Esas No: 2018/11016
Karar No: 2018/11016
Karar Tarihi: 2/2/2022
AYM 2018/11016 Başvuru Numaralı NAİLE BÜLBÜL Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
NAİLE BÜLBÜL BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2018/11016) |
|
Karar Tarihi: 2/2/2022 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Basri BAĞCI |
Raportör |
: |
Murat İlter DEVECİ |
Başvurucu |
: |
Naile BÜLBÜL |
Vekili |
: |
Av. Gülşen ÖZBEK |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; güvenlik güçlerinin silahlı güç kullanımı sonucunda hastanın geçirdiği kalp krizi sonrasında sağlık çalışanlarının can güvenliklerini gerekçe göstererek hastaya yardıma gelmemesi, hastanın hastaneye girişi konusunda polisin engel çıkarması, hastanede sağlık hizmeti sunulmaması, tedavi için güvenli bölge bulunmaması ve sağlık çalışanlarının güvenlik güçleri ile teröristler arasında çıkan çatışma yüzünden tedaviyi yarıda bırakmak zorunda kalmaları neticesinde meydana gelen ölüm ile anılan hususlar hakkında yürütülen ceza soruşturmasının etkisizliği nedeniyle yaşam hakkının, inanca uygun şekilde cenaze merasimi yapılamaması ve ölünün gömülememesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 6/4/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilemez olduğu hususunda oybirliği sağlanamaması nedeniyle kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Arka Plan Bilgisi
8. PKK"nın terör örgütü olduğu ulusal ve uluslararası makamlar tarafından kabul edilmiş, tartışmasız bir olgudur. Anılan örgütün gerçekleştirdiği terörist şiddet; bölücü amaçları dolayısıyla anayasal düzene, millî güvenliğe, kamu düzenine, kişilerin can ve mal emniyetine yönelik ağır tehdit oluşturmaktadır. Bu yönüyle ülkenin toprak bütünlüğünü hedef alan PKK kaynaklı terör, onlarca yıldır Türkiye"nin en hayati sorunu hâline gelmiştir. Bununla birlikte kamuoyunda demokratik açılım süreci, çözüm süreci, Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi gibi farklı isimlerle ifade edilen süreç içinde 2012 yılının son döneminden itibaren PKK tarafından gerçekleştirilen terör saldırıları önemli ölçüde azalmıştır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 7-19).
9. Öte yandan Türkiye 2015 yılı Haziran ayından itibaren yeniden yoğun bir şekilde terör saldırılarına maruz kalmıştır. Bu kapsamda ilk olarak 5/6/2015 tarihinde Diyarbakır"da Halkların Demokratik Partisi (HDP) tarafından yapılan seçim mitingi sırasında gerçekleştirilen bombalı saldırıda Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan açıklamaya göre 2 kişi hayatını kaybederken 100"den fazla kişi yaralanmıştır. 20/7/2015 tarihinde ise Suruç"ta (Şanlıurfa), Suriye"deki çatışmalara ilişkin basın açıklaması sırasında DAEŞ tarafından gerçekleştirildiği ileri sürülen bombalı intihar saldırısında 34 kişi hayatını kaybederken 73 kişi yaralanmıştır. Bu saldırının iki gün sonrasında Ceylanpınar"da (Şanlıurfa) iki polis memuru evlerinde başlarından vurulmuş hâlde ölü olarak bulunmuş, saldırıyı PKK üstlenmiştir (Gülser Yıldırım (2), § 28).
10. Bu olaylardan sonra PKK tarafından Şırnak il merkezi ile Cizre, Silopi ve İdil ilçelerinde, Hakkâri"nin Yüksekova ilçesinde, Diyarbakır"ın Silvan, Sur ve Bağlar ilçelerinde, Mardin"in Dargeçit, Nusaybin ve Derik ilçelerinde, Muş"un Varto ilçesinde cadde ve sokaklara hendekler kazılıp barikatlar kurularak, bu barikatlara bomba ve patlayıcılar yerleştirilerek teröristler tarafından bu yerleşim yerlerinin bir kısmında öz yönetim adı altında hâkimiyet sağlanmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda çok sayıda terörist, halkın bu yerlere giriş ve bu yerlerden çıkışını engellemek istemiştir. Güvenlik güçleri, hendeklerin kapatılması ve barikatların kaldırılması suretiyle yaşamın normale dönmesini sağlamak amacıyla operasyonlar yapmış ve teröristlerle çatışmaya girmiştir. Aylarca devam eden bu operasyon ve çatışmalar sırasında yaklaşık 200 güvenlik görevlisi hayatını kaybetmiş, tonlarca bomba ve patlayıcı imha edilmiştir (Gülser Yıldırım (2), § 29).
11. 2015 yılının Ağustos ayından itibaren valilikler/kaymakamlıklar tarafından Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki bazı il ve ilçelerde sokağa çıkma yasakları uygulanmıştır. Sokağa çıkma yasaklarının amacı, terör örgüt üyeleri tarafından kazılan hendeklerin ve yerleştirilen patlayıcıların temizlenmesi, sivil vatandaşların şiddetten korunması olarak belirtilmiştir. Sokağa çıkma yasağının uygulandığı yerlerden biri de Şırnak ili Cizre ilçesidir. Şırnak Valiliğince Cizre"de 4/9/2015 günü saat 20.00’den geçerli olmak üzere ikinci bir emre kadar sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş ve bu yasak 12/9/2015 günü saat 07.00"ye kadar sürmüştür (bkz. http://www.sirnak.gov.tr/basin-duyurusu-04092015-3 ve http://www.sirnak.gov.tr/basin-duyurusu-11092015-3, erişim tarihi: 27/9/2021).
B. Başvurucunun Eşinin Ölümü ve Bu Nedenle Yapılan Suç Duyurusu
12. Başvurucunun iddiasına göre başvuruya konu olay özetle şu şekilde meydana gelmiştir:
- Başvurucunun daha önce hiçbir rahatsızlığı bulunmayan 78 yaşındaki eşi G.B. 4/9/2015 tarihini 5/9/2015 tarihine bağlayan gece duyduğu silah sesleri nedeniyle çok korkmuş ve 5/9/2015 Cumartesi günü sabah saatlerinde kanepede oturduğu sırada şiddetli bir titreme ile sarsılmıştır. Başvurucunun oğlu İ.B. ile komşuları A.I., G.B.yi Cizre Dr. Selahattin Cizrelioğlu Devlet Hastanesine (Devlet Hastanesi) götürmüştür. Devlet Hastanesi girişini zırhlı araçlarla kapatan güvenlik güçlerine mensup bir polis memuru İ.B.ye silah doğrultarak araçtan inmesini söylemiş ancak İ.B. durumu anlatınca İ.B. ve yanındakiler Devlet Hastanesine girebilmiştir. Devlet Hastanesi personelinin yardımı ile sedyeye alınan G.B.ye bir doktor ve bir hemşire tıbbi müdahalede bulunmuştur. Kalp masajının devam ettiği sırada Devlet Hastanesi önünde çatışma başlamış ve G.B.ye tıbbi müdahalede bulunan doktor ile hemşire sedyenin altına girmiştir. Doktor ile hemşire yaklaşık yarım saat süreyle sedyenin altında kalmıştır. Ateş seslerinin hafiflemesiyle doktor ayağa kalkmış ve tıbbi müdahalede bulunulamaması sebebiyle G.B.nin öldüğünü görmüştür. Başvuruculara göre Devlet Hastanesi Acil Servis önünde elliden fazla polis vardır. G.B., A.B. isimli kişiyle birlikte defnedilmiştir.
