Esas No: 2011/1-347
Karar No: 2012/185
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2011/1-347 Esas 2012/185 Karar Sayılı İlamı
- EK TEBLİĞNAME DÜZENLENMESİ
- HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI
- YARGITAY KANUNU (2797) Madde 28
- CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 231
"İçtihat Metni"
Kasten öldürme suçundan sanık Mehmet D’nin yapılan yargılaması sonucunda eylemin taksirle öldürme suçunu oluşturduğu kabul edilerek 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 85/1 ve 62. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, cezasının aynı Yasanın 50/4 ve 52/2. maddeleri uyarınca 18.200 Lira adli para cezasına çevrilmesine ilişkin, Erciş Ağır Ceza Mahkemesince verilen 25.09.2008 gün ve 186-198 sayılı hükmün, sanık ve müdafii ile katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının yalnızca sanık ve müdafiinin temyiz itirazlarının değerlendirildiği 18.03.2009 gün ve 60034 sayılı tebliğnamesi ile dosyanın gönderildiği Yargıtay 1. Ceza Dairesince 19.09.2011 gün ve 3305-5275 sayı ile;
“Sanığın taksirle öldürme suçu ile ilgili olarak; 5728 sayılı Yasanın 562. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesi uyarınca sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Bozmayı gerektirmiş olup, sanık müdafii ile müdahilin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmekle, hükmün bozulmasına” karar verilmiştir.
Yargıtay C. Başsavcılığı ise 13.10.2011 gün ve 60034 sayı ile;
“… İncelenen dosya içeriğine göre, yerel mahkemenin hükmü sanık müdafii ve katılan tarafından temyiz edilmiştir. Katılanın temyiz dilekçesi, sanığın temyiz itirazı hakkında tebliğname düzenlenerek dosyanın Daireye gönderilmesinden sonra Başsavcılığımıza ulaştığından, bu hususta tebliğname düzenlenmemiştir. Dairece de, katılanın temyiz itirazı konusunda Başsavcılığımızdan ek tebliğname düzenlenmesi istenmeksizin, katılanın temyiz itirazı konusunda değerlendirme yapılmış ve dosya karara bağlanmıştır. Temyizle ilgili hükümleri halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK"nun 316 ve 322. maddeleri uyarınca, tarafların temyiz itirazı ile ilgili olarak tebliğname düzenlenmesi ve bunun Dairece ilgililere tebliğ edilmesinden sonra karar verilmesi zorunlu olduğundan, Dairece, tebliğname düzenlenmeksizin katılanın temyiz itirazının karara bağlanması yasaya aykırılık teşkil etmektedir.
Taksirli suçtan, sanık hakkında hükmedilen iki yıl altı ay hapis cezası, 5237 sayılı TCK"nun 50/4. maddesindeki taksirli suçlardan hükmolunan hapis cezasının uzun süreli de olsa adli para cezasına çevrilebileceğine ilişkin hükmü uyarınca ve diğer bireyselleştirmeye dair gerekçelerle, adli para cezasına çevrilmiştir. Hükümden önce yürürlüğe giren 5728 sayılı Yasanın 562. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK"nun 231. maddesinde yer alan ‘hükmün açıklanmasının geri bırakılması’ koşulları bakımından, kararın gerekçesinde ve hükümde açıkça herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşulları, 5271 sayılı CMK"nun 231. maddesinin 5. fıkrasında düzenlenmiştir. Bu koşulları objektif koşullar ve sübjektif koşullar olarak ikiye ayırabiliriz: Objektif koşullar; sanığın mahkûmiyetine hükmedilmiş olması, suçun niteliği ve cezanın miktarına ilişkin koşullardır. Subjektif koşullar ise; sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması, mahkemece sanığın yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması, suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın giderilmesi koşullarıdır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için öncelikle objektif koşulların varlığı aranmalıdır. Bu koşullar bulunmadığı takdirde, subjektif koşulların varlığı hükmün açıklanmasının geri bırakılması için yeterli değildir. Objektif koşullardan biri de, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına konu mahkûmiyetin, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası olması gerektiğidir. İki yıldan fazla olmayan hapis cezalarının, doğrudan hükmedilen adli para cezalarının ve iki yıldan fazla olmayan hapis cezası ile birlikte hükmedilen adli para cezalarının bu koşula uygun olduğu kuşkusuzdur. Ancak, taksirli suçlardaki uzun süreli hapis cezalarına seçenek olarak çevrilen adli para cezalarının bu koşula uygun olup olmadığı hususunun açıklığa kavuşturulabilmesi açısından, Yasanın 231. maddesinin diğer fıkralarında yer alan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair usul ve esasları ayrıntılı bir şekilde incelemekte yarar bulunmaktadır.
