Esas No: 2020/32
Karar No: 2020/14
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü 2020/32 Esas 2020/14 Karar Sayılı İlamı
T.C. UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ
ESAS NO : 2020/32 KARAR NO : 2020/14 KARAR TR : 27.01.2020
|
ÖZET: 4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun uyarınca verilen idari para cezası ile ürünlerin “piyasaya arzının yasaklanması, toplatılması, bertaraf edilmesine v.s” ilişkin olarak verilen kararın iptali istemiyle açılan davanın, Kabahatler Kanunu’nun 3 ve 27/1. maddesi hükümleri uyarınca ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk. |
K A R A R
Davacı : T. Sağlık Ürünleri San. Ve Tic. Ltd. Şti.
Vekili : Av. A.C.A.
Davalı : Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu
Vekili : Av. N.B.D.
O L A Y : Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu’nun 27.07.2018 gün ve …/511.05-E.2462 sayılı kararı ile, kendilerine yapılan bildirim nedeniyle gerçekleştirilen denetim, elde edilen bilgi ve belgelerin mevzuat çerçevesinde değerlendirilmesi sonucunda;
Davacı şirket’in talimatı doğrultusunda BD Vacutainer Eclipse Kan Alma İğnesi ve BD Vacutainer Tek Kullanımlık Holder adlı ürünlerin birleştirilerek 0382903686506 barkod numaralı BD Vacutainer® Eclipse™ Kan Alma İğnesi adlı ürünün taklidinin meydana getirildiği, meydana getirilen bu ürünlerin 2016/449578 numaralı ihale kapsamında teslim edilmek üzere ihalenin yüklenici firmasına verildiği, yapılan denetim sonucunda bu ürünlerin hiçbir kontrol ve uygunluk değerlendirme işlemlerinden geçmeden steril olmayan bir şekilde EC sertifikasız olarak piyasaya arz edildiği, dolayısıyla bu güne kadar piyasaya arz edilen ürünlerin güvenli ürün gereklerini yerine getirmemesinden dolayı; 4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun’un 5. maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı olduğunun tespit edildiği;
Bununla birlikte holder ve iğne adlı ürünün birleştirilmesiyle meydana getirilen ürünün, temel gereklere uygunluğu gösteren uygunluk değerlendirmesinden geçmeden piyasaya arz edilmesi nedeniyle; Tıbbi Cihaz Yönetmeliğinin Temel Gerekler başlıklı 5. maddesine ve Uygunluk Değerlendirme İşlemleri başlıklı 11. maddesine, CE işareti iliştirilmesi nedeniyle CE İşareti Yönetmeliğinin “CE” İşaretinin Ürüne Konulması ve Kullanılması başlığı altındaki 9/1-a. maddesine aykırı olduğunun tespit edildiği;
Ayrıca Onaylanmış Kuruluş izni olmadığı halde, Onaylanmış Kuruluşun işaretinin ürüne iliştirilmesi nedeniyle Tıbbi Cihaz Yönetmeliğinin CE işaretlemesi başlığı altındaki 17. maddesine, Usulsüz olarak iliştirilmiş CE işareti başlıklı 18. maddesine aykırı olduğunun tespit edildiği;
Bu nedenle, davacı şirket tarafından 06.04.2017 tarihinde piyasaya arz edilen BD Vacutainer Eclipse Kan Alma İğnesi ve BD Vacutainer Tek Kullanımlık Holder adlı ürünlerin birleştirilmesi ile meydana getirilen 0382903686506 barkod numaralı BD Vacutainer® Eclipse™ Kan Alma İğnesi adlı ürünün benzerinin, CE İşareti Yönetmeliğinin 9. maddesinin birinci fıkrasının a bendine, Tıbbi Cihaz Yönetmeliğinin 5. maddesinin birinci fıkrasına, 11. maddesine, 17. maddesine, 18. maddesine ve 4703 sayılı Kanun’un 5. maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı olması nedeniyle, davacı şirket adına 4703 sayılı Kanun’un 12. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca 45.952,00 TL idari para cezası verilmiş;
