Esas No: 2018/29608
Karar No: 2018/29608
Karar Tarihi: 19/1/2022
AYM 2018/29608 Başvuru Numaralı ABDULKADİR TUNCER Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ABDULKADİR TUNCER BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2018/29608) |
|
Karar Tarihi: 19/1/2022 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU |
|
|
Basri BAĞCI |
Raportör |
: |
Çağlar ÖNCEL |
Başvurucu |
: |
Abdulkadir TUNCER |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, mahpus hakkında bazı etkinliklere katılmaktan yoksun bırakma disiplin cezası tesis edilmesi nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 26/9/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Komisyon başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
5. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Türkiye 15 Temmuz 2016 gecesi silahlı bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, darbe teşebbüsünün bastırılmasının akabinde Bakanlar Kurulu tarafından ülke genelinde 21/7/2016 tarihinden itibaren doksan gün süreyle olağanüstü hâl (OHAL) ilan edilmesine karar verilmiştir. Üç aylık sürelerle uzatılan OHAL süreci 18/7/2018 tarihinde sona ermiştir (OHAL ilanı, OHAL döneminin gerektirdiği tedbirlere ilişkin detaylı açıklamalar için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 47-66).
8. Başvurucu, 15 Temmuz 2016 tarihli darbe teşebbüsü sonrasında Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) üyesi olduğu gerekçesiyle Mersin 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 17/5/2017 tarihli kararıyla tutuklanarak Osmaniye 1 No.lu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna (Ceza İnfaz Kurumu) konulmuştur.
9. Ceza İnfaz Kurumunun 15/3/2018 tarihli tutanağı uyarınca başvurucunun 10/3/2018 tarihinde eşi ile yaptığı haftalık telefon görüşmesi sırasında telekonferans görüşme yaptığı belirlenmiştir. Başvurucu hakkında bu olay nedeniyle tutanak düzenlenerek disiplin soruşturması yapılmış ve İdare ve Gözlem Kurulu Başkanlığının (İdare ve Gözlem Kurulu) 27/3/2018 tarihli kararıyla başvurucunun iki ay süre ile bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde; tutanağa atıf yapılarak başvurucunun yalnızca eşi ile telefon görüşmesi yapması gerekirken aynı hat üzerinden başkası ile de görüşmeye çalıştığının belirlendiği, bu eylemin kurumun düzen ve asayişini bozduğu gerekçesiyle idarenin izni olmaksızın yasak yerlere girmek hükmü gereğince disiplin cezası verildiği ifade edilmiştir.
10. Başvurucunun söz konusu karara karşı yaptığı şikâyet, Osmaniye İnfaz Hâkimliğinin (İnfaz Hâkimliği) 24/7/2018 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Kararın gerekçesinde, İdare ve Gözlem Kurulu kararının usul ve yasaya uygun olduğu belirtilmiştir.
11. Başvurucu tarafından İnfaz Hâkimliği kararına karşı Osmaniye 1. Ağır Ceza Mahkemesine yapılan itiraz, kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle 10/9/2018 tarihinde reddedilmiştir.
12. Nihai karar 14/9/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
13. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun"un "Bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma" kenar başlıklı 40. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
" (1) Bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma cezası, hükümlünün bir aydan üç aya kadar süreyle kurumun kültürel ve spor etkinliklerine katılmaktan yoksun bırakılmasıdır.
(2) Bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma cezasını gerektiren eylemler şunlardır:
a) İdarenin izni olmaksızın yasak yerlere girmek.
..."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
14. Anayasa Mahkemesinin19/1/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
15. Başvurucu, tutuklu olması nedeniyle başvuru harç ve giderlerini ödeyecek gelirinin bulunmadığını belirterek adli yardımdan faydalandırılması talebinde bulunmuştur.
16. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir (Mehmet Şerif Ay, B. No: 2012/1181, 17/9/2013, §§ 22-27).
B. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
17. Başvurucu; Ceza İnfaz Kurumu tarafından eşi ve oğlu ile yaptığı telefon görüşmesi nedeniyle verilen disiplin cezasının haksız olduğunu ve psikolojik taciz oluşturduğunu, bu uygulamanın yaşam hakkının ihlali niteliği taşıdığını ileri sürmüştür.
18. Bakanlık görüşünde; konu ile ilgili yasal düzenlemelere yer verilerek somut olayda başvurucuya verilen disiplin cezasının demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olup olmadığı ve müdahalenin ulaşılmak istenen amaçla orantılı olup olmadığının mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları ile birlikte gözönünde bulundurulması gerektiği ifade edilmiştir.
19. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı sunduğu beyanında; başvuru formundaki iddialarını tekrarlayarak Ceza İnfaz Kurumunun keyfî bir yorumla kendisine disiplin cezası verdiğini ileri sürmüştür.