5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 7. fıkrasında; ‘Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde, mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması halinde seçenek yaptırımlara çevrilemez’ hükmüne yer verilmiştir. Yine aynı maddenin 11. fıkrasında da, denetim süresi içinde yükümlülüklerini yerine getirmeyen sanık hakkında, açıklanması geri bırakılmış olan hükmün açıklanması halinde, mahkemece koşulların varlığı halinde, hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar verilerek, yeni bir mahkûmiyet hükmü kurulabileceği hüküm altına alınmıştır. Bu hükümlerden de açıkça anlaşıldığı üzere; hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına konu olabilecek adli para cezaları hapisten çevrilmemiş olan adli para cezaları olup, hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının bulunup bulunmadığına ilişkin değerlendirmenin, hükmün seçenek yaptırımlara çevrilmesi veya ertelenmesine ilişkin değerlendirmeden önce yapılması zorunludur. Zira, koşullarının bulunması nedeniyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi halinde, bu hükmün artık seçenek yaptırımlara çevrilmesi ya da ertelenmesi yasal açıdan olanaklı değildir. Diğer bir deyişle, seçenek yaptırımlara çevrilmiş olan ya da ertelenmesine karar verilmiş olan hapis cezalarının, mahkemece zımni ya da açık olarak yapılan değerlendirmede, hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından objektif ya da sübjektif koşulların bulunmaması nedeniyle adli para cezasına çevrildiğini ya da ertelendiğini kabul etmek gerekir.
5271 sayılı CMK"nun 231. maddesinin yukarıda açıkladığımız fıkralarında yer alan, usul ve esaslardan da açıkça anlaşıldığı üzere, objektif koşulların varlığı halinde ve bu kapsamda, sonuç cezanın tayininden sonra hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis cezası olması veya doğrudan hükmedilen adli para cezası olması halinde, öncelikle hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının bulunup bulunmadığı re"sen değerlendirilerek, mahkemece sanık hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılması uygun görülmediği takdirde, hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesi ya da verilen cezanın ertelenmesi yönünden bir değerlendirme yapılabilmesi olanaklı olabilecektir.
Bu itibarla, hakkında tebliğname düzenlenmemiş olan katılanın temyiz itirazı ile ilgili değerlendirme içeren; ayrıca, taksirli suçtan iki yıl altı ay hapis cezasından çevrilerek 18200-TL adli para cezasına mahkum edilen sanık Mehmet D.hakkında verilen hükmün, objektif koşullar oluşmadığı halde, 5728 sayılı Yasanın 562. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK"nun 231. maddesinde yer alan hükmün açıklanmasının geri bırakılması konusunda yerel mahkemece değerlendirme yapılmadığı gerekçesiyle sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına ilişkin, usul ve yasaya aykırı Özel Daire kararının kaldırılmasına karar verilmelidir” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire kararının kaldırılmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın taksirle öldürme suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca katılanın 24.12.2008 tarihli temyiz dilekçesinde ileri sürülen temyiz nedenlerinin de değerlendirildiği ek tebliğname düzenlenmesinin gerekip gerekmediği,
2- Taksirli suçlarda hükmedilen iki yıldan fazla hapis cezalarının, adli para cezasına çevrilmesi halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilip verilemeyeceği,
Noktalarında toplanmaktadır.