13. Başvurucu, Cizre Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) 4/12/2015 tarihinde sunduğu dilekçeyle eşinin ölümünü yukarıdaki (bkz. § 12) anlatıma uygun bir şekilde ifade edip eşinin ölümüne kasten neden olan güvenlik görevlileri, güvenlik operasyonlarının planlanmasında ve yürütülmesinde görev alan askerî, idari ve siyasi yetkililer ile sokağa çıkma yasağını veren ve uygulayan tüm yetkililer hakkında suç duyurusunda bulunmuştur. Dilekçesinde eşinin ölümüyle sonuçlanan sokağa çıkma yasağının uygulandığı süreçte yaşandığını ileri sürdüğü birçok ihlalden söz eden ve bu ihlaller ile kendisi arasında herhangi bir bağ kurmayan başvurucu özetle şu iddiaları ileri sürmüştür:
i. G.B. 4/9/2015 tarihini 5/9/2015 tarihine bağlayan gece göğsünde ağrı hissetmiş, saat 23.00"te uyumak için yatağına gitmiş ancak duyduğu silah sesleri nedeniyle sık sık uyanmıştır.
ii. Hastanedeki olaya M.B. isimli kişi tanıktır.
iii. Güvenlik operasyonlarının uluslararası anlaşmalarla korunan standartlara uygun şekilde icra edilip edilmediği tespit edilmelidir.
iv. Cizre ilçesinde uygulanan sokağa çıkma yasağı Anayasa"nın 19. maddesi anlamında tutmadır ve söz konusu tutmanın hukuki olmaması nedeniyle kişiler 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 109. maddesine aykırı olarak hürriyetlerinden yoksun kılınmıştır.
v. Uygulanan sokağa çıkma yasağı süresince ilçeye giriş ve ilçeden çıkışların yasaklanması seyahat özgürlüğünü, kişilerin konutları ile işyerlerinin tahrip edilmesi ise konut dokunulmazlığını ihlal etmiştir.
14. Pek çok avukatın isminin bulunduğu suç duyurusuyla ilgili dilekçede, G.B.nin ölümüyle ilgili değil sokağa çıkma yasağının uygulandığı süreçte yaşandığı iddia edilen insan hakları ihlalleriyle ilgili delillerin toplanmasına ilişkin birçok talep yer almıştır.
C. Başsavcılıkça Yürütülen Soruşturmaya İlişkin Süreç
15. Başvurucu, tespit edilmeyen bir tarihte beyanlarını havi tutanaklar ile bu beyanlara ilişkin ses ve görüntü kayıtlarını içerir CD"leri ve bazı sivil toplum kuruluşlarınca kamuoyuna açıklandığı söylenen raporları içeren CD"yi Başsavcılığa sunmuştur. Sözü edilen tutanak, kayıt ve raporların içeriği saptanamamıştır.
16. Başsavcılık, G.B.nin ölüm nedeni hakkında 9/12/2015 ve 22/4/2016 tarihlerinde Devlet Hastanesi ile yazışmalar yapmıştır. Devlet Hastanesinin Başsavcılığa verdiği bilgilere göre G.B. akut miyokard enfraktüsü (kalp krizi) ve ani kardiyak arrest (ani kalp durması) nedeniyle ölmüştür. G.B.nin bulaşıcı olmayan hastalık sebebiyle doğal ölüm sonucu vefat ettiğine dair ölüm belgesinin bir örneği Devlet Hastanesince Başsavcılığa gönderilmiştir.
17. 9/12/2015 tarihinde Başsavcılık, ifade vermek üzere Başsavcılığa gelmeleri için başvurucu ve İ.B.ye davetiye göndermiştir.
18. Başsavcılık 11/3/2016 tarihinde İ.B.nin ifadesini almıştır. İ.B.nin ifadesi şöyledir:
“...4/09/2015 günü Cizre ilçesinde sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Yasak ilan edildiğinde yukarıda belirtmiş olduğum adreste babam [G.B.], annem Naile BÜLBÜL"ü ikamet ettiği evin alt katında bulunuyordum. Ancak küçük oğlum [M.B.] (11 yaşında) babamlarla beraber kalıyordu. 05/09/2015 tarihinde sabaha karşı 05.00 sıralarında oğlum [M.B.] yanıma gelerek bana ‘dede kalkmıyor’ dedi. Ben de bunun üzerine koşarak üst kata çıktım. Burada babamın annemin kucağında baygın vaziyette yattığını gördüm, ağzından su çıkıyordu, muhtemelen kalp krizi geçiriyordu, nabzına baktığımda nabzı atıyordu. Bunun üzerine komşum [M.K.I.] ile beraber babamı kendi arabama koyarak Cizre Devlet Hastanesine götürdük. Hastane girişinde polis ekipleri bizi durdurdu. Babam kalp krizi geçiriyor deyince geçmemize hemen izin verdiler. Araçtan inerek babamı hastane içerisinde girişte bulunan bir sedyenin üzerine bıraktım. Tam doktorların babama müdahaleye başladıkları sırada terör örgütü üyeleri hastaneye silah ve roketle saldırmaya başladı. Saldırı bulunduğumuz yere doğru yapılıyordu. Bütün camlar kırıldı, herkes yere yattı. Doktor ve hemşire de sedyenin altına girdiler. 15 dk. boyunca saldırı devam etti, sonrasında doktor babamı kontrol ettiğinde kalp krizi geçirdiğini ve öldüğünü söyledi, yapacak bir şey yok dedi. Yolda getirirken babam sağdı.
Olay gecesi Cizre"de yoğun bir çatışma vardı, sabaha kadar durmamıştı, babam 78 yaşında yaşlı olduğu için muhtemelen korkarak kalp krizi geçirmiştir. Bildiğim kadarıyla başka bir hastalığı yoktu. Annem Naile BÜLBÜL"ü de ifadeye çağırmışsınız, ancak annem babamın ölümünden sonra çok rahatsızlandı, yürüyemeyecek duruma geldi, o yüzden ifadeye getiremedim.
Annemin bana anlattığı kadarıyla, babamın bu gece bir iki defa uyanmış ve lavaboya gitmiş. Anneme çok korktuğunu belirtmiş.
Hastaneye saldırı olmasaydı, muhtemelen babam yaşayacaktı, çünkü doktor çatışma boyunca müdahale edemedi. Babamın ölümüne sebep olan kişi veya kişilerden şikayetçiyim.”
