Esas No: 2021/1461
Karar No: 2022/2956
Karar Tarihi: 31.05.2022
Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 2021/1461 Esas 2022/2956 Karar Sayılı İlamı
6. Hukuk Dairesi 2021/1461 E. , 2022/2956 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 27. Hukuk Dairesi
İLK DERECE MAHKEMESİ : Ankara 20. Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın esastan reddine yönelik verilen hüküm davacı vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde duruşmalı temyiz talebinde bulunan davacı vekili Avukat ... ile davalı vekili Avukat ...'ın gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. K A R A R
Davacı yüklenici vekili dava dilekçesinde özetle; 29 Temmuz 1981 tarihinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına bağlı ... tarafından yapılan GAP Kalkınma Projesi içinde yer alan “Şanlıurfa Tüneli ve Tesisleri İkmal İnşaatı” ihalesini müvekkili şirketin aldığını, işin sözleşmeye uygun biçimde ifa edildiğini, ne var ki; DSİ’nin yüklenicinin alacaklarını zamanında ödemediğini, yüklenicinin alacaklarını tahsil edebilmek için Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde ve ayrıca 8. Asliye Hukuk Mahkemesinde asıl ve birleşen davalar açtığını, yargılamaların oldukça uzun sürdüğünü, davalı idarenin yargılama süreci boyunca da, mahkeme kararlarının kesinleşmediğinden bahisle ödemede bulunmadığını, her ne kadar Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde munzam zarar davası açılmış ise de, mahkemece kısmen kabul edilen 2.947,09 TL dışındaki taleplerinin bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı gerekçesiyle usulden reddedildiğini, Ankara 8. Asliye Hukuk Mahkemesinde ise munzam zarar talebinin bulunmadığını, davacı yüklenicinin alacaklarının geç ödenmesi nedeniyle finansal zararlara uğradığını belirterek munzam zarar olarak şimdilik 100.000,00 USD’nin tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; istemlerin zamanaşımına uğradığı gibi, kesin hüküm bulunduğunu, davacı yükleniciye geç ödeme yapılmasında davalı idarenin kusuru bulunmadığını, esasında Ankara 3. ve 8. Asliye Hukuk Mahkemelerinde açılan davalar sonucunda verilen kararlarla şirkete ödeme yapıldığını, alacağının kalmadığını, munzam zararla ilgili olarak davacı yüklenicinin iddiasını somut delillerle kanıtlaması gerektiğini belirtilerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2004/137 esas sayılı davasında o davanın açıldığı tarihe kadar davacının sözleşmeden kaynaklanan munzam zararının talep edildiği, iş bu davada ise sözleşmenin tamamından kaynaklanan munzam zararın talep edildiği, sözleşmenin tamamından kaynaklanan munzam zarar talebinin Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen davanın açıldığı tarihe kadar ki munzam zarar miktarı ile aynı olması ve bu suretle her iki davanın talep sonucunun ve dava konularının aynı olması nedeni ile tarafları, dava sebebi ve dava konusu aynı olan ve kesin hükme bağlanan Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2004/137 esas sayılı davasından verilen hükmün HMK 330/1 madde gereğince iş bu dava yönünden kesin hüküm teşkil ettiği, Ankara 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/1 esas sayılı dava dosyasından verilen faizle karşılanamayan munzam zararın saklı tutulması ile ilgili taleple ilgili olarak fazlaya dair davacı talebinin reddine ilişkin kararının da bu anlamda kesin hüküm niteliğinde olduğu gerekçesiyle; HMK 114/1-i ve 115 maddeleri gereğince davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.
Karar davacı tarafından istinaf edilmiş, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi’nce talebin reddine karar verilmiştir.
Red kararına karşı davacı tarafça temyiz kanun yoluna başvurulmuştur.
Davacı yüklenici tarafından Ankara 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1998/675 Esas(bozma ilamlarından sonra en son 2012/1 Esas numarası almıştır) sayılı dava dosyası ile diğer taleplerin yanında 142 nolu hakedişten kaynaklanan alacağın tahsili istemiyle dava açıldığı gibi 143, 144, 145, 146, 147, 148 nolu hakedişler ve 149 nolu kesin hakediş alacaklarının tahsili istemiyle de davalar açıldığı, iş bu davaların asıl dava ile birleştirilerek görüldüğü anlaşılmıştır. İş bu davalardan, birleşen 2004/210 Esas sayılı dava ile davacı yüklenici, 149 nolu hakedişten dolayı 2.736.357,39 TL kesin hesap alacağının tahsiline, faiz ile karşılanamayan munzam zarar nedeniyle haklarının saklı tutulmasına karar verilmesini talep etmiş, bozma kararlarından sonra mahkemece bu alacak kalemi ile ilgili yapılan yargılama sonunda 149 nolu kesin hakedişten dolayı 1.326.823,80 TL nin davalıdan tahsiline, davacının fazlaya ilişkin isteminin ise reddine karar verilmiştir.