İncelenen dosya içeriğine göre;
Kasten öldürme suçundan açılan dava sonucunda, sanık hakkında taksirle öldürme suçundan TCY"nın 85/1, 62, 50/4, 52 ve 54. maddeleri uyarınca hükmolunan 2 yıl 6 ay hapis cezasının 18.200 Lira adli para cezasına çevrildiği,
Hükmün sanık ve müdafii tarafından 25.09.2008 günü, katılan tarafından ise 24.12.2008 tarihinde temyiz edildiği, katılanın temyiz dilekçesi tebliğname düzenlendikten sonra Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına ulaştığından tebliğnamede yalnızca sanık müdafiinin temyiz istemi konusunda görüş bildirildiği, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına 06.04.2009 tarihinde ulaşan dilekçenin 15.04.2009 tarihinde Özel Daireye gönderildiği,
Katılanın temyiz dilekçesinde; “sanığa verilen ceza bir insanın katili için çok azdır, verilen cezanın paraya çevirmesi beni ve ailemi derinden yaralamıştır. Bu sebeplerden dolayı resen de gözetilecek nedenlerden dolayı kararın bozulmasını istiyorum” şeklinde açıklamalara yer verildiği,
Sanık müdafiinin de “yeterli delil yoktur ve resen gözetilecek nedenlerden dolayı bozulsun” şeklinde açıklamalar içeren bir dilekçe sunduğu,
Özel Dairece ek tebliğname düzenlenmesi sağlanmadan, hem sanık müdafiinin hem de katılanın temyiz istemine ilişkin olarak yapılan inceleme sonucunda, 5271 sayılı CYY’nın 231. maddesinin değerlendirilmesi için hükmün bozulmasına karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konularının sırasıyla değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca katılanın 24.12.2008 tarihli temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenlerin de değerlendirildiği ek tebliğname düzenlenmesinin gerekip gerekmediği:
2797 sayılı Yargıtay Yasasının “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı Başyardımcısı ile Yardımcılarının Görevleri” başlıklı 28. maddesi;
“Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı Başyardımcısı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının veya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilinin vereceği görevleri yapar. Özel hükümler saklı kalmak kaydıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Vekilinin yokluğunda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına vekillik eder. Başyardımcının da bulunmadığı zamanlarda bu görevi en kıdemli Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıyardımcısı yapar.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıyardımcıları, kendilerine verilen dosyaların tebliğnamelerini, karar düzeltme ve itiraz yoluna başvurma işlemlerini Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı adına düzenler ve onun yerine imza ederler. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının vereceği diğer işleri görürler.
Zamanaşımı Türk Ceza Kanununun 102 nci maddesinin birinci fıkrasının (5) ve (6) numaralı bentleri kapsamında olan suçlara ilişkin dava dosyaları temyiz üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca tebliğname düzenlenmeksizin ilgili daireye gönderilir. Daire kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının karar düzeltme ve itiraz kanun yollarına başvurma yetkisi vardır” şeklinde düzenlenmiştir.
Yargıtay İç Yönetmeliğinin 37. maddesi ise;
“Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı yardımcılarının görevleri:
1- Verilen işleri süresinde ve eksiksiz inceleyip Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı adına düzenleyecekleri ve imza edecekleri tebliğnamelere bağlıyarak sonuçlandırmak,
2- Dairelerden çıkan ilâmları uygulama, içtihat ve tebliğnamelere uygunluk açılarından inceleyerek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının görüşüne göre karar düzeltme veya itiraz yollarına gitmek,
3- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı başyardımcısı tarafından düzenlenecek sıraya göre Ceza Genel Kurulu ile dairelerin duruşmalarına katılarak düşüncesini bildirmek,
4- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı başyardımcısı tarafından düzenlenecek sıraya göre ceza dairelerinin günlük çalışmaları sona erinceye kadar çalışma saati dışında nöbet tutmak,
5- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından verilecek ve ayrıca kanun ve yönetmelikle verilen diğer görevleri yapmaktır” şeklindedir.
