Esas No: 1967/49
Karar No: 1968/60
Karar Tarihi: 05/12/1968
AYM 1967/49 Esas 1968/60 Karar Sayılı Norm Denetimi İlamı
Esas No:1967/49
Karar No:1968/60
Karar günü:5/12/1968
Resmi Gazete tarih/sayı:11.6.1969/13220
İtiraz yoluna başvuran : Hatay Asliye Ceza Mahkemesi
İtirazın konusu: Kaçakçılığın Men ve Takibine dair 1918 sayılı Kanunun 2 nci maddesine 3/6/1950 günlü ve 7314 sayılı Kanunun 1 inci maddesiyle eklenen fıkranın Anayasaya aykırı bulunduğu yolundaki Cumhuriyet Savcılığı iddiasının, Anayasa"nın 12., 31. ve 132. maddelerinin hükümlerine dayanan mahkemece, ciddî olduğu kanısına varılmış ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasa"sının 151. maddesi uyarınca Anayasa Mahkemesine başvurulmuştur.
1. Olay:
Kaçak rakı çıkarmak eyleminden hakkında kovuşturma yapılan sanığın, Hatfly Asliye Ceza Mahkemesinin 1967/270 sayısında kayıtlı dâvadaki duruşması sırasında; sanık evine 200 metre kadar uzaklıkta dere içinde bulunan rakı çıkarma araçlarının ve çekilmiş rakının kendisine ait olmadığını ve suçu işlemediğini ileri sürerek ihbarda bulunan kimsenin dinlenmesini istemiş, müdahil Tekel İdaresi temsilcisi de aynı isteme katılmıştır. Ancak Kaçakçılığın Men ve Takibine dair 1918 sayılı Kanunun 2. maddesine 3/6/1959 günlü ve 7314 sayılı Kanunla eklenen fıkra kaçak olaylarını ihbar edenlerin kimliklerini rızaları olmadıkça veya ihbarın niteliği, haklarında suç teşkil etmedikçe açıklanamıyacağını hükme bağladığı için ve olayda ihbarı yapanın kimliğinin açıklanmasını istemediği anlaşıldığından kendisinin dinlenmesi mümkün olamamıştır. Bunun üzerine Cumhuriyet Savcısı 1918 sayılı Kanunun 2. maddesine eklenen fıkranın Anayasa"ya aykırılığını Meri sürmüş ve mahkeme iddianın ciddî olduğu kanısına vararak Anayasa Mahkemesine başvurulmasına ve duruşmanın geri bırakılmasına 27/10/1967 gününde karar vermiştir.
III. İtiraz konusu hüküm :
Kaçakçılığın Men ve Takibine dair 1918 sayılı Kanunun 2. sayılı Kanunun 1. maddesiyle eklenen itiraz konusu hüküm edenlerin hüviyetleri, rızaları olmadıkça veya ihbarın mahiyeti, haklarında suç teşkil etmedikçe açıklanamaz."
IV. Mahkemenin dayandığı Anayasa hükümleri;
Türkiye Cumhuriyeti Anayasa"sının 12., 31. ve 132. maddelerinde yer alan hükümlerden mahkemenin gerekçesine dayanak yaptıkları aşağıda gösterilmiştir:
(Madde 12- Herkes, dil, ırk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep ayırımı gözetilmeksizin, kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Madde 31- Herkes, meşru bütün vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya dâvâlı olarak, iddia ve savunma hakkına sahiptir.
....................................
Madde 132- Hâkimler görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasa"ya, kanuna hukuka ve vicdanî kanaatlarına göre hüküm verirler.
................................
...............................)
V. İlk İnceleme:
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğünün 15. maddesi uyarınca 12/12/1967 gününde yapılan ilk incelemede dosyada eksiklik olmadığı ve itirazın Anayasa"nın 151. ve 22/4/1962 günlü ve 44 sayılı Kanunun 27. maddelerine uygun bulunduğu görülerek esasın incelenmesi aynı günde oybirliği ile kararlaştırılmıştır.
