Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/4.MD-450 Esas 2012/256 Karar Sayılı İlamı

Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2011/4.MD-450
Karar No: 2012/256

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/4.MD-450 Esas 2012/256 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2011/4. MD-450 E.  ,  2012/256 K.
  • GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇU
  • TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 6
  • TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 257

"İçtihat Metni"

Görevi kötüye kullanma suçundan sanık Aydın’ın beraatına ilişkin, Yargıtay 4. Ceza Dairesince verilen 23.06.2011 gün ve 37-14 sayılı hükmün katılan tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “onama” istemli, 14.11.2011 gün ve 286790 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

                                                               TÜRK MİLLETİ ADINA

                                                 CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanığın, ihmali davranışla görevi kötüye kullanma suçundan beraatına karar verilen somut olayda, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; suçun unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya içeriğine göre;

Katılan Mustafa’nin avukat olduğu ve alacaklı vekili sıfatıyla, icra memuru Yalçın ile birlikte 30.03.2005 ve 02.04.2005 tarihlerinde iştirak ettiği Şişli 6. İcra Müdürlüğünün 2005/5022 sayılı dosyasının haciz işlemi sırasında, kendisine hakaret eden ve görevini yapmasını engelleyen borçlu şirketin Avukatı Uğur ile müvekkilleri Muhammed Ahmed, Dilek, Yunus Veysel, Murat ve Didem haklarında 05.04.2005 tarihli dilekçesi ile Şişli Cumhuriyet Başsavcılığına şikayette bulunması üzerine, başvurusu işleme alınarak, 06.04.2005 tarihinde hazırlığın 2005/16307 nolu sırasına kaydının yapıldığı,

Ayrıca katılan ile birlikte haciz işlemini yürüten icra memuru Yalçın"nın da, aynı olaya ilişkin olarak düzenlediği tutanak ve emniyette verdiği ifadesinde anılan kişilerden şikayetçi olması üzerine, bu başvurunun da Şişli Cumhuriyet Başsavcılığının 2005/16467 nolu sırasına kaydının yapıldığı ve iş bölümü uyarınca her iki soruşturmanın da, Şişli Cumhuriyet savcısı sanık Aydın tarafından yürütüldüğü,

Sanığın, 2005/16467 nolu soruşturma dosyasında; şikayetçisi Yalçın, şüphelileri Muhammed Ahmed, Dilek, Yunus Veysel, Murat ve Didem olan kişiler hakkında görevli memura hakaret suçundan, 08.04.2005 tarihinde açmış olduğu kamu davasında, Şişli 3. Asliye Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, sanıklar Dilek, Didem ve Muhammed’in beraatlarına, Yunus ve Murat hakkında ise hakaret suçundan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği,

Sanık tarafından, Şişli Cumhuriyet Başsavcılığının 2005/16467 nolu soruşturma dosyasından Av. Mustafa ve Av. Uğur hakkındaki evrak tefrik edilerek, soruşturmanın 2005/20407 nolu dosya üzerinde yürütüldüğü ve sonradan bu dosyanın da yine sanık tarafından 29.04.2005 tarihinde aradaki irtibat nedeniyle, şikayetçisinin katılan olduğu 2005/16307 nolu dosya ile birleştirilmesine ve bu numara üzerinde soruşturmanın yürütülmesine karar verildiği,

Sanığın bu soruşturma dosyası üzerinde adı geçen iki avukat hakkında, 19.06.2007 tarihinde düzenlediği fezleke ile Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünden soruşturma izni verilmesini talep etmesi üzerine, Bakanlığın 06.08.2007 tarihli “olur” gereği soruşturma izni, 31.03.2008 tarihli fezlekeye bağlı soruşturma dosyasının incelenmesi sonucunda da Bakanlığın 30.05.2008 tarihli “olur”uyla, anılan iki avukat hakkında kovuşturma izni verildiği, Şişli C. Başsavcılığının 2007/42547 nolu dosyası üzerinde yürütülen dosya ile ilgili olarak Beyoğlu C. Başsavcı Vekili tarafından 25.06.2008 tarihinde, müşteki-şüpheli sıfatıyla Av. Uğur hakkında görevli memura direnme ve hakaret; Av. Mustafa hakkında ise kasten yaralama, tehdit ve hakaret suçlarından düzenlenen iddianamede, mağdur-müşteki olarak icra memuru Yalçın, Dilek, Muhammed Ahmed"in gösterildiği, iddianameyi kabul eden Beyoğlu 2. Ağır Ceza Mahkemesince, 14.10.2008 tarihinde kovuşturmanın İstanbul Ağır Ceza Mahkemesine açılmasına karar verildiği, İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesince de 16.12.2010 tarihinde, sanık Uğur’un eylemleri bir bütün halinde kamu görevlisine direnme suçu kabul edilerek bu suçtan kurulan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve sanık Mustafa’nın ise yüklenen suçlardan beraatına hükmolunduğu,