4703 sayılı Kanun’un 11. maddesinde ürünün piyasaya arzının yasaklanması, toplatılması ve bertarafı hükmüne göre; güvenli olmadığı tespit edilen yukarıda belirtilen ürünün ilgili firma tarafından piyasaya arzının durdurulması, toplatılması, ürünlerin güvenli hale getirilmesinin imkânsız olduğu durumlarda, taşıdıkları risklere göre kısmen ya da tamamen bertaraf edilmesi;
Tespit edilen aykırılıklarla ilgili alınan önlemler ve ürünün içerdiği riskler hakkında gerekli bilgilerin onay süreci ile kesinleşmesini takip edecek on gün içerisinde üretici tarafından etkili olacak şekilde duyurulmasını, üretici tarafından yapılan duyuru veya duyuru şekli uygun bulunmaz veya yetersiz görülürse masrafları üreticiden karşılanmak üzere ülke genelinde dağıtımı yapılan iki gazete ile ülke genelinde yayın yapan iki televizyon kanalında ilam suretiyle önlemlerin risk altındaki kişilere duyurulmasının sağlanması, söz konusu duyuruyu takip edecek şekilde güvensiz ürünlerle ilgili bilgilerin Kurumun internet sayfasında duyurulması, risk altındaki kişilerin yerel yayın yapan gazete ve televizyon kanalları vasıtasıyla bilgilendirilmesinin mümkün olduğu durumlarda, bu duyuru yerel basın ve yayın organları yoluyla, risk altındaki kişilerin kim olduğunun tespit edilebildiği durumlarda ise bu kişilerin doğrudan bilgilendirilmesinin sağlanmasına karar verilmiş; karar ile bu karar doğrultusunda;
Güvensiz olduğu tespit edilen ve güvensizlik nedenleri belirtilen ürünlerin piyasaya arzının durdurulması,
Bu yazının tebliğ edildiği tarihten itibaren en geç 7 gün içerisinde geri çekme planı ile geri çekmede kullanılacak Tıbbi Cihaz Geri Çekme Bildiriminin hazırlanarak Kurumun onayına sunulması,
Geri çekme planı ile Tıbbi Cihaz Geri Çekme Bildiriminin uygun görüldüğünün Kurum tarafından bildirilmesini müteakip geri çekme işlemlerine ivedilikle başlanması,
Güvensiz ürünlerin kendi stoklarına ulaşmasını müteakip en geç 7 gün içerisinde ara raporun hazırlanarak Kuruma sunulması,
Ara raporun Kurum tarafından incelenmesi ve onaylanmasına müteakip geri çekilen ürünlere yapılması planlanan faaliyetlerin Kurum ile koordinasyon içerisinde gerçekleştirilmesi,
Geri çekme planındaki faaliyetlerin tamamının yerine getirilmesini müteakip en geç 7 gün içerisinde de nihai raporun hazırlanarak Kuruma sunulması,
Ürünün tamamını kapsamayan, belli bir seri/lottaki ürünler hakkında Kurumumuzca alınan önlemlerin tarafınızca yerine getirilip, risk altındaki kişilere gereken duyuruların yapılması sonucu; önlem fonksiyonu yerine gelmiş, güncelliğini yitirmiş, maksadı hâsıl olmuş, risk altındaki kişilere duyurusu sağlanmış ürün bilgilerinin Kurumun internet sitesi yayın tarihini müteakip en az bir yılın sonunda firmanın talebi doğrultusunda Kurum onayı ile yayından kaldırılacağının bilinmesi hususu Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu’nun 01.08.2018 gün ve …/511.05-E.142648 sayılı yazısı ile davacı şirkete bildirilmiştir.
