Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2014/229 Esas 2015/376 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2014/229
Karar No: 2015/376

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2014/229 Esas 2015/376 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2014/229 E.  ,  2015/376 K.
"İçtihat Metni"

Mahkemesi : .... Ağır Ceza
Sanık ..."ın özel belgede sahtecilik suçundan 5237 sayılı TCK’nun 207/1, 53. maddeleri uyarınca 1 yıl 6 ay hapis; bankanın araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçundan aynı kanunun 158/1-f-son, 52/2 ve 53. maddeleri uyarınca 4 yıl hapis ve 10.000 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına, taksitlendirilmeye ve hak yoksunluğuna ilişkin, .... Ağır Ceza Mahkemesince verilen ... gün ve ... sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay ... Ceza Dairesince ... gün ve ... sayı ile; özel belgede sahtecilik suçu yönüyle düzeltilerek onanmasına, nitelikli dolandırıcılık suçu yönünden ise;
"...a- Çekin kambiyo senedi hükmünde olabilmesi için Türk Ticaret Kanunu"nda öngörülen bütün unsurlarını taşıması gerekli olup 6762 sayılı TTK"nun 692. maddesi gereğince çeklerde bulunması zorunlu olan keşideci yerinin bir duraksamaya meydan vermeyecek biçimde açık ve anlaşılır olması gerektiği, aynı yasanın 693. maddesine göre ise keşide yeri gösterilmemiş olan çekin, keşidecinin ad ve soyadı yanında yazılı olan yerde keşide edilmiş sayılacağı hükmü de dikkate alınarak, suça konu çekte keşide yeri ve keşidecinin ad ve soyadı altında da bir yer bulunmadığı anlaşıldığından unsurları bulunmayan suça konu çekin özel belge niteliğinde bulunduğunun anlaşılması karşısında; sanığın eyleminin TCK"nun 157/1. maddesinde yazılı basit dolandırıcılık suçunu oluşturacağı gözetilmeyerek suç vasfında yanılgıya düşülmek suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçundan hüküm kurulması,
b- Birden fazla tekerrüre esas ilamı bulunan sanık hakkında, mahkumiyet hükümlerinden en ağırının tekerrüre esas alınması gerektiği halde, birden fazla hükmün tekerrüre esas alınması" isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise ... gün ve .... sayı ile;
“...Dolandırıcılık suçunun nitelikli hali olan 5237 sayılı TCK"nun 158/1-f maddesinde düzenlenen "bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması" suretiyle dolandırıcılık suçuna baktığımızda; dolandırıcılık eylemlerinde banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması nitelikli bir unsur olarak tanımlanmıştır. Bu hüküm 765 sayılı TCK"nun 504/3. maddesinin karşılığı olarak yeni kanun metnine aynen alınmıştır. Burada araç olarak kullanılan kurumlar, işlenen dolandırıcılık suçundan doğrudan doğruya zarar gören kurumlar değildir. Banka, faizle para alıp veren, kredi, iskonto, kambiyo işlemleri yapan, kasalarında değerli belge, eşya saklayan ve daha başka ekonomik etkinliklerde bulunan kuruluştur. Eğer suç, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle değil de banka veya kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla işlenmişse bu durumda 158/1-f bendinin değil 158/1-j bendinin uygulanması gerekir.
Çek Türk Ticaret Kanunun"da tanımlanmıştır ve unsurları sayılmıştır.
TTK"nun 692. maddesine göre;
"1. "Çek" kelimesini ve eğer senet Türkçe"den başka bir dille yazılmış ise o dilde "Çek" karşılığı olarak kullanılan kelimeyi;
2. Kayıtsız ve şartsız muayyen bir bedelin ödenmesi için havaleyi;
3. Ödeyecek kimsenin "muhatabın" ad ve soyadını;
4. Ödeme yerini;
5. Keşide gününü ve yerini;
6. Çeki çeken kimsenin (Keşidecinin) imzasını; ihtiva eder." hükmünü içermektedir.
TTK"nun 693. maddesine göre;
"Yukarıki maddede gösterilen hususlardan birini ihtiva etmiyen bir senet aşağıdaki fıkralarda yazılı haller dışında, çek sayılmaz.
Çekte sarahat yoksa muhatabın ad ve soyadı yanında gösterilen yer, ödeme yeri sayılır. Muhatabın ad ve soyadı yanında birden fazla yer gösterildiği takdirde çek, ilk gösterilen yerde ödenir. Böyle bir sarahat ve başka bir kayıt da mevcut değilse çek muhatabın iş merkezinin bulunduğu yerde ödenir.