Dava konusu, davacı tarafından davaya konu yapılarak mahkemeden hüküm altına alınması istenen hak veya alacaktır. HMK m. 26/1 uyarınca, hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir. Somut uyuşmazlıkta mahkemece, Ankara 8. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2012/1 Esas sayılı dava dosyasında davacının faizle karşılanamayan munzam zararının saklı tutulması ile ilgili talebinin reddine ilişkin kararın kesin hüküm oluşturduğundan bahsedilmiş ise de az yukarıda değinildiği üzere söz konusu davada davacının munzam zarar alacağı isteminin dava konusu olmadığı, dava dilekçesinde söz konusu hakların saklı tutulmasının talep edildiği, mahkemece dava konusu yapılmayan bu konu hakkında değerlendirme yapılmadığı, fazlaya ilişkin reddedilen dava konusunun ise 149 nolu kesin hakediş talebiyle ilgili olduğu anlaşıldığından mahkemece bu davanın dayanak gösterilerek kesin hüküm nedeniyle davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.
6100 sayılı HMK’nun 297. maddesine göre bir mahkeme kararında, tarafların iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir. Bu kısım hükmün gerekçe bölümüdür.
Gerekçe mahkemenin tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar, tarafların sundukları maddi vakıaların hukuki niteliği, hükmün dayandığı hukuk kuralları ve bunun nedenleri açıklanır.
Hemen belirtmek gerekir ki; hüküm fıkrasına sıkı sıkıya bağlı olan gerekçe kesin hüküm teşkil eder. Hangi gerekçenin hüküm fıkrasına sıkı sıkıya bağlı olduğu, her olayın özelliğine göre belirlenir. Kesin hüküm kural olarak hüküm fıkrasına münhasırdır ve gerekçeye sirayet etmez. Ancak gerekçe, hükme ulaşmak için mahkemece yapılan hukuki ve mantıki tahlil ve delillerden ibaret kalmayıp, hüküm fıkrası ile ayrılması imkansız bir bağlılık içinde bulunuyor ise istisnaen bu kısmında kesin hükme dahil olduğunu kabul etmek gerekir.
Davacı yüklenici, Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin (ilk esas)1992/1002 Esas sayılı dava dosyası ile 33/A - 106/A arası hakedişlerinin geç ödenmesi nedeniyle idare aleyhine, munzam zarar talebiyle 3.000,00 TL’nin tahsili istemiyle dava açmıştır. Mahkemece, iş bu davayla eldeki davanın dava konusunun aynı olduğu kabul edilmiş ise de söz konusu davada davacının 33/A – 106/A arası hakedişlerinin geç ödenmesi nedeniyle munzam zarar talebinde bulunduğu, eldeki davada ise tüm hakedişlerin geç ödenmesi nedeniyle munzam zarar talebinde bulunduğu anlaşılmıştır. Dosya arasında bulunan bilgi ve belgelerden davacı tarafından sözleşmeye konu işle ilgili 149 tane hakedişin düzenlendiği, 1-33/A ve 106/A – 149 nolu hakedişlerin geç ödenmesi nedeniyle munzam zarar talebinin dava konusu yapılmadığı anlaşılmıştır. Dava konusu yapılan 33/A - 106/A arası hakedişlerinin geç ödenmesi nedeniyle munzam zarar alacağı davasının kısmi dava olarak açıldığı, bilirkişi raporu ile munzam zarar alacağının 247.958,35 TL olarak hesaplandığı, davacının 13.12.2002 tarihli ıslah dilekçesi ile alacağını 247.958,35 TL’ye çıkarttığı anlaşılmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda, kararın gerekçe kısmında bozmadan sonra ıslah olmayacağı gibi davacının itiraz etmiş olduğu hakedişlerin en son tarihinin Temmuz 1992 olup, tahakkuk tarihinin 13.08.1992 tarihi olduğu, o tarihten bu yana 10 yıldan fazla bir zamanın geçtiği, zamanaşımının gerçekleşmiş olduğu, davalının süresinde zamanaşımı definde bulunduğu, ıslah edilen dava yönünden bozmadan sonra ıslah olmayacağı, istemin zamanaşımına uğradığından ıslah edilen davanın reddine karar vermek gerektiği belirtilmiş, hüküm fıkrasında ise munzam zarar alacağı ile ilgili olarak davanın kabulü ile 3.000,00 TL’nin davalıdan tahsiline, ıslah edilen davanın reddine karar verilmiştir.
Söz konusu mahkeme kararının hüküm fıkrasında sadece ıslah edilen davanın reddine karar verilmiş, hüküm fıkrasında red kararının bozmadan sonra ıslah yapılamayacağından mı yoksa zamanaşımından dolayı mı reddedildiğine dair bir belirleme olmadığından hüküm fıkrası ile gerekçe kısmı bir bütün halinde değerlendirildiğinde karar tarihinde yürürlükte olan içtihadı birleştirme kararı uyarınca yok hükmünde olan ıslah nedeniyle davanın reddine karar verildiğinin kabulü gerekir. Bu durumda da ıslah edilen kısım bakımından ortada kesinleşmiş bir mahkeme kararından bahsedilemeyecektir. İş bu nedenle mahkemece uyuşmazlığın esasına girilerek yargılama yapılması gerekirken kesin hüküm nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması uygun bulunmuştur.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 27. Hukuk Dairesi'nin davacının istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararının KALDIRILARAK, ilk derece mahkemesi kararının davacı yararına BOZULMASINA, 3.815,00TL duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınarak Yargıtay duruşmasında vekille temsil olunan davacıya verilmesine, peşin alınan harcın istek halinde temyiz edene iadesine, HMK 373/1 maddesi gereğince dosyanın ilk derece mahkemesine, karardan bir örneğin ilgili Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 31.05.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.