Katılan Mustafa, Adalet Bakanlığına yazmış olduğu 16.02.2009 tarihli şikayet dilekçesiyle; vekillik görevi nedeniyle iştirak ettiği Şişli 6. İcra Müdürlüğünün 2005/5022 sayılı dosyasının haciz işlemi sırasında meydana gelen olayda, kendisine hakaret eden ve görevini yapmasını engelleyen Av. Uğur ile onun müvekkilleri Muhammed Ahmed, Dilek, Yunus Veysel, Murat ve Didem haklarında, Şişli Cumhuriyet Başsavcılığına 05.04.2005 tarihli dilekçe ile yaptığı şikayeti konusunda, Şişli Cumhuriyet Başsavcılığının 2005/16307 sayılı dosyası üzerinden yürüttüğü soruşturma sonunda herhangi bir işlem tesis etmediğinden bahisle, Şişli Cumhuriyet Başsavcı Vekili Selim hakkında şikayetçi olmuş ise de, yapılan araştırmada anılan soruşturmaları Şişli Cumhuriyet savcısı Aydın’ın yaptığının tespit edildiği,

Adalet Bakanının “olur”uyla, Şişli Cumhuriyet savcısı Aydın hakkında 12.02.2010 tarihinde soruşturma izni verilmesi üzerine, Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığınca 02.09.2010 tarihli iddianame ile şüphelinin eylemine uyan 5237 sayılı TCY’nın 257/2. maddesi uyarınca cezalandırılması için kovuşturmanın açılmasına karar verilmesinin talep edildiği, Beyoğlu 2. Ağır Ceza Mahkemesince de, 12.10.2010 tarihinde kovuşturmanın Yargıtay 4. Ceza Dairesine açılmasına karar verildiği,

Katılanın şikayeti sonucunda durumun fark edilmesi üzerine, sanık tarafından; şikayetçisinin katılan, şüphelilerinin de Muhammed Ahmed, Dilek, Yunus Veysel, Murat ve Didem olduğu iddianame ile, 16.03.2010 tarihinde kamu görevlisine direnme ve hakaret suçlarından kamu davasının açıldığı,

Şişli C. Başsavcılığının 20.01.2011 tarihli yazısına göre, sanığın; avukatlar ve noterler hakkındaki soruşturma işlemlerini yürütmek, sonu (7) ile biten hazırlık evrakına ve otomatik tevzi sonucunda kendisine düşen soruşturma evraklarına bakmak, 2007 ve 2010 tarihli iş bölümleri uyarınca Cumhuriyet savcıları İbrahim ve İsmail’in yokluğunda kendilerine ait tüm işleri yapmak ve 8. Asliye Ceza Mahkemesinde duruşmalara çıkmakla görevli olduğu; 01.01.2005 ile 30.12.2010 tarihleri arasında toplam 12509 hazırlık evrakını inceleyerek 11857 evrakı karara bağladığı, elinde kalan iş miktarının 652 olduğu,

Sanığın aşamalarda özetle; “görevi ihmal kastı bulunmadığını, icra memurunun hacze gittiği bir ortamda, bu memura ve şikayetçi avukata haczi yaptırmamak amacıyla direnmenin söz konusu olduğunu, kişilerle ilgili işlem yapıp dava açtığını, avukatlarla ilgili fezlekeyi de düzenleyip Adalet Bakanlığı"ndan izin istediğini, ancak iş yoğunluğu nedeniyle şikayetçi olarak katılan avukatın isminin iddianameye yazılmadığını, esasen böyle olsaydı da eylemin yine tek suç oluşturacağını, daha sonra şikayet gelince bunu düzeltme yoluna gittiğini” savunduğu,       Anlaşılmaktadır.

5237 sayılı TCY’nın “Görevi kötüye kullanma” başlıklı 257. maddesinin 2. fıkrası;       suç tarihi itibarıyla "Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır" şeklinde düzenlenmiş iken, maddede 08.12.2010 gün ve 6086 sayılı Yasa ile değişiklik yapılarak "kazanç" ibaresi "menfaat", "altı aydan iki yıla kadar" ibaresi "üç aydan bir yıla kadar" biçiminde değiştirilmiştir.

Türk Dil Kurumunun Türkçe Sözlüğüne göre ihmal; yapmama, savsama anlamına gelmektedir.

Gecikme ise; işin, yapılması gereken zaman geçtikten sonra yapılmasıdır.