Keşide yeri gösterilmemiş olan çek, keşidecinin ad ve soyadı yanında yazılı olan yerde çekilmiş sayılır." hükmünü içermektedir.
Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde somut olayda çekin keşide yerininin bulunmaması nedeniyle, resmi belge statüsünde olmadığı, özel belge statüsünde olduğu konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Yüksek Yargıtay ... ve ... Ceza Dairelerinin zorunlu unsurları bulunmayan çekin özel belge sayılacağına ilişkin pek çok kararına rastlamak mümkündür. Unsurları eksik olan çek özel belge olsa da; banka tarafından bastırılan çek karnelerinin bankanın maddi varlığı olduğu konusunda bir kuşku bulunmamaktadır. Unsurları eksik olan çekin dolandırıcılık suçunda kullanılması durumunda bankanın maddi varlığı olan çek kullanılmak suretiyle TCK"nun 158/1-f maddesinde öngörülen nitelikli dolandırıcılık suçunun oluştuğunun kabulü gereklidir.
Tüm bu nedenlerle sanığın bankanın maddi varlığı olan çek yaprağını sahte olarak düzenleyip, katılana vererek dolandırması eylemini, banka aracı kılınarak dolandırıcılık olarak kabul eden yerel mahkeme kararının;
Birden fazla tekerrüre esas ilamı bulunan sanık hakkında, mahkumiyet hükümlerinden en ağırının tekerrüre esas alınması gerektiği halde, birden fazla hükmün tekerrüre esas alınması,
Bozmayı gerektirdiğinden, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanun"un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK"nun 321. maddesi uyarınca bozulmasına, ancak yeniden duruşma yapılmasını gerektirmeyen bu hususun aynı kanunun 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, (1) numaralı hüküm fıkralarındaki tekerrür uygulamasına ilişkin kısımdan, "... Asliye Ceza Mahkemesinin 14.09.2004 gün ve 2001/122 esas, 2002/105 karar sayılı ilamı" cümlesinin çıkartılması suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün düzeltilerek onanması gerektiği" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay ... Dairesince ... gün ve 2804-4607 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazın kapsamına göre inceleme, sanık hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Suçun sübutuna ilişkin bir uyuşmazlık bulunmayan olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; keşide yerinin gösterilmemesi nedeniyle yasal unsurları eksik olan sahte çek kullanılmak suretiyle işlenen dolandırıcılık suçunun “banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle” nitelikli dolandırıcılık suçunu mu yoksa “basit dolandırıcılık” suçunu mu oluşturacağının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Kendisini ... olarak tanıtan sanığın, gübre satıcısı olduğunu bildiği katılanı telefonla arayarak kamyon başına 1.000 Lira olmak üzere üç kamyon gübrenin alım satımı konusunda anlaştıkları, bu anlaşma karşılığında sanığın ... Bayrampaşa Şubesi nezdinde çek hesabı bulunan ... Tekstil Şirketinin çek hesabına atfen, keşide yeri olmayan, 15.03.2007 keşide tarihli, 3.000 Lira bedelli bilirkişi raporuna göre tamamen sahte üretilmiş olan çeki katılana verdiği, katılanın anlaşma gereğince aynı gün içerisinde sanığın belirttiği yere gübreyi gönderdiği, katılanın çeki bankaya ibrazı üzerine karşılığının bulunmadığının belirlendiği,
Anlaşılmaktadır.
Dolandırıcılık suçunun basit şekli 5237 sayılı TCK’nun 157. maddesinde; “Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası verilir” şeklinde düzenlenmiş, 158. maddesinde ise bu suçun nitelikli halleri sayılmıştır.
Uyuşmazlık konusunu ilgilendiren banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu da TCK’nun 158. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde; “(1)Dolandırıcılık suçunun;... f-...banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle, … işlenmesi hâlinde, iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. Ancak, (e), (f), (j) ve (k) bentlerinde sayılan hâllerde hapis cezasının alt sınırı üç yıldan, adlî para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz” şeklinde düzenlenmiştir.
Maddenin bu bölümüne ilişkin gerekçesinde ise; “...Birer güven kurumu olan banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması, dolandırıcılık suçunun işlenmesi açısından önemli bir kolaylık sağlamaktadır. Banka ve kredi kurumları açısından dikkat edilmesi gereken husus, bu kurumları temsilen, bu kurumlar adına hareket eden kişilerin başkalarını kolaylıkla aldatabilmeleridir” açıklamalarına yer verilmiştir.
