesi ve yaralanmasıyla sonuçlanacak şekilde ağırlaşmış, kamu düzeni bozulmuştur. Dolayısıyla soruşturma makamlarının HDP MYK adına yapılan çağrı ile PKK tarafından yapılan çağrılar arasında, yine bu çağrılar ile söz konusu şiddet olayları arasında illiyet bağı kurmasının olgusal ve hukuki temellerinin olduğu söylenebilir.
90. Öte yandan kamuoyunda "hendek olayları" olarak bilinen terör olaylarının yaşandığı dönemde PKK, aralarında Sur"un da bulunduğu -PKK Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki- bazı yerleşim yerlerinde cadde ve sokaklara hendekler kazıp barikatlar kurmak, bu barikatlara bomba ve patlayıcılar yerleştirmek suretiyle şehirlerin bir kısmında hâkimiyet kurmaya çalışmıştır. Güvenlik görevlileri bu hendeklerin kapatılması ve barikatların kaldırılması, böylelikle yaşamın normale dönmesini sağlamak amacıyla operasyonlar yapmıştır. Bu kapsamda Sur, Cizre, Silopi, Silvan ve İdil"de de operasyonlar gerçekleştirilmiş, bu operasyonlarda çok sayıda ağır silah ve patlayıcı madde ele geçirilmiş, hendekler kapatılmış, barikatlar kaldırılmış ve ayrıca çok sayıda terörist etkisiz hâle getirilmiştir (bkz. § 18).
91. Soruşturma mercilerinin yaptığı tespitlere göre başvurucunun bu olayların yaşandığı dönemde Diyarbakır"da DEM-GEÇ"in kongresinde yaptığı konuşmada "... Bugün yine bir tarihsel direniş daha yaşanıyor. Sur"da kardeşlerimiz, analarımız, gençlerimiz kadınlarımız ve halkımız tarihsel bir direnişe imza atıyor. Selam olsun bu tarihi kentin surlarında direnenlere ... Devrim şehitleri mücadelede yitirdiklerimiz bizim rehberimiz olmaya devam edecek ...", Diyarbakır İstasyon Meydanı"nda yaptığı konuşmada "Sur"a selam olsun, Cizreye Silopi Silvana İdile ve baş eğmeyen özgürlük sevdalılarına selam olsun. ...O yaşam ve mücadele içerisinde kahramanca direnen o aydınlık yürekli, ak alınlı şehitlerimize ...", Sur ilçesinde sokağa çıkma yasaklarını protesto etmek amacıyla yapılan yürüyüş sonrasında yaptığı açıklamada "... Bugün Sur için seferber olma zamanıdır, tüm halkın Sur halkının yaşamına ve demokratik taleplerine sahip çıkma zamanıdır. ...Bu ateş İstanbul"u İzmir"i Ankara"yı Manisa"yı Muğla"yı Denizli"yi Antalya"yı yakar ... Direngen Sur halkını selamlıyorum ..." şeklinde beyanlarda bulunduğu iddia edilmiştir.
92.Silopi ilçesinde PKK/KCK terör örgütüne yönelik operasyon sırasında hayatını kaybeden S.D., P.N. ve P.U. için DBP"nin Kayapınar ilçe binasında yapılan anma programında başvurucunun "... Arkadaşlar ben de S., P. ve F. yoldaşlarımızın şahıslarında öz yönetim direnişinde şehit düşen ... bütün kadınların ... direnişlerini saygı ve minnetle selamlıyorum. ... Öz yönetim direnişi yaşam için bir direniştir. ...Asla unutmayacağınız onların direndiği gibi direnmek onların yaşadığı gibi yaşamak ve onların işaret ettiği yere yürümek de bizim onlar ardından verdiğimiz sözümüzdür ..." şeklinde ifadeler kullandığı belirtilmiştir.
93. Başvurucunun hendek olayları devam ederken -2015 yılında- Diyarbakır"da yapılan DTK olağanüstü kongresindeki konuşmasında ise "... deklarasyonda ifade edilen söz ve talep uzun zaman süren mücadelemizin hem de bugün devam eden ... özyönetim direnişinin talebidir ..." şeklinde sözler söylediği ileri sürülmüştür.
94. Başvurucunun aynı tarihlerde PKK terör örgütüne müzahir bir internet sitesinde yapılan çağrılar üzerine Diyarbakır Sur ilçesinde hendek kazan terör örgütü mensuplarına yönelik güvenlik güçlerinin yürütmüş olduğu operasyonları protesto etmek amacıyla yapılan bir toplantıdaki konuşmasında "...Bütün Türkiye halklarını her yerde Diyarbakır"a ses vermeye, Şırnak’a, Mardin"e, Nusaybin’e, Cizre’ye, Sur’a, Silopi’ye, Silvan’a ses vermeye davet ediyoruz. ...Halk sizin topyekün bu saldırganlığınıza ve inkarcılığınıza karşı da direnmeyi bilir ..." şeklinde beyanda bulunduğu ifade edilmiştir.
95. Anılan konuşmalar "Hendek olayları"nın en yoğun şekilde yaşandığı yerlerden biri olan Diyarbakır"da yapılmıştır. Bu itibarla soruşturma mercilerinin başvurucunun siyasi konumunu, söz konusu konuşmaların yapıldığı dönemi ve yerleri, konuşmaların içeriğini ve bağlamını birlikte dikkate alıp yukarıda yer verilen ifadeleri içeren konuşmaları terörle bağlantılı bir suç işlendiğine dair belirti olarak kabul etmelerinin temelsiz olduğu söylenemez.
96.Başvurucu, 2015 tarihinde yaptığı bir konuşma nedeniyle de suçlanmaktadır. Bu bağlamda soruşturma mercilerinin tespitlerine göre TSK"nın PKK terör örgütüne yönelik gerçekleştirmiş olduğu hava operasyonlarını protesto etmek amacıyla Almanya"nın Köln kentinde bir yürüyüş tertip edilmiş, başvurucunun katıldığı bu yürüyüş sırasında bir Alman televizyonuna verdiği demeçte "... bir halk özgürlük hareketidir. Aynı zamanda demokrasi ve eşitlik mücadelesi veren bir örgüttür. Bizler PKK"nın bu hedeflere ulaşma konusunda başvurduğu yöntemleri onaylamıyoruz. Ancak şunu da kabul etmeliyiz ki uyguladığı program terör değildir." şeklinde sözler sarf ettiği ileri sürülmüştür. PKK"yı ve uyguladığı terör eylemlerini olumlayan ve meşrulaştıran ifadeler içeren söz konusu konuşmaların terörle bağlantılı bir suç işlendiğine dair belirti olarak kabul edilmesinin de temelsiz olduğu söylenemez.
97. Sonuç olarak başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin bulunmadığının kabulü mümkün değildir. "
48. Anayasa Mahkemesi, mezkûr kararda başvurucu yönünden tutuklama nedenlerinin bulunduğunu değerlendirirken özellikle kaçma şüphesi bakımından olgusal temellerin mevcut olduğunu ifade etmiştir. Bu çerçevede tutuklamaya konu silahlı terör örgütü üyesi olma suçunun Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tiplerinden olduğu hatırlatılmış ve kanunda isnat edilen suça ilişkin olarak öngörülen cezanın ağırlığının kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biri olduğu yönündeki içtihada atıf yapılmıştır. Anayasa Mahkemesi ayrıca silahlı terör örgütü üyesi olma suçunun 5271 sayılı Kanun"un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen (katalog) suçlar arasında olduğuna dikkat çekmiştir. Bunun yanı sıra başvurucunun tutum ve davranışları da değerlendirmede dikkate alınmıştır. Bu kapsamda özellikle yasama dokunulmazlığına ilişkin Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girmesinden sonra ilgili Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından ifadesi alınmak üzere farklı tarihlerde birçok kez çağrı kâğıdıyla davet edilmesine rağmen başvurucunun bu çağrılara uymadığına, ayrıca milletvekili dokunulmazlıklarına ilişkin Anayasa değişikliği teklifinin TBMM"ye verilmesi üzerine -başvurucunun mensubu olduğu- HDP"nin Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş"ın yaptığı bir konuşmada partisine ait hiçbir milletvekilinin ifade vermeye gitmeyeceğini kesin bir tavırla belirttiğine vurgu yapılmıştır. Anayasa Mahkemesi başvurucunun bu tutumunun kişisel bir yaklaşımın ötesinde soruşturma ve kovuşturma süreçlerini zorlaştırmaya yönelik siyasi bir tavır olduğunun, bu nedenle de devamlılık arz edebileceğinin altını çizmiştir (Figen Yüksekdağ Şenoğlu, §§ 98-102).
49. Anılan kararda; tutuklamanın ölçülü olduğu sonucuna varılırken milletvekilliğinin tutuklamayı otomatik olarak ölçüsüz kılmayacağı, milletvekillerinin tutukluluğuyla ilgili daha önce verilen kararlarda seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarıyla bağlantılı olarak sadece tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin şikâyetlerin incelendiği, bu incelemelerde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği sonucuna varılırken seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarının kullanılmasından kaynaklanan yararla birlikte tutukluluğun süresinin de dikkate alındığı ifade edilmiştir. Öte yandan terör suçlarının soruşturulmasının kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bıraktığı hatırlatılarak kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmaması gerektiği yönündeki yaklaşım tekrarlanmıştır. Anayasa Mahkemesi ayrıca soruşturma sürecini de incelemeye alarak süreç yönünden tutuklamayı ölçüsüz kılan bir durumun olmadığını tespit etmiştir (Figen Yüksekdağ Şenoğlu, §§ 103-112).
