AYM 2018/18305 Başvuru Numaralı İSMAİL AYTAÇ Başvurusuna İlişkin Karar

Abaküs Yazılım
Birinci Bölüm
Esas No: 2018/18305
Karar No: 2018/18305
Karar Tarihi: 18/1/2022

AYM 2018/18305 Başvuru Numaralı İSMAİL AYTAÇ Başvurusuna İlişkin Karar

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

İSMAİL AYTAÇ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/18305)

 

Karar Tarihi: 18/1/2022

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Ali KOZAN

Başvurucu

:

İsmail AYTAÇ

Vekili

:

Av. Emin Bayram

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, ceza infaz kurumunda tutuklu olarak bulunan başvurucuya avukatı tarafından gönderilen mektubun sakıncalı bulunarak verilmemesi nedeniyle haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurular 29/5/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu silahlı terör örgütüne üye olma suçundan Osmaniye 1 No.lu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (İnfaz Kurumu) tutuklu olarak bulunmaktadır. Başvurucuya avukatı tarafından 153 sayfalık mektup gönderilmiştir. Mektubun dilekçe örneği, savcılık uzlaşma tutanakları, G. sitesi olağan genel kurul gündem tutanağı ve faturalar gibi fotokopi belgelerden oluştuğu, bu belgelerin bir kısmında başvurucunun adının yer aldığı, bazılarında ise başka kişilerinin isimlerine yer verildiği ve bazı belge içeriklerinin başvurucuyla ilişkisinin doğrudan anlaşılamadığı görülmüştür.

10. Başvurucuya gönderilen mektup İnfaz Kurumu Disiplin Kurulunun (Disiplin Kurulu) 31/1/2018 tarihli kararıyla sakıncalı olarak değerlendirilmiş ve başvurucuya teslim edilmemiştir. Kararın gerekçesinde; avukat tarafından gönderilen ve savunma belgeleri olduğu beyan edilen belgelerde Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) kaydı ve barkodu bulunmadığının, başvurucu dışındaki kişilerin isimlerine yer verilen belgelerin üzerine işaretlemeler yapıldığının ve yazılar yazıldığının tespit edildiği belirtilmiştir. Bu tespitler bağlamında şifreli haberleşme ve gizli mesajlaşmayı önlemek, kurum güvenliğini sağlamak amacı kapsamında mektubun tamamen sakıncalı olduğu vurgulanmıştır.

11. Başvurucu, avukatı tarafından savunma amacıyla gönderilen mektubun hukuka aykırı olarak alıkonulduğu iddiasıyla Osmaniye İnfaz Hâkimliğine (İnfaz Hâkimliği) itirazda bulunmuştur. İnfaz Hâkimliği, 8/2/2018 tarihinde başvurucunun itirazının reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; başvurucuya avukatı tarafından gönderilen evrakın, başvurucuyu ilgilendiren ve başvurucuya yönelik bir içeriğinin olmadığı vurgulanmıştır. Bu durumla birlikte Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması mensuplarının örgütsel haberleşme amacıyla mors alfabesi dâhil çeşitli yöntemler kullandıkları hususu kanun hükmünde kararnameler ile alınan önlemlerle birlikte değerlendirilerek idarenin işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

12. Başvurucunun anılan karara itirazı, Osmaniye 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 7/3/2018 tarihinde, İnfaz Hâkimliği kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesi ile reddedilmiştir.

13. Nihai karar başvurucuya 8/5/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

14. Başvurucu 29/5/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

15. İlgili hukuk için bkz. İrfan Kaplan, B. No: 2017/34518, 23/6/2020, §§ 34-48; Mehmet Fatih Göksan (2), B. No: 2017/38886, 8/9/2020, §§ 15-25.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

16. Anayasa Mahkemesinin 18/1/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

17. Başvurucu uzun süredir tutuklu olması nedeniyle bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılayacak gelirinin olmadığını belirterek, adli yardım talebinde bulunmuştur.

18. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. Haberleşme Hürriyetinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

19. Başvurucu, 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun’un 68. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereği avukatının gönderdiği mektubun denetime tabi olmadığını, bu nedenle okunmadan kendisine teslim edilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Bu düzenlemeye rağmen hakkında devam eden ceza yargılamasında kullanmak üzere avukatının gönderdiği savunma dilekçesinin açılarak okunduğunu ve sakıncalı kabul edilerek kendisine verilmediğini belirtmiştir. Ayrıca avukatıyla yaptığı görüşme sırasında iki infaz memurunun hazır bulunduğunu, görüşmenin kaydedildiğini ve belge alışverişine izin verilmediğini ifade eden başvurucu, haberleşme hürriyeti ile özel hayata saygı ve savunma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

20. Bakanlık görüşünde; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ve Anayasa Mahkemesinin konuya ilişkin kararları değerlendirerek uygulamanın yasal dayanaklarının olduğu ve ceza infaz kurumunun disiplin, düzen ve güvenliğinin sağlanması şeklinde meşru bir amaç taşıdığı, yargı kararlarının başvurucunun itirazlarını karşılayacak şekilde uygun bir gerekçeye dayandığı vurgulanmıştır. Ayrıca müdahalenin demokratik toplum düzeninin gerekleri açısından orantılı olduğu ve OHAL koşulları içerisinde gerçekleşmiş olması sebebiyle başvurunun Anayasa"nın 15. maddesi çerçevesinde incelenmesi gerektiği belirtilmiştir.

21. Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunan başvurucu vekili, avukatın başvurucuya gönderdiği mektubun alıkonulması işleminin keyfî ve gerekçesiz olduğunu, Anayasa Mahkemesinin içtihatları gözetildiğinde mektubun açılmadan savunmaya ilişkin olup olmadığının değerlendirilmesi için İnfaz Hâkimliğine gönderilmesi gerektiğini beyan etmiştir. Ayrıca gönderilen belgelerin iddianameye karşı savunma hazırlığına ilişkin olduğunu ifade etmiştir.

2. Değerlendirme

22. Anayasa’nın "Haberleşme hürriyeti" kenar başlıklı 22. maddesi şöyledir:

 “Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.

Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.

İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda belirtilir.”

23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu her ne kadar avukatla görüşmelerde infaz memuru bulundurulması, belge alışverişine izin verilmemesi ile görüşmenin kaydedilmesine yönelik uygulamalar olduğundan yakınmakta ise de şikâyet ettiği uygulamalara karşı idari ve yargısal yolları tükettiğine dair bilgi ve belge sunmamıştır. Bu nedenle başvuru, avukat tarafından başvurucuya gönderilen mektubun sakıncalı bulunarak alıkonulmasına yönelik iddialarla sınırlı incelenmiştir. Anılan iddiaların özünün ise belirli bir davaya ilişkin avukatın hukuki yardımından yararlanmaya yönelik olmadığı avukat ile mektup yoluyla iletişim kurmanın engellenmesine dair olduğu gözetilerek başvuru haberleşme hürriyeti kapsamında değerlendirilmiştir.

24. Anayasa Mahkemesi de ceza infaz kurumunda mektupla haberleşmeye ilişkin şikâyetleri haberleşme hürriyeti kapsamında incelemiştir (Ahmet Temiz, B. No: 2013/1822, 20/5/2015, § 23; Özkan Kart (2), B. No: 2013/1201, 20/5/2015, § 22; Akif İpek, B. No: 2013/9456, 24/6/2015, § 23; Ramazan Vural, B. No: 2013/1148, 7/7/2015, § 24; Eren Yıldız, B. No: 2013/759, 7/7/2015, § 25; Mustafa Aydin, B. No: 2013/275, 6/10/2015, § 24). Anayasa Mahkemesi ayrıca avukattan gelen mektuba yönelik müdahale bağlamındaki şikâyetleri de özü itibarıyla haberleşme hürriyeti kapsamında incelemiştir (İrfan Kaplan, §§ 51-67; Mehmet Fatih Göksan (2), §§ 36-65). Bu çerçevede, başvurucunun adil yargılanma hakkı bağlamında savunma hakkına ilişkin şikâyetlerinin, belgelerin içerikleri de gözetildiğinde, bir bütün olarak avukatı ile haberleşme hakkının engellenmesine ilişkin olduğu değerlendirilmiş, ihlal iddialarının haberleşme hürriyeti kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.

a. Uygulanabilirlik Yönünden

25. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa"nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 187-191).