I. Esasın incelenmesi:
İtirazın esasına ilişkin rapor, Adalet Bakanlığının 1/12/1967 günlü ve 42364 sayılı yazısına bağlı olarak gelen Hatay Asliye Ceza Mahkemesinin 27/10/1967 günlü ve 1967/ 270 sayılı gerekçeli kararı ve ekleri, Anayasa"ya aykırılığı ileri sürülen hüküm, Anayasa"nın konuya ilişkin hükümleri ve bunlarla ilgili gerekçeler ve Meclis görüşme tutanakları okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü :
İtiraz konusu fıkra 1918 sayılı Kanunun 2. maddesine 1959 yılında eklenmiştir. Eklenme nedeni kanun tasarısının gerekçesine göre şöyledir:
Kaçak olaylarını ihbar edenlerin, mahkemelerde sanıkların ve çoğu kaçakçı olan dinleyicilerin önünde dinlenmeleri bunları çok güç duruma düşürmektedir. Böylece ortaya çıkan muhbirler hakarete uğramakta, dövülmekte hattâ öldürülmektedir. Kaçakçıları yakalayabilmek için haber alma teşkilâtı kurulmuştur. Bu teşkilât ancak muhbirlerle, ajanlarla iş görür. Kimliği açıklanan muhbirin bir daha haber getirmesi mümkün olmadığı gibi böyle bir durumda teşkilâtın adam bulabilmesi de düşünülemez. Haber alma organları verimli çalışmayınca zabıta kuvvetlerinin çabaları da verimsiz kalmakta; Hazine büyük zararlara uğramaktadır. Onun için, 6731 sayılı Millî Korunma Kanununun 69. maddesinde olduğu gibi, 1918 sayılı Kanununa da kaçak olaylarını ihbar edenlerin kimliklerinin gizli tutulabilmesini sağlayacak bir hükmün getirilmesi gerekli görülmüştür.
Gerekçeden de anlaşılacağı üzere Yasa Koyucunun kaçakçılık gibi çok önemli bir memleket sorununda toplumun gerçeklerini ve gereklerini gözönünde tutarak, kamu yararına ve kamu düzenini koruma kaygısiyle kanunlaştırdığı bu hükmün iptalini isteyen mahkeme, birinci neden olarak kanun önünde eşitlik ilkesinin bozulduğunu ve imtiyazlı bir muhbirler sınıfının türemesine yol açıldığını ileri sürmektedir.
Anayasa Mahkemesinin daha önceki çeşitli kararlarında belirtildiği üzere eşitlik konusunda Anayasa"nın, 12. maddesiyle mutlak olarak yasakladığı, yurtdaşların kanun karşısında dillerine, ırklarına, cinslerine, siyasî düşüncelerine, felsefî inançlarına, dinlerine ve mezheplerine göre değişik muamele görmelidir. Bunların dışında kanun önünde eşitlik, ancak niteliklerde benzerlik ve yasaların getirdiği kurallara uyarlık oranında söz konusu olabilir. Kanun hükmü, kaçak olaylarını ihbar edenler arasında bir ayırım yapmış değildir: bunların tümü için, rızaları olmadıkça veya ihbarın niteliği suç teşkil etmedikçe, kimliklerinin açıklanmaması kuralını koymuştur. Demek ki kaçakçılık muhbirleri, kendi grupları içinde, kanun karşısında eşittirler. Yukarıda da kısaca değinildiği üzere Anayasa"nın koyduğu ilke dışında, kanun karşısındaki eşitliği başka türlü düşünmenin olanağı yoktur.
Öte yandan yine Anayasa"nın 12. maddesinin son fıkrası, mahkemenin gerekçesinde belirtildiği üzere, kişilere, ailelere, sınıflara imtiyaz tanınmasını yasaklamaktadır. Ancak şurası da açıktır ki inceleme konusu hükmün ereği, bir takım insanları mahkeme önüne çıkmama imtiyazı ile donatmak değil, Devletin kaçakçılarla ilgili haber alma kuruluşlarının gereği gibi çalışabilmelerini ve kaçakçılıkla savaşın başarıya ulaşmasını sağlamaktır. Kaçak olaylarını ihbar edenlerin kimliklerinin gizli tutulmasında bir imtiyaz niteliği yoktur; bir teminat, bir tedbir niteliği vardır. Bu gibiler, gördükleri hizmetten dolayı ve hizmeti başarı ile, sürekli olarak görebilsinler diye korunmaktadırlar. Korundukları için de kaçakçılık izlemeleri ve kovuşturmaları daha olumlu yönlerde yol alabilmektedir. Demek ki aslında hükümden yararlanan kamu düzenidir, toplumdur. Bir takım kişilerin yararlanması ise, dolaylı olup ikinci alanda kalmakta; bir bakıma bunların toplum ve düzen yararına gördükleri hizmetin karşılığı olmaktadır.