2. Bir Başka Suçtan Verilen Tutuklama Kararına İlişkin Süreç
50. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından 6-7/10/2014 tarihlerinde başlayıp sonraki günlerde birçok şehre yayılan ve çok sayıda kişinin hayatını kaybettiği veya yaralandığı şiddet olayları (bkz. Selahattin Demirtaş, §§ 24-30) dolayısıyla 9/10/2014 tarihinde bir (2014/146757 sayılı) soruşturma başlatılmıştır.
51. Soruşturmanın devamında Başsavcılık 20/9/2019 tarihinde -Ankara 16. Ağır Ağır Ceza Mahkemesinin E.2017/159 sayılı dosyasında tutuklu olarak yargılanan ve Kocaeli 1 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda bulunan- başvurucuyu (anılan dönemde HDP"nin diğer eş genel başkanı olan Selahattin Demirtaş ile birlikte) devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, bir suçu gizlemek veya başka bir suçun delillerini gizlemek ya da yakalanmamak amacıyla (kasten insan) öldürme ve öldürmeye teşebbüs, birden fazla kişi ile birlikte gece vaktinde suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla yağma, cebir, tehdit veya hile kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından tutuklanması istemiyle Ankara Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.
52. Tutuklama talep yazısında 6-7 Ekim olaylarına ve bu kapsamda birçok şehirde yaşanan şiddet eylemleri ile bunların sonucunda hayatını kaybeden ve yaralanan kişiler olduğuna genel olarak değinilmiş, "dosya içinde mevcut araştırma ve tespit tutanakları, müşteki tanık ve şüpheli ifadeleri, olay görüntüleri içerir tutanak ve CD"ler, sair tutanaklar birlikte değerlendirildiğinde şüphelilerin (başvurucu ve diğer şüpheli Selahattin Demirtaş) atılı suçları işlediklerine dair haklarında kuvvetli suç şüphesinin mevcut olduğu, şüphelilere atılı suçların katalog suçlardan olması ve cezaların üst sınırı dikkate alınarak" tutuklamaya karar verilmesi istenmiştir.
53. Başvurucunun sorgusu aynı gün Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından yapılmıştır. Başvurucu, sorguya tutuklu olarak bulunduğu ceza infaz kurumundan SEGBİS yoluyla katılmıştır. Başvurucu, sorgudaki ifadesinde tutuklama talebine konu 6-7 Ekim olaylarına ilişkin suçlama dolayısıyla 4/11/2016 tarihinde tutuklandığını ve bununla ilgili yargılamasının devam ettiğini, aynı olaylar nedeniyle mükerrer olarak tutuklanmasının talep edildiğini belirtmiştir.
54. Hâkimlik, sorgu sonucunda başvurucunun atılı suçlardan tutuklanmasına karar vermiştir. 20/9/2019 tarihli kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Şüpheliler Figen Yüksekdağ Şenoğlu ve Selahattin Demirtaş"ın üzerilerine yüklenen Devletin Birliğini ve Ülke Bütünlüğünü Bozma, Bir Suçu Gizlemek veya Başka Bir Suçun Delillerini Gizlemek ya da Yakalanmamak Amacıyla Öldürmeye Azmettirme (TCK"nın 214/3. Maddesi yollamasıyla), Birden Fazla Kişi İle Birlikte Gece Vaktinde Suç Örgütüne Yarar Sağlamak Maksadıyla Yağmaya Azmettirme (TCK"nın 214/3. Maddesi yollamasıyla), Cebir, Tehdit veya Hile Kullanarak Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılmaya Azmettirme (TCK"nın 214/3. Maddesi yollamasıyla), Bir Suçu Gizlemek veya Başka Bir Suçun Delillerini Gizlemek ya da Yakalanmamak Amacıyla Öldürmeye Teşebbüse Azmettirme (TCK"nın 214/3. Maddesi yollamasıyla) suçlarının vasıf ve mahiyeti, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren deliller (müşteki, tanık ve şüpheli beyanları, olaylara ilişkin tutanak ve CD"ler, araştırma ve tespit tutanakları ile diğer bilgi ve belgeler), fiillerin kanunda karşılığı olan cezaların miktarı, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın 19. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin 5. maddelerinde yer alan tutuklamaya ilişkin şartların gerçekleştiği dikkate alınarak adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı anlaşılmakla şüphelilerin CMK"nın 100. vd. maddeleri gereğince ayrı ayrı TUTUKLANMASINA ... [karar verildi.]"
55. Başvurucu 26/9/2019 tarihinde tutuklama kararına itiraz etmiş, Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğince 7/10/2019 tarihinde itirazın kesin olarak reddine karar verilmiştir.
56.Bu karar başvurucuya 9/10/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir.
57. Başvurucu 8/11/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
58. Başsavcılığın -başvurucuyla birlikte 108 şüpheli ve 2.676 müşteki/mağdurun yer aldığı- 30/12/2020 tarihli iddianamesi ile başvurucunun devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, bir suçu gizlemek veya başka bir suçun delillerini gizlemek ya da yakalanmamak amacıyla öldürme ve öldürmeye teşebbüs etme, kasten yaralama, kamu malına zarar verme, hırsızlık, birden fazla kişi ile birlikte gece vaktinde suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla yağma, devletin egemenlik alametlerini aşağılama, çalışma hürriyetini ihlal etme ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarını işlediğinden bahisle aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
59. İlk olarak PKK/KCK"ya ilişkin genel açıklamaların yapıldığı iddianamede 6-7 Ekim olaylarına giden süreç ve belirtilen tarihlerde gerçekleşen olaylar kronolojik olarak anlatılmış, örgüt liderlerinin bu süreçteki talimat ve çağrılarına değinilmiş ve son olarak şüphelilerin eylemlerine yer verilmiştir. İddianamenin değerlendirme kısmında ise 6-7 Ekim olaylarının örgütün üst yönetimince planlanan ve ""serhildan"" olarak adlandırılan ayaklanma eylemi olduğu belirtilmiş, örgütün bu plana dayalı olarak Suriye"deki kazanımlarının benzerini Türkiye"de de elde etmeyi amaçladığı ifade edilmiştir. Başsavcılık bu bağlamda başvurucu ve diğer şüphelilerin örgütten aldıkları talimatlarla olayların başlamasında rol üstlenmeleri nedeniyle olaylar sırasında işlenen suçlar ile devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçundan cezalandırılmalarını talep etmiştir.
60. Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi 7/1/2021 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2021/6 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
61. Mahkeme, Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesine yazdığı yazıyla Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2017/159 sayılı dava dosyası ile kendi önünde derdest olan E. 2021/6 sayılı dava arasında hukuki ve fiilî irtibat bulunduğunun anlaşıldığını belirterek birleştirme kararı verilip dava dosyasının tarafına gönderilmesini talep etmiştir.
62. Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesi, Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinin birleştirme talebini 24/2/2021 tarihli duruşmada değerlendirmiş ve hukuki ve fiilî bağlantı bulunduğu gerekçesiyle başvurucu hakkındaki E.2017/159 sayılı davanın Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2021/6 sayılı dosyasında yürütülen dava ile birleştirilmesine karar vermiştir (bkz. § 38).
63. Başvurucu hakkındaki dava bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi önünde derdesttir.
3. Tazminat Davasına İlişkin Süreç
64. Başvurucu 22/11/2017 tarihinde 5271 sayılı Kanun"un 141. ve 142. maddelerine dayanarak Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesinde tazminat davası açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu, kanunda öngörülen koşullara aykırı olarak tutuklandığını ve tutukluluğunun devam ettirildiğini iddia ederek 100.000 TL maddi ve 1.000.000 TL manevi tazminat talep etmiştir.
65. Başvurucu, Anayasa Mahkemesine sunduğu bireysel başvuru formunda da anılan davadan bahsetmiştir.
66. Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi E.2017/584 sayılı dosya üzerinden yürütülen yargılama sonunda 2/7/2018 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Davacının halen Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/159 Esas sayılı dosyası üzerinden silahlı terör örgütüne üye olma ve suç işlemeye alenen tahrik etme suçlarından devam eden yargılaması ve yargılamaya esas soruşturması sırasında verilen gözaltına alma, tutuklama veya tutukluluğunun devamı kararlarının kanunda belirtilen usüllere göre alındığı, davacı sanığın kanuni göz altı süresi içinde Hakim önüne çıkarıldığı, kanuni hakları hatırlatıldıktan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirildikten sonra tutuklandığı, makul surede davası açılarak yargılamasına başlandığı, tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamaların davacı sanığa bildirildiği, tutuklanmasının yakınlarına bildirildiği, tutukluluk hali farklı tarihlerde uzatılan davacı sanık hakkında tutukluluk incelemelerinin kanuni süreler içinde yapıldığı, somut olayda 5 yıllık azami tutukluluk süresinin dolmadığı, davacı sanık hakkında devam eden tutukluluk durumunun dosyadaki mevcut delillere göre kuvvetli suç şüphesinin varlığı davanın kapsamı, örgütlü suç oluşu ve olayın istisnai koşulları, davacı sanığın yargılamasına konu olan eylemlerin ağırlığı gözönüne alındığında yasal gerekçelere dayandığı, tutukluluk hali ve yargılama süreci yönünden makul sürenin aşıldığı iddiasının da yasal dayanaktan yoksun olduğu ve böylelikle olayda CMK"nun 141/1. ve devamı maddelerinde düzenlenen koruma tedbirleri nedeniyle tazminata hükmedilmesinin koşullarının oluşmadığı anlaşılmakla, davacının koşulları oluşmayan davasının reddine ... [karar verildi.]"
67. Başvurucu karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
68. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Ceza Dairesi 18/12/2020 tarihinde istinaf isteminin esastan reddine karar vermiştir.
69. Başvurucu, karara karşı temyiz yoluna başvurmuş olup dava bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla Yargıtay önünde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
70. 5271 sayılı Kanun"un "Tutuklama nedenleri" kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
..."
71. 5271 sayılı Kanun"un "Tutuklama kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re"sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."
