Esas No: 2019/3202
Karar No: 2019/3202
Karar Tarihi: 3/2/2022
AYM 2019/3202 Başvuru Numaralı TUNCAY GÖRGÜLÜ Başvurusuna İlişkin Karar
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
TUNCAY GÖRGÜLÜ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2019/3202) |
|
Karar Tarihi: 3/2/2022 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Hicabi DURSUN |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
Recai AKYEL |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
Raportör |
: |
Hilmi Can TURAN |
Başvurucu |
: |
Tuncay GÖRGÜLÜ |
Vekili |
: |
Av. Engin ATİK |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, adli yargı tarafından verilen görevsizlik kararı üzerine davaya bakan idare mahkemesinin davalı Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesinin Türk İdari Teşkilatında yer almadığı gerekçesiyle davanın incelenmeksizin reddine karar vermesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/4/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun makul süreye ilişkin kısmı ayrılarak başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilmezlik kararı verilmiş, başvurudaki diğer hak ihlali iddialarının kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Arka Plan Bilgisi
8. Türkiye ve Kırgızistan arasında 30/9/1995 tarihinde İzmir’de Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Kırgız Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Kırgızistan"ın Başkenti Bişkek Şehrinde Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Kurulmasına Dair Anlaşma imzalanmıştır. Anlaşma, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20/6/1996 tarihli ve 4144 sayılı Kanunu ile onaylanmış; 23/6/1996 tarihli ve 22675 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
9. Anlaşma kapsamında Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi (Üniversite) yönetiminin Türkiye ve Kırgızistan devletleri tarafından müşterek işlemlerle oluşturulacağı belirtilmiştir.
10. Anlaşma gereğince Üniversitenin statüsü 23/9/1996 tarihli ve 22766 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Tüzüğü (Tüzük) ile belirlenmiştir. Söz konusu Tüzük 19/3/2013 tarihli ve 28592 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe girmiş olan Türkiye Cumhuriyeti ile Kırgız Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Tüzüğü Hakkında Mutabakat zaptına ek tüzük ile yürürlükten kaldırılmıştır.
11. Tüzük"ün "Akademik ve İdari Personel" başlıklı 17. maddesinde öğretim elemanlarının üniversitede görevli profesör, doçent, yardımcı doçent, öğretim görevlisi, okutman, uzman ve araştırma görevlisi unvanına sahip kişilerden oluşacağı ve sözleşmeli olarak çalışacakları belirtilmiştir.
12. Tüzük"e göre öğretim elemanları, haricen yapılacak bir sözleşmeyle veya Türkiye"den 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu"nun 39. maddesine göre yapılacak görevlendirmeyle çalıştırılabilecektir.
B. Somut Başvuruya İlişkin Olgular
13. Başvurucu 15/10/2007 tarihinde Üniversite ile Akademik Personel Hizmet Sözleşmesi imzalayarak Üniversitenin Uluslararası İlişkiler Bölümünde yardımcı doçent statüsünde göreve başlamıştır.
14. Başvurucunun Üniversitede göreve başlamasından 28 gün sonra Üniversite Yönetim Kurulunun 13/11/2007 tarihli kararı ile başvurucunun Üniversite Akademik Personel Disiplin Yönetmeliği"nin 6. maddesine aykırı davrandığı gerekçe gösterilerek görevine son verilmiştir.
15. Başvurucu bunun üzerine 8/9/2008 tarihinde Üniversiteye karşı alacaklarının tahsili ve tazminat talepli dava açmış, Ankara 2. İş Mahkemesi 6/2/2012 tarihli kararı ile davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine karar vermiştir.
16. Başvurucunun ve davalı Üniversitenin temyiz kanun yoluna başvurması üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 28/10/2013 tarihli kararı ile ilk derece mahkemesi kararını bozmuştur. Yargıtay gerekçesinde; taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümünde idari yargı yerinin görevli olduğu, davada görevsizlik kararı verilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
17. Bunun üzerine Ankara 2. İş Mahkemesi 1/7/2014 tarihli kararı ile Yargıtayın bozma ilamına uyarak görevsizlik kararı vermiş, davanın usulden reddine hükmetmiştir.