26. Başvuru konusu müdahalenin OHAL döneminde yapılmış olması tek başına, bu müdahalenin Anayasa"nın "Temel hak ve hürriyetlerin kullanımının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi kapsamında değerlendirilebileceği anlamına gelmemektedir. Anayasa"nın 15. maddesi kapsamında inceleme yapılabilmesi için müdahalenin OHAL"i doğuran sebeplerin bertaraf edilmesi amacıyla yapılan düzenlemelere dayanması gerekmektedir. Avukattan gelen mektubun ceza infaz kurumu tarafından sakıncalı olduğu gerekçesi ile alıkonulması şeklindeki müdahalenin OHAL kapsamında yapılan düzenlemelerden birine dayanmadığı anlaşıldığından somut başvurunun ayrıca Anayasa"nın 15. maddesi kapsamında incelenmesine gerek olmadığı değerlendirilmiştir (İrfan Kaplan, § 56).

b. Kabul Edilebilirlik Yönünden

27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek bir neden de bulunmadığı anlaşılan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Esas Yönünden

i. Müdahalenin Varlığı

28. Anayasa’nın 22. maddesinde, herkesin haberleşme hürriyetine sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu hüküm altına alınmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) 8. maddesinde de herkesin haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu düzenlemesine yer verilmiştir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı, haberleşme hürriyetinin yanı sıra içeriği ve biçimi ne olursa olsun haberleşmenin gizliliğini de güvence altına almaktadır. Haberleşme bağlamında bireylerin karşılıklı ve toplu olarak sözlü, yazılı ve görsel iletişimlerine konu olan ifadelerinin gizliliğinin sağlanması gerekir. Posta, elektronik posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla yapılan haberleşme faaliyetlerinin haberleşme hürriyeti ve haberleşmenin gizliliği kapsamında değerlendirilmesi gerekir (Mehmet Koray Eryaşa, B. No: 2013/6693, 16/4/2015, § 49; Ahmet Temiz, § 31; Mehmet Fatih Göksan (2), § 42).

29. Kamu makamlarının bireyin haberleşme hürriyetine ve haberleşmesinin gizliliğine keyfî bir şekilde müdahale etmesinin önlenmesi, Anayasa ve Sözleşme ile sağlanan güvenceler kapsamında yer almaktadır. Haberleşmenin içeriğinin denetlenmesi, haberleşmenin gizliliğine ve dolayısıyla haberleşme hürriyetine yönelik ağır bir müdahale oluşturur. Bununla birlikte haberleşme hürriyeti mutlak nitelikte olmayıp meşru birtakım sınırlamalara tabidir. Bu kapsamdaki özel sınırlama ölçütleri, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılmıştır (Mehmet Koray Eryaşa, § 50; Ahmet Temiz, § 32; Mehmet Fatih Göksan (2), § 43).

30. Somut olayda başvurucuya gönderilen mektup İnfaz Kurumunca sakıncalı olduğu gerekçesi ile alıkonulmuştur. Dolayısıyla anılan işlem ile kamu makamları tarafından başvurucunun haberleşme hürriyetine bir müdahalede bulunulduğu açıktır.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

31. Anayasa’nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

32. Yukarıda belirlenen müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 22. maddesini ihlal edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, meşru amaç taşıma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama kriterlerine uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Halil Berk, B. No: 2017/8758, 21/3/2018, § 49; Süveyda Yarkın, B. No: 2017/39967, 11/12/2019, § 32; Şennur Acar, B. No: 2017/9370, 27/2/2020, § 34; İrfan Kaplan, §§ 59, 60; R.G. [GK], B. No: 2017/31619, 23/7/2020, § 82).

 (1) Genel İlkeler

33. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin son fıkrası, hükümlülerin savunma amaçlı olarak avukata gönderdiği belgelerin denetime tabi olmadığını düzenlemektedir. Avukat tarafından gönderilen belgelerin nasıl bir denetime tabi tutulacağı ise mevzuatta ayrıca düzenlenmemiştir.