72. 5271 sayılı Kanun"un "Tutuklulukta geçecek süre" kenar başlıklı 102. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) (Değişik: 6/12/2006 – 5560/18 md.) Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresi en çok bir yıldır. Ancak bu süre, zorunlu hallerde gerekçeleri gösterilerek altı ay daha uzatılabilir.
(2) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar ile 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlarda beş yılı geçemez.
(3) Bu maddede öngörülen uzatma kararları, Cumhuriyet savcısının, şüpheli veya sanık ile müdafiinin görüşleri alındıktan sonra verilir."
73. 5271 sayılı Kanun"un "Şüpheli veya sanığın salıverilme istemleri" kenar başlıklı 104. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz edilebilir."
74. 5271 sayılı Kanun"un "Usul" kenar başlıklı 105. maddesi şöyledir:
"103 ve 104 üncü maddeler uyarınca yapılan istem üzerine, merciince Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiin görüşü alındıktan sonra, üç gün içinde istemin kabulüne, reddine veya adlî kontrol uygulanmasına karar verilir. (Ek cümle: 24/11/2016-6763/23 md.) 103 üncü maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesi uyarınca yapılan istemler hariç olmak üzere örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar bakımından bu süre yedi gün olarak uygulanır. Duruşma dışında bu karar verilirken Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiinin görüşü alınmaz. Bu kararlara itiraz edilebilir."
75. 5271 sayılı Kanun"un "Tutukluluğun incelenmesi" kenar başlıklı 108. maddesi şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü madde hükümleri göz önünde bulundurularak, şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle karar verilir.
(2) Tutukluluk durumunun incelenmesi, yukarıdaki fıkrada öngörülen süre içinde şüpheli tarafından da istenebilir.
(3) Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da birinci fıkrada öngörülen süre içinde de re"sen karar verir."
76. 5271 sayılı Kanun"un "Adlî kontrol" kenar başlıklı 109. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada, 100 üncü maddede belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar verilebilir.
…
(3) Adlî kontrol, şüphelinin aşağıda gösterilen bir veya birden fazla yükümlülüğe tabi tutulmasını içerir:
a) Yurt dışına çıkamamak.
b) Hâkim tarafından belirlenen yerlere, belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak.
c) Hâkimin belirttiği merci veya kişilerin çağrılarına ve gerektiğinde meslekî uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam konularındaki kontrol tedbirlerine uymak.
d) Her türlü taşıtları veya bunlardan bazılarını kullanamamak ve gerektiğinde kaleme, makbuz karşılığında sürücü belgesini teslim etmek.
...
f) Şüphelinin parasal durumu göz önünde bulundurularak, miktarı ve bir defada veya birden çok taksitlerle ödeme süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hâkimce belirlenecek bir güvence miktarını yatırmak.
g) Silâh bulunduramamak veya taşıyamamak, gerektiğinde sahip olunan silâhları makbuz karşılığında adlî emanete teslim etmek.
...
j) Konutunu terk etmemek.
k) Belirli bir yerleşim bölgesini terk etmemek.
l) Belirlenen yer veya bölgelere gitmemek."
77. 5271 sayılı Kanun"un "Tazminat istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,
...
k) (Ek: 11/4/2013-6459/17 md.) Yakalama veya tutuklama işlemine karşı Kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmayan,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler."
78. 5271 sayılı Kanun"un "Tazminat isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir."
79. 5271 sayılı Kanun"un "İtiraz olunabilecek kararlar" kenar başlıklı 267. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir.
80. 5271 sayılı Kanun"un "İtiraz usulü ve inceleme mercileri" kenar başlıklı 268. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Hâkim veya mahkeme kararına karşı itiraz, kanunun ayrıca hüküm koymadığı hâllerde 35 inci maddeye göre ilgililerin kararı öğrendiği günden itibaren yedi gün içinde kararı veren mercie verilecek bir dilekçe veya tutanağa geçirilmek koşulu ile zabıt kâtibine beyanda bulunmak suretiyle yapılır ...
(2) Kararına itiraz edilen hâkim veya mahkeme, itirazı yerinde görürse kararını düzeltir; yerinde görmezse en çok üç gün içinde, itirazı incelemeye yetkili olan mercie gönderir."
81. 5271 sayılı Kanun"un "Karar" kenar başlıklı 271. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(2) İtiraz yerinde görülürse merci, aynı zamanda itiraz konusu hakkında da karar verir.
(3) Karar mümkün olan en kısa sürede verilir.
(4) Merciin, itiraz üzerine verdiği kararları kesindir; ancak ilk defa merci tarafından verilen tutuklama kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir.
82. 6/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun "Suç işlemeye tahrik" kenar başlıklı 214. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Suç işlemek için alenen tahrikte bulunan kişi, altı aydan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."
83. 5237 sayılı Kanun"un "Silâhlı örgüt" kenar başlıklı 314. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir."
84. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu"nun "Terör tanımı" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Terör; cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir."
85. 3713 sayılı Kanun"un "Terör suçlusu" kenar başlıklı 2. maddesi şöyledir:
"Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi terör suçlusudur.
Terör örgütüne mensup olmasa dahi örgüt adına suç işleyenler de terör suçlusu sayılır."
86. 3713 sayılı Kanun"un "Terör suçları" kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:
"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 320 nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin birinci fıkrasında yazılı suçlar, terör suçlarıdır."
87. 3713 sayılı Kanun"un "Terör amacı ile işlenen suçlar" kenar başlıklı 4. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Aşağıdaki suçlar 1 inci maddede belirtilen amaçlar doğrultusunda suç işlemek üzere kurulmuş bir terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlendiği takdirde, terör suçu sayılır:
a) Türk Ceza Kanununun 79, 80, 81, 82, 84, 86, 87, 96, 106, 107, 108, 109, 112, 113, 114, 115, 116, 117, 118, 142, 148, 149, 151, 152, 170, 172, 173, 174, 185, 188, 199, 200, 202, 204, 210, 213, 214, 215, 223, 224, 243, 244, 265, 294, 300, 316, 317, 318 ve 319 uncu maddeleri ile 310 uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan suçlar.
..."
88. 3713 sayılı Kanun"un "Cezaların artırılması" kenar başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"3 ve 4 üncü maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur. Bu suretle tayin olunacak cezalarda, gerek o fiil için, gerek her nevi ceza için muayyen olan cezanın yukarı sınırı aşılabilir. Ancak, müebbet hapis cezası yerine, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur."
89. 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun"un "Ağır ceza mahkemesinin görevi" kenar başlıklı 12. maddesi şöyledir:
"Kanunların ayrıca görevli kıldığı hâller saklı kalmak üzere, Türk Ceza Kanununda yer alan yağma (m. 148), irtikâp (m. 250/1 ve 2), resmî belgede sahtecilik (m. 204/2), nitelikli dolandırıcılık (m. 158), hileli iflâs (m. 161) suçları, Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısmının Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar (318, 319, 324, 325 ve 332 nci maddeler hariç) ve 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun kapsamına giren suçlar dolayısıyla açılan davalar ile ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve on yıldan fazla hapis cezalarını gerektiren suçlarla ilgili dava ve işlere bakmakla ağır ceza mahkemeleri görevlidir. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler, askerî mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler ile çocuklara özgü kovuşturma hükümleri saklıdır"
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Hükümleri
90. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) "Özgürlük ve güvenlik hakkı" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"1. Herkes özgürlük ve güvenlik hakkına sahiptir. Aşağıda belirtilen haller dışında ve yasanın öngördüğü usule uygun olmadan hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:
...
c) Kişinin bir suç işlediğinden şüphelenmek için inandırıcı sebeplerin bulunduğu veya suç işlemesine ya da suçu işledikten sonra kaçmasına engel olma zorunluluğu kanaatini doğuran makul gerekçelerin varlığı halinde, yetkili adli merci önüne çıkarılmak üzere yakalanması ve tutulması;
...
3. İşbu maddenin 1.c fıkrasında öngörülen koşullar uyarınca yakalanan veya tutulan herkesin derhal bir yargıç veya yasayla adli görev yapmaya yetkili kılınmış sair bir kamu görevlisinin önüne çıkarılması zorunlu olup, bu kişi makul bir süre içinde yargılanma ya da yargılama süresince serbest bırakılma hakkına sahiptir. Salıverilme, ilgilinin duruşmada hazır bulunmasını sağlayacak bir teminat şartına bağlanabilir."
91. Sözleşme"ye ek (1) No.lu Protokol"ün 3. maddesi şöyledir:
"Yüksek Sözleşmeci Taraflar, yasama organının seçilmesinde halkın kanaatlerinin özgürce açıklanmasını sağlayacak şartlar içinde, makul aralıklarla, gizli oyla serbest seçimler yapmayı taahhüt ederler."
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
92. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme"nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendi uyarınca yalnızca bir ceza soruşturması veya kovuşturması çerçevesinde, kişinin suç işlediğine dair şüphenin bulunması hâlinde yetkili adli makamın huzuruna çıkarılması amacıyla tutuklanabileceği yönündeki içtihadını (Jecius/Litvanya, B. No: 34578/97, 31/7/2000, § 50; Wloch/Polonya, B. No: 27785/95, 19/10/2000, § 108) yakın dönemde verdiği Buzadji/Moldova ([BD], B. No: 23755/07, 5/7/2016) kararında geliştirmiştir. Buna göre ilk tutuklama kararından itibaren suçun işlendiğine dair makul şüphenin varlığı yanında tutuklamaya ilişkin nedenlerin bulunduğunun ilgili ve yeterli gerekçelerle ortaya konması gerekir (Buzadji/Moldova, §§ 100-102).