Dolandırıcılık suçunun bu nitelikli halinin kabulü ilk defa 5237 sayılı TCK ile olmamıştır. 765 sayılı TCK’nun 504/3. maddesinde de aynı şekilde dolandırıcılığın banka veya kredi kurumlarının vasıta olarak kullanılması suretiyle işlenmesi cezayı ağırlaştıran bir neden olarak kabul edilmiştir. Bu ağırlaştırıcı neden 765 sayılı TCK"na 21.11.1990 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 3679 sayılı Kanunun 16. maddesiyle eklenmiş, değişiklik gerekçesinde de; “Dolandırıcılık fiilin...banka veya kredi kurumunun...vasıta olarak kullanılması suretiyle işlenmesi halinde kandırıcı niteliği fazla olacağından, bu durum nitelikli hal olarak kabul edilmiş bulunmaktadır” açıklaması yapılmıştır.
Görüldüğü üzere gerek 765 gerekse 5237 sayılı TCK bakımından kanun koyucu banka veya kredi kurumlarına duyulan güven nedeniyle, bunlar aracı kılınarak gerçekleştirilen eylemlerde, hilenin daha kolay gerçekleşmesi bankaya duyulan güvenden mağdur ya da mağdurların araştırma eğiliminin azalması ya da tümü ile ortadan kalkması nedeniyle, eylemlerin aldatıcı niteliklerini göz önüne alarak nitelikli dolandırıcılık olarak düzenlemiş ve daha ağır bir yaptırıma tâbi tutmuştur.
Banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için, dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken banka veya diğer kredi kurumunun mutat faaliyetlerinden ya da bu faaliyeti yürüten sujelerinden yararlanılması ya da banka ve kredi kurumlarının mutat faaliyetleri nedeniyle üretmiş oldukları maddi varlıkların suçta araç olarak kullanılması gerekmektedir.
Banka ve diğer kredi kurumlarının olağan faaliyet konuları 5411 sayılı Bankacılık Kanunun 4. maddesinde sayılmış olup bunlara; mevduat kabul etmek, kredi vermek, çek ve diğer kambiyo senetlerinin iştirası (alım satımı), kredi kartları, banka kartları ve seyahat çekleri gibi ödeme vasıtalarının ihracı ve bunlarla ilgili faaliyetlerin yürütülmesi işlemlerini örnek göstermek mümkündür.
Banka ve diğer kredi kurumlarının maddi varlıkları ise; adı geçen kurumlara ait dekont, teminat mektubu, basılı evrak, kimlik belgesi, giriş kartı, banka cüzdanı, çek, kredi kartı gibi ilgili kurumda etkin işlevi bulunan maddi varlıklardır. Kullanılan maddi varlığın belge niteliğinde bulunması şart olmayıp belge niteliğinde olanların da özel belge niteliğinde olması ile resmi belge niteliğinde olması arasında bir fark bulunmamaktadır.
Banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçunun unsurları ile alakalı bu genel açıklamalardan sonra uyuşmazlık konusu "çek" ile ilgili olduğundan, çekin hukuki niteliği ve yapısının irdelenmesinde de yarar bulunmaktadır.
Çek, gerek mülga 6752 sayılı, gerekse mer"i 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunlarımızda poliçe ve bonodan sonra üçüncü bir kambiyo senedi türü olarak kabul edilmiştir. Çek hukuki niteliği itibariyle, poliçe gibi bir havaledir, ancak bu havalenin çek olarak vasıflandırılabilmesi için aynı zamanda bir banka üzerinde çekilmiş olması zorunludur. Bankada hesap bulundurmak mücerret çek keşide hakkını vermeyeceğinden, ayrıca önceden bu hesap üzerinde çek keşidesi suretiyle tasarruf edebileceğinin de kararlaştırılmış olması gerekir. Genellikle “çek anlaşması”, “çek sözleşmesi” olarak adlandırılan bu akit ile muhatap banka, keşideciye, üzerine çektiği çekteki miktarı ödemeyi vaad ederken, keşideci ise muhatap bankanın ödediği meblağları kendisine tediyeyi taahhüt etmektedir. Böylece, muhatap banka meşru hamil veya cirantaya kendi mal varlığından ancak keşidecinin şahsında hukuki sonuç doğurmak üzere ödemede bulunma yetkisini elde etmektedir.