Davacı vekili, 01.08.2018 gün ve …/511.05-E.142648 sayılı yazı ile bildirilen idari yaptırım ve para cezası kararının iptali istemiyle adli yargı yerine başvuruda bulunmuştur.
KÜÇÜKÇEKMECE 2. SULH CEZA HÂKİMLİĞİ: 06.11.2018 gün ve D.İş No:2018/5894 sayı ile, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 27/8. maddesi uyarınca idari yaptırım kararının verildiği işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idari yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde, idari yaptırım kararına ilişkin hukuka aykırılık iddialarının bu işlemin iptali talebiyle birlikte idari yargı merciinde görüleceğinin belirtildiği, bu nedenle başvuru konusu idari yaptırım kararının Hakimliklerince incelenebilecek kararlardan olmadığı açıklanarak, başvurunun görüm ve çözümünün idari yargı yerine ait olduğu gerekçesiyle başvurunun görev yönünden reddine karar vermiş, davacı vekili tarafından yapılan itiraz Küçükçekmece 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 23.11.2018 gün ve D.İş No:2018/9320 sayılı kararı ile kesin olarak reddedilmiştir.
Davacı vekili, bu kez aynı istemle idari yargı yerinde dava açmıştır.
İstanbul 9. İdare Mahkemesi, 07.09.2018 gün ve E:2018/1641, K:2018/1395 sayılı kararı ile, davanın görüm ve çözümünde dava konusu idari işlemi tesis eden idarenin bulunduğu yerdeki Ankara İdare Mahkemesi’nin yetkili olduğu gerekçesiyle davanın yetki yönünden reddine kesin olarak karar vermiş, dava dosyası Ankara Nöbetçi İdare Mahkemesi’ne gönderilmiştir.
ANKARA 23. İDARE MAHKEMESİ: 28.02.2019 gün ve E:2018/1429, K:2019/365 sayı ile, 4703 sayılı Kanun uyarınca davacı şirket hakkında uygulanan idari yaptırımların, idari para cezası ve idari tedbirlerden ibaret olduğu hususunda duraksama bulunmadığı, söz konusu idari yaptırımların, 5326 sayılı Kanun’un 16. maddesinde sözü edilen ilgili kanunlarda yer alan tedbirler kapsamında olduğu, 5326 sayılı Kanun’un 19. maddesi ve 27. maddesinin sekizinci fıkrası kapsamına giren idari işlemlerden de olmadığının anlaşıldığı, dolayısıyla 4703 sayılı Kanun’da kanun yolu gösterilmediği dikkate alındığında ve Uyuşmazlık Mahkemesinin konu ile ilgili kararları emsal alınarak, idari para cezası ve idari tedbirlerden oluşan idari yaptırımlara karşı açılan davanın görüm ve çözümünün adli yargı yerine ait olduğu gerekçesiyle davanın görev yönünden reddine karar vermiş, davacı vekilinin istinaf başvurusu, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 8. İdari Dava Dairesinin 31.10.2019 gün ve E:2019/2411, K:2019/2338 sayılı kararı ile kesin olarak reddedilmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Uyuşmazlık Mahkemesinin Hicabi DURSUN’un başkanlığında, Üyeler Şükrü BOZER, Mehmet AKSU, Birol SONER, Aydemir TUNÇ, Nurdane TOPUZ ve Ahmet ARSLAN’ın katılımlarıyla yapılan 27.01.2020 tarihli toplantısında:
I-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre;
Adli ve idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı Yasa"nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacı vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren Mahkemece, adli yargı dosyası da temin edilmek suretiyle Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin işlemlerde herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hâkim Gülten Fatma BÜYÜKEREN’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Halil İbrahim ÇİFTÇİ ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, 4703 sayılı Kanun’un 11. maddesi uyarınca verilen idari yaptırım kararları ile 12. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca verilen idari para cezasının iptali istemiyle açılmıştır.