93. AİHM; yakalanan kişinin suç işlediğinden şüphelenmek için makul sebeplerin devam etmesinin tutukluluk hâlinin devamı bakımından olmazsa olmaz (sine qua non) bir şart olduğuna vurgu yapmakla birlikte ulusal adli makamların yakalanan kişinin tutuklanmasına gerek olup olmadığını yakalamanın hemen ardından değerlendirmeleri durumunda makul şüphenin devam etmesi koşulunun artık yeterli olmadığını belirtmekte ve adli makamların tutukluluğun meşrulaştırılması için yeterli ve ilgili başka gerekçeler de ileri sürmesi gerektiğine dikkat çekmektedir (Merabishvili/Gürcistan [BD], B. No: 72508/13, 28/11/2017, § 222).
94. AİHM, tutukluluğu meşru kılan makul dört temel neden belirlemiştir. Bunlar sanığın duruşmaya çıkmama (kaçma) tehlikesi (Stögmüller/Avusturya, B. No: 1602/62, 10/11/1969, hukuki gerekçe bölümü § 15), sanığın serbest bırakıldıktan sonra adaletin iyi idaresine zarar verecek tarzda önlemler alabilecek olma (özellikle delillerin yok edilme) tehlikesi (Wemhoff/Almanya, B. No: 2122/64, 27/6/1968, hukuki gerekçe bölümü § 14), tekrar suç işleme tehlikesi (Matznetter/Avusturya, B. No: 2178/64, 10/11/1969, hukuki gerekçe bölümü § 7) ve kamu düzenini bozma tehlikesidir (Letellier/Fransa, B. No: 12369/86, 26/6/1991, § 51).
95. AİHM"e göre kaçma, tanıklar üzerinde baskı kurma veya delil unsurlarını değiştirme, yeniden suç işleme, kamu düzenini bozma gibi risklerin varlığının gerektiği şekilde tespit edilmesi ve adli makamların bu bağlamdaki gerekçesinin soyut, genel veya basmakalıp bir şekilde olmaması gerekir (Merabishvili/Gürcistan, § 222). Bu yönüyle kaçma riskinin değerlendirilmesinde kişinin karakteri, ahlaki durumu, ikametgâhı, mesleği, mal varlığı, aile bağları, tutukluluğa karşı gösterdiği tepki, başka bir ülkeye gerçekten kaçmayı planlayıp planlamadığı, kaçmayı planladığı ülkeyle veya uluslararası bağlantıları gibi hususlar dikkate alınmalıdır (Becciev/Moldova, B. No: 9190/03, 4/1/2006, § 58, Buzadji/Moldova, § 90). Ayrıca cezanın ağırlığı kaçma riskinin değerlendirilmesinde dikkate alınacak bir unsur olsa da tek başına tutukluluk hâlinin uzun süreler boyunca uzatılması durumunu haklı kılmaz (Idalov/Rusya [BD], B. No: 5826/03, 22/5/2012, § 145; Garycki/Polonya, B. No: 14348/02, 6/2/2007, § 47).
96. AİHM, tutukluluğun makul süreyi aşmamasını sağlamanın öncelikle ulusal adli makamlara düşen bir görev olduğunu, ulusal makamların bu görevi yerine getirmek için -masumiyet karinesini de tam anlamıyla dikkate alarak- Sözleşme"nin 5. maddesinde belirlenen kurala bir istisna getirmeyi haklı kılan kamu yararı gerekliliğinin varlığını kabul edecek veya bertaraf edecek nitelikteki bütün koşulları incelemek ve tahliye taleplerine ilişkin olarak verdikleri kararlarda bu gerekçeleri dikkate almak durumunda olduklarını belirtmektedir (Nedim Şener/Türkiye, B. No: 38270/11, 8/7/2014, § 70). Esasen AİHM, ulusal mahkemeler tarafından başvuranın tutukluluğuna ilişkin olarak verilen kararlarda yer alan ve başvuran tarafından salıverilme taleplerinde veya diğer başvurularında ileri sürülen gerekçelere dayanarak Sözleşme"nin 5. maddesinin (3) numaralı fıkrasının ihlal edilip edilmediğini belirlemektedir (Wemhoff/Almanya, s. 24, 25, § 12; Neumeister/Avusturya, B. No: 1936/63, 27/6/1968, s. 37, §§ 4, 5; Letellier/Fransa, § 35; Buzadji/Moldova, § 91).
97. Diğer taraftan AİHM, serbest seçim hakkını Avrupa kamu düzeninin temel unsuru olan demokrasinin en önemli ilkelerinden biri olarak kabul etmektedir. AİHM, Sözleşme"ye ek (1) No.lu Protokol"ün 3. maddesinin koruduğu hakların hukukun üstünlüğüne dayanan etkili ve anlamlı bir demokrasinin temellerinin kurulması ve sürdürülmesi için hayati öneme sahip olduğunu belirtmiştir (Mathieu-Mohin ve Clerfayt/Belçika, B. No: 9267/81, 2/3/1987, § 47; Ždanoka/Letonya [BD], B. No: 58278/00, 16/3/2006, § 103; Yumak ve Sadak/Türkiye [BD], B. No: 10226/03, 8/7/2008 § 105).
98. Buna karşılık AİHM"e göre seçilme hakkı, mutlak olmayıp meşru amaçlarla sınırlanabilir. Ancak bu sınırlamalar, yasama organının seçiminde halkın görüşlerinin serbestçe açıklanmasını ve bu anlamda belli kişilerin veya grupların ülkenin siyasal hayatına katılımlarını engelleyici, söz konusu hakkın özünü zedeleyecek ve etkisini ortadan kaldıracak ölçüde olmamalıdır. Ayrıca sınırlamaların öngörülen amaçla orantılı olması gerekir (Mathieu-Mohin ve Clerfayt/Belçika, § 52; Tanase/ Moldova [BD], B. No: 7/08, 27/4/2010, §§ 157, 158, 161).
99. Öte yandan AİHM"e göre seçilme hakkı sadece seçimlerde aday olma hakkını değil aynı zamanda seçildikten sonra milletvekili olarak parlamentoda bulunma hakkını da kapsar. Bu ise hiç kuşkusuz kişinin seçildikten sonra milletvekili sıfatıyla temsil yetkisini fiilen kullanabilmesini gerektirir. Bu bağlamda seçilmiş milletvekilinin yasama faaliyetine katılmasına yönelik müdahale, sadece onun seçilme hakkına değil aynı zamanda seçmenlerinin serbest iradelerini açıklama hakkına da yönelik bir müdahale teşkil edebilir (Sadak ve diğerleri/Türkiye, B. No: 25144/94, 26149/95, 26154/95, 27100/95, 27101/95, 11/6/2002, §§ 33, 40). AİHM ayrıca milletvekili-seçmen ilişkisinden hareketle ifade özgürlüğünün halkın seçilmiş temsilcileri için özellikle önemli olduğunu zira milletvekilinin seçmeni temsil ettiğini, onların taleplerine dikkat çekerek menfaatlerini savunduğunu, dolayısıyla bir muhalif milletvekilinin ifade özgürlüğüne yönelik müdahalenin daha sıkı bir denetimi gerektirdiğini vurgulamıştır (Castells/İspanya, B. No: 11798/85, 23/12/1992, § 42).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
100. Anayasa Mahkemesinin 13/1/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
101. Başvurucu; suç şüphesi ve bunu haklı kılan deliller bulunmamasına rağmen hakkında gerekçesiz bir kararla tutuklama tedbiri uygulandığını, delilleri karartma tehlikesi ile kaçma şüphesinin de somut olayda mevcut olmadığını ve adli kontrolün neden yetersiz kalacağının kararda açıklanmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
102. Somut olayda ileri sürülen tutuklama tedbirinin hukuka aykırı olduğu iddiasına ilişkin olarak başvurucu tarafından daha önce bireysel başvuruda bulunulduğu ve anılan şikâyet hakkında 2016/25187 sayılı bireysel başvuru dosyası üzerinden İkinci Bölüm tarafından yapılan inceleme sonunda açıkça dayanaktan yoksunluk nedeniyle kabul edilemezlik kararı verildiği tespit edildiğinden başvurunun bu iddia yönünden mükerrer başvuru niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
103. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının mükerrer başvuru olması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
B. Tahliye Talepleri ile Tutukluluğa Yönelik İtirazların Kısa Sürede Karara Bağlanmadığına ve Tutukluluk İncelemelerinin Yapılmadığına İlişkin İddialar
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
104. Başvurucu; yargılama sürecinde tahliye talepleri ile tutukluluğa yönelik itirazlarının kısa sürede karara bağlanmadığını ve 1/2/2017-28/4/2017 tarihleri arasında da resen tutukluluk incelemesi yapılmadığını belirterek Anayasa"nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
105. Bakanlık görüşünde; resen tutukluluk incelemesi yapılmadığına ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez bulunması gerektiği, tahliye talepleri ile tutukluluğa yönelik itirazların kısa sürede karara bağlanmadığına ilişkin iddia açısından da 5271 sayılı Kanun"un 141. ve 142. maddelerinde öngörülen tazminat yolu tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı ifade edilmiştir.
106. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki açıklamalarını yineleyerek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
a. Tutukluluk İncelemelerinin Yapılmadığına İlişkin İddia
107. Anayasa"nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca, hürriyeti kısıtlanan bir kimsenin kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkı bulunmaktadır. Burada belirtilen bir yargı merciine başvurma hakkı, suç isnadıyla hürriyetinden yoksun bırakılan kimseler bakımından tahliye talebinin yanı sıra tutuklama, tutukluluğun devamı ve tahliye talebinin reddi kararlarına karşı yapılan itirazların incelenmesi sırasında da uygulanması gereken bir güvencedir (Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, §§ 122, 123; Ali Efendi Peksak, B. No: 2017/29428, 17/7/2019, § 84).