C. Değerlendirme
20. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."
21. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü"nün (İçtüzük) bireysel başvuruların içeriğini düzenleyen “Bireysel başvuru formu ve ekleri” kenar başlıklı 59. maddesinin bireysel başvurunun yapıldığı tarihteki ilgili kısmı şöyledir:
"(2) Başvuru formunda aşağıdaki hususlar yer alır:
...
ç) Kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların ... özeti.
d) Bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere ait özlü açıklamalar.
e) Başvurucunun güncel ve kişisel bir temel hakkının doğrudan zedelendiği iddiasının dayanakları.
...
h) Başvurucunun talepleri.
(3) Başvuru formuna aşağıdaki belgeler ya da onaylı örnekleri eklenir:
...
e) Dayanılan belgelerin asılları ya da onaylı örnekleri.
...
(4) Başvurucu ihlal iddiasına dayanak gösterdiği üçüncü fıkradaki belgelere herhangi bir nedenle erişememesi hâlinde bunun gerekçelerini belirtir. Mahkeme gerekli gördüğü takdirde bu bilgi ve belgeleri resen toplar."
22. 6216 sayılı Kanun"un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir (bkz. § 18). Bu kapsamda karmaşık veya zorlama şikâyetler, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki şikâyetler, başvurucunun ihlal iddialarını temellendiremediği şikâyetler ile temel haklara yönelik bir ihlalin olmadığı açık olan şikâyetler açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Cemal Günsel [GK], B. No: 2016/12900, 21/1/2021, § 21).
23. Görüldüğü üzere Anayasa Mahkemesi ancak temellendirilebilmiş bir bireysel başvuruyu inceler. Başvurucuların şikâyetlerini hem maddi hem hukuki olarak temellendirme zorunluluğu bulunmaktadır. Maddi dayanaklar yönünden başvurucuların yükümlülüğü şikâyetlerine konu temel olay ve olguları açıklamak, bunlara ilişkin delilleri Anayasa Mahkemesine sunmak, hukuki dayanak yönünden yükümlülüğü ise bireysel başvuruya konu temel hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiğini özü itibarıyla açıklamaktır (Sabah Yıldızı Radyo ve Televizyon Yayın İletişim Reklam Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi [GK], B. No: 2014/12727, 25/5/2017, § 19; Cemal Günsel, § 22).
24. Nitekim 6216 sayılı Kanun"un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasına ilave olarak İçtüzük"ün 59. maddesinde de başvurucuların yükümlülükleri kapsamında şikâyetin maddi ve hukuki temellerine başvuru formu ve eklerinde yer verilmesi gerektiği açıkça belirtilmiş (bkz. § 23), böylece başvuru koşullarının öngörülebilirliği kuvvetlendirilmiştir (Cemal Günsel, § 23).
25. Bireysel başvuru incelemesinde Anayasa Mahkemesi, kamu gücü eylem ve işlemleri ile mahkeme kararlarının Anayasa"ya uygunluğunun ve müdahale gerekçelerinin denetimini kendiliğinden yapmaz. Bu sebeple başvurucunun başvurusunun esasını ve bu kapsamda kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığını Anayasa Mahkemesine inceletebilmesi için öncelikle kendisinin ihlal iddialarını gerekçelendirmesi, buna ilişkin olay ve olguları açıklaması ve delillerini sunması zorunludur (Cemal Günsel, § 24).
26. Anayasa Mahkemesinin başvurucunun yerine geçerek ihlal iddialarını gerekçelendirme, olay ve olguları ortaya koyma ve delil toplama görev ve yükümlülüğü bulunmamaktadır. Söz konusu yükümlülükler başvurucuya aittir (Cemal Günsel, § 25).
27. Başvurucuların anılan yükümlülüklere uymamaları hâlinde şikâyetlerini temellendiremedikleri için başvuruları açıkça dayanaktan yoksun bulunabilir. Anayasa Mahkemesi temellendirmeye ilişkin incelemesini her başvurunun somut koşullarında yapar. Kuşkusuz başvurucuların bu yükümlülüklere ellerinde olmayan nedenlerle uymamalarının ikna edici gerekçelerini Anayasa Mahkemesine sunmaları ya da Anayasa Mahkemesinin bu durumu işin niteliğinden anlaması hâli müstesnadır (Cemal Günsel, § 26).
28. Somut başvuruda tutuklu olarak Ceza İnfaz Kurumunda bulunan başvurucu, telekonferans görüşme yaptığı iddiası ile uygulanan disiplin cezasının iptalini istemiştir. Olayda, idarenin kararı neticesinde başvurucunun, tutuklu ve hükümlülerin faydalanabileceği sportif ve kültürel etkinliklerden faydalanma imkânı iki ay süre ile ortadan kalkmıştır. Bu nedenle başvurucunun maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkına müdahale edildiği söylenebilir.