29.6.2001 gün ve 4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun’un 5. maddesinin üçüncü fıkrasında, “Üretici, piyasaya sadece güvenli ürünleri arz etmek zorundadır. Teknik düzenlemelere uygun ürünlerin güvenli olduğu kabul edilir. Teknik düzenlemenin bulunmadığı hallerde, ürünün güvenli olup olmadığı; ulusal veya uluslararası standartlara; bunların olmaması halinde ise söz konusu sektördeki iyi uygulama kodu veya bilim ve teknoloji düzeyi veya tüketicinin güvenliğe ilişkin makul beklentisi dikkate alınarak değerlendirilir.” denilmiş, 12. maddesinin birinci fıkrasında “Bu Kanunun; ..… (b) 5 inci maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı hareket eden üreticiler hakkında on dokuz bin Türk Lirasından yirmi beş bin Türk Lirasına kadar…… idari para cezası uygulanır” denilerek idari para cezaları düzenlenmiş; “Ürünün piyasaya arzının yasaklanması, toplatılması ve bertarafı” başlıklı 11. maddesinde ise, “İlgili teknik düzenlemeye uygunluğu belgelenmiş olsa dahi, bir ürünün güvenli olmadığına dair kesin belirtilerin bulunması halinde, bu ürünün piyasaya arzı, kontrol yapılıncaya kadar yetkili kuruluşça geçici olarak durdurulur.
Kontrol sonucunda ürünün güvenli olmadığının tespit edilmesi halinde, masrafları üretici tarafından karşılanmak üzere, yetkili kuruluş;
a) Ürünün piyasaya arzının yasaklanmasını,
b) Piyasaya arz edilmiş olan ürünlerin piyasadan toplanmasını,
c) Ürünlerin, güvenli hale getirilmesinin imkânsız olduğu durumlarda, taşıdıkları risklere göre kısmen ya da tamamen bertaraf edilmesini,
d) (Değişik: 18/6/2017-7033/69 md.) (a), (b) ve (c) bentlerinde belirtilen önlemler ve ürünün içerdiği riskler hakkındaki bilgilerin, üretici tarafından etkili olacak şekilde duyurulmasını, üretici tarafından yapılan duyuru veya duyuru şekli uygun bulunmaz veya yetersiz görülürse, ülke genelinde dağıtımı yapılan iki gazete ile ülke genelinde yayın yapan iki televizyon kanalında ilanı suretiyle risk altındaki kişilere duyurulmasını,
Sağlar.
Risk altındaki kişilerin yerel yayın yapan gazete ve televizyon kanalları vasıtasıyla bilgilendirilmesinin mümkün olduğu durumlarda, bu duyuru yerel basın ve yayın organları yoluyla, risk altındaki kişilerin tespit edilebildiği durumlarda ise bu kişilerin doğrudan bilgilendirilmesi yoluyla yapılır.
(Ek fıkra: 18/6/2017-7033/69 md.) İkinci fıkrada yer alan hükümler, yetkili kuruluş tarafından 4 üncü maddenin ikinci fıkrasında belirtildiği şekilde hazırlanarak yürürlüğe konulan teknik düzenlemede yer alan diğer önlemlerin alınmasını engellemez.
Bu madde kapsamında alınacak önlemler, gerektiğinde Komisyona iletilir.” hükmü yer almış; 13. maddesinde, bu idarî para cezalarına karşı, tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebileceği öngörülmüşken, 23.1.2008 gün ve 5728 sayılı Kanun’un 496. maddesi ile 13. madde, ”Bu Kanunda yer alan idarî para cezaları, yetkili kuruluşlar tarafından verilir” şeklinde değiştirilmiş; 5728 sayılı Kanun, 8.2.2008 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun’da idari para cezasına ve idari tedbirlere karşı kanun yoluna ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemiştir.