                Madde metninden de anlaşılacağı üzere kamu görevlisinin, yapmakla görevli olduğu işi yapmaması veya yasaya göre yapılması gereken biçimde yerine getirmemesi ya da geciktirmesi suç sayılmıştır. Bu suç kasten işlenebilen suçlardan olup, oluşması için kamu görevlisinin görevini bilerek ve isteyerek ihmal etmesi veya geciktirmesi gerekir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Suç tarihinde Şişli Cumhuriyet savcısı olan ve 5237 sayılı TCY’nın 6/1-c maddesinde tanımlanan kamu görevlisi olduğunda duraksama bulunmayan sanığın, katılanın 05.04.2005 tarihli şikayetini işleme alarak, 06.04.2005 tarihinde hazırlığın 2005/16307 sırasına kaydettiği, aynı olayın bir diğer şikayetçisi olan icra memuru Yalçın ’ın başvurusu üzerine de, her iki dilekçede ismi geçen kişiler hakkında 08.04.2005 tarihinde kamu davası açtığı, karşılıklı şikayetleri nedeniyle de katılan Av. Mustafa  ve katılanın şikayet ettiği Av. Uğur hakkında tefrik edip 2005/20407 nolu dosya ile birleştirdiği evrakı da, 19.06.2007 tarihinde düzenlediği fezleke ile soruşturma izni verilmesi için, Adalet Bakanlığına gönderdiği, ancak katılanın dilekçesinde ismi geçen diğer şüpheliler hakkında ayırma kararı vermediği saptanmıştır.

Katılanın, başvurusunun işlemsiz bırakıldığı yönündeki şikayeti üzerine, sanık tarafından; şikayetçisinin katılan, şüphelilerinin de Muhammed Ahmed Hashem, Dilek Hashem, Yunus Veysel Dilbaz, Murat Özkan ve Didem Saçlı olduğu iddianame ile 16.03.2010 tarihinde kamu görevlisine direnme ve hakaret suçlarından kamu davası açılarak, yaklaşık 5 yıl sonra işlem yerine getirilmiştir.

Sanığın, işbölümü gereği kendisine düşen soruşturma evrakının akıbetini takip etmek, gereğini yapmak, olanaklı olan en kısa sürede sonuçlandırmak ve bu işlemler sırasında kalem personelini denetlemekle görevli ve yükümlü olduğundan kuşku bulunmamaktadır. Ancak, sanığın gecikmeli dava açması şeklindeki yasaya aykırı bu davranışın, cezai sorumluluğu gerektirip gerektirmediğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.

Yukarıda aşamalarına değinilen olayda, katılanın dilekçesinde ismi geçen kişilerin, haciz işlemi sırasında katılan ve icra memuruna direnip, hakaret ettiği, sanığın da, olayın mağduru olan katılan ve görevli memurun başvurularını zamanında işleme aldığı, adı geçen avukat hakkında fezleke düzenlediği, aynı konuda şikayetçisinin icra memuru Yalçın’nın olduğu soruşturma dosyasında diğer şüpheliler hakkında dava açtığı, ancak iddianamede katılanın ismine yer vermediği, durumun anlaşılması üzerine de gecikmeli olarak katılanın şikayetine dayalı olarak dava açtığı, zamanaşımının söz konusu olmadığı görülmüş olup, bu durumda, sanığın aynı olayda yürütmekte olduğu birden fazla dosyanın değişik aşamalardan geçmesi, tefrik kararlarının verilmesi, karşılıklı şikayetler nedeniyle farklı mercilerden evrakın intikal edilerek birleştirilmesi, iş bölümü ve iş cetvelleri uyarınca sanığın nitelik ve nicelik yönünden yoğun iş yükü altında bulunması gibi hususlar gözetildiğinde, evrakın, katılanın şikayetiyle ilgili kısmını iddianameye dahil etmeyerek, sonradan gecikmeli olarak iddianame düzenlemesi biçiminde gelişen eyleminde, disiplin hukuku alanında değerlendirilmesine bir engel olmamakla birlikte görevi ihmal suçunun manevi unsuru oluşmamıştır. Sanığın katılanın şikayeti ile ilgili eksik bıraktığı işlemi fark etmesi üzerine derhal kamu davası açmış olması da ihmal kastıyla hareket etmediğini göstermektedir.

Bu itibarla, olayda soruşturma evrakının işlemsiz bırakılmasında görevi savsama kastı bulunmadığından, katılanın temyiz itirazının reddiyle, Özel Dairenin beraat hükmünün onanmasına karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Genel Kurul Üyesi; “Özel Daire beraat kararının bozulması” gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.

                 SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 23.06.2011 gün ve 37-14 sayılı beraat hükmünün ONANMASINA,

2- Dosyanın Yargıtay 4. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 03.07.2012 günü yapılan müzakerede tebliğnamedeki isteme uygun olarak oyçokluğuyla karar verildi.

Hemen Ara