108. Bununla birlikte 5271 sayılı Kanun"un 108. maddesine göre şüpheli veya sanığın istemi olmaksızın tutukluluğun resen incelenmesi durumunda hürriyeti kısıtlanan kişiye tanınan yargı merciine başvurma hakkı kapsamında bir değerlendirme yapılmadığından bu incelemeler Anayasa"nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası kapsamına dâhil değildir (Firas Aslan ve Hebat Aslan, B. No: 2012/1158, 21/11/2013, § 32; Faik Özgür Erol ve diğerleri, B. No: 2013/6160, 2/12/2015, § 24; Ali Efendi Peksak, § 85).
109. Başvurucu 1/2/2017-28/4/2017 tarihleri arasında resen tutukluluk incelemesi yapılmadığını ileri sürmüştür. Dolayısıyla buradaki şikâyet, 5271 sayılı Kanun"un 108. maddesine göre resen yapılması gereken tutukluluk incelemelerine (bunların yapılmadığına) ilişkindir. Tutukluluğun gözden geçirilmesi için resen yapılacak bu incelemeler Anayasa"nın 19. maddesinin kapsamına dâhil olmadığından konu bakımından Anayasa Mahkemesinin yetkisinin kapsamı dışında kalmaktadır (aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Hidayet Karaca (2), B. No: 2015/7254, 12/12/2018, §§ 73, 74; Ali Kavlak, B. No: 2016/8018, 10/12/2019, § 120).
110. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Tahliye Talepleri ile Tutukluluğa İlişkin İtirazların Kısa Sürede Karara Bağlanmadığına İlişkin İddia
111. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvurucunun kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların neler olduğunu başvuru dilekçesinde belirtmesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği, buna ilişkin gerekçe ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
112. Somut olayda başvurucu başvuru formları ve eklerinde, tahliye talepleri ile tutukluluğa yönelik itirazlarının kısa sürede karara bağlanmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Ancak başvurucu, hangi tarihli tahliye talepleri ile itirazlarının kısa sürede karara bağlanmadığına ilişkin herhangi bir bilgi ve belge sunmamış, yalnızca genel ifadelerle iddiasını dile getirmiştir.
113. Dolayısıyla başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürdüğü bu hususlarda deliller sunarak olaylarla ilgili iddialarını kanıtlama ve -olaylarla ilişkilendirerek- hangi Anayasa hükmünün ne şekilde ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki iddialarını ortaya koyma ve temellendirme yükümlülüğünü yerine getirmediği anlaşılmıştır.
114. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Tutukluluk İncelemelerinin Hâkim/Mahkeme Önüne Çıkarılmaksızın Yapıldığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
115. Başvurucu, soruşturma aşamasında tutukluluk durumuna karşı itirazlarının ve tutukluluk incelemelerinin yaklaşık dokuz ay boyunca duruşma yapılmaksızın dosya üzerinden incelendiğini ve bu durumun etkili itiraz hakkını engellediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
116. Bakanlık görüşünde, anılan iddia açısından 5271 sayılı Kanun"un 141. ve 142. maddelerinde öngörülen tazminat yolu tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı ifade edilmiştir.
117. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki açıklamalarını yineleyerek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
118. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü"nün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir.
119. Somut olayda başvurucunun 4/11/2016 tarihinde tutuklanmasının ardından 4/7/2017 tarihinde ilk kez hâkim huzuruna çıkarak savunmasını yaptığı görülmektedir. Dolayısıyla başvurucunun tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapıldığına yönelik başvurusunu 4/7/2017 tarihinden itibaren otuz gün içinde yapması gerekmektedir. Otuz günlük başvuru süresi geçtikten sonra 26/2/2021 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı bulunduğu anlaşılmıştır.
120. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
121. Başvurucu; tutukluluğun devamı kararları ile bunlara yönelik itirazın reddine ilişkin kararların gerekçeden yoksun olduğunu, matbu ifadelerin yer aldığı kararlarla tutukluluğunun sürdürüldüğünü, bu kararlarda makul suç şüphesinin olup olmadığının, ayrıca kaçma ya da delilleri karartma ihtimalinin varlığının tartışılmadığını, adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalma nedenlerinin açıklanmadığını ve tutukluluğun makul süreyi aştığını belirterek Anayasa"nın 19. maddesinin üçüncü ve yedinci fıkraları bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
122. Öte yandan başvurucu; muhalif bir siyasi partinin eş genel başkanı olduğunu, ifade hürriyeti kapsamında kalan açıklamalarının tutukluluğunun devamına dayanak yapıldığını belirterek bir kısım hükûmet mensubu tarafından yapılan bazı açıklamalara değinmiş ve tutukluluğunun siyasi amaçlarla devam ettirildiğini iddia etmiştir. Başvurucu bu nedenlerle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkıyla bağlantılı olarak Sözleşme"nin 18. maddesinin ve ifade hürriyetinin de ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
123. Bakanlık görüşünde; tutukluluğun makul süreyi aştığı şikâyetleriyle ilgili olarak 5271 sayılı Kanun"un 141. ve 142. maddeleri uyarınca açılan tazminat davasının henüz kanun yolu aşamasında derdest olduğu, bu durumda söz konusu iddia bakımından olağan başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı ileri sürülmüştür.
124. Bakanlık tarafından anılan iddianın esasına ilişkin yapılan değerlendirmede ise başvurucu hakkındaki tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçelerinin hürriyetten yoksun bırakılmanın meşru nedenlerinin belirtilmesi bakımından ilgili ve yeterli olduğu ve karmaşık nitelikteki soruşturma/kovuşturma süreçlerinin yürütülmesinde bir özensizliğin bulunmadığı belirtilmiş, tutukluluk süresinin makul olduğu ifade edilmiştir.
125. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanında tutukluluğun devam etmekte olduğu durumda tazminat davasının tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin şikâyetler bakımından bir başarı şansı sunmadığını iddia etmiştir. Başvurucu esas bakımından ise bireysel başvuru formundaki açıklamalarını yinelemiştir.
2. Değerlendirme
126. Anayasa"nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
"Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir."
127. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla somut olayda başvurucunun iddialarının özünün tutukluluk süresinin makul süreyi aştığına yönelik olduğu anlaşıldığından şikâyetlerinin Anayasa"nın 19. maddesinin yedinci fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
128. Anayasa Mahkemesince bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla yargılamasına tutuklu olarak devam edilen başvurucu hakkındaki soruşturma ve kovuşturma süreçlerindeki tutukluluğun bir bütün olarak makul süreyi aştığının tespit edilmesi ve bu nedenle Anayasa"nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi hâlinde giderim olarak başvurucunun tahliyesi söz konusu olacaktır. Buna karşın 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası, tutukluluğu devam eden başvurucular yönünden tahliye imkânı sağlamamaktadır. Dolayısıyla anılan başvuru yolunun -tutukluluğu devam eden kişiler bakımından- incelemeye konu şikâyet yönünden bireysel başvuru öncesinde tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu söylenemez.
129. Nitekim Anayasa Mahkemesi tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiası bakımından anılan tazminat yolunun yalnızca başvurucunun tahliyesine veya ilk derece mahkemesince mahkûmiyetine karar verildiği durumlarda, bir başka ifadeyle suç isnadına bağlı tutmanın sona erdiği hâllerde bireysel başvuru öncesinde tüketilmesi gereken etkili bir hak arama yolu olduğunu kabul etmektedir (İrfan Gerçek, B. No: 2014/6500, 29/9/2016, §§ 33-45; Ekrem Atıcı, B. No: 2014/15609, 8/3/2018, §§ 27-30).
130. Somut olayda başvurucunun tutukluluk durumunun devam etmesi nedeniyle tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiası yönünden 5271 sayılı Kanun"un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma yolunun tüketilmesi gerekli değildir. Başvurucu, tutukluluğa ilişkin olağan başvuru yolu olan itiraz kanun yolunu tükettikten sonra bireysel başvuruda bulunmuştur. Dolayısıyla anılan iddia bakımından başvuru yollarının tüketildiği sonucuna varılmıştır.
131. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
132. Anayasa"nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin makul sürede yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip olduğu belirtilmiştir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 60; Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, § 66).
133. Anayasa"nın 19. maddesinde güvence altına alınan serbest bırakılmayı isteme hakkı uyarınca, bir ceza soruşturması veya kovuşturması kapsamında tutuklu olan kişiler ilgili yargı mercilerinden serbest bırakılmalarına karar verilmesini talep edebilirler. Yargı organlarınca tutukluluğun her aşamasında gerek kişinin serbest bırakılma talebi üzerine gerekse resen yapılan incelemelerde tutulmanın meşru nedenlerinin açıklanması Anayasa"nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının bir gereğidir (Halas Aslan, § 67).
134. Anılan maddede ayrıca tutuklanan kişilerin makul sürede yargılanmayı isteme hakkına sahip olduğu ifade edilmiştir. Hürriyeti kısıtlanarak yargılanan kişinin yargılamanın makul sürede bitirilmesindeki menfaati, işin doğası gereği diğerlerine göre daha fazladır. Buna göre başta savcılıklar ve mahkemeler olmak üzere tüm kamu organları, tutuklu olarak sürdürülen soruşturma/kovuşturma süreçlerinin -adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelere riayet edilmek koşuluyla- süratli bir şekilde sonuçlandırılması için özenli davranmalıdırlar (Halas Aslan, §§ 68-71).
135. Öte yandan tutukluluk süresinin makul olup olmadığı konusunun genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir kişinin tutuklu kaldığı sürenin makul olup olmadığı her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir (Murat Narman, § 61). Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih; doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklanma tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (Murat Narman, § 66). Tutukluluğun makul süre şartına uygunluğunun denetiminde, bir suçtan verilen tutukluluk kararı ile başka bir suçtan verilen mahkûmiyet kararının kesişmesi durumunda ise kesinleşmiş mahkûmiyet hükmünün infazı kapsamında ceza infaz kurumunda kalınan süreler makul süre hesabına dâhil edilmeyecektir (Fikret Eskin, B. No: 2012/348, 4/12/2013, §§ 48-50).