Öte yandan, 30.3.2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 3 üncü maddesini değiştiren 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa’nın 31. maddesinde, “ (1) Bu Kanunun;
a) İdari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde,
b) Diğer genel hükümleri, idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında,
uygulanır” denilmiş;
Anılan Kanun’un birinci maddesinde, “Bu Kanunda; toplum düzenini, genel ahlâkı, genel sağlığı, çevreyi ve ekonomik düzeni korumak amacıyla;
a) Kabahatlere ilişkin genel ilkeler,
b) Kabahatler karşılığında uygulanabilecek olan idari yaptırımların türleri ve sonuçları,
c) Kabahatler dolayısıyla karar alma süreci,
d) İdari yaptırıma ilişkin kararlara karşı kanun yolu,
e) İdari yaptırım kararlarının yerine getirilmesine ilişkin esaslar,
Belirlenmiş ve çeşitli kabahatler tanımlanmıştır” denilerek Kanunun amaç ve kapsamı belirlenmiş; ikinci kısmında yer alan 32 ila 43. maddelerinde, Türk Ceza Kanunu kapsamı dışında kalan çeşitli kabahatler sayılarak, bu eylemlere yaptırımlar öngörülmüştür.
Aynı Kanun’un 2. maddesinde, “kabahat” deyiminden, kanunun karşılığında idari yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlığın anlaşılacağı; 16. maddesinde, kabahatler karşılığında uygulanacak olan idari yaptırımların “idari para cezası” ve “idari tedbirler”den ibaret bulunduğu; “idari tedbirler”in de mülkiyetin kamuya geçirilmesi ve ilgili kanunlarda yer alan diğer tedbirler olduğu belirtilmiştir.
Kanun’un “Mülkiyetin kamuya geçirilmesi” başlıklı 18.maddesinde de:
“(1) Kabahatin konusunu oluşturan veya işlenmesi suretiyle elde edilen eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine, ancak kanunda açık hüküm bulunan hallerde karar verilebilir.
(2) Mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin karar, eşyanın;
a) Kullanılmaz hale getirilmesi,
b) Niteliğinin değiştirilmesi,
c) Ancak belli bir surette kullanılması,
Koşullarından birinin yerine getirilmesine bağlı olarak belli bir süre geciktirilebilir. Belirlenen süre zarfında koşulun yerine getirilmemesi halinde eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilir.
(3) Mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin karar kesinleşinceye kadar ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından eşyaya elkonulabileceği gibi; eşya, kişilerin muhafazasına da bırakılabilir.
(4) Eşyanın mülkiyeti, kanunda açık hüküm bulunan hallerde ilgili kamu kurum ve kuruluşuna, aksi takdirde Devlete geçer.
(5) Eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilebilmesi için fail hakkında idari para cezası veya başka bir idari yaptırım kararı verilmiş olması şart değildir.
(6) Kaim değerin mülkiyetinin kamuya geçirilmesine de karar verilebilir.
(7) Mülkiyeti kamuya geçirilen eşya, başka suretle değerlendirilmesi mümkün olmazsa imha edilir.
(8) Mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin karar, kesinleşmesi halinde yerine getirilir” denilmiş; “Başvuru yolu” başlıklı 27. maddesinin birinci fıkrasında, “idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç on beş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idari yaptırım kararı kesinleşir.” ; 27. maddesine, 5560 sayılı Kanun ile eklenen sekizinci fıkrasında ise; idari yaptırım kararının verildiği işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idari yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde; idari yaptırım kararına ilişkin hukuka aykırılık iddialarının, bu işlemin iptali talebiyle birlikte idari yargı merciinde görüleceği kurala bağlanmış, bu maddenin gerekçesinde de bu hükümle, Kabahatler Kanunu’ndaki düzenlemelerin ortaya çıkardığı bağlantı sorununa çözüm getirilmesinin amaçlandığı ifade edilmiştir.