34. Buna göre hükümlü tarafından savunması için avukatına gönderilen mektup, faks ve telgrafların denetime tabi olmadığı 5275 sayılı Kanun tarafından açıkça düzenlenerek mahpus ile avukatı arasındaki yazışmaya ayrı bir önem verildiği görülmüştür. Öte yandan bu kuralın istisnası 5275 sayılı Kanun"un 59. maddesinde ve 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanan Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük"ün 84. ve 91. maddelerinde belirtilmiştir. Anılan düzenlemelerden 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 220. maddesi ile "İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü ve Beşinci Bölümleri"nde yer alan suçlardan mahkûm olan hükümlünün savunması için avukatına gönderdiği mektup, faks veya telgrafların Kanun"da belirtilen şartların oluşması hâlinde infaz hâkimliği tarafından incelenebileceği ve gönderilere infaz hâkimliğinin kararıyla elkonulabileceği anlaşılmaktadır. Bu durum gözetildiğinde mahpusun avukatıyla yazışmasının denetlenmesi yönünden ayrıcalıklı güvenceler öngörüldüğü söylenebilir (İrfan Kaplan, § 61).

35. Diğer yandan Anayasa Mahkemesi Kemal Yiğit (B. No: 2013/1700, 20/1/2016) kararında avukata gönderilen mektup, faks veya telgrafın incelenme yöntemine ilişkin ilkeleri belirlemiştir. Bu bağlamda 5237 sayılı Kanun’un 220. maddesinde, "İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü ve Beşinci Bölümler"inde yer alan suçlardan mahkûm olan hükümlülerin avukatına verdiği mektupların konusu suç teşkil eden fiiller içerdiğine, infaz kurumunun güvenliğini tehlikeye düşürdüğüne, terör örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı haberleşmelerine aracılık ettiğine ilişkin olduğu, yani savunmaya ilişkin olmadığı düşünülüyorsa söz konusu belgelerin savunmayla ilgili olup olmadığı değerlendirilmeden fiziki olarak denetlenmesi ve infaz hâkimliğine yollanması gerekmektedir. İnfaz hâkimliği ise avukata gönderilmek istenen mektubun savunmaya ilişkin olup olmadığı yönünde bir değerlendirme yaparak karar vermelidir (Kemal Yiğit, § 53; İrfan Kaplan, § 62).

36. Mevzuat hükümleri birlikte değerlendirildiğinde hükümlü ya da tutuklunun savunma için avukatına gönderdiği mektubun incelenmesi şartlarının düzenlendiği ancak mahpus ile avukatın yüz yüze görüşmesi dışında avukattan gelen mektubun denetlenmesiyle ilgili açık bir düzenlemenin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte ilgili mevzuata göre mahpusun avukatıyla haberleşmesinin savunma hakkı ve bu hakla bağlantılı olarak avukat müvekkil ilişkisinin gizliliği ilkesi kapsamında ayrıcalıklı olduğunun kabul edildiği vurgulanmalıdır. Bu nedenle mahpusların avukatlarıyla yazışmalarının anılan hak ve ilkeyi koruyacak güvenceler kapsamında gerek avukata gönderilen gerekse avukattan gelen mektubun aynı denetleme yöntemine tabi olması gerektiği kabul edilmelidir (İrfan Kaplan, §§ 63, 64; Mehmet Fatih Göksan (2), § 57).

37. Bu bağlamda 5275 sayılı Kanun"da belirtilen suçlardan hükümlü ya da tutuklu olanların avukatına gönderdiği veya avukatından gelen mektup, faks ve telgrafın savunmaya ilişkin olup olmadığı değerlendirilmeden infaz kurumunca fiziki olarak denetlenmesi, iletişimin kötüye kullanıldığı düşünülüyorsa ve bu yönde makul gerekçelerin varlığı hâlinde söz konusu belgelerin incelenmek üzere infaz hâkimliğine yollanması gerekmektedir. İnfaz hâkimliği avukattan gelen mektubun savunmaya yönelik olup olmadığı yönünde inceleme yaparak karar vermelidir. Savunmaya ilişkin olmadığının tespiti hâlinde ise mevzuatın diğer hükümleri kapsamında gösterilecek makul gerekçeyle mektubun sakıncalı olup olmadığına dair karar verilebileceği anlaşılmaktadır. Ancak anılan ayrıcalıklı denetlemenin uygulanabilmesi için adi posta ile gönderen kişinin mahpusun avukatı olduğunun sabit olması, en azından basit bir araştırmayla da olsa belirlenebilir olması gerekir (İrfan Kaplan, § 65; Mehmet Fatih Göksan (2), §§ 58-60).