19. 24/11/2016 tarihinde Başsavcılık 5/9/2015 tarihinde Devlet Hastanesine yapılan saldırı ile ilgili tahkikatın olup olmadığının tespiti için Cizre İlçe Emniyet Müdürlüğüne (Emniyet Müdürlüğü) müzekkere yazmıştır.
20. Emniyet Müdürlüğü 5/9/2015 tarihinde Devlet Hastanesine yapılan saldırı hakkında 2015/188 ceraim numaralı tahkikatın yürütüldüğü hususunda Başsavcılığı bilgilendirmiştir.
21. Başsavcılık 10/11/2017 tarihli yazıyla Emniyet Müdürlüğünden başvurucunun ifadesinin alınmasını ve 2015/188 ceraim numaralı tahkikatla ilgili bilgi vermesini istemiştir.
22. Başvurucu kollukça alınan 18/12/2017 tarihli ifadesinde eşinin evde rahatsızlanması ile ilgili süreçten söz edip İ.B.nin, eşini Devlet Hastanesine götürmesinden 40-45 dakika sonra kendisini telefonla arayarak eşinin öldüğünü söylediğini aktarmıştır.
23. Emniyet Müdürlüğü 4/1/2018 tarihli yazıyla Başsavcılığa 2015/188 ceraim numaralı tahkikatla ilgili evrakın daha önce Başsavcılığa gönderildiği konusunda bilgi vermiştir. Verilen bilgiye göre anılan tahkikat evrakı başka bir soruşturma sırasına kaydedilmiştir.
24. Yukarıda sözü edilen ve başka bir soruşturma sırasına kaydedilen tahkikata ilişkin evrakın bir örneği Başsavcılıkça soruşturma dosyasına alınmıştır. 4/9/2015-12/9/2015 tarihleri arasında uygulanan sokağa çıkma yasağı süresince terör örgütüne mensup kişilerin kamu görevlilerine ve kamu mallarına yönelik birçok saldırıları ile kamu düzenini bozmaya matuf pek çok eylemi hakkındaki tahkikata ilişkin evraka göre;
i. Sokağa çıkma yasağı süresince Devlet Hastanesinin güvenliğinin sağlanması, sağlık hizmetlerinin aksamaması ve Devlet Hastanesine gelecek muhtemel şüphelilerin yakalanması için 4/9/2015 Cuma günü saat 17.00"den itibaren Devlet Hastanesinin içinde ve çevresinde polisler görevlendirilmiştir.
ii. Terör örgütü mensupları 5/9/2015 Cumartesi günü saat 07.45 sıralarında Devlet Hastanesinin Acil Servisinin karşısında bulunan inşaat hâlindeki beş katlı binadan ve Yafes Mahallesi tarafından uzun namlulu silahlarla Acil Servis girişindeki polislere ateş etmiştir. Polisler kendilerine yönelik saldırıya cevap vermiştir. Yaşanan çatışma 08.10 sıralarına kadar devam etmiş; Devlet Hastanesi çevresindeki tarama faaliyetleri, herhangi bir şüphelinin tespitine imkân vermemiştir. Olay nedeniyle kimse yaralanmamış ancak Acil Servis girişindeki beton direğe bir mermi isabet etmiş, Acil Servis girişine göre birinci kattaki yoğun bakım ünitesinin girişine göre sol tarafta bulunan personel dinlenme odasının dış camından giren bir başka mermi de kapıyı ve duvarı delerek duvara bitişik konumdaki dolabın içine düşmüştür. Bununla birlikte dolabın içine düşen mermi çekirdeğine rastlanamamıştır. Olay yeri 15/9/2015 tarihinde Olay Yeri İnceleme Biriminde görevli iki uzman yardımcısı tarafından incelenmiştir.
iii. Terör örgütü mensupları aynı gün saat 21.25 sıralarında, terör örgütü mensuplarının roketatarlı saldırısı sırasında yaralanan özel harekât polislerinin Acil Servise getirilişi sırasında Acil Servisin karşısında bulunan inşaat hâlindeki beş katlı binadan ve Yafes Mahallesi tarafından uzun namlulu silahlarla yeniden saldırmıştır. Yaşanan çatışma 21.45"e kadar devam etmiştir. Çatışma sonrasındaki tarama faaliyetleri sırasında saldırıyı gerçekleştiren kişiler saptanamamış ve çatışma sırasında herhangi bir kimse yaralanmamıştır.
iv. Terör örgütü mensuplarının Acil Servisinin karşısında bulunan inşaat hâlindeki beş katlı binadan ve Yafes Mahallesi tarafından Acil Servis önündeki polislere yönelik uzun namlulu silahlarla yaptığı saldırı 7/9/2015 tarihinde de yaşanmıştır. Olayda herhangi bir kimse yaralanmamış ancak Acil Servis önündeki zırhlı bir ekip isabet almıştır (Olayda yaralı bir kimse olmadığı için isabet alanın ekip aracı olduğu değerlendirilmiştir.).
25. Başsavcılık, başvurucunun eşinin geçirdiği kalp krizi sebebiyle öldüğü ve ölüm olayında başkasının kasıt veya ihmalinin bulunmadığı gerekçesiyle ilçede görevli bazı kamu görevlilerinin görevi kötüye kullanma suçunu işledikleri iddiası hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Başsavcılığa göre başvurucunun eşine tıbbi müdahalede bulunulamaması mücbir bir sebepten kaynaklanmıştır ve hastane personelinin çatışma ortamında başvurucunun eşine müdahale etmesi hastane personelinden beklenemez. Sözü edilen kararın ilgili kısmı şöyledir:
“...
...[D]osya arasında bulunan 05/09/2015 tarihli kolluk tutanaklarından belirtildiği üzere olay günü maktulün hastaneye getirildiği esnada hastane acil girişinde bulunan kamu görevlilerine uzun namlulu silahlar ile ateş edildiği ve kolluk görevlileri ile örgüt mensupları arasında çatışma çıktığı ve çatışmanın saat 21:45 sıralarına kadar devam ettiği, hastane personeli tarafından sedyeye alınan maktule müdahale edilemediği, görevli hastane personelinin çatışma ortamında hastaneye getirilen maktule müdahale etmesinin de beklenemeyeceği, bu durumda müdahalede bulunulamaması halinin mucbir bir sebepten kaynaklandığı, dosya arasında bulunan 04/05/2016 tarihli raporda belirtildiği üzere maktulün kalp krizi sonucu öldüğü ve ölümünün doğal ölüm olduğu, bu nednele maktulün kalp krizi sonucu ölmesinde başkasına atfı mümkün herhangi bir kasıt, kusur ya da ihmalin bulunmadığı anlaşıldığından bahse konu olay sebebi ile ;
Kamu adına KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA ... karar verildi.”