Anılan Yasa ve Yönetmelik maddeleri uyarınca yerel mahkemece verilen kararların temyiz yoluyla incelenmesinde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca o konudaki hukuki görüşün açıklandığı bir tebliğnamenin düzenlenmesi zorunlu olduğu gibi, 1412 sayılı CYUY’nın 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 316. maddesinin 3. fıkrasına göre de, hükmün temyiz edilmesi halinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenecek tebliğnamenin, hükmü temyiz etmeleri veya aleyhlerine sonuç doğurabilecek görüş içermesi halinde sanık veya katılan ya da vekillerine dairesince tebliğ olunması da zorunludur.
İnceleme konusu olayda, yerel mahkeme hükmünün sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 18.03.2009 gün ve 60034 sayılı tebliğname düzenlenmiş ise de, bu tebliğnamede katılan tarafından gerçekleştirilen temyiz istemi ve nedenleri değerlendirilmiş değildir.
Bu nedenle, sanık ve müdafii ile katılan tarafından açılmış bulunan temyiz davasına dayalı olarak Özel Dairece inceleme yapılabilmesi için, öncelikle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca katılan tarafından ileri sürülen temyiz nedenlerinin de değerlendirildiği bir ek tebliğnamenin düzenlenmesi gerektiğinden, dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine karar verilmelidir.
2- Taksirli suçlarda hükmedilen iki yıldan fazla hapis cezalarının, adli para cezasına çevrilmesi halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilip verilemeyeceğine ilişkin uyuşmazlık konusunun değerlendirilmesine gelince:
Uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulması açısından, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunu düzenleyen 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 5, 7 ve 11. fıkralarının değerlendirilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
5271 sayılı CYY’nın 231. maddesinin 5. fıkrasında, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına konu mahkûmiyetin, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası olması gerektiği vurgulanmış, ancak buradaki adli para cezasının 5237 sayılı TCY’nın 50. maddesi uyarınca kısa süreli veya taksirli suçlardaki uzun süreli hapis cezalarına seçenek olarak çevrilen adli para cezası mı, yoksa 5237 sayılı Yasanın 52. maddesinde öngörülen adli para cezası mı olduğu yönünde bir belirlemeye yer verilmemiştir.
Anılan fıkrada belirtilen adli para cezasından ne kast edildiği 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 7. fıkrasındaki; “Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde, mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması halinde seçenek yaptırımlara çevrilemez” şeklindeki hükmü ile;
11. fıkrasındaki; “….Ancak, mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirilerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşulların varlığı halinde, hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek, yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir” biçimindeki hükümlerinden yola çıkılarak belirlenmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Her iki fıkranın açık hükümlerinden de anlaşılacağı üzere, 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 5. fıkrasında kast edilen adli para cezası, seçenek yaptırım olarak hükmedilen adli para cezası olmayıp, 5237 sayılı Yasanın 52. maddesinde öngörülen ve hapis cezası ile birlikte veya yalnız hükmedilen adli para cezasıdır. Böyle bir kabul, her iki fıkranın ve müessesenin de doğal sonucudur.
Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.02.2008 gün ve 346-25 sayılı kararında vurgulandığı üzere, sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CYY’nın 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.