136. Bir ceza soruşturması veya kovuşturması kapsamında sürdürülen tutukluluğun makul süreyi aşıp aşmadığı öncelikle tutukluluğa ilişkin kararların gerekçeleri üzerinden tespit edilebilir. Tutukluluğa ilişkin kararların gerekçelerinde tutuklamanın ön şartı olan kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunduğunun, tutuklama nedenlerinin ve tutuklamanın neden ölçülü olduğunun ortaya konulması gerekmektedir (Halas Aslan, §§ 74, 75).
137. Başlangıçtaki bir tutuklama için kuvvetli suç şüphesinin bulunduğunun tüm delilleriyle birlikte ortaya konulması her zaman mümkün olmasa da belirli bir süre geçtikten sonraki tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda kuvvetli suç şüphesinin bulunduğunun somut olgularla birlikte açıklanması gerekir (Halas Aslan, § 76). Ayrıca belirli bir süreyi aşan tutukluluğa ilişkin devam kararlarında tutuklama nedenlerinin soyut olarak belirtilmesi yeterli değildir (Hanefi Avcı, B. No: 2013/2814, 18/6/2014, § 70). Son olarak tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda tutuklamanın ölçülü olduğuna ilişkin olguların, özellikle tutuklamaya göre temel hak ve özgürlüklere daha hafif etkide bulunan adli kontrol tedbirlerinin neden yetersiz kaldığının ortaya konulması gerekir (Halas Aslan, § 78).
138. Tutukluluğun uzun sürdüğü veya makul süreyi aştığı şikâyetiyle yapılan bireysel başvurularda, tutukluluğa ilişkin gerekçelerin ilgili ve yeterli olmadığı veya tutuklu olarak sürdürülen soruşturma/kovuşturma süreçlerinin kamu organlarının özen yükümlülüğü ile bağdaşmayan tutumları nedeniyle tamamlanmadığı kanaatine varılırsa tutukluğun makul süreyi aştığı sonucuna ulaşılacaktır (Halas Aslan, §§ 82, 83).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
139. Başvurucu, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen 2016/25124 sayılı soruşturma kapsamında Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 4/11/2016 tarihli kararıyla silahlı terör örgütüne üye olma ve halkı suç işlemeye alenen tahrik etme suçlarından tutuklanmıştır.
140. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının silahlı terör örgütü kurma veya yönetme, terör örgütü propagandası yapma, halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme, suç işlemeye alenen tahrik etme, kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama, halkı kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne kışkırtma suçlarından cezalandırılması istemiyle başvurucu hakkında düzenlediği 15/1/2017 tarihli iddianame Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmiş ve Mahkeme tensip incelemesinde davanın Ankara Ağır Ceza Mahkemesinde görülmesi gerektiğinden bahisle yetkisizlik kararı vermiştir (bkz. §§ 7, 23, 26). Sürecin sonunda dava Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmeye başlanmış ve Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesi 24/2/2021 tarihli otuz ikinci duruşmada hukuki ve fiilî bağlantı bulunduğu gerekçesiyle davanın başvurucunun -devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçu ile 6-7 Ekim olayları sırasında işlenen farklı suçlara azmettirme suçlarından- sanığı olduğu Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2021/6 sayılı dosyasında yürütülen davayla birleştirilmesine ve başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir (bkz. § 38).
141. Bu karar sonrasında dava dosyası Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiş ve Mahkeme 2/4/2021 tarihinde yaptığı duruşma sonunda başvurucunun -kendi dosyasıyla birleşen ve incelemeye konu bireysel başvurunun konusunu oluşturan- Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2017/159 sayılı dosyasındaki tutukluluğunun devamına karar vermiştir (bkz. § 39).
142. Başvurucu hakkında verilen 4/11/2016 tarihli tutuklama kararının 4/11/2016-27/7/2017 tarihleri arasında infaz edildiği, 27/7/2017-16/12/2018 tarihleri arasında başvurucu hakkında farklı suçlardan verilen ve o dönem itibarıyla kesinleşen mahkûmiyet hükümlerinin -İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2016/29 sayılı dosyada verdiği 1 yıl hapis cezası, Adana 11. Asliye Ceza Mahkemesinin E.2016/783 sayılı dosyada verdiği 1 yıl hapis cezası, Mersin 2. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2016/364 sayılı dosyada verdiği 1 yıl 15 gün hapis cezası- infaz edildiği ve bu tarih aralığında anılan tutuklama kararının infazının durdurulduğu, mahkûmiyet hükümlerinin infaz edilmesinin ardından 16/12/2018 tarihinden itibaren tutuklama kararının infazının devam ettirildiği ancak Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesinin terör örgütü propagandası yapma suçundan başvurucu hakkındaE.2016/8 sayılı dosyada verdiği 1 yıl 6 aylık hapis cezasının kesinleşmesi üzerine bu cezanın infazının başlatılarak 23/1/2019 tarihinden 25/10/2019 tarihine kadar tutuklama kararının infazının durdurulduğu ve 25/10/2019 tarihinde tekrar başlatılan tutuklama kararının infazına ilişkin sürecin hâlen devam ettiği görülmektedir (bkz. § 42).
143. Buna göre başvurucunun 4/11/2016-27/7/2017 (8 ay 23 gün) ve 16/12/2018-23/1/2019 (1 ay 7 gün) tarihleri arasında ve yine 25/10/2019 tarihinden itibaren devam eden süreçte suç isnadına bağlı olarak özgürlüğünden yoksun kaldığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla başvurucunun suç isnadına bağlı olarak tutulduğu toplam süre yaklaşık 3 yıl 1 aydır.
144. Başvurucu farklı tarihlerdeki eylemleri nedeniyle başlatılan -sekiz ayrı fezlekeye konu olan- çok sayıdaki soruşturmanın Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığında birleştirilmesi sonrasında silahlı terör örgütü üyesi olma ve halkı suç işlemeye alenen tahrik etme suçlarından tutuklanmıştır. Başvurucu hakkında düzenlenen iddianamede söz konusu fezlekelerde yer alan suçlamalara konu eylemlere ve bunlara ilişkin hukuki nitelendirmelere yer verilmiştir. İddianamede, bu eylemlerin hukuki nitelendirmesi bir bütün olarak yapılmış; bu kapsamda başvurucunun silahlı terör örgütü kurma veya yönetme, terör örgütü propagandası yapma, halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme, suç işlemeye alenen tahrik etme, kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama, halkı kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne kışkırtma suçlarından cezalandırılması talep olunmuştur (bkz. § 24).
145. Başvurucu hakkında Diyarbakır 2. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen 4/11/2016 tarihli tutuklama kararında; halkı suç işlemeye alenen tahrik etme suçu yönünden kamuoyunda bilinen ismiyle 6-7 Ekim olayları ile HDP"nin sosyal medya hesabından MYK adına halkın sokağa çıkması yönünde yapılan çağrıya ve bu süreçte başvurucunun HDP eş genel başkanı/MYK üyesi olmasına atıf yapılmış, terör örgütüne üye olma suçu yönünden de başvurucunun farklı tarihlerde yaptığı konuşmalarına dayanılarak kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu ifade edilmiştir (bkz. §§ 18, 19). Soruşturma aşamasında Diyarbakır 2. ve 3. Sulh Ceza Hâkimliklerince verilen tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda da dosyada kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunduğu ifade edilmiştir (bkz. § 22).
146. Kovuşturma aşamasında Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesince verilen tutukluluğun devamına ilişkin kararda başvurucu yönünden kuvvetli suç şüphesini gösteren somut delillerin bulunduğu belirtilmiştir (bkz. § 27). Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesinin yetkisizlik kararı vermesi üzerine dava dosyası tarafına gönderilen ve birleştirme kararı verdiği 24/2/2021 tarihine kadar yargılamayı yürüten Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesi ile bu karar sonrasında dava dosyasına bakan Ankara 22. Ağır Ağır Ceza Mahkemesi de başvurucunun tutukluluğunun devamına ilişkin kararlarında dosya kapsamına atıfla suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunduğunu vurgulamıştır (bkz. §§ 30, 32-34, 39, 40).
147. Öte yandan Anayasa Mahkemesi 2016/25187 numaralı bireysel başvuru kapsamında başvurucunun 4/11/2016 tarihli tutuklama kararının hukuka aykırı olduğuna ilişkin şikâyetini incelemiş ve tutuklama tedbirinde dayanılan olguların suç işlendiğine dair kuvvetli belirti arz ettiği sonucuna ulaşmıştır. Anayasa Mahkemesi bu bağlamda özellikle terör örgütü PKK ile eş zamanlı olarak HDP MYK adına sosyal medya üzerinden yapılan çağrılar ve bunun sonrasında ülkenin birçok yerine sirayet eden yaygın şiddet olaylarına (6-7 Ekim olayları), başvurucunun -bir kısmı, ülkenin birçok yerinde PKK kaynaklı şiddet eylemlerinin ve bazı yerleşim yerlerini işgal girişiminin (Hendek olayları) yaşandığı bir dönemde olmak üzere- çeşitli tarihlerdeki konuşmalarında yer alan PKK terör örgütü ve örgütün eylem/saldırıları hakkındaki ifadelerine değinmiştir (bkz. § 47).
148. Buna göre başvurucunun tutukluluğunun devamına dair sulh ceza hâkimlikleri ve ağır ceza mahkemeleri tarafından verilen kararlarda atıf yapılan ve soruşturma/kovuşturma dosyasında bulunduğu belirtilen delillerin içeriği ile bu delillerin kuvvetli belirti açısından Anayasa Mahkemesi tarafından tespit edilen olgusal değerini tutuklama tarihinden sonraki süreçte de koruduğu dikkate alındığında başvurucunun tutukluluğunun devamı kararlarının suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunması hususu yönünden ilgili ve yeterli olduğu değerlendirilmiştir.