26. Başvurucu, başka yakınlarıyla birlikte suç duyurusunda ortaya attığı iddiaları yineleyip şikâyetleri hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğini belirterek Başsavcılığın verdiği karara itiraz etmiştir. Ayrıca sözü edilen itirazda müşteki M.B.nin ifadesinin vekili olmadan ve tutanağa yanlış aktarılmak suretiyle güvenlik güçlerince alındığı oysa müteveffanın çok hasta olmasına rağmen cankurtaranın gelmediği ve ölenin hastane önünde güvenlik güçlerince on dakika bekletildiği belirtilmiştir. Başvuru dosyasına ve UYAP aracılığıyla erişilen soruşturma belgelerine göre soruşturmada M.B. isimli bir müşteki bulunmamaktadır ve bu kişinin başvuruya konu ceza soruşturması kapsamında ifadesi alınmamıştır.
27. Cizre Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkimlik) Başsavcılık kararının gerekçesine katılarak başvurucu ile G.B.nin diğer yakınlarının itirazının reddine karar vermiştir. Bu kararın ilgili kısmı şöyledir:
“...
...[Ş]üpheliler hakkında müşteki tarafça öne sürülen iddiaların yeterince araştırıldığı, iddiaları destekleyecek nitelikteki delillerin toplandığı, iddiaya konu olayın yeterince irdelendiği ve soruşturma sonunda maktülün ölümü ile ilgili olarak başkasına atfı mümkün herhangi bir kast, kusur ya da ihmalin bulunmadığının anlaşılması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, bu karara karşı verilen itiraz dilekçesinde ileri sürülen kamu davasının açılmasını gerektirebilecek olay ve delillerin verilen kararın değiştirilmesini ve kaldırılmasını gerektirecek kuvvette olmadığı ve eksik inceleme yapıldığı iddiasının yerinde olmadığı, müştekiler vekilinin şikayet dilekçesinde belirttiği şekilde Cizre ilçesinde ilan edilen sokağa çıkma yasağı döneminde ölen [G.B.nin] rahatsızlandığı, müşteki olan oğlu tarafından hemen Cizre Devlet Hastanesine götürüldüğü, ancak hastanede bulundukları esnada PKK/KCK silahlı terör örgütü üyelerinin hastaneye roketle ve silahla saldırdıkları, bunun üzerine doktorların ve hemşirelerin saldırıdan korunmak için saklandıkları, gereken müdaheleyi yapamadıkları, hastaneye geldikleri esnada ölenin yaşadığı, ancak zamanında gereken müdahele yapılamadığından ve olayın korkusu nedeni ile kalp krizi geçirerek [G.B.nin] vefat ettiği olay nedeni ile yürütlüen soruşturma neticesinde; söz konusu olay tarihinde müştekilerin ve ölenin Cizre Devlet Hastanesinde bulundukları esnada kolluk birimlerinin tutmuş olduğu tutanaklardan da anlaşılacağı üzere, PKK silahlı terör örgütünün hastanede görevli olarak bulunan güvenlik güçlerine karşı ve hastaneye roketli ve silahlı saldırıda bulundukları, bu nedenle sağlık personelinin hastaya çatışma sonuçlanana kadar müdahele edemediği, ancak bu durumun mücbir sebepten kaynaklandığı, sağlık personeline bu kapsamda atfı kabil kusur bulunmadığı, dosya arasında bulunan 04/05/2016 tarihli raporda belirtildiği üzere ölen [G.B.nin] kalp krizi sonucu öldüğü ve ölümünün doğal ölüm olduğunun tespit edildiği, bu haliyle kamu davasının açılması için yeterli nedenlerin bulunmadığı, verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından, itirazın reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
...”
28. Hâkimliğin kararı başvurucuya 7/3/2018 tarihinde tebliğ edilmiş ve başvurucu 6/4/2018 tarihinde başvuru yapmıştır.
D. Tam Yargı Davasıyla İlgili Süreç
29. G.B.nin hayatını kaybetmesine neden olan olayda idarenin sorumluluğu bulunduğunu ileri sürerek İçişleri Bakanlığına yaptığı maddi ve manevi tazminat istemli başvuruları zımnen reddedilen başvurucu ile başvurucunun bazı yakınları, lehlerine maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi için Mardin 2. İdare Mahkemesi (İdare Mahkemesi) nezdinde İçişleri Bakanlığı ve Şırnak Valiliği aleyhine dava açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu başka hususlar yanında;
i. Sokağa çıkma yasağının Anayasa"ya aykırı olarak alındığını,
ii. G.B.nin 4/9/2015 tarihinde zırhlı araçlardan yapılan saldırılar ve meydana gelen patlamalar nedeniyle oluşan gerilim sonucu kalp krizi geçirdiğini, saldırıların devam etmesi ve yaptıkları aramalara rağmen 112 Acil Çağrı Merkezi görevlilerinin intikal etmesine izin verilmemesi veya güvenlik gerekçesiyle gelememeleri yüzünden hastaneye götürülmeyen G.B.nin olay yerinde vefat ettiğini,
iii. İlçedeki çatışmalar nedeniyle G.B.nin kalp krizi geçirmesi ve 112 Acil görevlilerinin güvenlik gerekçesiyle G.B.yi almalarının mümkün olmadığına ilişkin beyanlarının idarenin sorumluluğuna işaret ettiğini, cankurtaranın çağrıya rağmen gelememesinin ve böylece yakınlarının sağlık hizmetlerinden faydalanamamasının sebebinin kolluk görevlilerinin faaliyetleri olduğunu,
iv. G.B.nin ölümünün doğrudan sokağa çıkma yasağı nedeniyle yaşanan çatışmalı ortamdan kaynaklandığını,
v. Uygulanan sokağa çıkma yasağı nedeniyle G.B.nin devletin gözetimi ve denetimi altında olduğu bir sırada vefat ettiğini zira söz konusu yasağın vatandaşların hareket kabiliyetini tamamen ortadan kaldırdığını iddia etmiştir.
30. Başvurucu; dava dilekçesinde, ölen eşinin sağlık hizmetinden yararlandırılmamasıyla ilgili olarak durumun tespitine dair fotoğraflar ile Otopsi Tutanağı"nın bir örneğini dilekçeye eklediğini bildirmiştir. Sözü edilen eklerin dava dilekçesine eklenip eklenmediği, eklenmiş ise bu eklerin içeriği Anayasa Mahkemesince tespit edilememiştir.
31. İdare Mahkemesi 1/2/2017 tarihli ara kararıyla Şırnak Valiliğini hasım mevkiinden çıkarmıştır.
32. Başvurucunun suç duyurusu üzerine başlatılan soruşturmaya ilişkin evrakın bir örneğini Başsavcılıktan temin eden İdare Mahkemesi, G.B.nin sağlık dosyasının celbi ve 4/9/2015 tarihinde G.B. için 112 Acil Çağrı Merkezinin aranıp aranmadığı konusunda Devlet Hastanesiyle yazışma yapmıştır. Devlet Hastanesinin verdiği bilgiye göre;
i. G.B.nin 5/9/2015 tarihinde Devlet Hastanesine gelişi ile ilgili kayıt aynı gün saat 07.38"de oluşturulmuştur.
ii. G.B. olay tarihinden önce farklı tarihlerde Devlet Hastanesinden sağlık hizmeti almıştır. G.B.ye 15/2/2007 ve 24/11/2008 tarihlerinde hipertansiyon tanısı konmuştur.
iii. 4/9/2015 tarihinde G.B. adına 112 Acil"e yapılan herhangi bir çağrıya ilişkin kayıt bulunmamaktadır.