Koşullu bir düşme nedeni oluşturan “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” müessesesi, objektif koşulların (mahkûmiyet, suç niteliği ve ceza miktarı, daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmama, zararın giderilmesi) varlığı halinde mahkemece 6008 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikten önce re’sen, bu değişiklik sonrasında ise sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmesi halinde diğer kişiselleştirme hükümlerinden önce değerlendirilerek, uygulanması yönünde kanaate ulaşıldığı takdirde öncelikle uygulanacak, koşullarının bulunmadığı veya uygulanmaması yönünde kanaate ulaşıldığı taktirde ise diğer kişiselleştirme nedenleri değerlendirilebilecektir.
Sanık hakkında sonuç cezanın tayininden sonra hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis cezası veya adli para cezası olması halinde, öncelikle yasal bir zorunluluk olarak 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 5-14. fıkralarında düzenlenmiş bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının bulunup bulunmadığı değerlendirilecek, olumsuz sonuca ulaşıldığı takdirde, cezanın kişiselleştirilmesine ilişkin 5237 sayılı Yasanın 50 ve 51. maddeleri yönünden bir değerlendirme yapılabilecektir.
Görüldüğü gibi, sanık hakkında hükmolunan hapis cezası, henüz seçenek yaptırım olarak adli para cezasına ve tedbire çevrilmeden hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının değerlendirilmesi zorunlu olup, ancak bu konuda olumsuz bir kanaate ulaşıldığı takdirde uygulanabilecek bir hükme dayanılarak sonuç cezanın çevrilen adli para cezası veya tedbir olduğundan hareketle taksirli suçlarda hükmolunan 2 yıldan fazla hapis cezalarında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebileceğini kabul etmek olanaklı değildir.
Kaldı ki, 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 7 ve 11. fıkralarına aykırı olarak hükmolunan cezanın adli para cezasına çevrilmesi ve bilahare sonuç cezanın adli para cezası olduğundan bahisle, hukuka aykırı bir uygulamanın sonuçlarından sanığın ikinci kez yararlandırılması da hukuken kabul edilemez.
İlk hükümde sanık hakkında hükmolunan cezanın adli para cezasına çevrildiği, dolayısıyla hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının adli para cezası dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiği yönündeki görüşün de, suçun işlendiği zamanın yasası ile sonradan yürürlüğe giren yasa hükümlerinin farklı olması halinde önceki ve sonraki yasaların tüm hükümlerinin birbirine karıştırılmadan, ayrı ayrı somut olaya uygulanıp her iki yasaya göre ortaya çıkan sonuçların karşılaştırılması suretiyle lehe yasanın belirlenmesi gerektiğine ilişkin, 23.02.1938 gün ve 23-9 sayılı İBK karşısında kabulü olanaksızdır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın taksirle ölüme neden olma suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda, hükmolunan hapis cezası, seçenek yaptırım olarak adli para cezasına çevrilmeden hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının değerlendirilmesi zorunlu olup, sonuç ceza iki yıl altı ay hapis olarak tayin edildiğinden, 5271 sayılı CYY"nın 231. maddesinin uygulanma olanağı bulunmamaktadır.
Bu nedenle, taksirle ölüme neden olma suçundan kurulan iki yıl altı ay hapis cezasından çevrilme adli para cezasına ilişkin mahkumiyet hükmünün, Özel Dairece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesi gerektiğinden bahisle bozulmasına karar verilmesi isabetli değildir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyeleri S. Çilesiz ve M. Albayrak; “Mahalli mahkemece yapılan yargılama sonunda sanığın TCK’nun 85/1, 62/1, 50/1, maddeleri gereğince sonuçta 18.200 lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, aynı Kanunun 52/4 maddesi uyarınca hükmedilen sonuç adli para cezasının 24 eşit taksitte sanıktan tahsiline karar verilmiş, sanık müdafi ile katılanın temyizi üzerine dosyayı inceleyen 1.Ceza Dairesince "Sanığın taksirle öldürme suçu ile ilgili olarak 5728 sayılı Kanunun 562. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nun 231.maddesi uyarınca sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi" gerekçesiyle mahalli mahkeme kararı bozulmuş, karara karşı Yargıtay Cumhuriyet başsavcılığı "taksirli suçlarda hükmedilen iki yıldan fazla hapis cezalarının adli para cezasına çevrilmesi halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez" gerekçesiyle daire kararına itirazı üzerine Yüksek Ceza Genel Kurulu oyçokluğuyla itirazın kabulüne karar vermiştir.
Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarının aksine uzun süreli hapis cezasından çevrili adli para cezasının da, bu sadece basit taksirli suçlarda mümkün olduğundan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi gerektiğini düşündüğümüzden sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyoruz.
Şöyle ki:
1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren TCK sonuçta hükmedilen 2 yıla kadar hapis cezalarının hatta 65 yaş ve üstündekiler ile 18 yaşını doldurmamış olanlar için 3 yıla kadar hapis cezalarının ertelenebileceğini öngörüyor. (m.51)
Aynı madde gereğince hapis cezası ertelenen sanık hakkında 1 yıldan 3 yıla kadar deneme süresi belirlenebiliyor ve bu sürede suç işlenmediği takdirde ceza infaz edilmiş sayılıyor.
Yine TCK 1 yıla kadar hapis cezaları (Kanun bunları kısa süreli olarak tanımlıyor) için bunların seçenek yaptırımlara çevrilebileceğini, taksirli suçlarda ise uzun süreli (bir yıldan fazla) hapis cezalarının ise adli para cezasına çevrilebileceğini ve bu adli para cezasının ister doğrudan hükmedilsin isterse hapisten çevrili olsun ertelenemeyeceğini (m.50, 51) kabul ediyor. Kanunun 50. maddesinin 1/b fıkrası ile hapis cezasının mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle gide¬rilmesine de çevrilebileceğini belirtiyor. Aynı şekilde TCK’nun 51/2. maddesi hapis cezasının ertelenmesini mağdurun zararının karşılanması koşuluyla da yapılabileceğini öngörüyor.
Yeni TCK’da adli para cezalarının ertelenememesi ve taksirli suçlarda ortaya çıkan hapis cezasının paraya çevrilmesi sonucu çok büyük orandaki adli para cezalarına hükmedilmesi karşısında uygulamada büyük sıkıntılara sebep solmuştur. Örnek olarak taksirli bir suçtan mahkeme para cezası vermeyi düşündüğünde bunun alt sınırı en az 100 lira üst sınırı ise 547.500 liraya kadar çıkmaktadır. Bunun ülke insanının gelir durumu düşünül¬düğünde ne kadar fahiş bir oran olduğu tartışmasızdır.
İşte bu sakıncayı gidermek için daha önce çocuklar için uygulanan, sonra üst sınırı bir yıl olup şikayete tabi suçlar için öngörülen uygulama 8.2.2008 tarihinden itibaren kapsamı genişletildi ve hapis cezasının alt sınırı 2 yıla çıkarıldı. Uzun süreli hapis cezalarının da adli para cezasına çevrilmesi halinde devlete para cezasını ödeyen sanıklar, asıl mağdur olanlara ödeme yapamaz hale gelmeleri karşısında sanığın mağdurun zararını gidermesi amaçlanarak uzun süreli hapisten çevrili adli para cezalarının da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kabul edilmiştir. Yargıtay da taksirli suçlarının tamamına yakınının incelemesini yapan tek daire olan Yüksek 9. Ceza dairesi de uzun süre uygulamasında kanun koyucunun maddeyi düzenleme amacı doğrultusunda uzun süreli hapis cezalarının adli para cezalarına çevrilmesi halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul edip uygulama yapmış ancak konunun Ceza Genel Kuruluna gelmesi üzerine Yüksek Genel Kurul uzun süreli hapis cezalarının paraya çevrilmesi halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılamayacağını, ancak CMK’nun 231. maddesinde geçen adli para cezasının doğrudan hükmedilen adli para cezası olduğu kabul ederek kanun koyucunun amacına aykırı olarak uygulamayı değiştirmiştir.