Görülüyor ki iptali istenen hükmün Anayasa"nın 12. maddesine aykırı bir yönü yoktur.
1918 sayılı Kanunun 2. maddesinin son fıkrasının Anayasa"nın 31. maddesindeki iddia ve savunma hakkını ve hâkimin, yine Anayasa"nın 132. maddesi uyarınca hüküm verebilmek için delilleri toplayabilme yetkisini kısıtladığı yolunda mahkemece ileri sürülenlerin tartışılmasına geçilirken önce ihbar müessesesi üzerinde kısaca durmak gerekecektir.
İhbar, kanunî delillerin varlığı ile desteklenmedikçe bir suçlamada hiç bir zaman ağırlık noktası, etki unsuru olamaz. İhbar, doğru ise, bir olayı, bir eylemi duyurmuş olur; ancak olay veya eyleme sanık arasında ilişki kurmağa tek başına yeterli değildir. Nitekim Hatay Asliye Ceza Mahkemesinin bakmakta olduğu işte, ihbarın tuttuğu ışıkla, sanığın evinin yakınında kaçak rakı araçları ve kaçak çekilme rakı bulunmuş; fakat suçu sanığın işleyip işlemediği karanlık kalmıştır. İhbarı yapanın kimliğinin belli olup olmaması birinci derecede bir önem taşımaz, imzasız veya düzme kimlikli bir ihbar, hattâ kimliğini saklayan bir kimsenin telefonla haber vermesi üzerine de, Cumhuriyet Savcısı, işi ilginç görürse, araştırmaya geçebilir ve belki, gerçekten yer almış bir olayı da ortaya çıkartır. İhbar yapanın kimliğinin gizli tutulması durumu ile ihbarı kimliği bilinmeyen bir kimsenin yapmış olması arasında büyük fark yoktur. Her iki halde de ihbarı yapanın delil kefesindeki ağırlığı sıfır olur. Böyle olunca da artık iddia ve savunma hakkının kökünden engellendiği düşünülemez. Öte yandan savunmada asıl önemli olan sanığın, isnadı tüm olarak ve zamanında öğrenmesidir, iptali istenen hükmün bu hakkı zedeleyen bir yönü bulunmadığı ortadadır.
Olayı ihbar edenin kimliği belli olmadığı yahut gizli tutulduğu takdirde artık onun mahkemenin toplayacağı ve takdir edeceği deliller arasında yeri yok demektir. Mahkeme tabiatiyle elde olan veya ele geçebilen deliller üzerinde duracaktır. Burada bir sınırlama iddiası belki ileri sürülebilir. Ancak ne "meşru bütün vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve dâvâlı olarak iddia savunmada bulunmak" hakkı ne de hâkimin "kendisini vicdanî kanaate götürecek bütün delilleri toplama" yetkisi mutlak değildir. Söz gelimi Anayasa, 33. maddesiyle bir kimsenin kendisini veya kanunun gösterdiği yakınlarını suçlandırma sonucu doğuracak beyanda bulunmaya ve bu yolda delil göstermeğe zorlanmasını yasaklamıştır. Ceza Usulü Hukukunda belirli durumlarda tanıklıktan kaçmayı öngören ilkeler vardır. Yine Anayasa (Madde 11). özüne dokunmamak suretiyle temel hak ve hürriyetlerin bile bir kanunla sınırlanmasına cevaz vermiştir, iptali istenen ve güttüğü erek yukarıda açıklanan hükmün, en aşırı ve dar bir görüşle dahi, hak arama hürriyetinin ve mahkemelerin bağımsızlığı ilkesinin özüne dokunduğu ileri sürülemez ve hukukça savunulamaz.
Şu duruma göre 1918 sayılı Kanunun 2. maddesinin son fıkrasının Anayasa"nın 31. ve 132. maddelerine aykırı bir yönü yoktur.