33. İdare Mahkemesi 21/2/2020 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Bu kararın ilgili kısmı şöyledir:
“...
Söz konusu uyuşmazlıkta; davacılar tarafından dava dilekçesinde yakınları [G.B.] isimli şahsın 04.09.2015 tarihinde evinde bulunduğu esnada zırhlı araçlardan yapılan saldırılar ve meydana gelen patlamalar neticesinde oluşan gerilim nedeniyle kalp krizi geçirdiği, saldırıların devam etmesi nedeniyle 112 acil servisin aranmasına rağmen sağlık ekiplerinin evlerine intikal ettirilemediği ve bu sebeple hastaneye kaldırılamayarak olay yerinde hayatını kaybettiği iddia edilmiş ise de; Mahkememizin 22/06/2018 tarihli ara kararına cevaben dava dosyasına sunulan bilgi ve belgelerin tetkikinden 04.09.2015 tarihinde [G.B.] isimli şahıs için 112 Acil Çağrı Merkezi sistemine düşen herhangi bir kayıt bulunmadığı görülmekte olup, [G.B.nin] 04.09.2015 tarihinde Cizre Devlet Hastanesi"ne getirildiği esnada hastane girişinde bulunan kamu görevlilerine uzun namlulu silahlarla yapılan saldırı ve güvenlik güçleri ile BTÖ [bölücü terör örgütü] mensupları arasında çıkan çatışma sırasında sedyede bulunduğu ve bu sırada kendisine müdahale edilmediği, olay sonrası yapılan tetkiklerde kalp krizi nedeniyle hayatını kaybettiğinin belirlendiği anlaşılmaktadır.
Bakılan davada; davacılar yakını [G.B.nin] hayatını kaybetmesine neden olay ile ilgili olarak hastanede görevli bulunan personeller hakkında ‘Görevi Kötüye Kullanma’ suçu kapsamında Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde yürütülen 2015/3567 numaralı soruşturma sonucunda 26/01/2018 tarih ve K:2018/316 sayılı karar uyarınca: ‘Olay günü maktulün hastaneye getirildiği esnada hastane acil girişinde bulunan kamu görevlilerine ateş edildiği ve kolluk görevlileri ile örgüt mensupları arasında çatışma çıktığı, çatışmanın saat 21:45 sıralarına kadar devam ettiği, hastane personeli tarafından sedyeye alınan maktule müdahale edilemediği, görevli hastane personelinin çatışma ortamında hastaneye getirilen maktule müdahale etmesinin de beklenemeyeceği, bu durumda müdahalede bulunulamaması halinin mücbir sebepten kaynaklandığı, dosya içerisinde yer alan 04.05.2016 tarihli raporda belirtildiği üzere maktulün kalp krizi sonucu öldüğü ve ölümünün doğal ölüm olduğu, bu nedenle maktulün kalp krizi sonucu ölmesinde başkasına atfı kabil herhangi bir kasıt, kusur ya da ihmalin bulunmadığı anlaşıldığından, bahse konu olay nedeniyle kamu adına Kovuşturmaya Yer Olmadığına’ karar verildiği görülmekte olup, bahse konu karara karşı yapılan itirazın Cizre Sulh Ceza Hakimliği"nin 2018/463 D.İş sayılı dosyasında 27/02/2018 tarihli karar uyarınca reddedildiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda; Şırnak İli, Cizre İlçesi"nde ilan edilen sokağa çıkma yasağı sürecinde PKK/KCK terör örgütü mensuplarının yakalanması, kamu düzeninin sağlanması, halkın can ve mal güvenliğinin korunması amacıyla başlatılan operasyonlardan önce halka yasak ile ilgili bilgilendirmelerin defaatle ve anlaşılır bir seviyede yapıldığı, birçok vatandaşın tahliye edilmesinin güvenlik güçlerince sağlandığı, temel gıda ve ihtiyaç maddelerinin temin edildiğinin anlaşıldığı; davacılar yakını [G.B.nin] sokağa çıkma yasağı sürecinde yaşanan çatışmalar nedeniyle kalp krizi geçirdiği iddiasını ispata elverişli herhangi bir tespit, bilgi ve belgenin ortaya konulamadığı görülmekte olup, dava konusu ölüm olayının gerçekleştiği tarihte Cizre Devlet Hastanesi"ne BTÖ mensuplarınca yapılan silahlı saldırı ve sonrasında yaşanan çatışmalardan ötürü müteveffaya çatışma süresince müdahale edilemediği hususu sabit ise de, gerekli müdahalenin tam ve zamanında yapılması durumunda dahi ilgili şahsın kurtarılacağının kesin olmadığı ve ölüm olayının kalp krizi neticesinde doğal ölüm olarak kayıtlara geçirildiği hususları birlikte değerlendirildiğinde, ölüm olayı ile idarenin eylemi arasındaki illiyet bağının doğrudan sağlanamadığı değerlendirilerek, bu kapsamda idareye atfedilebilecek hizmet kusuru ya da kusursuz sorumluluk sebeplerine gidilebilecek bir hususa rastlanılmadığı; sosyal risk ilkesinin yukarıda aktarılan koşullarının da gerçekleşmediği anlaşılmakla, davalı idarenin sorumluluk türlerinden herhangi biri içerisinde değerlendirilme imkanı bulunmayan olay nedeniyle meydana gelen zararın davalı idarece tazmini mümkün olmadığından, davacıların maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddedilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
...”
34. Başvurucu ile yakınları 19/6/2020 tarihli dilekçeyle istinaf yoluna başvurmayacaklarını bildirmiştir. Böylece İdare Mahkemesinin verdiği karar kesinleşmiştir.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
35. Anayasa Mahkemesinin 2/2/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
36. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılayacak geliri olmadığını beyan ederek adli yardım talebinde bulunmuştur.
37. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
38. Başvurucu, yaşam ve adil yargılanma hakları ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğinden yakınmıştır. Savlarını desteklemek için 4/9/2015-12/9/2015 tarihleri arasında Cizre"de uygulanan sokağa çıkma yasağı sürecinde yaşandığını iddia ettiği ancak kendisiyle ya da ölen eşiyle herhangi bir bağ kurmadığı bazı insan hakları ihlallerinden de söz eden başvurucuya göre;
i. G.B. sokağa çıkma yasağı nedeniyle yaşanan çatışmalı ortamdan etkilenerek kalp krizi geçirmesi, zamanında Devlet Hastanesine götürülememesi ve kendisine sağlık hizmeti sunulmaması sonucu vefat etmiştir. Kişilerin hareket kabiliyeti hukuka aykırı olan sokağa çıkma yasağıyla kısıtlandığı için G.B.ye sağlık hizmetinin sunulamasının nedeni kolluk faaliyetleridir. Sağlık görevlilerinin şiddetli çatışmalar sebebiyle güvenlik gerekçesiyle gelmemesi, G.B.nin Devlet Hastanesine girmesi konusunda polisin engel çıkarması, tedavinin yapılmasını sağlayacak güvenli bölge bulunmaması ve terörle mücadele sırasında devlet tarafından alınması gereken mutlak zorunlu ve orantılı tedbirler alınmaması sebepleriyle yaşam hakkının maddi boyutu ihlal edilmiştir.
ii. Güvenlik güçlerinin mutlak zorunlu ve orantılı olmayan güç kullanımı nedeniyle gelişen olaylar nedeniyle hayatını kaybetmesine rağmen G.B.nin ölümü hakkında etkili soruşturma yükümlülüğüyle ilgili ölçütleri karşılayan bir ceza soruşturması yürütülmemiş ve verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ölümden sorumlu kimselerin tespit edilerek cezalandırılmasını engellemiştir. Ayrıca başvuruya konu ceza soruşturmasında;
- Olay yeri incelenmemiştir.
- Acil Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü ile Cizre Acil Sağlık İlçe Müdürlüğünden (Şırnak 112 Acil Çağrı Merkezi Müdürlüğünün kastedildiği değerlendirilmiştir.) kayıtlar istenmemiştir.
- Devlet Hastanesinde bulunan güvenlik kameralarına ait kayıtlar celb edilmemiştir.
- Polise yapılan aramalara ilişkin kayıtlar getirtilmemiştir.
- Olay yeri çevresinde bulunan askerî araçlardaki kameralara ait kayıtlar ile olay günü telsizle yapılan görüşmelere ait kayıtlar soruşturma dosyasına sunulmamıştır.
- Tanık ifadelerine başvurulmamıştır.
- Sokağa çıkma yasağı süresince siviller için yaşam alanı oluşturulmaması hususu ilgili kurumlara sorulmamıştır.
- Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ile Hâkimlik kararında yeterli gerekçe bulunmamaktadır. Soruşturmadan beklenen bağımsızlığa, ivediliğe ve gerçekleri ortaya çıkarma kapasitesine sahip olmayan bir soruşturma yürütüldüğü için yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu ile adil yargılanma hakkı ihlal edilmiştir.
iii. İlçedeki çatışmalar nedeniyle kalp krizi geçiren G.B. Devlet Hastanesine geç ulaştırıldığı, sağlık personeli Devlet Hastanesi civarındaki çatışmalı ortam yüzünden tedaviyi yarıda bırakmak zorunda kaldığı için G.B.nin ölümü sokağa çıkma yasağı çerçevesinde değerlendirilmelidir. Kaldı ki uygulanan sokağa çıkma yasağı nedeniyle G.B. devletin gözetim ve denetim altında olduğu bir sırada vefat etmiştir zira söz konusu yasak vatandaşların hareket kabiliyetini tamamen ortadan kaldırmıştır. Böylesi bir ortamda kişilerin güvenliğinin sağlanması ve gerekli olduğu durumlarda kişilerin oluşturulan koridorlar yoluyla güvenli gölgelere nakledilmesi gerekir. Sivillerin ateş altında bırakılması idarenin ağır kusuruna işaret etmektedir. Bu sebeplerle G.B.nin ölümüyle sonuçlanan süreçte kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı da ihlal edilmiştir.
39. Bakanlık görüşünde, açtığı tam yargı davasıyla ilgili süreç hakkında başvurucunun Anayasa Mahkemesine hiçbir bilgi vermediğine işaret edilerek incelemenin esasını etkilemeye elverişli gelişme ve değişikliklerin Anayasa Mahkemesine bildirilmemesinin özen yükümlülüğüne aykırılık oluşturup oluşturmadığının değerlendirilmesi hususunun Anayasa Mahkemesinin takdirinde olduğu belirtilip başvurucunun eşinin ölümü hakkında yürütülen ceza soruşturması kapsamında yapılan işlemler ile verilen kararlar ve başvurucunun başka yakınlarıyla birlikte açtığı tam yargı davasıyla ilgili yargısal süreç Anayasa Mahkemesinin dikkatine sunulmuştur.
2. Değerlendirme
a. İddiaların Hukuksal Vasıflandırılması ve İncelemenin Kapsamı Yönünden
40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
41. Başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasını eşine acil sağlık hizmeti sunulmadığına ilişkin savı bağlamında dile getirdiği ve ayrıca kendisi yönünden de bu bağlamda herhangi bir iddiayı ileri sürmediği görülmüştür. O hâlde başvurucunun bütün iddiaları aslında sokağa çıkma yasağı nedeniyle yaşanan çatışmalı ortamdan etkilenerek kalp krizi geçiren eşinin zamanında Devlet Hastanesine götürülememesi ve kendisine acil sağlık hizmeti sunulmaması nedeniyle vefat ettiğine, sağlık görevlilerinin şiddetli çatışmalar sebebiyle güvenlik gerekçesiyle gelmediğine, eşinin Devlet Hastanesine girmesi konusunda polisin engel çıkardığına, sağlık görevlilerinin hastane civarındaki çatışmalı ortam yüzünden tedaviyi yarıda bırakmak zorunda kaldığına, eşinin tedavisinin yapılmasını sağlayacak güvenli bölge bulunmadığına, terörle mücadele sırasında devlet tarafından alınması gereken mutlak zorunlu ve orantılı tedbirlerin alınmadığına, anılan hususlarla ilgili şikâyetleri hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğine ilişkindir. Bu sebeple başvurucunun etkili soruşturma yürütülmediğine ilişkin şikâyetlerinin yaşam hakkının usul boyutu kapsamında, diğer şikâyetlerinin ise yaşam hakkının yaşamı koruma yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutu kapsamında incelenmesi gerekli ve yeterli görülmüştür.
42. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci ve dördüncü fıkralarının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, yaşama... hakkına sahiptir.
...
(Değişik: 7/5/2004-5170/3 md.; 21/1/2017-6771/16 md) Meşru müdafaa hali, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi... sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü dışındadır.”
43. Anayasa"nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, … kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
b. Kabul Edilebilirlik Yönünden
44. Başvurucunun yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının kabul edilebilir olup olmadığı incelenirken öncelikle Anayasa Mahkemesinin konuya ilişkin içtihadı başvuruyu ilgilendirdiği ölçüde ortaya konulacak, ardından iddialar değerlendirilecektir.
i. Genel İlkeler
45. Yaşam hakkını güvence altına alan Anayasa"nın 17. maddesi, devletin temel amaç ve görevlerini düzenleyen Anayasa"nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete, negatif yükümlülükler (kamusal bir yetkiyle güç kullanan görevlilerin kasıtlı ve hukuka aykırı bir şekilde hiçbir bireyin yaşamına son vermeme yükümlülüğü) yanında egemenliği altındaki kişilerin yaşamlarının korunması için bazı pozitif yükümlülükler de yükler (bkz. Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, §§ 50, 51).
