Esas No: 2011/11-455
Karar No: 2012/200
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/11-455 Esas 2012/200 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Tebliğname : 2008/80267
Yargıtay Dairesi : 11. Ceza Dairesi
Mahkemesi : KOCAELİ 1. Ağır Ceza
Günü : 18.10.2007
Sayısı : 56–338
Sanık A. D.’nun sahtecilik suçundan 765 sayılı TCY’nın 342/1 ve 81/1. maddeleri uyarınca 2 yıl 12 ay 12 gün ağır hapis, dolandırıcılık suçundan ise aynı Yasanın 503/1, 522, 523, 81/2 ve 40. maddeleri gereğince 5 ay 4 gün hapis ve 770 Lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına ve mahsuba ilişkin, Kocaeli 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 06.07.2004 gün ve 222–195 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 11.07.2005 gün ve 208327 sayı ile, lehe yasa değerlendirmesi yapılması amacıyla dosya iade edilmiştir.
Kocaeli 1. Ağır Ceza Mahkemesince duruşma açılarak yapılan yargılama sonucunda 23.11.2005 gün ve 254–308 sayı ile; sanığın sahtecilik suçundan 5237 sayılı TCY’nın 204/1. maddesi uyarınca 2 yıl hapis, dolandırıcılık suçundan ise, aynı Yasanın 157/1, 168 ve 52. maddeleri uyarınca 4 ay hapis ve 600 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Ceza Dairesince 18.12.2006 gün ve 6978–10422 sayı ile;
“1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 5320 sayılı Kanunun 8/2. maddesi uyarınca iade kararı üzerine duruşma açılmış olmasına göre, şikâyetçilere usulen haber verilip, 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 9. maddesinde yer alan ‘lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir’ hükmü karşısında, suç tarihinde yürürlükte olan 765 sayılı TCK ile 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nun bütün hükümlerinin olaya uygulanıp, leh ve aleyhteki hükümleri ele alınıp, ortaya çıkan sonuçların birbiriyle karşılaştırılması, cezanın bireyselleştirilmesine ilişkin hükümlerin de kararın gerekçesinde tartışılıp sonucuna göre lehe yasanın belirlenmesi gerekirken denetime olanak vermeyecek ve sahtecilik suçundan alt sınırdan ceza tayini halinde hükümde gösterilmese de hapis cezasının yasal sonucu olarak 53. maddedeki hak yoksunluklarının infazda resen dikkate alınması gerektiğinden 5237 sayılı TCK’nun aleyhe olduğu gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi,
2- Yüklenen suçlar için yasada öngörülen cezaların üst sınırları itibariyle 5271 sayılı CMK’nun 150/3. maddesi uyarınca sanığa müdafi görevlendirilmesinin zorunlu olduğu gözetilmeden, yargılamaya devamla yazılı şekilde karar verilmek suretiyle savunma hakkının kısıtlanması” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Kocaeli 1. Ağır Ceza Mahkemesi ise 18.10.2007 gün ve 56–338 sayı ile;
“Olay tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK’nun sahte çek düzenlemek suçuna temas eden 342/1. maddesi 2 yıldan 8 yıla kadar hapis cezası öngördüğü halde, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nun fiille ilgili 204/1. maddesi 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası içermektedir. Görüldüğü gibi her iki maddede taban cezalar aynıdır. Eski TCK’da yeni TCK’nun 53. maddesinde öngörülen hak yoksunluğu yoksa da, Kanunun bütün olarak uygulanması gerektiğinden, eski TCK’ya göre tekerrür nedeniyle hapis cezasında artış yapmak gerekecektir. Yeni TCK uygulanması halinde tekerrür şartları gerçekleşmediğinden cezada artış söz konusu olmayacaktır. Ayrıca yeni Kanunun 53. maddesindeki hak yoksunluğu hürriyeti bağlayıcı cezaya göre çok daha hafif kaldığından bu suçla ilgili sonuç ceza bakımından yeni TCK lehe olmakla, aksi yöndeki bozmaya uyulmamıştır.