İptali istenen hükmün kötü niyetli muhbirlere kalkanlık ettiği, namuslu insanları huzursuz bıraktığı ve insan haklarının, hürriyetlerin, şeref ve haysiyetlerin koruyucusu olan Anayasa ile böyle bir tutumun bağdaştırılamıyacağı yolundaki iddiaya gelince: Bu iddiayı karşılamak için hükmün metni dışında kanıt aramak gereksizdir. İnceleme konusu fıkra, kaçak olaylarını ihbar edenlerin kimliklerinin açıklanmamasını, ihbarın muhbirler hakkında suç teşkil edecek nitelikte olmaması şartına bağlamaktadır. İhbar muhbiri suçlu bir duruma düşürüyorsa ihbarı yapanın rızası olmasa bile, kimliği gizlenemiyecektir. Böyle bir hükmün kötü niyetli muhbirlere kalkanlık edebileceği ve namuslu insanları huzursuz kılacağı düşünülemez.
Özetlenecek olursa: 1918 sayılı Kanunun 2. maddesine 7314 sayılı Kanunun 1. maddesiyle eklenen fıkra Anayasa"nın 12., 31. ve 132. maddelerine, veya başka her hangi bir hükmüne aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir, Üyelerden ihsan Keçecioğlu bu görüşe katılmamıştır.
VII. SONUÇ:
Kaçakçılığın Men ve Takibine dair 1918 sayılı Kanunun 2. maddesine 3/6/1959 günlü ve 7314 sayılı Kanunun 1. maddesiyle eklenen fıkranın Anayasa"ya aykırı olmadığına ve itirazın reddine üyelerden İhsan Keçecioğlu"nun karşı oyu ile ve oyçokluğu ile 5/12/1968 gününde karar verildi.
|
|
|
|
Başkanvekili Lütfi Ömerbaş |
Üye İhsan Keçecioğlu |
Üye Salim Başol |
Üye A. Şeref Hocaoğlu |
|
|
|
|
Üye Fazlı Öztan |
Üye Celalettin Kuralmen |
Üye Hakkı Ketenoğlu |
Üye Sait Koçak |
|
|
|
|
Üye Avni Givda |
Üye Muhittin Taylan |
Üye İhsan Ecemiş |
Üye Recai Seçkin |
|
|
|
Üye Ahmet Akar |
Üye Halit Zarbun |
Üye Muhittin Gürün |
KARŞI OY YAZISI
Kaçakçılık olaylarını ihbar edenlerin hüviyetlerinin kendileri istemedikçe açıklanmamasını veya ihbarın mahiyeti, haklarında suç teşkil etmedikçe açıklanamıyacağını öngören 1918 sayılı Kanunun 2. maddesine 7314 sayılı Kanunun 1. maddesi ile eklenen fıkranın Anayasa"ya aykırı olmadığından itirazın reddine karar verilmiştir.
1- Anayasa"nın hak arama başlığını taşıyan 31. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin meşru bütün vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle iddia ve savunma hakkına sahip olduğu ilkesine yer verilmiştir. Bu hükmün kavramı açıktır. Anayasa koyucu, bu hakkın kullanılmasında faydalanılacak yolların (Meşru olması) koşulundan ötede bir sınır kabul etmemiştir. İddia ve savunma hakkının özelliği de buradadır.
Şu hale göre kanunun, iddia ve savunma hakkının gereği gibi kullanılmasını engelleyecek sınırlar koyması düşünülemez. Kanunun koyacağı sınır olsa olsa meşru olmayacak yallardan yararlanılarak yapılacak bir iddia ve savunmayı önleme amacına yönelmiş olmaktan ibaret kalmalıdır. Dâva konusu hüküm ise bölye bir nitelik taşımamaktadır.
Kararda, bir kimsenin kendisini veya kanunun gösterdiği yakınlarını suçlandırma sonucunu doğuracak beyanda bulunmağa ve bu yolda delil göstermeğe zorlanmayı yasaklayan Anayasa"nın 33. maddesinde yer alan hüküm ile Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun belirli durumlarda tanıklık yapmaktan kaçınmayı öngören hükümleri birer örnek olarak ele alınıp hâkimin delilleri toplama yetkisinin mutlak olmadığı sonucuna varılmakta ve ortada Anayasa"nın 31., 11. ve 132. maddelerine aykırı bir durum bulunmadığı açıklanmaktadır.