46. Pozitif yükümlülüğü kapsamında devlet, başka gereklilikleri gerçekleştirmek yanında yaşam hakkını korumak için oluşturulan yasal ve idari çerçevenin gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili bir yargısal sistem kurmakla da yükümlüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).
47. Sözü edilen usul yükümlülüğü uyarınca şüpheli her ölüm olayı hakkında olayın tüm yönleriyle ortaya konulmasına, sorumlu kişilerin belirlenmesine ve gerektiğinde bu kişilerin cezalandırılmasına imkân tanıyan bağımsız bir soruşturma yürütülmelidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54; Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 94).
48. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm olaylarında Anayasa"nın 17. maddesi gereğince devletin sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır ancak yaşam hakkının ihlaline kasten sebebiyet verilmediği durumlarda pozitif yükümlülük; mağdurlara hukuki, idari hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık tutulması suretiyle de yerine getirilmiş sayılabilir. Bir başka ifadeyle yaşam hakkının ihlaline kasten sebebiyet verilmediği her olay ceza soruşturması yürütülmesini zorunlu kılmaz (bkz. Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 55, 59 ).
49. Bununla birlikte ölümün kasıtsız bir eylemden kaynaklandığı açıkça tespit edilmemiş ve hukuka aykırı öldürme iddiası, ölüm olayını çevreleyen olaylar çerçevesinde en azından savunulabilir nitelikte ise ölüm olayının aydınlatılması için Anayasa Mahkemesinin etkili soruşturma yürütme yükümlülüğü konusunda benimsediği asgari kriterleri karşılayan bir ceza soruşturması yürütülmelidir. Yürütülmesi gerekli bu ceza soruşturmasının amacı ölümü çevreleyen koşulların saptanarak hukuka aykırı öldürme iddiasının bertaraf edilmesidir (bir kimsenin hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde etkili soruşturma yükümlülüğünün doğacağı hususunda bkz. Salih Akkuş, B. No: 2012/1017, 18/9/2013, § 30; benzer değerlendirmeler içeren karar için bkz. Mustafa Tunç ve Fecire Tunç/Türkiye [BD], B. No: 24014/05, 14/4/2015, § 133).
50. Ölümün sağlık durumunun ciddiyeti bilinen ya da bilinmesi gereken hastaya gerekli acil sağlık hizmetinin sunulmaması sonucu meydana geldiği durumlarda da sorumlular aleyhine hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması yaşam hakkının (maddi ve/veya usul boyutu yönünden) ihlaline neden olabilir (benzer değerlendirme için bkz. Kenan Sayın, B. No: 2013/5376, 14/10/2015, § 47).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
(1) Başvurucunun Eşinin Güvenlik Güçlerinin Silahlı Güç Kullanımı Sonucunda Geçirdiği Kalp Krizi Sonucu Öldüğüne ve Bu Sav Hakkında Etkili Bir Ceza Soruşturması Yürütülmediğine İlişkin İddia Yönünden
51. Başvurucu, yaşam hakkının maddi boyutu kapsamında öncelikle eşinin sokağa çıkma yasağı nedeniyle yaşanan çatışmalı ortamdan etkilenerek kalp krizi geçirdiğini iddia edip sokağa çıkma yasağının uygulandığı süreçte güvenlik güçlerinin gerçekleştirdiği operasyonlar ile eşinin kalp krizi geçirip vefat etmesi arasında bağ kurmuştur.
52. Başvurucunun eşinin olay tarihinde 78 yaşında olduğu, ayrıca 15/2/2007 ve 24/11/2008 tarihlerinde başvurucunun eşine hipertansiyon tanısı konulduğu anlaşılmaktadır (bkz. § 32). Ayrıca ifade etmek gerekir ki güvenlik güçlerinin başvurucunun eşinin yaşamına yönelik herhangi bir eylemi veya ihmali söz konusu değildir ve başvurucunun 78 yaşında olup öncesinde hipertansiyon tanısı olan eşinin geçirdiği kalp krizi ile güvenlik güçlerinin terör örgütü üyeleri tarafından kazılan hendekler ile yerleştirilen patlayıcıların temizlenmesi ve sivil vatandaşların şiddetten korunması amacıyla gerçekleştirdiği operasyonlar arasında bağ kurulamamıştır. Bu nedenle başvurucunun, eşinin sokağa çıkma yasağı nedeniyle yaşanan çatışmalı ortamdan etkilenerek kalp krizi geçirmesi sonucunda öldüğüne ilişkin iddiası savunulabilir nitelikte değildir. Bu durumda anılan iddia yönünden etkili soruşturma yükümlülüğü doğmamıştır.
53. İzah edilen nedenlerle başvurucunun eşinin güvenlik güçlerinin silahlı güç kullanımı sonucu geçirdiği kalp krizi sonucu ölmesi ve bu sav hakkında etkili ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
(2) Başvurucunun Eşinin Hastaneye Zamanında Götürülemediğine, Sağlık Çalışanlarının Can Güvenliklerini Gerekçe Göstererek Yardıma Gelmediğine, Başvurucunun Eşinin Hastaneye Girişi Konusunda Polisin Engel Çıkardığına ve Bu Savlar Hakkında Etkili Bir Ceza Soruşturması Yürütülmediğine İlişkin İddia Yönünden
54. Başvurucu, eşinin zamanında Devlet Hastanesine götürülemediğini ve sağlık görevlilerinin şiddetli çatışmalar sebebiyle güvenlik gerekçesiyle gelmediğini iddia etmiştir ancak başvurucunun Başsavcılığa yaptığı suç duyurusunda 112 Acil"i arayarak yardım istediğine ilişkin bir iddia yer almamaktadır. Ayrıca başvurucu ve İ.B. başvuruya konu ceza soruşturması kapsamında verdikleri ifadeler sırasında böyle bir husustan söz etmemiştir. Başvuru dosyasında başvurucunun eşi için 112 Acil"den yardım istenmesine rağmen sağlık çalışanlarının yardıma gitmediğine dair herhangi bir bilgi de bulunmamaktadır. Bu nedenle sözü edilen iddiaların esasının incelenmesi mümkün değildir.
55. Başvurucunun eşini Devlet Hastanesine götüren İ.B.yi durduran polislerin başvurucunun eşinin kalp krizi geçirdiğini öğrenmelerinden hemen sonra İ.B. ve yakındakilerin Devlet Hastanesine girmelerine izin verdiği ve böylece başvurucunun eşine tıbbi müdahaleye başlanabildiği görülmektedir (bkz. §§ 12, 18). Bu bakımdan başvurucunun, eşinin Devlet Hastanesine girmesi konusunda polisin engel çıkardığına yönelik iddiası gerçeği yansıtmamaktadır. O hâlde başvurucunun eşinin hastaneye zamanında götürülmediğine, can güvenliklerini gerekçe gösteren sağlık çalışanlarının yardıma gelmediğine ve polisin başvurucunun eşinin hastaneye girişi konusunda engel çıkardığına ilişkin iddialar yönünden de etkili soruşturma yükümlülüğü doğmamıştır.