149. Diğer taraftan tutukluluğun devamına ilişkin kararların tutuklama nedenleri ve ölçülülük yönünden de incelenmesi gerekmektedir.
150. Başvurucu hakkında verilen 4/11/2016 tarihli tutuklama kararında; isnat edilen suçlara ilişkin olarak kanunda öngörülen yaptırıma ve suçun (terör örgütü üyesi olma) 5271 sayılı Kanun"un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında düzenlenen katalog suçlar arasında yer almasına değinilmek suretiyle tutuklama nedenlerinin mevcut olduğu belirtilmiş; ayrıca tutuklama tedbirinin ölçülü ve gerekli olduğu, bu nedenle de adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı ifade edilmiştir (bkz. §§ 18, 19, 20).
151. Anayasa Mahkemesi başvurucunun tutuklanmasının hukuki olduğuna ilişkin kararında -ilk tutuklama bakımından- tutuklama nedenleri ve ölçülülük yönünden incelemede bulunmuştur. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesince olayda özellikle kaçma şüphesi temelinde tutuklama nedeninin bulunduğu değerlendirilmiştir. Bu sonuca varılırken isnat edilen suçlara ilişkin yaptırımın ağırlığına dikkat çekilmiş ve bunun -özellikle ilk tutuklama bakımından- kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biri olduğu hatırlatılmış, ayrıca isnat edilen terör örgütü üyesi olma suçunun -kuvvetli suç şüphesinin bulunması koşuluyla- kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen katalog suçlar arasında olmasına vurgu yapılmıştır. Ayrıca başvurucunun ifade vermeye gitmeme şeklindeki tutumunun da soruşturma ve kovuşturma süreçlerini zorlaştırmaya yönelik siyasi bir tavır olduğu ve devamlılık arz edebileceği değerlendirilmiştir. Kararda ölçülülük yönünden ise isnat edilen eylemlerin genel olarak terör suçu olmasına ve bu nitelikteki suçların soruşturulmasının zorluğuna dikkat çekilmiş, ayrıca süreç yönünden de tutuklamayı ölçüsüz kılan bir durumun olmadığı söylenmiştir (bkz. §§ 48, 49).
152. Somut olayda başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aşıp aşmadığına ilişkin temel inceleme, derece mahkemelerinin tutukluluğun devamına dair kararları üzerinden yapılacaktır. Bu bağlamda soruşturma aşamasında sulh ceza hâkimliklerinin, kovuşturma aşamasında ise ağır ceza mahkemelerinin tutukluluğun devamı kararlarında ifade ettikleri gerekçelerin başvurucunun tutulmaya devam edilmesinin meşruluğunu (haklılığını) yeterince ortaya koyup koymadığının belirlenmesi gerekmektedir. Bu değerlendirmede başvurucunun konumu ve tutukluluk sürecindeki gelişmeler de dâhil olmak üzere somut olayın bütün özellikleri birlikte dikkate alınmalıdır.
153. Soruşturma aşamasında Diyarbakır 2. ve 3. Sulh Ceza Hâkimlikleri tarafından verilen tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda, isnat edilen suçların niteliği ve bunlara ilişkin kanunda öngörülen cezanın üst sınırı ile katalog suç olgularına değinilerek tutuklama nedenlerinin bulunduğu, muhtemel ceza miktarına göre tutukluluğun ölçülü olduğu ve adli kontrolün yetersiz kalacağı kanaati ifade edilmiştir (bkz. § 22).
154. Kovuşturma aşamasında tutukluluğun devamına ilişkin olarak Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen kararda başvurucunun henüz savunmasının alınmadığına ve delillerin tam olarak toplanmamış olmasına vurgu yapılmıştır. Mahkeme ayrıca isnat edilen terör örgütü yöneticiliği suçunun katalog suçlar arasında yer aldığına değinmiştir. Kararda başvurucuya isnat edilen suçların sübutu hâlinde verilmesi muhtemel ceza miktarı gözetildiğinde adli kontrol tedbiri uygulanmasının yetersiz kalacağı da belirtilmiştir (bkz. § 27).
155. Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesinin yetkisizlik kararı vermesi üzerine dava dosyasının tarafına gönderildiği Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesi 28/4/2017 tarihli tensip incelemesi sonucu verdiği tutukluluğun devamına ilişkin kararda; başvurucunun kaçma şüphesinin bulunduğunu, isnat edilen suçun katalog suçlar arasında yer aldığını ve kanunda suça ilişkin olarak öngörülen cezanın yüksek olduğunu belirterek tutuklama tedbiri yerine adli kontrol tedbiri uygulanmasının yetersiz kalacağını ifade etmiştir (bkz. § 30).
156. Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesi başvurucunun tutukluluğunun devamına ilişkin 4/7/2017 ve 5/1/2021 tarihli kararlarında da isnat edilen suçun vasıf ve mahiyetini dikkate aldığını belirtmiş, bu suçun katalog suçlar arasında yer aldığını ve kanunda suça ilişkin öngörülen cezanın yüksek olduğunu ifade ederek adli kontrol tedbiri uygulanmasının yetersiz kalacağı sonucuna ulaşmıştır (bkz.§§ 32, 34). Mahkeme sonraki tarihlerde yaptığı duruşmalarda da benzer gerekçelerle başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
157. Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesinin birleştirme kararı sonrası yargılamayı yürüten Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi ise 2/4/2021 tarihli duruşma sonucunda verdiği tutukluluğun devamı kararında başvurucunun ve diğer sanıkların kaçma ve delilleri karartma şüphesinin bulunduğuna yönelik bir değerlendirme yapmıştır. Mahkeme; HDP MYK"sı üyeleri A.K., B.Y., H.A., Y.Ö., Z.K. ve milletvekili D.Ç. isimli sanıklar ile yine aynı siyasi yapılanmada görev aldıkları belirtilen E.K., K.Y. isimli şahısların kaçak konumunda olduklarını, dava dosyasına çok sayıda mağdur, müşteki ve tanığın dâhil olduğunu, bu kişiler veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunulma ihtimaline ilişkin somut olguların mevcut olduğunu ve dolayısıyla adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağını vurgulamıştır (bkz. § 39).
158. Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi 21/5/2021, 25/6/2021, 23/9/2021 tarihli duruşmalarda 2/4/2021 tarihli duruşmada açıkladığı gerekçeye atıfla -kaçma ve delilleri karartma şüphesinin bulunduğu, isnat edilen suçun katalog suçlar arasında yer aldığı, kanunda suça ilişkin öngörülen cezanın yüksek olduğu, tutuklama tedbiri yerine adli kontrol tedbiri uygulanmasının yetersiz kalacağı- başvurucunun tutukluluğunun devamına karar vermiştir (bkz. § 40).
159. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen suçlar arasında yer alan terör örgütüne üye olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup kanunda isnat edilen suça ilişkin olarak öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun"un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır (bkz. Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 148). PKK"nın yurt içinde ve yurt dışındaki faaliyetleri dolayısıyla bu terör örgütüyle bağlantılı birtakım faaliyetlerde bulunmakla suçlanan başvurucunun serbest bırakıldığında yurt içinde saklanması veya yurt dışına çıkması ve burada barınması imkânı diğer kişilere göre çok daha fazladır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Yıldırım Ataş, B. No: 2014/4459, 26/10/2016, § 61; Devran Duran, § 66).
160. Öte yandan Anayasa Mahkemesi milletvekili olan başvurucuların tutukluluğun makul süreyi aştığı ve bununla bağlantılı olarak seçilme ve siyasi faaliyette bulunma imkânlarının kısıtlandığı iddialarını birçok kararında incelemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi milletvekillerinin tutukluluğunun sürdürülmesinin söz konusu olduğu durumlarda tutukluluğa ilişkin karar veren yargı organlarınca gözetilecek ilkeleri belirlemiştir. Buna göre tutuklanmasına karar verilen kişinin milletvekili olması, bu tedbiri otomatik olarak ölçüsüz kılan bir durum arz etmez. Ancak tutmaya uzunca bir süre devam olunması hâlinde tutukluluğun Anayasa"nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı üzerinde oluşturduğu kısıtlamanın yanı sıra Anayasa"nın 67. maddesinde düzenlenen seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı üzerindeki etkisinin de gözönüne alınması gerekecektir. Zira seçilme hakkı sadece seçimlerde aday olma hakkını değil aynı zamanda seçildikten sonra milletvekili olarak parlamentoda bulunma hakkını da ihtiva etmektedir. Bu da hiç kuşkusuz kişinin seçildikten sonra milletvekili sıfatıyla temsil yetkisini fiilen kullanabilmesini gerektirir. Dolayısıyla seçilmiş milletvekilinin yasama faaliyetine katılmasına yönelik müdahale, sadece onun seçilme hakkına değil aynı zamanda seçmenlerinin serbest iradelerini açıklama hakkına da yönelik bir müdahale teşkil edebilir (Selahattin Demirtaş, §§ 169, 170; Mehmet Haberal, §§ 95, 96; Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, §§ 110, 111; Kemal Aktaş ve Selma Irmak, B. No: 2014/85, 3/1/2014,§§ 53, 54; Faysal Sarıyıldız, B. No: 2014/9, 3/1/2014, §§ 53, 54; İbrahim Ayhan, B. No: 2013/9895, 2/1/2014, §§ 52, 53; Gülser Yıldırım, B. No: 2013/9894, 2/1/2014, §§ 52, 53).