29. Söz konusu müdahalenin kişinin maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkını ihlal edip etmediği konusunda başvurucu ile kamu makamları arasında ihtilaf bulunmaktadır. Bu durumda Anayasa Mahkemesinin bu başvurunun esasını inceleyebilmesi için başvurucu hakkındaki disiplin cezasının kapsamı ile anılan cezanın başvurucu üzerindeki etkilerinin bilinmesinin kritik önemde olduğu açıktır.
30. Bu itibarla somut başvuru açısından değerlendirilmesi gereken ilk husus, başvuruya konu edilen Ceza İnfaz Kurumu uygulamasının başvurucu açısından Anayasa"nın 17. maddesi kapsamındaki güvenceleri harekete geçirecek asgari ağırlıkta olup olmadığıdır. Söz konusu ağırlık olayın tüm koşulları dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu değerlendirmede müdahalenin yoğunluğu, süresi, fiziksel ve ruhsal etkisi dikkate alınmalı; hürriyeti bağlayıcı tedbir ya da ceza gereğince mahpuslar tarafından katlanılması mümkün ve muhtemel görülen etki ve rahatsızlıklara oranla başvurucu açısından nasıl bir çekilmezliğin oluştuğu ya da oluşma ihtimalinin bulunduğu hususu gözönüne alınmalıdır. Bu bağlamda aranan asgari ağırlık eşiği, söz konusu alana ilişkin incelenebilir bir sorunun bulunup bulunmadığının belirlenebilmesi açısından önemli bir kriterdir (Müjdat Gürbüz, B. No: 2017/36529, 23/5/2018, § 81).
31. Buna karşın başvuru formunun incelenmesinde, başvurucunun kendisi hakkında uygulanan disiplin cezasının fiziksel ve ruhsal etkileri ile cezanın kapsamı hususlarında hiçbir açıklama yapmadığı görülmüştür. Ayrıca, başvuru dosyasındaki bilgi ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun şikâyetlerini temellendirecek argümanları somut delilleri ile birlikte ortaya koyabildiği de söylenemez.
32. Sonuç olarak başvurucu şikâyetlerine konu temel olay ve olgular ile bireysel başvuruya konu ettiği ve kişinin maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkının hangi nedenlerle ihlal edildiğini açıklamak yönündeki yükümlülüğünü yerine getirmemiş, bu bağlamda ileri sürdüğü ihlal iddialarını temellendirememiştir.
33. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle diğer kabul edilebilirlik koşulları incelenmeksizin kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Engin YILDIRIM bu görüşe katılmamıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Kişinin maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Engin YILDIRIM"ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 19/1/2022 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Ceza İnfaz Kurumunda (Kurum) tutuklu olarak bulunan başvurucunun, Kurum tarafından 15/3/2018 tarihinde tutulan tutanağa göre 10/3/2018 tarihinde eşi ile yaptığı haftalık telefon görüşmesi sırasında “telekonferans” yaptığı tespit edilmiştir. Yapılan disiplin soruşturması sonucunda başvurucu iki ay süre ile bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma cezası ile cezalandırılmıştır.
2. Cezalandırma kararında başvurucunun “yalnızca eşi ile telefon görüşmesi yapması gerekirken aynı hat üzerinden başkası ile görüşmeye çalıştığının belirlendiği, bu eylemin kurumun düzen ve asayişini bozduğu” gerekçesi yer almaktadır. Kararın hukuki dayanağını da 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 40. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinde yer alan “İdarenin izni olmaksızın yasak yerlere girmek…” hükmü oluşturmuştur.
3. Mahkememiz çoğunluğu, başvuruyu temellendirilememiş bir şikâyet olarak değerlendirerek, başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir. Çoğunluk, idarece gerçekleştirilen müdahalenin 17. maddenin sağladığı güvenceleri devreye sokacak asgari ağırlık veya eşik taşımadığı görüşündedir. Çoğunluğa göre başvurucu kendisi hakkında uygulanan disiplin cezasının “…fiziksel ve ruhsal etkilerini…” ve “…şikayetlerini temellendirecek argümanları somut delilleri ile birlikte…” ortaya koyamamıştır (AYM kararı, § 31).
4. Somut olayda başvurucunun Anayasanın 17. maddesinde güvence altına alınan maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkına bir müdahalede bulunulmuştur.
5. Başvurucunun iddiasına göre telefonda eşi ile konuşurken eşinin yanına gelen oğlu ile de konuşmaya başlamış, bu sırada telefon kesilmiştir. Cezaevi idaresi bu durumu “telekonferans” olarak tanımlayarak “idarenin izni olmaksızın yasak yerlere girmek…” hükmü kapsamında yorumlamıştır. Şikâyet ve itiraz üzerine konuya bakan yetkili yargı organları da idarenin değerlendirmesinin usul ve yasaya uygun olduğunu kabul etmişlerdir.