Önce şu hususu belirtmek yerinde olur: Bir kişinin kendisini suçlandırma sonucunu doğuracak beyanda bulunmağa veya bu yolda bir delil göstermeğe zorlanması doğal kurallara aykırı düşer. Ve Anayasa"nın öngördüğü insan haysiyetinin korunması ilkesi ile de bağdaşmaz. Bir kimseyi yakınları hakkında beyanda bulunmağa zorlamanın ise yine Anayasa"nın öngördüğü aile bağlarının korunması ilkesi ile bağdaşmayacağı meydandadır. Bu ilkelerin, iddia veya savunma vesilesiyle zedelenmesi sonucunu doğuracak bir yola başvurulması halinde Anayasa"nın 31. maddesinde belirtilen (Meşruluk) sınırı dışına çıkılmış olacağında şüphe yoktur, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun tanıklıktan çekilmeyi kapsayan hükümleri için de aynı görüşü savunmak mümkündür. Ancak bu özel durumun herhangi bir nedenle kapsamının genişletilmesinin de doğru olamıyacağını kabul etmek gerekir.
İptali istenen hükümde böyle bir durumun söz konusu olmadığına ve ihbar edenin kimliğinin bilinmesine zaruret olan hallerde bunun açıklanmasını iddia ve gerekse savunma yönünden istemenin meşru sayılmayacağını ileri sürebilmenin hukuk kuralları ile bağdaşmayacağına göre bunu engelleyen itiraz konusu hükmün, Anayasa"nın 31. maddesine aykırı düştüğü meydana çıkmaktadır.
2- Mahkemelerin yalnız ihbar ile yetinmeyerek ihbarı doğrulayan delilleri araştırıp bulmayı tüm olarak değerlendirecekleri bir gerçek olmakla beraber İhbarı yapan kişinin kimliğinin bilinmesi ve bunun tanık olarak dinlenmesi, iddia veya savunma bakımından zorunlu olabileceği hallerin de bulunabileceğini gözden uzak tutmamak gerekir. Halbuki itiraz konusu hüküm, ihbarı yapanın rızası olmadıkça hâkimi bu yolda soruşturma yapmaktan alıkoymaktadır. Böyle olunca da iddia veya savunmanın doğruluk derecesi açıklığa kavuşturulmamış ve bunun sonucu olarak hâkim de tam bir kanaate ulaşmadan hüküm vermek zorunda bırakılmış olur ki; böyle bir hal Anayasa"nın 132. maddesinde yer alan Hâkimin vicdanî kanaatına göre hüküm vereceği ilkesine aykırı düşer.
3- Yurdun ekonomik yapısında önemli zararlara yol açan kaçakçılık suçlarının çoğunlukla ihbarla ortaya çıkarıldığı ve ihbar edenlerin kimliklerinin öğrenilmesi takdirinde bir çok nedenlerle ihbardan çekinileceği ve bu durumda kaçakçılık suçlarının daha da artacağı cihetle İptali istenen hükmün konulmasında (Kamu yararı) bulunduğu kanunun gerekçesi olmakla beraber kamu yararı amacı ile yapılan bu sınırlamanın iddia ve savunma hakkının özüne dokunur bir sonuç doğurduğu görülmektedir.
İddia veya savunma hakkının kullanılabilmesi için her şeyden önce isnadın tüm olarak bilinmesi gereklidir. Özellikle savunma yönünden bu gerek daha önemlidir.
İsnadın tümolarak bilinmesi için, yalnız başına iddianamede belirtilen suçun niteliğini öngören anlamında dar bir çerçeve içinde düşünmek yeterli değildir. Lehdeki ve alehdeki delillerin tüm olarak vaktinde öğrenilmesi, iddia veya savunma hakkının gereği gibi yerine getirilmesi için lüzumlu ve zorunludur. İhbarın şekli ve ihbarı yapanın kimliğinin bilinmesi de (İsnadın tüm olarak zamanında öğrenilmesi) kavramı içinde düşünülmesi gereken bir husustur. İptal konusu hüküm ise bu durum açıkça engellemekte ve özellikle savunma hakkının kullanılmasını güçleştirmektedir. Eksik iddia veya savunma sonucunu doğuran söz konusu kanun hükmü iddia ve savunma hakkının özünü zedeleyecek bir nitelik taşımaktadır. Bu bakımdan Anayasa"nın 11. maddesine de aykırı bulunduğu düşüncesindeyim.
Yukarıda gösterilen nedenlerle çoğunluğun görüşüne katılmıyorum, itiraz konusu hükmün iptali kanısındayım.
|
|
|
|
Üye İhsan Keçecioğlu
|