38. Öte yandan özellikle örgüt üyelerinin kendi aralarındaki yazışmalarda kullandıkları ve ilk bakışta bir anlam ifade etmeyen, sadece muhatabının anlamlandırabileceği özelliğe sahip şekillerin, çizimlerin ve kelimelerin şifre kabul edilerek yazışmalarda kullanılmasının yasaklanmasının terör örgütleri ile mücadele kapsamında alınması zorunlu bir tedbir olmadığı söylenemez. Ancak hükümlü veya tutuklunun yazışmasında şifreli bir dil kullandığı gönderen, muhatap ve yazışma içeriği bir bütün hâlinde değerlendirilerek en azından şüpheyi ortaya koyacak yeterlilikte bir gerekçe ile ortaya konulmalıdır (Mehmet Fatih Göksan (2), § 61).

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

39. Somut olayda, Disiplin Kurulu kararlarında mektubun avukat tarafından gönderildiğinin tespit edildiği ancak avukattan geldiği anlaşılan mektupların konuya ilişkin özel düzenlemeler çerçevesinde değil genel hükümler çerçevesinde açılıp incelendiği ve hakkında sakıncalılık kararı verilerek alıkonulduğu görülmektedir.

40. O hâlde mektubun başvurucunun avukatı tarafından gönderildiği tespit edildikten sonra, genel ilkeler kapsamında açıklandığı üzere mektubun savunmaya ilişkin olup olmadığı değerlendirilmeden fiziki olarak denetlemesi; iletişimin kötüye kullanıldığı, mektubun sakıncalı olabileceği düşünülüyorsa ve bu yönde makul gerekçelerin varlığı hâlinde söz konusu mektubun incelenmek üzere infaz hâkimliğine gönderilmesi gerekmektedir. İnfaz hâkimliğinin mektubun savunmaya ilişkin olmadığını tespit etmesi durumunda ise mevzuatın diğer hükümleri kapsamında mektubun sakıncalı olup olmadığı yönünde inceleme yaparak karar vermesinin mümkün olduğu vurgulanmalıdır (aynı yöndeki karar için bkz. Veysel Kınacı ve Mustafa Erol, B. No: 2018/1257, 24/3/2021, § 59).

41. Açıklandığı üzere başvurucuya avukatı tarafından mektup gönderilmek istendiği konusunda bir tereddüt yoktur. Bu duruma rağmen ilgili Disiplin Kurulunca fiziki olarak sınırlı bir denetlemenin ötesinde doğrudan bir inceleme yapılmış ve mektubun alıkonulmasına karar verilmiştir. Dolayısıyla başvurucuya avukatı tarafından gönderilen mektubun savunmaya ilişkin olup olmadığı yönünde inceleme yapma ve karar verme yetkisinin infaz hâkimliğinde olduğu ancak somut olayda anılan yetkiye uygun işlem yapılmadığı, bu durumda başvurucunun haberleşme hürriyetine yapılan müdahalenin kanuni dayanağının olmadığı sonucuna varılmıştır (aynı yöndeki karar için bkz. İrfan Kaplan, § 66, Veysel Kınacı ve Mustafa Erol, § 60).

42. Müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığı tespit edildiğinden haberleşme hürriyetine yönelik bir müdahalenin varlığı hâlinde bulunması gereken ve Anayasa"nın 13. maddesinde öngörülen Anayasa"nın ilgili maddesinde belirtilen meşru amaçlardan biri kapsamında olma, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama gibi kriterlere riayet edilip edilmediğinin ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.

43. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa"nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden

44. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

45. Başvurucu, ihlalin tespiti ve giderilmesi ile 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

46. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

47. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

48. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

49. İncelenen başvuruda haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin idarenin işleminden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte mahkeme de ihlali giderememiştir.

50. Bu durumda haberleşme hürriyetinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Osmaniye İnfaz Hâkimliğine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

51. Öte yandan somut olayda, ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararın giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için haberleşme hürriyetinin ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 4.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

52. 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin haberleşme hürriyetinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Osmaniye İnfaz Hâkimliğine (E.2018/1040, K.2018/1181) GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucuya net 4.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

F. 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihlerinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin bilgi için Osmaniye 1. Ağır Ceza Mahkemesine (2018/1141 D.iş) ve Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 18/1/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Hemen Ara