18. Başvurucu, İş Mahkemesinin görevsizlik kararı üzerine idari yargıda dava açmış; Ankara 16. İdare Mahkemesi 9/12/2015 tarihli kararı ile Üniversitenin Türk İdari Teşkilatı içinde yer almaması sebebiyle açılan davanın esasının incelenme olanağı bulunmadığını ifade ederek davanın incelenmeksizin reddine hükmetmiştir.
19. Başvurucu İdare Mahkemesinin kararına karşı temyiz kanun yoluna başvurmuş, Danıştay Sekizinci Dairesi 9/11/2016 tarihli kararı ile ilk derece mahkemesi hükmünü onamıştır. Başvurucunun karar düzeltme talebi üzerine Danıştay Sekizinci Dairesi 13/2/2018 tarihli kararıyla karar düzeltme talebini reddetmiş ve karar kesinleşmiştir. Başvurucu ilgili kararı 16/3/2018 tarihinde tebliğ almıştır.
20. Başvurucu 13/4/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
21. İlgili hukuk için bkz. Mahmut Durmaz ve Ayhan Çelikbay, B. No: 2017/25250, 29/9/2020, §§ 19-35.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Anayasa Mahkemesinin 3/2/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu, alacak ve tazminat talebiyle Üniversite aleyhine açtığı davanın -Uyuşmazlık Mahkemesinin aynı konuda adli yargının görevli olduğuna ilişkin kesin kararları olmasına rağmen- Türk mahkemeleri tarafından görülmemesinin adil yargılanma hakkını ve hak arama hürriyetini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
24. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak 36. maddesi şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz…”
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun görev yaptığı üniversiteden alacaklarının tahsili ve tazminat talebiyle açmış olduğu davalara adli ve idari yargı tarafından bakılmadığı iddiasının adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Uygulanabilirlik Yönünden
26. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa"da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye"nin taraf olduğu ek protokollerin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme"nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
27. Anayasa"nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme, bunun doğal sonucu olarak da iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun"un Anayasa"nın 36. maddesinin birinci fıkrasına adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin 14. maddesinin gerekçesinde "değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti"nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınmış olan adil yargılama hakkı[nın] metne dahil" edildiği belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa"nın 36. maddesine söz konusu ibarenin eklenme amacının Sözleşme"de düzenlenen adil yargılanma hakkını anayasal güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 54). Bu itibarla Anayasa"da güvence altına alınan adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriği belirlenirken Sözleşme"nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin ve buna ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadının da gözönünde bulundurulması gerekir (Onurhan Solmaz, § 22).
28. Sözleşme, bir kişinin sahip olduğunu ileri sürebileceği tüm hak ve yükümlülükler bakımından adil yargılanma hakkını güvenceye almamaktadır. Sözleşme"nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların ve bir suç isnadının esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Hak arama hürriyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için ya başvurucunun medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da başvurucuya yönelik bir suç isnadının esası hakkında karar verilmiş olması gerektiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular Anayasa ve Sözleşme"nin ortak koruma alanı kapsamı dışında kalacağından bireysel başvuruya konu olamaz (Onurhan Solmaz, § 23).
29. Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı suç isnadına bağlı yargılamaların yanında bir kimsenin medeni hak ve yükümlülüklerinin karara bağlanmasıyla ilgili yargılamalarda da uygulanır. Anayasa"nın 36. maddesinin (1) numaralı fıkrasının medeni meselelerde uygulanabilmesi için ortada hukuk düzeni tarafından kişiye tanınmış veya en azından savunulabilir temeli bulunan bir hakkın bulunması gerekir. Bu hakkın Anayasa"da doğrudan veya dolaylı olarak tanımlanan ve güvence altına alınan bir hakka ilişkin olması zorunlu değildir. Bu bakımdan kanunla kişilere tanınan hak ve ayrıcalıklar da -mahkemelerde ileri sürülebilmesi koşuluyla- Anayasa"nın 36. maddesi bağlamında hak kavramına dâhildir. İkinci olarak bu hakka dair ilgili kişinin menfaatini etkileyen bir uyuşmazlık mevcut olmalıdır. Öte yandan bu uyuşmazlık, ihtilaf konusu hakkın tespiti ve bu haktan yararlanılması bakımından belirleyici bir nitelik arz etmelidir (Mehmet Güçlü ve Ramazan Erdem, B. No: 2015/7942, 28/5/2019, § 28).