Ceza Genel Kurulunun ve daha sonra daire uygulamasının bu kabulüyle CMK’nun 231. maddesi ile TCK genel hükümlerinin erteleme, tazmin, paraya çevirme ve adli para cezası uygulaması arasında hiçbir fark kalmamaktadır. Yani CMK 231. madde yeni bir uygulamama getirmemekte, bilakis daha önce en fazla üç yıl olan hapis cezasının ertelemede deneme süresi beş yıla çıkarılmaktadır.
231. maddenin beşinci fıkrasındaki "iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası" ile kanun adli para cezasının doğrudan veya uzun süreliden çevrilen adli para cezası şeklinde bir ayırım öngörmediği gibi 5237 sayılı TCK’nun 50/5. maddesinde uygulamada asıl mahkumiyet adli para cezası veya tedbir olduğu belirtilmiştir. Bu uygulama ile TCK’nun 51.maddesindeki mağdurun zararını gidermek koşuluyla erteleme ile hükmün açıklanmasının geri bırakılması arasında hiçbir fark kalmamaktadır. Binlerce dosyanın hükmün açıklanmasının değerlendirilmesi için mahalli mahkemeye gönderilmesine gerek yoktur.
Aynı maddenin yedinci fıkrasında "açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde mahkum olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması halinde seçenek yaptırımlara çevrilemez" hükmünü kanunun amacına aykırı olarak yorumlamamak gerekir. Kanun koyucunun abesle iştigal ettiği düşünülmeyecek olduğuna göre buraya kısa süreli hapis cezası için seçenek yaptırımlara çevrilemez demesi mağdurun zararlarını tazminde sanığı zorlamaya yönelik bir hükümdür. Yoksa seçenek yaptırımlara çevrildiğinde mağdurun zararı hiçbir zaman ödenmez. Fıkra da kısa süreli hapis diyor, kısa süreli hapis cezası da TCK’nun 49. maddesinde bir yıl veya daha az süreli hapis cezası olarak tanımlanmıştır. Zaten 1 yıldan fazla olan hapis cezaları için seçenek yaptırımlara çevrilme yasağı var. Ancak taksirli suçlardan uzun süreli hapis cezaları sadece adli para cezasına çevrilebilir. Kanun koyucu uzun süreli hapis cezasının da adli para cezasına çevrilmesini istememiş olsaydı "kısa süreli hapis" demeyip "mahkum olunan hapis cezası ertelenemez ve seçenek yaptırımlara çevrilemez" şeklinde bir düzenleme yapardı. O zaman uzun süreli hapis cezasından çevrili adli para cezasının da hükmün açıklanmasının geri bırakılması kapsamında olmadığını düşünebilirdik.
Tüm bu açıklamalar doğrultusunda, uzun süreli hapis cezalarından çevrilen adli para cezasının hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının kabul edilmemesiyle;
1- 19.12.2006 tarihinde CMK’nun 231. maddesinde yapılan değişiklikle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kabul edilmiştir. Geri bırakılma üst sınırı bir yıl hapis veya adli para cezası olarak öngörülmüştür. Yine aynı maddenin 7. fıkrasında hükmedilen kısa süreli hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilemeyeceği belirtilmiştir. Bu düzenlemede üst sınır hapis cezası bir yıl olup seçenek yaptırımlara çevirme yasağı zorunluydu. 5728 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle hapis cezasının süresi iki yıla çıkarılmış, dolayısıyla taksirli suçlarda uzun süreli hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesinin önü açılmıştır. Bu neden bile hükmedilen uzun süreli hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesini ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını zorunlu kıldığı,
2- CMK’nun 231/5. fıkrasında belirtilen "adli para cezası” hükmünü, madde de değişiklik yapan 5271 sayılı Kanunun genel gerekçesinde, madde gerekçesinde, meclis görüşmelerinde dile getirilmeyen doğrudan hükmedilen adli para cezası ile sınırlandırılarak hükmün açıklanmasının genişletilmesinin uygulama alanının daraltıldığı, pratikte hiçbir bir faydasının olmayacak hale geldiği ve birçok sorunu beraberinde getirdiği. (Hukuk mahkemeleri için kesin hüküm, müsadere, mahkeme masrafları sorunları gibi.)
