Esas No: 2021/1457
Karar No: 2022/2954
Karar Tarihi: 31.05.2022
Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 2021/1457 Esas 2022/2954 Karar Sayılı İlamı
6. Hukuk Dairesi 2021/1457 E. , 2022/2954 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik verilen hüküm davacı vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. 31.05.2022 tarihinde davacı vekili Avukat ... ile davalı vekili Avukat ...'in gelmeleriyle duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
- K A R A R -
Davacı temlik alan vekili dava dilekçesinde özetle; yüklenici ... San. ve Tic. Ltd. Şti. ile davalı arasında TÜBİTAK UEKE ve UM Laboratuvar Binalarının yapımına ilişkin 06.08.2010 tarihli sözleşme imzalandığını, yüklenicinin sözleşmeden kaynaklanan alacaklarını müvekkiline temlik ettiğini, bu durumun davalı tarafça da kabul edilmesine rağmen ödeme yapılmadığını belirterek 3.000.000,00TL'nin tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı TÜBİTAK vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının aktif dava ehliyeti bulunmadığını, yüklenici şirket ile davacı bankanın imzalamış olduğu 02/08/2011 tarihli alacağın temliki sözleşmesinin, işlem öncesinde kurumlarından izin alınmadığı için geçersiz olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece yapılan yargılama sonunda, davalı ile yüklenici şirket arasında imzalanan 06/08/2010 tarihli sözleşmenin 11.5. maddesine göre, temlik sözleşmesinin geçerli olabilmesi için yüklenicinin temlik yapmadan önce davalı TÜBİTAK'ın yazılı iznini almasının zorunlu olduğu, dosya kapsamından izin almaksızın temlik yapıldığı anlaşıldığından temlikin kurulduğu andan itibaren geçersiz olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Alacağın temliki sözleşmenin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 162. maddesine göre, kanun veya akit ile veya işin mahiyeti icabı olarak men edilmiş olmadıkça borçlunun rızası aranmaksızın alacaklı alacağını üçüncü bir şahsa temlik edebilir. Gerçekten dosya kapsamında bulunan ve davalı ile yüklenici şirket arasında yapılan 06.08.2010 tarihli sözleşmenin 11.5 maddesinde “yüklenici, her türlü hakediş ve alacaklarını idarenin yazılı izni olmaksızın başkalarına temlik edemez. Temliknamelerin noterlikçe düzenlenmesi ve idarece istenilen kayıt ve şartları taşıması gerekir.” hükmüne yer verilmiştir. Görüldüğü gibi bu maddede yüklenicinin her türlü hakediş ve alacaklarını idarenin yazılı izni olmaksızın başkalarına temlik edemeyeceği hüküm altına alınmıştır. Bu maddede 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 162/1 kapsamında kalan sözleşmesel temlik yasağı bulunmaktadır. Davalı iş sahibi bu yasak nedeniyle temlik alan davacıya ödeme yapmaktan kaçınabilir ise de, davalı idare temlikname kendisine bildirilmesine rağmen reddetmeyip 03.08.2011 tarihli davacı temlik alana yazısıyla, temliknamenin taraflarına 03.08.2011 tarihinde ihbar ve tebliğ edildiğini, temlik sözleşmesine konu alacakların, kanundan ve sözleşmeden doğan ve doğacak kesinti ve cezalar hariç hariç olmak üzere bankaya devir ve temlik edilmesine muvafakat ettiklerini, üzerinde haciz, ihtiyati haciz, ihtiyati tedbir, rehin veya bankaya yapılan temlik dışında 3. şahıslara verilmiş temlik gibi başkaca herhangi bir takyidat bulunmadığını ve temlik edilen alacağı temlik sözleşmesi hükümleri gereğince şubeye ödeyeceklerini peşin ve gayri kabili rücu olarak beyan, kabul ve taahhüt etmiş olup, temlike onay vermiştir. Bu durumda davalının temlik yasağını ileri sürmesi ve bu yasağa dayanması Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesindeki hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olup, korunması mümkün değildir.
Ancak davalı iş sahibi borçlu, temlikin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 167/1 maddesi gereğince temlike vakıf olduğu zaman temlik edene karşı haiz olduğu def’ileri temlik alana karşı da ileri sürebilir. Bir başka deyişle, borçlu devir yapılmamış olsaydı önceki alacaklısına ne gibi def’ilerde bulunmak olanağına sahip idiyse, bu def’ileri yeni alacaklıya karşı da kullanabilir. Eser sözleşmesinin gereği gibi tam olarak ifa edilmemesi, eksik ve ayıplı iş bulunması gibi nedenlerle iş sahibi yükleniciye ileri sürebileceği hususları alacağı devralana karşı da ileri sürebilecektir.
Bu durumda, davacı temlik alanın temlik eden yüklenicinin temlik tarihi itibariyle borçlu davalıdan olan alacağını temliknameye dayalı olarak davalıdan istemekte haklı olacağı açıktır. Alacağını davacıya temlik eden yüklenici şirketin davalıya karşı ileri sürebileceği haklardan fazlasını alacağın temliki sözleşmesinin sağlayamayacağı ilkesi de gözetilerek, temlik eden yüklenicinin hak ettiği ve isteyebileceği alacak tutarı belirlenmelidir. İş bu nedenle mahkemece işin esasına girilerek, ihbar edilen yüklenici şirketin davalıdan alacağı olup olmadığı araştırarak sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken, temlik yasağından bahisle davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması uygun bulunmuştur.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle kararın davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 3.815,00TL duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınarak Yargıtay duruşmasında vekille temsil olunan davacıya verilmesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine, 31.05.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.