Dolandırıcılık suçuna temas eden 765 sayılı TCK’nun 503/1. maddesi 1 yıldan 3 yıla kadar hapis ve sağlanan menfaatin bir misli para cezasını amirdir. 5237 sayılı TCK’nun aynı fiille ilgili 157. maddesi ise 1 yıldan 5 yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası içermektedir. Anılan Kanunun 52. maddesine göre adli para cezasının alt sınırı beş gündür. Açıktır ki her iki kanunda hürriyeti bağlayıcı cezaların alt sınırları aynı olduğu halde üst sınır bakımından yeni TCK aleyhe ise de, somut olayda sağlanan haksız menfaatin pek fahiş olması sebebiyle 765 sayılı TCK’nun 522. maddesine göre cezada artış yapılması gerekli olup, yeni TCK’da bu sebepten dolayı artış öngörülmemiştir. Eski TCK’nun tatbiki halinde tekerrürden dolayı cezada artış yapmak gerekli olup, yeni Kanunun uygulanması halinde tekerrür şartları gerçekleşmediğinden artış yapılmayacaktır. Bu nedenlerle sonuç ceza bakımından bu suç için yeni TCK sanık lehine olduğundan ona göre hüküm kurulmuştur” şeklindeki gerekçelerle direnerek, ilk hükümdeki gibi karar vermiştir.
Hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 16.04.2008 gün ve 80267 sayılı bozma istekli tebliğnamesi ile Yargıtay 11. Ceza Dairesine, bu Dairece de işbölümü nedeniyle Yargıtay 15. Ceza Dairesine, 15. Ceza Dairesince ise hükmün direnme niteliğinde olduğu gerekçesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın dolandırıcılık ve sahtecilik suçlarından cezalandırılmasına karar verilen somut olayda, Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; lehe yasa karşılaştırmasının usulüne uygun olarak yapılıp yapılmadığı ve sanığa müdafi görevlendirilmesi zorunluluğu bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkin ise de yerel mahkeme kararının eylemli uyma sonucu verilen yeni hüküm olup olmadığı hususunun Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca ön sorun olarak ele alınması gerekmiştir.
Ceza Genel Kurulunun süreklilik kazanmış uygulamalarına göre, şeklen ısrar kararı verilmiş olsa dahi;
a) Bozma kararı doğrultusunda işlem yapmak,
b) Bozma kararında tartışılması gereken hususları tartışmak,
c) Bozma sonrasında yapılan araştırmaya, incelemeye ya da toplanan yeni kanıtlara dayanmak,
d) İlk kararda yer almayan ve daire denetiminden geçmemiş bulunan yeni ve değişik gerekçelerle hüküm kurmak,
Suretiyle verilen hüküm, özde direnme kararı olmayıp, bozmaya eylemli uyma sonucu verilen yeni bir hükümdür. Bu nitelikteki bir hükmün temyiz edilmesi halinde ise incelemenin Yargıtay’ın ilgili dairesi tarafından yapılması gerekmektedir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Özel Dairece ilk hüküm; “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından dosyanın, yeni yasaların yürürlüğe girmesi nedeniyle iade edilmesi üzerine yerel mahkemece duruşma açılarak inceleme yapıldığına göre, şikâyetçilerin de çağrılması ve lehe yasa karşılaştırmasının usulüne uygun olarak yapılması ile sanığa atılı suçlar için yasada öngörülen cezaların üst sınırları itibarıyla zorunlu müdafi tayini gerektiğinden” bahisle bozulduktan sonra, yerel mahkemece duruşma açıldığı ve şikâyetçilerin talimat yoluyla beyanlarının alındığı, sanığa yasal hakları hatırlatılarak bozma ilamına karşı diyeceklerinin sorulduğu, sanığın müdafi istemediğini beyan etmesi ve bozma ilamından sonra yapılan yasal değişiklik karşısında üzerine atılı suçların zorunlu müdafi tayinini gerektirmemesi nedeniyle bir müdafi görevlendirilmediği ve önceki hükümde yer almayan ayrıntılı bir lehe yasa karşılaştırması yapıldığı anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, yerel mahkemenin son uygulaması direnme kararı olmayıp, eylemli uyma sonucu verilen yeni hüküm niteliğinde bulunduğundan; dosyanın temyiz incelemesi yapılmak üzere Yargıtay 15. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Kocaeli 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 18.10.2007 gün ve 56–338 sayılı karar yeni hüküm niteliğinde olduğundan, dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay 15. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 15.05.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.