3- CMK 231/7. maddesindeki "kısa süreli hapis cezası" için öngörülen seçenek yaptırımlara çevirme yasağını taksirli suçlarda öngörülen uzun süreli hapis cezasını kısa süreli hapis cezası ile aynı değerlendirip kanunun öngörmediği bir durumu sanıklar aleyhine yorumlamakla toplumsal isteklere cevap için yapılan değişikliğin sanıklar ve katılan aleyhine sonuç doğurmasına sebebiyet verdiği,
4- TCK’nun 51/2. maddesindeki mağdurun zararlarını giderme koşuluyla hapis cezasının ertelenmesi hükmü ile aynı sonucu doğurur hale geldiği,
5- Türk Ceza Kanunun 50/5. maddesinde belirtilen "uygulamada asıl mahkumiyet bu madde hükümlerine göre çevrilen adli para cezası veya tedbirdir" hükmüne aykırı davranıldığı,
6- Bu uygulama ile taksirli suçlarda suçtan zarar gören kişiler olduğu halde parayı alanın devlet olduğu,
7- İtiraza konu dosyadaki sanık bakımından baktığımızda, işsiz olan bir kişinin bu para cezasını ödemesinin mümkün olmaması nedeniyle 2 yıl 6 ay hapis cezasının tamamını şartla tahliyeden yararlanmadan aynen infaz edileceği, eğer hapiste bırakılmış olsaydı cezaevinde kalacak toplam süre son yapılan değişikliklere göre (5275 sayılı Kanun m. 105/A-1) de 8 ay olduğu, sanık lehine yapıldığı düşünülen bir uygulamanın her haliyle sanık aleyhine olduğu,
8- Belki devlet zorlayıcı gücünü kullanarak adli para cezasını tahsil edecek bunun yanında suçtan zarar gören de hukuk mahkemelerinde ve icra dairelerinde mağdur olmaya devam edeceği,
9- Taksirli suçlar için öngörülen uzun süreli hapisten çevrili adli para cezasının ertelenememesi sebebiyle oluşan toplumsal mağduriyetlere cevap için getirilen düzenlemenin hiçbir beklentiye cevap vermediği,
Tüm açıkladığımız bu nedenlerden dolayı çoğunluk görüşünün yerinde olmadığını düşündüğümüzden sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyor ve bozmanın yerinde olduğunu ve itirazın reddine karar verilmesi gerektiğini düşünüyoruz” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, katılan tarafından ileri sürülen temyiz nedenlerinin değerlendirildiği ek tebliğname düzenlenmesi sağlanmadan yapılan inceleme sonucunda, iki yıl altı ay hapis cezasından çevrilme adli para cezasına ilişkin mahkumiyet hükmünün, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanıp uygulanmaya¬cağının değerlendirilmesi gerektiğinden bahisle bozulmasına ilişkin Özel Daire kararının kaldırılmasına, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca ek tebliğnamenin düzenlenmesi sağlandıktan sonra dosyanın temyiz incelemesi yapılmak üzere Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 19.09.2011 gün ve 3305-5275 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca, katılan tarafından ileri sürülen temyiz nedenlerinin de değerlendirildiği ek tebliğnamenin düzenlenmesi sağlandıktan sonra dosyanın inceleme yapılabilmesi için Yargıtay 1. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 08.05.2012 günü yapılan müzakerede 1. uyuşmazlık yönünden oybirliğiyle, ikinci uyuşmazlık yönünden oyçokluğuyla karar verildi.