56. İzah edilen nedenlerle başvurucunun eşinin zamanında hastaneye götürülmemesi, sağlık çalışanlarının can güvenliklerini gerekçe göstererek yardıma gelmemesi, başvurucunun eşinin hastaneye girişi konusunda polisin engel çıkarması ve bu savlar hakkında etkili ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
(3) Başvurucunun Eşinin Hastanede Sağlık Hizmeti Sunulmaması ve Sağlık Çalışanlarının Tedaviyi Yarıda Bırakmak Zorunda Kalmaları Nedeniyle Öldüğüne, Tedavi İçin Güvenli Bölge Bulunmadığına ve Bu Savlar Hakkında Etkili Bir Ceza Soruşturması Yürütülmediğine İlişkin İddia Yönünden
57. Başvurucuya göre eşi hastanede sağlık hizmeti sunulmaması nedeniyle vefat etmiş ve sağlık personeli Devlet Hastanesi civarındaki çatışmalı ortam yüzünden tedaviyi yarıda bırakmak zorunda kalmıştır. Ayrıca eşinin tedavisinin yapılmasını sağlayacak güvenli bölge bulunmamaktadır.
58. İ.B.nin bir başkasıyla başvurucunun eşini Devlet Hastanesine götürebildiği ve bir doktor ile bir hemşirenin başvurucunun eşine tıbbi müdahaleye başladığı (bkz. § 12) dikkate alındığında başvuruya konu olayda sağlık çalışanlarının mesleki ödevlerini hiçe sayarak, durumunun ciddiyetini bildikleri veya bilmeleri gereken hastaya gerekli acil sağlık hizmeti sunmamaları gibi bir durumun yaşanmadığı görülmektedir. Nitekim başvuruya konu ceza soruşturmasında İ.B., teröristlerin Devlet Hastanesine saldırıları sırasında Devlet Hastanesinin camlarının kırıldığını ve herkesin yere yattığını beyan etmiştir (bkz. § 18). Ayrıca başvurucu, sağlık çalışanlarının tedaviyi yarıda bırakmak zorunda kaldıklarını açıkça ifade etmiştir. Bu durumda yaşam hakkını korumak için oluşturulan yasal ve idari çerçevenin gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili yargısal sistem kurmaya ilişkin pozitif yükümlülüğün sağlık çalışanlarının tedaviyi yarıda bırakmak zorunda kaldıklarına ve tedavi için güvenli bölge bulunmadığına ilişkin iddialar yönünden mutlaka ceza soruşturması yürütülmesini gerektirdiği söylenemez. Onun için sözü edilen iddialar yönünden idari yargıda açılmış bir tam yargı davası etkili yargısal sistem kurmaya ilişkin pozitif yükümlülüğün yerine getirilmesi için yeterli kabul edilebilir. Ne var ki başvurucu, idare mahkemesi nezdinde açtığı tam yargı davasında eşinin sağlık çalışanlarının tedaviyi yarıda bırakmak zorunda kalmaları nedeniyle öldüğüne ilişkin bir iddiayı dile getirmemiş; İdare Mahkemesinin davanın reddine dair kararına karşı da istinaf kanun yoluna başvurmamıştır. Oysa başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir(İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17). O hâlde başvurucunun eşinin sağlık hizmeti sunulmaması ve sağlık çalışanlarının tedaviyi yarıda bırakmak zorunda kalmaları nedeniyle öldüğüne ve tedavi için güvenli bölge bulunmadığına ilişkin iddianın ceza soruşturması yürütülmesini gerekli kıldığına dair sav açıkça dayanaktan yoksundur ve sağlık hizmeti sunulmaması, sağlık çalışanları tedaviyi yarıda bırakmak zorunda kaldıkları için başvurucunun eşinin hastanede ölmesi ve tedavi için güvenli bölge bulunmaması nedeniyle yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiği iddiası yönünden hukuk sisteminde mevcut yargısal yollar tüketilmeden bireysel başvuru yapılmıştır.
59. İzah edilen nedenlerle hastanede sağlık hizmeti sunulmaması ve sağlık çalışanlarının tedaviyi yarıda bırakmak zorunda kalmaları sonucu başvurucunun eşinin ölmesi ile tedavi için güvenli bölge bulunmaması nedeniyle yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi, hastanede sağlık hizmeti sunulmaması ve sağlık çalışanlarının tedaviyi yarıda bırakmak zorunda kalmaları nedeniyle başvurucunun eşinin öldüğüne ve tedavi için güvenli bölge bulunmadığına ilişkin iddia hakkında etkili ceza soruşturulması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın ise açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
60. Başvurucu, sokağa çıkma yasağının sona erdiği 12/9/2015 tarihine kadar inançlarına uygun şekilde cenaze merasimi yapamayıp ölen eşini defnedemediğini ve bu durumun yaşanan travmatik durumu daha da ağırlaştırdığını öne sürerek kendisi yönünden kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucuya göre yaşadığı durumun işkence olarak nitelendirilmesi gerekir.
2. Değerlendirme
61. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesine göre başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
62. Başvurucu, inançlarına uygun şekilde cenaze merasimi yapamayıp ölen eşini defnedemediğini ileri sürse de ölen eşi için cenaze merasimi yapma ve eşini defnetme yönündeki isteğini idari mercilere iletip iletmediği, iletmiş ise idari mercilerin söz konusu isteğe karşı cevaplarının ne olduğu konusunda herhangi açıklama yapmamış; sokağa çıkma yasağının cenaze merasimi ve defin işlemleri yapılmamasını mutlak surette gerektirdiğini iddia da etmemiştir. Anılan hususlara ilişkin olarak başvuru dosyasında da herhangi bir bilgi yoktur. Bu nedenle başvurucunun Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ortak koruma alanındaki herhangi bir hak, ilke veya yasağın kamu gücü tarafından ihlal edildiği olgusunu ortaya koyamadığı değerlendirilmiştir.
63. Açıklanan gerekçelerle kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Güvenlik güçlerinin silahlı güç kullanımı sonucu başvurucunun eşinin geçirdiği kalp krizi sonucu ölmesi, hastaneye zamanında götürülememesi, sağlık çalışanlarının can güvenliklerini gerekçe göstererek yardıma gelmemesi, başvurucunun eşinin hastaneye girişi konusunda polisin engel çıkarması ve bu savlar hakkında etkili ceza soruşturulması yürütülmemesinden dolayı yaşam hakkının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Hastanede sağlık hizmeti sunulmaması ve sağlık çalışanlarının tedaviyi yarıda bırakmak zorunda kalmaları nedeniyle başvurucunun eşinin ölmesi ve tedavi için güvenli bölge bulunmamasından dolayı yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Hastanede sağlık hizmeti sunulmaması ve sağlık çalışanlarının tedaviyi yarıda bırakmak zorunda kalmaları sonucu başvurucunun eşinin öldüğüne ve tedavi için güvenli bölge bulunmadığına ilişkin iddia hakkında etkili ceza soruşturulması yürütülmemesinden dolayı yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 2/2/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.