161. Anayasa Mahkemesi belirtilen ilkeler doğrultusunda yaptığı inceleme sonunda verdiği kararlarında milletvekillerinin tutukluluğunun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır. Bu bağlamda Mehmet Haberal başvurusunda 4 yıl 3 ay 22 günlük, Mustafa Ali Balbay başvurusunda 4 yıl 5 aylık, Kemal Aktaş ve Selma Irmak başvurusunda 4 yıl 8 ay 16 günlük, Faysal Sarıyıldız başvurusunda 4 yıl 6 ay 15 günlük, İbrahim Ayhan başvurusunda 3 yıl 2 ay 26 günlük ve Gülser Yıldırım başvurusunda 3 yıl 10 ay 5 günlük tutukluluk süresinin -seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarının kullanılmasından kaynaklanan yarar da dikkate alındığında makul olmadığı kabul edilmiştir (Mehmet Haberal, §§ 101-103; Mustafa Ali Balbay, §§ 116-118; Kemal Aktaş ve Selma Irmak, § 59; Faysal Sarıyıldız, § 59; İbrahim Ayhan, § 58; Gülser Yıldırım, § 58). Anılan kararlardaki başvurucular tutuklandıkları tarihte milletvekili sıfatını taşımayıp tutuklandıktan bir süre sonra 12/6/2011 tarihinde yapılan 24. Dönem Genel Seçimi"nde milletvekili seçilmiştir. Milletvekili oldukları dönemdeki tutukluluk süreleri ise Mehmet Haberal ile Mustafa Ali Balbay başvurularında yaklaşık 2 yıl 1 ay 17 gün; Kemal Aktaş ve Selma Irmak, Faysal Sarıyıldız, İbrahim Ayhan ile Gülser Yıldırım başvurularında ise 2 yıl 6 ay 20 gündür. Anayasa Mahkemesi Selahattin Demirtaş başvurusunda ise tutuklandığı tarihte milletvekili olan başvurucunun milletvekili olduğu dönemde geçen 1 yıl 7 ay 20 günlük tutukluluk süresinin makul olmadığını tespit etmiştir (Selahattin Demirtaş, §§ 221-227).
162. Somut olayda başvurucu, tutuklandığı 4/11/2016 tarihinde milletvekili ve aynı zamanda TBMM"de grubu bulunan HDP"nin eş genel başkanıdır. Hakkında kesinleşmiş mahkûmiyet hükmü bulunması nedeniyle başvurucunun milletvekilliği 21/2/2017 tarihinde TBMM tarafından düşürülmüş, 9/3/2017 tarihinde de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca parti üyeliği düşürüldüğünden partideki görevi sona ermiştir.
163. Başvurucunun milletvekili ve bir siyasi partinin genel başkanı sıfatını taşıdığı dönemde geçen tutukluluk süresi 4 ay 5 gündür. Bu sürenin yukarıda anılan başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından makul bulunmayan tutukluluk sürelerine -Selahattin Demirtaş başvurusunda 1 yıl 7 ay 20 gün; Mehmet Haberal ile Mustafa Ali Balbay başvurularında yaklaşık 2 yıl 1 ay 17 gün; Kemal Aktaş ve Selma Irmak, Faysal Sarıyıldız, İbrahim Ayhan ile Gülser Yıldırım başvurularında ise 2 yıl 6 ay 20 gün- nazaran oldukça kısa olduğu görülmektedir. Tutuklanmasına karar verilen kişinin milletvekili olmasının bu tedbiri otomatik olarak ölçüsüz kılmayacağı ve başvurucunun milletvekili/bir siyasi partinin genel başkanı sıfatıyla tutulmasının uzunca bir süre devam etmediği de gözetildiğinde 4 ay 5 günlük sürenin yaklaşık 3 yıl 1 ay boyunca devam eden tedbirin ölçülülüğü açısından bir sorun oluşturmadığı değerlendirilmiştir.
164. Buna göre başvurucuya isnat edilen suçlamanın niteliği, soruşturma/kovuşturma konusu olayların özellikleri, başvurucunun bağlantısı bulunduğu iddia edilen terör örgütünün (PKK) özellikle yurt dışında da faaliyetlerinin bulunmasının bu yapılanmayla ilgili olarak soruşturmaya/kovuşturmaya tabi tutulan kişilerin yurt dışına kaçmasını/yurt dışında barınmasını büyük ölçüde kolaylaştırdığı (nitekim Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi HDP MYK üyeleri A.K., B.Y., H.A., Y.Ö., Z.K. ve milletvekili D.Ç. isimli sanıklar ile yine aynı siyasi yapılanmada görev aldıkları belirtilen E.K., K.Y. isimli şahısların kaçak konumunda olmalarına istinaden başvurucu ve diğer sanıkların kaçma şüphesinin bulunduğunu değerlendirmiştir. bkz. § 39) hususları ve başvurucunun yaklaşık 3 yıl 1 aylık toplam tutukluluk süresi içinde milletvekili/bir siyasi partinin genel başkanı sıfatını taşıyarak geçirdiği 4 ay 5 günlük tutukluluk süresine dair yukarıda yapılan tespit birlikte dikkate alındığında tutukluluğun devamı kararlarındaki gerekçelerin tutukluluğun devamının hukuka uygunluğunu ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içeriği taşıdığı, dolayısıyla tutukluluk hâlinin devamına ilişkin bu gerekçelerin ilgili ve yeterli olduğu sonucuna varılmıştır.
165. Başvurucu hakkındaki tutukluluğun dayanağı olan soruşturma/kovuşturma süreçlerinin yürütülmesinde bir özensizliğin bulunup bulunmadığının da değerlendirilmesi gerekmektedir.
166. Örgüt suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran, § 64).
167. Başvurucu hakkında silahlı terör örgütü kurma veya yönetme suçundan yürütülen soruşturmanın farklı suçlarla ilgili soruşturmalara göre zorluğu ve karmaşıklığı ortadadır. Sekiz ayrı fezlekeye konu olaylara ilişkin olan ve terör örgütü propagandası yapma, kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama, halkı kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne kışkırtma gibi diğer çok sayıda suçlamayı odak alan soruşturma aşamasının sonucunda başvurucu hakkında kamu davası açılmıştır. İddianamenin kabulünden kısa bir süre sonra duruşma açılarak yargılama başlatılmıştır. Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesinin yetkisizlik kararı vermesi üzerine dava dosyasının gönderildiği Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesi, aynı şekilde kısa bir süre geçtikten sonra yargılamayı başlatmış ve otuz iki duruşma sonucunda hukuki ve fiilî bağlantı bulunduğu gerekçesiyle davanın başvurucunun sanığı olduğu Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinin -çok sayıda sanık ve mağduru içeren ve oldukça karmaşık nitelik arz eden- E.2021/6 sayılı dosyasında yürütülen dava ile birleştirilmesine karar vermiştir (bkz. §§ 38, 58). Kovuşturma süreci Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi önünde derdesttir. Bu bakımdan delillerin toplanmasındaki güçlüğün, başvurucu hakkındaki suçlamaların sayısı ve mahiyetinin ve hâlihazırda yürütülen davanın kapsamının soruşturma/kovuşturma süreçlerinde tutuklama tedbirine başvurma ihtiyacını artırdığı ve anılan süreçlerin cereyanında bir özensizliğin bulunmadığı görülmektedir.
168. Sonuç olarak tutukluluğun ön şartı olan suç işlendiğine dair kuvvetli belirti ile hürriyetten yoksun bırakılmanın meşru nedenlerinin ve tedbirin ölçülülüğünün belirtilmesi bakımından başvurucu hakkındaki tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçelerinin ilgili ve yeterli olması ve soruşturma/kovuşturma süreçlerinin yürütülmesinde bir özensizliğin bulunmaması hususları bir bütün olarak dikkate alındığında yaklaşık 3 yıl 1 aylık tutukluluk süresinin makul olduğu sonucuna varılmıştır.
169. Nitekim Anayasa Mahkemesi benzer nitelikteki başvurulardan Hüsnü Aşkan (B. No: 2015/4057, 31/10/2018, § 49) başvurusunda 3 yıl 2 ay 4 günlük tutukluluk süresinin, Zeynep Kaplan (B. No: 2015/7311, 22/1/2019, § 81) başvurusunda 3 yıl 6 ay 6 günlük tutukluluk süresinin, Mehmet Yıldız (B. No: 2014/1296, 12/7/2016, § 54) başvurusunda 3 yıl 23 günlük tutukluluk süresinin, Özgür Dinçer (B. No: 2013/6575, 19/11/2015, § 51) başvurusunda 4 yıl 2 ay 22 günlük tutukluluk süresinin, Metin Güneş (B. No: 2018/17593, 10/3/2020, § 46) başvurusunda 4 yıl 11 aylık tutukluluk süresinin, Ömer Köse (B. No: 2017/34237, 23/10/2019, § 76) başvurusunda 5 yıl 2 ay 3 günlük tutukluluk süresinin ve Erkan Ünal (B. No: 2019/39894, 8/7/2020, § 53) başvurusunda ise 5 yıl 11 aylık tutukluluk süresinin makul olduğu sonucuna varmıştır.
170. Yukarıda ulaşılan sonuçlar karşısında başvurucunun tutukluluk hâlinin siyasi bir amaçla sürdürüldüğü ve devam eden süreç nedeniyle ifade hürriyetinin ihlal edildiği iddiasının incelenmesi gerekli görülmemiştir.
171. Açıklanan gerekçelerle Anayasa"nın 19. maddesinin yedinci fıkrası kapsamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın mükerrer başvuru olması nedeniyle REDDİNE,
2. Tutukluluk incelemelerinin yapılmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tahliye talepleri ve tutukluluğa ilişkin itirazların kısa sürede karara bağlanmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Tutukluluk incelemelerinin hâkim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Tutukluluğun makul süreyi aşması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa"nın 19. maddesinin yedinci fıkrası kapsamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 13/1/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.