Bir senedin "çek" niteliğine haiz olabilmesi için taşıması gereken bazı zorunlu yasal unsurlar bulunmaktadır.
Buna göre, çek;
1- Senet metninde “çek” kelimesini ve eğer senet Türkçe’den başka bir dille yazılmış ise o dilde “çek” karşılığı olarak kullanılan kelimeyi,
2- Kayıtsız ve şartsız belirli bir bedelin ödenmesi için havaleyi,
3- Ödeyecek kimsenin “muhatabın” ad ve soyadını (ticaret ünvanını),
4- Ödeme yerini,
5- Keşide tarihini ve yerini,
6- Keşidecinin imzasını, ihtiva etmelidir.
Bu unsurlardan birini taşımayan bir senet çek sayılmayacaktır. Ancak çekte açıklık yoksa, muhatabın adı ve soyadı (ticaret unvanı) yanında gösterilen yer ödeme yeri kabul edilecek, muhatabın ad ve soyadı (ticaret unvanı) yanında birden fazla yer gösterildiği takdirde çek, ilk gösterilen yerde, böyle bir açıklık ve başka bir kayıt da yoksa, çek muhatabın iş merkezinin bulunduğu yerde ödenecektir. Keşide yeri gösterilmemiş olan çek, düzenleyenin adı yanında yazılı olan yerde düzenlenmiş sayılacaktır. (6752 sayılı Kanunun 693/2-3, 6102 sayılı Kanunun 781/2-3. maddeleri)
Öte yandan Türk Ticaret Kanunu dışında "çek"e ilişkin çıkarılan özel kanunlarla da ayrıntılı düzenlemelere gidilmiştir. Bu kapsamda suç tarihinde yürürlükte bulunan Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkındaki 3167 sayılı Kanunda bankaların çek hesabı açtırmak isteyenin yasaklı olup olmadığını araştıracakları, ayrıca ilgili kişinin ekonomik ve sosyal durumunun belirlenmesinde gerekli basiret ve özeni gösterecekleri, çek defterlerinin bankalarca bastırılacağı, çek defterlerinin baskı şeklini belirleyen esasların ... Birliğinin görüşü alınarak, ... Bankasınca belirlenerek Resmî Gazete’de yayımlanacağı, bankaların çek hesabı açtıranların açık kimlik ve adreslerini belirlemek için fotoğraflı nüfus cüzdanı örnekleri ile yerleşim yeri belgelerini, tacir olanların ayrıca ticaret sicili kayıtlarını almak, bunların açık kimliklerini, adreslerini, vergi kimlik numaralarını ve çek hesabının kapatılma hallerini onbeş gün içinde ... Bankasına bildirmek ve bunlara ilişkin belgeleri hesapların kapatılmalarını izleyen beşinci yılın sonuna kadar saklamak zorunda oldukları, çek karşılığının tamamen veya kısmen bulunmaması halinde hamilin talebi üzerine keşidecinin bankaca bilinen adresleri kendisine verileceği kabul edilmiştir.
Bu açıklamalar ve belirtilen kanuni düzenlemeler karşısında çekin bankanın maddi varlıklarından olduğu hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Bu nedenle tüm unsurlarını havi bir çek kullanılarak işlenen dolandırıcılık suçunun 5237 sayılı TCK’nun 158/1-f. maddesi kapsamında olduğunun kabulü gerekmektedir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun ve Özel Dairelerin duraksamasız uygulamaları da bu doğrultudadır. (Örneğin; Ceza Genel Kurulu"nun 28.12.2004 gün ve 173-228, 11 CD"nin 21.01.2014 gün ve 22187-1123, 15 CD"nin 03.03.2014 gün ve 10228-3826 sayılı kararları)
Ancak Türk Ticaret Kanununda öngörülen yasal unsurları eksik olan, örneğin somut olayda olduğu gibi keşide yeri gösterilmeyen ya da tümüyle sahte oluşturulmuş bir çek kullanarak işlenen dolandırıcılık suçunun da 5237 sayılı TCK’nun 158/1-f. maddesi kapsamında kabul edilip edilmeyeceği hususu uyumazlığın konusunu oluşturmaktadır.