19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren bu düzenlemeye göre, Kabahatler Kanunu’nun; idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı; diğer kanunlarda görevli mahkemenin gösterilmesi durumunda ise uygulanmayacağı ancak; idari yaptırım kararının verildiği işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idari yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde; idari yaptırım kararına ilişkin hukuka aykırılık iddialarının, bu işlemin iptali talebiyle birlikte idari yargı merciinde görüleceği anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık Mahkemesi’nce, idari para cezası yönünden oluşan olumsuz görev uyuşmazlık-larının çözümünde, idari para cezasına konu işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idari yargının görev alanına giren kararın da verilmiş olması ve dosya içeriğinden bu kararın idari yargı yerinde dava konusu edildiğinin anlaşılması halinde; idari para cezasına ilişkin kararın hukuka aykırılığı iddiasının da, idari yargı yerinde görüleceği sonucuna varılarak, idari yargı yerince verilen görevsizlik kararlarının kaldırılmasına karar verilmiştir.
Somut olayda, idari para cezasına konu işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak mülkiyetin kamuya geçirilmesi amacıyla “ürünlerin piyasaya arzının yasaklanması, masrafların üreticisi tarafından karşılanmak üzere piyasada bulunan ürünlerin üreticisi tarafından toplanması, ürünlerin bertaraf edilmesi, alınacak önlemlere ilişkin bilgilerin risk altındaki kişilere duyurulması amacıyla mevzuata uygun olarak gerekli ilan, duyuru ve çağrıların yapılmasına” da karar verildiği ve bu kararın da dava konusu yapıldığı anlaşılmış, yukarıda anlatıldığı şekilde, söz konusu yaptırımın kabahatler karşılığında uygulanacak olan ilgili kanununda yer alan diğer tedbirler içinde sayılan mülkiyetin kamuya geçirilmesi amacıyla uygulanan yaptırımlardan biri olduğu ve bu karara karşı 4703 sayılı Kanun’da kanun yoluna ilişkin bir düzenlemeye yer verilmediği gözetildiğinde, olumsuz görev uyuşmazlığının çözümünde, “ürünlerin piyasaya arzının yasaklanması, masrafların üreticisi tarafından karşılanmak üzere piyasada bulunan ürünlerin üreticisi tarafından toplanması, bertaraf edilmesi, alınacak önlemlere ilişkin bilgilerin risk altındaki kişilere duyurulması amacıyla mevzuata uygun olarak gerekli ilan, duyuru ve çağrıların yapılmasına” ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davanın da adli yargı yerinde görüleceği açıktır.
Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk ilkesidir.
Davanın açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği açıktır.
Diğer taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise, mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.
İncelenen uyuşmazlıkta, öngörülen idari para cezası ile diğer idari yaptırımların 5326 sayılı Kanun’un 16. maddesinde belirtilen idari yaptırım türlerinden biri olduğu, 4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun’da idari para cezasına ve ilgili idari yaptırımlara itiraz konusunda görevli mahkemenin gösterilmediği anlaşılmıştır. Bu durumda, Kabahatler Kanunu’nun 5560 sayılı Kanun’la değişik 3. maddesinde belirtildiği üzere, idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı nedeniyle, görevli mahkemenin belirlenmesinde 5326 sayılı Yasa hükümleri dikkate alınacağından, dava konusu idari yaptırım kararlarına (idari para cezası ve diğer idari tedbirler) karşı açılan davanın görüm ve çözümünde, anılan Kanunun 27. maddesinin (1) numaralı bendi uyarınca adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, Küçükçekmece 2. Sulh Ceza Hâkimliğince verilen 06.11.2018 gün ve D.İş No:2018/5894 sayılı görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.
S O N U Ç: Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle, Küçükçekmece 2. Sulh Ceza Hâkimliğince verilen 06.11.2018 gün ve D.İş No:2018/5894 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 27.01.2020 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
Başkan Hicabi DURSUN |
Üye Şükrü BOZER |
Üye Mehmet AKSU |
Üye Birol SONER |
|
Üye Aydemir TUNÇ |
Üye Nurdane TOPUZ |
Üye Ahmet ARSLAN |