6. Ceza İnfaz Kurumlarından mahkûmlarca yapılan telefon görüşmeleri kayıt altına alınmaktadır. Başvurucu dilekçesinde eşiyle telefonda görüşürken oğluna hâl, hatır sorduğunu belirtmektedir. Bunun “telekonferans” olarak nitelendirilmesi ve buradan hareketle “idarenin izni olmaksızın yasak yerlere girmek…” şeklinde yorumlanması son derece şekilci ve zorlama içeren bir değerlendirmeye işaret etmektedir. Başvurucunun telefonda eşiyle konuşurken oğluyla konuşmaya başlaması her şeyden önce “telekonferans” olarak nitelendirilemez. Türk Dil Kurumu Sözlüğü, telekonferansı “Ses ve görüntünün uzağa iletilmesi yoluyla katılanların bir arada olmamalarına karşın birbirleriyle konuşup görüşebildikleri elektronik konferans türü” olarak tanımlamaktadır. Bu teknik tanımın ötesinde gündelik hayatta telekonferans iki kişi konuşurken üçüncü bir kişiye (veya daha fazla kişiye) telefonun bağlanması anlamında da kullanılmaktadır. Dolayısıyla iki kişi telefonda konuşurken, konuşmacılardan birinin telefonu orada bulunan bir başka kişiye vermesi telekonferans olarak değerlendirilmemelidir. İki kişinin yaptığı bir telefonun görüşmesinde, taraflardan birinin telefonu görüşme yapılan yerden bulunan birisine vermesiyle, fiziki olarak orada bulunmayan bir başka kişinin telefonuna bağlanması birbirinden farklı şeylerdir. Bunlardan ikinci durum telekonferans olarak değerlendirilebilir.
7. Elbette başvurucunun sadece eşiyle görüşmesi gerekirken oğluyla da görüşmesi şekilci ve katı bir bakış açısıyla cezaevi kurallarına aykırı düşmüş olabilir. Ancak, bunun “Kurumun düzen ve asayişini” nasıl bozduğuna, ne gibi olumsuzluklara yol açtığına dair somut olay ve olgulara ne Kurum kararında ne de yargı kararlarında yer verilmiştir. Sadece soyut bir şablon olarak “Kurumun düzen ve asayişini”n bozulduğunu söylemek yapılan müdahaleye meşruluk kazandırmaya yetmeyecektir.
8. Başvurucunun fiili ile ona verilen cezasının kanuni dayanağı arasında bir uyumsuzluk bulunmaktadır. Verilen ceza “idarenin izni olmaksızın yasak yerlere girmek…” hükmüne dayanmaktadır. Kanun hükmünde geçen yasak yerlere girmek ibaresi fiziki mekânlarla sınırlı olarak anlaşılmalıdır. Bir an için başvurucunun telekonferans yaptığını varsaysak bile bunun “idarenin izni olmaksızın yasak yerlere girmek” olarak kabul edilmesi kanundaki hükmün son derece geniş, ucu, bucağı belli olmayan bir şekilde yorumlanması anlamına gelecektir.
9. Çoğunluğun, başvurucunun şikâyetlerini temellendirmediği, iddialarını destekleyici somut delilleri ortaya koyamadığı tespiti, cezaevinde olan ve bundan dolayı hürriyeti ve hakları sınırlandırılmış olan başvurucuya aşırı bir külfet yüklenmesi anlamına gelmektedir. Mevcut olayı dikkate aldığımızda başvurucudan iddialarını destekleyici ne tür somut delilleri başvurusunda sunması beklenirdi? Başvurucu, mesela, telefon görüşme kayıtlarını mı sunmalıydı? Ya da yaptığı telefon görüşmesinin cezaevi düzen ve asayişini bozmadığını mı göstermeliydi? Bunları nasıl yapacaktı? Görüldüğü gibi somut başvuru şartlarında başvurucunun temin etmesinin neredeyse imkânsız olduğu somut delilleri Mahkememize sunmasına beklemek gerçekçi değildir. Böyle bir yaklaşım, bireysel başvuru yoluyla hak aranmasını zedeleyici bir zeminin doğmasına neden olabilir.
10. Açıklanan gerekçelerle, başvurucunun Anayasanın 17. maddesinde güvence altına alınan maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkına yapılan müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığı ve bu nedenle ihlal sonucuna ulaşılması gerektiği düşüncesiyle çoğunluk kararına katılmadım.
|
|
|
|
Üye Engin YILDIRIM
|