30. Bireysel başvuruya konu olayda, uluslararası anlaşma ile kurulmuş ve Kırgızistan"da bulunan bir üniversitede görev yapmış olan başvurucunun üniversiteden olan alacaklarına ve uğradığı zararın tazminine ilişkin açtığı davanın adli yargı yerince idari yargı yerinin görevli olduğu, idari yargı yerince de üniversitenin Türk idari teşkilatında yer almadığı gerekçesiyle reddedildiği görülmektedir.
31. İş sözleşmesinin feshi veya devamı sırasında ortaya çıkan ücret, kıdem ve ihbar tazminatları, fazla mesai, yıllık izin ve tatil ücretleri gibi işçilik alacakları 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu"nda tanınmış hak ve menfaatlerdir. Bu nedenle işçi ile işveren arasındaki iş sözleşmesinden doğan hak ve menfaatlerin medeni hak olarak değerlendirilmesi gerektiği hususunda kuşku bulunmamaktadır (Mahmut Durmaz ve Ayhan Çelikbay, § 45).
32. Somut başvurudaki dava konusunun işçilik alacakları bakımından ayrılan yönü işveren Üniversitenin hukuki statüsü nedeniyle Türk mahkemelerinin ulusal anlamda yargı yetkisinin bulunup bulunmadığı sorunudur.
33. Bir davanın adli veya idari yargı yeri tarafından görülebilmesinin ilk şartı Türk mahkemelerinin ulusal anlamda yargı yetkisinin bulunmasıdır. Türk mahkemelerinin yargı yetkisinin bulunup bulunmadığına ilişkin değerlendirmenin 27/11/2007 tarihli ve Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun kapsamında yine Türk mahkemeleri tarafından yapılması gerekmektedir.
34. Nitekim benzer statüde olan davacılar tarafından yine benzer konular hakkında Üniversiteye karşı açılan davalarda adli ve idari yargı yerleri arasında çıkan olumsuz görev uyuşmazlığı üzerine Uyuşmazlık Mahkemesi içtihatlarında (Mahmut Durmaz ve Ayhan Çelikbay §§ 27, 28) görevli yargı yerinin tespiti yapılırken Türk mahkemelerinin ulusal açıdan yargılama görev ve yetkisine ilişkin değerlendirme yapma haklarının saklı olduğu belirtilerek davaların özel hukuk kapsamında adli yargı yerinde görülmesi gerektiği ifade edilmiştir. Uyuşmazlık Mahkemesi kararları üzerine Yargıtayın bazı davalarda (Mahmut Durmaz ve Ayhan Çelikbay §§ 29, 30) esas yönünden inceleme yapmak suretiyle davacı işçiler lehine karar verdiği tespit edilmiştir.
35. Bu durumda başvurucunun işçilik alacaklarını dava konusu etmesinin ulusal hukukta savunulabilir bir temelinin bulunduğu sonucuna varıldığından ihlal iddialarının Anayasa ve Sözleşme"nin ortak koruma alanının kapsamında yer aldığının kabulü gerekir.
b. Kabul Edilebilirlik Yönünden
36. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Esas Yönünden
i. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
37. Anayasa"nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa"nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye"nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme"yi yorumlayan AİHM, Sözleşme"nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).
38. Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).
39. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
40. Başvurucunun adli yargıda iş sözleşmesinden doğan alacaklarına ve uğradığı zararın tazminine ilişkin açtığı davanın idari yargının görevli olduğu gerekçesiyle görev yönünden reddedilmesi üzerine idari yargıda açtığı davanın incelenmeksizin reddine karar verilmiştir. Türk hukuk sisteminde iş sözleşmesinden doğan alacaklar ile is sözleşmesinin feshinden doğan zararın tazmini hakkında dava açılabileceği hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Ancak somut olayda İdare Mahkemesinin incelenmeksizin ret kararı vermesi sonucunda iş sözleşmesinden doğan alacağa ve uğranılan zararın tazminine ilişkin taleplerin dava edilebilirliği imkânı kalmamıştır. Dolayısıyla başvurucunun mahkemeye erişim haklarına müdahalede bulunulduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
41. Anayasa"nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
42. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesini ihlal edecektir. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma (meşru amaç), ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
43. Somut başvuruda, davanın incelenmeksizin reddi yönündeki mahkeme kararının 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu"nun 15. maddesine dayandığı görülmektedir. Dolayısıyla başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
(2) Meşru Amaç
44. Anayasa"nın 36. maddesinde hak arama özgürlüğü için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa"nın başka maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak bu hakların sınırlandırılması mümkün olabilir. Dava açma hakkının kapsamına ve kullanım koşullarına ilişkin bir kısım düzenlemenin hak arama özgürlüğünün doğasından kaynaklanan sınırları ortaya koyan ve hakkın norm alanını belirleyen kurallar olduğu açıktır. Ancak bu sınırlamalar Anayasa"nın 13. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olamaz (AYM, E.2015/96, K.2016/9, 10/2/2016, § 10).
45. Yargılama usullerinin düzenlenmesinde usul ekonomisinin gözetilmesi, bu suretle iyi adalet ve kamu yönetiminin de sağlanarak kamu yararının gerçekleştirilmesi Anayasa"nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin gereklerinden biridir. Dolayısıyla usul ekonomisi ile iyi adalet ve kamu yönetimi ilkeleri gözetilerek idari işlemlerin dava konusu edilebilirliğinin belli koşullara bağlanması mümkündür (Ali Diren, B. No: 2015/13108, 18/4/2018, § 57).
46. Somut olayda usul kurallarını yorumlayan derece mahkemelerinin Türk idari teşkilatı içinde yer almayan idarelerin tesis ettiği bir idari işlem bulunmadığı gerekçesiyle açılan davanın incelenmeksizin reddetmesinin yukarıda değinilen kamu yararının gerçekleştirilmesine yönelik meşru bir amaca dayandığı sonucuna ulaşılmıştır.
(3) Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
47. Anayasa"nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması istisnai bir yetki olduğundan bu yetki ancak durumun gerektirdiği ölçüde kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturabilir. Bireylerin hak ve özgürlüklerinin somut koşulların gerektirdiğinden daha fazla sınırlandırılması kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına geleceğinden hukuk devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).
48. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2013/66, K.2014/19, 29/1/2014; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
49. Müdahale için seçilen aracın gerekliliğinin değerlendirilmesi öncelikle ilgili kamu makamlarının yetkisindedir. Müdahale ile ulaşılmak istenen somut kamu yararı amacının gerçekleştirilmesi yetkili idarelerin sorumluluğunda olup amaca ulaşılmasında ne tür bir aracın daha etkili ve verimli sonuçlar doğuracağı hususunda sorumlu ve yetkili otoriteler, en isabetli kararı verebilecek konumdadır. Bu nedenle hangi aracın seçileceği konusunda idarelerin belli ölçüde takdir yetkisi bulunmaktadır. Ne var ki seçilen aracın gerekliliğine ilişkin olarak idarelerin sahip olduğu takdir yetkisi sınırsız değildir. Tercih edilen aracın müdahaleyi ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağırlaştırması durumunda Anayasa Mahkemesince müdahalenin gerekli olmadığı sonucuna ulaşılması mümkündür. Ancak Anayasa Mahkemesinin bu kapsamda yapacağı denetim seçilen aracın isabet derecesine yönelik olmayıp hak ve özgürlükler üzerinde oluşturduğu müdahalenin ağırlığına dönüktür (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 70).
50. Orantılılık, kamu yararının korunması ile bireyin hak ve özgürlükleri arasında adil bir dengenin sağlanmasını gerektirmektedir. Öngörülen tedbirin bireyi olağan dışı ve aşırı bir yük altına sokması durumunda müdahalenin orantılı, dolayısıyla ölçülü olduğundan söz edilemez. Bu itibarla uygulanan tedbirle başvuruculara aşırı ve orantısız bir yük yüklenip yüklenmediğinin tespiti gerekmektedir (Ali Diren, § 61).
