Sanık K. H. hakkında güveni kötüye kullanmak suçundan açılan kamu davasının 765 sayılı TCY’nın 108. maddesi uyarınca şikayet hakkının süresinde kullanılmaması nedeniyle düşmesine ilişkin, Ankara 21. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 16.05.2002 gün ve 1083–363 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 28.12.2004 gün ve 15417–10082 sayı ile;
“Temyiz dilekçesine ekli Cumhuriyet savcılığına şikâyet dilekçesi veren S.H. Ö.’in şirketi temsile yetkili olduğuna ilişkin belgenin mahkemece değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması” nedeniyle bozulmasına karar verilmiştir.
Ankara 21. Asliye Ceza Mahkemesi ise 23.11.2005 gün ve 261–917 sayı ile önceki hükmünde direnmiştir.
Bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının onama istemli 09.03.2008 gün ve 74893 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık; şikâyet hakkının, suçtan zarar gören tüzel kişiyi temsile yetkili bir kişi tarafından ve süresinde kullanılıp kullanılmadığının belirlenmesine ilişkin ise de, Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca, dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği hususunun öncelikle değerlendirilmesi gerekmektedir.
Suç tarihi itibarıyla yürürlükte olan ve zamanaşımı bakımından lehe hükümler içeren 765 sayılı Türk Ceza Yasası’nın 508. maddesinde; “her kim başkasına ait olup da iade veya muayyen bir suretle istimal etmek üzere kendisine tevdi veya her ne namla olursa olsun teslim olunan bir şeyi kendisinin veya başkasının menfaatine olarak satar veya rehneder veya sarf ve istihlak eder yahut ketim ve inkâr eyler veyahut tahvil ve tağyir ederse mutazarrır olan kimsenin şikâyeti üzerine iki aydan iki seneye kadar hapis ve elli liradan aşağı olmamak üzere ağır para cezasıyla cezalandırılır” hükmü yer almaktadır.
Anılan Yasanın 102. maddesinde de, yasalarda aksine bir hüküm bulunmadıkça kamu davasının maddede yazılı sürelerin geçmesiyle ortadan kalkacağı düzenlenmiş, aynı maddenin dördüncü fıkrasında, beş seneden fazla olmamak üzere hapis ya da para cezalarını gerektiren suçlarda bu sürenin beş sene olacağı hüküm altına alınmıştır.
Kesen bir nedenin bulunması halinde zamanaşımı, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeye başlayacak ve zamanaşımı süresi, ilgili suça ilişkin olarak yasada belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzayacaktır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 23.01.2007 gün ve 254–5 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında da açıkça vurgulandığı üzere, yargılama yapılmasına engel olup davayı düşüren hallerden biri olan dava zamanaşımının yargılama sırasında gerçekleşmesi durumunda, yerel mahkeme ya da Yargıtay, re’sen zamanaşımı kuralını uygulayarak kamu davasının düşmesine karar verecektir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığa atılı bulunan ve 765 sayılı Türk Ceza Yasasının 508. maddesinde düzenlenen güveni kötüye kullanma suçuna iki aydan iki seneye kadar hapis ve elli liradan aşağı olmamak üzere adli para cezası öngörülmüştür. Anılan Yasanın 102/4. maddesi uyarınca bu suçun asli dava zamanaşımı 5 yıl, aynı Yasanın 104/2. maddesi göz önünde bulundurulduğunda kesintili zamanaşımı ise 7 yıl 6 aydır.
Daha ağır başka bir suçu oluşturma olasılığı bulunmayan ve 03.04.2001 tarihinde gerçekleştirilen eylemle ilgili olarak 765 sayılı TCY’nın 102/4 ve 104/2. maddelerinde öngörülen 7 yıl 6 aylık kesintili dava zamanaşımı, yerel mahkemece direnme hükmünün verildiği 23.11.2005 tarihinden sonra, ancak dosya henüz Ceza Genel Kuruluna gelmeden önce 03.10.2008 tarihinde dolmuş bulunmaktadır.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle bozulmasına, yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda 1412 sayılı CYUY’nın, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesi uyarınca karar verilmesi olanaklı bulunduğundan, sanık hakkındaki kamu davasının 765 sayılı TCY’nın 102/4, 104/2 ve 5271 sayılı CYY’nın 223. maddeleri uyarınca düşmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Ankara 21. Asliye Ceza Mahkemesinin 23.11.2005 gün ve 261–917 sayılı direnme hükmünün dava zamanaşımının gerçekleşmesi nedeniyle BOZULMASINA,
Yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı Ceza Yargılaması Usulü Yasasının 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesine göre karar verilmesi olanaklı bulunduğundan, sanık hakkındaki kamu davasının 765 sayılı TCY’nın 102/4, 104/2 ve 5271 sayılı CYY’nın 223. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 15.05.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.