Çekin hile unsuru olarak kullanılmasının daha ağır bir cezayı gerektirmesinin nedeni mağdura bakan yönüdür. Yasal unsurları eksik ya da tümden sahte oluşturulmuş bir çek kullanılarak işlenen dolandırıcılık suçlarında da, bankanın bir maddi varlığı veya böyle bir maddi varlığın bulunduğu algısı hile olarak kullanılmakta, mağdur "çek"e güvendiği için daha kolay aldatılmaktadır. Kaldı ki çekin unsurlarının eksik olması bankanın maddi varlığı olduğu olgusunu da değiştirmemektedir. Bu nedenle iğfal kabiliyetini haiz olması şartıyla çekin tümden sahte olarak oluşturuşmuş olması veya unsurlarının eksik olmasının suçun bu nitelikli halinin oluşumu bakımından bir önemi bulunmamaktadır.
Çekin belgede sahtecilik suçu bakımından resmi belge niteliğinde kabulü ile dolandırıcılık suçunda hile unsuru olarak kullanılması aynı esaslara dayanmamaktadır. Çek esasında özel bir belgedir. Ancak kanun koyucu ticarî hayatta büyük yer tutan ve ciro ile veya buna bile gerek görülmeksizin tedavül eden çekleri ve diğer kambiyo senetlerini daha ciddî bir şekilde korumak istemiş ve bunlarda sahtecilik yapılması hâlinde, resmî belgede sahtecilik suçuna ilişkin hükümlerin uygulanmasını kabul etmiştir. Bu itibarla çekin resmi belge olarak kabulünün nedeni topluma bakan yönü olup, unsurları eksik olan çek bir taraftan özel belge olarak kabul edilirken, diğer taraftan nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturması arasında bir çelişki bulunmamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın keşide yeri gösterilmeyen, tamamen sahte oluşturulmuş çeki kullanarak katılandan mal aldığı somut olayda, bankanın maddi varlıklarından olan çekin suçta araç olarak kullanılması nedeniyle eylemin 5237 sayılı TCK"nun 158/1-f madde ve fıkrasında yazılı banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.
Öte yandan sanık hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanmasına karar verilirken tekerrüre esas alınan ilamın kararda gösterilmesi zorunlu değilse de, sanığın geçmiş hükümlüklerinden en ağırı yerine daha az cezayı içeren içeren başka iki hükümlülüğün tekerrüre esas alınması kanuna aykırıdır. Ancak bu aykırılık yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden 1412 sayılı CMUK"nun 322. maddesi uyarınca, yerel mahkeme kararından hatalı gösterilen hükümlülüklerin çıkartılması ve CMUK’nun 326/son maddesi gözetilerek 5275 sayılı Kanunun 108/2. maddesi uyarınca koşullu salıverilmeye eklenecek sürenin yanılgılı uygulama sonucu hükümde gösterilen ilam nedeniyle eklenecek süreden fazla olmayacağının gözetilmesi gerektiğinin belirtilmesi suretiyle hükmün düzeltilerek onanması mümkündür.
Bu itibarla, haklı nedene dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün TCK"nun 58/6. maddesinin uygulanması yönünden düzeltilerek onanmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay .... Ceza Dairesinin ... gün ve ... sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Sanık hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanmasına karar verilirken tekerrüre esas alınan ilamın kararda gösterilmesi zorunlu değilse de, sanığın geçmiş hükümlülüklerinden en ağırı yerine daha az cezayı içeren başka iki hükümlülüğünün tekerrüre esas alınması isabetsizliğinden BOZULMASINA,
Ancak, bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesi gereğince hüküm fıkrasının TCK"nun 58/6. fıkrasının uygulanması ile ilgili bölümünden "... Asliye Ceza Mahkemesinin ... gün ve 2001/122 esas 2002/105 karar sayılı ilamı ile ayrıca 21.05.2005 tarihinde yerine getirilmiş .... Asliye Ceza Mahkemesinin 20 Nisan 1998 gün ve ... sayılı ilamı ile" ibaresinin çıkarılmasına, aynı bölümün sonuna "sanığın birden fazla tekerrüre esas geçmiş hükümlülüklerinden en ağırının infaz aşamasında tekerrüre esas alınmasına ancak CMUK’nun 326/son maddesi gözetilerek 5275 sayılı Kanunun 108/2. maddesi uyarınca koşullu salıverilmeye eklenecek sürenin yanılgılı uygulama sonucu hükümde gösterilen ilamlar nedeniyle eklenecek süreden fazla olmayacağının gözetilmesine" ibaresinin eklenmesi suretiyle diğer yönleri usul ve kanuna uygun olan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 03.11.2015 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

Hemen Ara