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
51. Bireysel başvuruya konu dava, başvurucunun uluslararası anlaşma ile kurulan üniversitede sözleşmeli olarak görev yaptığı döneme dair alacaklarının tahsiline ve uğradığı zararın tazminine ilişkindir.
52. Başvurucunun İş Mahkemesinde açtığı davada görevsizlik kararı verilmiş, dava Türk idari teşkilatı kapsamındaki bir idare tarafından tesis edilmiş kesin ve yürütülmesi zorunlu bir idari işlem bulunmadığı gerekçesiyle incelenmeksizin reddedilmiştir.
53. Üniversitenin hukuki statüsü ve Kırgızistan"da kurulmuş olması sebebiyle başvuruya konu uyuşmazlığın çözümünde Türk mahkemelerinin ulusal açıdan yargılama görev ve yetkisinin bulunup bulunmadığı yine Türk mahkemeleri tarafından 27/11/2007 tarihli ve 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun"a göre belirlenecektir. Benzer uyuşmazlıklarda adli ve idari yargı yerlerince görevsizlik kararı verilmesi üzerine görevli yargı yerini belirleyen Uyuşmazlık Mahkemesinin kararlarında (Mahmut Durmaz ve Ayhan Çelikbay §§ 27, 28) da görüldüğü üzere dava konusunun ve Üniversitenin hukuki statüsü değerlendirilmek suretiyle (Türk mahkemelerinin ulusal görev ve yetkilerine ilişkin değerlendirme haklarının saklı bulunduğu belirtilerek) uyuşmazlığın adli yargı yerinde görülmesi gerektiğine karar verilmiştir. Nitekim Uyuşmazlık Mahkemesi kararları üzerine Yargıtayın benzer uyuşmazlıklarda (Mahmut Durmaz ve Ayhan Çelikbay §§ 29, 30) esasa ilişkin olmak üzere davacılar lehine karar verdiği tespit edilmiştir.
54. Anayasa Mahkemesinin görevi, Türk mahkemelerinin ulusal açıdan yargı yetkisini veya uyuşmazlığın hangi yargı yolu tarafından görülmesi gerektiğini belirlemek olmayıp usule ilişkin uygulamanın başvurucuların mahkemeye erişim hakkını Anayasa"ya aykırı olarak kısıtlayıp kısıtlamadığını denetlemektir.
55. Derece mahkemeleri davaları dava konularının niteliğini irdelemek suretiyle değil Üniversitenin Türk idari teşkilatı kapsamında bulunmaması, yani hukuki statüsü sebebiyle reddetmiştir. İdare mahkemelerinin görevsizlik kararı vermek yerine Üniversitenin hukuki statüsünü gerekçe göstererek davayı incelemeksizin reddetmesi nedeniyle başvurucu, görevli mahkemenin belirlenmesi talebiyle Uyuşmazlık Mahkemesine başvurma imkânından mahrum kalmıştır.
56. Derece mahkemelerinin davaların usulüne yönelik yaptıkları değerlendirmelerin dava edilebilir bir uyuşmazlığın mahkeme tarafından görülmesini engellediği, bu durumun başvurucuya ağır bir külfet yüklediği değerlendirilmiştir. Bu sebeple başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.
57. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
58. Başvurucu ayrıca Üniversiteden alacaklarını tahsil ve uğramış olduğu zararı da tazmin edemediği gerekçesiyle mülkiyet hakkını, Üniversitede derste iken Kırgızistan polisi tarafından zor kullanılarak üniversite dışına çıkarılmasının kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkını, Üniversitenin başvurucunun sözleşmesini feshetmesinin çalışma hakkını ihlal ettiğini ifade etmiştir.
59. Başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden diğer ihlal iddialarına ilişkin olarak kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
C. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden
60. 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
61. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini istemiş ve 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
62. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
63. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
64. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü"nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
65. İncelenen başvuruda derece mahkemelerinin davayı incelemeksizin ret kararı vermek suretiyle başvurucunun Uyuşmazlık Mahkemesine başvurmasına engel olması sebebiyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
66. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun"un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 16. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
67. Mahkemeye erişim hakkı ihlalinin tespiti ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
68. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 16. İdare Mahkemesine (E.2014/1425, K.2015/1971) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 294,70 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 3/2/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.